26 Aralık 2014 Cuma

Cumhurbaşkanı'na hakaretten tutuklanan liseli gencin ifadesi

Konya'da Cumhurbaşkanı'na hakaret ettiği iddiasıyla tutuklanan 16 yaşındaki M.E.A.'nın Cumhuriyet savcılığına verdiği ifadesinde "Benim herhangi bir partinin gençlik kollarına üyeliğim bulunmamaktadır. ’Halkçı Liseliler’ diye tabir edilen ise facebookta bir sayfadır'' dediği öğrenildi.

Konya'da 2 gün önce 'Devrim şehidi' Kubilay'ı anma töreninde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği ileri sürülen lise öğrencisi 16 yaşındaki M.E.A., önceki gün okulundan alınarak çıkarıldığı mahkemede tutuklandı. Mahkeme heyeti, M.E.A’nın avukatının “adli kontrole alınsın, tutuklamasın” yönündeki  itirazını, “Suça sürüklenen çocuğun kurallara riayet edeceği yönünde vicdani kanaatin oluşmaması nedeniyle” reddetti. 16 yaşındaki M.E.A.’nın avukatı Barış İspir, tutukluluğa itirazda bulundu.

Sosyal paylaşım sitesinde örgütlenen Halkçı Liseliler Grubu üyeleri 2 gün önce saat 17.00'de Gedavet Parkı'nda toplanarak, Menemen'de 84 yıl önce gericiler tarafından katledilen şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı andı. Anma etkinliğinde grup adına basın açıklamasını Meram Endüstri Meslek Lisesi 11'inci sınıf öğrencisi M.E.A. okudu.

OKULDA GÖZALTINA ALINDI
M.E.A. konuşmasının sonunda gündemdeki yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık olaylarından bahsederken iddiaya göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret içerdiği iddia edilen sözler sarf etti. Halkçı Liseliler Grubu'nun anma etkinliğindeki konuşmasından dolayı önceki öğle saatlerinde Meram Endüstri Meslek Lisesi'ne gelen polisler M.E.A.'yı gözaltına aldı. Emniyetteki sorgusunun ardından adliyeye sevk edilen M.E.A., Konya 1'inci Sulh Ceza Mahkemesi tarafından Cumhurbaşkanı'na hakaretten tutuklandı.

'HAKARET KASTIM YOKTU'
Tutuklanan lise öğrencisi M.E.A.’nın Cumhuriyet savcılığına verdiği ifadesinde, "Benim herhangi bir partinin gençlik kollarına üyeliğim bulunmamaktadır. ’Halkçı Liseliler’ diye tabir edilen ise facebookta bir sayfadır. Biz Valiliğe müracat ederek ’Şehit Subay Kubilay’ı anmak için izin aldık. Gedavet Parkı’nda toplandık. Ben facebooktaki sayfayı idare ediyorum. ’Başkan’ demeleri o olabilir. Söz konusu açıklamayı ben yaptım. Benim hakaret etme kastım yoktur" dediği öğrenildi. M.E.A.’nın dünkü açıklamasını İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi polisleri tarafından kamerayla kaydedildiği, bunu inceleyen Cumhuriyet Başsavcılığı’nın M.E.A. hakkında Cuhmurbaşkanı’na hakaret suçundan soruşturma başlattığı bildirildi.

TUTUKLANDI

M.E.A. savcılıktaki ifadesinin ardından sevk edildiği 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi gereğince ’Cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan tutuklandı. M.E.A. hakkında dava açılırsa 1 yıldan 4 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak.

25 Aralık 2014 Perşembe

Erdoğan: Gülen'i Obama'dan istedim, yine isterim

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Fethullah Gülen'in iadesi için ABD Başkanı Obama'ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz" sorusuna, "Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm" diyerek 'vakti gelince yine' isteyebileceğini söyledi.


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdi.

2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri’nin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Barack Obama nezdinde, “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusuna “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdi, “Yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni. Vakti saati gelince o da olur” dedi.

Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Erdoğan'ın açıklamalarını bugünkü yazısında şöyle aktardı:

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda dün güzel bir tören vardı. 2014 TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri sahipleriyle buluştu.

Bilimsel yetkinlikleri ve alanlarına uluslararası düzeyde yaptıkları çok önemli katkılar nedeniyle el üstünde tutmamız gereken bilim insanları ödüllendirildi. Törenin Cumhurbaşkanı’nın ev sahipliğinde yapılması da dikkatle not edilmeli.

Çünkü, dün törenin açılış konuşmasını yapan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak’ın İbn-i Sina’dan alıntıyla söylediği gibi, “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göçer.” TÜBİTAK Başkanı’nın bu sözlerinin reel politikteki karşılığını da TBMM Başkanı Cemil Çiçek özetledi:

“Uluslararası arenada enleminizi, boylamınızı belirleyecek olan bilimsel çalışmalardır.”

Bilim dünyası ve akademik çevrenin devletin zirvesinde ödüllendirilmesi konusunda bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hakkını teslim etmek gerekiyor. Bu töreni Çankaya Köşkü’nün ev sahipliğine geçiren o olmuştu. Nitekim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dünkü konuşmasında selefinin katkısını andı.

TÜBİTAK ÖRNEĞİYLE ELEŞTİRDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim, eğitim ve Türkçenin kullanımı açısından manşete aday birçok cümleler barındıran konuşmasının bir bölümü yine paralel yapı üzerineydi.

Türkiye’nin paralel yapıyla mücadelesini kazandığını, bu engelin aşılmasıyla sadece siyasetin ve ekonominin değil eğitimin ve bilimin de önünün açıldığını söyleyen Erdoğan, kendilerine verilen olanakları bilim ve insanlığın yararı için kullanmak yerine vatana ihanet için kullananların bilim dünyasının yüz karaları olduğunu kaydetti. Yakın geçmişi anlatırken, gizli bir yapının TÜBİTAK içinde bünyeyi sardığını belirten Erdoğan, “Bilim üretmesini beklediğimiz TÜBİTAK, kendi ülkesinin cumhurbaşkanını, başbakanını, genelkurmay başkanını dinlemek gibi haince bir planın ne yazık ki zemini oldu. ‘Kriptolu telefon ürettik’ dediler, ellerindeki şifrelerle bu telefonları dinlediler” dedi.

‘VAKTİ GELİNCE GÖRÜŞÜRÜM'

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paralel yapıya dönük olarak dozu uzunca bir süredir azalmayan sert ifadelerini dünkü törende de dinledik. 14 Aralık operasyonunun ardından, Erdoğan’ın hemen her konuşmasında bu konu genişçe yer tutuyor.

Konu, Fethullah Gülen hakkında, kırmızı bülten sürecini de barındıran yakalama kararı çıkmış olması nedeniyle de çok güncel.

Bu nedenle, törenin ardından verilen resepsiyonda, ödül alan bilim insanları ve konuklarla sohbet ederken tokalaştığımız Erdoğan’la bir meklektaşımızın esprisiyle başlayan diyaloğun konusu da bu oldu.

Törende verdiği mesajların üzerine soru yanıtlamak istemediği belli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fethullah Gülen’in iadesi için ABD Başkanı Obama’ya mektup yazmayı düşünüyor musunuz” sorusuna, “Ben zaten bu konuyu kendisiyle daha önce görüştüm” yanıtını verdi.

