Geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Mustafa Koç'un eşi Caroline Koç, İnstagram hesabından duygusal bir paylaşımda bulundu.
Mustafa Koç’un bir fotoğrafı ile birlikte duygusal bir teşekkür mesajı paylaşan Koç’un paylaşımı yüzlerce beğeni aldı. Kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un eşi Caroline Giraud Koç, eşinin ölümünün ardından İnstagram hesabından ilk kez bir paylaşımda bulundu.
Eşinin gülen bir fotoğrafını paylaşan Koç fotoğrafın altına ise, “Güzel temennileriniz, samimi mesajlarınız ve sitaişkar sözleriniz için ne kadar duygulandığımızı, onur ve gurur duyduğumu ifade etmek istiyorum. Mustafa birçok insanın hayatını etkiledi, onu ömür boyunca güzel anılarımızla kalbimizde yaşatmaya devam edeceğiz. Nur içinde yat Papili. Caroline, Esra, Aylin” notunu yazdı. İngilizce ve Türkçe olarak yazılan mesaj kısa sürede yüzlerce beğeni aldı.
11 Şubat 2016 Perşembe
10 Şubat 2016 Çarşamba
Özgecan'ın ailesi: 'Kızımız rüyalarımızda yaşıyor'
Mersin'in Tarsus ilçesinde 11 Şubat 2015’te vahşice öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın annesi Songül ve babası Mehmet Aslan, bir yıllık sürecin hiç dinmeyen bir acıyla geçtiğini söylediler.
Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan, bundan tam 1 yıl önce, Tarsus ilçesindeki okulundan evine dönmek üzere bindiği minibüste vahşice katledildi. Kızlarının Mersin’deki eve dönmemesi üzerine polise başvuran Aslan ailesi, iki gün sonra aldıkları haberle yıkıldı. Özgecan’ın cesedi, 13 Şubat 2015 tarihinde Tarsus-Ankara karayolu Çamalan köyündeki Cin Deresi'nde yanmış halde bulundu. Evine dönmek için bindiği minibüste tecavüze uğrayan ve hunharca katledilen 19 yayındaki Özgecan’ın davası, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya mal oldu. Kadına şiddetin simgesi haline gelen Özgecan, tüm kadın örgütlerini harekete geçirirken, katilleri olan 3 sanığa verilen indirimsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla da benzer davalarda emsal oldu.
"Hala inanamıyorum, kabullenemiyoruz"
Geçen bir yıllık süreçte kızlarını kaybeden Aslan Ailesi’nin acısı ise hiç dinmedi. Anne Songül ve Baba Mehmet Aslan, bir taraftan Özgecan’ın acısıyla yaşamaya çalışırken, bir taraftan da başka Özgecanların ölmemesi için mücadele ediyor. Kızlarının ölüm yıl dönümünde kapılarını basın mensuplarına açan Aslan Ailesi, yaşadıklarını ve beklentilerini anlattı. Baba Mehmet Aslan, zamanın acımasız olduğunu belirterek, bir yıllık acısını şu cümlelerle ifade etti:
“19 yıl birlikte olduk güzel Özgemle. Hani bir şarkı var ya, ‘Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım’, nasıl geçti hiç anlayamadık bile. Bir yıl geçti ve bu bir yıllık süreç içerisinde her gün aklımızda. Ben hala inanamıyorum. Rüyalarımıza geliyor, ‘Anne, baba ben geleceğim’ diyor. Kabullenemiyoruz. Emir Hak Taaladan, yapacak bir şey yok. Biz de boyun eğdik.”
Başka Özgecanların, başka meleklerin kanatları kırılmasın ve hem katledilen diğer kızların hem Özgecan’ın adını yaşatmak için Mersin Valiliğinin desteğiyle Özgecanlar Derneği’ni kurduklarını dile getiren Aslan, “Biz bu süreçte dernekle ilgili çok fazla bir faaliyet yürütemedik. Bundan sonra gerek ‘Özgecan Yasası’nın çıkması yolunda gerekse kız çocuklarının, kadınların bu tür olaylara maruz kalmamaları için elimizden geleni yapacağız. Derneğimiz bu alanda faaliyet gösterecek” dedi.
"Cezalar yeterli değil, caydırıcı olması ve rehabilite edilmeleri gerekiyor"
Bu tür olaylarda, olayı yapan faillerin yalnız başlarına suçlu olmadıklarını vurgulayan Baba Aslan, “Onları biz yaratıyoruz. Bir gencin, bir babanın, hatta toplumun, bir patronun, bir devlet yöneticisinin de şiddet uyguladığını görüyoruz. Burada sadece suçu işleyen kişiyi de tek başına cezalandırmak yetmez. Onun için çok iyi bir yasa çıkması gerekiyor. Caydırıcı olması gerekiyor. Eğer sevgi, barış diyorsak özünde iyiyi, güzeli, doğruyu yapabilmesi adına hem caydırıcı olacak hem de onların rehabilite edilmeleri, ıslah edilmeleri adına yapılacak her türlü uygulamada aslında şunun gözetilmesi gerekiyor; yapılacak her türlü cezai müeyyide nefsin ıslahı adına yapılmakla birlikte o kişiye sevginin ve saygının dahi gösterilmediği takdirde ısla edilemeyeceğine inanıyorum. Çünkü bütün insanlar sevgi ve saygı istiyor. Bunu toplumdan, ailesinden, çevresinden, devletinden göremediği zaman dönüp insanları, devleti, kendini, ailesini cezalandırmaya başlıyor, onlara şiddet uygulamaya başlıyor” diye konuştu.
Cezaların yeterli olmadığını, bu tür suçlarda mutlaka rehabilitasyonun da devreye girmesi gerektiğini söyleyen Aslan, “Verilecek olan cezalarda süreç ağırlaştırılmış müebbet ya da suçun ölçüsüne göre bir ceza veriliyor. Herhangi bir indirim uygulanmasa dahi neticede denetimli serbestlik ya da İnfaz Yasası ile cezasının bir kısmını yatıyor sonra serbest bırakılıyor. O süreçte içerideki insanların zaten hepsi suçlu, hepsi birbirini etkiliyor, yani cezaevlerinde ıslah olmuyorlar. Islah emenin başka bir yöntemini bulmalı. Bilim adamları, bilim kadınları, sosyologlar, felsefeciler, antropologlar, tarihçilerden oluşan çok geniş çaplı bir şura oluşturarak bunun çözüm yollarını bulmalarını gerekiyor. Halkın ne istediğini tam olarak bilmeleri gerekiyor. Çünkü Türk toplumunun fıtratı, başka toplumlarınkinden farklıdır. Bize uygun bir eğitim, bizim fıtratımıza uygun bir anlayışla yasaların yapılması gerekiyor. X bir devletin ceza yasasının, Anayasasının incelenmesiyle bu iş çözülemez” diye konuştu.
