22 Şubat 2017 Çarşamba

Anne isyan etti: Dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim

İzmir'de özel bir hastanede sezaryenle dünyaya gelen erkek bebeğin, hastanede ihmal sonucu yaşamını yitirdiği iddia edildi. Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.

Bayraklı ilçesinde yaşayan ve hukuk bürosunda çalışan 2 çocuk annesi 32 yaşındaki Seda Özdemir Özbodur, özel bir hastanede sezaryenle doğum yaptığını ancak fenalaşan bebeğinin doğumdan 9 saat sonra hayatını kaybetmesi üzerine hastane ve hastanedeki görevlilerin ihmali olduğu iddiasıyla şikayetçi oldu.
Anne Özbodur, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hamileliğinin 20'nci haftasından sonra sürekli kontrollerini yaptırdığı özel bir hastanede 18 Şubat'ta akşam saatlerinde sezaryenle bir erkek bebek dünyaya getirdiğini ancak bebeğini saatler sonra kaybettiğini anlattı.
Doğum sonrası sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini ve bunu hastanedeki görevlilerinde söylediğini savunan Özbodur, "Bebeğim süt emmiyordu. Durumu görevli hemşireye bildirdim. Hemşire bebeğime baktıktan sonra doktorla konuşup mama almamız gerektiğini söyledi. Eşim de mama aldı. Ancak bebeğim mama da yemiyordu. Bebeğime 3 damla mama verdik." dedi.
"Doktorun müdahalesiyle nefes almaya başladı"
İlerleyen saatlerde, bebeğinde garip şeyler fark ettiğini ifade eden Özbodur, "Bebeğimi kucağıma aldığımda, kolu ve kafası birden düştü. Durumu tekrar bildirdik. Gelen doktorun müdahalesiyle bebeğim nefes almaya başladı." diye konuştu.
Daha sonra bebeğini alıp götürdüklerini kaydeden Özbodur, "Doğumdan 9 saat sonra eşimi çağırıp bebeğimizin öldüğünü söylemişler. Ben dokuz ay karnımda taşıdığım bebeğimi 9 saatte kaybettim. Dokuz saatte doya doya göremedim bile. Çok büyük bir ihmal sonucu bebeğimi kaybettiğimi düşünüyorum. Ortada cinayet olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Herkes hesabını verecek"
Benim canım yandı başkasının canı yanmasın diyen Özbodur, "Bebeğimin yüzünü bir daha göremedim. Anne olanlar beni anlar. Bu dünyanın en büyük acısı. Ablası var ama ona kardeşinin öldüğünü söyleyemedik. Hastanede olduğunu geleceğini düşünüyor ama söyleyemiyorum. Kim suçluysa yargı önünde hesabını versin. Ben özel hastaneye daha iyi ilgi olması için gittim. Ama bizimle yeterince ilgilenilmedi. Benim çocuğuma bakılmadı. Çok büyük bir ihmal var. Bu yeni doğan bir çocuğa cinayettir. Herkes bunun hesabını verecek." diye konuştu.
Özel bir gümrük firmasından çalışan baba Soner Özbodur (37) da polis merkezine giderek ihmali olan kişilerin cezalandırılması için şikayetçi olduklarını belirtti.
Aile, otopsinin ardından 20 Şubat'ta bebeklerini Doğançay mezarlığında toprağa verdiklerini sözlerine ekledi.
Ailenin avukatı Fatih Kanmaz ise ailenin şikayeti üzerine otopsi yapıldığını, bebeğin kesin ölüm sebebinin otopsi sonucu belirleneceğini kaydetti.
Olayın bilinçli taksirle işlenmiş bebek cinayeti olduğunu iddia eden Kanmaz, sorumluların yargı önünde ceza alması için olayın peşini bırakmayacaklarını kaydetti.
Babayı suçladılar
Hastane yetkilileri de olayla ilgili bir kusurlarının olmadığını, bebeğin hastane görevlilerinin bilgisi dışında baba tarafından verilen mamanın akciğere kaçması sonucu yaşamını yitirdiğini belirterek, olayda hastane ve hastane görevlilerinin ihmali olmadığını savundu.
Bu arada olayla ilgili olarak İl Sağlık Müdürlüğü'nün inceleme başlatıldığı öğrenildi.

Bizdekiler kadar fakir ders kitabı olan çok az

Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlber Ortaylı, hem tarih eğitimi hem de eğitim sisteminin genelindeki sorunları değerlendirdi. Ortaylı, 'Dünyanın her yanında ders kitapları sıkıcı olabilir ama üslup bakımından bizimkisi kadar fakir olanı çok az' dedi.

Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Hürriyet'ten Yenal Bilici'ye verdiği söyleşinin ilgili kısmı şöyle:
Okullarımızdaki tarih eğitimini nasıl buluyorsunuz?
Bir nesilden diğerine, tarih derslerinin müfredatı değişiyor. Bunlar zamana ve zemine uyan, araştırmaların getirdiği yenilikleri takip eden zaruri değişimler değil. Bizim nesil ortaokulda eskiçağ ve ortaçağ tarihi; Bizans, Yunan-Roma, Osmanlı tarihi öğrendi. Lisede de bunların daha da gelişkin bir versiyonunu öğrendik. Sonra bunun yerine 'milli' tarih eğitimi başladı. 30-40 yıllık bir süreçten bahsediyorum. Ama şu unutuldu: Türkler olmadan Avrupa ve dünya tarihini anlamak mümkün değil. Bizi de dünyasız anlamak mümkün değil. Bir başka sorun da şu: Tarih kitaplarımızda kullanılan üslup mukayeseli bir eğitime imkân vermiyor. Dünyanın her yanında ders kitapları sıkıcı olabilir ama üslup bakımından bizimkisi kadar fakir olanı çok az.
Peki tarih eğitimi dışında genel olarak eğitim sistemimizde sorunlar görüyor musunuz?
Maalesef. Sistematik düşünemeyen, renkli üslubu olmayan bir eğitimci kitlesi var. Matematik ders kitapları bile rast gele bir şekilde yabancı kitaplardan derlenmiş. Matematiğin millisi olmaz elbette ama müfredatın iyi takip edilmediği açık. Talebeye aşırı ders yükleyen, matematikte, geometride düşünmeyi, temel kavramları yeterince öğretmeden doğrudan problem çözmeye sevk eden bir sistem bu.
Üniversitede karşınıza gelen öğrencileri, liseden yeterli donanımla çıkmış buluyor musunuz?
Hayır, katiyen bulamıyorum. Yeterli donanımı bırak, saptırılmış bir şekilde geliyorlar. Kronoloji nedir, senkronizasyon nasıl yapılır, tarihte belgelerin önemi nedir, tarih nasıl yapılır öğretilmemiş. Bunlar olmadığı zaman çocuk donanımsız geliyor üniversiteye.
Lise profesörü gibi öğretmen
Peki ne yapılabilir? Hem tarih eğitimi hem de genel olarak eğitim sistemi açısından soruyorum.
Liselerdeki tarih öğretmenlerini adamakıllı yetiştirmek gerekir; lisan öğrenmeyen tarih öğretmenlerini de mesleğe almamak gerekir. İyi öğretmen yetiştirmek için Fransa'da bugün de takip edilen yöntemi yerleştirmek lazım. Fransızlar felsefe, tarih, matematikte hususi imtihan açar; lise profesörü diye bir unvan vardır. Orada efsane lise profesörleri yetişmiştir. Bizim de seçkin öğretmenler yetiştirmemiz lazım.

