28 Ocak 2015 Çarşamba

Çaykur 3 bin 500 işçi alacak

ÇAYKUR Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, 3 bin 500 işçi alınacağını açıkladı. Başvurular önümüzdeki haftadan itibaren alınmaya başlayacak.


Çaykur’a son olarak 2007 yılında işçi alımı gerçekleştirildiğini ve geçen sürede yaşanan azalma ile işçi sayısının, 6 bin 112’ si mevsimlik, 2 bin 366’ sı da kadrolu olmak üzere 8 bin 474’e düştüğünü kaydeden Sütlüoğlu şunları söyledi:

"Bu işçi sayısı yetersiz. Bu nedenle 4 bin 300 işçi talep ettik ancak 3 bin 500 işçi alımı için izin çıktı. Büyük çoğunluğu genelde yaş çay yükleme işinde çalışacak. Daha önce müteahhit firmalardan hizmet alımı ile yapmak zorunda kaldığImız bu işi artık kendi bünyemize alacağız. 3 bin 500 işçinin 2 bin 370’i en az ilkokul mezunu olacak ve yaş çay yükleme işçisi olarak çalışacak. Meslek ve teknik lise ile yüksek okul mezunu 600 teknik eleman alımı da yapacağız. Ayrıca bu yıl ilk kez 180 mevsimlik Ziraat ve Orman Mühendisi alımı yapacağız. Bu kişiler de vardiya amiri olarak çalışacak. Çay eksperi olarak da 350 işçi alımı yapılacak. Alınacak işçilerin 2 bin 375’ i Rize, 783’ü Trabzon, 276’sı Artvin ve 66’ sı da Giresun’da görevlendirilecek."


İŞÇİLER KURA İLE ALINACAK

İşçi alımının kura yöntemi ile yapılacağını ifade eden Sütlüoğlu, "İş müracaatları illerimizdeki İş-Kur Müdürlüklerine yapılacak. Önümüzdeki haftadan itibaren bu başvurular alınmaya başlanacak. Bu işçilerle sezona en iyi şekilde hazır halde gireceğiz" dedi.
ÇAYKUR bünyesinde 50 tesis bulunuyor.

İbrahim Adnan Saraçoğlu, Erdoğan'ın başdanışmanı oldu

Fuat Avni'nin bir iddiası daha doğru çıktı. Hazırladığı bitkisel kürlerle tanınan biyoteknoloji ve mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr İbrahim Adnan Saraçoğlu, Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığı’na atandı. Saraçoğlu'nun atandığını Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da doğruladı.

Twitter'da Fuat Avni isimli kullanıcı, 22 Ocak'ta Saraçoğlu'nun özel kürler düzenlemesi için Cumhurbaşkanlığı danışmanlığına atandığını iddia etmişti.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da bugün düzenlediği basın toplantısında Saraçoğlu'nun başdanışmanlığa getirildiğini doğruladı. (hürriyet.com.tr)

Bahçeli'den Atatürk selfie'sine kibarca ret

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grubu’nda, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen Atatürk’e benzerliği ile tanınan Göksal Kaya’nın isteğini geri çevirdi.


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na sert eleştirilerde bulunarak, “Başbakan Saray’a zimmetlenmiş, mizaç ve meşrebini Saray’a göre sabitlemişse diyeceğim şudur: Sayın Davutoğlu, inanma dostuna, saman doldurur postuna. Türkiye gözlerini yummak üzeredir, Beştepe Hanedanlığı’nın kuklası olan Davutoğlu başka havalardadır” diye konuştu. Bahçeli, partisinin grup toplantısında özetle şunları söyledi:

SARAY’DAKİ DEĞİL ERMENEK’TEKİ RECEP 
“Davos’ta maval okuyan Başbakan, Somali’de atıp tutan Cumhurbaşkanı size söylüyorum, uzaklara gitmeyiniz, başka yerlerde mağdur aramayınız. Saray’daki Recep değil, Ermenek’teki Recep mağdurdur. Kaçakçı Rıza değil, Balıkesirli Rıza mağdurdur. Saray’a kapatılmış Davutoğlu değil, evlatlarımız mağdurdur. Millete gelince yok diyen, başka coğrafyalara gelince israfın dibini boylayan; çiftçimiz isteyince azarlayan, Suriyeli sığınmacılara milyar doları harcayan bu iktidarın emin olunuz ki yatacak yeri, kaçacak deliği yoktur.

Fotoğraf çektirmedi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grubu’nda, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen Atatürk’e benzerliği ile tanınan Göksal Kaya’nın isteğini geri çevirdi.


HA KOBANİ HA KANDİL’İ SELAMLAMIŞ


Osmaniye’de Ahmet Sani olduğunu anımsayan, Diyarbakır’da serok Ahmet olmayı yüzünde gülücükler açarak benimseyen Davutoğlu, gerçekte kimdir, kimlerdendir? Davutoğlu’nun Kobani’yi selamlaması; PKK-PYD’ye verilmiş bir selam, sıcacık bir merhabadır. Ha Kandil’i selamlamak ha Kobani’yi selamlamak, hiçbir fark yoktur. Başbakan selamladıklarıyla özlem gidermek istiyorsa, Kandil’in yolu kendisine açık, Kobani ise çok yakındır. Davutoğlu önce Cizre’de olan bitenleri gündemine almalıdır. Anlaşılan, AKP Hükümeti, Doğu ve Güneydoğu’da asayiş hizmetlerini PKK’ya devretmiştir. AKP, devleti geri çekmekte, boşalttığı alanı hainlere bırakmaktadır. 

