27 Aralık 2015 Pazar

7 yıldır çiğ et yiyen adam

Derek Nance, 7 yıl önce başladığı diyete bağlı olarak sadece çiğ etle besleniyor.


2008 yılında sürekli kusmaya başlayan Derek Nance, farklı beslenme alışkanlıkları denemeye karar verdi. Bir dönem vegan olmaya karar veren Nance, sonra tamamen fikrini değiştirerek kalbi atmayan hiç birşeyi yiyemez hale geldi.

“Mağara adamı” diyeti denen yeme alışkanlığına çok zor alıştığını ifade eden Derek Nance, yaklaşık bir ay boyunca çiğ et yerken boğazının arka tarafında sürekli acı bir tat hissettiğini ve bu macerasına bahçesinde süt için yetiştirdiği keçilerle başladığını belirtiyor.

Vice News’e konuşan Derek Nance, 1930’lu yıllarda çiğ yiyecekler yemenin sağlık açısından faydalarını araştıran bir dişçi olan Weston Price‘tan ilham almış. Çok uzun zaman boyunca hasta olduğundan, artık her türlü diyeti denemeye hazır bir noktaya  geldiğini ifade eden “mağara adamı” Derek, bir aylık süre içinde nihayet çiğ et yemeye tamamen alıştığını ifade ederek “Fiziksel olarak güçlendim ve daha iyi hissetmeye başladım.” diyor.

Sözcü'de yer alan habere göre; Derek’in babası durumu onaylamazken aile genel olarak çocuğuyla yemekli toplantılarda görüşmek istemiyor. Ancak belki de durumların en ilginci Derek ile kız arkadaşı arasında yaşanıyor. Çünkü kız arkadaşı Joanne bir vejetaryen. Joanne, “Aramızdaki fikir ayrılıklarıyla ilgili konuşuyoruz. Onu anlıyorum çünkü o bunun sağlığı için gerekli olduğunu düşünüyor. Mesela ben neyi istersem isteyeyim yiyebileceğimi ve beni etkilemeyeceğini biliyorum. Bu aramızdaki önemli bir fark.” diyor.

BİLİM İNSANLARININ GÖRÜŞÜ

The Guardian‘a konuşan Dr. Lisa Young, böyle bir diyeti kesinlikle önermeyeceğini ifade ediyor. Öncelikle diyeti uygulayanın gıda kaynaklı hastalıklara çok daha kolay yakalanabileceğini söylüyor. Pişirmenin zararlı bakterileri yok etmesi gerçeğinden bahseden Dr. Young, “Başlı başına çok fazla et yemek fazla protein ve doymuş yağ demektir. Damarlarınızı tıkayabilir. Kalp sorunlarına yol açabilir. Bu yeme alışkanlığı bu adam için uygun olabilir. Ancak genetik kodları buna yardımcı olmuştur belki de. Yani herhangi başka biri de bu diyeti uygulayabilir demek absürt olur.” açıklamasını yapıyor.

Rusya'dan 5 kente özel üs

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkenin 5 sahil kentinde terörle mücadele için operasyonel karargah kurulması talimatı verdi.

Suriye’de IŞİD’e yönelik operasyonlarını artıran Rusya, eş zamanlı olarak ülke içinde de önlemlerini artıyor. Terörle mücadelede alınan tedbirler üzerindeki devlet kontrolünü artırmak için verilen talimata göre Kaspiysk, Murmansk, Petropavlovsk-Kamçatka, Simferopol ve Güney Sahalin’de özel ekiplerin bulunacağı üsler kurulacak.

Kremlin’den yapılan açıklamaya göre söz konusu talimat, buradaki özel ekiplere “Rus federal yürütme organlarının ve onlara bağlı bölgesel yönetimlerinin; Rusya’nın karasularında, özel ekonomi bölgelerinde ve kara sahanlığında terör operasyonlarını yönetirken ve terörle mücadele ederken güç ve kaynak kullanımı planlamasını organize etme” yetkisi veriyor.

Bu talimat özel ekiplere ayrıca “Rusya’nın hakimiyet uyguladığı, hakimiyet ve yetki hakkına sahip olduğu diğer denizlerde ve ayrıca Rus bayrağı altında çalışan gemilerde terör operasyonları planlama sorumluluğu veriyor.” DHA

Feyzioğlu: Ben o eli tutarım

TBB Başkanı Feyzioğlu, Başbakan Davutoğlu'nun seçim öncesi ve sonrasında yaptığı konuşmalarında tüm topluma elini uzattığını söyledi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun seçim öncesi ve sonrasında yaptığı konuşmalarında tüm topluma elini uzattığını belirterek, “Eli peşinen tutmayı reddetmek, eli uzatanı da zayıflatır. Ben o eli tutarım, tutmaya hazır olduğumuzu da her seferinde Türkiye’nin üstün menfaatleri, Türk milletinin geleceği ve vatanın bütünlüğü tehdit altında olduğu için o eli tutmayı da milli vazife olarak görürüm” dedi.
Hatay Barosu’nun kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında geldiği kentte temaslarını sürdüren Feyzioğlu, İskenderun Ticaret Odası’nı ziyaret etti. Oda Başkanı Levent Hakkı Yılmaz ve yönetim kurulu üyeleriyle bir araya gelen Feyzioğlu Türkiye’nin zor bir süreçten geçtiğini, bu zor günlerin birlik ve beraberlik içinde aşabileceğine dikkat çekti.

“AVUKATI, SAVCIYI DÜŞMAN İLAN EDEREK SORUN ÇÖZÜLMEZ”

TBB Başkanı Feyzioğlu,yargıda artık ‘Şucu mu?’, ‘Bucu mu?’ sorularının sorulmaya başlandığını belirten şunları söyledi:

“Bugün ‘Yargıtay filanca konuda ne demiş?’ diye sorduğunuzda filanca konuyu merak etmeden verilen cevap ya da soru gibi sorulara cevap şu. Hangi Yargıtay? 2010 öncesi Yargıtay mı, 2010-2014 arası Yargıtay mı, 2014′den sonra ki Yargıtay mı? ‘Şu mahkemeden nasıl bir karar çıkar acaba?’, ‘Yahu başkan cemaatçi mi?’, ‘Tayyip beyci mi?’, ‘Ahmet hocacı mı?’, ‘Milliyetçi mi?’, ‘Alevi mi?’ Bu soruların sorulmaya başlandığı bir ülkede hukuki güvenlik olmaz. Bu soruların sorulduğu ülkede avukatlık da olmaz. İş takipçiliğine dönüşür iş. Biz dönüyor, dolaşıyoruz elimizde kırmızılıklar çıkmış onu suçluyoruz. Ama karaciğer hasta, böbrekler iflas, kalp pompalamıyor. Biz emarelere dışa verilen belirtilere bakıyoruz onları konuşuyoruz toplumu düzeltme zamanı. Bu düzeltmeyi de birbirimizi suçlayarak yapamayız. İktidarı muhalefeti, sivil toplum örgütlerini iş işveren camiasını ticaret erbabını, sanayiciyi, Avukatı hakimi savcıyı düşman ilan ederek karşı kamplarda ilan ederek biz bu işi çözemeyiz. Aynı gemide olmanın artık farkındalığına haydi gelin ulaşalım.”

