9 Aralık 2014 Salı

14 yaşında kalp krizinden öldü

Van'ın Çatak İlçesi Yatılı Bölge Okulu 8'inci sınıf öğrencisi 14 yaşındaki Murat Eraslan, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.


Önceki gece yatılı olarak kaldığı pansiyonda aniden rahatsızlanan Murat Eraslan, öğretmen ve arkadaşları tarafından Çatak Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada yapılan müdahalede kalp krizi geçirdiği belirlenen Eraslan, Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi’ne sevk edildi. Tıp Merkezi’nde iki gün boyunca yoğun bakımda kalan Eraslan, bugün sabah saatlerinde yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.

Cenazesi bugün Çatak’a getirilen Murat Eraslan için tören düzenlendi. Cenazede Eraslan’ın ailesi, öğretmen ve öğrenci arkadaşları gözyaşlarına boğuldu. Cenazeye Kaymakam Uhut Umre Koyuncu, Emniyet Müdürü Niyazi İnanlı, İlçe Milli Eğitim Müdürü Salih Taş, İlçe Müftüsü Sezai Görentaş da katıldı. Eraslan’ın cenazesi, gözyaşları arasında ilçe mezarlığında toprağa verildi.

ABD'li rapçi eşini öldürüp intihar etti!

ABD'li rapçi Earl Hayes, kendisini ünlü bir şarkıcıyla aldatmakla suçladığı dansçı ve aktris eşi Stephanie Moseley'i öldürdü, ardından da intihar etti. Hayes, bu anları, telefonunun görüntülü görüşme özelliğini kullanarak, boks şampiyonu arkadaşı Floyd Mayweather Jr.'a izletti.

Kan donduran olay çiftin Los Angeles'taki evinde gerçekleşti.

Eşinin ünlü bir şarkıcıyla ilişkisi olduğundan şüphelenen Hayes, arkadaşı Mayweather Jr.'la görüntülü görüşme yaparken, önce Moseley'i vurdu. Daha sonra da silahını kendine yönelterek, hayatına son verdi. Telefonun diüer ucundaki Mayweather Jr. ise yaşanan her şeyi görüp duydu.

Hayes'in telefon görüşmesi sırasında eşini öldüreceğini söylediği, Mayweather Jr.'ın ise arkadaşını bunu yapmaması için ikna etmeye çalıştığı belirtildi.

Saat 07.30'da olay yerine giden Los Angeles polisi, evde çiftin cansız bedenleriyle karşılaştı. Komşular, olay esnasında bir kadın çığlığı ve yaklaşık 10 el silah sesi duyduklarını belirtti. Medyafaresi

8 Aralık 2014 Pazartesi

Aslanlara yem oldu

Barselona Hayvanat Bahçesi'nde aslanların bulunduğu bölüme atlayan adamın durumu ciddiyetini koruyor.

İspanya’nın Barcelona kentinde bulunan hayvanat bahçesine gelen 45 yaşındaki bir polis yüzlerce ziyaretçinin önünde kendisini aslanların bulunduğu bölüme attı.
Kafesleri açık bulunan aslanlar ilk önce olayı anlamadı ancak polis olduğu belirlenen Justo Jose isimli kişi aslanları tahrik ederek onları kızdırmaya başladı.
Bu durum karşısında harekete geçen 3 aslan İspanyol polise saldırmaya başladı. Olayı şaşkınlıkla izleyen hayvanat bahçesindeki ziyaretçiler ise aslanlara taş atarak onları uzaklaştırmaya çalıştırdılar. Yetkililer ise acilen itfayiyeyi çağırarak aslanlara tazikli su sıkılmasını istedi.Yaklaşık yarım saat süren ölüm kalım savaşı sonucu 45 yaşındaki polis vucuduna aldığı ağır darbeler sonucu acilen hastaneye kaldırıldı.

Akli dengesi yerinde olduğu belirlenen polisin durumunun ağır olduğu belirtiliyor. Justo’nun daha öncede Barcelona’da gerçekleşen kürtaj karşıtı eylemlere katıldığı ve Katalonya’daki bağımsızlık yanlısı girişimleri protesto ettiği için gözaltına alındığı açıklandı. İspanyol basını adı geçen İspanyol polisine “Şehir Rambo’su” adını verdi.


Erdoğan: İsteseler de istemeseler de Osmanlıca öğrenilecek

Cumhurbaşkanı Erdoğan 5. Din şurasında İslam dünyasına yönelik önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan son 200 yılda Türkiye'de Müslümanların baskı altında olduğunu, bunu yapanların da kendilerine din yerine yurttaşlık diye bir şey koyduklarını ve ona inandıklarını söyledi. Erdoğan Osmanlıca'nın da bazı kesimler istese de istemese de öğretileceğini söyledi.

Batı'da Hıristiyanlıktan boşalan yere yurttaşlık koydular, Türkiye'de de aynı şey yapılmaya çalışılıyor.

40 yıldır siyasetle iştigal eden biri olarak beni ilgilendiren vazifem pratik alandır. Dine ait meselelerin tüm meselelerin özgürce konuşulabilmeli. Tüm kesimleri de cesaretlendirmek benim görevim.

"DİNDARLAR 200 YILDIR TAHKİR EDİLİYOR"

Tanziamattan beri meseleler özgürce ele alınamadı. Din konusu objektif, mahalle baskısından uzak bir şekilde konuşulamamıştır.

200 yıldır dindarlar horlanmaya, tahkir edilmeye mazur kalmışlardır. Filmlerde, romanlarda, karikatürlerde dindarlıkla cehalet eş tutulmuştur. Din ve dindarlık yoksulluğun nedeni olarak görülmüştür. Din hep terakkiye mani olarak anlatılmıştır.

"İSLAMAFOBİA'YI İÇERİDEKİ YAZARLAR DA KÖRÜKLEDİ"

İslamafobia, faşizme eşit olan bu sorun Türkiye ve İslam coğrafyasında bizzat içeride, siyasiler, yazarlar bunu körüklemiştir.

Dine sistemli bir taarruz gerçeklemiştirler ki İslam'ı savunacak alimler kendilerini savunmaktan bir türlü ofansif pozisyona geçememişlerdir.

Bazı zihniyet mensupları akıl ve bilimden başka bir şey tanımamış vahye saldırmışlardır.

"BUNLAR VAHYE SALDIRDILAR"

Oku diye emredilen bir dinin mensubuyken sanki bunun karşısındaymış gibi gösterilmiş.

Yüce kitabımızda hep akledilmekten bahseder. Böyle bir dinin mensubuyken vahyi bi kenera atıp sadece akıl ve bilime yöneltilmek istenmesi manidardır.

