kuranı kerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kuranı kerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2017 Çarşamba

'Her ilaç helal değil' tartışması başladı

Bir gıda denetleme derneğinin başkanı Dr. Hüseyin Kami Büközer, "Batı kaynaklı dev ilaç endüstrisi Musevileri, vejeteryanları düşündüğü kadar Müslümanları düşünmüyor" diyerek "helal ilaç" tartışması başlattı. "En büyük şifa kaynağımız, Kuran-ı Kerim" diyen Büközer, "İlaçların birçoğu Müslümanlar için haram kılınan maddelerden meydana geliyor" dedi.

Gıda denetleme ve sertifikalandırma faaliyeti yürüten GİMDES adlı derneğin başkanı Dr. Hüseyin Kami Büközer, "Batı kaynaklı dev ilaç endüstrisi Musevileri, vejeteryanları düşündüğü kadar Müslümanları düşünmüyor" diyerek "helal ilaç" tartışması başlattı. "En büyük şifa kaynağımız, Kuran-ı Kerim" ifadesini kullanan Büközer, "Hastalıklardan kurtulmak için kullandığımız ilaç, şurup, kremlerin içeriklerinin birçoğu Müslümanlar için haram kılınan maddelerden meydana gelebilmektedir" dedi.
GİMDES Başkanı Dr. Büyüközer, ilaç sektörü ve gıda sanayinde kullanılan koku verici aromalar ile ilgili açıklama yaptı.
Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, ilaç sektörü ve gıda sanayinde kullanılan koku verici aromalar ile ilgili açıklama yaptı.
'İlaç endüstrisi Museviler kadar Müslümanları düşünmüyor'
"Batı kaynaklı dev ilaç endüstrisi Musevileri, vejeteryanları düşündüğü kadar Müslümanları düşünmüyor" ifadesini kullanan Büyüközer, şöyle konuştu:
"Bunun en önemli sebebi Müslüman tüketicilerin bu duruma sessiz kalması, Müslüman alimlerin yüz yıldır zaruret kavramına sığınması, Müslüman bilim adamlarının helal alternatifler oluşturmaması olarak görebiliriz. Dev ilaç firmaları 30 yıl önce planladıkları ’Daha çok ilaç satmak için hastalıklar icat edelim’ projelerini 2000’li yıllarda gerçekleştirme imkanı buldular. Bu projelerinin en büyük tüketici pazar kitlesi ise Müslüman tüketicilerdir. Hastalıklardan kurtulmak için kullandığımız ilaç, şurup, kremlerin içeriklerinin birçoğu Müslümanlar için haram kılınan maddelerden meydana gelebilmektedir."
'En büyük şifa kaynağımız Kuran-ı Kerim'
Dr. Büyüközer, sözlerine şöyle devam etti:
"İslam ümmeti üretken olamadığı için zarurete muhtaç kalmamız sonucu karşılaştığımız, sağlığımızın önündeki temel problemler hakkında yıllardır kardeşlerimize bilgi vererek, ’emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker’ vazifemizi yerine getirmeye çalıştık. En büyük şifa kaynağımız, Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle ’bütün insanlığa sevgi ve rahmet duyguları ile dolu olan’ efendimizin sağlık, beslenme ve tüketim konularında da bütün insanlığa verdiği ilahi mesajları hatırlatmak istedik. Aslında çoğu insanın şöyle dediğini duyar gibiyiz. 'Tedavi bu, haramı helali mi olur? Önemli olan insan sağlığı. Ne yapsın ölsün mü insan.' Biz inanıyoruz ki bir gün şu hadisin doğruluğunu tüm dünya görecektir."
Gıda maddelerinde alkol
Büyüközer, gıda sanayiinde kullanılan koku verici aromalar ile ilgili de "Gıda aromalarının; ekseriyetle alkolde eritilmiş, tabii veya sentetik esanslardan oluştuğunu, büyük çoğunluktaki İslam düşünürü, alkol içinde eritilmiş aroma ihtiva eden gıda maddesinin de helal olmadığı görüşündedir. Çünkü, çoğu içildiği zaman sarhoşluk veren alkol, çok az da olsa bu gıda maddesine karışmıştır.Gıda ürünlerinde kullanılan tüm katkı maddeleri için şüphe söz konusudur. Çünkü, hepsi de haram veya helal kökenli olabilirler. Mesela pek çok gıda ürününde kullanılan Mono ve Digliserid ’lerin kökeni bitkisel yağlar olduğu takdirde helal olduğu halde, domuz ve helal kesim olmayan hayvanların yağları olduğu takdirde de haram söz konusudur" ifadelerini kullandı.
'Mayalar helal de olabilir, haram da olabilir'
Büyüközer; gliserin, lesitin gibi peynir üretiminde kullanılan enzimlerin maya kökenleri itibari ile helal de haram da olabileceğini belirtirken sözlerini şöyle tamamladı: "Maalesef, market raflarını dolduran gıda ürünlerinin üzerindeki etiketlerde bu katkı maddeleri için ayrıntılı bilgi ekseriyetle mevcut değildir. İster ecnebi ülkelerde, ister İslâm ülkelerinde olsun Müslüman’ın işi zor gözükmektedir." cnntürk

25 Aralık 2015 Cuma

İlk yazılan Kuran-ı Kerim bulundu mu?

İngiltere'nin Birmingham Üniversitesi'nde bulunan ve en az 1370 yıllık olduğu düşünülen Kuran-ı Kerim hakkındaki incelemeler sürüyor.


Temmuz ayında İngiltere’nin Birmingham Üniversitesi kütüphanesinden tesadüfen keşfedilen ve karbon testi  yapıldıktan sonra en az 1370 yıllık olduğu anlaşılan, ve günümüze ulaşabilen ilk Kuran-Kerim olduğu düşünülen kutsal metin sayfaları hakkındaki birçok farklı görüş ortaya atıldı.

Yapılan incelemeler, el yazması bu sayfaların kaynağı hakkında çok daha büyük soru işaretlerini gündeme getirdi. Dünyanın farklı kesimlerinden konuya yapılan tepkiler, durumun açıklanandan çok daha önemli olduğunu gözler önüne seriyor.

Yapılan tahliller, parşömenin yüzde 95 olasılıkla, 568 ile 645 yılları arasındaki dönemden kalmış olduğunu gösteriyor. Buna göre, bulunan Kuran-Kerim sayfalarının, Hz. Muhammed’in 632 yılında ölümünden sonra halifelik görevine başlayan Hz. Ebubekir tarafından kitaplaştırılan ilk Kuran-ı Kerim’e ait olabileceği iddia ediliyor.
Bu ise, İslamiyet ve Müslümanlar açısından bugüne kadar yapılmış en büyük keşif olabilir.

El yazması Kuran sayfalarının, Birmingham Üniversitesi’ne ulaşmadan önce, Mısır’ın en eski camisi olan Fustat şehrindeki Amr bin el-Âs Camiinde yer aldığı biliniyor.

ESERİN BİR KISMI PARİS’TE BULUNUYOR

Araştırmacılar, Birmingham Üniversitesi’nde bulunan el yazması Kuran-ı Kerim’in, Paris’teki Fransız ulusal kütüphanesi Bibliotheque Nationale de France’de yer alan el yazmalarının parçası olduğunu ileri sürüyor. Fransa Ulusal Kütüphanesi, bu konuda Kuran tarihçisi Francois Deroche’nin görüşüne yer veriyor. Deroche, her iki el yazmasının da aynı eserin parçası olduğu konusunda hemfikir. Paris’teki el yazması Kuran-ı Kerim sayfalarının kaynağının da Mısır’daki Amr bin el-Âs Camii olduğu biliniyor.