“O ELİ TUTMAK MİLLİ VAZİFEDİR”

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, açıklamaların devamında Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun seçim öncesi ve sonrasında verdiği mesajlara değinerek şöyle devam etti:

“Ülkemizin başbakanı gerek seçim öncesi, gerekse seçim sonrası yaptığı konuşmalarında tüm topluma elini uzatmıştır. Eli peşinen tutmayı reddetmek, eli uzatanı da zayıflatır. Hz. Mevlana’yı hatırlatmak isterim size ‘Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.’ Ben o elin uzatılmasına bakarım. Ben o eli tutarım, tutmaya hazır olduğumuzu da her seferinde Türkiye’nin üstün menfaatleri, Türk milletinin geleceği ve vatanın bütünlüğü tehdit altında olduğu için o eli tutmayı da milli vazife olarak görürüm. Tabi el tutmak demek düşüncelerin dinlenmesi, değerlendirilmesi istişare mekanizmalarında bizim ısrarla ileri süreceğimiz hukukun üstünlüğünü, demokrasi, insan hakları vatandaşa eşit vatandaş muamelesi yap ilkelerinin de karşılık bulmasını gerektirir. Biz Türkiye’nin Ortadoğu’da girdiği bu çıkmazdan kendi ülkesinde milli birliğini ve beraberliğini sağlayarak çıkabileceğini gören vatansever insanlar olarak sizlerle işbirliği yapmaya geldik.”

KİLİSEYİ ZİYARET ETTİ

Hatay’ın İskenderun ilçesinde bir dizi ziyaret gerçekleştiren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun son durağı Ortodoks Kilisesi oldu. Feyzioğlu, Ortodoks Kilisesi Vakıf Başkanı Can Teymur, Kilise Papazı Dimitri Yıldırım, Karasun Manuk, Ermeni Kilisesi Papazı Avedis Tabaşyan ile cemaat üyelerinin Noellerini kutladı. Sıcak ve samimi bir ortamda geçen ziyarette konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Hıristiyan vatandaşların noelini kutlamak için burada bulunduklarını ifade ederek, “Gerçekten büyük bir mutluluk. Paylaştıkça mutluluklar artıyor. Biz birlikte yaşayan ve birlikte yaşamaya devam eden ah etmiş insanlarız. Hepimiz eşit vatandaşlık faydasında buluştuğumuz takdirde bir geleceğe sahibiz. Bu sebeple bugün yanınızda olmayı özellikle arzu ettim” dedi.

“Biz bir kocaman bir biz olmak için” mücadele etmek gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Feyzioğlu, “Farklı dinlerden, farklı mezheplerden, farklı inançlardan, inanç yollarından, etnik kökenlerden, dillerden gelebiliriz. Ama hepimiz o büyük bizin parçasıyız. Ortak bir geçmişimiz ve geleceği birlikte inşa etme ülkümüz var. Hepimizin de bu ülküye, bu binaya birer tuğla koyma yükümlülüğümüz bulunmakta. Ben Türkiye’nin büyük bir sıkıntı içinde yer aldığı şu günlerde ayrışmaya, kavgaya, yıkıcı sözlere son ilgili herkesin ve her bireyin ortak akla katkıda bulunması gerekir diyorum. Üzerimize düşeni dün yaptık, bugün de daha fazla yapmaya varız. Herkesten de aynı çabayı bekliyoruz” diye konuştu. (DHA)

Boğaza nazır asırlık koruda inşaat başladı

İstanbul Kanlıca’daki 200 dönümlük boğaz manzaralı Mihrabat Korusu da imara açıldı.



Sözcü'nün haberine göre; Koruda son günlerde günü birlik tesis inşa etmek için yoğun bir kazı ve hafriyat çalışması yapılıyor. Boğaziçi Dernekleri Platformu ise İstanbul 2 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’na başvurarak koruyu tahrip eden inşaatın durdurulmasını istedi.

Komisyona sunulan şikayet dilekçesinde, inşaat çalışmaları ile tarihi korunun yeşilinin tahrip edildiğine dikkat çekilerek doğal dokuyu bozan devasa boyutlarda hafriyat, istinat duvarı ve çelik konstrüksiyon işleri yapıldığı kaydedildi. Boğaziçi Dernekleri Platformu Koordinatörü Kamile Yılmaz, korunun sit alanı içinde yer aldığını hatırlattı.


Bahçeli muhaliflere sert uyarı!

MHP'de sular durulmuyor... Devlet Bahçeli, olağanüstü kurultay için imza toplayan muhalifleri Twitter'den isim vermeden sert bir şekilde uyardı.


MHP Lideri Devlet Bahçeli, Twitter hesabı üzerinden tüzük kongresinin toplanması için delegelerden imza toplamaya çalışan muhalifleri eleştirdi. Bahçeli, ”Türklüğün defin çalışması alçakça sürerken, Türkiye’nin son mevzisi, milletin yegane muhafızı MHP’yi meşgul etmek, oyuna gelmektir. Hiçbir dava arkadaşım dışarısı ateş altındayken evinin içini karıştırmaya, direnci kırmaya, gücü zayıflatmaya fırsat vermez, vermemelidir” ifadelerini kullandı.