Nitekim, benim de takip ettiğim, Galler’de düzenlenen NATO Zirvesi’nde Erdoğan’ın Obama ile yaptığı baş başa görüşmenin önemli gündem maddelerinden biri Gülen’in iadesi meselesi olmuştu. Erdoğan, o yolculuk dönüşünde, sorularımızı yanıtlarken, iki ülkenin istihbarat kurumlarının bu konuda çalışma yapacağını açıklamıştı.

Ardından, BM Zirvesi’nde de Erdoğan ile Obama bir araya gelmiş ve konunun ele alındığı iddiası da kamuoyuna yansımış, ancak doğrulanmamıştı.

Dünkü sohbet sırasında, Obama’yı kastederek, “Yeni bir girişimiz olur mu?” sorusunu yönelttiğimiz Erdoğan, “Vakti zamanı gelince o da olur” yanıtını verdi. “Yakın zamanda olur mu?” ısrarı üzerine de, “Şimdi konuşturmayın beni” dedikten sonra, “Vakti saati gelince o da olur” ifadesini yineledi.

ABD’nin, Gülen konusunda Türkiye’nin yaklaşımına ne oranda destek verdiğine ilişkin soru işaretleri bir hayli fazla.

Ancak uluslararası boyutu da olan bir adli süreci ifade eden iade ya da deport konusunda hem Erdoğan’ın hem de hükümetin keskin tutumu ortada.

Şu anda hukuki ve diplomatik kuralları belli, ancak uzun bir prosedür yürütülüyor. Bize verdiği yanıttan anlıyoruz ki Erdoğan, bu süreç yürürken, gerekli gördüğü zaman konunun Türkiye için önemini Obama ve ABD yönetimine yeniden hatırlatacak.

Çiçek: Bu konunun görüşülmesi yanlış
Dünkü resepsiyonda, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le de sohbet olanağı buldum. Malum, dört eski bakanla ilgili olarak Yüce Divan’a sevk kararı verip vermeyeceği merakla beklenen Meclis Soruşturma Komisyonu etrafında bir tartışma yürüyor.

Konunun güncel boyutu, Ak Parti grup yönetiminden bazı isimlerin, Yüce Divan’a sevk kararı çıkmaması için komisyon üyeleriyle görüşme yaptığı iddiası.

Dün bu iddiaları sorduğumuz Çiçek, “Böyle bir bilgi bende yok” dedikten sonra, Meclis Başkanlığı olarak bu sürece müdahil olmadıklarını, 9 Ocak’tan önce kendilerine düşen bir yükümlülük bulunmadığını söyledi.

Çiçek, bir meslektaşımın, “Komisyonun Ak Partili üyeleriyle Ak Parti yöneticilerinin görüştüğüne ilişkin” iddiaları anımsatması üzerine, “Ak Parti yönetimi ile Başbakan ya da komisyon üyeleri soruşturma komisyonunu mu, bütçeyi mi konuştular, bende o yönde bilgi yok. Ancak o görüşmelerde bu konu görüşülmüşse (dört bakanın durumu) doğru değil” dedi.

Çiçek, bu sürece müdahil olduğu yönündeki iddialara karşılık, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, İzmir’de bir savcıyı aramasının yargıya müdahale olarak algılandığını anımsatarak, kendisinin komisyon başkanı ya da üyeleriyle yaptığı bir görüşmenin de aynı çerçevede eleştirileceğini söyledi.

Çiçek, yargıda olan bir konunun bu şekilde tartışılmasının doğru olmadığını, ancak Türkiye’de birçok yasa maddesinin ölü hale geldiğini vurguladı.

Kaynak: Radikal
 

Başbakan Davutoğlu aslında nereli?

Sosyal medyada bugün dikkat çeken paylaşımlardan biri Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 'aslında nereli' olduğuydu. Davutoğlu'nun farklı zamanlarda yaptığı açıklamalar alt alta yazılarak oluşturulan liste bir anda günün konusu oldu.

Siyasetin eskiye göre 'esprisini' iyice yitirdiği şu günlerde, haberlerin arasında gözden kaçan bazı ayrıntıların yakalanması bu ağır iklime biraz olsun nefes aldırıyor.

Özellikle sosyal medya siyasetin eksik olan bu esprili yüzünü yakalamada bir hayli usta. Bugün de sosyal medya hesaplarında gündem olan şey Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun nereli olduğuydu.

Bir kullanıcı Başbakan Davutoğlu'nun farklı zamanlarda yaptığı açıklamaları içeren haberleri alt alta yazarak "Başbakanımız aslında nereli?" sorusunu sordu.

'KAYSERİLİLER KABUL EDERSE BEN DE KAYSERİLİYİM'

25 Ekim 2014 günü Başbakan Davutoğlu, Kayseri'de raylı sistem açılışında konuştu. İlk olarak Kayseri'nin Abdullah Gül gibi önemli bir değer yetiştirdiğine vurgu yapan Davutoğlu, ''Sizlere sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün selamlarını getirdim. Ey Kayseri, ben buradan Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün babası Hamdi amcamızın ve annesi hanımefendilerin ellerinden öpüyorum. Böyle bir evlat yetiştirdikleri için Allah onlardan razı olsun. Kayserililer kabul ederse bende Kayseriliyim. Kayserili olarak hizmet edeceğim."

BEN DE ASLEN KONYALIYIM

31 Temmuz 2009'da o dönem Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu, Lübnan ziyaretinde, Trablusşam ile Konya'nın kardeş kent olduğunu söyledi. Davutoğlu, Trablusşam yetkililerine kendisinin de aslen Konyalı olduğunu belirterek, Konya belediyesi yetkilileriyle görüşeceğini de söyledi.

CUMHURBAŞKANI KADAR RİZELİYİM

20 Aralık 2014 günü Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti Rize İl Kongresi'nde konuştu: "Cumhurbaşkanımız ne kadar Konyalı ise ben de o kadar Konyalıyım. Cumhurbaşkanımız ne kadar Rizeli ise ben de o kadar Rizeliyim..."

BEN MAKEDONYALIYIM DEDİĞİMDE...

23 Aralık 2014 günü Makedonya'ya giden Başbakan Ahmet Davutoğlu, Büyükelçiler Konferansı’na katıldı. Davutoğlu konferansta, “Ben Makedonyalıyım deyince, hiçbir şeyi abartmadım. Çünkü Türk tarihi, Balkanları anlamadan yazılamaz ya da tamamen anlaşılamaz.” şeklinde konuşan Davutoğlu, Türkiye ile Makedonya arasındaki ilişkileri geliştirme ve Makedonya’nın uluslararası arenada görünmesi konusunda ellerinden gelen gayreti göstereceklerini belirtti" dedi.

Cübbeli Ahmet Hoca'dan tartışılacak yılbaşı yazısı

Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, yılbaşını kutlayanların “şirk merasimi” olarak nitelendirdiği Noel’i kutladığını belirterek, “Hindi o zamanlarda ucuz oluyorsa alabilirsiniz ama o gün kesmeyin, 2 gün sonra kesin. Ama sen kurban bayramından kurban keser gibi aynı gece aynı gün hindi merasimi yaparsan bu haramdır. Hindi helal olabilir ama sen kafirin şirk merasimine katıldığın anda harama girdin. Bunu bütün kitaplarımız beyan ediyor” dedi.