Paris’e getirilen parçaların, 19. yüzyılın başlarında Napolyon ordularının işgali altındaki Mısır’da konsolos yardımcılığını yapan Asselin de Cherville tarafından Fransa’ya getirildiği düşünülüyor.

Deroche, 1820′lerde Asselin de Cherville öldükten sonra eşinin el yazması birçok eseri İngiltere kütüphanesine satmaya çalıştığı, ancak tüm eserlerin daha sonrasında Paris ulusal kütüphanesine konulduğunu belirtiyor.

SAYFALARIN BİR KISMI ANTİKA PAZARINA DÜŞMÜŞ

Kuran tarihçisi Deroche, 19. yüzyıl sonunda bazı el yazmalarının Fustat’taki Amr bin el-Âs Camiinden alınıp, Kahire’deki ulusal kütüphaneye taşındığını belirtiyor. Bu süreçte bazı kopyaların da, asıllarından ayrılıp antika pazarına düştüğü iddia ediliyor. Bu süreçte İngiltere’ye ulaşan kopyaların 1920′lere kadar birçok kez satıldığı, ancak Alphonse Mingana’ya ulaştıktan sonra Birmingham Üniversitesi’ne getirildiği düşünülüyor.

Esasen bir Suriyeli olan Alphonse Mingana, günümüzde Irak sınırları içerisinde yer alan Zakho kentinde doğdu. Varlıklı İngiliz ailesi Cadbury tarafından fonlanan Mingana, Ortadoğu’da antika topladığı bir tura çıktı.

Deroche, batılı koleksiyonerlerin elindeki birçok parçanın da hala gün yüzüne çıkmadığını belirtiyor.

Aslında tüm ipuçları ve bilgiler birbiriyle eşleşiyor olsa da, Birmingham Üniversitesi’ndeki keşif, tartışmaları beraberinde getiriyor. Radyokarbon testi, kütüphanedeki el yazmalarının 568 ve 645 yılları arasında yapıldığını ortaya koyuyor. Bu da en geç, Hz. Muhammed’in ölümünden 13 yıl sonraya denk geliyor.

‘YAZAN KİŞİ HZ. MUHAMMED’İ TANIYORDU’

Birmingham Üniversitesi Hristyanlık ve İslam profesörlerinden David Thomas ise, “Bunları yazan kişi muhtemelen Hz. Muhammed’i de tanıyordu” şeklinde konuştu.

Fakat bu bilgi, dönemin dil kullanımı ve yazım şekli ile örtüşmüyor.

Londra’daki Doğu ve Afrika çalışmaları araştırmacılarından Mustafa Şah, çizgisel kanıtların, gramer işaretlerinin ve mısraların ayrılma biçiminden yola çıkılarak bu el yazmalarının daha ileri bir tarihe ait olduğunu ileri sürüyor. Şah’a göre erken dönem Arapça ile Birmingham Üniversitesi’nde bulunan el yazısı Arapça metinler birbiriyle örtüşmüyor.

Öte yandan Profesör Deroche, radyokarbon testlerinin, tarihi bilinen birçok ürünün tarihini yanlış verdiğine dikkat çekiyor.

Ancak testi yapan Oxford Üniversitesi, test sonuçlarının doğru olduğu konusunda ısrarcı ve testin arkasında duruyor.

Birmingham Üniversitesi kütüphanesinde el yazması Kuran’dan sadece 2 sayfa yer alıyor. Eserin tamamının ise 200 sayfa civarında olduğu tahmin ediliyor.

Mustafa Şah, 1990′lara kadar 8. yüzyıla kadar yazılı bir bütün halinde Kuran-ı Kerim’e rastlanmadığını belirtiyor. Ancak Paris’teki ve Londra’daki el yazmaları bunun tam tersini kanıtlar nitelikte…


İDDİALAR DOĞRUYSA NE OLACAK?

Peki Birmingham Üniversitesi’ndeki el yazmalarına yapılan karbon testi doğruysa ne olacak?

David Thomas, bunun tarihi bir an olacağını belirtiyor. Thomas, yazılan Kuran-ı Kerim’i kimin organize ettiği ve kaynaklarının ne olduğu gibi konuların tartışmaya açılacağını söylüyor.

Kuran’ın yazılı hale gelmesi, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra 632 ve 634 yılları arasında halifelik yapan Hz. Ebubekir dönemine geldiği biliniyor.

İslam konusunda çalışan birçok araştırmacı, Birmingham’da keşfedilen Kuran’ın sayfalarının ilk Kuran’a ait olduğu ve bunun İslam çalışmaları konusunda bir ‘devrim’ olduğu konusunda hemfikir.

Öte yandan üzerinde el yazısı bulunan ve hayvan derisinden yapılan parşömenlerin bu tarihlerde üretildiği, yazının ise 650 ve 655 yılları arasında yazıldığı da düşünülüyor. Bu tarih ise 644 ve 656 yılları arasında görev alan Hz. Osman’ın halifelik dönemine denk geliyor. Hz. Osman’ın, o döneme kadar yazılan tüm Kuran’lara bir standart getirmeye çalıştığı ve revize ettiği Kuran-ı Kerim’leri Müslüman topluluklara gönderdiği
biliniyor.

Bu teorilerin hiçbirini kanıtlamak ya da reddetmek mümkün değil.

Birmingham Üniversitesi kütüphanesinden bir doktora öğrencisinin, koyun veya keçi derisinden parşömene yazılmış olan kitabın parçalarını dikkatle incelemesinden sonra, karbon 14 tarihleme yöntemi uygulanması kararlaştırılmış ve büyük heyecan uyandıran, bu yazıların bugüne dek ulaşmış en eski Kur’an-ı Kerim’e ait olabileceği sonucu ortaya çıkmıştı.

ÇEVİREN: SEDA TÜRKOĞLU/ Sözcü

22 Temmuz 2015 Çarşamba

ünyanın en eski Kuran-ı Kerim'i bulundu

Dünyanın en eski Kuran'ı olabilecek elyazmaları, İngiltere'deki Birmingham Üniversitesi tarafından ortaya çıkarıldı.


Yapılan karbon 14 testiyle elyazmalarının en az 1370 yıllık olduğu belirlendi. BBC'nin haberine göre; Kuran'a ait sayfalar, yaklaşık bir asırdır üniversitenin kütüphanesinde fark edilmeden kaldı. British Library'nin kutsal kitaplar uzmanı Dr. Muhammad Isa Waley, "heyecan verici bu keşfin İslam dünyasını sevindireceğini" söyledi.

Dünyanın en eski Kuran'ı olduğu tahmin edilen parçaların, Birmingham Üniversitesi'nin kütüphanesinde Ortadoğu kitap ve belgeleri arasında durduğu belirtildi. Bir doktora öğrencisinin sayfaları incelemesinin ardından Oxford Üniversitesi'nde karbon testine tabi tutulan elyazmalarının, koyun ya da keçi derisine yazıldığı tespit edildi.

Hicazi el yazısıyla koyun derisine yazıldığı tespit edilen Kuran-ı Kerim’in dünyanın bulunan en eskisi olup olmadığını, yapılacak araştırmalar ortaya çıkaracak. Hürriyet

8 Mayıs 2015 Cuma

AKP'den önce bir tek Tuğçe Kazaz müslümandı

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Recep Tayyip Erdoğan'ın Kur'an ile miting yapmasını farklı bir dille eleştirdi. İşte Özdil'in bugünkü yazısı...