Bahçeli’nin takipçileriyle paylaştığı mesajları şöyle:

“PKK Şırnak’ta kütüphane yakıyor, 39 bin kitabın yüzde 90’ına zarar veriyor. Camilerimizi ve okullarımızı kundaklıyor, yani felaket geliyor! Anadolu sanki istila altında. Türk milleti sanki esaret zincirlerine mahkum. Saltanat süren haramzadeler mutlu, vatan mahzun ve yapayalnız. Kaçak saray kötülüğün ve nifakın sembolü haline geldi. Buna sessiz kalıp methiyeler düzenlerin iki cihanları da karardı. Malum zat diyor ki: Zulüm payidar olmazmış, farkları işgal değil ihya, yağma değil fetihmiş. Doğru, hırsız oldu fatih, haram oldu taltif. Bile bile çelişkiye kapılmak, göre göre yanlışa düşmek, üstelik buna da boş ve anlamsız bahaneler üretmek hiç kimseyi haklı çıkarmaz.

Tertemiz vicdanlı hiçbir Milliyetçi-Ülkücü Türkiye’nin böylesi bir döneminde çelişki yaşamamalı, aklını çelen kurgulara aldırmamalıdır. Türklüğün defin çalışması alçakça sürerken, Türkiye’nin son mevzisi, milletin yegane muhafızı MHP’yi meşgul etmek, oyuna gelmektir. Hiçbir dava arkadaşım dışarısı ateş altındayken evinin içini karıştırmaya, direnci kırmaya, gücü zayıflatmaya fırsat vermez, vermemelidir.

Yarın vefatının 79. Seneyi devriyesini rahmetle anacağımız vatan şairimiz Mehmet Akif bakınız ne diyor, bizlere nasıl sesleniyor: “Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar. Uğraş ki: Telafi edecek bunca zarar var. “Bir külah kapmaksa şayet bunca hırsın gayesi; kendi namusun olur er geç onun sermayesi. Allah muhafaza, vatan yanarken biz nasıl siyasi çıkar peşinde koşalım? Nasıl ikbal çetelesi tutalım? Bu samimi bir hal ve sonuç mudur? “Fakat bu maskaralıklar devam edip gidemez; “Adam, benim neme lazım demekle iş bitmez. Evet bitmez, Türkiye sevdalıları da bitirilemez. Yine bizlere sesleniyor ahlak kahramanı Akif: “Nedir bu meskenetin, sen de kımıldasana! Niçin kımıldamıyorsun? Niçin, ne oldu sana? “Nasıl tahammül eder hür olan esaretine? Kör olsun ağlamayan, ey vatan, felaketine!ö Siyaset karaborsacılarına teslim olmamak adına gelin ağlamak için felaket beklemeyelim, pişmanlıklar içinde oyalanmayalım. Diyor ya Akif, “Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz kaydındayız! Bir bakın: Hala mı hala ihtiras ardındayız.ö Hala mı? Nereye kadar peki? Karamsarlık aşılayıp birlik ve beraberliğimizi bozmayı planlayanların tuzağına kananları bırakalım da vatan şairimiz ikaz etsin: “Ye’s öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun. Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar. Me’yus olanın ruhunu, vicdanını bağlar. Mahvımıza hizmet edenlere Akif’in uyarısı muhteşemdir: “Hüsrana rıza verme, çalış, azmi bırakma; kendin yanacaksan bile, evladını yakma. Milletçe yaşatılmak istenen de şudur: “Kendi sağlam, hissi ölmüş, ruhu ölmüş bir milletin! İşte en korkuncu hüsranın, helakin, haybetin!ö Merhum şairimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ve onun şu haykırışına hücrelerimize kadar sahip olduğumuzu ifade ediyorum: “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!ö Tüm dava arkadaşlarım müsterih olsunlar: Zaman gelecek gereken yapılacaktır, zaman gelecek bu toz bulutu kaybolacaktır.”

26 Aralık 2015 Cumartesi

3 milyon işsizimiz varken Suriyeli’ye çalışma izni

Türkiye’de resmi 3 milyon 103 bin işsiz varken, hükümet yüzbinlerce Suriyeli mültecilere çalışma izni vermeye hazırlanıyor.

Türkiye’de resmi olarak 3 milyon 103 bin işsiz varken sığınmacı olarak ülkemizde bulunan Suriyelilere iş kapıları açılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Suriyeli öğretmen atamasının ardından Avrupa Birliği  Bakanı Volkan Bozkır da, Suriyelilerin iş piyasasına girmelerini de içeren bir paket hazırladıklarını, Başbakan Davutoğlu’nun muhalefet liderleriyle yapacağı görüşmede bunun ele alınacağını bildirdi.

Resmi rakamlara göre sayıları 2 milyon 421 bine ulaşan mültecilere çalışma izni verilmesi için Bakanlar Kurulu kararı çıkartılacak. Suriyelilerle ilgili adımın mesajını AB Bakanı Volkan Bozkır, önceki gün TBMM’de verdi. TBMM AB Uyum Komisyonu’na bilgi veren Bakan Bozkır, geri kabul anlaşmasını 1 Haziran 2016’dan itibaren 3 ay deneme olarak uygulayacaklarını açıkladı. Ekim 2016’da AB’nin vizeyi kaldıracağını hatırlatan Bakan, “Eğer vize kalkmazsa biz de bunu durduracağız, hatta geri kabul anlaşmasını her anlaşma içinde yer alan bir maddeye göre fesih imkanımız var” ifadelerini kullandı.

MÜLTECİ DİYEMİYORUZ

Ülkemizde bulunan Suriyelileri neden ‘mülteci’ olarak görmediklerini bakan şöyle anlattı: “Suriyelilerle ilgili ‘misafir’ tabirini kullanırken, bizim 1948 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğumuz bir coğrafi çekince var. O coğrafi çekinceyi kaldırmadığımız sürece güney komşularımızdan gelenlere mülteci demiyoruz.”

İŞ HAYATINA GİRECEKLER

Bozkır, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin iş piyasasına uyumlarını sağlayacak düzenleme yapacaklarını ve bu konunun Başbakan Davutoğlu’nun muhalefet liderleriyle yapacağı görüşmede ele alınacağını da açıkladı.  Bakan, “Ülkemizde geçici korumadan yararlanan Suriye vatandaşlarının iş piyasasına erişimlerini sağlayacak Bakanlar Kurulu kararı. Türkiye -Yunanistan- Bulgaristan arasında üçlü temas merkezi anlaşmasına ilişkin sözleşme gibi yaklaşık 10 kadar da sözleşme var. Şimdi, bu yasaları ayrı ayrı değil, bir paket halinde getirmeye planlıyoruz ve Başbakanımız da, bütün parti liderleriyle buna yönelik olarak görüşme yapacak” dedi.