"KUR'AN YASAKLANDI CAMİLER AHIR OLDU"

Kur'an yasaklanmış, Camiler ahır olarak kullanılmış, ezan yasaklanmış, sakal bırakanlar, başörtüsü takanlar hakir görülmüş.

Yazı, karikatür, film ve romanlarda din ve dindarlar hor görülmüş. Dindarlara cevap hakkı bile verilmemiş.

Dini savunan siyasetçiler dinci yaftası yapıştırılmış.

Sözüm ona alimler desteklenmiş sırtları sıvazlamışlardır. Dini özünden kopartmaya çalışanlar, ekranlar yoluyla imkanlarına imkanlar katmışlardır.

"DİNDAR NESİL DEDİK DİYE BİZE SALDIRDILAR"

Bunun yanında hasbi bir şekilde yazanlar, mücadele edenler en ağır eziyetlere maruz kalmıştır.

Ben de bu yüzden saldırılara uğradım ve uğramaya da devam ediyor. Biz bu millete cesaret aşılıyoruz. Biz 200 yıldır sorulamayan soruları sorduğumuz için içerden ve dışardan saldırıya uğruyoruz. Eğitim sisteminde Kur'an ve Siyer derslerini koyduk diye saldırıya uğradık. Dindar nesil dediğimiz için saldırıya maruz kaldık.

Amerika kıtasını Müslümanlar keşfetti dedik diye saldırdılar. Önce Türkiye'de sonrasında tüm mazlum milletlerin hakkını savunduğumuz için bizden rahatsız oluyor ve bizi hedef yapıyorlar.

"İSLAM DÜNYASINDA BİRLİK YOK"

Darbeyle iş başına gelmiş bir şahıs İnterpol'e talimat veriyor. İslam Alimler Birliği Başkanı Yusuf El Kardavi hakkında kırmızı bülten çıkartıyor.

İlim siyasetin emrinde olmaz. Siyaset ilmin emrinde olur. Bunlar dünyanın iyiye gitmediğini gösterir.

Diyanet İşleri Başkanlığımız burada alınan kararları İslam dünyasıyla paylaşması lazım. İslam dünyasında bir birlik yok. Türkiye bunun öncülüğünü yapabilir. Milliyet

Beş yıl erken emeklilik geliyor

4 yıl çalışan öğretmen 5 yıl çalışmış görülecek. 20 yıl sonra 5 yaş erken emekli olabilecek. İşte ayrıntılar...

Erken emeklilik imkanları genişliyor. Yıpranma payı alarak emekliliğini öne çekecek meslekler arasına öğretmenlik de katılıyor. Daha önce sağlıkçılara tanınan yıpranma payı imkanı öğretmenlere de tanınacak. Milli eğitim Bakanlığı'nca (MEB) düzenlenen 19. Milli Eğitim Şurası'nda öğretmenlere her dört yılda bir yıpranma payı verilmesi önerisi benimsendi. Buna ilaveten öğretmenlerin ek göstergesinin 3600 olması da karara bağlandı. Bu sayede öğretmenlerin özellikle emekli olduktan sonra maaş ve ikramiyeleri artacak. Yıpranma payı sayesinde 20 yıl görev yapan bir öğretmen 5 yıl kazanmış olacak.  Böylece 5 yıl daha erken emekli olma imkanına kavuşacak. Aynı hak sağlıkçılara da tanınarak onlara da erken emekliliğin yolu açılmıştı.

HER KESİM YARARLANIR

Erken emeklilik belli meslek gruplarına tanınsa da diğer vatandaşların da bu hakkı bulunuyor. Askerliğini sigortalı olmadan önce yapmış vatandaşlar bu süreleri borçlanarak ilk işe giriş tarihlerini öne çekiyor. Böylece en az 1 yıl erken emekli oluyor. Sigortalı olduktan sonra doğum yapan kadınlar yaş ve yılını tamamlamış ise 3 çocuğa kadar borçlanarak 2160 gün yani 6 yıl daha erken emekli olabiliyor. Yüzde 40 ve üzeri raporu olan engelliler de, erken emekli olabiliyor.

Yüzbinlerin beklediği kanun kabul edildi

Bedelli askerlik ve sözleşmeli er başvurularına ilişkin kanun teklifi, TBMM Milli Savunma Komisyonu'nda kabul edildi.

Askerlik Kanunu ile Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Milli Savunma Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Komisyona Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da katıldı. Kanun teklifine önerge veren CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, geliri 12 bin TL’den az olan ve sosyal güvencesi olmayanların bedelliden faydalanmasını istediklerini belirterek, şöyle dedi:

"Bu kanun teklifinde geliri olmayanlar konusunda açıklayıcı bir ifade yok. Parası olanlar faydalanacak, geliri olmayanlar için böyle bir şey söz konusu değil. Öncelikle bu ayırımın yapılmaması gerekiyor. Bizim teklifimizde yıllık geliri 12 bin liradan az olanların herhangi bir ödeme yapmadan bedelli askerlikten faydalanmalarını istiyoruz. 12 bin liradan fazla 25 bin liradan az geliri olanların 10 bin lira ödemesini öngörüyoruz. 25 bin liradan fazla 60 bin liradan az geliri olanların 15 bin lira, 60 bin liradan fazla olanların ise 25 bin lira ödemesini uygun olduğunu düşünüyoruz. Öncelikle de altını çiziyorum yıllık geliri 12 bin liradan az olanların, geliri olmayanların şuan bir bedel ödemeden aynı yaş grupları gibi yararlanmaları gerekir. Yaş konusunda da yüksek tutulmuş. 26-28 yaş arazında bekleyen binlerce insan var. Yaşında daha alta çekilmesi gerekiyor. Yasada bir taksitlendirme ön görülmemiş, bir taksitlendirmede eklenmeli."

Teklif hakkında bilgilendirme yapan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, yoklama kaçakları ile bakaya sayısının her geçen yıl artığını bu birikimin engellenmesi amacıyla teklif ile 28 yaşından gün alanlar 18 bin lira bedeli 2 ay içinde ödemek kaydıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmadan askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaktır. Haklarında saklı, yoklama kaçağı ve bakayadan dolayı idari ve adli soruşturma ve kovuşturma yapılmayacak, başlatılmış olanlarda sona erdirilecektir. Bu uygulama ile elde edilecek gelir savunma sanayinin finansmanında kullanılacaktır. Böylelikle silahlı kuvvetlerimizin teknolojik yönden üstün olması sağlanacaktır" diye konuştu.