"Yasalar caydırıcı olmalı ama yetmez"
Özgecan davasında sanıklarına verilen cezalarda hakimin indirim uygulamadığına işaret eden Aslan, “Hakim, iyi halden dolayı kravat taktığı, masumiyeti taklit ettiği için bu indirimi uygulamadı. Fakat verilmiş olan bu ceza yeterli gelmedi maalesef. Gelmiş olsaydı bugün sadece basın kanalıyla topluma aktarılan olaylardan çok çok daha fazla olay oluyor. Bundan toplumun haberi olmuyor. Yasalar caydırıcı olmalı ama yetmez. Çünkü yasalarda ‘şeytana uydum’ cümlesini bertaraf edecek bir yasa var mı? Sonunun ölüm olduğunu bile bile insanlar hareket edebiliyor. Ölüm olduğunu, ceza alacağını, cezaevine gireceğini biliyor, yine de yapıyor. Sebep, ‘şeytana uydum’ diyor. Bu durumda kesinlikle rehabilitasyon devreye girmeli” şeklinde konuştu.
Özgecan adına bir rehabilitasyon merkezi kurma düşünceleri olduğunu, ancak bunu dernek çatısı altında ve 2-3 adım sonra hayata geçirmeyi düşündüklerini aktaran Aslan, şunları söyledi: “Hemen bir rehabilitasyon merkezi kuralım ve o suçluları rehabilite edelim düşüncesinin ötesinde, bu suçlu çocukların yaşam kodlarını, karakterlerini, kişiliklerini oluşturan çevredeki insanların, toplumun tamamını rehabilite etmek gerekiyor. Sadece o kişileri rehabilite etmek yetmez. Çünkü bugün 10 yaşındaki bir çocuğa sevgi, saygı, Anadolu’nun fıtratına uygun eğitim vermezseniz, o çocuğun başını okşamazsanız, gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddet uygularsanız 10 yıl sonra ondan bir katil yaratırsınız. Ben rehabilitasyon merkezini kurdum diyelim, zaten devletin kurduğu yüzlerce rehabilitasyon merkezi var. Demek ki, yöntemde bir yanlışlık var. Bu tür suçların önüne geçebilmek için tüm toplumun rehabilite edilmesi gerekiyor.”
Özgecan’ın toprağa verildiği 14 Şubat’ta, Barış Mahallesi’ndeki evin önüne birkaç çadır kurulacağını ve bir günlüğüne de olsa fakirin fukarının karnının doyması adına yemek verileceğini ifade eden Aslan, “Kuran okunacak. Onu güzel bir şekilde anma adına bir şeyler yapacağız. 11-14 Şubat arasında da biz aile arasında Özgemizi ziyaret edeceğiz, dua edeceğiz” şeklinde konuştu.
"Kızım artık rüyalarda yaşıyor"
Sürekli gözyaşı döken Anne Songül Aslan ise duygularını güçlükle ifade ederek, şunları söyledi:
“Allah kimseye böyle bir acı vermesin. Bir yıl acıyla geçti. Hiç aklımızdan çıkmıyor. Hep rüyalarıma geliyor zaten Özgem. Kaç kere rüya gördüm, ‘Ben ölmedim, ben tatildeyim’ diyor. Gelip sarılıyor, öpüyor, ‘Anne bana çok iyi bakıyorlar, ben çok mutluyum’ diyor. Kızım artık hep rüyalarda yaşıyor. Okula gidiyor. Öyle görüyorum, öyle hissediyorum. Ancak böyle ben bu acıya katlanacağım. Yoksa bu acı ölene kadar asla bitmez. Allah kimseye böyle bir acı vermesin.”
Anne, babalara çocuklarını sevgiyle büyütmeleri çağrısında bulunan Anne Aslan, şu ifadeleri kullandı:
“İnsanın içinde vicdan, merhamet, acıma duygusu olması lazım. Bütün insanlarda bu duygu olmazsa zaten her şeyi yaparlar. Anne, babaların çocuklarını sevgi ve barış içinde çok iyi eğitmeleri gerekiyor. Zaten çocukluktan başlıyor bu tür durumlar. Ailede şiddet gören çocuklar ileride bu tür şeylere sebep oluyor. Anne, babalara çok büyük görevler düşüyor, çocuklarını çok güzel eğitsinler. Benim rahmetli babam hep derdi, ‘eline, beline, diline sahip ol’. Biz bu yolda çıktık ve ben çocuklarımı hep böyle yetiştirdim, böyle de yetiştirmeye devam edeceğim.”
Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan, bundan tam 1 yıl önce, Tarsus ilçesindeki okulundan evine dönmek üzere bindiği minibüste vahşice katledildi. Kızlarının Mersin’deki eve dönmemesi üzerine polise başvuran Aslan ailesi, iki gün sonra aldıkları haberle yıkıldı. Özgecan’ın cesedi, 13 Şubat 2015 tarihinde Tarsus-Ankara karayolu Çamalan köyündeki Cin Deresi'nde yanmış halde bulundu. Evine dönmek için bindiği minibüste tecavüze uğrayan ve hunharca katledilen 19 yayındaki Özgecan’ın davası, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya mal oldu. Kadına şiddetin simgesi haline gelen Özgecan, tüm kadın örgütlerini harekete geçirirken, katilleri olan 3 sanığa verilen indirimsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla da benzer davalarda emsal oldu.
"Hala inanamıyorum, kabullenemiyoruz"
Geçen bir yıllık süreçte kızlarını kaybeden Aslan Ailesi’nin acısı ise hiç dinmedi. Anne Songül ve Baba Mehmet Aslan, bir taraftan Özgecan’ın acısıyla yaşamaya çalışırken, bir taraftan da başka Özgecanların ölmemesi için mücadele ediyor. Kızlarının ölüm yıl dönümünde kapılarını basın mensuplarına açan Aslan Ailesi, yaşadıklarını ve beklentilerini anlattı. Baba Mehmet Aslan, zamanın acımasız olduğunu belirterek, bir yıllık acısını şu cümlelerle ifade etti:
“19 yıl birlikte olduk güzel Özgemle. Hani bir şarkı var ya, ‘Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım’, nasıl geçti hiç anlayamadık bile. Bir yıl geçti ve bu bir yıllık süreç içerisinde her gün aklımızda. Ben hala inanamıyorum. Rüyalarımıza geliyor, ‘Anne, baba ben geleceğim’ diyor. Kabullenemiyoruz. Emir Hak Taaladan, yapacak bir şey yok. Biz de boyun eğdik.”