400 BİN KAÇAK ÇALIŞIYOR

Hacettepe Üniversitesi, Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanan rapora göre Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu yana Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteci sayısı 2.4 milyona ulaştı. Çoğunluğu çocuk olan kaçak Suriyeli işçi sayısı da 400 bine ulaştı.

Her ne kadar toplum ve siyasiler nezdinde sığınmacılara geçici gözüyle baksa da göç uzmanları, ‘kalıcılık göçün fıtratında var’ vurgusu ile Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin artık kalıcı olduğuna ve bir daha geri dönmeyeceklerine işaret ediyor. Bugüne kadar yaklaşık 7.5 milyar dolarlık harcama yapılan Suriyeli göçmenlerin 400 bini, inşaat ve imalat sanayi başta olmak üzere pek çok sektörde kayıt dışı olarak çalışıyor. Rapora göre sadece Gaziantep’te kayıt dışı çalışanların sayısı 150 bin. Rapora göre, iş dünyası ise Suriyeli sığınmacıların istihdama kazandırılmasından yana. Ancak işverenler, Suriyelileri yabancı statüsünde çalıştırmanın getireceği ilave maliyetler konusunda devletin teşvik politikaları ile özendirici olmasını talep ediyor.

SURİYELİLER 6′INCI

ÇALIŞMA Bakanlığı verilerine göre, 2014 sonu itibarıyla 52 bin 304 yabancıya Türkiye’de çalışma izni verildi. Verilere göre, uyruklara ve izin türlerine göre yabancılara verilen çalışma izin sayısına 7 bin 680 ile Gürcistanlılar ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada, 4 bin 334 ile Ukraynalılar, 3’üncülüğü 2 bin 635 kişi ile Türkmenler, 4’üncülüğü 2 bin 621 ile Çinliler ve 5’inciliği ise 2 bin 562 kişi ile Ruslar izledi. Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyelilerin sayısı ise 2 bin 541 oldu. Suriyeliler bu rakamla en fazla çalışma izni verilen yabancılar sıralamasında 6’ncı oldu. Yabancılara çalışma izni verilmesine ilişkin tartışmalar özellikle işsizlik oranlarını yüzde 10’u aşması ile geniş bir kesim tarafından tepki ile karşılanıyor. Resmi verilere göre Türkiye’de çalışma izni alan yabancı sayısı sınırlı olmasına karşın Türkiye’de yasadışı çalışan sayısının çok büyük rakamlara ulaştığı biliniyor.

sözcü.com.tr

Eşcinsel erkeklere kan bağışı izni

ABD’de eşcinsel erkeklerin kan bağışı yapmasını engelleyen 30 yıllık yasak kaldırıldı. Ancak ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından kaldırılan yasağa rağmen son bir yıl içerisinde cinsel ilişkiye girmiş olan erkekler kan veremeyecek. 
Aynı politika İngiltere, Avustralya ve Japonya dâhil olmak üzere pek çok ülkede uygulanıyor. Kanada’da ise bu kısıtlama 5 yıl.Ancak ABD’de bazı eşcinsel aktivistler, ‘son bir yıl’ uygulamasının ayrımcılık olduğunu savunuyor.
İtalya, Meksika, Polonya, Portekiz, Rusya ve İspanya’da eşcinsellerin kan vermesine ilişkin herhangi bir yasak yok. Fakat bu ülkelerde kan bağışında bulunmak isteyen eşcinseller daha katı bir sorgulama sürecinden geçiyor.

“EŞCİNSEL ERKEKLERİ DAMGALAMAK HAKLI GÖSTERİLEMEZ”


İnsan Hakları Kampanyası Sözcüsü David Stacy, karar için “Doğru yönde atılmış bir adım” yorumunu yaptı. Stacy yine de FDA’in daha fazla adım atması gerektiği görüşünde:”FDA, eşcinsel ve biseksüel erkekleri damgalamaya devam ediyor. Mevcut bilimsel araştırmalar ışığında ve gelişmiş kan tarama teknolojisiyle bu haklı gösterilemez.” Yasak kaldırılmadan önce, ABD’de 1977’den sonraki zaman diliminde erkeklerle cinsel ilişkiye giren erkeklerin kan bağışında bulunmasına izin verilmiyordu. 
BBC Sağlık

Mum yakan imama linç kampanyası

Museviler’in Hanuka Bayramı’nda mum yakan imam Bilal Doğan aktrollerin linç kampanyasına uğradı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun kutlama mesajları yayınladıkları Museviler’in Hanuka Bayramı’nda mum yakan imama linç kampanyası başlatıldı.

Aralarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Dışişleri Bakanlığı gibi kurumlardan üst düzey temsilcilerin de katıldığı ve ilk defa devletin katılımıyla gerçekleştirilen Hanuka Bayramı’nda hahamla birlikte geleneksel bayram mumu yakan imam Bilal Doğan, trollerin hedefi haline geldi.

Büyük Mecidiye Cami İmamı Bilal Doğan, Beşiktaş Müftüsü’yle birlikte katıldığı kutlamalarda, Ortaköy Sinagogu Hahamı Akaali Rav Naftali Haleva ile birlikte şamdandaki mumları yakmıştı.

SEN MİSİN MUM YAKAN

Başta Milli Görüş cephesi olmak üzere, AKP’ye yakın kesimlerden de Doğan’ın mum yakması tefe konuldu. Diyanet’le ilgili haberlere yer veren “Dinihaberler” adlı sitede de imam Doğan’a ‘’Kepazelik” başlıklı bir haberle yüklenildi ve “Diyanet, gereğini yapsın” diye hedef gösterildi.

Diyanet Alo Fetva Hattı ise, ayrıntılarda dikkatli olmak kaydıyla, başka bir inanca ait ritüellerde, o inanç mensuplarına da saygı gereği eşlik etmenin bir sakıncası olmadığını savundu. Fetva Hattı, “Papa da ülkemize geldiğinde, namaz kılar gibi duruş sergiledi. Namaz mıydı değildi, onların inancında var mıydı, yoktu. Ama, başkalarının inancına saygı adına bu tür hareketler olabilir. Yeter ki kendi inancı dışına çıkmasın” dedi. Sözcü

Çatışmada 3 aylık bebek ve dedesi öldü!