KARAKUTU KAÇAK SARAY’DA

17-25 Aralık’ın göbeğinde Erdoğan’ın olduğu savcının ifşaatıyla açıklık kazanmıştır. Erdoğan, eski bakanların adalet karşısına çıkması halinde kendisi ve oğlunun yakayı ele vereceğinden korkmuştur. 17-25 Aralık’ın kara kutusu kaçak ve karanlık Saray’dadır.” (hürriyet.com.tr)

Gezi davasında ders gibi karar

Kadıköy'de 2013 yılı Eylül ayında Gezi eylemleri sırasında çıkan olaylarla ilgili 1'i ABD vatandaşı 16 kişi hakkında açılan davada 15 sanık beraat etti. Amerika'da bulunan Sarah Elizabeth hakkındaki dosya ise ifadesi alınamadığı gerekçesiyle ayrıldı. Mahkeme gerekçeli kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yer verilerek ‘Bu kararlara bakmak zorunludur’ ifadesi kullanıldı.


15 SANIĞA BERAAT, 1 SANIK HAKKINDA YARGILAMA DEVAM EDECEK
19. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın karar duruşmasında mahkeme, sanıklar hakkında "Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama", "Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlarından dava açıldığını ve yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle 15 sanığın beraatına karar verdi. Sanıklardan Sarah Elizabeth'in savunmasının alınamamış olduğunu ifade eden mahkeme, Elizabeth hakkındaki davanın başka bir esas üzerinden devam edilmesine hükmetti.

"HERKES, İZİN ALMADAN YÜRÜYÜŞ DÜZENLEME HAKKINA SAHİPTİR"
19. Asliye Ceza Mahkemesi davaya ilişkin gerekçeli kararında ise Toplantı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) kararlarına yer verdi. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Özgürlüğü Hakkının, Demokratik Hukuk Devletinin en temel unsurlarından birisini teşkil ettiğini belirten mahkeme gerekçeli kararında, "Toplanma ve gösteri yürüyüşü hakkı, Anayasamızın 34. maddesinde güvence altına alınmış durumdadır. Bu hükme göre, 'Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.' denilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının hangi hallerde serbestçe kullanılabileceği ve hangi hallerde bu özgürlüğe müdahale edilebileceğini tayin etmek için Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na bakmak yeterli değildir. Bunun için, iç hukukumuzun parçası olup, kanunlarımızın üstünde bir konumda olan A.İ.H.S. ve bu sözleşmeyi yorumlayan A.İ.H.M. kararlarına bakmak zorunludur" cümlelerine yer verdi.

"DEMOKRATİK HUKUK TOPLUMUNDA YAŞAYAN HER BİREY..."
"Bir toplantı ve gösteri yürüyüşü için önceden izin alınmamış ya da bildirimde de bulunulmamış olması, ilgili gösteriye müdahale etmek için asla yeterli değildir" denilen kararda, "Yani böylesi bir durum, ilgili gösteriyi tek başına 'Kanunsuz' hale getirmemektedir. Demokratik hukuk toplumunda yaşayan her birey, hoşnutsuzluğunu, itirazını ve taleplerini; toplanarak, gösteri ve yürüyüş yaparak, bu şekilde kamuoyuna sesini duyurarak, cebir ve şiddete, tehdit yöntemlerine başvurmadan, korku ve baskı ile gizlenip hukuka aykırı faaliyetlere kalkışma ihtiyacı duymadan dile getirebilmelidir" şeklinde ifadelere yer verildi.

"SİLAHA BAŞVURMAMALI, BİREYİN GÜVENLİĞİNİ GÖZETECEK ŞEKİLDE BEKLENMELİ"
Toplantı ve gösteri sırasında istenmeyen bazı hadiseler gerçekleşmesi halinde kolluk gücünün, gerekli önlemleri almaları gerektiğine dikkat çekilen kararda, "Fakat silahsız olan ve saldırı amacı taşımayan insanlara karşı güç, yani zor kullanmamalı, özellikle de silaha başvurmamalı, bireyin can ve mal güvenliğini gözetecek şekilde beklemelidir. Somut olayda sanıkların bir kısmının  gösteri katıldığını,ancak şiddet içeren bir eylemde bulunmadıklarını savunurken bir  kısmı ise gösterinin ilçe merkezinde olup kendilerinin gösterinin ortasında kaldıklarını,gösteriye katılmadıklarını savundukları anlaşılmıştır" denildi.

"GAZA KARŞI KORUNMAK İÇİN TEDBİR ALINMASI NORMAL"
Eyleme bin 500 kişinin katıldığı ve içlerinden 16'sının sanık haline getirildiği belirtilen kararda, "Kolluk gücünün şüphelileri bu kadar kalabalık arasında teşhiş ederek grubun  dağıtılması sırasında tespit ettikleri kişileri yanılmadan gözaltına almalarının hayatın olağan seyrine uygun olmadığı, birkaç sanıkta baret ve maske ele geçmesinin de isnat edilen suça tek başına delil teşkil etmeyeceği, insanların yoğun gösterilerin olduğu bir dönemde kendilerini atılan gaza karşı korumak için bu şekilde tedbir almasının normal olduğu nazara alındığında; Her ne kadar sanıklar hakkında "Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama", "Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlarından dolayı cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmış ise de,üzerilerine atılı eylemleri işlediklerine dair, mahkumiyetlerine yeter, tüm kuşkulardan uzak, kesin ve inandırıcı delillerin elde edilmediği" sanıklara yakıştırılan eylemlerin sabit olmadığı kanısına varıldığından beraatlerine karar verilmiştir" cümlelerine yer verildi.