Sözleşmeli Erbaş ve Er alımıyla ilgili de bilgi veren Bakan Yılmaz, bir diğer düzenlemenin sözleşmeli erbaş ve er kaynak ve teminine ilişkin olduğunu anlattı. Bakan Yılmaz, sözleşmeli erbaş ve er kadrosunun Kara Kuvvetleri Komutanlığı için kadronun 62 bin 585, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı için 4 bin 251, Hava Kuvvetleri Komutanlığı için 5 bin 75 ve Sahil Güvenlik Komutanlığı için 144 olmak üzere 72 bin 55 olarak belirlendiğini açıkladı. Bakan Yılmaz, şöyle konuştu:

"Şu ana kadar 4 bin 628 sözleşmeli er temin edilmiştir. Teklif ile temin faaliyetinde arzu edilen seviyeyi ulaşmak maksadıyla sözleşmeli erbaş ve erliğe başvuruda ortaöğretim mezunları için başvuru yaşının 20’ye indirilmesi ve askerlik yapma şartının kaldırılması, askerlik öncesi sözleşmeli erbaş ve erliğe müracaat edenlerin sevk teyil işlemleri ile erbaş ve er olarak yapılan hizmetlerin 3/1 inin askerlik hükmünden sayılması amaçlanmaktadır."

Çarşamba günü TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmesi olduğunu hatırlatan Bakan Yılmaz, halkın da bu konuda beklentisinin bulunduğunu ifade ederken, "Herkes bir sonraki sevke giderken acaba bu yaş, bedel değişir mi diye kendisini askerlik hizmetine gitmekten alıkoyacak. Bunu önlemek ve sürüncemeye yol açmamak için bugün komisyondan geçirip, yarın da Genel Kurul’a gelir ve yasalaşır diye düşünüyorum" dedi.

Bedelli askerlik uygulamasından kimler, nasıl yararlanacak?

Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte fiili askerlik hizmetine başlamamış 1 Ocak 1988 tarihi de dahil önce doğan yükümlüler yararlanabilecek. Bedelli uygulamasından yararlanmak isteyen yükümlüler kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde askerlik şubelerine veya yurtdışı temsilciliklerine başvurmaları ve 18 bin TL veya Merkez Bankası döviz satış kuruna göre ödeme tarihindeki karşılığı kadar yabancı ülke parasını defaten ödemeleri şartıyla temel askerlik eğitimine tabi tutulmaksızın askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklar.

Kaç yükümlünün yararlanması bekleniyor?

Uygulamadan yararlanabilme şartını taşıyan yaklaşık 640 bin askerlik yükümlüsü bulunuyor. Önceki bedelli uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda, 100 binin biraz üzerinde yükümlünün uygulamadan yararlanmak için başvurması bekleniyor. Ancak ücretin önceki uygulamalara göre daha cazip olması nedeniyle, uygulamaya başvuracak yükümlü sayısının 200 bine yaklaşabileceğine yönelik hükümet çevrelerinde bir beklenti bulunuyor.

Elde edilecek gelir nereye harcanacak?

Uygulama kapsamında elde edilecek gelir, Savunma Sanayi Destekleme Fonu adına T.C. Ziraat Bankası, T. Halk Bankası ve T. Vakıflar Bankası’nda açılacak hesaba yatırılacak. Başvurma koşullarına haiz tüm yükümlülerin yararlanması durumunda 11 milyar TL’ye yakın bir gelir elde edilecek. Kulislerde elde edilecek 3 milyar TL’yi bulması öngörülüyor. Elde edilecek gelir, halen yürürlükte savunma sanayi projelerine aktarılacak. Son yasal düzenleme ile MİT’in de ilgili fondan yararlanma hakkı bulunması nedeniyle, fonun bir kısmının istihbari amaçla kullanılabileceği belirtiliyor.

Bu kez de zehirli saat alarmı!

"Zehirli ayakkabıdan" sonra Afrikalı göçmenlerin sattıkları saatlerde sağlık açısından çok risk oluşturan metaller bulundu.


Sokaklarda özellikle Afrikalı  göçmenler tarafından satılan ucuz ve kalitesiz saatlerin, son günlerde tartışma  konusu olan tehlikeli kimyasal madde içeren ayakkabılardan daha çok risk oluşturabileceği belirtiliyor. İstanbul Saatçiler Esnaf Odası (İSEO) Başkanı Sedat Güngörür, sokaklarda satılan ucuz ve kalitesiz saatlerin  tehlike saçtığını belirterek, bu duruma karşı önlem alınmadığını savundu. Son günlerde medyada yer alan “zehirli ayakkabı” haberlerini  hatırlatan Güngörür, şöyle devam etti: “Çin üzerinden yurda sokulan ucuz ve kalitesiz ürünlerin çoğunda insan  sağlına zarar veren maddeler bulunuyor. Zehirli ayakkabılar sadece gündemde olan  bir ürün.

NİKEL ÇABUK ÇÖZÜLÜYOR

Asıl tehlike; hemen hemen her sokakta satılır hale gelen ve insan  sağlığını son derece tehdit eden saatlerdir. Çünkü ayakkabıyı çorap üzerine giyiyoruz. Oysa saatlerimiz doğrudan vücudumuza temas ediyor. Sokakta satılan saatlerden aldığımız numuneleri, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Metalurji Fakültesi’ne gönderdik. Bize gönderilen raporda, saatlerde kullanılan ve vücut ile temas eden malzemelerin ‘EN 1811’ standartlarına uygun olmadığı yer alıyordu.” Güngörür, rapora göre, nikel çözülme değerleri dikkate alındığında bu  malzemelerin insan sağlığı açısından zararlı olduğunu belirterek, numunelerdeki nikel çözülme oranının standartlara göre yüksek ölçüldüğünü dile getirdi.

Çin’den getirilen ve ucuza satılan saatler için vatandaşları uyaran Güngörür, “Saatlerdeki kalitesiz metaller, terleme ve tuzlanmanın etkisiyle vücuda giriyor. Vücuda giren kimyasallar da yayılarak kansere  neden oluyor” dedi.

7 Aralık 2014 Pazar

"Köpekleştirme" sözüne soruşturma

MECLİS Başkanı Cemil Çiçek, Ömer Tuğrul İnançer’in “İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz? ‘Köpekleştirme’ demektir. Bu memlekette inkilap (köpekleştirme) yapılmıştır” dediği Meclis personelini eğitim konferansıyla ilgili gelişmelere el koydu. Resmi ziyarette bulunduğu Umman’ın başkenti Muskat’tan İnançer’in değerlendirmelerine tepki gösteren Çiçek, soruşturma başlatacaklarını belirterek şunları söyledi:

''CHP-MHP HAKLI OLABİLİR''

Hürriyet'in haberine göre; “CHP ve MHP eleştirilerinde haklı olabilir, ‘Haksızdır’ diyemem. Ben buraya geldiğimde öğrendim, dün gece (önceki gece) de Genel Sekreteri aradım. Konuyla ilgili inceleme ve soruşturma başlatıyoruz. Pazartesi günü yapacaklar. Ne gerekiyorsa yapacağız. Türkiye’nin kazanımlarını kimsenin yok farz etmeye hakkı yoktur. Bizim bugün birçok şeye Cumhuriyet sayesinde, Cumhuriyet’in değerleri sayesinde sahip olduğumuzun farkında olmamız lazım, hepimizin farkında olması gerekir. Bu düşünceyi paylaşıyoruz. İnsanların bir kısım fikirleri ve düşünceleri olabilir ama bunların gelişigüzel Meclis çatısı altında söylenmesini şahsen doğru bulmam. Bu türlü faaliyetler doğrudan bana gelmiyor. Basın yoluyla bilgi sahibi oldum ama bir inceleme başlatıyoruz, talimatını verdim. Gereği neyse yaparız.”