Cizre’de çatışma ortasında kalan 3 aylık bebek ile dedesi öldü.


Bebeği hastaneye götürmek amacıyla sokağa çıkan annesi ve dedesi de kurşunlara hedef oldu. Karnından vurulan dede Ramazan İnce, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Annenin tedavisi ise sürüyor.

Alınan bilgilere göre, olay Cizre’nin Sur Mahallesi’nde dün gece meydana geldi. Cihan Haber Ajansı’na konuşan bebeğin amcası Abdurrahman İnce, olayı şöyle anlattı: “Dün gece saat 21.30 civarındaydı. Babamlarla birlikteydik. Babamın evi iki katlıdır. Yatma zamanı gelmişti, çocukların yatması gerektiğini söyledik. Bebeğin annesi ile halası bebeği alıp aşağı kata indiler. İndikleri merdivenler dışarıdan gözüküyor. Kadınlar bebekle aşağıya inerken silah sesi geldi. Hepimiz ayaklandık. 3 aylık bebeğimiz halasının kucağındaydı. Yanına gittiğimizde halası ‘bize ateş ettiler’ dedi. Halasının kucağındaki 3 aylık bebek göğsünden vurulmuş, kanı halasının üzerine sıçramıştı. O sırada bütün aile çığlıklara boğuldu. Ne yapacağımızı bilemedik. Hepimiz çocuk öldü zannettik. 5 dakika sonra bebek ağlayınca yaşadığını fark ettik ve 112‘yi aradık. Bize ‘polisi arayın, güvenliği sağlasınlar o zaman biz de geliriz’ dediler. 155’i aradık ‘yaralımız var’ dedik, ‘tamam’ dediler götürebilirsiniz. Babam, bebeğin annesi ve babası ellerinde beyaz bayraklarla bebeği ambulansa götürmek için yola çıktı. Ambulansa varmadan ateş açıldı. Gelen mermiler bebeğe, annesine ve babama isabet etti. Bebek orada vefat ederken babam ve bebeğin annesi hastaneye kaldırıldı. Oradan da Adana Devlet Hastanesi’ne sevk edildiler. Babam bu sabah saatlerinde vefat etti. Bebeğinin annesinin tedavisi devam ediyor.”

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı 12 gündür devam ediyor. Sözcü

Veganlardan Galatasaray'da eylem

Vegan Özgürlük Hareketi üyesi bir grup aktivist, Yılbaşı’nda hindi ve çam ağacı kesilmesini protesto etmek için Galatasaray Meydanı’nda soyunarak eylem yaptı. Topluluktan bazı üyeler paketlenmiş et maketlerinin içine girdi.

Vegan Özgürlük Hareketi üyesi bir grup aktivist, Yılbaşı’nda hindi ve çam ağacı kesilmesini protesto etmek için Galatasaray Meydanı’nda soyunarak eylem yaptı. Galatasaray Meydanı’nda 14.00’de toplanan bir grup Vegan aktivisti, "özel günler adı altında hayvan ve doğa katliamına dur demek için" eylem yaptı. Grup, "Noel canilere bayram hayvanlara katliam", "Mezbahalar var oldukça savaşlar devam edecek", "Cinayete ortak olma", "Kafesler kırılsın mezbahalar yıkılsın" yazılı dövizler taşıdı.

ŞAŞKIN BAKIŞLARLA İZLEDİLER

Burada Vegan aktivistleri Metin Kılıç ve Gülce Akdoğan çevredekilerin şaşkın bakışları altında önce soyundu ardından önceden hazıradıkarı ve marketlerde etlerin konulduğu kağıt tabaklara benzettikleri kabın içine girdi. Kan görüntüsü vermek için üzerlerine kırmızı boya döken eylemciler, bir süre bu şekilde bekledi. Çevrede toplananlarda bu durumu cep telefonu kameralarına kaydetti. İki küçük çocuk da şaşkın bakışlarla eylemi izledi.

"VEGAN OLMAYA DAVET EDİYORUZ"

Grup adına Vegan aktivisti Ebru Alyuntaş yaptığı basın açıklamsında, "Bizler, Vegan Özgürlük Hareketi, vegan ve vejetaryen hayvan özgürlüğü savunucuları olarak, daha önce defalarca, ‘‘Bayram’a Evet, Kurban’a Hayır!” demek için bir araya geldik ve son beş yıldır yaptığımız gibi bu sene de Noel”, Yılbaşı” ve Şükran Günü” adı altında gerçekleşen hindi ve çam katliamlarına, bu şiddet hezeyanına hayır demek için ve kendilerini savunmak ya da seslerini duyurmak için hiçbir şansı olmayan hayvanların sesi olmak için buradayız. Her yıl 65 milyardan fazla kara hayvanı gıda endüstrisi tarafından yapılan soykırımın kurbanı oluyor.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da milyonlarca canlı, gelenek”, inanç” ve eğlence” uğruna kurban edilecek. Ortalama boya gelmesi yaklaşık 10 yıl süren çam ağaçları, kesilip çeşitli ışıklar ve hediyelerle süslenerek birkaç günlük bir eğlencenin kurbanı olacak. Hindiler bilinçleri açık bir halde burunlarından kancalara asılacak, derileri yüzülecek ve kaynar suya atılacak. Bilimin bu denli geliştiği çağımızda artık hindi ya da yenmek üzere başka hiçbir hayvanın katledilmesinin gereği yoktur ve kötü gidişatta olan gezegenimizi kurtarmak ve dünya üzerinde açlık sorununu bitirmek için bütün insanlığı ve kendine insanım diyen bütün merhametli bireyleri Vegan olmaya davet ediyoruz" dedi. Açıklamanın ardından eylem sona erdi. DHA

Mülteciler için 8 milyar dolar harcandı

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde, İstanbul İktisatçılar Derneği tarafından düzenlenen "Göç ve Ekonomi" konulu "Sabahattin Zaim İslam ve Ekonomi Sempozyumu"na katıldı. Burada açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, mülteciler için Türkiye'nin 8 milyar dolar harcadığını ifade etti.


Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde, İstanbul İktisatçılar Derneği tarafından düzenlenen "Göç ve Ekonomi" konulu "Sabahattin Zaim İslam ve Ekonomi Sempozyumu"na katıldı.