Ahmet Mahmut Ünlü şunları söyledi:

80 sene namaz kılsan ama sonra bıraksan namazına itibar yok, çünkü itibar sonadır. Hadis-i şerifte “Adam sonuna kadar iyi gider, ölümüne yakın sapıtır, cehenneme gider” diyor. Bu tehlikeyi beş paralık keyif için göze almayalım! Yılbaşı gecesi normal günlerde yaptığımız şeylerde hiçbir değişiklik yapmayalım. Yılbaşına özel hangi program olursa olsun merasime girer. Haber, açık oturum fark etmez, illa magazin olmasına gerek yok.

Ahmet Mahmut Ünlü’nün Vahdet gazetesinin bugünkü (25 Aralık 2014) nüshasında yayımlanan, "Yılbaşında hindi yemek caiz değildir" başlıklı yazısı şöyle:

'Yılbaşında hindi yemek caiz değildir'

Bir insan günah olduğunu bilerek ve şirk merasimine tazim kastetmeyerek KATILIRSA kafir olmaz, günahkâr olur. Ama tazim kastederse namaz kılsa da kafir olur.

Yeni yıl kutlaması konusunda daha önce çok sohbetler yaptık, çok beyanlarda bulunduk ama günü gelmişken bir kez daha bahsetmekte fayda var.

Bu konuda evvela şunu belirtmek gerekiyor. Bizim takvimimiz miladi takvim değildir. Miladi takvim bizim dini hiçbir vazifemizi tespit etmiyor. Ramazanımız, kurbanımız, haccımız vs… Bunların hiçbiri miladi takvimle belirlenmiyor. Çünkü miladi takvim güneş, hicri takvim ay senesidir. Bunların arasında da 10 gün fark vardır. Bu yüzden her sene Ramazan, Kurban 10 gün geri geliyor. Bu da zekâtta bile hesap yapıldığı zaman sıkıntı çıkarır.

Dolayısıyla bu takvimlerimiz tahrip ettiler. Saatimizi, yazımızı, kıyafetimizi, yüzümüzü, huyumuzu, suyumuzu bozdular. Her yer kirlendi!

Hicri takvim bizi geri bırakmaz. Kendimiz gâvur özentiliğinden kurtaralım. Biz Müslümanız, İslam âlemiyle birlikte hicri yılbaşımızı kutlayalım.

Sorunun aslı budur. Öncelikle bunun düzeltilmesi lazım. Sen bunu düzeltmedikçe, millet 2015’e giriyoruz diye televizyonda yılbaşı özel programlarını açıyor, seyretmeye başlıyor. Bunda tehlike var, asla caiz değil.

Çünkü bu Hristiyanların kutsalıdır, yani dini bayramıdır. Bu günü İsa (Aleyhisselâm) doğduğu gün olarak belirlemişler. Biz Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mevlidini kutluyoruz. Peki İsa (Aleyhisselâm)ın doğumunda ne zarar var?

Yeni yıl kutlaması şirk merasimi

İsa (Aleyhisselâm)ın doğduğu günde ona rahmet okumanın, sadaka verip ruhuna göndermenin, Kur’an okuyup hediye etmenin (ki ölmemiştir kendisi ama ruhaniyetine gider) bunda bir sıkıntı yok.

Ama İsa (Aleyhisselâm) normal bir peygamber değil. Yahudiler Musa (Aleyhisselâm)a tapmıyor ama Hristiyanlar İsa (Aleyhisselâm)a tapıyor. Ondan dolayı bu şirk merasimi oluyor. Kur’ân-ı Kerîm: “Allah üçün üçüncüsüdür diyenler muhakkak kâfir olmuşlardır” (Mâide Sûresi:3) diyor. Baba, oğul, kutsal ruh bu nedir?! Meryem annemizi de büyük iftirayla Allah’ın hanımı yapmışlar. Haşa! Tam bir şirk merasimi!

Dolayısıyla mesele Hazreti İsa (Aleyhisselâm) ın doğumunun kutlanmasından ileri geçmiş, ona tapınma, Allah’ın oğlu olduğu iddiası boyutuna ulaşmıştır ki, bu da şirklerin en büyüğüdür. İhlas Sûresi sırf bunun için nazil olmuştur. “O Allah doğurmadı ve doğrulmadı.” Doğurmadıysa oğlu yok. Doğrulmadıysa ana-babası yok. Bizim ihlasımızın, imanımızın temeli “Doğurmadı ve doğrulmadı” ilkesidir.

Sen şimdi bu noktada “Allah’ın oğlu var” diyorsan, Allah’a şirk koşuyorsun. Bunlar bu kafadandır. Allah ıslah etsin. Bunların kutsal saydığı gece Hazreti İsa (Aleyhisselâm)ın doğumunu kutlamaktan ileri geçip ona tapınmalarına dönmüştür. Yani bu olay mevlit merasiminden çıkmış ve şirk merasimine dönmüştür.

Şirk merasimi de olduğu zaman senin buna katılıp kutlaman tehlike. Bu hususta birçok ayeti kerime var. “Ey inanmış kullar sakın Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin.” (Mâide Sûresi:51)

Onların kutladığı bu gecede kutlama yapmaktan önemli bir dostluk olabilir mi?! Sen onun kutsal gecesini kutluyorsun. Kutluyorsun derken Hristiyan’a “Benim gecem değil ama senin geceni tebrik ederim” manasında bir kutlama da değil.

Azıcık dahi meyletmeyin

Evine, ocağına sokarak, masana, sofrana yansıtarak, programlarını ona özel yaparak ve içki, kumar, fuhuş, dans vs. gibi sonu olmayan münkerât ve müstehcenât… Allah’ın dininin ve kitabının kabul etmediği şekillerde onları taklit ediyorsun. Ama Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Kim sizin içinizde onları dost ediniyorsa onlardandır.” (Mâide Sûresi:51)

“Zalimlere azıcık dahi meyletmeyin.” (Hûd Sûresi:113)

Yahudi, Hristiyan demedi ki. Kur’an birbirini tefsir eder. Öbür ayet “En büyük zülüm şirktir” (LokmânSûresi:13) diyor. Sen bir adama haksızlık yapıyorsan zalim oluyorsun. Burada Allah’a haksızlık yapıyorsun ve “Doğurdu” diyorsun.

Allah’a iftira atıyorsun haşa!

Kur’an-ı Kerim’de de geçiyor. “Az kalsın gökler üstten aşağı yarılacak, yerler yarılacak, dağlar üstlerine düşecek, kıyamet kopacaktı Allah’ın çocuğu var dediler diye.” (Meryem Sûresi:90-91) “Bu çok ağır bir söz! Kıyametin saatini belirlediğim için gökler duruyor” diyor Mevla. Yoksa bu söz göğü yere indirir. Kur’an-ı Kerim ile sabit.

Ateş size de dokunur

Tabi ki Müslüman da olsa zalime meyledilmez ama kâfir olup da zalimse, Allah’ın hakkını yiyorsa ve Allah’a iftira atıyorsa bunlara meyletmeyin. Ne olur? “Ateş size de dokunur” (Hûd Sûresi:113)

Yani onları tamamen ve ebedi yakacak.  Kur’an-ı Kerim’in ifadelerine çok dikkat edelim. “Ateş sizi de kaplar, ebedi kalırsı-nız” demiyor ama “Size de dokunur” diyor. Çünkü hitap Müslümanlaradır.