İDARİ TEŞKİLAT ÖVMÜŞTÜ

Önceki gün ‘TBMM İdari Teşkilatı’ adıyla yapılan açıklamada ise İnançer, “Ülkemizde Hazreti Mevlana konusunda en yetkin fikir adamlarından biri” olarak övülmüştü. Açıklamada, “Konuşmacının söz konusu haberde öne çıkarılan ve konferansın konusuyla bağlantılı olmayan ifadeleri tamamen şahsi değerlendirmelerini yansıtmaktadır” denilmişti.          

Suriyeli dilenciler toplanıyor

İçişleri Bakanlığı'nın genelgesiyle harekete geçen emniyet, İstanbul'da topladığı 46 sığınmacıyı Türkiye'deki 22 farklı kampa gönderdi.

İç savaş nedeniyle Türkiye'ye sığınan Suriyeliler'in sayısı 1 milyon 385 bin oldu. 330 bin sığınmacı ise İstanbul'a geldi. Başta İstanbul birçok ilde dilenen Suriyeliler'in çevreye verdiği rahatsızlık gün be gün artmaya başladı. Bakanlığın yayınladığı genelgeyle harekete geçen emniyet, İstanbul'da topladığı 46 sığınmacıyı Türkiye'deki 22 farklı kampa gönderdi.

BAKANLIK HAREKETE GEÇTİ
İçişleri Bakanlığı bir genelge yayımladı. 81 ile gönderilen genelgeye göre; İstanbul, İzmir,  Ankara,  Bursa,  Adana,  Mersin,  Konya,  Antalya ve  Kayseri gibi şehirlerde dilencilik yapan yaklaşık 30 bin Suriyeli toplanıp 22 farklı ildeki kamplara gönderilecek.

 İSTANBUL'DA OPERASYON
Bu kapsamda İstanbul'da dilenen sığınmacıların toplanması için önceki gün düğmeye basıldı. Arapça bilen tercümanların desteklediği polis ve zabıtadan oluşan ekip, önce  Beyoğlu Taksim ve Fatih  Aksaray olmak üzere birçok noktada dilenen sığınmacıları topladı.

TOPLAMA OPERASYONU DEVAM EDECEK
İstanbul'dan ayrılmak istemeyen bazı sığınmacılar, çığlıklarla kendilerini yerden yere attı. Ancak sonuç değişmedi. Dilenen 46 sığınmacı, 6 polis eşliğinde otobüslerle başta  Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere Türkiye'deki 22 farklı kampa gönderildi. Toplama operasyonu devam edecek. (Kaynak: Sabah)

6 Aralık 2014 Cumartesi

2 transtan 1’i polis mağduru

Kırmızı Şemsiye Derneği, Türkiye’de transkadın seks işçilerine yönelik şiddet raporu hazırladı. Birleşmiş Milletler’e de sunulacak rapora göre, transkadınların yüzde 50’si polisten fiziksel şiddet, yüzde 31’i de cinsel şiddet görüyor.

KIRMIZI Şemsiye Derneği Başkanı Kemal Ördek, “Türkiye’de Transkadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddet” çalışması yaparak 233 transkadın seks işçisine ulaştı. Çalışmayı raporlaştıran Ördek, ayrıntılarını şöyle anlattı:

CİNAYETLER TÜRKİYE’DEN
“233 transkadın seks işçisinden 171’i şiddet görüyor. Bunların yüzde 49.70’i polisten şiddet gördüğünü, yüzde 31.20’si de yine polis tarafından cinsel şiddete (tecavüz vs.) maruz kaldığını bildirmiş. Transkadın seks işçilerinin şiddet gördükleri diğer kişiler arasında müşteriler, gençler, komşular bulunuyor. Avrupa’daki trans cinayetlerinin yüzde 40’ı Türkiye’de raporlanmış. Türkiye’yi, yüzde 27 ile İtalya takip ediyor.”

ÇOĞU HAKKINI ARAYAMIYOR
“Cinsel şiddet mağduru transkadın seks işçilerinin yüzde 75’i, vakaların hiçbirinden sonra suç duyurusunda bulunmadıklarını ifade ediyor. Bunların yüzde 54.41’i adalete güvenmediği, yüzde 18.38’i dava ile uğraşmak istemediği, yüzde 13.24’ü saldırganların tehditlerinden korktuğu, yüzde 9.56’sı vaka sonrası ne yapması gerektiğini bilmediği, yüzde 3.68’i ekonomik sebeplerle, yüzde 1.47’si ise faillerle anlaştığı için suç duyurusunda bulunmadığını ifade ediyor.”

GELİRLERİ SEKS İŞÇİLİĞİ
ÇALIŞMA İstanbul, Ankara, Antalya, Gaziantep, Bursa, İzmir, Eskişehir, Mersin, Diyarbakır, İzmit ve Sivas’ta yapıldı. Katılımcıların yüzde 13.30’u üniversite mezunu. Yüzde 1.72’lik bir kesimin okuması yazması yok. 233 katılımcının 220’si, seks işçiliği dışında başka bir gelir kaynağına sahip değil. (hürriyet.com.tr)

Soma'da şok eden yeni iddia!

Soma’da 301 madencinin hayatını kaybettiği Eynez Ocağı’nın içeride kalan malzemeleri için söküm yaptığını belirten işçiler güvenlik kurallarına yine uyulmadığını iddia etti.

SOMA A.Ş.’nin işlettiği, 301 madencinin hayatını kaybettiği Eynez Ocağı’yla ilgili yeni bir iddia atıldı. 13 Mayıs’ta 301 madencinin hayatını kaybettiği ocakta şirket tarafından içeride kalan malzemelerin sökümü yapılırken güvenlik kurallarına hala dikkat edilmediği öne sürüldü. İsmini vermekten çekinen işçilerin iddialarına göre hala risk devam eden ocakta patlatma bile yapılıyor.