Başka Özgecanların, başka meleklerin kanatları kırılmasın ve hem katledilen diğer kızların hem Özgecan’ın adını yaşatmak için Mersin Valiliğinin desteğiyle Özgecanlar Derneği’ni kurduklarını dile getiren Aslan, “Biz bu süreçte dernekle ilgili çok fazla bir faaliyet yürütemedik. Bundan sonra gerek ‘Özgecan Yasası’nın çıkması yolunda gerekse kız çocuklarının, kadınların bu tür olaylara maruz kalmamaları için elimizden geleni yapacağız. Derneğimiz bu alanda faaliyet gösterecek” dedi.
"Cezalar yeterli değil, caydırıcı olması ve rehabilite edilmeleri gerekiyor"
Bu tür olaylarda, olayı yapan faillerin yalnız başlarına suçlu olmadıklarını vurgulayan Baba Aslan, “Onları biz yaratıyoruz. Bir gencin, bir babanın, hatta toplumun, bir patronun, bir devlet yöneticisinin de şiddet uyguladığını görüyoruz. Burada sadece suçu işleyen kişiyi de tek başına cezalandırmak yetmez. Onun için çok iyi bir yasa çıkması gerekiyor. Caydırıcı olması gerekiyor. Eğer sevgi, barış diyorsak özünde iyiyi, güzeli, doğruyu yapabilmesi adına hem caydırıcı olacak hem de onların rehabilite edilmeleri, ıslah edilmeleri adına yapılacak her türlü uygulamada aslında şunun gözetilmesi gerekiyor; yapılacak her türlü cezai müeyyide nefsin ıslahı adına yapılmakla birlikte o kişiye sevginin ve saygının dahi gösterilmediği takdirde ısla edilemeyeceğine inanıyorum. Çünkü bütün insanlar sevgi ve saygı istiyor. Bunu toplumdan, ailesinden, çevresinden, devletinden göremediği zaman dönüp insanları, devleti, kendini, ailesini cezalandırmaya başlıyor, onlara şiddet uygulamaya başlıyor” diye konuştu.
Cezaların yeterli olmadığını, bu tür suçlarda mutlaka rehabilitasyonun da devreye girmesi gerektiğini söyleyen Aslan, “Verilecek olan cezalarda süreç ağırlaştırılmış müebbet ya da suçun ölçüsüne göre bir ceza veriliyor. Herhangi bir indirim uygulanmasa dahi neticede denetimli serbestlik ya da İnfaz Yasası ile cezasının bir kısmını yatıyor sonra serbest bırakılıyor. O süreçte içerideki insanların zaten hepsi suçlu, hepsi birbirini etkiliyor, yani cezaevlerinde ıslah olmuyorlar. Islah emenin başka bir yöntemini bulmalı. Bilim adamları, bilim kadınları, sosyologlar, felsefeciler, antropologlar, tarihçilerden oluşan çok geniş çaplı bir şura oluşturarak bunun çözüm yollarını bulmalarını gerekiyor. Halkın ne istediğini tam olarak bilmeleri gerekiyor. Çünkü Türk toplumunun fıtratı, başka toplumlarınkinden farklıdır. Bize uygun bir eğitim, bizim fıtratımıza uygun bir anlayışla yasaların yapılması gerekiyor. X bir devletin ceza yasasının, Anayasasının incelenmesiyle bu iş çözülemez” diye konuştu.
"Yasalar caydırıcı olmalı ama yetmez"
Özgecan davasında sanıklarına verilen cezalarda hakimin indirim uygulamadığına işaret eden Aslan, “Hakim, iyi halden dolayı kravat taktığı, masumiyeti taklit ettiği için bu indirimi uygulamadı. Fakat verilmiş olan bu ceza yeterli gelmedi maalesef. Gelmiş olsaydı bugün sadece basın kanalıyla topluma aktarılan olaylardan çok çok daha fazla olay oluyor. Bundan toplumun haberi olmuyor. Yasalar caydırıcı olmalı ama yetmez. Çünkü yasalarda ‘şeytana uydum’ cümlesini bertaraf edecek bir yasa var mı? Sonunun ölüm olduğunu bile bile insanlar hareket edebiliyor. Ölüm olduğunu, ceza alacağını, cezaevine gireceğini biliyor, yine de yapıyor. Sebep, ‘şeytana uydum’ diyor. Bu durumda kesinlikle rehabilitasyon devreye girmeli” şeklinde konuştu.
Özgecan adına bir rehabilitasyon merkezi kurma düşünceleri olduğunu, ancak bunu dernek çatısı altında ve 2-3 adım sonra hayata geçirmeyi düşündüklerini aktaran Aslan, şunları söyledi: “Hemen bir rehabilitasyon merkezi kuralım ve o suçluları rehabilite edelim düşüncesinin ötesinde, bu suçlu çocukların yaşam kodlarını, karakterlerini, kişiliklerini oluşturan çevredeki insanların, toplumun tamamını rehabilite etmek gerekiyor. Sadece o kişileri rehabilite etmek yetmez. Çünkü bugün 10 yaşındaki bir çocuğa sevgi, saygı, Anadolu’nun fıtratına uygun eğitim vermezseniz, o çocuğun başını okşamazsanız, gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddet uygularsanız 10 yıl sonra ondan bir katil yaratırsınız. Ben rehabilitasyon merkezini kurdum diyelim, zaten devletin kurduğu yüzlerce rehabilitasyon merkezi var. Demek ki, yöntemde bir yanlışlık var. Bu tür suçların önüne geçebilmek için tüm toplumun rehabilite edilmesi gerekiyor.”
Özgecan’ın toprağa verildiği 14 Şubat’ta, Barış Mahallesi’ndeki evin önüne birkaç çadır kurulacağını ve bir günlüğüne de olsa fakirin fukarının karnının doyması adına yemek verileceğini ifade eden Aslan, “Kuran okunacak. Onu güzel bir şekilde anma adına bir şeyler yapacağız. 11-14 Şubat arasında da biz aile arasında Özgemizi ziyaret edeceğiz, dua edeceğiz” şeklinde konuştu.