Noel kutlamaya hazırlanan zavallı  Müslümanlaradır!

Yılbaşında değil, iki gün sonra ye!

Burada tehlike çok büyük! Hadis-i şerifte “Kim bir topluluğun karartısını çoğaltırsa o onlardandır.” (Deylemî, no:5621, 3/519) buyurulur. Karaltı kalabalık demek. Bir milyar ise bunu kutlayan, sen de kutladın oldu bir milyar bir. O birle kutlayanların karaltısını çoğalttın. Onlardansın! Hristiyan değilsin ama onlara benzeyenlerdensin. “Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa o onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs:5, no:4033, 4/78) Hindi o zamanlarda ucuz oluyorsa alabilirsiniz ama o gün kesmeyin, 2 gün sonra kesin. Ama sen kurban bayramından kurban keser gibi aynı gece aynı gün hindi merasimi yaparsan bu haramdır.

Hindi helal olabilir ama sen kafirin şirk merasimine katıldığın anda harama girdin. Bunu bütün kitaplarımız beyan ediyor.

Herkese İmam-ı Rabbani gelmez

İmam-ı Rabbani Hazretleri Mektubat’ında komşusunu anlatıyor. “Komşum hastalandı, beni ziyarete çağırdılar. Gittim ziyaretine. Baktım çok fena gördüm. Yüzünde Müslüman olarak öleceğinin alametleri yok.  Anladım ki imanı pır pır ediyor, söndü sönecek ve imansız gidecek.

Bir gram karanlık kalkmadı

Hemen kalbine teveccüh etti. Bir defa etti bir gram karanlık kalkmadı kalbinden, bir kere daha etti gene değişen bir şey olmadı, bir kere daha denedi ama 1 gram karanlık kaldıramadı kalbinden. Mevla (Celle Celâlühû) Hazretleri’ne müracaat etti. “Ya Rabbi! Acaba bendemi bir şey var. 3 kere teveccüh ettim bir zerre karanlık kaldıramadım.” dedi. Kalbine ilham gelmiş: “Ey İmam!

Sen bu teveccühleri dağlara yapsaydın dağları yerinden oynatırdım. Ama bu adamın kalbindeki karanlık kâfirlerin merasimlerine katılmak, gecelerini kutlamaktan gelen şirktir. Bunu ateş paklar.”

İmanını zor kurtardı

“Ateş paklar” sözünde de yine müjde var. Yani cehennemde yanıp temizlenmek var. Eğer imanını kurtaramamış olsa ebedi cehennem zaten. Bunun üzere İmam-ı Rabbani Hazretleri evine çekiliyor ve istihare yapıyor cenazesine gideyim mi, gitmeyeyim mi diye. İstiharede “İmanını zor kurtardı cenazesine git” buyruluyor.

Karanlığa başını sokma

Adamın az kalsın iman nuru sönecekmiş. Sen kendini bu kadar zor duruma niye sokuyorsun? Yani bu Noel kutlamasına karışmak öyle bir felaket açar ki adamın başına son nefeste imanını kaybettirebilir. Haram olduğuna inandığı sürece içki, kumar, faiz, fuhuştan iman tehlikeye gitmez ama bu şirk merasimine değer vermekten son nefeste iman tehlikeye gidebilir.

Beş paralık keyif için yapma

Herkese İmam-ı Rabbani gelmez ölürken! Bir de İmam-ı Rabbani gibi yetmiş bin evliyanın reisi, ikinci binin müceddidinin bile açamayacağı bir karanlığa başını niye sokuyorsun?!

80 sene namaz kılsan ama sonra bıraksan namazına itibar yok, çünkü itibar sonadır. Hadis-i şerifte “Adam sonuna kadar iyi gider, ölümüne yakın sapıtır, cehenneme gider” diyor. Bu tehlikeyi beş paralık keyif için göze almayalım! Yılbaşı gecesi normal günlerde yaptığımız şeylerde hiçbir değişiklik yapmayalım. Yılbaşına özel hangi program olursa olsun merasime girer. Haber, açık oturum fark etmez, illa magazin olmasına gerek yok.

24 Aralık 2014 Çarşamba

Feyzioğlu'ndan Gülen'e yakalama kararına destek

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “Bir cemaatin, tarikatın, dini yapının ya da grubun emniyette ya da yargıda özel yapılanmaların içine girmesi önemlidir. Bunların üzerine gidilmelidir” dedi.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, avukatların sağlık alanında daha iyi hizmet alabilmeleri için İzmir Barosu ile özel hastaneler arasında imzalanan protokol törenine katıldı.
Fethullah Gülen’in yakalama kararı hakkında gazetecilerin soruları yanıtlayan Feyzioğlu şunları söyledi:
“Göreceğiz hangi delillerle bu yakalama talep ediliyor bunu bilmiyorum. Asıl baktığımız şudur usul hükümleri doğru uygulanıyor mu? Artık Türkiye’ye usul hükümlerinin ne kadar hayati olduğunu anlatmamıza ihtiyaç yok. Çünkü son 7 yıldır yaşadığımız davalarda usulün askıya alınıp olağanüstü usulün uygulandığı hallerde nasıl canların yandığını, nasıl büyük travmaların yaşandığını gördük. Ben burada ‘Zulüm bitsin’ deme noktasındayım. Basına yönelik operasyonlar yapıldı. Bunları tasvip etmek mümkün değil, eline kalem alanı terörist ilan etmeyi biz kabul etmiyoruz. Fakat öz eleştiriler bekliyoruz. Ki bir daha aynı yolları yürümeyelim. Tarih tekerrür etmesin.
Ayrıca bir cemaatin, tarikatın, dini yapının ya da grubun emniyette ya da yargıda özel yapılanmaların içine girmesi önemlidir. Bunların üzerine gidilmelidir. Ama nasıl gidilmelidir? Doğruyu yanlıştan suçluyu suçsuzdan ayıracak şekilde gidilmelidir. Kim yaptıysa kim izin verdiyse yapan ve izin veren hepsine gelmelidir bu soruşturmalar.”
İktidarların her zaman değişeceğini belirten Feyzioğlu, bu iktidarın da sandıkla gideceğini söyledi.

“HER BİRİMİZİN BÜROSU DANIŞTAYDIR BİZİM”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Gaziantep’te bürosunda kimliği belirsiz kişiler tarafında tüfekle vurularak öldürülen 63 yaşındaki Avukat İsmail Akkaya’nın ölümüne sessiz kalındığını savunarak, “Bu bir Danıştay saldırısıdır. Her birimizin bürosu danıştaydır bizim. Bir avukata fiske vurulduğu yerde biliniz ki orada dövülen tartaklanan, öldürülen vatandaştır, halktır.
Biz huzur içinde görevimizi yapmaya çalıyoruz. Her hekimimizin her avukatın bürosunun önüne polis memuru koyamayız. Sistem bozuk, sitemi işletmeye çalışan avukatlar ve hekimler canlarıyla ödüyorlar. Acilde istediği alamayan hekime, davasını alamayan avukatın boğazına sarılıyor. Bu sistemi düzeltmemiz lazım ki avukat ve hekimleri koruyabilelim” diye konuştu. Medyafaresi

16 yaşındaki liseli Erdoğan'a hakaretten tutuklandı

Konya'da önceki gün 'Devrim şehidi' Kubilay'ı Anma töreninde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği ileri sürülen lise öğrencisi 16 yaşındaki M.E.A., dün okulundan alınarak çıkarıldığı mahkemede tutuklandı.