İDDİANAMEDEN
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 5 sayfalık iddianamede, Taksim Gezi olayları kapsamında sosyal medya üzerinden 12 Eylül'de saat 21.00 sıralarında Kadıköy Altıyol Boğa Heykeli önü ve Söğütlüçeşme metrobüs durağında toplanılacağı, toplanan grupların Ak Parti Kadıköy ilçe binası önüne yürüyeceği ve ilerleyen günlerde iskele polis karakolunun yanında bulunan parka çadır kurulacağının planlandığı anlatıldı. İddianamede 2 bin kişiye yakın bir grubun polisin ihtar ve zor kullanmasına rağmen direndikleri ve cebir kullandıkları, güvenlik güçlerine karşı görevlerini yaptırmamak için direndikleri kaydedildi. ABD vatandaşı Sarah Elizabeth Perrich'in de aralarında bulunduğu 16 kişi hakkında "Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama", "Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlarından, 1'er yıl 2'şer aydan 7'şer yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. (hürriyet.com.tr)

İşte Hükümetin Cemaat okulları planı

Gülen Cemaati’nin yurtdışında 160 ülkede faaliyet gösteren okullarının kapatılması, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi ya da bu okulların yerine başka okulların ikame edilmesiyle ilgili çalışmanın detaylarına HABERTÜRK ulaştı.



Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından önceki günBakanlar Kurulu’na sunulan taslağın, şubat ayında tamamlanması ve ardından yasalaşması planlanıyor.

ERDOĞAN GÜNDEME GETİRMİŞTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen haftaki Etiyopya ziyareti sırasında Gülen Cemaati’nin bu ülkedeki okullarının kapatılmasını istemişti.

İLK ÖNERİ: AJANS KURULSUN

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) hazırladığı dosyada ilk öneri, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) benzeri bir ajans kurulması oldu. ‘Uluslararası Eğitim Ajansı Başkanlığı’ adını taşıyacak ajans, dünyanın her yerinde örgütlenecek. Bağımsız bir başkanlık olacak. Yurtdışındaki yapılanmayı, uzman koordinatörler yürütecek. Ajans, yurtdışına öğrenci götürecek, yabancı öğrencileri Türkiye’ye getirecek. Sivil toplum örgütleriyle işbirliğine gidecek. Yurtdışındaki okulların müfredatını MEBbelirleyip ders kitaplarını hazırlayacak. Bir ‘çatı’ kuruluş olacak ajans, kamudan, genel bütçeden pay alacak. Ayrıca bağış da toplayabilecek, iştirakler kurup alım-satım işleri yapabilecek.

AĞIRLIKLI GÖRÜŞ: VAKIF OLSUN

Öne çıkan bir diğer öneri ise bu çalışma için ajans yerine bir vakıf kurulması. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da vakıf fikrine sıcak baktığı öğrenildi. ‘Uluslararası Eğitim Vakfı’ adını taşıyacak vakıfla ilgili detaylar ise şöyle:

SİVİL YAPI: Dünyanın her yerinde devlet okulu kurmanın güçlükleri göz önüne alınarak, sivil bir yapı oluşturulacak. Başka bir devletin eğitim kurumuna sıcak bakmayan ülkelere, Türkiye Diyanet Vakfı gibi sivil kuruluşlarla girilecek.

KANUN ÇIKACAK: Uluslararası Eğitim Vakfı kanunla kurulacak. Bir mütevelli heyeti olacak.

DİPLOMATİK PASAPORT: Vakfın yönetiminde görev yapacak isimler diplomatik pasaport sahibi olacak.

BAŞBAKANLIK DENETİMİ: Doğrudan Başbakanlık tarafından denetlenecek.

HARCIRAH: Yurtdışında görevlendirilecek öğretmenler için Harcırah Kanunu’nda değişiklik yapılacak.

RUHSATLAR İPTAL: Cemaat okullarının özellikle Afrika ve Asya ülkelerinde Türk büyükelçilikleri aracılığıyla ruhsat aldıkları göz önünde bulundurularak, bu vakfa devredilmeyen veya satılmayan okulların lisansları iptal edilecek.

KALİTELİ EĞİTİM: Okulların devredilmediği yerlerde, bu vakıf aracılığıyla kaliteli eğitim ve burs imkânları sunularak, yeni okulların cazibesi artırılacak.

ABD VE AVRUPA: ABD’de ve bazı Avrupa ülkelerinde ‘charter okul’ formülü işletilecek. Hazır binalar ve okullar satın alınacak veya kiralanacak.

BÜTÇE: Birkaç milyar dolarla bu işin bitirilebileceği, vakfın ayakta kalabilmesi için bir kamu bankasının hisselerinin yüzde 10’unun ve bir devlet üniversitesinin harç gelirlerinin kaynak aktarılabileceği belirtiliyor.

Kaynak: Habertürk

27 Ocak 2015 Salı

Yapılandırma başvurusunda son gün 2 Şubat

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından prim borçlarının yapılandırılması amacıyla 1 Ekim 2014 tarihinde başlatılan uygulama 2 Şubat Pazartesi günü sona erecek.

Antalya Sosyal Güvenlik İl Müdürü Selim Erol, bugüne kadar 68 bin 497 başvuru alındığını belirterek 1 milyar 89 milyon TL’lik alacağın yapılandırıldığını açıkladı.