"Kızım artık rüyalarda yaşıyor"
Sürekli gözyaşı döken Anne Songül Aslan ise duygularını güçlükle ifade ederek, şunları söyledi:
“Allah kimseye böyle bir acı vermesin. Bir yıl acıyla geçti. Hiç aklımızdan çıkmıyor. Hep rüyalarıma geliyor zaten Özgem. Kaç kere rüya gördüm, ‘Ben ölmedim, ben tatildeyim’ diyor. Gelip sarılıyor, öpüyor, ‘Anne bana çok iyi bakıyorlar, ben çok mutluyum’ diyor. Kızım artık hep rüyalarda yaşıyor. Okula gidiyor. Öyle görüyorum, öyle hissediyorum. Ancak böyle ben bu acıya katlanacağım. Yoksa bu acı ölene kadar asla bitmez. Allah kimseye böyle bir acı vermesin.”
Anne, babalara çocuklarını sevgiyle büyütmeleri çağrısında bulunan Anne Aslan, şu ifadeleri kullandı:
“İnsanın içinde vicdan, merhamet, acıma duygusu olması lazım. Bütün insanlarda bu duygu olmazsa zaten her şeyi yaparlar. Anne, babaların çocuklarını sevgi ve barış içinde çok iyi eğitmeleri gerekiyor. Zaten çocukluktan başlıyor bu tür durumlar. Ailede şiddet gören çocuklar ileride bu tür şeylere sebep oluyor. Anne, babalara çok büyük görevler düşüyor, çocuklarını çok güzel eğitsinler. Benim rahmetli babam hep derdi, ‘eline, beline, diline sahip ol’. Biz bu yolda çıktık ve ben çocuklarımı hep böyle yetiştirdim, böyle de yetiştirmeye devam edeceğim.”
Aylan bebeği ölüme götürenlerin yargılanacağı dava başlıyor
Ölümüyle tüm dünyayı yasa boğan Aylan bebeği ölüme götüren insan tacirlerinin yargılanacağı dava, yarın Muğla’nın Bodrum ilçesinde görülmeye başlanacak.
Bodrum’da 2 Eylül 2015 tarihinde Yunanistan'ın Kos Adası'na geçmek isterken bindikleri lastik botun batması sonucu ölen Suriyeli 3 yaşındaki Aylan Kurdi, ağabeyi Galip Kurdi ve annesi Rihan Kurdi'nin de aralarında bulunduğu 5 kişi ölmüştü.
Olay sonrasında sahile vuran Aylan bebeğin cansız bedeni dünyada yankı uyandırmıştı. Olayın ardından yapılan operasyonlar sonucunda Suriye uyruklu Muwafaka Alabash ve Asem Alfrhad tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.
Dosyanın incelenmesinin ardından yarın sabah saatlerinde Aylan bebeğin davasının başlayacağı öğrenildi. İki sanık hakkında, ‘Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek' ve 'iştirak halinde göçmen kaçakçılığı yapmak' suçlarından 35’er yıla kadar hapis ve adli para cezası istemiyle dava açıldı. Davanın ilk duruşmasının ise yarın Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayacağı bildirildi. Hürriyet
Bodrum’da 2 Eylül 2015 tarihinde Yunanistan'ın Kos Adası'na geçmek isterken bindikleri lastik botun batması sonucu ölen Suriyeli 3 yaşındaki Aylan Kurdi, ağabeyi Galip Kurdi ve annesi Rihan Kurdi'nin de aralarında bulunduğu 5 kişi ölmüştü.
Olay sonrasında sahile vuran Aylan bebeğin cansız bedeni dünyada yankı uyandırmıştı. Olayın ardından yapılan operasyonlar sonucunda Suriye uyruklu Muwafaka Alabash ve Asem Alfrhad tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.
Dosyanın incelenmesinin ardından yarın sabah saatlerinde Aylan bebeğin davasının başlayacağı öğrenildi. İki sanık hakkında, ‘Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek' ve 'iştirak halinde göçmen kaçakçılığı yapmak' suçlarından 35’er yıla kadar hapis ve adli para cezası istemiyle dava açıldı. Davanın ilk duruşmasının ise yarın Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayacağı bildirildi. Hürriyet
Suudi genç yıllar sonra ilk kez yürüdü
Henüz 17 yaşındayken 610 kg olarak 'dünyanın en ağır genci' unvanını alan Halid Mohsen el Shaeri yıllar sonra ilk kez yürüdü.
Suudi Arabistanlı genç 2013 yılından bu yana hastanede özel tedavi görüyor. Düzenli olarak egzersiz yaptırılan genç iki senede 320 kg verince uzun yıllardan sonra ilk kez yürüyebildi.
Eski Suudi Kralı Abdullah'ın 2013 yılında verdiği emirle tedavi altına alınan genci evinden çıkarmak için ABD'den özel siparişle vinç getirilmişti.
30 kişilik sağlık ve kurtarma ekibi tarafından evinden çıkarılarak helikopterle başkent Riyad'a getirilen el Shaeri şimdi 24 yaşında ve vücut ağırlığının üçte ikisini kaybetti.
Yürüteç yardımıyla ilk adımlarını atan genç zayıflamak için programa devam ediyor.
Suudi Arabistanlı genç 2013 yılından bu yana hastanede özel tedavi görüyor. Düzenli olarak egzersiz yaptırılan genç iki senede 320 kg verince uzun yıllardan sonra ilk kez yürüyebildi.
Eski Suudi Kralı Abdullah'ın 2013 yılında verdiği emirle tedavi altına alınan genci evinden çıkarmak için ABD'den özel siparişle vinç getirilmişti.
30 kişilik sağlık ve kurtarma ekibi tarafından evinden çıkarılarak helikopterle başkent Riyad'a getirilen el Shaeri şimdi 24 yaşında ve vücut ağırlığının üçte ikisini kaybetti.
Yürüteç yardımıyla ilk adımlarını atan genç zayıflamak için programa devam ediyor.
Mustafa Koç'un adı Yalova'da yaşatılacak
Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Yalova Yat Limanı'na Mustafa Koç Marina adının verilmesini teklif etti.