Sosyal paylaşım sitesinde örgütlenen Halkçı Liseliler Grubu üyeleri önceki gün saat 17.00'de Gedavet Parkı'nda toplanarak, Menemen'de 84 yıl önce gericiler tarafından katledilen şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı andı. Anma etkinliğinde grup adına basın açıklamasını Meram Endüstri Meslek Lisesi 11'inci sınıf öğrencisi M.E.A. okudu.

OKULDA GÖZALTINA ALINDI
M.E.A. konuşmasının sonunda gündemdeki yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık olaylarından bahsederken iddiaya göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret içeren sözler sarf etti. Halkçı Liseliler Grubu'nun anma etkinliğindeki konuşmasından dolayı dün öğle saatlerinde Meram Endüstri Meslek Lisesi'ne gelen polisler M.E.A.'yı gözaltına aldı. Emniyetteki sorgusunun ardından adliyeye sevk edilen M.E.A., Konya 1'inci Sulh Ceza Mahkemesi tarafından Cumhurbaşkanı'na hakaretten tutuklandı.

4 YILA KADAR HAPİS İSTEMİ İlE YARGILANABİLİR
Türk Ceza Kanunu'nun 299'uncu maddesine göre M.E.A. hakkında dava açılırsa Cumhurbaşkanı'na hakaretten 1 yıldan 4 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak.

’HAKARET KASTIM YOKTU’
Tutuklanan lise öğrencisi M.E.A.’nın Cumhuriyet savcılığına verdiği ifadesinde, "Benim herhangi bir partinin gençlik kollarına üyeliğim bulunmamaktadır. ’Halkçı Liseliler’ diye tabir edilen ise facebookta bir sayfadır. Biz Valiliğe müracat ederek ’Şehit Subay Kubilay’ı anmak için izin aldık. Gedavet Parkı’nda toplandık. Ben facebooktaki sayfayı idare ediyorum. ’Başkan’ demeleri o olabilir. Söz konusu açıklamayı ben yaptım. Benim hakaret etme kastım yoktur" dediği öğrenildi. M.E.A.’nın dünkü açıklamasını İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi polisleri tarafından kamerayla kaydedildiği, bunu inceleyen Cumhuriyet Başsavcılığı’nın M.E.A. hakkında Cuhmurbaşkanı’na hakaret suçundan soruşturma başlattığı bildirildi.

TUTUKLAMA KARARINA İTİRAZ EDİLECEK
Tutuklanan M.E.A.’nın avukatı Barış İspir, M.E.A.’nın 18 yaşından küçük olduğu için ifadesinin Çocuk Şubesi’nde alınması gerektiğini belirtti. İspir, şunları söyledi: 

"Gençlerimizin Konya’da düzenlemiş oldukları bir törende M.E.A. isimli arkadaşımız bir takım açıklamalarda bulunmuş. Bu açıklamaları sebebiyle Güvenlik Şube Müdürlüğü tarafından kendisi okumuş olduğu okuldan arkadaşlarının ve öğretmenlerinin yanında gözaltına alınmıştır. Bunun haberi yaklaşık sat 11.00 gibi tarafımıza ulaştı. Müdafisi olarak Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne gittik. Arkadaşımızın doğum tarihi 1998’dir. Dolayısıyla ifadesinin Çocuk Şubesi tarafından alınması gerekmekteydi ve çocuk şubeye sevk edildi. Çocuk Şubesi’nde beklememiz esnasında ifadesinin savcılık tarafından alınacağı bilgisi geldi. Saat 13.30 gibi kendisi savcılığa intikal ettirildi. 15 dakika savcılıkta kaldı. Tutuklama istemiyle Konya 1’inci Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi ve Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan tutuklandı."

Avukat Barış İspir, M.E.A.’nın tutuklanmasına itirazda bulunacaklarını belirterek, "Avukat arkadaşlarımızdan bir ekip oluşturduk. Tutuklama kararına karşı itirazımızı yapmak için şu an da çalışmaktayız. İtiraz dilekçemizi hazırlıyoruz. Ayrıca hukuksal olarak çalışmalar yapılmakta. Şüpheli sıfatında bulunan arkadaşımız bizce facebook’ta twetter’de ve basında sürekli yer alan herkesin çok rahat bir şekilde paylaştığı ifadeleri bu açıklamasında kullanmıştır. Bunun suç unsuru olarak ve her yaştan insanın katıldığı bir törende pirincin içerisinden taş ayıklar gibi çekilerek alınması bizce bir baskı politikasıdır. Bu da işin siyasi boyutudur. Ama olayın soruşturması devam etmektedir. Hukuki süreç tamamlandığı zaman hem hukuki hem de siyasi olarak açıklamamızı yapacağız" dedi.

CHP İl Başkan Yardımcısı avukat Ulaş Çalıkuşu da, "Herkes elini vicdanına koysun ne uzun uzun düşünsün. 16 yaşındaki bir çocuk Cumhurbaşkanı’na hakaret gerekçesiyle tutuklanabiliyorsa, bu ülkede bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Hepimiz genç olduk. Hepimizin çocukları evlatları var, hepimizin başına gelebilir. Soruşturma devam ediyor. Herkesin vicdanına koyma gibi bir süreçle karşı karşıyayız. Gencimizin ailesine de sabır diliyoruz. Sonuna kadar arkasındayız. Hukuk adına da ne gerekiyorsa da yapacağız" diye konuştu.

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart ise M.E.A.’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla tutuklanmasına tepki gösterdi. Liseli M.E.A.’yı tutuklamaya karar veren Konya 1’inci Sulh Ceza Hakimliği’ni eleştiren Kart, ”Türkiye’de Cumhurbaşkanı düzeyinde en üst düzeyde yaratılan korku, baskı, tehdit gözaltı. Buradan topluma bir mesaj veriliyor. 16 yaşındaki çocuklarımızın özgürlüklerinin ellerinden alınması pahasına. O çocuklarımız ve toplum ne diyor. Toplum, iktidarın yolsuzluğunu haykırıyor. Toplum iktidarın faşizan baskısını haykırıyor" dedi. Burada, evrensel hukuk anlamında, İnsan Hakları Sözleşmesi anlamında Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsının söz konusu olmadığını kaydeden Kart, "Ama maalesef öylesine bir korku ve panik ortamı var ki, artık insanların en insani tavır ve tepkilerini bile polis gücüyle, polisleştirilmiş Sulh Ceza Hakimlikleri eliyle, Sulh Ceza Hakimlikleri bağımsız, tarafsız yargıç değildir” diye konuştu.

’SULH CEZA HAKİMLİKLERİ, ÖZEL YETKİLİ MAHKEMEDİR’
Sulh Ceza Hakimliklerinin, polis mantığıyla görev yaptığını öne süren Atilla Kart, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Onlar polis mantığı içinde, polis hiyerarşisi içinde görev yapan mercilerdir. Sulh Ceza Hakimleri, artık özel yetkili hakimliktir. Doğrudan hükümetin tavsiye, talimat ve telkinleri doğrultusunda görev yapan birer kurumdur. Bunlar adli organ değildir. Bunun sonuçlarını görüyoruz. Bu kabul edilebilir bir tablo değildir. Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarının toplumsal barışı giderek hükümet eliyle, Cumhurbaşkanı eliyle sabote edilmektedir. Böyle bir dönemi Türkiye yaşıyor. Bu sürecin devamı maalesef kaos ortamıdır. Biz CHP olarak bu kaos ve çatışma ortamına gelmeyeceğiz. Bu hassasiyetin içindeyiz.”