Torba yasa olara bilinen 6552 sayılı Kanunla, Sosyal Güvenlik Kurumu’na prim borcu bulunan vatandaşların borçlarını yapılandırma imkanı buldukları uygulamanın son başvuru tarihi 2 Şubat Pazartesi tarihine alınmıştı. İşverenlerin personeline ait prim borçlarını, Bağ-Kur sigortalısı olan esnaf ve çiftçilerin prim borçlarını, emekli olduktan sonra ticari faaliyet yürütenlerin destek primi ve SGK alacakları kapsamına giren prim borçlarını yapılandırdıklarını belirten SGK İl Müdürü Selim Erol, prim borçlarının faizlerinin tamamen silinerek, TEFE ve ÜFE oranları ile gecikme zammının yeniden hesaplandığını aktardı.

Erol ayrıca idari para cezası borcu bulunan işverenlerin, cezalarının yüzde 50 oranında silindiğini kalan tutarın ise yapılandırma kapsamına dahil edildiğini dile getirdi. Eylül ayı sonu itibariyle 68 bin 497 başvuru alındığını belirten İl Müdürü Selim Erol, "Bunlardan 60 bin 504’ünün sonuçlandırılarak 1 milyar 86 milyon 880 bin 404 TL’lik tutar yapılandırılmıştır. Başvuruların hepsi sonuçlandırıldığında tutar 1 milyar 148 milyon 708 bin 638 TL olacaktır" dedi.

İşverenler tarafından yapılan 27 bin 787 başvuru sonucunda 626 milyon 253 bin 532 TL’lik tutarın yapılandırıldığını aktaran Erol, Bağ-Kur sigortalıları tarafından 34 bin 173 başvuru sonucunda 481 milyon 83 bin 250 TL’lik tutarın yapılandırıldığını söyledi. Emekli olduktan sonra ticari faaliyet yürütenlerin borçlarını yapılandırmak amacıyla 2 bin 553 başvuru olduğunu, 15 milyon 364 bin 111 TL’lik borcun yapılandırıldığını belirten Selim Erol, prim borcu bulunan vatandaşların yaptıkları 3 bin 940 başvuru neticesinde 25 milyon 538 bin 227 TL’lik tutarın yapılandırıldığını kaydetti.

Genel sağlık Sigortası için 30 Nisan tarihine kadar başvuru yapabileceklerini belirten Selim Erol, "Gelir testi sonucunda tahakkuk edecek olan prim tutarı GSS tescil tarihinden itibaren geçerli olacaktır. Prim borcu, peşin tutarının ve ilk taksitin 1 Haziran tarihine kadar ödenmesi halinde de herhangi bir gecikme zammı tahsil edilmeyecektir" dedi.

26 Ocak 2015 Pazartesi

Bebeğini satarken yakalandı

Çin’in başkenti Beijing’de bir anne çocuğunu 42 bin Yuan yaklaşık 6 bin 740 dolar ücretle satmaya çalışırken yakalandı.

Çinli anne yeni doğmuş olan erkek bebeğini 42 bin Yuan’a satmak istediği için insan tacirleriyle irtibat kurdu ve alıcıyı bulacak kişiye de bu paranın içinden 7 bin Yuan vereceğini taahhüt etti.

Bebeği için 6 bin dolar para isteyen anne

Xinhua haberine göre annenin bir önceki evliliğinden küçük bir bebeği vardı ve bebek sebebiyle yeni kocasıyla sürekli tartışıyordu. Yeni evliliğinden de bir bebeği olunca hastanede çalışan biriyle anlaşıp çocuğu satmaya karar verdi. Kocasının ailesine de bebeğin doğumdan hemen sonra öldüğünü söylediler. Ama polis sorgusunda gerçekler ortaya çıktı.

Çin’in “tek çocuk politikası” sebebiyle bebek ticareti çok aktif. Her yıl yüzün üzerinde çocuk bebek tacirlerinin elinden kurtarılıyor.

24 Ocak 2015 Cumartesi

Feyzioğlu: Kraldan çok kralcılar var

TÜRKİYE Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, İzmir Küçük Kulüp Derneği'nin düzenlediği toplantıya katılıp, 'Çıkış Yolu' adlı kitabını anlattı, “Türkiye de kraldan çok kralcılar var" dedi.

Küçük Kulüp Derneği'nde gerçekleşen sohbet ağırlıklı toplantıda önce Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sarıgedik konuştu. Sarıgedik, “Hak, hukuk, adalet denildiğinde Türkiye Barolar Birliği gerektiği her yerde tam orada olmakta, Atatürk milliyetçiliğine inandığını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu biz vatandaşlara hissettirmektedir" dedi. Sarıgedik, konuşmasının ardından Metin Feyzioğlu'na Küçük Kulüp onur üyeliği kartını verdi.


TÜRKİYE'Yİ BEŞİNCİ KEZ DOLAŞMAYA ÇIKTIM
Kitabını anlatan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Aslında buradaki insanlar ve Türkiye'nin her yerindeki yol arkadaşlarım bu kitapta. Bu kitabı benimle birlikte yazarları onlar. Birlikte yazdık. Türkiye'yi 4 kez karış karış gezdim. Beşinci kez dolaşmaya başladım. Her yerde bir şeyler öğrendim. Yıllar önce bu yolculuğa başladığımda, ünlü bir profesör ve hukuk fakültesi dekanıydım. Ben bir şey biliyorum diye girdim kitabı yazmaya. Ben bu yolculukta gördüm ki, Türkiye'yi gezerken ne kadar az şey biliyormuşum. Türkiye aslında bizim öğretmenimiz. Her yerde ayrı insan hikayeleri ile karşılaştım.