3 BİN İŞÇİYLE İLGİLİ
Hem uyarı hem de öneride bulunan CHP Manisa Milletvekili Meclis Soma Araştırma Komisyonu üyesi Özgür Özel iddiaların kendisine de ulaştığını ifade ederek şu bilgileri verdi: “Soma A.Ş. ile ilgili hala sorunlar devam ediyor. Biri işten çıkarılmayıp yeraltına inen az sayıdaki işçi diğeri de işten çıkarılan yaklaşık 3 bin işçiyle ilgili. Önceki gün açıklanan komisyon raporunda da her ne kadar bazı bölümlerle ilgili muhalefet şerhi koyacak olsak da önemli bölümler var. Komisyonun, Soma A.Ş. tarafından çalışılıp bir yıl önce bırakılan bir eski imalat içinde biriken yanıcı gazın, U trafosu bölgesi denen yerden ocağın içine püskürmesi ve alev alması sonucunda patlama meydana gelip yangının çıktığı konusunda kanaati var. Soma Komisyonu’nun raporuna göre bu pozisyon hala eski imalat olan M panosunda var. Ve her an patlayabilir. Bu yüzden komisyon da Eynez Maden Ocağı’nın çalışmasının riskli olacağını söyledi.”

TOP ATIŞI YAPIYORLAR
Aynı facianın bir kez yaşanmasının söz konusu olduğunu belirten Özel, “Şimdi Soma A.Ş.’nin açıkladığı gibi burada kalan malzemelerin söküm işini yaptırıyorlar. İşçilerden aldığım bilgilere göre göçüklerin arkasına ulaşmak için kimi zaman top atışı, patlatma yapılıyor deniyor. Bu şartlar altında binlerce olmasa da yüzlerce işçinin yine hayati tehlikesi var. Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Müfettişleri’nin inceleme yapması lazım. Ya söküm işini uzman ekiplerce yapılması ya da o madene artık mühür vurulması lazım. Komisyonun Soma Raporu’nda tüm partili üyeler eski imalatın riski olduğu konusunda hemfikir. Bu diğer madenler için de söz konusu” diye konuştu.

Uygulama madeni kurulsun
İŞTEN çıkarılan işçilerle ilgili önerisi olduğunu da kaydeden Özel, “Soma A.Ş.’de çalışan işçilerle ilgili bu uyarının dışında çıkarılan işçilerle ilgili de öneride bulunuyorum. Soma’da uygulama madeni kurulmasını istiyoruz. TKİ’nin oraya yeni bir maden açmasını ve İLO 176’ya uygun standartlarda dünyaya örnek bir maden açılabilir. Hem mühendisler hem işçilerin gerçek madenciliği öğrenip, uygulayacağı bir maden olsun. Hem üst standartlarda üretim yapılabileceğini hem de kömürden para kazanılabileceğini göstermiş oluruz. Hem de işçiler işsiz kalmayacak. Türkiye’nin en iyi madeni olsun şu an işsiz kalan madenciler en iyisini yapmaya çalışan, dünyaya örnek madenin işçileri olsun” dedi.

Önlem almadan girmek cinayet
MADEN Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Muhammet Yıldız ise gerekli önlem almadan o madene girmenin cinayet olacağını söyledi. Yıldız şöyle devam etti: “Boşaltmak için bile olsa çalışma bakanlığının ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü(MİGEM)’nün çalışılabilir veya içeri girebilir diye bir rapor vermesi lazım. Aksi takdirde kapalı olan bir ocağa kendi kafalarına göre giremezler. Mutlaka bu izinlerin yeterli önlemin alınması lazım. Yoksa oraya girmek cinayet olur. İşletme Soma A.Ş.’ye ait olsa da ruhsat sahibi TKİ olduğu için meydana gelebilecek herhangi bir kazada onlar da sorumlu olur.”

O saatin cezası bile servet gibi!

GÜMRÜK Bakanlığı 17 Aralık operasyonuyla gündeme gelen ve İşadamı Reza Zarrab tarafından eski Bakan Zafer Çağlayan’a İsviçre’den getirtilen saat için 213 bin 300 TL ceza kesti. ‘Alındı belgesi’nde cezayı yatıran isim olarak Zarrab’ın adamı Murat Yılmaz var.

ESKİ Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a işadamı Reza Zarrab tarafından getirilen saatle ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın kestiği cezanın ödemesinin, 17 Aralık operasyonuna adı karışan ve TBMM’ye gönderilen fezlekede Zarrab’ın adamı ve “çantacısı” olarak nitelendirilen Murat Yılmaz tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Hürriyet’in ulaştığı belgede saat için tam 213 bin 300 TL ödendiği görülüyor.
17 Aralık soruşturmasındaki en çok tartışılan konulardan birini Reza Zarrab tarafından eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a alındığı iddia edilen 700 bin liralık Patek Philippe 5101G marka saat oluşturuyor. Çağlayan, önceki gün TBMM soruşturma komisyonunda bu konudaki sorularla karşılaşmıştı. Çağlayan, kendisi “yoğun çalıştığı için” saatin alınmasını Reza Zarrab’dan “rica ettiğini”, “onun yurtdışından getirttiğini” belirterek, “Ama parasını kendim ödedim” demişti.

Bu saatin İsviçre’den getirilmesiyle ilgili ortaya çıkan sorunlardan birini de gümrükten geçiş sırasında vergi ödenmemesi nedeniyle patlak verdi. Bu konudaki süreçler  Maliye Bakanlığı’na yapılan bir şikayet üzerine başladı ve şöyle bir seyir izledi:
MALİYE’YE ŞİKÂYET: 260 BİN LİRA VERGİ KAÇIRILDI:
Ankara’da yaşayan C.E. adındaki bir vatandaş, 7 Mart 2014 tarihinde Maliye Bakanlığı  Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’na dilekçeyle başvurarak, 700 bin TL değerindeki saatin 25 Eylül 2013’te Türkiye’ye getirilişi sırasında ithalat vergisi, KDV ve ÖTV’nin ödenmediğini, beyanda da bulunulmadığını belirterek, devletin bu nedenle 260 bin TL zarara uğratıldığını söyledi. C.E., bir kişinin bakan olmasının vergi yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığını, bu nedenle Çağlayan’dan bu vergilerin tahsil edilmesini istedi. C.E. dilekçesinde ihbar ikramiyesinin de kendisine ödenmesini talep etti.
MALİYE BAKANLIĞI: BİZİ DEĞİL GÜMRÜK BAKANLIĞI’NI İLGİLENDİRİR
Vergi müfettişleri, bu ihbardaki iddiaları incelemeye aldılar. Ancak Maliye Bakanlığı, bu inceleme sonucunda “213 sayılı Vergi Usül Kanunu, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile 3065 sayılı KDV Kanunu‘nun ilgili maddeleri uyarınca “ihbar dilekçesindeki hususların Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca değerlendirilmesi gerektiğine” sonuç  ve kanaatine vardı.   Maliye’nin bu konudaki yazısının tarihi 7 Nisan 2014 tarihini taşıyor.
GÜMRÜK BAKANI YAZICI: “İNCELEYİP, 10 GÜNDE BİLDİRİN”
Böylelikle dosya, o tarihte Gümrük ve Ticaret Bakanı  olan  Hayati Yazıcı’nın önüne geldi. Yazıcı da 23 Mayıs 2014 tarihinde bakanlığın Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na bu konuda yazılı bir talimat verdi. Yazıcı, bu talimatta “Zafer Çağlayan’ın kullandığı saatin Murat Yılmaz adlı kişi tarafından İsviçre’den getirildiği” yolundaki iddiaları ve  Çağlayan’ın “saatin kendisi tarafından satın alındığını, ancak yurda başkasının getirdiğini” söylediğini hatırlattı. Yazıcı, söz konusu saatin ülkeye sokulması işleminin gümrük mevzuatı açısından incelenerek makama 10 gün içinde  bilgi verilmesini” istedi.