’ÖĞRENCİNİN KAÇMA ŞÜPHESİ YOKTUR’
M.E.A.’nın lise öğrencisi olduğunu ve kaçma şüphesi olmadığını ifade eden Kart, ”Burada tutuklama sebep ve şartları söz konusu değildir. Bu bir öğrencidir, kaçma şüphesi, delilleri karartma durumu söz konusu değildir. Burada tamamen Cumhurbaşkanının düzeyinde yaratılan bir iklim. O iklimin yarattığı kanunsuz emir ve talimatlarla görev yapan Sulh Ceza Hakimlikleri. Olay budur. Bu mekanizma söz konusu olduğu için, evden de okuldan da alıyorlar” dedi.

Atilla Kart, tutuklanan M.E.A.’nin CHP ile organik bağının olmadığını belirterek, ”Bu çocukların partiyle ilişkisi yok. Sempatisi olabilir, bu doğaldır. Partiyle organik ilişkileri yok diye biliyorum. Biz partili, partisiz ayrımcılık yapmadan sahip çıkıyoruz ve sahip çıkmaya devam ediyoruz” diye konuştu.

CHP Konya İl Başkanı Mevlüt Karpuz da, ”Ülkemizin içinde bulunduğu durumun en vurucu noktalarından birisi 16 yaşındaki gencimizin hakaret suçlamasıyla okulundan alınıp zindana gönderildiği gün olarak tarihe düşeceğine inanıyoruz. Birileri bizi korkutmaya yıldırmaya çalışıyorsa hiç kusura bakmasınlar bunu başarmaları mümkün değil" dedi. CHP’nin avukatı Fatih Arslantaş da olayın bir hukuk faciası olduğunu söyledi. Arslantaş, ”Bugün itibariyle Konya ilinde bir hukuk faciası yaşanmıştır maalesef. Henüz 16 yaşında olan bir genç arkadaşımız, sadece hakaret suçundan tutuklanarak cezaevine konulmuştur. Biz bu kararı adil ve hukuki bulmuyoruz. Alt sınır ve üst sınırı 1 ve 3 yıl olan hakaret suçundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 16 yaşında bir çocuğun, yaşı küçük bir çocuğun ilk defa tutuklandığına şahit oluyoruz" dedi.

Olayın hukukçular heyeti olarak takipçisi olacaklarını kaydeden Arslantaş, "Hukuki desteğimiz arkasında. Biz bu kararın adil olmadığını önceden alınarak adeta bir sevk ve tutuklama icrası olarak addediyoruz. Bununla ilgili itiraz girişimlerini arkadaşlarımız sürdürüyor. Biran önce bu adil olmayan karardan dönülerek bu arkadaşımızın serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Hukuken her türlü mücadeleyi vereceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın" diye konuştu. (Medyafaresi)

Gülen'i ABD'ye Ecevit gönderdi

Hasan Karakaya, Fethullah Gülen’in 28 Şubat’ta kendisine zulmedildiği için Amerika’ya gitmediğini, Ecevit’in kendisini tedavi olması için gönderdiğini söyledi



24 TV'de Murat Çiçek'in moderatörlüğünü yaptığı "Açık Görüş" programına Hasan Karakaya, Oğuz Çelikkol ve Mensur Akgün katıldı.

Hasan Karakaya, Ekrem Dumanlı’nın gözaltında olduğu esnada Ahmet Şık için söylediği “özür dileyeceğim, helallik isteyeceğim” sözlerine ilişkin “özür dilemen gerekiyorsa, git Bünyamin Ateş ve Mustafa Kaplan’dan özür dile” dedi.

Karakaya, Fethullah Gülen’in 28 Şubat’ta kendisine zulmedildiği için Amerika’ya gitmediğini, Ecevit’in kendisini tedavi olması için gönderdiğini söyledi.

Hasan Karakaya, şunları söyledi:

EĞER ÖZÜR DİLEYECEKSE ÖNCE MEHMET KAPLAN’DAN ÖZÜR DİLESİN

“Oda TV davasında Ahmet Şık ile Nedim Şener için “gazetecilik bu mu” manşet atmadı mı? Şimdi bugün aynı Ekrem Dumanlı “hata etmişiz, özür dileyeceğim, helallik isteyeceğim” diyor. Ya senin helallik dilemen gerekiyorsa, özür dilemen gerekiyorsa, git Bünyamin Ateş’ten, git Mustafa Kaplan’dan özür dile. Önce o Müslüman kardeşlerinden özür dile. Çükü sen o insanları bir gün bile mahkeme çıkarmadan 17 ay boyunca cezaevinde yatırdın.”

GÜLEN’İ TEDAVİ İÇİN ECEVİT ABD’YE GÖNDERDİ

“1999’da hiç kimse “ülkeyi terk et” demedi. 1999’da AK Parti yoktu. Tayyip Erdoğan yoktu. Ona zulmedenlerden bahsediyorsa. Eğer 28 Şubat’tan bahsediyorsa kendisini tedavi için Amerika’ya gönderen Ecevit’tir. Hiç kimse zulmetti. Ecevit’in hoşgörüsüyle Amerika’ya gitti. Orada tedavi olmak amacıyla gitti ama sonra da orada kaldı. Ve oralarda kimlerle temas kurdu da orada oturma izni aldı?”

Elektrik idarenizden bin liranızı alın

Yargıtay karar verdi, vatandaş sevindi. Elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak parası geri ödenecek. 10 yıl geriye doğru hesaplanınca, kişi başı alınacak para bin lirayı geçecek



Yargıtay'ın 'Elektrik abonesinden kayıpkaçak parası alınamaz' kararı, vatandaşın şimdiye kadar ödediği paraların da geri alınmasının yolunu açtı. Bugüne kadar yapılan itirazlar da böylece karşılık buldu. Emsal niteliğini taşıyan karar sonucu, aboneler dağıtım şirketlerinden kayıp-kaçak bedelini tahsil edebilecek. Sadece 2014 yılı için vatandaştan alınan para 5-6 milyar lirayı buldu. Bu bedel 36.9 milyon aboneye bölündüğünde, her abonenin 2014 yılı için 162 liralık alacağı olduğu ortaya çıkıyor. Üstelik vatandaş, elektrik dağıtım firmalarından ödediği paraları geriye dönük olarak da talep edebilecek. Vatandaşın geriye dönük 10 yıllık alacağını talep etmesi durumunda ise abone başına alınacak miktarın bin lirayı geçmesi bekleniyor.


YÜZDE 14 HAKSIZ

Elektrik dağıtım şirketleri, abone grubuna göre değişmekle birlikte (konut, sanayi, ticarethane, resmi daire gibi) faturanın yaklaşık yüzde 14'ünü 'kayıp-kaçak bedeli' olarak tahsil ediyor. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun "Hırsızın kullandığı Kaçak enerji dürüst vatandaştan tahsil edilemez" diyerek aboneden kayıp-kaçak bedeli alınamayacağına hükmettiği karara konu dava, Mersin Silifke'de bir elektrik abonesinin şikayetiyle başlamıştı. Abone, elektrik faturalarından alınan kayıpkaçak parasının yasalara aykırı olduğunu belirterek, iadesi için başvurmuştu.