Geldiğimiz nokta bu. Kamu hizmeti de, siyaset te artık bir başka pencereden bakılarak yapılmalı. O pencereden mutlaka bakan insanı görmeliyiz. Bu kitapta, halk ile siyasilerin arasındaki alışveriş listesi anlatılıyor. Halkın, sağlık, eğitim, hukuk ve özgürlük sorunları var. Bize bu sorunları nasıl çözeceğimize dair reçeteler lazım. Bu reçetelerin, siyasi partilerin genel merkezinin üst katlarında fil dişi kulelerde yazıp, 'işte biz bunları düşündük, çözüm için' diye ortaya reçete atmaları doğru değil. Zaten evde karı koca ve esnafın esnafta yaptığı sohbetlerde reçete hazırlanıyor. Bütün yapacağımız şey insanlarımızın hangi sorunlardan rahatsız olduklarını, sahada halkın içinde dolaşıp tespit etmektir. Sorunları yaşayandan dinlemek lazım" dedi.

"CUMHURİYETİ SİLMEYE ÇALIŞIYORLAR"
Cumhuriyet'in Osmanlı ve Selçuklu'nun devamı olduğunu, Osmanlı ve Cumhuriyet'in birbirine tezat olarak yansıtılmak istenmesinin bir algı operasyonu olduğunu da kaydeden TBB Başkanı Feyzioğlu, şunları söyledi: “Bize Cumhuriyet'in karşıtı olarak Osmanlı'yı ve Selçuklu'yu koyduklarında, Cumhuriyet birbirine tezattır dendiğinde bir algı operasyonu yönetiliyor aslında. Hayır efendim bu toprakların kültürüyle Atatürk Cumhuriyeti, birbirine tezat değil. Cumhuriyet kadimden taşıdığımız tüm kültürlerin sentezidir. Atatürk bunları Cumhuriyet rejiminin içinde yoğurmuştur.

Kuruluş felsefesinin bağrımıza basılması gerekirken, bundan kopmak ve hayal ürünü bir Osmanlı modeli yaratıp, olmayan bir Osmanlı modeli yaratıp, '3 kıta yayılmış iken bu topraklara sıkıştırıldık' diye cahilce ya da okuyup öğrenmek istemeyenleri kandırmaya yönelik haince senaryo yazmak tabiî ki tarihi değiştirmektir, çarpıtmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının, Selçuklunun üzerine kurulmuş bir sentez. Bu topraklardan El Kaide, IŞID, El Nusra fışkırmıyorsa, bu topraklardan Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş'ın geçmiş olmasıdır. Anadolu'nun kültürü bu iken Cumhuriyet'e savaş açarak, Vahabi-Selefi bir kültürle değiştirmeye çalışmak Anadolu'nun zenginliğinden vazgeçmektir, Anadolu'yu çoraklaştırmaktır."

"BİZ KRALA ALIŞAMADIK"
Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu'nun Cumhuriyet'in Osmanlı'nın 90 yıllık reklam arası olduğu şeklindeki sözleriyle başlayan tartışmaları da değerlendiren Metin Feyzioğlu, “O reklam arası diyen zat, kendisi bir reklam yapmaya çalışıyor. Reklam arası derken 'ben aslında bir reklam ürünüyüm' diye bas bas bağırıyor. Fakat ettiği yemini de sonuna kadar ihlal ederek, yeminini yutarak, aslında kötü bir reklam olduğunu söylüyor. Kraldan çok kralcılık var. Kraldan çok kralcılar daima krallığın gözüne girmek için cümleler sarf ederler. Bu laf kralın suçu yok diyerek kralı aklamak amacıyla kullanılır. Bir yerde kral yoksa kralcı olmaz. Birisinin kendisini kral ilan etmesi, birilerinin de 'sen büyüksün' diye önünde sıra dizilmesidir. Krala da kralcılara da pek alışamadığımız için biz Cumhuriyet diyoruz" dedi.

Katillerini öteki dünyadan işaret etti

Londra’da 2006 yılında radyoaktif materyalle zehirlenerek öldürülen KGB eski ajanı Alexander Litvinenko’nun ölümünden bir yıl önce kaydettiği ve Rusya lideri Vladimir Putin ile uluslararası bazı suçlular arasındaki yakın ilişkileri anlattığı bir ses kaydı ortaya çıktı.


Daily Telegraph gazetesinin ele geçirdiği kayıtta “Putin’in FBI’ın en çok arananlar listesinde bulunan Ukraynalı mafya babası Semion Mogilevich ile yakın arkadaş olduğunu” belirten Litvinenko ayrıca Mogilevich’in El Kaide’ye silah sattığını da iddia ediyor.

Litvinenko kayıtta “İtalyan siyasetçiler ile Sovyet İstihbarat ajansları arasındaki ilişkileri araştıran bir komisyon için çalıştığını ve bu komisyonun çalışmalarının Rus yetkilileri çok korkuttuğunu” da belirtiyor.

Litvinenko İtalya’da 2002 yılında kurulan Mitrohin Komisyonu için çalıştığını ve  komisyon başkanı Senatör Peolo Guzzanti ve komisyon için danışmanlık yapan avukat  Mario Scaramella’ya Rusya’nın İtalya’daki faaliyetleri ile ilgili istihbarat verdiğini söylüyor.

Eski ajan, bu görüşmeler sırasında Scaramella’ya Mogilevich hakkında da birçok bilgi verdiğini belirtirken,  Kremlin’in ona İtalya’daki komisyonla çalışmayı ve onlara Mogilevich hakkında bilgi vermeyi bırakması için kendisine şantaj yaptığını da iddia ediyor.

Öldüğünde 43 yaşında olan Litvinenko uzun süre KGB’de görev yaptıktan sonra 2000 yılında İngiltere’ye iltica etmişti. Eski ajanın 2006 yılının Kasım ayında Londra’daki bir otelde polonium-210 maddesi ile zehirlenerek öldürüldüğüne inanılıyor. Litvinenko’nun ailesi ve yakınları eski ajanın Rusya tarafından organize edilen resmi bir suikasta kurban gittiğini düşünüyor.