Sabahattin Zaim’in hayatından kesitlerin anlatıldığı sinevizyon gösteriminin ardından kürsüye çıkan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye’nin ve dünyanın göç sorunu karşısında neler yaptıkları hakkında bilgiler verdi.

" 2 MİLYON 280 BİN SURİYELİ MÜLTECİYLE KARŞI KARŞIYA KALDIK"

Göç ve ekonomi sorununa karşı dünya kamuoyunun son zamanlarda ilgisinin artığını dile getiren Kurtulmuş, Türkiye’nin göçün ortaya koymuş olduğu sorunlarla son 5 yıldır boğuşan bir ülke haline geldiğini ifade etti. Kurtulmuş, "Türkiye yaklaşık 2 milyon 280 bin sadece Suriyeli mülteciyle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca Irak’tan gelen mültecileri kabul etmiştir. Bu millet dünyanın neresinde başı sıkışan neresinde başı belaya giren varsa ona yardım eli uzatmış, ülkelerinin sınırlarını açarak ev sahipliği yapmıştır" dedi.

"HARCANAN PARA 8 MİLYAR DOLAR"

Kurtulmuş, 5 yıl içerisinde mültecilere yapılan ev sahipliğinin maddi karşılığının ise yaklaşık 8 milyar dolar seviyesinde olduğunu söyledi. Türkiye’nin böylesine önemli bir yükü tek başına çektiğini ve katlanmak zorunda kaldığını belirten Kurtulmuş, "Bunu yaparken de hiçbir şekilde yüksünmeden, hiçbir şekilde şikayet etmeden Türkiye, böylesine bir sorunun üstesinden gelmeye gayret etmiştir" dedi. Bu durumun devletin başarısından çok milletin başarısı olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Bu milletin böylesine büyük bir hazmetme kapasitesi olmasaydı, batılı ülkeleri kastederek söylüyorum, bin tane, on bin tane geldiği zaman büyük bir sorun olarak ayağa kalkanlara inat bu millet neredeyse 2 buçuk milyon mülteciyi 5 yıl içerisinde alırken hiçbir şekilde hazmetme sorunu çekmedi" diye konuştu.

"TÜRKİYE’NİN MİSAFİRPERVERLİĞİYLE ÇÖZÜLEMEYECEK KADAR VAHİM NOKTADA"

Kurtulmuş, tüm bunlara rağmen meselenin sadece Türkiye’nin tek başına altından kalkacağı bir mesele olmadığını dile getirerek, "Hani diyorlar ya ’Avrupa Birliği’nden şu kadar milyar dolar yardım gelecek’ hiç kusura bakmasınlar 1 kuruş bile yardım etmeseler de Türkiye mülteciler konusunda tek başına mücadele etmeye devam edecektir. Ancak mesele sadece Türkiye’nin bu misafirperverliğiyle, hamiyetperverliğiyle çözülemeyecek kadar vahim bir noktadadır" dedi.

"3. DÜNYA SAVAŞINDAN DAHA BÜYÜK BİR TEHDİT"

Göç meselesinin bu şekilde devam etmesi durumunda önümüzdeki on yılların en ana sorunlarından birisi olacağını söyleyen Kurtulmuş, "Açık söylüyorum eğer dünya sistemi ve dünya sisteminin temel aktörleri göç konusundaki tavırları bu şekliyle devam ederse küresel göç tehdidi 3. dünya savaşından daha büyük bir tehdit olarak insanlığın gündeminde devam edecektir" diye konuştu.

"NE ZAMAN Kİ AYLAN BEBEĞİN CESEDİ KARAYA VURDU..."

Aylan bebeğin cesedinin sahile vurana kadar dünya kamuoyunda yeterince bir hassasiyet oluşmadığına da dikkat çeken Kurtulmuş, "Mesele birçok siyaset yapıcı için uzaklarda ötede, doğuya ait bir meseleydi. Doğunun yüzüne bakılmayan insanların bir iç sorunu olarak bakılıyordu. Ancak ne zaman ki 2015’in yaz aylarında Doğu Akdeniz göç yollarının farklı kanalları kullanılarak Türkiye üzerinden Avrupa’ya çok yoğun bir göç dalgası başladı, ne zaman ki denizlerde cesetler yüzmeye başladı, ne zaman ki Aylan bebeğin cesedi karaya vurdu insanlığın gözü açılmaya başladı" dedi.

"YENİ BİR DÜNYANIN KURULMASINI DA TEKLİF EDİYORUZ"

Mülteci sorununun başka bir temel sorunu da beraberinde getirdiğini belirten Kurtulmuş, "Bugün ki dünya sistemi dünyadaki hiçbir temel sorunu çözme yeteneğine sahip değildir. Ukrayna’daki sorunu nasıl çözecek yeteneğe sahip değilse bu kadar önemli bir küresel kriz haline gelmiş olan göç meselesini de ne yazık ki kaybetmiştir. Bu meseleyi çözebilmek için yeni bir bakış açısına yeni bir paradigmaya ihtiyaç var. Bugün ki dünyadaki kurulu sistem, dünyanın yoksullarının da bu dünyanın vatandaşları, eşit insanları olduğu fikri üzerine oturmamaktadır. Şuan ki sistem, elinde ekonomik, politik ve silah gücü olanın, BM’de tanıdığı olanın, her türlü zalimliğe kayıtsız kalanların sistemidir. Onun için göç meselesi konusunda konuşurken aynı zamanda yeni bir dünyanın kurulmasını da teklif ediyoruz" dedi. DHA

Yere çöp atan yandı

İtalya'da parlamentoda kabul edilen bir yasayla yere izmarit, sakız gibi çöp atanlara 300 euro'ya kadar para cezası geliyor.

Hafta içinde kabul edilen "yeşil ekonomi" yasası kapsamında, sokak, park gibi kamusal alanlarda "çöp kutusu olmayan" herhangi bir yeri kirletenler para cezasına çarptırılacak.

Yere sigara izmariti atarken yakalananlara 300 euro'ya kadar para cezası kesilecek.

Sakız, kâğıt parçası gibi çöpleri yere atanlara ise 30-150 euro arası ceza verilecek.

Belediyeler de, görev alanlarındaki açık alanlara yeterli sayıda çöp kutusu ve kül tablası yerleştirmekle yükümlü olacak.

Yeni yasa sayesinde, çevre ve hava kirliliğiyle savaşılması ve fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yaklaşılması amaçlanıyor.