Yalova Belediyesi geçtiğimiz ay hayatını kaybeden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç'un adını Yalova'da ölümsüzleştirmek için kolları sıvadı. Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Koç Holding Yönetim Kurulu'na bir dilekçe göndererek Yalova'da Koç Holding'e ait Setur Marina tarafından işletilen Yalova Yat Limanı'na Mustafa Koç'un adının verilmesini teklif etti.
Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, başarılı iş adamının genç yaşta hayatını kaybetmesinin ülkede derin üzüntüye sebep olduğunu hatırlatarak, "Mustafa Koç'un ne kadar sevildiği ortaya çıktı. Koç ailesi ülke açısında çok önemli bir aile. Çok sayıda insana ekmek veriyorlar. Bu aileye olan sevgi ve sempatiyi görünce, 'Bir şey yapılmalı, Mustafa Koç'un adı bir yerde yaşatılmalı' diye düşündüm. Yalova'da ki Setur Marina'da Koç ailesinin bir yatırımı. Onun adının yaşatılması için önemli. Koç Holding'e gönderdiğim bir yazı ile Mustafa Koç'un adının Yalova'daki Setur Marina tarafından işletilen yat limanına verilmesi konusunda bir girişimde bulunduk" dedi.
Yalova Belediyesi geçtiğimiz ay hayatını kaybeden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç'un adını Yalova'da ölümsüzleştirmek için kolları sıvadı. Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Koç Holding Yönetim Kurulu'na bir dilekçe göndererek Yalova'da Koç Holding'e ait Setur Marina tarafından işletilen Yalova Yat Limanı'na Mustafa Koç'un adının verilmesini teklif etti.
Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, başarılı iş adamının genç yaşta hayatını kaybetmesinin ülkede derin üzüntüye sebep olduğunu hatırlatarak, "Mustafa Koç'un ne kadar sevildiği ortaya çıktı. Koç ailesi ülke açısında çok önemli bir aile. Çok sayıda insana ekmek veriyorlar. Bu aileye olan sevgi ve sempatiyi görünce, 'Bir şey yapılmalı, Mustafa Koç'un adı bir yerde yaşatılmalı' diye düşündüm. Yalova'da ki Setur Marina'da Koç ailesinin bir yatırımı. Onun adının yaşatılması için önemli. Koç Holding'e gönderdiğim bir yazı ile Mustafa Koç'un adının Yalova'daki Setur Marina tarafından işletilen yat limanına verilmesi konusunda bir girişimde bulunduk" dedi.
Türkiye’nin en çok güvendiği isim Uğur Dündar
Gezici Araştırma şirketi, halkın 'en çok güven duyduğu' isim araştırmasını yayınladı. Listenin 1. sırasında Uğur Dündar yer aldı.
4 bin 860 kişiyle yüz yüze görüşülerek yapılan araştırmada, halkın en çok güvendiği ilk üç isim Uğur Dündar, Fatih Terim ve Acun Ilıcalı oldu.
Gezici araştırma şirketi, en güvenilir isimleri araştırdı. Araştırma, Türkiye genelinde 14 Aralık 2015 ile 15 Ocak 2016 tarihleri arasında 7 coğrafi bölgede, 38 il ve 89 ilçede, bunlara bağlı 114 mahalle ve köyde, 18 yaş ve üstü seçmen nüfusunu temsil eden 2 bin 430’u kadın toplam 4 bin 860 denekle, yüz yüze görüşme metoduyla yapıldı.
Sorular açık uçlu ve şık verilmeden soruldu. Araştırma; Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Batman, Bolu, Bursa, Balıkesir, Bingöl, Çanakkale, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, Gümüşhane, Hatay, Mersin, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kütahya, Kahramanmaraş, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Sivas, Trabzon, Van, Yalova ve Zonguldak’ta yapıldı.
Şirketten yapılan açıklamaya göre, araştırmanın istatistiki hata payı güven sınırları içerisinde artı eksi yüzde 1,2.
TÜRKİYE’NİN EN ÇOK GÜVEN DUYDUĞU İSİMLER
1. Uğur Dündar
2. Fatih Terim
3. Acun Ilıcalı
4. Kıvanç Tatlıtuğ
5. Ahmet Hakan
6. Yılmaz Özdil
7. Aziz Yıldırım
8. Cem Yılmaz
9. Ahmet Kural
10. İsmail Küçükkaya
11. Orhan Gencebay
12. Murat Boz
13. İlber Ortaylı
14. Ertuğrul Özkök
15. Taha Akyol
16. Fatih Portakal
17. Kadir İnanır
18. Seda Sayan
19. Cüneyt Özdemir
20. Şahan Gökbakar
21. Türkan Şoray
22. Fatih Altaylı
23. Hülya Avşar
24. Şirin Payzın
25. Sıla
26. Sibel Can
27. Bekir Çoşkun
28. Yiğit Bulut
29. Gülben Ergen
30. Beyazıt Öztürk
4 bin 860 kişiyle yüz yüze görüşülerek yapılan araştırmada, halkın en çok güvendiği ilk üç isim Uğur Dündar, Fatih Terim ve Acun Ilıcalı oldu.
Gezici araştırma şirketi, en güvenilir isimleri araştırdı. Araştırma, Türkiye genelinde 14 Aralık 2015 ile 15 Ocak 2016 tarihleri arasında 7 coğrafi bölgede, 38 il ve 89 ilçede, bunlara bağlı 114 mahalle ve köyde, 18 yaş ve üstü seçmen nüfusunu temsil eden 2 bin 430’u kadın toplam 4 bin 860 denekle, yüz yüze görüşme metoduyla yapıldı.
Sorular açık uçlu ve şık verilmeden soruldu. Araştırma; Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Batman, Bolu, Bursa, Balıkesir, Bingöl, Çanakkale, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, Gümüşhane, Hatay, Mersin, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kütahya, Kahramanmaraş, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Sivas, Trabzon, Van, Yalova ve Zonguldak’ta yapıldı.
Şirketten yapılan açıklamaya göre, araştırmanın istatistiki hata payı güven sınırları içerisinde artı eksi yüzde 1,2.