Tayyip Erdoğan’ın miting kürsülerine Kur’an-ı Kerim’le çıkmasına niye itiraz ediliyor, anlamak mümkün değil... Halbuki ne güzel işte, hepimizi müslüman yapacak.

*

Biliyorsunuz, Akp’den önce bu memlekette müslümanlık yoktu.
Hepimiz patates dinindendik.
Bi tek Tuğçe Kazaz müslümandı.

*

Cami yoktu.
Ahıra gider, ineğe tapardık.

*

Hacca gitmek yasaktı... Rahmetli dedem mesela, Rio’ya karnavala gidiyorum ayaklarıyla evden çıkmış, vaziyeti çaktırmamak için, dönüşte Medine uçağından samba yaparak inmişti.

*

Kadınların hiçbiri başörtüsü takmıyordu. Yemeni, tülbent, yazma gibi ecnebi kavramlar yoktu. Akp’den önce ahalimiz sokakta bikiniyle dolaşıyordu. Çarşıya pazara tek parça mayoyla gidenler “yobaz herhalde” diye yadırganırdı.

*

Çocuklarımıza Ludwig, Alfredo, Clara gibi isimler verirdik, öyle Mehmet’tir Ali’dir Ayşe’dir filan, yoktu. Ezan mezan bilinmezdi, duyulmuş şey değildi, bebeklerimizin kulağına arya okurduk.

*

Sünnet olmazdık... Ben kendi payıma, anca geçen sene, Ümraniye belediyesinin toplu sünnet şöleninde kestirdim.

*

Kurban bayramlarında boğa güreşine giderdik, ramazanlarda noel baba’nın elini öperdik, kandillerde balkabağının içine mum yakıp, cadılar bayramını kutlardık, annelerimiz aşure yapmazdı, amarettolu tiramisu yapılırdı, mübarek üç aylar dediğin, aralıkta yılbaşı, şubatta sevgililer günü, evlenince balayı’ydı.

*

İmam hatip liseleri kapalıydı.
İlla din adamı olmak isteyen, Heybeliada ruhban okuluna gidiyordu. Türgev yurtları açılmamıştı, zavallı çocuklarımız manastırlarda barınıyordu. Teog sınavına girenler, zorla Aya Nikola kilisesine kaydediliyordu.

*

Hamdolsun ki Akp geldi.

*

Fena mı oldu?
Tek tük cinci-üfürükçü vardı ama...
Hiç bu kadar din tüccarımız yoktu!

22 Nisan 2015 Çarşamba

Devlet Bahçeli Twitter'dan ateş püskürdü!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Twitter hesabından açıklamalarda bulundu.


Bahçeli, "Tokat’ta Kur’an-ı Kerim tasarımlı pasta hazırlayan, bu pastayı keserek yiyenleri tarif ve izah edecek sözcükler henüz sözlüklerde yoktur" dedi. Üsküdar Belediyesi'nin kabe maketi için çok sert konuşan Bahçeli, "Asr-ı Saadet Köyü kuruyorlar; Kabe'nin, Hira Dağı'nın, Muallak Taşı'nın maketini yapıyorlar! Yüce dinimizi, ruhumuza zem zem suyu şifası veren değerlerimizi sömürenler sapkınlık ve sapıklık deryasında yüzüyor" diye konuştu.

Devlet Bahçeli'nin takipçileriyle paylaştığı mesajlar şöyle:

'Mübarek günlerin feyiz ve bereketiyle müşerref olduğumuz bir dönem, bir süreç, bir zaman aralığındayız. Hamd olsun manevi lezzet ve ikramlarla doluyoruz. Sevap kapılarına yüz sürüyor, ihsan ve ihlas çemberinden ayrılmıyoruz. Allah da ayırmasın.

Çalkantı ve dalgalanma eşliğinde de olsa, Türk-İslam Dünyası'nın kutlu ve ulvi üç aylarına ulaşmış bulunuyoruz. Hepimize mübarek olsun. Dua devadır, dua huzurdur, dua umuttur, dua güzelliktir, dua nimettir, dua özlemdir, dua adanmışlıktır, dua hoşgörü ve barıştır.

Allah'tan niyazım odur ki, duanın hikmetiyle gönüllerdeki paslar silinsin, kalplerdeki mühür çözülsün, gönüllerdeki durgunluk dağılsın. Din samimiyettir, nasihattir, akıldır, diriliştir, manevi kurtuluş ve ümidin sığınağı ve yurdudur.

Muhakkak Allah'ın indinde dŒn, İslƒm'dır. Fakat istismarcılar için din farklı manadadır. Cehalet yuvaları, bilimi dışlayan kafalar, şirk koşan odaklar dini karalayan günahkarlardır. Sakal-ı Şerif'i VİP salonlarına getirten bakanları millet unutmadı.

Dini siyasete alet eden münafık ve gıybet ehlileri de unutulmayacak. Tokat'ta Kur'an-ı Kerim tasarımlı pasta hazırlayan, bu pastayı keserek yiyenleri tarif ve izah edecek sözcükler henüz sözlüklerde yoktur.

Hadi rüşveti yediniz, hadi haramı yediniz, hadi her şeyi yediniz yuttunuz; Kur'an-ı Kerim'den ne istediniz? Bu günaha nasıl ortak oldunuz?

Cahiliye Döneminde, her akşam helvadan put yapıp ertesi gün çöl sıcağında acıkınca yiyenler, Kur'andan pasta yapıp yiyenlerle esasen aynıdır. Kur'an-ı Kerim kıyamete kadar inkarcılara 'Ey kendilerini bilgisizliğe feda edenler' diye seslenir.

İnanın bunlardan öyle çok ki… Cahiliye devri putları olan Hübel, Lat, Menat ve Uzza tekrar ayaklanıyor, ayağa kaldırılıyor. Nemrut kol geziyor, Firavun tur atıyor. Şükrediyorum ki, kız çocuklarını diri diri gömmeye kalkan veya niyetlenen iblis piyonları, insanlık düşmanları şimdilik görülmüyor.

Ya Üsküdar Belediyesi'nin yaptığına ne demeli? Asr-ı Saadet Köyü kuruyorlar; Kabe'nin, Hira Dağı'nın, Muallak Taşı'nın maketini yapıyorlar! Yüce dinimizi, ruhumuza zem zem suyu şifası veren değerlerimizi sömürenler sapkınlık ve sapıklık deryasında yüzüyor.

Allah affetsin! Her bakana uçak almayı hedefleyen, hırsızlığı baş tacı eden, Patrikhane'de Ermeni çetelerini anmayı öven zihniyet batıyor, bitiyor, çöküyor. Allah her şeyi bilmekte ve görmektedir. Günah batağında çırpınan, maneviyat ticareti yapan meymenetsizler son kozlarını oynuyor. Merhum şairimiz Arif Nihat Asya, 'Bilmek' isimli şiirinde bakın ne kadar anlamlı şeyler söylemiş:

Gidecekleri bilir; gelecekleri, doğacakları, ölecekleri, ağlayacakları, gülecekleri bilirsin Biz, olanları bilmeyiz;sen olacakları bilirsin. Efendimiz Resulullah'ın yeryüzüne teşrif edişinin, bu yüksek ahlak ve aklın insanlığa nur gibi inişinin 1444.yıl dönümünü de idrak ediyoruz. Nebiler nebisi Efendimiz haysiyet vahası, adalet kutbu, iman zirvesidir. O'nun kutsal tebliği, muazzam hayatı bizlerin rehber ve pusulasıdır. Sizlerin ve milletimizin, iki gün sonra idrak edeceğimiz Regaip Kandili'ni bugünden tebrik ediyor, dualarımızın kabul olmasını diliyorum.'