KGB  eski ajanları Andrey Lugovoy ve Dmitry Kovtun’un Litvinenko’nun ölümünden sorumlu olduğuna inanılıyor. Ancak her iki şüpheli de iddiaları reddediyor. İngiltere’nin Londra’ya gelip mahkemeye çıkmaları yönündeki tüm taleplerine rağmen hem Lugovoy hem de Kovtun hala Rusya’da bulunuyor.

“NSA KREMLİN BAĞLANTISINI KANITLADI” İDDİASI
Ayrıca Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın  (NSA) Litvinenko’nun ölümünü doğrudan Kremlin’e bağlayan yeni deliller elde ettiği iddia edildi.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi konu ile ilgili haberinde NSA ajanlarının cinayette kilit rol oynayan kişiler arasındaki elektronik iletişimleri ele geçirmeyi başardığını ve Litvinenko’nun Rusya tarafından infaz edildiğini gösteren bu delilleri İngiliz yetkililere ilettiğini belirtti.

Litvinenko’nun ölümü ile ilgili resmi soruşturma 27 Ocak’ta İngiltere’de başlayacak. Büyük bir kısmı basına kapalı olarak gerçekleştirilecek soruşturmanın dokuz hafta sürmesi bekleniyor.

Erdoğan'ın doktoru konuştu

AK Partili vekil Cevdet Erdöl, doktorluğunu yaptığı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığına ilişkin iddialarla ilgili konuştu. Erdoğan'ın bir sağlık probleminin bulunmadığını kaydeden Erdöl, "Dünya'nın en fit liderleri arasında Cumhurbaşkanımız da gösterilmiş. Turp gibi.. Başka bir şey söylemeye gerek var mı?" diye sordu.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili olarak ortaya atılan iddialar, doktoru ve Ak Parti Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl tarafından yalanlandı. Erdöl, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı konusunda yapılan yayınlar hakkında Vahdet Gazetesi'ne değerlendirmelerde bulundu.

DÜNYANIN EN FİT LİDERİ

"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili bir sorunu yoktur” diyen Erdöl şöyle devam etti: “Biraz önce bir arkadaşımız söyledi. Bir Amerikan dergisinde yayınlanmış. Dünya'nın en fit liderleri arasında Cumhurbaşkanımız da gösterilmiş. Bundan daha başka bir şey söylemeye gerek var mı?"

ACİL SENARYOLARIMIZ HAZIR

Erdoğan'ın sağlığı konusunda her zaman gerekli tedbirleri aldıklarını anlatan Erdöl, "Cumhurbaşkanımız için yurt içerisinde ve yurtdışı için acil senaryolarımız vardır. Gideceğimiz her yerde acil durumlarda başvuracağımız Hastaneler önceden araştırılır. Eksiklikler varsa tespit edilir. Buralara gerekirse malzeme ve uzman götürülür. Ankara için gidilecek hastane Atatürk Hastanesi oluyor. Cumhurbaşkanımızın yanında sürekli olarak ya ben bulunuyorum ya da Prof. Dr. Serkan Topaloğlu oluyor" ifadelerini kullandı.

KAN İHTİYACI DÜŞÜNÜLÜYOR

Erdöl şöyle devam etti: "Mesela, Afrika'ya gidiyoruz. Burada olacağımız yerlerde, gerekirse acil olarak başvuracağımız hastaneler belirleniyor. Varsa eksikliklerini tespit edeceğiz. Kan ihtiyaçları falan vs önceden düşünülüyor."

ÇAY FAZLA TÜKETMİYOR

"Cumhurbaşkanımız bildiğimiz klasik çayı çok tüketmiyor. Ben şahsen çok çay içmiyorum. Eskiden çok içerdim. Sonra şekersiz içmeye başladım. Tadını alamadım. Bir müddet direndim ve alıştım. Şimdi şekerli içemiyorum.  Şekersiz de çok canım istemedi. Cumhurbaşkanımızın özel bir kısıtlaması yok ne isterse onu içiyor. Özel olarak şunu içiyor diye bir şey yok." Kaynak: Yeni Şafak

Ali İsmail polise taş atmış! Skandal savunma

Ali İsmail Korkmaz cinayetine ilişkin tazminat talebiyle açılan davada İçişleri Bakanlığı skandal nitelikte bir savunma yaptı. Bakanlık, dava dosyasında bulunmadığı halde "Ali İsmail Korkmaz güvenlik güçlerine taş atmakta ve aktif olarak polise mukavemet göstermektedir" dedi ve Korkmaz'ın ölümünün "kendi söz ve eylemlerinin etkisiyle gelişen ve kişisel kusurundan" kaynaklandığını savundu.

Radiikal'den İsmail Saymaz'ın haberine göre; Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin avukatlarının tazminat talebiyle Eskişehir 2. İdare Mahkemesi’nde açtığı davaya, İçişleri Bakanlığı adına Hukuk Müşavir Yardımcısı Adnan Türkdamar tarafından 19 Aralık’ta savunma dilekçesi gönderildi.