TÜRKİYE’NİN EN ÇOK GÜVEN DUYDUĞU İSİMLER
1. Uğur Dündar
2. Fatih Terim
3. Acun Ilıcalı
4. Kıvanç Tatlıtuğ
5. Ahmet Hakan
6. Yılmaz Özdil
7. Aziz Yıldırım
8. Cem Yılmaz
9. Ahmet Kural
10. İsmail Küçükkaya
11. Orhan Gencebay
12. Murat Boz
13. İlber Ortaylı
14. Ertuğrul Özkök
15. Taha Akyol
16. Fatih Portakal
17. Kadir İnanır
18. Seda Sayan
19. Cüneyt Özdemir
20. Şahan Gökbakar
21. Türkan Şoray
22. Fatih Altaylı
23. Hülya Avşar
24. Şirin Payzın
25. Sıla
26. Sibel Can
27. Bekir Çoşkun
28. Yiğit Bulut
29. Gülben Ergen
30. Beyazıt Öztürk
26 günlük bebek ‘bakımsızlıktan’ öldü
Adana otogarında açlıktan ölen Garam bebeğin ardından bir acı haber de Gaziantep'ten geldi.
Suriye’nin Halep kentindeki savaştan kaçan 24 yaşındaki Neddeh Haddad’ın Gaziantep’te dünyaya getirdiği 26 günlük kız bebeği yatağında ölü bulundu. Savaş sırasında anne karnına düşen, dünyaya gelince de yanlışlıkla tanıtım bilgi sistemine adı ‘Yunus’ cinsiyeti de ‘erkek’ olarak giren kız bebeğin bakımsızlık nedeniyle ölmüş olabileceği ileri sürüldü. Ailesinin `Kudüs` ismini verdiği bebeğin kesin ölüm nedeni otopsi ile belirlenecek. Dün de Suriye’den kaçarak Türkiye’ye gelen bir ailenin bebeği açlık ve soğuktan ölmüştü.
Suriye`nin Halep şehrinde yaşayan 27 yaşındaki Beşar ile 1 çocuk annesi hamile eşi Neddeh Haddad ülkelerindeki iç savaştan kaçıp 40 gün önce Türkiye`ye giriş yaptı. Genç kadın, Gaziantep`te kız bebek dünyaya getirdi. Bebek, yanlış anlaşılma nedeniyle tanıtım bilgi sistemine ağabeyi Yunus`un adıyla kaydedildi, cinsiyeti de `erkek` olarak yazıldı. Çift, Adana`ya gelip merkez Yüreğir İlçesi`nin Akıncılar Mahallesi`nde kiraladıkları 2 odalı eve yerleşti. Kentsel dönüşüme giren ve yıkılmayı bekleyen 2 katlı binanın zemininde oturan çift, bu sabah `Kudüs` ismini verdikleri bebeklerinin sesinin çıkmadığını fark edip kontrol etti. Kız bebeğin hareketsiz olduğunu görünce de komşularından, onlar da polis ve sağlık ekiplerinden yardım istedi. Sağlık ekipleri, bebeğin öldüğünü belirledi. Polis ekipleri, tercüman yardımı ile ailenin ifadesini alıp, bebeğin cenazesini kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu`na gönderdi.
KIZINI KUCAĞINDA ADLİ TIP`A GÖTÜRDÜ
Kızının ölümüyle şoka giren baba Beşar Haddad, minik yavrusunun battaniyeye sarılı bedenini kucağında Adli Tıp Kurumu`na götürdü. Bir gelirlerinin olmadığını belirten anne Neddeh, yiyecek bulmakta zorlandıklarını, bebeğinin bakımsızlıktan hastalanıp, hayatını kaybettiğini söyledi.
Henüz anne karnında talihsizlik yaşamaya başlayan, kimlik tanıtım bilgileri de yanlış girilen, ömrü de 26 gün süren minik Kudüs`ün kesin ölüm nedeni yapılacak otopsi ile belirlenecek.
GARAM BEBEK DE OTOGARDA ÖLMÜŞTÜ
Halep’ten yaya olarak Türkiye’ye geçen ve yakınlarıyla geldiği Adana otogarında otobüs bekleyen Suriyeli 33 yaşındaki Nesrin Berduş’un 1.5 yaşındaki kızı Garam Berduş de 3 gün hayatını kaybetmişti. (sözcü.com.tr)
Suriye’nin Halep kentindeki savaştan kaçan 24 yaşındaki Neddeh Haddad’ın Gaziantep’te dünyaya getirdiği 26 günlük kız bebeği yatağında ölü bulundu. Savaş sırasında anne karnına düşen, dünyaya gelince de yanlışlıkla tanıtım bilgi sistemine adı ‘Yunus’ cinsiyeti de ‘erkek’ olarak giren kız bebeğin bakımsızlık nedeniyle ölmüş olabileceği ileri sürüldü. Ailesinin `Kudüs` ismini verdiği bebeğin kesin ölüm nedeni otopsi ile belirlenecek. Dün de Suriye’den kaçarak Türkiye’ye gelen bir ailenin bebeği açlık ve soğuktan ölmüştü.
Suriye`nin Halep şehrinde yaşayan 27 yaşındaki Beşar ile 1 çocuk annesi hamile eşi Neddeh Haddad ülkelerindeki iç savaştan kaçıp 40 gün önce Türkiye`ye giriş yaptı. Genç kadın, Gaziantep`te kız bebek dünyaya getirdi. Bebek, yanlış anlaşılma nedeniyle tanıtım bilgi sistemine ağabeyi Yunus`un adıyla kaydedildi, cinsiyeti de `erkek` olarak yazıldı. Çift, Adana`ya gelip merkez Yüreğir İlçesi`nin Akıncılar Mahallesi`nde kiraladıkları 2 odalı eve yerleşti. Kentsel dönüşüme giren ve yıkılmayı bekleyen 2 katlı binanın zemininde oturan çift, bu sabah `Kudüs` ismini verdikleri bebeklerinin sesinin çıkmadığını fark edip kontrol etti. Kız bebeğin hareketsiz olduğunu görünce de komşularından, onlar da polis ve sağlık ekiplerinden yardım istedi. Sağlık ekipleri, bebeğin öldüğünü belirledi. Polis ekipleri, tercüman yardımı ile ailenin ifadesini alıp, bebeğin cenazesini kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu`na gönderdi.
KIZINI KUCAĞINDA ADLİ TIP`A GÖTÜRDÜ
Kızının ölümüyle şoka giren baba Beşar Haddad, minik yavrusunun battaniyeye sarılı bedenini kucağında Adli Tıp Kurumu`na götürdü. Bir gelirlerinin olmadığını belirten anne Neddeh, yiyecek bulmakta zorlandıklarını, bebeğinin bakımsızlıktan hastalanıp, hayatını kaybettiğini söyledi.