Kaynak: CNN Türk

16 Şubat 2015 Pazartesi

Özgecan'ın babası konuştu

Türkiye'yi yasa boğan Özgecan cinayetine tepkiler yurt genelinde dalga dalga sürerken, hunharca öldürülen genç kızın babası, tüm insanlığın ibret alması gereken açıklamalarda bulundu. Acılı baba Mehmet Aslan, "Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok. Bu vahim olayı yapanlara zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun" dedi.

Mersin'in Tarsus ilçesinde hunharca öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın, Barış Mahallesi'nde oturan ailesinin evine taziye ziyaretleri sürüyor. Bu kapsamda TRT Çukurova Bölge Müdürü Sebahattin Kahraman da acılı aileyi ziyaret ederek başsağlığı dileklerinde bulundu. Ziyaret sırasında konuşan baba Mehmet Aslan, tüm insanlığa örnek olacak açıklamalarda bulundu.

"DÜNYANIN BARIŞA VE SEVGİYE İHTİYACI VAR"


Yaşadıkları olay nedeniyle Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil tüm devlet büyüklerinin kendisini arayarak baş sağlığı dileklerinde bulunduğunu anlatan Mehmet Aslan, "Devletimiz zeval görmesin. Milletimiz necip, güzel bir millet. Güzel gönüllü insanlar var. Bir çok haber kanalından konuşmak için, röportaj yapmak için geliyorlar ama hiç birini kabul etmedim fakat böyle bir konuşma yapmak mecburiyeti aslında doğuyor. Çünkü memleketimizin, hatta dünyanın aslında öncelikle barışa ve sevgiye ihtiyacı var. Ben öncelikle kendim için şunu söyleyeyim; ben günahkarların günahkarı, fakirlerin fakiri, acizlerin acizi bir garibim. Rabbim özel yaratmış, güzel yaratmış, çok sevdi yanına aldı. Bu memlekette artık ikilik olmasın. Bu vahim olayı yapan insanlara da zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun" diye konuştu.

"SEVMEKTEN BAŞKA BİR ÇIKAR YOLUMUZ YOK"

"Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok" diyen acılı baba, insanların barışta iken teslim olması gerektiğini, savaş çıktıktan sonra bunun bir kıymeti olmayacağını belirterek, şöyle devam etti: "Teslim olursak içimizdeki bütün güzellikler ortaya çıkacak. Savaşırsak, sonunda nefsimiz kazanacak ve analar, babalar ağlayacak, meleklerin kanatları koparılacak, meleklerin çığlıklarını kimse duymayacak. Duyduğumuz kulaklarımızın, gördüğümüz gözlerin aslında bir anlamı yok. Memlekette herkes bir şey söylüyor; biz ne ocuyuz, ne bucuyuz, şanı yücelerden yüce olan Türk milletinin bir ferdiyim, evladıyım. Allah devletimize zeval vermesin. Güzel gönüllere sahip olan bu milletten Allah razı olsun. Devlet büyükleri, ali cenapları teker teker herkes aradı, baş sağlığında bulundu. Hepsine ayrı ayrı şükranlarımı ve minnetimi bildirmek istiyorum."

"DOĞRU YOLU BULMAK, DOĞRU YOLU SEÇMEK, DOĞRU YOLDA YÜRÜMEK ÇOK ZOR"

Kendisinin çok akıllı bir insan olmadığını, ancak dilinin döndüğü kadar Kur'an-ı Kerim okuduğunu ifade eden Mehmet Aslan, "Ben milletimizden çok şey bilmem ama, Ma'un Suresi'nin, Ali İmran Suresi'nin 103. ayetini ve Asr Suresi'ni okumalarını tavsiye ediyorum. Bu ayetler bana göre çok önemli. Doğru yolu bulmak, doğru yolu seçmek, doğru yolda yürümek çok zor. Malum, dünya geçimini sürdürmek için çalışıyoruz. Gözümüz körleşiyor, kulaklarımız sağırlaşıyor. Herkes kalbindeki sesi iyi dinlesin. Bana yıllarca neler olabileceğini anlattılar ama ben anlamadım. Gözlerim kör, kulaklarım sağır vaziyette dünyanın peşinde koştum durdum. Elbette ki çalışacağız, memleket için, ailemiz için, çocuklarımız için ama arada sırada da şöyle bir durup düşünmemiz lazım" ifadelerini kullandı.

"İNSAN OLAN BUNU YAPAMAZ"

Anne Songül Aslan ise, kızlarını hep dürüst olarak yetiştirdiğini ve dürüst olmalarını istediğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Çok kaliteli bir kızım vardı, çok sağlam, çok yürekli. Hep ben meleğim diye severdim kızımı, melek yüzlü diye severdim. Her zaman dürüstlüğü öğrettim, namuslu olmayı öğrettim. Eline, beline, diline sahip ol derdim. Kızım bu uğurda mücadele etmiş. O pisliklerden namusunu korumak için canından oldu. Allah'ından bulsunlar. Allah bin mislisini onlara versin diyorum. Kızımın hiç bir günahı yoktu. Suçsuz bir çocuğu nasıl böyle katlederler. İnsan olan bunu yapamaz. Biraz vicdan olsa bunu yapmaz. Bunlar insan değil, cani."

Öte yandan, aileye ziyaretçi akını gün boyu devam ederken MHP Mersin milletvekilleri Mehmet Şandır ve Ali Öz ile birlikte Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz da acılıyı aileyi ziyaret ederek baş sağlığı dileklerinde bulundu. Taziye çadırında ise sürekli Kur'an-ı Kerim okunurken, açılan anı defterine insanlar Özgecan ile ilgili düşüncelerini yazdı. Milliyet

27 Aralık 2014 Cumartesi

Cezaevindeki eşcinseller Kuran kursuna alınmıyor

Eskişehir H Tipi Cezaevi'nde CHP'li vekillerle görüşen LGBTİ mahkûmlar, cezaevindeki Kuran kursuna cinsel tercihleri nedeniyle gönderilmemekten yakındılar.


CHP Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu üyeleri, 9 Aralık’ta çıkan isyanla gündeme gelen Eskişehir H Tipi Cezaevi’ndeki mahkûmlarla görüştü. Hürriyet gazetesinden Bülent Sarıoğlu'nun haberine göre rapor hazırlayan CHP heyetinin bazı tespitleri şöyle:

Bizim de Allah'ımız var: LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ve interseksüel) mahkûmlar, kendilerine sevk çıkmadığını ve açıkcezaevi haklarının kullandırılmadığını, yalnızca izin haklarını kullanabildiklerini belirtiyorlar. Bazıları Kuran kursuna gitmek istediklerini, ancak cinsel kimlikleri sebebiyle gönderilmediklerini ifade ediyorlar. ‘Müslümanız, Kuran kursuna gönderilmiyoruz. Sanki bizim Allah’ımız yokmuş gibi davranıyorlar’ diyorlar. Tehdit edildiklerini ve kendilerine küfredildiğini ifade ediyorlar. 112 servisinden ambulans çağırma hakkının sadece kendilerine tanınmadığını belirtiyorlar.