Putin'in herkesten gizlenen serveti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in mal varlığına ilşkin yeni iddialar ortaya atıldı. Eğer bu iddialar doğruysa, dünyanın en zengini sanıldığı gibi Bill Gates değil.

Serveti uzun süredir tartışma konusu olan isimlerin başında gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le ilgili yeni iddialar ortaya atıldı.

Batı medyası da çok kez Putin'in malvarlığına yönelik spekülasyonlarda bulunmuştu.
Rusya'da bir dönem fon yöneticiliği yapan Hermitage Capital Management CEO'su Amerikan Bill Browder, CNN televizyonunda Fareed Zakaria'nın porgramına çıktı, Putin'in gizli serveti hakkında konuştu.

Browder, Putin'in servetinin 200 milyar dolara ulaştığını iddia etti.
Dünyanın en zengin kişisi olan Microsoft'un kurucusu Bill Gates'in toplam serveti 87.4 milyon dolar.
Putin'in Rusya'da 20 saraya, 58 uçak ve helikoptere sahip olduğu öne sürüldü.
Putin'in Karadeniz'de 800 milyon euro değerinde bir sarayı olduğu da iddia edildi.

Putin'in mal varlığı arasında Chelsea futbol takımının patronu Roman Abramovich'in kendisine hediye ettiği 28 milyon sterlinlik süper yat da bulunuyor.
Browder, "Putin 14 yıllık iktidarı boyunca kamu ve özel şirketlerde hisseler, gayrimenkuller, yatlar, sanat eserleri ve İsviçre bankalarında koruduğu nakite sahip oldu" dedi.

Rus liderin 500 bin dolarlık saat koleksiyonu da servetinin önemli bir parçası olarak görülüyor.
200 milyar dolarlık iddianın sahibi Browder, Rusya devletinin parasının da İsviçre bankalarında Putin adına saklandığı ve Putin için yönetildiğini iddia etti.

Eğer tüm bu iddialar doğruysa, Putin dünyanın en zengin kişisi unvanının da yeni sahibi olacak.
(cnntürk)

Suriyelilere vatandaşlık referandum sonrası

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, ilk aşamada 80,000 Suriyeliye Türk vatandaşlığı verilmesi için çalışmaların sürdüğünü ancak tartışmaları önlemek için bu yöndeki adımın 16 Nisan'daki referandum öncesi atılmadığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Kaynak Reuters'a verdiği söyleşide, "Şu ana kadar belirlediğimiz vatandaşlık niteliklere uygun, işlemleri sürdürülen 20,000 küsur (Suriyeli) aile var. Toplam 80,000 kişiye tekabül ediyor. Bunların güvenlik kısmıyla ilgili araştırmalar sürüyor" diye konuştu.
Suriyelilere vatandaşlık referandum sonrası
Suriyeli işçi sayısının 10,000'den fazla olduğunu, belirli uzmanlık eğitimi almış olanların, mesleksahiplerinin ve Türkiye'de çalışma izni olanların vatandaşlık imkanından yararlanacaklarını ifade eden Kaynak, Suriyelilere Türk vatandaşlığı verilmesinin zamanlaması için şöyle konuştu:
"16 Nisan'daki referandum öncesi Suriyelilere vatandaşlık verilip, bunların oy kullanacağı yönündeki tartışmaya meydan vermek istemedik. Bu nedenle şimdilik (referandum öncesi) bu konuda bir adım atılmadı." cnntürk

Cezaevleri doldu Adalet Bakanlığı yönetmelik değişikliğine gitti

Darbe girişimi sonrasında başlatılan FETÖ soruşturmalarında tutuklu sayısı 42 bini buldu, cezaevlerindeki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı da 197 bin 297’yi aştı. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yönetmelik değişikliği yaptı.