Korkmaz Davası’nda karar çıkmadan bir ay önce mahkemeye gönderilen savunmada, “Somut olayda Ali İsmail Korkmaz’ın personelimizin idari bir eyleminden kaynaklı olarak hayatını kaybettiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak bir delil bulunmamaktadır. Bu husus ancak cezayargılaması tamamlandığında kesinleşecektir” denildi. Savunmada, Korkmaz’ın dövülerek öldürülmesine ilişkin iddianameye atıfta bulunularak, iddianamede “Ölümün kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve buna bağlı komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, kalp rahatsızlığı nedeniyle kullandığı ilaçların kafa travması sonucu oluşan beyin kanaması ile irtibatı bulunabileceği, yani kendisinden mevcut hastalık ile ölümünü hızlandırdı” denildiği anlatıldı. Ardından “Şahsın ölümünün polisin eylemine bağlı olarak gerçekleşip gerçekleşmediği hususu henüz net olarak ortaya konmuş değildir” iddiasına bulunuldu. İdarenin bir kusurunun olmadığı savunularak, davanın reddedilmesi istendi. Savunmada, Korkmaz’ın sadece kaçarken ve dövülürken görüntülerinin bulunduğu ve sanıklar dahi gencin ‘taş attığı’ yönünde iddiayı ileri sürmediği halde, “Ali İsmail Korkmaz güvenlik güçlerine taş atmakta ve aktif olarak polise mukavemet göstermektedir” denildi.

Ardından Danıştay 10. Dairesi’nin 25 Nisan 2007 tarihli bir kararına değinildi. Kararda, “Bu durumda, ölen şahsın söz ve eylemlerinin etkisiyle gelişen ve kişisel kusurundan kaynaklanan ölüm olayında kişinin olaya katılımı, zarar ile idare arasındaki illiyet bağını kestiğinden olayda idarenin tazmin sorumluluğundan söz etmeye olanak bulunmadığı” belirtildi.

‘SUÇU, GEZİ PARKI’NA KATILMAK MI?’ 

Korkmaz Ailesi’nin avukatı Özlem Şen Abay, sanıkların Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mahkum edildiklerini hatırlattı. Ali İsmail Korkmaz’ın, iddia edildiği gibi polise taş atarken ve direnirken bir görüntüsünün olmadığını vurgulayan Abay, “Sanıkların da böyle bir iddiası yok. Sadece Ali İsmail’in öldürülme anı görüntüleri var. Bu görüntülerde de açık bir şekilde ellerinden kurtulmaya çalıştığı tespit edildi. Görüntüler, son derece savunmasız bir gencin canice öldürüldüğünü ispat ediyor. Bu ifade tümüyle dönemin başbakanının ‘Polis destan yazdı’ ve ‘Benim esnafım gerektiğinde Alperen’dir’ ifadesiyle aynı paralelliktedir” dedi. Ali İsmail Korkmaz’ın, kendi ölümüne gerekçe gösterilen herhangi bir söz ve eylemi olmadığını anlatan Abay, “ söz konusu eylemde idarenin açık hizmet kusuru bulunmaktadır. Adeta, ‘Barışçıl bir gösteriye katılan bir gence polisin bu muameleyi yapma hakkı vardır’ deniyor. Bu, hukuken de vicdanen de kabul edilebilir değildir” diye konuştu.

Korkmaz Davası’na bakan Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen 21 Ocak’ta verdiği kararında, sanık polis Mevlüt Saldoğan’a ‘yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek’ suçundan 10 yıl 10 ay, polis Yalçın Akbulut’a 10 yıl, üç sivil sanığa altı yıl sekiz ay, bir sivil sanığa da üç yıl dört ay hapis cezası vermişti.

23 Ocak 2015 Cuma

Nükleer kıyamet uyarısı!

Uluslararası nükleer bilim insanları, dünyanın nükleer kıyameti yaşaması olasılığının arttığına dikkati çekti.

1947 yılından bu tarafa dünyanın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla ayarlanan sembolik nükleer kıyamet saati, 12’ye 3 kalaya ayarlandı. En son 1984 yılında soğuk savaşın en üst seyiyeye ulaştığı dönemde nükleer kıyamet saatinin 12’ye 3 var’a ayarlandığı kaydedildi. Süddeutsche Zeitung gazetesinin haberine göre, dünya genelinde nobel ödüllü 17 nükleer bilimcinin “Bulletin of the Atomic Scientists” dergisine yaptığı uyarı, önlem alınmazsa dünyanın sonunun iyi olmadığı yönünde.

TEMEL SORUN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Nükleer kıyamet saatinin bu denli endişe verici olmasında, nükleer savaş tehlikesinden ziyade, iklim değişikliğinin önemli rol oynadığı belirtildi. Bilim insanları “Bulletin of the Atomic Scientists” dergisine yaptıkları açıklamada,”Nükleer kıyamet saati 12’ye 3 var, çünkü sorumlu politikacılar insanların sağlıklarını ve yaşamlarını korumak için sorumluluklarını yerine getirmediler” ifadelerini kullanıyor.

2014 EN SICAK YIL OLDU

Bilim insanlarının nükleer kıyamet uyarısında, sıcaklık ölçümlerinin kayıt altına alınmaya başlamasından bu yana, en sıcak on yılın dokuzunun 2000 yılından bu tarafa yaşanması ve 2014 yılının ise en sıcak yıl olmasının önemli rol oynadığı belirtiliyor. Dünya İklim Konseyi IPCC’ye göre, önlem alınmazsa, yüzyılın sonunda dünya genelinde sıcaklık 3 ile 8 derece artacak.

NÜKLEER KIYAMET SAATİ

Dünyanın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla sembolik olarak ayarlanan “Nükleer kıyamet saati” 1947 yılından bu tarafa ayarlanıyor. ABD ve Rusya’nın 1953 yılında hidrojen bombası denedikleri yıl, 12’ye 2 kala ile tehlikenin en yüksek olduğu, iki ülkenin Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması'nı (START) imzaladığı 1991 yılı ise, 12’ye 17 kala ile en rahat yıl olarak kayıtlara geçti. “Nükleer kıyamet saati” bugüne kadar 18 kez ayarlandı ve 2007 yılından bu tarafa iklim değişiklikleri de değerlendirmelerde gözönünde bulunduruluyor.