Kurye Murat Yılmaz’ın İsviçre’den getirdiği saati İstanbul’dan Ankara’ya götürürken, havaalanında x-ray cihazında çekilen görüntüleri 17 Aralık fezlekesinde bu kamera görüntüleriyle yer almıştı.

KURYE YILMAZ’DAN MÜFETTİŞLERE: “SAATİN SERTİFİKASINDA ÇAĞLAYAN’IN ADI YAZIYORDU”
 Yazıcı’nın görevlendirmesi üzerine olayı araştıran gümrük müfettişleri, saati İsviçre’den getiren ve Zarrab’ın denizcilik şirketinde yat kaptanı olarak çalışan Murat Yılmaz’ın ifadesine başvurdu. Yılmaz, 30 Mayıs 2014’te verdiği ifadede, saati Reza Zarrab’ın ricası üzerine İsviçre’den aldığını belirterek şöyle dedi:
“Patek Phillippe firmasına gittim. İşverenim tarafından adı verilen Elçin hanımla görüştüm. Almam gereken bir saat olduğunu söyledim. Kendisi yerinde olmadığından başka bir yetkili bayan aracılığıyla söz konusu saati gerekli teslim tutanaklarının şahsım adıma düzenlenmesiyle teslim aldım.  Saatin ödemesinin kimin tarafından yapıldığını şirkette çalışan biri olarak bilmem mümkün değil. Ben teslim alma prosedürünü uyguladım. Saatin teslimatı sırasında garanti sertifikasının sayın bakanımız Zafer Çağlayan adına düzenlenmiş olduğunu gördüm. Fakat taşıma ve çıkış işlemleriyle alakalı diğer makbuz tarafıma kesilmiştir. Daha sonra saati İstanbul’a değil Ankara’ya götürmemi istediler. Sertifikada Zafar Çağlayan’ın isminin yazdığından saatin gerçek sahibinin sayın bakanımız olduğunu anlamak mümkün. Sonrasında yapılan telefon görüşmeleri sonrası saati havaalanında adını hatırlamadığım birine teslim ettim.”



GÜMRÜK BAKANLIĞI 284 BİN LİRA CEZA YAZDI, ANCAK UZLAŞIYA GİDİLDİ  
 
Yılmaz’ın ifadesinin ardından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı saatin getirilmesi sürecinde vergisi ödenmediği için yasaya aykırı işlemler yapıldığı sonucuna vardı. Bu çerçevede saati Türkiye’ye getirdiğini kabul eden Yılmaz’dan Gümrük Kanunu’nun 235. Maddesi kapsamında toplam 284 bin 400 TL ceza ödemesi istendi. Cezanın yüksek olmasında Gümrük Kanunu’nun  “Yolcuların başkasına ait olduğu halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat alınır” şeklindeki 235’inci maddesinin hükmünün de etkili olduğu anlaşılıyor. Buna karşılık Yılmaz, talep edilen cezaya yüksek olduğu gerekçesiyle itiraz etti. Bu itiraz reddedilince, Yılmaz bu kez cezanın indirilmesi için uzlaşma teklifinde bulundu. En sonunda ödemenin belirtilen dönemde yapılması halinde, cezanın 213 bin 300 TL’ye indirilmesine karar verildi.


VE CEZA ÖDENİYOR
Yılmaz, 15 Eylül 2014 tarihinde Atatürk Havalimanı Gümrük Saymanlık Müdürlüğü’ne giderek 213 bin 300 TL cezayı ödedi. Yılmaz’a ödenen ceza karşılığında  “0789009” nolu alındı belgesi düzenlendi. Veznedar Nihat Durak’ın imzasını taşıyan alındı belgesinde “İkiyüzonüç  bin üçyüz  TL  bedeli GÜMRART ile tahsil edilmiştir” deniliyor.

PARA KİMDEN ÇIKTI
Hürriyet’te 24 Kasım 2014’te yayınlanan haberde Gümrük Bakanlığı yetkililerine atfen Zafer Çağlayan’a tebliğ edildiği ve çağlayan tarafından ödendiği belirtilmişti. Buna karşılık, gün ışığına çıkan belgeler para  Çağlayan’dan çıkmış olsa da, cezayla ilgili ödemenin Rıza Zarrab’ın kuryesi Murat Yılmaz tarafından yapıldığını ortaya koyuyor. (Hürriyet)

"Bu memlekette inkilap (köpekleştirme) yapılmıştır"

TRT 1’de yayınlanan “Ramazan Sevinci” programında, “hamileler sokağa çıkmasın” sözüyle kamuoyunun tepkisini çeken Ömer Tuğrul İnançer, TBMM İnsan Kaynakları Başkanlığı davetiyle meclis personeline “Hazreti Mevlana’yı Anlamak” konulu konferans verdi. Mustafa Kemal Atatürk'ün 1 Kasım 1928'de yaptığı 'Harf Devrimi' hakkında sert açıklamalarda bulunan İnançer “İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz ‘Köpekleştirme’ demektir. Bu memlekette inkilap (köpekleştirme) yapılmıştır. Dünyanın en büyük kütüphane cinayeti 1928’de Türkiye’de olmuştur. Bir gecede Türkiye’nin kitapları okunmaz hale gelmiştir” dedi.


ELİF ŞAFAK’A ELEŞTİRİ
“Amerika’da evli bir avukatın, evli bir hanımla olan macerasını -kusura bakmayın ben açık sözlüyüm, bunun adına ilimde ‘zina’ derler- bu hadiseyi Hz. Mevlânâ ile Hz. Şems arasındaki muhabbet ile paralelleştirmeye çalışan bir roman çok satıyor diye o romanın yazarı (Elif Şafak) bu konuyu bilen oluyor öyle mi? Yazıklar olsun. Ben bunu söyledim diye de onun beyi söylemediğim bir laftan dolayı aleyhime kampanya başlattı. Ben ‘hamileler sokakta gezmesin’ demedim. ‘Nazar değer’ dedim. ‘Beyleri akşam onları arabayla gezdirdisin’ dedim.”