Adalet Bakanlığı, FETÖ’den tutuklu sayısı 42 bini, cezaevlerindeki toplam hükümlü-tutuklu sayısı 197 bin 297’yi aşınca kapalı cezaevlerini boşaltmak için açık cezaevine ayrılmayı kolaylaştıran yeni bir yönetmelik değişikliği daha yaptı.
Hürriyet'in haberine göre, bugünkü, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’ndeki değişikliğe göre, 10 yıldan az hapis cezası alıp, sadece 1 ayını iyi halli geçirenler infaz koşulları son derece rahat olan açık cezaevine gönderilebilecekler.
Yeni yönetmelikle, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin kapalıdan açığa ayrılmayı düzenleyen 6/1-a maddesinde, “cezalarının” ibaresi “cezaları 10 yıldan az olanlar bir ayını, 10 yıl ve yukarı olanlar ise” olarak değiştirildi. Böylece, cezası 10 yılın altında olan hükümlüler sadece 1 ay kapalı cezaevinde sıkı infaz koşullarında hapis yatacak, daha sonra ise açık cezaevlerine gönderilebilecekler. 10 yılın üstündekilerin ise cezalarının 10’da birini yatıp açık cezaevine yollanacaklar. Eski yönetmelikle ancak “Toplam cezalarının beşte birini kapalı kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl veya daha az süre kalanlar” açık cezaevine gönderiliyordu.
1 kez firar eden de açığa ayrılacak
Yönetmelikteki ikinci değişiklikle, “Açık kuruma ayrılmayacak hükümlülerin” koşulları da yumuşatıldı. Toplam üç kez hücre cezası yerine beş ve daha fazla hücre cezası alanların açığa ayrılamayacakları düzenlendi. Bir kez firar edenler de artık yönetmelikteki koşulları taşırlarsa yeniden açığa gönderilecekler.
Yeniden ayrılma koşulları da yumuşatıldı
Üçüncü değişikliğe göre ise cezası açıkta infaz edilmekte iken; firar suçu hariç kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren, yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu takdirde açık kuruma yeniden ayrılabilecek. Böylece, disiplin cezalarının üzerinden 6 aylık ve 1 yıllık bekleme süreleri kaldırıldı. Yeni yönetmelikte, “Açık kurumda cezası infaz edilmekte iken ilk kez firar edip yakalanan ve hücreye koyma disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma iade edilen hükümlüler, disiplin cezasının kaldırılmasından itibaren Yönetmelikte aranan diğer şartlara uyduğu ve bir daha firar etmeyeceği değerlendirildiği takdirde açık kuruma ayrılabilir. Açık kurumdan ikinci kez firar eden hükümlüler hakkında ise bu Yönetmeliğin 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi hükmü uygulanır” düzenlemesi de yapıldı. Buna göre kurumdan ikinci kez firar edenler ise açığa ayrılamayacaklar.
Eski yönetmeliğin bu konudaki 13. maddesine göre, açık cezaevine geçtikten sonra kınama dışında disiplin cezası verilmek suretiyle kapalı kuruma bir defa iade edilenler disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren altı ay, birden fazla iade edilenler ise disiplin cezasının kaldırılma tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra yeniden açığa ayrılabiliyordu.

TSK'da başörtüsü yasağı kalktı

Milli Savunma Bakanlığınca yapılan düzenlemeyle, Genelkurmay karargahı, kuvvet komutanlıkları ve bağlı birliklerde görev yapan kadın subay ve astsubaylar başörtüsü takabilecek.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden görevli kadın subay ve astsubaylar istedikleri takdirde başörtüsü takabilecek. Düzenlemenin sadece muvazzaf personeli kapsamadığı, isteyen askeri öğrencilerin de başörtüsü takabileceği belirtildi.
Düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği'nin "Genel Hükümleri" bölümüne eklenen maddede, "Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri mensubu bayan subaylar, sözleşmeli subaylar, astsubaylar, sözleşmeli astsubaylar ve askeri öğrenciler ile bunların adayları ve kursiyerleri, resmi üniformalarıyla birlikte şapka, bere veya kep altına başlarına taktıkları üniforma renginden istihkak olarak verilen desensiz giysileri yüzlerini kapatmayacak şekilde takabilirler" ifadeleri yer aldı.
Yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından yürürlüğe girecek. Hürriyet

CHP'nin 'Cumhuriyete sahip çıkıyoruz' broşürüne terör soruşturması

Cumhuriyet gazetesi yazarlarının tutuklanmasının ardından Kırklareli'de "Beraber Yürüdüler Onlar Bu Yollarda" yazılı "Cumhuriyete Sahip Çıkıyoruz" broşürü dağıtan CHP'nin ilçe başkanı hakkında, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında soruşturma başlatıldı. Hakkındaki suçlamalar arasında TCK'nın ünlü "Türklüğü aşağılamak" maddesi de bulunan CHP Lüleburgaz İlçe Başkanı, emniyette ifade verdi.

Cumhuriyet gazetesi yazarlarının tutuklanmasına tepki olarak Kırklareli'de "Beraber Yürüdüler Onlar Bu Yollarda" yazılı "Cumhuriyete Sahip Çıkıyoruz" broşürü dağıtan CHP'nin ilçe başkanı hakkında Terörle Mücadele Kanunu kapsamında soruşturma başlatıldı. CHP Lüleburgaz İlçe Başkanı Özgür Kaya, emniyette ifade verdi.
Kaya, Vize’de dağıtılan broşürler nedeniyle "Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama ve 3713 Sayılı Kanuna Muhalefet" ettiği iddiasıyla açılan soruşturma kapsamında ifade vermek üzere Lüleburgaz İlçe Emniyet Müdürlüğüne geldi.
Parti üyesiyle birlikte geldiği emniyetteki ifadesinin ardından açıklama yapan Kaya, "Vize’den açılmış bir dava var. Bizim dağıttığımız ‘Cumhuriyet Gazetesine Sahip Çıkacağız Cumhuriyete Sahip Çıkıyoruz’ dergileri var. ’Beraber Yürüdüler Onlar Bu Yollarda’ broşürleri var. Suç duyurusunda bulunulmuş" dedi.

21 Şubat 2017 Salı

MEB'den okullara yeni yabancı dil: Urduca, Farsça ve Korece

Bakanlar Kurulu'nun aldığı örgün ve yaygın eğitim kurumlarında bazı dillerde eğitim ve öğretim yapılması hakkında karar Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre okullarda Farsça, Korece ve Urduca eğitim ve öğretim yapılacak.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda öğretilebilecek yabancı dillere yenileri eklendi. Örgün ve yaygın eğitim kurumlarında bazı dillerde eğitim ve öğretim yapılması hakkındaki Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre, 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkındaki Kanun'un 2'nci maddesi doğrultusunda okullarda Farsça, Korece ve Urduca dillerinin eğitim ve öğretiminin yapılması kararlaştırıldı.

SGK 54 ilacı listeden çıkardı

SGK cari açığı azaltmak için Türkiye'de üretim çağrısı yapmaları çağrısını reddeden firmaların 54 ilacını ödeme listesinden çıkardı.