İstanbul- Yalova 15 dakika

Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, Haziran ayında İzmit Körfez Köprüsü'nün üzerinden yürüyerek geçeceklerini belirterek, "İstanbul'dan Yalova'ya kadar olan mesafe kabaca aşağı yukarı 1.5 saat, hatta 1 saat 40 dakika falan sürüyor. Bunu 15 dakikaya indiriyoruz" dedi.


İstanbul- Yalova 15 dakika Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, İstanbul’u rahatlatacak üçüncü bir otoyol yapılacağını açıkladı. Sakarya Akyazı’dan başlayacak otoyol üçüncü köprüden Tekirdağ’a kadar uzanacak. Bakan Elvan, "Ankara'dan gelen vatandaşımız Sakarya Akyazı sonrasında Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne bağlanıp buradan Tekirdağ'a geçebilecek. Buradan da Balıkesir'e otoyolla uzanabilecek" dedi.

1 SAAT 40 DAKİKA DÖNEMİ BİTİYOR

Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, Haziran ayında İzmit Körfez Köprüsü'nün üzerinden yürüyerek geçeceklerini belirterek, "Haziran'da tüm tabliyeleri yerleştirilmiş olacak ve körfez köprüsünün üzerinden yaya olarak geçmiş olacağız. İstanbul'dan Yalova'ya kadar olan mesafe kabaca aşağı yukarı 1.5 saat, hatta 1 saat 40 dakika falan sürüyor. Bunu 15 dakikaya indiriyoruz" dedi. Elvan,üçüncü köprü yolunununda inşa edildiğini söyledi.

Genç öğretmen ve 5 yaşındaki çocuk kalp krizinden öldü

Genç bir öğretmen ve 5 yaşındaki bir çocuk kalp krizinden yaşamını yitirdi. Kocaeli'nin Kartepe İlçesi'nde İngilizce öğretmenliği yapan 33 yaşındaki Burcu Günkaya, okulların yarı yıl tatiline girdiği gün yaşamını yitirdi. Sakarya'nın Karasu İlçesi'nde de 5 yaşındaki Furkan Bayraktaroğlu evde bir anda yere yığıldı ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Doktorlar minik Furkan'ın ölümüne kalp krizinin neden olduğunu söyledi.


İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ KALP KRİZİNDEN YAŞAMINI YİTİRDİ
Kocaeli'nin Kartepe ilçesinde, İngilizce öğretmenliği yapan 33 yaşındaki Burcu Günkaya, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirdi.

Halise Türkkan Ortaokul'unda 3 yıldır İngilizce öğretmeni olarak görev yapan Günkaya, evinde aniden fenalaştı. Olay yerine gelen 112 sağlık ekibi, genç öğretmeni hayata döndürmek için uzun süre uğraştı. Ancak Günkaya, yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Günkaya, Asri Mezarlık Morgu'na kaldırıldı. İşlemlerin ardından Günkaya, yakınları tarafından alınarak toprağa verilmek üzere Denizli'ye götürüldü.

Öte yandan, Günkaya'nın yaklaşık 10 yıldır kalp rahatsızlığı bulunduğu ve ilaç kullandığı öğrenildi.  

5 YAŞINDAKİ FURKAN ARKADAŞLARIYLA OYNARKEN KALP KRİZİ GEÇİRDİ
SAKARYA’nın Karasu İlçesi’nde 5 yaşındaki  Furkan Bayraktaroğlu, evlerinde arkadaşlarıyla oynarken yere yığıldı ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Doktorlar minik Furkan’ın kalp krizi geçirerek öldüğünü belirlerken, ölümle ilgili olarak kesin rapor İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından verilecek.

Karasu İlçesinin Kuzuluk Mahallesi’nde oturan ve bir özel kuruluşta çalışan Yunus Bayraktaroğlu’nun tek çocuğu olan 5 yaşındaki Furkan, evlerinde arkadaşlarıyla oynadığı sırada aniden yere yığıldı. Hareketsiz kalan Furkan yakınları tarafından Karasu Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Burada yapılan ilk müdahalede kalbinin durduğu anlaşılan Furkan’a kalp masajı yapıldı. Ancak tüm müdahalelere rağmen yaşama döndürülemedi. Çocuğa ilk müdahaleyi yapan karasu Devlet hastanesi doktorları ölümün kalp krizi sonucu olduğunu söyledi.

Ölümü soruşturan Karasu Cumhuriyet Savcılığı çocuğun kesin ölüm nedeninin saptanması için cenazeyi İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderdi. Cenaze, buradaki incelemenin ardından ailesi tarafından alınarak Karasu’da toprağa verildi.

Bursa'da 4,5 büyüklüğünde deprem

BURSA'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde bugün öğle saatlerinde 4.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Deprem İstanbul'da da hissedildi.


Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nden alınan bilgilere göre Mustafakemalpaşa'nın Söğütalan Mevkii'ne bağlı Uğurlupınar Köyü'nde bugün saat 12.19'da 4.5 büyüklüğünde deprem meydana geldi.

Deprem, Mustafakemalpaşa'nın yanı sıra Bursa'dan da hissedildi.

Köy Muhtarı Ahmet Özdemir, ilçeye 20 kilometre uzaklıkta bulunan köylerindeki depremin, can ve mal kaybına neden olmadığını açıkladı.

Depremde can ve mal kaybının olmadığı öğrenildi.