BU MEMLEKETTE İNKİLAP YAPILDI
Mevlevihanelerin patrikhane kadar haklarının korunmadığının söylenmesi üzerine İnançer, şu yorumları yaptı: “Çünkü Anayasa’ya aykırı. 1925 tarihli kanun değiştirilmesi teklif edilmesi dahi anayasaya aykırı. Böyle vatandaşa böyle kanun. Kaldır onu, anayasadan kaldır o maddeyi devirdiğimiz şeyleri dikelim, o zaman düzelir. İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz ‘Köpekleştirme’ demektir. Ancak inkılap dersek ‘Kalp etme’ diye bakacaksınız. Bu memlekette inkilap yapılmış. İskenderiye Kütüphanesi ve Bağdat Kütüphanesi dünyanın en büyük kütüphane cinayeti diye tarihe geçmiştir. Yalan. Dünyanın en büyük kütüphane cinayeti 1928’de Türkiye’de işlenmiştir. Bu mübarek Meclis’in çatısı altında söylüyorum. Ne dediğimi de biliyorum ben hukukçuyum. Bir gecede bütün Türkiye’nin kitapları okunmaz hale gelmiştir. Kütüphaneler kapatılmıştır. Eğer yazı Latinize edilmekle adam olunaydı Japonlar o kargacık burgacık yazılarıyla bugüne gelemezdi.”

Saray'ın kaç odalı olduğunu ilk kez açıkladı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çırağan Saray'ında düzenlenen Anadolu Aslanları İş Adamları Derneğinin (ASKON) 9. Olağan Genel Kurulu toplantısında konuştu. Erdoğan, "1000 odalı değil. Yanlış biliyorsunuz. 1150 küsür odası var" dedi.



İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:       

Sadece son 1.5 yıl içinde darbeci zihniyetin farklı maskeler içinde millet eve ülkeye nasıl saldırdıklarını birlikte gördük.   
Birileri çıkıyor. Son 1,5 yıldır olan hadiseleri küçük, önemsiz göstermeye çalışıyor.

TÜRKİYE BUGÜN NEREDE OLURDU?

Gezi olayları kontrol edilmemiş olsaydı sokaklar şiddete teslim olmuş olsaydı acaba Türkiye bugün nerede olurdu? Bu sorunun Mısır’da, Ukrayna’da cevabı verildi. Mısır’da sokak olayları bahane edildi, çok kanlı bir darbe yapıldı. 18 yaşındaki
Esma kurşunlanarak orada şehit edildi. Rabia denilen olay kökeni itibariyle bu ve önemli. Bu hareket bir kenara konulamaz. Dünyada da demokrasiyi savunduğunu iddia edenlerin bunlara sahip çıkmak suretiyle ne kadar anti demokratik oldukları ortaya çıkıyor. İşte Ferguson olayları.Arizona olayları. Elinde silahı yok. 

POLİSİMİZ VATANDAŞI MI ÖLDÜRDÜ
Adamı yatırıyorlar yere ve kafasını yere vurup, nefessiz bırakıp öldürüyorlar. Silah yok, Molotof kokteyli yok. Burada polisimiz vatandaşı mı öldürdü, silah mı çekti. Polisi öldürecekleri anda polis kendini savunmayacak mı? Savunacakları anda paralel yargı bakıyorsunuz 8 seneye mahkum ediyor.

'NEREDESİNİZ TENCERE TAVACILAR'

Kadıköy’de başlayıp Taksim’e gelen zat 12 ağacın yeri değiştirildi, kesilmedi. Ama Yalova’dakiler kesildi. 250’yi aşkın ağaç eksildi. Neredesin sen? Nerede o çevreciler? Nerede Taksim’de yürüyenler. Neredesiniz tencere tavacılar.

Bakırköy Belediyesi’nin kestikleri ağaç değil mi? Gezi olaylarında mesele ağaç olsaydı o gün sokağa çıkanlar, yakanlar herhalde Bakırköy, Yalova, ODTÜ’nün Eymir gölü için kestiği ağaçlar için sokağa çıkardı.
O gün biri ne demişti: Mesele ağaç değil sen hala anlamadın mı?
Aslında herkes anladı.

KILIÇDAROĞLU’NUN ‘AKILSIZ’ LAFINA CEVAP

17-25 Aralık operasyonları gayesine ulaşmış olsaydı Türkiye bugün nerede olurdu? O bir darbe girişimi değil miydi? Bu soruların cevabı 25 Aralık’ı silmeye çalıştıkları fezlekede ortaya çıktı. ‘Dönemin Başbakanı’ ifadesini kullanıyorlar fezleke için. 

Türkiye’de muhalefet partilerinin üzerinde çok ciddi bir şantaj baskısı var, medyanın üzerinde de. Kasetlerin, telefon kayıtlarının tehdidi var. 
Ana muhalefet partisinin genel başkanı hafta içinde şahsıma yönelik edebe uygun düşmeyecek ifadeler kullandı. Bir engelli kardeşimiz şahsımla alakalı ‘zihinsel özürlü değil mi’ diye soru soruyor. Onun da cevabı şahsımla alakalı ‘o akılsızdır’ diyor. Bunu ana muhalefetin başı söylüyor. O engelli yine ben evlatlarımız, kardeşlerimiz diyeceğim hem ona hem bize bu hakareti yapıyor.

O KASET OLMASAYDI GENEL BAŞKAN OLAMAZDI
Ancak ve ancak kaset ve şantaj böyle birini öyle bir partinin başında tutabilir.
Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün derler. 
Böyle bir genel başkanlık ancak kasetle ve şantajla mümkün olur. O kaset olmasaydı bundan genel başkan falan olmazdı.
Onları şantaj ve tehditle esir aldılar. Ama o dönem milletin partisini esir alamadılar.

MGK KARARI  

Türkiye’deki bütün cemaatlerin, vakıfların, derneklerin hedef yapıldığı yalanı yayılmak isteniyor. MGK’da bu türden kararların alındığı yazılıyor. Ulusal güvenliğimizi tehdit eden her yapı MGK’da ele alınır ve onun gözünün yaşına bakılmaz, tavsiye kararı çıkar. Paralel yapı böyle bir yapıdır.