İthal ilaçların Türkiye’de üretilmesi için başlatılan yerelleşme müzakereleri çetin geçiyor. Müzakerelerin ilk aşamasında, Türkiye’de üretimi kabul edilmeyen ilaçlar Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) ödeme listesinden çıkarılırken; bundan sonraki süreçte de yeni ilaçlar için pazarlık masasına oturulması planlanıyor. SGK’nın ödeme listesinde bulunmak Türkiye’de firmalar için hayati nitelik taşıyor. Türkiye’de ilacın en büyük alıcısı devlet.
Hürriyet'ten Hacer Boyacıoğlu'nun haberine göre, Türkiye’de üretilmeyen ithal ilaçların “tedavinin sağlanmasında gerekli güvencenin sağlanması kaydıyla”, SGK’nın ödeme listesinden çıkarılacağı açıklanmış ve firmalarla masaya oturulmuştu. Görüşmelerin ilk turu geçtiğimiz günlerde sona erdi. Piyasada herhangi bir sıkıntı olmaması için başlangıçta, yüzde 50 pazar payına sahip olan ve piyasada 3 eşdeğeri bulunan ilaçlar için sektörle pazarlık yapıldı. Müzakereler sonucunda, birçok ilacın Türkiye’de üretilmesi konusunda uzlaşma sağlanırken, yurt içinde üretilmesi kabul edilmeyen 54 ilaç SGK’nın geri ödeme listesinden çıkarıldı. Kararın uygulaması da 2018 yılına bırakıldı.
Yakın bir zamanda da ikinci dalga görüşmelerin yapılması hedefleniyor. İkinci turda görüşülecek olan ilaçlarda ise en az 2 jeneriğinin olması ve bu jeneriklerin pazar payının yüzde 10 olmasına bakılacak.
Hedef cari açık
İlaçta yerelleşme müzakerelerinde amaç, ilaç firmalarını Türkiye’de üretime yönlendirerek cari açığı sınırlamak. İlk aşamada yapılan görüşmelerde 700 milyon TL’lik üretimin Türkiye’ye kaydırıldığı belirtilerek, ikinci turla birlikte hedefin 2 milyar TL’yi geçmek olduğu kaydediliyor. Bu yolla Türkiye’deki ilaç üretim tesislerinin kapasite kullanım oranlarının ve istihdamlarının da artırılması amaçlanıyor.
Ar-Ge ne olacak
Yapılan görüşmeler sektörde de iki farklı görüşün doğmasına neden oldu. Yerli üreticiler kararı desteklerken, yabancı ilaç firmaları bu kararın Türkiye’ye AR-Ge anlamında bir katkısı olmayacağını ifade ediyor. Firmalar, Gümrük Birliği anlaşmasının modernizasyonu sırasında da bu kararın sıkıntı oluşturabileceği görüşünü dile getiriyor.

Bill Gates: Biyo-terör geleceğin büyük tehlikesi

Biyo-terör tehlikesinin nükleer savaştan daha ciddi bir tehdit olduğunu söyleyen Gates, "Salgın hastalıklar çok hızlı yayılabilir. Kasıtlı olarak salgın hastalıklar yaratılabilir" dedi.

Münih'teki Güvenlik Konferansı'ndan konuşan ve "biyo-terör" tehlikesine dikkat çeken Gates, genetiği değiştirilmiş tek bir virüsle milyonlarca kişinin öldürülebileceğini söyledi.
Biyo-terör tehlikesinin nükleer savaştan daha ciddi bir tehdit olduğunu söyleyen Gates, "Salgın hastalıklar çok hızlı yayılabilir. Kasıtlı olarak salgın hastalıklar yaratılabilir. Nükleer silahların, 100 milyon kişiyi öldürdükten sonra, durmasını beklersiniz. Ama mesela çiçek virüsü durmaz. Çünkü nüfus bu konuda çok tecrübesiz ve gerçek bir hazırlık yok" ifadelerini kullandı.
Salgın hastalık taşıyan virüslerin bir kere yayıldığı zaman, çok büyük kayıplara yol açacağını belirten Gates, bu konudaki gelişmelerin de akıllara durgunluk veren hızda olduğunu ve devletlerin biyo-terör kaynaklı salgınlara karşı hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.

Aliyev, karısını cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atadı

Azerbaycan'da geçen sene referandumla yapılan anayasa değişikliğine istinaden Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, eşi Mihriban Aliyeva'yı "Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı" ilân etti.

Kırgız haber ajansı AKIPress’in haberine göre İlham Aliyev’in 52 yaşındaki eşi Mihriban Aliyeva “Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı” olarak atandı.

Aliyeva 2003’ten bu yana Firsd Lady görevinin yanı sıra Haydar Aliyev Vakfı’nın da yöneticiliğini yapıyordu.

Azerbaycan’da 2016’nın eylül ayında bir referandum yapılarak anayasada Aliyev’in yetkilerinin arttırılmasını öngören bir takım değişikliklere gidilmişti. Azerbaycan halkının yüzde 80’ininden fazlası anayasa değişikliğini onaylamıştı.

Muhaliflerin demokratik olmadığı için karşı çıktığı anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldan 7 yıla çıkarıldı. Değişiklik sayesinde Cumhurbaşkanı meclisi feshedip, ülkeyi erken seçime götürebiliyor. Sözcü




İsrail, Türk iş adamlarına 3 yıllık vize verecek

İsrail bundan sonra ülkesine gelecek Türk iş adamlarına 3 yıllık çok girişli vize verecek. Yeni vize politikasını İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen, Türkiye-İsrail İş Forumu'nda duyurdu.

İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen, bundan sonraki süreçlerde iş adamlarına daha uzun süreli ve çok girişli vize vereceklerini belirterek, "Mesela sizin aranızdan biri vize başvurusunda bulunursa size vermeyi düşündüğümüz vize tipi 3 yıllık ve çok girişli bir vize tipi olacak" dedi.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye ile İsrail arasında normalleşme sürecine giren ilişkilerin ihracata yansımalarını Türkiye-İsrail İş Forumu'nda masaya yatırdı.
Forumda konuşan İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Cohen, karşılıklı ilişkilerde çok büyük bir değişim içinde olunduğunu gözlemlediklerini ifade ederek, uzlaşma sürecinin etkilerini bütün paydaşlar üzerinde görmeye başladıklarını ifade etti.
Cohen, 3 hafta önce Ankara'da gerçekleşen bir toplantıda pek çok alanda ilişkilerin yenilenmesine karar verildiğini, burada özellikle ekonomik anlamda yeni anlaşmaların yapılması, eskilerinin de güncellenmesi konusunda kararlar aldıklarını bildirdi.
'İsrail'deki iş adamları THY ile farklı destinasyonlara uçuyor'
Shai Cohen, "Uzmanlar, ticaret potansiyelimizin 8 milyar dolar olduğunu söylüyor. Şu anda ulaşılan rakam 4-5 milyar dolar civarında" dedi.
8 milyar dolarlık rakamın sadece ihracat ve ithalata yönelik olduğunu, gelecek 3 yıl içinde bu rakama ulaşılabilmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden Cohen, THY'nin Tel Aviv'e günde 10-12 sefer yaptığını, İsrail'deki iş adamlarının THY ile farklı destinasyonlara uçtuğunu anlattı.
Vize politikalarına değinen Cohen, şunları kaydetti:
"Bizler zaten İsrail'e gitmek isteyen Türkiye'deki iş adamlarının süreçlerini nasıl kolaylaştırırızın üzerinde çalışmaya başladık. Bundan sonraki süreçlerde iş adamlarına daha uzun süreli ve çok girişli vize veriyor olacağız. Mesela sizin aranızdan biri vize başvurusunda bulunursa size vermeyi düşündüğümüz vize tipi 3 yıllık ve çok girişli bir vize tipi olacak. Buna göre de istediğiniz kadar, sınırsız sayıda İsrail'e seyahat edebileceksiniz. İş için İsrail'e gidecekseniz ve bizden vize alacaksanız, lütfen seyahatinizden 3 hafta önce bütün işlemlerinizi ve evraklarınızı tamamlamış olun."
Cohen, meyve sebzede karşılaşılan tarife dışı engellerle ilgili olarak da İsrail'deki yetkililerle konuşup Türk iş adamlarına en kısa sürede haber vereceklerini bildirdi.
'İki ülkenin çok daha büyük potansiyeli olduğuna inanıyoruz'
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi de TİM'in bu yıl 71 bin ihracatçıya ulaşmayı amaçladığını, üyelerinin 3,1 milyon kişiye istihdam sağladığını, bu rakamı yıl sonunda 3,5 milyona çıkarmayı hedeflediklerini kaydetti.
Büyükekşi, 15-17 Mayıs'ta büyük bir ticaret heyeti ile İsrail'e gideceklerini belirterek, son 10 yılda Türkiye'nin İsrail'e olan ihracatının 3 milyar dolara, ithalatın da 1,4 milyar dolar seviyesine geldiğini bildirdi.
Söz konusu rakamları yeterli görmediklerini ifade eden Büyükekşi, iki ülkenin de çok daha büyük potansiyeli olduğuna inandıklarını ifade etti.
'Girişimcilik ile ilgili İsrail'de önemli bir çalışmanın altına imza atacağız'
Mehmet Büyükekşi, amaçlarının sadece ihracatı artırmak olmadığını, başta Afrika olmak üzere üçüncü ülkelerde iş birlikleri yapıp iki tarafın da kazanacağı bir sistemi inşa etmeyi istediklerini söyledi.
İki ülke arasındaki turizmi de son derece önemsediklerini ifade eden Büyükekşi, "Geçen yıl İsrail'den 300 bin kişi ülkemizi ziyaret etti. Bu yıl hedefi 400 bine çıkarmak istiyoruz" dedi.
Büyükekşi, İsrail'in girişimcilik konusunda çok başarılı olduğunu belirterek, "Kadın girişimcinin en çok olduğu ülke İsrail. Biz de girişimciliğe çok önem veriyoruz. İnşallah girişimcilik ile ilgili İsrail'de önemli bir çalışmanın altına imza atacağız" ifadelerini kullandı.
Karşılıklı ilişkilerin güçlenmesi için iş insanlarına vize konusunda kolaylık sağlanması gerektiğini vurgulayan Büyükekşi, gerek yaş gerekse kuru meyve sebzede İsrail'e yapılan ihracatlarda tarife dışı engellerle karşılaştıklarını, bu sorunların aşılması için destek beklediklerini kaydetti.
Forumda, İsrail İstanbul Ticaret Ataşesi Monir Agbaria da İsrail’deki iş fırsatlarına ilişkin bir sunum yaptı. ​

Türkiye’de zor durumdaki sığınmacılar organlarını satıyor

Alman medyası Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar konusunda önemli bir iddia ortaya attı. Devlet kanalı ARD’de yayınlanan FAKT adlı programda, zor şartlardaki Suriyeli sığınmacıların kendi organlarını satmak zorunda kaldıkları öne sürüldü.

ARD’nin sitesinde konuya ilişkin yer alan haberdeki iddialara göre, böbreklerini ya da karaciğerlerini satmak isteyen sığınmacılar sosyal medya üzerinden alıcı arıyor.
Bu ilanları takip ederek ulaşıldığı ve adının Ahmed olduğu belirtilen Suriyeli sığınmacının, "Ben Türkçe bilmiyorum, tanıdıklarım yok, işim yok, evim yok. Böbreğimi satıyorum çünkü çok büyük sorunlarım var. Bedenimi satmaktan başka paraya ulaşma şansım yok” sözlerine yer veriliyor.
Söz konusu kişinin başkalarının da içinde bulundukları zor durum nedeniyle aynı şeyleri yaptığını aktardığı bilgisi paylaşılıyor.
Haberde organ ticareti yapan kişilerin FAKT muhabirlerine ameliyat dahil, 30 bin Euroya böbrek nakli pazarlığı yaptıkları aktarılırken, piyasada 6-11 bin Euro fiyata böbrek bulunabildiği öne sürülüyor. Teyit edilememiş bilgi olarak ise, FAKT muhabirlerine konuşan aracıların organ nakillerinin Malatya’da yapıldığını söyledikleri de aktarılıyor.
Suriye savaşının neden olduğu zor şartların organ mafyası tarafından kullanıldığı kaydedilen haberde, daha önce Lübnan’daki Suriyeli sığınmacıların da böbreklerini satmak zorunda kaldıklarına dikkat çekiliyor.
Ahmet Yıldırım / DHA