Hava kirliliğiyle mücadele

Bu kapsamda hükümetin hava kirliliğiyle mücadele için 35 milyon euro yatırım yapması da öngörülüyor.

Özellikle büyük kentlerde toplu taşımanın daha ulaşılır hale getirilmesi, araç ve bisiklet paylaşımı programlarının yaygınlaştırılması amaçlanıyor.

İtalya Çevre Bakanı Luca Galletti parlamentoda kabul edilen yeşil ekonomi yasasının, Paris'te birkaç hafta önce yapılan "iklim zirvesinde (Cop 21) varılan anlaşmaya ve sürdürülebilir bir ekonomi inşa etmeye yönelik bir adım" olduğunu söyledi.

Pizza fırınları yasaklanmıştı

İtalya'da son haftalarda hava kirliliğinin özellikle büyük kentlerde kritik seviyeye ulaşması nedeniyle olağanüstü tedbirler alınmaya başlamıştı.

Roma, Milano, Torino gibi kentlerde zaman zaman özel araçların trafiğe çıkması kısıtlanıyor, toplu taşıma ücretsiz hale getiriliyor.

Pizzalarıyla ünlü Napoli yakınlarındaki San Vitaliano kasabasında da önceki hafta hava kirliliğinin kritik seviyeye gelmesi üzerine pizza yapımında kullanılan odun fırınları yasaklanmıştı.

BBC Türkçe

Kayıp kaçak bedeline 10 yıllık iade

İzmir'in Urla ilçesinde yaşayan 58 yaşındaki Nail Güçlü, 4 yıl önce elektrik faturasına yansıtılan kayıp kaçak bedelini geri almak için başlattığı hukuk mücadelesini kazandı.


Yargıtay 3'üncü Hukuk Dairesi, İzmir 1'inci Tüketici Mahkemesi'nin verdiği 'Kayıp kaçak bedelinin 10 yıl geriye dönük olarak aboneye ödenmesi' yönündeki kararı onadı. Bu kararın diğer davalarda da emsal oluşturması bekleniyor. Urla ilçesinde yaşayan emekli emniyet mensubu Nail Güçlü, elektrik faturasında kayıp kaçak bedeli alındığını fark edince yaklaşık 4 yıl önce hukuk mücadelesi başlattı. İlk etapta Urla Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'ne başvuran Güçlü, bedelin iadesi talebiyle dilekçe verdi.

Dilekçeyi değerlendiren hakem heyeti 'Kayıp kaçak bedelinin 10 yıl geriye dönük olarak aboneye ödenmesi' yönünde karar verdi. Bunun üzerine Gediz Elektrik Dağıtım AŞ'ye başvuran Nail Güçlü süreci şöyle anlattı: "Gediz Elektrik Dağıtım AŞ'nin avukatları hakem heyetinin verdiği kararı İzmir 1'inci Tüketici Mahkemesi'ne taşıdı. Dava 3 yıl sürdü ve bizim haklı olduğumuz orada da kabul gördü. Ancak bunu da kabul etmeyip davayı Yargıtay'a taşıdılar. Yaklaşık 1 yıllık sürecin ardından da Yargıtay 3'üncü Hukuk Dairesi, 1'inci Tüketici Mahkemesi'nin verdiği kararı onadı.

Bundan sonra Gediz Elektrik Dağıtım AŞ'deki 10 yıllık kayıp kaçak bedelinin geri alınmasıyla ilgili süreç başlayacak. Vatandaşlarımızdan bu işin peşine düşmesini ve hiç kimseye hak etmediği parayı ödememesini öneriyorum."Kayıp kaçak bedelinin hesaplanması için daha önce başvuruda bulunduğunu belirten Nail Güçlü, bundan sonraki süreçte kayıp kaçak bedeli altında elektrik faturasına para yansıtılması durumunda tekrar hukuk mücadelesi başlatacağını söyledi.

Tufan HAMARAT / İZMİR, (DHA)

Akdeniz'de deprem

Antalya açıklarında, Akdeniz doğu baseninde 4,1 büyüklüğünde deprem meydana geldi.


Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanlığı verilerine göre, saat 06.51'de merkez üssü Akdeniz doğu baseni olan 4,1 büyüklüğünde deprem kaydedildi.

Antalya'nın Kumluca ilçesi Çavuşköy'e 123 kilometre uzaklıktaki sarsıntı, 30 kilometre derinlikte gerçekleşti.

Bülent Arınç'tan Can Dündar ve Erdem Gül açıklaması

Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutukluluğuna ilişkin olarak, "Can Dündar ve Erdem Gül’ün belli suçlamalarla tutuklanmaları, Türkiye’deki gidişata zarar verecek bir noktaya geldi. Umarım ki hakimler itiraz sebeplerini dikkate alır ve onları tahliye ederler" dedi. Arınç, "Benim dediklerimin tersi yapılacaksa, hiç olmazsa Can ve Erdem hakkında bir şey söylemeyeyim, başlarına bir şey gelmesin diye sesimi kıstım" diye konuştu.


Arınç, Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Kulübü tarafından düzenlenen ’Bölgesel Politika Konferansı’na konuşmacı olarak katıldı. Üniversitenin Halkalı’daki yerleşkesinde Rektör Prof. Dr. Mehmet Bulut, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ile üniversitenin akademisyenleri ve öğrencilerin izlediği konferansta konuşan Bülent Arınç, programın sonunda öğrencilerin sorularını yanıtladı.

Arınç, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün MİT TIR’ları haberleri nedeniyle tutuklanmalarıyla ilgili bir soru üzerine, bu konudaki görüşlerini açıkladı.

"CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL’Ü TANIRIM"

Dündar ve Gül’ü tanıdığını belirten Bülent Arınç, bu iki isim hakkında olumsuz ve yanlış bir düşüncesinin olmadığını kaydetti. Arınç, "Can Dündar iyi bir gazeteci ve belgeselcidir. Çok önemli konularda demokrat kişiliğiyle belgeseller yapmıştır. Mesela, son dönemde Bediüzzaman Said Nursi hakkında belgesel hazırlığı yaptığını, ancak belli sebeplerle bunu başaramadığını duymuştum. Kendisiyle çok fazla görüşmemiz yoktur. Önemli olan, demokrat ya da özgür düşünce sahibi olduğuna inandığımız insanların cezaevinde olmamasıdır. Erdem Gül’ü daha yakından tanırım. Evet, gazetelerinin yayın çizgisini beğenmiyor olabilirsiniz ama, eleştiri de bir haktır. Erdem, seviyeli bir gazetecidir" diye konuştu.