Spor da yasak: Berber olan bir LGBTİ mahkûm, eşcinsel olduğu için kendi mesleğini yaptırmadıklarını ifade ediyor. ‘Eşcinselsen aşçılık, berberlik kursu ve spor yapmak yasak’ diyorlar. Sinemaya diğer mahkûmlar gidebildiği halde kendilerine izin verilmediğini ifade ediyorlar

CHP heyeti, cezaevi ziyareti sırasında Eskişehir Odunpazarı Belediyesi’nin kadın mahkûmlar ve çocukları için hazırldığı yardım paketini de ilettiler.

Çocukların oyuncakları yok: Cezaevinde 1470 mahkûm ve 70 tutuklu olmak üzere 1540 mahpus var. Mahpusların 82’si kadın ve 7 de çocuk bulunuyor. Kadın mahkûmlar, ekonomik durumları iyi olmadığı için kadın pedi ve çocuk bezi alamadıklarını ifade etmişlerdir. Çocukların aşılarının düzenli yapıldığını, ancak çocuk kıyafeti ve oyuncak temin edemediklerini, çocuklara ayrı yemek çıkmadığını söylüyorlar.

Yağlı yemekleri yıkıyorlar: Yemekleri yağlı ve sağlıksız olması sebebiyle yıkayarak yediklerini belirtiyorlar. Bütün bir yıl hiç balık yemediklerini söylüyorlar. Yün ve örgü de yasak.

25 Aralık 2014 Perşembe

Cübbeli Ahmet Hoca'dan tartışılacak yılbaşı yazısı

Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, yılbaşını kutlayanların “şirk merasimi” olarak nitelendirdiği Noel’i kutladığını belirterek, “Hindi o zamanlarda ucuz oluyorsa alabilirsiniz ama o gün kesmeyin, 2 gün sonra kesin. Ama sen kurban bayramından kurban keser gibi aynı gece aynı gün hindi merasimi yaparsan bu haramdır. Hindi helal olabilir ama sen kafirin şirk merasimine katıldığın anda harama girdin. Bunu bütün kitaplarımız beyan ediyor” dedi.


Ahmet Mahmut Ünlü şunları söyledi:

80 sene namaz kılsan ama sonra bıraksan namazına itibar yok, çünkü itibar sonadır. Hadis-i şerifte “Adam sonuna kadar iyi gider, ölümüne yakın sapıtır, cehenneme gider” diyor. Bu tehlikeyi beş paralık keyif için göze almayalım! Yılbaşı gecesi normal günlerde yaptığımız şeylerde hiçbir değişiklik yapmayalım. Yılbaşına özel hangi program olursa olsun merasime girer. Haber, açık oturum fark etmez, illa magazin olmasına gerek yok.

Ahmet Mahmut Ünlü’nün Vahdet gazetesinin bugünkü (25 Aralık 2014) nüshasında yayımlanan, "Yılbaşında hindi yemek caiz değildir" başlıklı yazısı şöyle:

'Yılbaşında hindi yemek caiz değildir'

Bir insan günah olduğunu bilerek ve şirk merasimine tazim kastetmeyerek KATILIRSA kafir olmaz, günahkâr olur. Ama tazim kastederse namaz kılsa da kafir olur.

Yeni yıl kutlaması konusunda daha önce çok sohbetler yaptık, çok beyanlarda bulunduk ama günü gelmişken bir kez daha bahsetmekte fayda var.

Bu konuda evvela şunu belirtmek gerekiyor. Bizim takvimimiz miladi takvim değildir. Miladi takvim bizim dini hiçbir vazifemizi tespit etmiyor. Ramazanımız, kurbanımız, haccımız vs… Bunların hiçbiri miladi takvimle belirlenmiyor. Çünkü miladi takvim güneş, hicri takvim ay senesidir. Bunların arasında da 10 gün fark vardır. Bu yüzden her sene Ramazan, Kurban 10 gün geri geliyor. Bu da zekâtta bile hesap yapıldığı zaman sıkıntı çıkarır.

Dolayısıyla bu takvimlerimiz tahrip ettiler. Saatimizi, yazımızı, kıyafetimizi, yüzümüzü, huyumuzu, suyumuzu bozdular. Her yer kirlendi!

Hicri takvim bizi geri bırakmaz. Kendimiz gâvur özentiliğinden kurtaralım. Biz Müslümanız, İslam âlemiyle birlikte hicri yılbaşımızı kutlayalım.

Sorunun aslı budur. Öncelikle bunun düzeltilmesi lazım. Sen bunu düzeltmedikçe, millet 2015’e giriyoruz diye televizyonda yılbaşı özel programlarını açıyor, seyretmeye başlıyor. Bunda tehlike var, asla caiz değil.

Çünkü bu Hristiyanların kutsalıdır, yani dini bayramıdır. Bu günü İsa (Aleyhisselâm) doğduğu gün olarak belirlemişler. Biz Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in mevlidini kutluyoruz. Peki İsa (Aleyhisselâm)ın doğumunda ne zarar var?

Yeni yıl kutlaması şirk merasimi

İsa (Aleyhisselâm)ın doğduğu günde ona rahmet okumanın, sadaka verip ruhuna göndermenin, Kur’an okuyup hediye etmenin (ki ölmemiştir kendisi ama ruhaniyetine gider) bunda bir sıkıntı yok.

Ama İsa (Aleyhisselâm) normal bir peygamber değil. Yahudiler Musa (Aleyhisselâm)a tapmıyor ama Hristiyanlar İsa (Aleyhisselâm)a tapıyor. Ondan dolayı bu şirk merasimi oluyor. Kur’ân-ı Kerîm: “Allah üçün üçüncüsüdür diyenler muhakkak kâfir olmuşlardır” (Mâide Sûresi:3) diyor. Baba, oğul, kutsal ruh bu nedir?! Meryem annemizi de büyük iftirayla Allah’ın hanımı yapmışlar. Haşa! Tam bir şirk merasimi!

Dolayısıyla mesele Hazreti İsa (Aleyhisselâm) ın doğumunun kutlanmasından ileri geçmiş, ona tapınma, Allah’ın oğlu olduğu iddiası boyutuna ulaşmıştır ki, bu da şirklerin en büyüğüdür. İhlas Sûresi sırf bunun için nazil olmuştur. “O Allah doğurmadı ve doğrulmadı.” Doğurmadıysa oğlu yok. Doğrulmadıysa ana-babası yok. Bizim ihlasımızın, imanımızın temeli “Doğurmadı ve doğrulmadı” ilkesidir.

Sen şimdi bu noktada “Allah’ın oğlu var” diyorsan, Allah’a şirk koşuyorsun. Bunlar bu kafadandır. Allah ıslah etsin. Bunların kutsal saydığı gece Hazreti İsa (Aleyhisselâm)ın doğumunu kutlamaktan ileri geçip ona tapınmalarına dönmüştür. Yani bu olay mevlit merasiminden çıkmış ve şirk merasimine dönmüştür.

Şirk merasimi de olduğu zaman senin buna katılıp kutlaman tehlike. Bu hususta birçok ayeti kerime var. “Ey inanmış kullar sakın Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin.” (Mâide Sûresi:51)

Onların kutladığı bu gecede kutlama yapmaktan önemli bir dostluk olabilir mi?! Sen onun kutsal gecesini kutluyorsun. Kutluyorsun derken Hristiyan’a “Benim gecem değil ama senin geceni tebrik ederim” manasında bir kutlama da değil.