20 Şubat 2017 Pazartesi

227 hakim ve savcıya FETÖ ihracı Resmi Gazete'de

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun FETÖ/PDY ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle 227 hakim ve cumhuriyet savcısının meslekten çıkarılmalarına ilişkin kararı Resmi Gazete'de yer aldı.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) 13 Şubat tarihli Genel Kurul toplantısında alınan Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle 227 hakim ve cumhuriyet savcısının meslekten ihracına ilişkin karar Resmi Gazete'de yayımlandı.
Söz konusu kararda, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin (KHK) 3. maddesinin 1. fıkrası kapsamında FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görülen hakim ve cumhuriyet savcılarının aynı kararname maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığı ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verildiği bildirildi.
Tekrar inceleme talebi
HSYK Genel Kurulunda oy birliğiyle alınan kararda, meslekten çıkarılanların 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun 33. maddesi doğrultusunda kararın tebliğ tarihinde itibaren 10 gün içinde HSYK Genel Kurulu nezdinde yeniden inceleme talebinde bulunabileceği belirtildi.
Meslekten çıkarma kararının HSYK'ya gelen şikayet, ihbar, inceleme, soruşturma dosyaları ve bu dosyalar hakkında verilen kararlar ve mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY ile ilintili dosyalarda görev alan hakim ve cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yaptığı işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmalar kapsamında ifadelerine başvurulan hakim ve cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları ve soruşturma sürecinde samimi şekilde itirafta bulunan hakim ve cumhuriyet savcılarının beyanlarının birlikte değerlendirilmesi sonucu alındığı kaydedildi. Hürriyet

"Futbolda şikede kumpas" davasında ilk duruşma

FETÖ'nün "futbolda şike" soruşturmasında kumpas kurduğu iddiasıyla haklarında dava açılan 108 sanığın yargılanmasına başlandı. Duruşmada sanıkların kimlik tespitinin yapıldığı sırada müşteki Aziz Yıldırım'la tartışan başka suçtan tutuklu sanıklar Mehmet Baransu ile Ali Fuat Yılmazer salondan çıkarıldı. Basın mensuplarına açıklama yapan Aziz Yıldırım, Yargıtay'ın olumlu veya olumsuz kararını vermesi gerektiğini söyledi.