Henüz anne karnında talihsizlik yaşamaya başlayan, kimlik tanıtım bilgileri de yanlış girilen, ömrü de 26 gün süren minik Kudüs`ün kesin ölüm nedeni yapılacak otopsi ile belirlenecek.
GARAM BEBEK DE OTOGARDA ÖLMÜŞTÜ
Halep’ten yaya olarak Türkiye’ye geçen ve yakınlarıyla geldiği Adana otogarında otobüs bekleyen Suriyeli 33 yaşındaki Nesrin Berduş’un 1.5 yaşındaki kızı Garam Berduş de 3 gün hayatını kaybetmişti. (sözcü.com.tr)
Türkiye 9 şehidine ağlıyor
Türkiye şehitlerine ağlıyor. Şırnak İdil’de 1 Şubat’ta PKK’lı teröristlerin bombalı tuzağında yaralanan polis Tayfun Yüce ile aynı gün Diyarbakır Sur’da yaralanan Uzman Çavuş Hasan Talay tedavi gördükleri GATA’da dün şehit oldu. Cizre’deki çatışmalarda da polis Osman Yurt ve Er Vedat Dolançay şehit oldu, 2 asker 1 polis yaralandı. Şırnak Uludere’de 3 memurun işe gitmek için bindiği otomobilde patlama meydana geldi. Patlamada üçü de şehit yakını kadrosundan devlet memuru olan Ahmet Arttı ve Diyar Oslu şehit oldu, Abdülkerim Oslu yaralandı. Şırnak’ta gece de ekip otosuna yapılan roketli saldırıda polis Mehmet Güngördü şehit oldu, 1 polis yaralandı. Yine Şırnak'ın İdil İlçesi'nde, Suriye sınırından Türkiye'ye sızmaya çalışan yaklaşık 10 kişilik PKK'lı grup ile bunları fark eden karakolda görevli askerler arasında çıkan çatışmada, piyade er Arif Subaşoğlu şehit olurken, 1'i yüzbaşı, 2'si uzman çavuş olmak üzere toplam 3 asker de yaralandı. Son acı haber gece yarısı Sur'dan geldi. Dün Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde PKK'lı teröristler tarafından yapılan saldırıda yaralanan Yüzbaşı Fatih Yaşar gece saatlerinde kaldırıldığı hastanede şehit oldu.
Abdulkadir Oğuz
Tayfun Yüce
Şehit polis Mehmet Güngördü
BABAEVİNE ACI HABER ULAŞTI
Güngördü'nün (32) şehit olduğu haberi Melikgazi ilçesi Hürriyet Mahallesi'nde ikamet eden babası Durmuş Güngördü ve annesi Zeliha Güngördü'ye, Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından verildi. Ardından, şehidin babasının evine Türk bayrağı asıldı.
Güngördü’nün 1.5 yıllık evli olduğu ve İstanbul’da görev yaptığı, bir süre önce Şırnak’a gönderildiği öğrenildi.
Hakkâri Yüksekova’da PKK’lı teröristlerin düzenlediği silahlı saldırı sonucu şehit düşen polis memuru Abdulkadir Oğuz’un (26) cenazesi dün, Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı’nda düzenlenen törenin ardından memleketi Şanlıurfa’ya gönderildi.
Şehit Oğuz’un Türk bayrağına sarılı naaşı daha sonra Balıklıgöl Yerleşkesindeki Dergah Camisi’ne getirildi. Oğuz’un cenazesinin başına gelen anne ve babası, gözyaşı döktü.
Abdulkadir Oğuz
Tören sırasında zaman zaman duygulandığı gözlenen Vali İzzettin Küçük ve protokol üyeleri, baba Şevket Oğuz’u ve aile fertlerini teselli etti. Şehidin naaşı, İl Müftüsü İhsan Açık’ın kıldırdığı cenaze namazının ardından Bediüzzaman Mezarlığı’na defnedildi.
Osman Yurt
4 ACI HABER GELDİ
4 ACI HABER GELDİ
Şırnak’ın 14 Aralık’tan bu yana sokağa çıkma yasağının sürdüğü Cizre ilçesinde, hendekleri kapatmak, barikatları kaldırmak ve PKK’lıları etkisiz hale getirmek için devam eden operasyonlarda dün özel harekât polis memuru Osman Yurt ile Van’ın Saray ilçesi nüfusuna kayıtlı Er Vedat Dolançay şehit oldu.
Çatışmada, 2 asker ile 1 polis memuru da yaralandı.
Tayfun Yüce
Şırnak İdil’de 1 Şubat’ta, PKK’lı teröristlerce yola yerleştirilen el yapımı patlayıcının zırhlı aracın geçişi sırasında infilak ettirilmesi sonucu yaralanan polis memuru Tayfun Yüce (25) ile Diyarbakır Sur’da yine 1 Şubat’ta teröristlerce yapılan silahlı saldırı sonucu yaralanan Uzman Çavuş Hasan Talay (27) tedavi gördükleri Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) şehit oldu.
Hasan Talay
Şehit Tayfun Yüce 4 yıllık polis memuruydu ve iki ay sonra yapılması planlanan düğünü için hazırlık yapıyordu. Şehit Yüce’nin cenazesi dün memleketi Adana’da defnedildi. Bigadiç nüfusuna kayıtlı şehit Talay’ın naaşı ise Balıkesir’de defnedilecek.
GECE SAATLERİNDE 2 ŞEHİT
Öte yandan, Şırnak'ta terör örgütü PKK mensuplarınca zırhlı polis aracına düzenlenen saldırıda 1 polis memuru şehit oldu, 1 polis memuru yaralandı.
Alınan bilgiye göre, Atatürk Mahallesi Cumhuriyet Meydanı'nda devriye gezen zırhlı polis aracına PKK'lı teröristlerce roketatarlı saldırı gerçekleştirildi. Olayda yaralanan ve Şırnak Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alınan 2 polis memurundan biri şehit oldu. Saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin yakalanması için operasyon başlatıldı.
Şehit polis Mehmet Güngördü
BABAEVİNE ACI HABER ULAŞTI
Şırnak'ta terör örgütü PKK mensuplarınca zırhlı polis aracına düzenlenen saldırıda yaralanan ve kaldırıldığı hastanede şehit olan polis memuru Mehmet Güngördü'nün babaevine acı haber ulaştırıldı.
Güngördü'nün (32) şehit olduğu haberi Melikgazi ilçesi Hürriyet Mahallesi'nde ikamet eden babası Durmuş Güngördü ve annesi Zeliha Güngördü'ye, Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından verildi. Ardından, şehidin babasının evine Türk bayrağı asıldı.