BAŞVURU İÇİN İŞLEM KOLAY

Abonelerin, kayıp-kaçak parasını alabilmek için Yargıtay'ın son kararını emsal gösterip dağıtım şirketi aleyhine dava açmaları gerekiyor. Davada aboneler, hem halen tahsil edilen kayıpkaçak bedeli için tedbir isteyecek hem de geçmiş 10 yıllık bedelin iadesini talep edecek. Abonelerin, faturaları 2 bin lira altı ise tüketici hakem heyetine (fatura tutarına göre), 2 bin lira üstü ise mahkemeye başvurmaları gerekiyor. (Takvim)

Reza Zarrab Penguen'in kapağında

Bu hafta mizah dergilerinin kapaklarını Türkiye gündemi süsledi.

Haftalık mizah dergisi Penguen, bu haftaki kapağına yolsuzluk paralarını faiziyle geri alan Rıza Sarraf'ı taşıdı. Yolsuzluk operasyonları sırasında Rıza Sarraf'ın kuryesinin evinde ele geçirilen paralar dün faiziyle birlikte geri ödendi. Yaşanan olay Penguen dergisinin bu haftaki kapağına taşındı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 9. sınıf öğrencisi kızı Hacer Büke Davutoğlu, matematik sınavından düşük not alınca, öğretmenden sınav kağıdını istedi. Araya okul müdürü de girdi. Sınav kağıdını vermeyen öğretmen, daha sonra kağıdın kopyasının alınmasına izin verdi. Bir süre sonra öğretmen sınıftan alınırken, yerine okula yeni atanan müdür yardımcısı ve matematik öğretmeni görevlendirildi.'Davutuğlu'nun kızı matematikten düşük alınca hocasını sınıftan aldılar' başlığı ile çıkan Leman, 2*2 = Davutoğlu kapağıyla Başbakan'a göndermede bulundu.

(Cumhuriyet)

23 Aralık 2014 Salı

Bedelli askerlik kul hakkına girer mi, caiz mi?

28 yaşından büyüklerin için 18 bin TL bedelle askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılmaları Cübbeli Ahmet Hoca'nın da gündeminde..

Cübbeli Ahmet Hoca, köşe yazısı olarak ele aldığı bedelli askerlik konusunu yazdı. Devletin ihtiyaçları oranında bazı düzenlemeler yapabileceğini söyleyen hoca, bu imkandan faydalananların, parası olmadığı için faydalanamayanların kul hakkına da girmiş sayılmayacağını yazdı.

İşte Ahmet hocanın yazısındaki ilgili bölüm;
Bazen orduya asker lazım olur, bazen para lazım olur. Burada devlet yönetimi ihtiyaç neye göreyse, gerekli olanı en mühimden başlayarak ona göre davranıyor. Bu si­ya­si bir me­se­le­dir. Si­ya­si der­ken po­li­ti­ka­yı kas­tet­mi­yo­ruz. Si­ya­set Arap­ça, po­li­ti­ka gâ­vur­ca bir ke­li­me­dir. Si­ya­set yö­ne­tim de­mek­tir....
...İs­la­mi bir hü­kü­met da­hi ol­sa ba­zen or­du­ya as­ker la­zım olur, ba­zen pa­ra la­zım olur. Bu­ra­da dev­let yö­ne­ti­mi ih­ti­yaç ne­ye gö­rey­se, ge­rek­li ola­nı en mü­him­den baş­la­ya­rak ara sı­ra böy­le şey­ler ya­pı­yor­lar. İh­ti­yaç ney­di de ne yapıl­dı­ğı­nı bil­me­di­ğim için uy­gun mu­dur de­ğil mi­dir ce­vap ve­re­mi­yo­rum. İkin­ci kı­sım ise, dev­let böy­le bir uy­gu­la­ma yap­mış­sa in­san­la­rın bu im­kân­dan ya­rar­lan­ma­sı ca­iz­dir. Öbü­rü­nün pa­ra­sı yok git­mek zo­run­da ama bu kul hak­kı­na gir­mez....

17 - 25 Aralık operasyonları arkadaşını sırtından bıçaklamak gibi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan, kitap için verdiği röportajda 17-25 Aralık soruşturmalarını bir insanın arkadaşını sırtından bıçaklamasına benzetti.

Betül Soysal Bozdoğan'ın 'Yeni Türkiye'nin Kadınları' adlı kitabında röportaj yaptığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan, çocukluğuna, eğitimine ve geleceğe ilişkin planlarına yönelik soruları yanıtladı. Erdoğan, Başbakanlık danışmanlığı yaptığı süre içerisinde hiçbir maaş ve ücret almadığını söyledi. El Cezire'nin haberine göre Sümeyye Erdoğan, "17-25 Aralık darbe girişimlerinin siyaseti bir kenara bırakırsanız, sizin özel dünyanızdaki karşılığı nedir?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Benim için 17-25 Aralık girişimleri büyük resimde, hak/hukuk tanımaz sapkın bir kişinin, karanlık ilişkilerle, kendi sapkın emelleri için, içinde yetiştiği topluma ve mensubu olduğu dine yalan ve iftira ile ihanet etmesidir. Daha kişisel zeminde ise, 17-25 Aralık Türkiye’de büyük bir çoğunluğun tecrübesinde, bir insanın arkadaşını arkadan bıçaklamasına benzer."

Sivil toplum örgütü tercihi

Bozdoğan’ın "Siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?" sorusuna Erdoğan, “Kazandığım tecrübeyi değerlendirmeyi ve halka hizmet sorumluğunu bizzat karar mekanizmasında ve göz önünde olacağım bir pozisyon yerine, sivil toplum gibi işin mutfağında olacağım bir mecrada gerçekleştirmeyi şimdilik daha uygun buluyorum” yanıtını verdi. Erdoğan’ın “Arkadaşlarınızla yapmaktan en çok hoşlandığınız şeyler nelerdir” sorusuna yanıtı da şöyle: “Arkadaşlarımla uzun yıllardır belli aralıklarla cemaatle sabah namazında bir araya geliriz. En çok da Eyüp Sultan’da namaz kılar, sonra simidimizi alıp Pierre Loti’de gün doğumunu izler veya lokantalardan birinde çorba içer ayrılırız.”

Perinçek'e karşı Clooney'nin eşi Emel Alamuddin

AİHM'deki Perinçek davasında, Ermenistan'ı George Clooney'in avukat eşi Emel Alamuddin'in savunacağı iddia edildi.

Ermeni basınındaki haberlere göre, George Clooney'nin eşi olan uluslararası hukuk uzmanı Emel Alamuddin Clooney, Erivan’ı savunan ekipte yer alacak.

Doğu Perinçek 2005 yılında, İsviçre’de soykırımın "uluslararası bir yalan" olduğunu söylediği gerekçesiyle İsviçre mahkemelerinde "ırkçı ayrımcılıktan" suçlu bulunmuştu.

Konuyu ifade özgürlüğü kapsamında AİHM’e taşıyan Perinçek davayı kazanmıştı. İsviçre ise kararı temyize götürdü.
Davanın 28 Ocak 2015’te Fransa'nın Strasbourg kentinde merkezi bulunan AİHM'de görülmesi bekleniyor.