"Futbolda şike" soruşturmasında "kumpas" kurduğu iddiasıyla haklarında 35 yıldan 85 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan 15'i tutuklu 108 sanık hakim karşısına çıktı.
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısında yapılan salonda görülen ilk duruşmaya, tutuklu sanıklar Soner Koç, İbrahim Emre, Nazmi Ardıç, Halil Ardıç, Necmettin Karapınar, Mehmet Aslan, Mustafa Tunç, Mustafa Okumuş, Kemal Atılgan, Abdullah Çelik, Haşim Gülal, Seyfi Erdoğan, Muhammet Kaya, Ahmet Kalender ve Lokman Yanık ile başka suçtan tutuklu eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Seyfi Erdoğan, Mehmet Baransu, kapatılan Samanyolu Yayın Grubu'nun Başkanı Hidayet Karaca, Yalçın Çibiroğlu ve Ramazan Haktan Helvacı katıldı.
Tutuksuz yargılanan 38 sanığın hazır bulunduğu duruşmaya, aralarında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın da olduğu 20'den fazla müşteki ile 7 mağdur ve bir tanık da geldi.
Duruşmada kimlik tespitinin yapıldığı sırada tutuklu sanıkların olduğu bölümde oturan Mehmet Baransu ile müştekilerin bulunduğu tarafta bulunan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım arasında tartışma çıktı.
Baransu'nun kendisine küfür ettiğini belirten Yıldırım, buna tepki gösterdi. Baransu'ya yönelik "Dön önüne terbiyesiz" diyen Yıldırım'a Baransu da "sensin" diyerek karşılık verdi.
Bazı müştekilerin de "Herkesin hayatını kararttınız", "Hainler", "İdamlıksınız" sözleri üzerine uzayan tartışma nedeniyle müştekiler ile tutuklu sanıkların bulunduğu bölüm arasına jandarma ekipleri girerek set oluşturdu.
Yıldırım da Baransu'ya yönelik "İdamlıksınız idamlık, FETÖ'nün adamları, herkesle hesaplaşacağız, ülkeyi karanlığa götürüyordunuz be vatan hainleri" diye konuştu.
Tartışma sırasında arkasını dönerek müştekilerin bulunduğu kısma bakan Ali Fuat Yılmazer'in, jandarma ekipleri önünü kapatarak engel oldu.
ALİ FUAT YILMAZER: ONLAR MÜŞTEKİ DEĞİL SUÇLU
Buna karşı çıkan Yılmazer, "Arkamı dönerim onlar müşteki değil suçlu... Delilli, belgeli" sözlerine Yıldırım ve diğer müştekiler tepki gösterdi. Yıldırım, "Biz suçlu değiliz. Her yerde kumpas yaptınız, siz kumpas yaptınız" karşılığını verdi.
Bunun üzerine jandarma ekiplerince dışarı çıkartılan Yılmazer, bu sırada müştekilere dönerek, "Oradan bağırmakla olmuyor, adam olmak lazım" diyerek bağırdı.
Baransu'nun müşteki tarafına dönmesi üzerine tekrar başlayan tartışma nedeniyle salonda görevli askerler, Baransu'yu zorla dışarı çıkarttı. Baransu'nun "Asker kaçakları ne zaman duruşma salonuna alınmaya başlandı" diyerek bağırdığı görüldü.
Bu arada davaya ilişkin 80'in üzerinde klasörün mahkeme heyetinin arkasındaki bölüme yerleştirildiği görüldü.
Duruşmaya, Aziz Yıldırım'ın yanı sıra davanın müştekilerinden Fenerbahçe Kulubü asbaşkanlarından Şekip Mosturoğlu, Murat Özaydınlı ve Önder Fırat, Fenerbahçe Kulubü Yönetim Kurul Üyesi İlhan Ekşioğlu, kulübün eski yöneticisi Ünal Uzun, Olgun Peker, Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz katıldı.
REDDİ HAKİM TALEPLERİ
Kimlik tespitinin tamamlanmasıyla verilen öğle arasının ardından yeniden başlayan duruşmada söz alan sanıklardan Nazmi Ardıç ve Muhammet Kaya reddi hakim talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, sanıkların reddi hakim taleplerinin duruşmayı uzatmak amacıyla yapıldığını belirterek, bu talebin oy birliğiyle reddedilmesine karar verdi.
Duruşmada söz alan tutuklu sanıklardan Necmettin Karapınar da "görevsizlik" talebinde bulundu. Sanığın bu talebi de mahkeme heyetince reddedildi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Ali Öztürk, duruşmanın inzibatını bozan olursa gereken her türlü tedbiri alacağını belirterek, bu konuda kimsenin kuşkusunun olmaması gerektiğini söyledi. Öztürk, duruşmada cuma gününe kadar tutuklu sanıkların savunmalarının, cuma günü de tahliye ve diğer taleplerin alınacağını kaydetti.
Bu arada, sabahki oturum sırasında Aziz Yıldırım'la yaşadıkları tartışmanın ardından askerlerce duruşma salonundan çıkartılan Baransu ile Yılmazer, bir süre sonra tekrar duruşma salonuna alındı.
Benzer bir olayın yaşanmaması için öğleden sonraki oturumda sanıklarla müşteki ve mağdurların göz teması kurmaması için tutuklu sanıkların bulunduğu bölümün arkasında askerlerin set oluşturduğu görüldü.
Duruşmada, daha sonra iddianamenin okunmasına geçildi.
AZİZ YILDIRIM'DAN AÇIKLAMA
İlk duruşmaya katılan Yıldırım, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Şike soruşturmasıyla ilgili, "Zamanında biz 'FETÖ yaptı. FETÖ bu işin içinde.' dediğimizde gülüyorlardı." ifadesini kullanan Yıldırım, "O gün Metris'te görevli, buraya tayin olmuş kişilerle konuştuk. 'Geldiğin gün söyledin, giderken yine söyledin' diyorlar. Biz bunları söyledik ama kimse bunu algılayamadı. Zaman içinde gördük ve 15 Temmuz'da Türkiye Cumhuriyeti'ni karanlığa götürecek bir hadise yaşadık" diye konuştu.
''YARGITAY OLUMLU VEYA OLUMSUZ KARARINI VERMELİ''
Yıldırım, Yargıtay'ın şike davasındaki kararını hala açıklamadığını belirterek, şunları söyledi:
"2011'den bu yana Fenerbahçeli yöneticiler olarak hayata konsantre olamadık. Yargıtay'da davanın sonuçlanması için bekledik ama hala karar gelmedi. Yargıtay kararı sonuçlanmadığı için içeride biri 'Suçlular' diye bağırıyor. Yaptıklarını biliyorlar ama kendilerini kurtarmak için bunu söylüyorlar. Artık 4 sene oldu. Bu süreç içinde Yargıtay olumlu veya olumsuz kararını vermeli. Zannediyorlar ki ben ve arkadaşlarım, süreç uzasın diye Yargıtay kararını istemiyoruz. Hayır. Belki de Yargıtay kararı çıkmadan karar vereceğiz. O noktaya geldik. Bu süreci yaşamak bizler ve ailelerimiz için zor oluyor. Demokles'in kılıcı gibi kafamızda duruyor. Bir şey olmaz, her şey meydanda ama bunun bir karar haline gelip bizlere tebliğ edilmesi gerek ki bizler de rahatlayıp mücadeleyi daha iyi yapalım."
"TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU NEREDE?"
Aziz Yıldırım, FETÖ ile mücadelelerini sürdürdüklerini belirterek, Türkiye Futbol Federasyonu, kulüpler ve Kulüpler Birliği Vakfını davaya müdahil olmaya davet etti.
Fenerbahçe'den başka hiçbir kulübün FETÖ'den şikayetçi olmadığını ileri süren Yıldırım, şöyle devam etti:
"2011'de yapılan operasyonda amaçları Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım olduğu için kısa çerçevede tuttular. Genişletmeden operasyonu bitirdiler. Çıkan kanunun 1,5 ay sonra, ligler bittikten sonra uygulanması lazımdı. Kanun yayımlandığı gün yürürlüğe girdi, çünkü tezgahı öyle hazırladılar. Kumpası hazırladılar ve uygulamaya soktular. Fenerbahçe'den başka hiçbir kulüp FETÖ'den şikayetçi değil, neden Federasyon, davalarımız devam ederken avukat gönderdi, davacı olarak takip etti. Eğer haksız çıksaydık, onlar da bizden davacı olacaktı. 2011'de yapılan hadise Türk futboluna darbe vurmadı mı Tüm dengeleri bozdu. Yurt dışında Türkiye'nin itibarı zedelendi. Türkiye Futbol Federasyonu nerede Herkes FETÖ'den korkuyor. Biz korkmuyoruz. Fenerbahçe yöneticileri aslanlar gibi... Bizimle suçlanan insanlar bugün salona geldi. Hepsi burada gereken cevabı veriyor. Nerede kulüpler, kulüpler birliği..."