Azıcık dahi meyletmeyin

Evine, ocağına sokarak, masana, sofrana yansıtarak, programlarını ona özel yaparak ve içki, kumar, fuhuş, dans vs. gibi sonu olmayan münkerât ve müstehcenât… Allah’ın dininin ve kitabının kabul etmediği şekillerde onları taklit ediyorsun. Ama Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Kim sizin içinizde onları dost ediniyorsa onlardandır.” (Mâide Sûresi:51)

“Zalimlere azıcık dahi meyletmeyin.” (Hûd Sûresi:113)

Yahudi, Hristiyan demedi ki. Kur’an birbirini tefsir eder. Öbür ayet “En büyük zülüm şirktir” (LokmânSûresi:13) diyor. Sen bir adama haksızlık yapıyorsan zalim oluyorsun. Burada Allah’a haksızlık yapıyorsun ve “Doğurdu” diyorsun.

Allah’a iftira atıyorsun haşa!

Kur’an-ı Kerim’de de geçiyor. “Az kalsın gökler üstten aşağı yarılacak, yerler yarılacak, dağlar üstlerine düşecek, kıyamet kopacaktı Allah’ın çocuğu var dediler diye.” (Meryem Sûresi:90-91) “Bu çok ağır bir söz! Kıyametin saatini belirlediğim için gökler duruyor” diyor Mevla. Yoksa bu söz göğü yere indirir. Kur’an-ı Kerim ile sabit.

Ateş size de dokunur

Tabi ki Müslüman da olsa zalime meyledilmez ama kâfir olup da zalimse, Allah’ın hakkını yiyorsa ve Allah’a iftira atıyorsa bunlara meyletmeyin. Ne olur? “Ateş size de dokunur” (Hûd Sûresi:113)

Yani onları tamamen ve ebedi yakacak.  Kur’an-ı Kerim’in ifadelerine çok dikkat edelim. “Ateş sizi de kaplar, ebedi kalırsı-nız” demiyor ama “Size de dokunur” diyor. Çünkü hitap Müslümanlaradır.

Noel kutlamaya hazırlanan zavallı  Müslümanlaradır!

Yılbaşında değil, iki gün sonra ye!

Burada tehlike çok büyük! Hadis-i şerifte “Kim bir topluluğun karartısını çoğaltırsa o onlardandır.” (Deylemî, no:5621, 3/519) buyurulur. Karaltı kalabalık demek. Bir milyar ise bunu kutlayan, sen de kutladın oldu bir milyar bir. O birle kutlayanların karaltısını çoğalttın. Onlardansın! Hristiyan değilsin ama onlara benzeyenlerdensin. “Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa o onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs:5, no:4033, 4/78) Hindi o zamanlarda ucuz oluyorsa alabilirsiniz ama o gün kesmeyin, 2 gün sonra kesin. Ama sen kurban bayramından kurban keser gibi aynı gece aynı gün hindi merasimi yaparsan bu haramdır.

Hindi helal olabilir ama sen kafirin şirk merasimine katıldığın anda harama girdin. Bunu bütün kitaplarımız beyan ediyor.

Herkese İmam-ı Rabbani gelmez

İmam-ı Rabbani Hazretleri Mektubat’ında komşusunu anlatıyor. “Komşum hastalandı, beni ziyarete çağırdılar. Gittim ziyaretine. Baktım çok fena gördüm. Yüzünde Müslüman olarak öleceğinin alametleri yok.  Anladım ki imanı pır pır ediyor, söndü sönecek ve imansız gidecek.

Bir gram karanlık kalkmadı

Hemen kalbine teveccüh etti. Bir defa etti bir gram karanlık kalkmadı kalbinden, bir kere daha etti gene değişen bir şey olmadı, bir kere daha denedi ama 1 gram karanlık kaldıramadı kalbinden. Mevla (Celle Celâlühû) Hazretleri’ne müracaat etti. “Ya Rabbi! Acaba bendemi bir şey var. 3 kere teveccüh ettim bir zerre karanlık kaldıramadım.” dedi. Kalbine ilham gelmiş: “Ey İmam!

Sen bu teveccühleri dağlara yapsaydın dağları yerinden oynatırdım. Ama bu adamın kalbindeki karanlık kâfirlerin merasimlerine katılmak, gecelerini kutlamaktan gelen şirktir. Bunu ateş paklar.”

İmanını zor kurtardı

“Ateş paklar” sözünde de yine müjde var. Yani cehennemde yanıp temizlenmek var. Eğer imanını kurtaramamış olsa ebedi cehennem zaten. Bunun üzere İmam-ı Rabbani Hazretleri evine çekiliyor ve istihare yapıyor cenazesine gideyim mi, gitmeyeyim mi diye. İstiharede “İmanını zor kurtardı cenazesine git” buyruluyor.

Karanlığa başını sokma

Adamın az kalsın iman nuru sönecekmiş. Sen kendini bu kadar zor duruma niye sokuyorsun? Yani bu Noel kutlamasına karışmak öyle bir felaket açar ki adamın başına son nefeste imanını kaybettirebilir. Haram olduğuna inandığı sürece içki, kumar, faiz, fuhuştan iman tehlikeye gitmez ama bu şirk merasimine değer vermekten son nefeste iman tehlikeye gidebilir.

Beş paralık keyif için yapma

Herkese İmam-ı Rabbani gelmez ölürken! Bir de İmam-ı Rabbani gibi yetmiş bin evliyanın reisi, ikinci binin müceddidinin bile açamayacağı bir karanlığa başını niye sokuyorsun?!

80 sene namaz kılsan ama sonra bıraksan namazına itibar yok, çünkü itibar sonadır. Hadis-i şerifte “Adam sonuna kadar iyi gider, ölümüne yakın sapıtır, cehenneme gider” diyor. Bu tehlikeyi beş paralık keyif için göze almayalım! Yılbaşı gecesi normal günlerde yaptığımız şeylerde hiçbir değişiklik yapmayalım. Yılbaşına özel hangi program olursa olsun merasime girer. Haber, açık oturum fark etmez, illa magazin olmasına gerek yok.

16 Aralık 2014 Salı

Gülen ve Tahşiyeciler ‘tesettür’den çelişti

Tahşiyeciler adlı grubun lideri olduğu suçlamasıyla 17 ay cezaevinde tutuklu kalan emekli imam Mehmet Doğan (70), kendilerine tuzak kurulduğunu iddia etti.


Hürriyet'in haberine göre; Muş’taki evinde açıklamalar yapan Mehmet Doğan, 2010’da Fethullah Gülen’in, “Başörtüsü füruattır” sözünü, Rumuzü’l Kur’an adlı eserinde eleştirmesinden sonra Paralel Yapı’nın hedefi haline geldiğini ve tutuklandığını iddia etti. Doğan, şunları söyledi:

“Tesettür füruattandır, denildi. Biz bu meseleyi Üstat Bediüzzaman’ın Tesettür Risalesi’ndeki izahatla ve başka ayetlerden bir araya getirerek, güzel bir şekilde ispat ettik. İnanmak ayrıdır, amel etmek ayrıdır. Eğer siz tesettürü yapmıyorsanız ayrı. Fakat tesettürü yapmak mecburidir. Eserlerimde izahata başladım. Bunları yazınca birden o gizli örgütün maşaları, alemi İslam’da bir tane değildir. Türkiye’de çok cereyanları var, aynı dava peşindedirler. Hepsi birleşerek bize bir tuzak kurdular. Müjde mi veriyorsun, tesettürü mü açıyorsun, git hapse gir dediler.”