ALÇAKÇA BİR YALAN

Bütün vakıfların, cemaatlerin hedef alınacağı da alçakça bir yalandan başka bir şey değildir. Hukukun dışına çıkmadığı sürece herkes faaliyetleriniz özgürce yerine getirir.
17-25 Aralık darbe girişimlerinde başarısız olanların hedeflerinden vazgeçmediği ortadadır. Seçim sistemini etkilemeye dönük olarak milli iradeye yönelik girişimler de bu mahiyettedir.

BİZİM İÇİMİZDEN DE ONLARA UYANLAR ÇIKTI

2010’da 26 maddelik bir anayasa paketi kanunu çıkardık. Maddelerden biri de siyasi partileri kapatmayı önleyecek maddeydi. O zaman muhalefet salonu terk etti. Bizim içimizden de maalesef onlara uyanlar çıktı. 330’u yakalayamadık. 
Partilerin kapatılmasının önüne geçmek için paketi hazırlayıp getiren biziz. Buna karşı çıkan CHP, MHP ve BDP, şimdiki adıyla HDP. Bizim içimizden de o zaman bazı ihanet edenler çıktı. Şimdi de onların yerleri belli. Nerede olduklarını biliyorsunuz

BARAJLAR KALKSIN DEDİK, YANAŞMADILAR

Barajlar kalksın diyorlar. Onu da teklif ettik. 5’e insin, sıfırlayalım dedik. Ona da yanaşmadılar. Ana muhalefetin başındaki akşam başka, sabah başka. Türkiye’de yalanı en güzel kim söyler diye sordukları zaman vereceğiniz cevap ana muhalefetin başı. Malzeme yok. O yüzden şimdi cumhurbaşkanı ile uğraşıyor

BEN ALIŞILMIŞ CUMHURBAŞKANI DEĞİLİM, OLMAYACAĞIM

Bazıları cumhurbaşkanı buna cevap verir mi diyor. Ben alışılmış cumhurbaşkanı değilim. Olmadım  olmayacağım bunu böyle bilinç

1150 KÜSÜR ODASI VAR

Beştepe Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılıyor. Yalanlar.. Sanki burası benim kişisel sarayım. Dünyayı da gezmemiş, bilmiyor. Devlet yönetimi nedir anlamaz. Çünkü SSK’yı nasıl batırdığını bilirsiniz. 1000 odalı değil. Yanlış biliyorsunuz. 1150 küsür odası var.

İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ

Kendi mimarimizle orada projeyi uyguladık. Bunlarda büyük düşünmek diye bir şey yok. Adımlarımızı büyük düşünerek atıyoruz
İstanbul dendiğinde akla Dolmabahçe gelir, Topkapı Sarayı gelir. Turistlere buraları gösterirler. Cumhuriyete yönelik yaptıklarımızdan acaba ne gösteriyoruz.  
Bu bir ufuk meselesi 
İtibardan tasarruf olmaz. Gelenler gidenler oraya bakıyor.

CUMHURUN TEMSİLCİLERİ MUHTARLAR GELSİN SARAYI GÖRSÜN

Bu adımlarla beraber ben vatandaşımızı buraya almaya başladım. Ankara Saray’da engelliler köyü var. Bunu biz yaptık 2005’ten sonra. Orayı ziyaret ettik. Demek ki bunu hazmedememişler. Onlar ‘cumhurbaşkanım saray nasıl bir saraydır’ dediler. O zaman ben de ‘Yarın sizi oraya alalım’ dedim. Ertesi gün geldiler, gezdiler, gördüler. Bu hazmedilemiyor. Aynı gün Kültür Sanat ödüllerini verdik. Tüm davetlilere yine orada yaklaşık 500 kişiye orada ikramda bulunduk. Yeni yıllar beraber Türkiye’deki tüm muhtarlarımızı oraya davet edeceğiz binli, ikili gruplar halinde. Cumhurun temsilcileri gelsin kendi sarayını görsün. Burası benim sarayım değil, milletin sarayı. Milletin sarayını hazmedemiyorlar.

İSTESELER DE İSTEMESELER DE… 

Koltukların hesabı var falan diyorlar. Buckingam sarayı restorasyona giriyor. 5 milyar paund. Yaklaşık 7-8 milyar dolar. Bu sarayların sayısı belli mi orada. Buna benzer ne saraylar var. Geçenlerde Türkmenistan’daydık. Astana yüzlercesi ile dolu bunların. Bunlar Türkiye’nin büyümesinin düşmanı.  İsteseler de istemeseler de biz Türkiye’yi büyütmeye devam  edeceğiz.

YAVUZ BİNGÖL CEVABI

On yıllar boyunca fikir özgürlüğü dediler, mahalle baskısından şikayet ettiler. Şu anda kimin nerede durduğu ortaya çıkıyor. Biz sabrettik. 
30 Ağustos’ta Yavuz Bingöl’le Yemen Türküsü’nü söyledik.
Ona söylemediklerini bırakmadılar. Şu anda Türkiye’nin bu büyük sanatçısını linç etmek için ellerindeki her vasıtasıyla kullanıyorlar. Nasıl olur da Erdoğan’la aynı fotoğraf karesine nasıl girersin diye. Böyle bir zihniyet olabilir mi? 
Bütün sanatçılar sizin gibi düşünmeye mecbur mu?
Değerli yazarımız Alev Alatlı’ya da bunu yaptılar. Akil İnsanlar Heyeti’ndeki bir çok sanatçıya da bunu yaptılar
ahmet kaya’nın bu ülkeden mahsun ayrılışıyla yüreğimiz yandı
Çatallarla, porselen tabaklarla neler yaptıklarını, ödül töreninden nasıl kovduklarını hatırlayın.. Ertesi gün her türlü hakaret yazısını yazanlar, şimdi de yazmadım diyenler ruh kök sakat tipler. Hala aynı şeyleri yazıyorlar. (hürriyet.com.tr)

Kayıptı, ölü bulundu

İZMİR’in Bornova İlçesi’nde, 2 gündür kayıp olan Erkan Ünal’ın cesedi parkta bulundu.

Aşık Veysel Rekreasyon Alanı ve Buz Pisti yakınında akşam saatlerinde yürüyüş yapan vatandaşlar, parkta hareketsiz yatan bir kişiyi görünce durumu sağlık ve polis ekiplerine bildirdi. İhbar üzerine gelen sağlık ekipleri, yaptığı kontrollerde yerde yatan kişinin öldüğünü belirledi.      

Polis ekipleri, yaptığı araştırma sonunda cesedin barmenlik yaptığı öğrenilen 32 yaşındaki Erkan Ünal’a ait olduğunu belirlendi. Yapılan incelemenin ardından Erkan Ünal’ın cesedi otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı. Erkan Ünal’dan haber alamayan ailesinin iki gün önce kayıp başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Erkan Ünal’ın nasıl öldüğü araştırılırken, olayla ilgili başlatılan soruşturma devam ediyor.