Yıldırım, "Futbolda şikede kumpas" davasının, kendisinin veya Fenerbahçe'nin değil Türkiye'nin davası olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Şikayetçiyiz. Bunlardan şikayetçiyseniz, buraya geleceksiniz. Bu ülkeyi karanlığa götürdüklerine inanıyorsanız, geleceksiniz burada suçlamanızı yapacaksınız ve onlara karşı haklılığınızı ispat edeceksiniz. Herkes korkup kaçıyor. Biz sonuna kadar buradayız. Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda mücadele ediyor. Her türlü kavgasını yapıyor. Biz de Fenerbahçe olarak yapacağız. Ben Fenerbahçe Kulübü Başkanı olayım veya olmayayım ama yine de yapacağım. Kimse korkmasın. Bu, ne Aziz Yıldırım'ın ne de Fenerbahçe'nin davası. Bu Türkiye'nin davası. Bütün kulüp başkanları, kulüpler, hakemler, basın mensupları, zamanında onlara bulaştırılmak istenmişse bu davada taraf olmalı. Kaçmasınlar, korkmasınlar. Herkes 'bir gün bunlar bir şey olur' diye düşünüyor. Bir şey olmazlar."
"BEŞİKTAŞ KULÜBÜ NEREDE? NEDEN ŞİKAYETÇİ OLMUYORLAR?"
Aziz Yıldırım, Beşiktaş Kulübünü FETÖ'den şikayetçi olmaya davet etti.
Siyah-beyazlı kulübün şikayetçi olmaması durumunda şike yaptığını kabul edeceğini savunan Yıldırım, "Para vermişler. İddianamede yazıyor. Para verdikleri belli ama 'Ben mağdurum' diyor. Neden 'Şikayetçiyim' diyemiyorsunuz, kimden korkuyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti arkamızda. O gün arkamızda kimse yoktu, bugün Cumhuriyet arkamızda. Adalet içinde, hukukun üstünlüğüne inanarak bir dava yapılacak. Neden korkuyorsunuz, Beşiktaş Kulübü nerede Bizim eteğimizde dantel, süs yapmışlardı onları. Neden şikayetçi olmuyorlar Gelin şikayetçi olun. Kaçıyorlar. Gelecekler, şikayetleri varsa yapacaklar. Yoksa susacaklar. Şike yapıp yapmama konusunda çıkıp haklılıklarını savunacaklar. Şikayetçi olmazlarsa savunamazlar. O zaman sen şike yaptın, korkuyorsun" şeklinde görüş belirtti.
Aziz Yıldırım, başka suçtan tutuklu eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ve gazeteci Mehmet Baransu ile duruşmada yaşadığı tartışmanın sorulması üzerine, "Sakin duracak, ses çıkarmayacak insanlar, zannediyorlar. Tahrik etmek için, laf atıyorlar. Biz de gerekeni söyledik. Gerektiğinde yine söyleriz'' diyerek sözlerini tamamladı.
BİR NUMARALI SANIK FETULLAH GÜLEN
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fuzuli Aydoğdu tarafından hazırlanan 434 sayfalık iddianamede bir numaralı sanık olarak terör örgütü FETÖ'nün elebaşısı Fetullah Gülen yer alıyor.
İddianamede, Gülen'in yanı sıra eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, eski Organize Suçlarla Mücadele Şube müdürleri Mutlu Ekizoğlu, Nazmi Ardıç, kapatılan Zaman gazetesinin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, kapatılan Samanyolu Yayın Grubu'nun Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, avukatlar Halil İbrahim Koca ve Orhan Erdemli, kapatılan Taraf gazetesinin yazarı Mehmet Baransu, iş adamı İhsan Kalkavan, Prof. Dr. Suat Yıldırım, kapatılan Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan, kapatılan Zaman gazetesinin Haber Müdürü Muhammed Fatih Uğur'un da aralarında bulunduğu 15'i tutuklu 108 sanık bulunuyor.
Davada, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Eskişehirspor Kulübü Başkanı Halil Ünal, Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz, eski Trabzonspor Kulübü Başkanı Sadri Şener, Fenerbahçe Kulübü Yöneticileri Osman Murat Özaydınlı, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu ve Antalyaspor Teknik Direktörü Rıza Çalımbay'ın da aralarında bulunduğu 74 kişi müşteki olarak yer alıyor.
Davada, eski Beşiktaş yöneticisi Serdal Adalı, eski Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu, Gaziantepspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Rizespor Teknik Direktörü Hikmet Karaman, Teknik Direktör Yılmaz Vural, futbol yorumcusu Sinan Engin, İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü ve Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ, Fenerbahçeli oyuncu Emanuel Emenike ve eski futbolcu Ümit Karan'ın da aralarında bulunduğu 91 kişi de mağdur olarak bulunuyor.
İSTENEN CEZALAR
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fuzuli Aydoğdu tarafından hazırlanan iddianame kapsamında, 1 numaralı sanık Fetullah Gülen'in, ''kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından 35 yıldan 85 yıla kadar hapsi isteniyor.
Suç tarihinde kapatılan Zaman Gazetesinin Genel Yayın Müdürü olan Ekrem Dumanlı hakkında ''resmi belgede sahtecilik, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçundan 35 yıldan 78 yıla kadar hapis cezası talep edilen iddianamede, eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca hakkında, ''özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından 35 yıldan 80 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
İddianamede, eski milletvekili İlhan İşbilen ve iş adamı Muammer İhsan Kalkavan hakkında, "kişiyi 'hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından 35 yıldan 85 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Yardımcısı Mutlu Ekizoğlu, İstanbul Organize Suçlar ile Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç hakkında ise ''kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, iftira, resmi belgede sahtecilik, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, silahlı terör örgütüne üye olma'' suçlarından ayrı ayrı 34 yıldan 80 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor.
Kapatılan Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan ve Prof. Dr. Suat Yıldırım hakkında da ''iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek, resmi belgede sahtecilik, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'' suçlarından ayrı ayrı 35 yıldan 78 yıla kadar hapis istenen iddianamede, Fetullah Gülen'in avukatı Orhan Erdemli, gazeteci Mehmet Baransu, eski emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer ve avukat Cemalettin Mutlu'nun ''silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan ayrı ayrı 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları talep ediliyor.
Hazırladığı tutanakla ''futbol şikede'' soruşturma sürecini başlatan dönemin polis memuru Lokman Yanık hakkında ''resmi belgede sahtecilik, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olma, iftira, silahlı terör örgütüne üye olma'' suçlarından 10 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası istenen iddianamede, diğer 94 sanık hakkında ise benzer suçlardan 5 yıldan 70 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezası öngörülüyor. ntcmsnc