30 Kasım 2014 Pazar

Papa Françesko, Sultanahmet'te neler olduğunu anlattı

Türkiye'ye üç günlük ziyaret gerçekleştiren Papa Françesko, İtalya'ya dönüş yolunda flaş açıklamalar yaptı. Papa Sultahahmet'te neden müftü ile birlikte dua etmek istediğini açıkladı.

Ermeni meselesinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başsağlığı mesajını olumlu bulduğunu söyleyen Papa, "Benim asıl kalbimde olan, Türkiye-Ermeni sınırının açılması. Keşke o sınır açılsa, o kadar güzel bir şey olur ki" ifadelerini kullandı. Papa ayrıca Sultanahmet Camii'nde yaptığı duanın içeriğini de açıklarken, "Oraya turist olarak gittim diyemezdim. O muhteşemlikleri görünce dua etmek istedim" dedi.

Papa Françesko, İtalya yolunda uçakta, aralarında Doğan Haber Ajansı İtalya Temsilcisi Esma Çakır'ın da bulunduğu ve tek tek ellerini sıktığı gazetecilerin sorularını yanıtladı. Papa bir gazetecinin, 'Türkiye ziyaretiniz boyunca hiç Ermenilere ilişkin bir şey duymadım. Gelecek yıl Ermeni soykırımının yıldönümü. Bu konuda ne düşündüğünüzü bilmek istiyorum' yönündeki bir soruya şöyle yanıt verdi: "Bugün hastanede olan Ermeni Patriği'ni ziyaret etmeye gittim, çok hasta. Türk hükümeti geçen yıl bir jest yaptı, dönemin başbakanı Erdoğan bir mektup (başsağlığı) yazdı. Bazıları bunu çok zayıf buldu. Benim bu konudaki yargım ise, büyük ya da küçük bilmiyorum, ama bu bir el uzatmaydı. Bu her zaman pozitif bir şeydir. Ben elimi çok da uzatabilirim, ya da az uzatabilirim ve diğerinin bana ne diyeceğini beklerim."

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu hareketini olumlu bulduğunu söyleyen Katoliklerin ruhani lideri, "Benim asıl kalbimde olan; Türkiye-Ermeni sınırı. Keşke o sınır açılsa, o kadar güzel bir şey olur ki. Ben o bölgede, sınırların açılmasını kolaylaştırmayan jeopolitik problemler olduğunu biliyorum, ama bu halklar arasında uzlaşma olması için dua edelim" dedi.

Her iki ülkenin de iyi niyetli olduğunu bildiğini, buna inandığını söyleyen Papa, "Bu durumun kolaylaşması için yardım etmeliyiz. Dilerim gelecek yıl, küçük jestlerin yolunun açılacağı, yakınlaşmanın adımlarının atıldığı bir yıl olsun" ifadelerini kullandı.

SULTANAHMET'TE DUA AÇIKLAMASI 

Uçaktaki 65 gazeteciden biri olan Esma Çakır'ın, 'Sultanahmet Camii'nde çok yoğun bir dua anı yaşadınız. Bu Rabbe yakarış anınızdan bizimle paylaşmak istediğiniz özel bir şey var mı?' sorusunu şöyle yanıtladı: "Benim Türkiye'ye seyahatim dini amaçla idi. Ortodoks Kilisesi'nin kutladığı Aziz Andreas Yortusu içindi. Patrik Bartholomeos'la, yani dini bir figür ile buluştum. Sonra camiye gittim. Yani bunların hepsi dini şeyler.  Sultanahmet Camii'ne ben turist olarak geldim diyemezdim. Oradaki o muhteşemlikleri gördüm. Müftü de çok iyi açıklıyordu orada neler olduğunu. Kur'an'dan pasajlar okudu, Meryem Ana'dan bahsetti. O anda dua etmek istedim. Müftüye dua edelim dedim. O da tamam dedi."

Papa duasının içeriğiyle ilgili olarak şunları söyledi: "Türkiye için, barış için, müftü için, herkes için ve tabii benim için dua ettim, çünkü buna ihtiyacım var. Ancak özellikle barış için dua ettim. 'Tanrım savaşları bitir dedim'  Kısaca çok samimi bir dua anı yaşadım."

KUR'AN BİR BARIŞ KİTABIDIR, ERDOĞAN'A 

Papa, 'Cumhurbaşkanı Erdoğan İslamafobi hakkında konuştu. Siz de doğal olarak Ortadoğu'daki Hristiyan azınlığın yaşadıklarından dolayı Hristiyanofobi hakkında konuştunuz ve dinlerarası diyaloğun bir anahtar olabileceğini tavsiye ettiniz. Dinlerarası diyalog yeterli mi yoksa daha öteye gidilebilir mi? Dünya liderleri bu konuda ne yapmalı?' sorusu üzerine, "Sadece bu bölgede değil Afrika'da da gerçekten terörist faaliyetler var. 'Bu İslamsa..' diyenler olduğunda ben öfkeleniyorum. Bu durumdan dolayı birçok Müslüman alınganlık gösterdi, 'Biz bu değiliz' dediler. Kur'an bir barış kitabıdır, barış mesajı veren bir kitaptır. Öteki türlü, bu İslamizm değil. Bunu gerçekten inanarak söylüyorum: Tüm İslamcılara terörist denemez. Bu asla söylenemez. Hristiyanlarda da aşırıcılık yok değil diyemeyiz mesela. Bizde de bunlardan var.

Ben Cumhurbaşkanınıza söyledim, tüm İslami liderler; siyasi liderler ya da dini veyahut akademisyenler olabilir açıkça şunu söylesinler: 'Ben bunu kınıyorum.' Çünkü bu, İslam toplumunun büyük çoğunluğuna yardım edecek. Onların ağzından çıkmalı bu sözler. Aynı zamanda entelektüeller de olabilir. Bu benim cevabım. Çünkü hepimizin dünya çapında bir kınama yapmaya ihtiyacımız var. Bir İslami kimliği olanlar, 'Biz terörist değiliz, Kur'an bu değil' diyorlar.

Hristiyanofobiye gelince. Irak'ın Musul kentinde gördük. Hristiyanlar yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldılar ya da vergi ödemek (cülus) zorunda. Adeta o bölgede hiç Hristiyan olmasın istiyorlar. O bölgede maalesef bu var" açıklamasını yaptı.

MEHMET GÖRMEZ VE MEHMET PAÇACI'DAN ÇOK ETKİLENDİ

Dinlerarası diyalog konusunda en güzel sohbeti Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve onun ekibiyle yaptığını söyleyen Papa, "Kısa süre önce Türkiye'nin yeni Vatikan Büyükelçisi Mehmet Paçacı bana güven mektubunu sunmaya geldiğinde karşımda harikulade bir adam buldum.  Dini derinliği olan bir adam. Diyanet'teki görüşmemde, dinlerarası diyalog konusunda daha kaliteli bir adım atmamız gerektiğini söylediler. Farklı dinlere mensup olan dindarlar arasında bir diyalog olması gerektiğini söylediler. Bu çok güzel bir şey. Bu yüksek kaliteli buluşma beni çok mutlu etti" diye konuştu.