"GAZETECİLERİN BU TÜR SUÇLAMALAR KARŞISINDA TUTUKLANMAMASI GEREKİR"

Bülent Arınç, gazetecilerin bu tür suçlamalar karşısında tutuklanmaması gerektiğinin altını çizdi. Arınç, şöyle devam etti:

"Gazetecilik faaliyeti olarak görülmese dahi, MİT TIR’larının basılması veya yakalanmasıyla ilgili görüntüler basında hep yazıldı, çizildi. Artık gizlilik diye bir şey kalmadı. Daha önce başka bir gazetede yayınlanan ya da internette video olarak izlenen bir konudaki başka bir konuda dün Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine verdiği bir karar var. Buna göre, ’Zaten ifşa edilmiştir, ikinci defa yayınlanması suç unsuru teşkil etmez’ diyor. MİT TIR’ları içerisinde ’Silah vardı, yoktu’ diyen çok önemli devlet büyüklerimiz, ’Değil’ diyen yine çok önemli devlet büyüklerimiz de olduğuna göre, burada aleniyet kazanması bir suç teşkil eder mi, etmez mi? O konuda öncelikle bir karar verilmesi lazım. Ancak her hal–karda gazetecilerin bu tür suçlamalar karşısında tutuklanmaması gerekir."

"TUTUKLAMA CEZA DEĞİL TEDBİR OLMALI"

Tutuklamanın bir tedbir olduğunu, ceza olmadığını vurgulayan Arınç, tutuklama kararının ’kaçma’ veya ’delilleri karartma’ ihtimali varsa verilebileceğini ifade etti.

"İNŞALLAH TUTUKLANMAZLAR DEMİŞTİM"

Arınç, "Ben ilk günlerde inşallah tutuklanmazlar, tutuksuz yargılanırlar, ağır bir suçlama var ama bunlar maruf insanlardır, kaçacaklarsa da siz de yakalarsınız demiştim. Ancak bunları çok yüksek sesle söyleyemiyoruz. Çünkü hukuk ve yargı konusunda büyük bir sıkıntı var. Bunu aşmamız lazım" dedi.

"CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL’ÜN BAŞLARINA BİR ŞEY GELMESİN DİYE SESİMİ KISTIM"

"Paralel yapı"ya yönelik Manisa’da yürütülen bir operasyonla ilgili olarak, o dönem yaptığı bir konuşmayı hatırlatan Arınç, şöyle konuştu:

"Manisa’da yürütülen bir operasyon sebebiyle birkaç defa eleştiride bulundum. İnsanları tanımasam, bu sözleri söylemezdim. Çok temiz, maruf, ahlaklı insanlar, belli suçlamalarla nezarete alındılar ve tutuklama kararları verildi. 24 Kasım günü 4 bayan öğretmen okullarından alınarak, mahkemeye sevk edilerek tutuklandı.

Bildiğiniz üzere paralel suçlaması içerisinde yaşandı. Ben, bunları tanıyorum, bu suçlamalar, bu iddialar boş çıkar, yarın mahcup olursunuz, yapmayın dedim. 7 kişi serbest bırakılmıştı, ben Manisa’dan ayrıldım. İtiraz üzerine 7’sini getirip tutuklamışlar. Benim dediklerimin tersi yapılacaksa, hiç olmazsa Can ve Erdem hakkında bir şey söylemeyeyim, başlarına bir şey gelmesin diye sesimi kıstım. Adaletin sarayı var, adaletin kendisine ihtiyacımız var. Türkiye’de şu an en çok adalete ve hakkaniyete ihtiyaç var."

"SAVCI ’TUTUKLAYIN’ DİYOR, ÖBÜRÜSÜ DE TUTUKLUYOR"

"Bizi 13 yıl tek başına iktidarda tutan şey partimizin adında ’Adalet’ olması, haktan ve hukuktan yana olmamızdır" diyen Arınç, "Bu hükümetin yargı ile ilişkileri sıfır denecek kadar azdır. HSYK Başkanı Adalet Bakanı’dır ama, diğerleri hakimler tarafından seçilmiş insanlardır. Temsili noktada Bakan onları temsil ediyor. İşin kötüsü, yargı bu kararı veriyor. Savcı ’Tutuklayın’ diyor, öbürüsü de tutukluyor. Yargıyı bu adaletsiz, haksız, hukuka aykırı noktalardan çıkarmamız lazım. Bunun için hükümetler yasal tedbir alacaksa, bunları alır. Yoksa bu yapılanlardan doğrudan dolayı hükümetimizi sorumlu tutmuyorum" ifadesini kullandı.

TAHLİYE TEMENNİSİ

Can Dündar ve Erdem Gül’ün belli suçlamalarla tutuklanmalarının, Türkiye’deki gidişata zarar verecek bir noktaya getirdiğini savunan Arınç, "Umarım ki hakimler itiraz sebeplerini dikkate alır ve onları tahliye ederler" dedi.

İSRAİL İLE MÜZAKERELER...

Bülent Arınç, Türkiye ile İsrail arasında yapılan müzakerelerle ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine de, Türkiye’nin çıkarlarının, milli menfaatlerinin temel esas olduğunu belirtti. Arınç, "Bir devletimiz var. Kendi özel düşüncelerimizi içimizde muhafaza ederiz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti bir devlettir. Devletten devlete ilişkilerde de, dış politikadaki temel esas ülkemizin milli menfaatleridir. Dış politikada çıkarlar söz konusu olduğunda bu devlet her şeyi yapmalıdır ve yapar. İsrail ile doğalgaz anlaşması şu ya da bu anlaşma, fısırık şeyler. Daha başka şeyler de yapılmalıdır, yeter ki ülkemizin dış politikasına yarar sağlayacak bir iş olsun. Bugün bizim Güneyimiz kaynıyor. Türkiye ciddi bir tehlike altındadır. Rusya ile geldiğimiz noktayı biliyorsunuz. Bizim ittifaklara ve dostluklara ve kendimizi koruyacak tedbirlere ihtiyacımız var" yanıtını verdi.

Konferansın sonunda, Bülent Arınç’a katılımından dolayı bir tablo hediye edildi. DHA