Emel Alamuddin Clooney'in uzmanlık alanları arasında, uluslararası hukuk, ceza hukuku, insan hakları ve sınırdışı meseleleri yer alıyor.

Kaynak: NTV

Ömer Tuğrul İnançer’den komik savunma

'Çalışan kadın yuvasını dağıtıyor' diyen Ömer Faruk İnançer, kızı üstü düzey yönetici çıkınca kendini savundu.

Sözcü'nün haberine göre; ‘Çalışan kadın yuvasını dağıtıyor’ sözleriyle tepki çeken Ömer Tuğrul İnançer, kendi kızının bir şirkette üst düzey göreve getirilmesine yönelik tepkilere itiraz ederken de çok tartışılacak sözler söyledi.
‘Hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değil’, ‘Kadının ekonomik özgürlüğü aldatmaca, çalışan kadın yuvasını dağıtıyor’ gibi sözleri nedeniyle tepki çeken ve ‘kadınların çalışmasına karşı çıkmakla’ eleştirilen ilahiyatçı Ömer Tuğrul İnançer, kızının büyük bir şirkette üst düzey bir göreve atandığının ortaya çıkmasının ardından yapılan haber ve yorumlara tepki gösterdi.

Kızının bir şirkette üst düzey yönetici pozisyona getirilmesinin ardından kendi sözlerinin hatırlatılmasına, “Memleketin bütün derdi bitti mi” diyerek tepki gösteren İnançer, çalışan kadınlar için “Kocasına muhtaç değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor” demişti. Hürriyet gazetesinden Aysel Alp’e konuşan İnançer şunları söyledi:
“Benim kızım çalışamaz mı? Benim kızım yüksek lisans mezunu. Şimdi memleketin bütün meseleleri bitti benim kızımın çalışması mı tartışılıyor. Ben kadın çalışamaz demedim. Bir erkeğin kadınını çalışmaya mecbur bırakmasının erkekliğine aykırı olduğunu söyledim. Erkek kumar oynuyor, kahvede oturuyor kadın çalışıyor. Otomobil satışlarında mayolu kadın teşhirini haysiyetine uygun buluyorsan bilmem.”

‘HAVA-CIVA, ALTIN GÜNÜ SEVİYESİ…’
İnançer, “Kızınız kendi isteği ile mi çalışıyor” sorusuna ise “Kızım da olsa kimsenin haysiyetine karışmam. Yüksek lisans yapmış, iki çocuk anası, evli barklı kocaman bir kadın. İster çalışır, ister çalışmaz” yanıtını verdi. İnançer, söylemediği sözlerin söylenmiş gibi kamuoyuna aktarıldığını öne sürerek, şöyle konuştu;

“Demek ki her şey bitti, benim kızımın çalışıp çalışmaması konuşuluyor. Bu kadar yeter. Demediğim sözleri söylediğimi iddia etmek, iftira atmak normal hale gelmiş. İnsanlar hakiki meselelerle uğraşacağına hava cıva, mahalle dedikodusunda, altın günü seviyesinde meselelerle uğraşılıyor. Allah ıslah etsin.”

KADINLARDAN BÜYÜK TEPKİ GÖRMÜŞTÜ
Uzunca bir dönem TRT’de ‘yorumcu’ olarak görev yapan İnançer, katıldığı programlarda, kadının ekonomik özgürlüğü için ‘aldatmaca’ demesi ve ‘Çalışan kadınların yuvasını dağıttığını’ iddia etmesi nedeniyle büyük tepki çekmişti.
İnançer daha önce de “Hamile kadınlar sokağa çıkmasın” diyerek özellikle kadınları öfkelendirmiş, devlet televizyonunda sarf edilen bu sözler nedeniyle, pek çok hamile kadının da katıldığı sokak eylemleri düzenlenmişti.

Kızının nereye atandığı ortaya çıktı

Kadınların çalışmaması gerektiğini düşünen İnançer'ir kızı Avea Kurumsal İletişim Direktörlüğü'ne atandı.



Kadınların çalışmaması gerektiği üzere konuşmaları nedeniyle tepki toplayan Ömer Tuğrul İnançer’in kızının Avea Kurumsal İletişim Direktörlüğü’ne atandığı öğrenildi.

Ramazan ayında TRT’de çıktığı programda “Hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değil” diyen ve geçtiğimiz haftada Habertürk’e verdiği röportajda “Çalışan kadın ben kocama muhtaç değilim deyip yuvasını dağıtıyor” açıklamalarıyla büyük tepki toplayan Ömer Tuğrul İnançer’in kızı Eren İnançer Luş’un Avea Kurumsal İletişim Direktörü olduğu iddia edildi.
hurileti.com sitesinin haberine göre, bu sözleri ile kadının çalışma hayatı içerisinde olmaması gerektiğini belirten Ömer Tuğrul İnançer’in kızı Eren İnançer Luş ise 3 Kasım itibariyle Avea Kurumsal İletişim Direktörü olarak atandı.

İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölüm mezunu olan Eren İnançer Luş yüksek lisansını, yine aynı üniversitenin Halkla ilişkiler Bölümü’nde tamamladı. Luş Avea’ya katılmadan önce, Zarakol Halkla İlişkiler bünyesinde finans, bankacılık, GSM, hızlı tüketim ürünleri, eğitim, enerji, ilaç gibi farklı sektörlerden şirketlerin medya direktörlüğü görevini yürüttü. Luş, Avea’daki görevi kapsamında; kurumsal iletişim stratejilerinin belirlenmesi, kurumsal sorumluluk projelerinin yürütülmesi, sponsorluklar gibi alanlardan sorumlu.

NE DEMİŞTİ?
İnançer’in tepki gören sözleri şöyle;
İnançer, Evlilik kurumunun bugünkü empoze edilen, “Ben kendi ayaklarımın üzerinde dururum” “kadının ekonomik hürriyeti” gibi aldatmacalardan vazgeçilmesi lazımdır. İstatistikle meşgul olanlar boşanmaların kimler arasında olduğunu bir istatistiki anket yapıversinler.

Çalışan kadından bahsediyorum. “Ben kocama muhtaç değilim” diye evvela ailesinin dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil ama elin adamının patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor. Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır. Sözcü

Araba fiyatına emzik ürettiler

Altın emzikten sonra Pırlanta emzik de üretildi. Lüksün sınırı yok. Şimdi de bebek emzikleri ve biberonları altına, pırlantaya boğuldu.

Bir kuyumcu firması tarafından tasarlanan pırlantadan emzik 22 bin lira, altın biberon ise 2 bin liralık fiyatlarıyla dikkati çekiyor. Firmanın sahibi Ömer

Kaya, 2 yıl önce altın emziği piyasaya sunduklarını belirterek, "Fiyatları 500 liradan başlıyor. Bin liranın üzerine kadar çeşitleri var. İç piyasada yıllık 5 bin civarında altın emzik satışımız oluyor. Talep olması üzerine pırlantalı ürün de tasarladık. Pırlantalı emziği 22 bin liradan satışa sunduk" dedi.

Takvim'in haberine göre, altın biberon da tasarladıklarını belirten Kaya, cam kısmı ile ağızlık arasındaki kalan bölümü 15 gram civarında 14 ayar altından yaptıklarını ifade etti. Kaya, bunun fiyatının 2 bin lira olduğunu anlattı.