Papa, Sultanahmet Camii'nde yaptığı dua ile ilgili  olarak da "Sultanahmet Camii'ne ben turist olarak geldim diyemezdim. Oradaki o muhteşemlikleri gördüm. Müftü de çok iyi açıklıyordu orada neler olduğunu. Kur'an'dan pasajlar okudu, Meryem Ana'dan bahsetti. O anda dua etmek istedim. Müftüye dua edelim dedim. O da tamam dedi"  ifadelerini kullandı.  DHA

İngiltere'de ilginç "Kuran" tartışması

İngiltere'de Eski Anglikan Kilisesi Piskoposu Lord Harries'in İngiliz Kraliyetinin varisi ''Prens Charles'ın taç giyme töreninde Kuran okunmalı'' açıklaması tartışmalara yol açtı.

Daily Mail gazetesindeki habere göre, Eski Oxford Piskoposu Lord Harries, Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada, İngiltere'deki Müslümanların toplum tarafından benimsendiklerini hissettirmek amacıyla taç giyme töreninin Kuran okunarak başlamasının yaratıcı bir davranış olacağını söyledi.

Piskoposun açıklamaları ise Anglikan Kilisesi'nin kendi gelenekleri ve kurumları içerisinde güveni kaybettiği gerekçesiyle sert bir dille eleştirildi.

Lord Harries, Lordlara yaptığı öneride, Kilise'nin kendi tarihi konumunda konukseverliği yerine getirmeye önderlik etmesi gerektiğini aktardı. Harries, geçen yıl Bristol Katedrali'nde dindar bir Müslüman olan yüksek rütbeli bir yetkilinin talebi üzerine Kuran'dan ayetler okunduğu örneğini vererek ''Bu Müslümanları içtenlikle kucaklayacak harika, yaratıcı bir uzlaşma davranışıydı” dedi.

Eski Piskopos, konukseverliğin prensibinin bir sonraki taç giyme töreni dahil olmak üzere tüm kamusal seremonilere etki etmesi gerektiğine inandığını söyledi.
Kraliçe 2. Elizabeth'in oğlu ve kraliyetin birinci varisi Prens Charles, bundan 20 yıl önce ''İngiliz monarşisinin inanç savunucusu'' olmaktan çok ''inançların savunucusu'' olarak görülmeyi istediğini açıklamıştı. Prens Charles, 2006 yılında da daha ''odaklı ve merkezi'' olacağını düşündüğü çok inançlı bir taç giyme töreni istediğini söylemişti.

''CUMA NAMAZLARINDA DA KRAL İÇİN DUA EDİLSİN''
Geleneksel Hristiyanlardan ise Lord Harries'in açıklamalarına kınama geldi. Hristiyan Enstitüsü Düşünce Kuruluşu'ndan Simon Calvert, birçok insanın Hristiyan bir liderin, Hristiyan bir manastırda Hristiyan bir törende Kuran okunması fikrine şaşıracaklarını söylerken, Spectator dergisinin yardımcı editörü Douglas Murray, Lord Harries'in fikrini yanlış bulduğunu söyleyerek ''Eğer taç giyme törenine Müslümanlar eklenecekse o zaman Hinduların ve ateistlerin de eklenmesi gerekir. Böyle bir törende Kuran okunacaksa o zaman İngiltere'deki camilerde cuma namazlarında Kral ve Silahlı Kuvvetler için dua edilmeli'' diye konuştu. Hürriyet

6 Kasım 2014 Perşembe

Karı koca linç edilip yakıldı!

Pakistan'da Kuran'a hakaret ettikleri öne sürülen bir Hristiyan karı koca, öfkeli kalabalık tarafından linç edildi. Polis, çiftin cesetlerinin çalıştıkları tuğla ocağında yakıldığını açıkladı.

Pakistan'da Kuran'a hakaret ettikleri öne sürülen bir Hristiyan karı koca, öfkeli kalabalık tarafından linç edildi. Polis, çiftin cesetlerinin çalıştıkları tuğla ocağında yakıldığını açıkladı.

Görgü tanıkları, polisin Şama ve Şehzad adlı kişileri kurtarmaya çalıştığını ancak kalabalığı durduramadığını söyledi. Olayın ardından bazı üst düzey polis yetkilileri ve bakanların bölgeye gittiği açıklandı. Kentte Hristiyan mahallelerinde güvenlik önlemlerinin artırıldığı belirtiliyor.

Mayıs ayında Multan kentinde dine hakaretle suçlanan bir öğretim görevlisini savunan Raşid Rehma adlı avukat silahlı saldırı sonucu ölmüştü. Geçen ay da 2010'da dine hakaretten hüküm giyen Asia Bibi adlı kadının idam cezası onanmıştı.

Pakistan'da 1990'lı yıllardan bu yana pek çok Hristiyan, dine hakaretten suçlu bulundu. Bu kişilerin çoğu alt mahkemeler tarafından idam cezasına çarptırıldı. Ancak bu cezaların bir çoğu daha sonra delil yetersizliği nedeniyle bozuldu.

22 Ekim 2014 Çarşamba

Gökçek'in şikayet ettiği twitter kullanıcısı gözaltına alındı

Kur'an-ı Kerim'in üzerine bastığı ve bu fotoğrafı Twitter hesabından paylaştığı iddia edilen kişi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in şikayeti üzerine gözaltına alındı.


Fotoğrafı paylaşan kişi olduğu öğrenilen G.A. (38), Asayiş Şube Müdürlüğü’nde ifade vermeyi kabul etmedi. G.A., savcılık talimatıyla serbest bırakılırken soruşturma evrakı adliyeye gönderildi.

Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, avukatı aracılığı ile yaptığı müracaatta Twitter üzerinde Kur’an-ı Kerim’e ayak basarken fotoğrafını paylaşan "kedibiti" adlı kullanıcıdan şikayetçi olmuştu. Savcılığı harekete geçiren bu olayın ardından olayla ilgili polis soruşturması başlatılmıştı. Yapılan IP adresi takibi sonucu İstanbul’da oturduğu belirlenen şüpheliyi yakalamak için Asayiş Şube Müdürlüğü, Bilişim Suçları Bürosu tarafından dün gece bir operasyon yapıldı. Adresi tespit edilen ve isminin G.A. olduğu öğrenilen şüpheli, gözaltına alındı.

Asayiş Şube Müdürlüğü’ne getirilen G.A’nın polise şikayetle ilgili ifade vermediği öğrenildi. İfade vermeyen G.A., savcılık talimatıyla serbest bırakılırken soruşturma evrakı adliyeye gönderildi. Şüpheli G.A., hakkında Ankara’da daha öncede sosyal medya üzerinden hakaret ettiği iddiasıyla birçok dava açıldığı öğrenildi.


Söz konusu kullanıcının twitter hesabı

Yaşanan olaya ilişkin açıklama yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, "Geçtiğimiz günlerde kutsal kitabımızı ayağı altına alarak çektiği fotoğrafı paylaşan @kedibiti isimli Twitter hesabı kullanıcısına onu bulacağımı ve yakalatacağımı Twitter hesabım üzerinden söylemiştim. Avukatlarım aracılığıyla suç duyurusunda bulunduk ve işin sürekli takipçisi olduk. Şimdi İstanbul'dan haber geldi. İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri bu kadını yakalamış ve telefonu ile bilgisayarına el koymuş" dedi.

Gökçek, belediye bünyesinde çalışan bilişim uzmanlarının, kendilerine yapılan hakaretlerin yanı sıra dini ve toplumsal değerlere gerçekleştirilen çirkin saldırıların da takipçisi olduklarını ifade etti.

Ali Aksoyer / DHA