Güngördü’nün 1.5 yıllık evli olduğu ve İstanbul’da görev yaptığı, bir süre önce Şırnak’a gönderildiği öğrenildi.
İDİL'DEN DE ACI HABER: 1 ŞEHİT, 3 YARALI
Şırnak'ın İdil İlçesi'nde, Suriye sınırından Türkiye'ye sızmaya çalışan yaklaşık 10 kişilik PKK'lı grup ile bunları farkeden karakolda görevli askerler arasında çıkan çatışmada, bir er şehit olurken, 1'i yüzbaşı, 2'si uzman çavuş olmak üzere toplam 3 asker de yaralandı.
İdil'deki, Köyceğit Hudut Taburu Komutanlığı'na bağlı Suriye sınırındaki Yüzsüren Hudut Karakolu sorumluluk bölgesinde, akşam saat 21.30 sıralarında bir grup PKK'lı sızmaya çalıştı. Karakolda nöbet tutan askerlerin teröristleri farketmesi üzerine güvenlik güçleri ile PKK'lılar arasında çatışma çıktı.
Çatışmada ilk açılan ateşle birlikte 1 yüzbaşı, 2 uzman çavuş ve 1 er olmak üzere 4 asker yaralandı. Şırnak Devlet Hastanesi'ne kaldırılan yaralılar tedavi altına alınan yaralılardan durumu ağır olan er, doktorların tüm müdahalesine rağmen kurtarılamayarak şehit oldu.
Bu arada, Suriye sınırındaki Yüzsüren Hudut Karakolu'nda halen çatışmaların zaman zaman devam ettiği öğrenildi.
GECE YARISI ACI HABER: SUR'DA BİR ASKER ŞEHİT
Dün Diyarbakır'ın Sur İlçesi'nde PKK'lı teröristler tarafından yapılan saldırıda yaralanan Yüzbaşı Fatih Yaşar gece saatlerinde kaldırıldığı hastanede şehit oldu.
Yüzbaşı Yaşar’ın keskin nişancı tüfeği ile açılan ateşle şehit edildiği belirtilirken, bölgede operasyonların devam ettiği kaydedildi. Gece yapılan saldırıda şehit düşen Yüzbaşı Fatih Yaşar’ın Sur operasyonuna destek amacıyla birliğiyle beraber başka bir ilden kente geldiği öğrenildi.
Genelkurmay'dan yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
''09 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır ili Sur ilçesinde devam eden operasyonlar esnasında, bölücü terör örgütü mensubu teröristlerce yapılan silahlı saldırı sonucu bir kahraman silah arkadaşımız ağır yaralanmış, derhal hastaneye sevk edilmiş, ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak saat 23.45’te şehit olmuştur.'' DHA
''09 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır ili Sur ilçesinde devam eden operasyonlar esnasında, bölücü terör örgütü mensubu teröristlerce yapılan silahlı saldırı sonucu bir kahraman silah arkadaşımız ağır yaralanmış, derhal hastaneye sevk edilmiş, ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak saat 23.45’te şehit olmuştur.'' DHA
9 Şubat 2016 Salı
Times'tan Türkiye-Rusya krizi yorumu: Dünya istikrarsızlaşıyor
İngiliz Times gazetesinin bugün yayımlanan editoryal yazısında, Kuzey Kore'nin füze denemeleri ve Türkiye ile Rusya arasındaki krizden yola çıkılarak dünyanın gitgide istikrarsızlaştığı yorumu yapıldı ve siyasetçilere çağrıda bulunuldu.
Times'ın bu editoryal yazısının başlığı, 'küresel ihtilaf'.
Bugünkü dünyanın dengeden uzak olduğunun belirtilmesiyle başlayan yazıda gerilim kaynağı üç gelişmeye dikkat çekiliyor.
Birincisi, Kuzey Kore'nin füze denemeleri, ikincisi Rusya ile Türkiye arasındaki gerilim, üçüncüsü ise Ukrayna gerilimi.
"1945-1989 arasının çift kutuplu dünyasındaki kolay olmayan istikrar, olağanüstü istikrarsız bir uluslararası sistemle yer değiştirdi" diye yazıyor gazete.
'Güney Çin Denizi ve Türkiye'nin güney sınırı, fay hatları'
Times, ABD'nin Güney Kore'ye kurulacak yeni bir savunma sistemine destek vermek için harekete geçtiğini aktardıktan sonra "bir haydut diktatör" olarak tanımladığı Kuzey Kore'nin nükleer silah hevesinin iki sonucunun olduğunu belirtiyor.
Gazeteye göre bunlardan biri, "Bir diktatörün dünya düzenini bozmaya yönelik ele avuca sığmaz kalkışmasının büyük ölçüde itiraz kabul etmez bir yere gitmesi".
İkincisi ise "ABD ve Çin'in, Güney Çin Denizi üzerinden bir çatışmaya düşme riski".
Times, Türkiye'nin Kasım ayında bir Rus jetini düşürmesi bu yana, iki ülke arasında bir askeri çatışma gerçekleşmemiş olsa da büyük bir diplomatik ve ticari sürtüşmenin yaşandığını yazıyor.
"Moskova, sol eğilimli Kürt savaşçı gruplarına desteğini artırdı" diye yazan gazete bunun, Ankara'yı, sınırında bir Suriye Kürdistanı'nın kurulacağına dair kaygılandırdığını belirtiyor.
Yazı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dünkü açıklamalarıyla devam ediyor:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Washington'ın, kendisi veya Suriyeli Kürtleri desteklemek arasında seçim yapması gerektiğini söyledi. Orta yol olmadığını belirtti.
Öyle görünüyor ki, Cumhurbaşkanı'na göre, Rusya gerçekten, sadece IŞİD’le değil Ankara'nın kendisiyle de ilan edilmemiş bir savaşın eşiğinde. Bu nedenle Suriye'nin kuzey sınırındaki, planlı veya plansız, herhangi bir yeni hadise, NATO müttefiki olan Türkleri, Ruslarla açık bir savaşa itebilir."
Yazının sonunda dünyadaki siyasetçilere bütün bu sorunlarla ilgili tansiyonu düşürmek için yeni yollar bulma çağrısı yapılıyor, özetle şu ifadelere yer veriliyor:
"Güney Çin Denizi'nden Türkiye'nin güney sınırına bunlar, temel fay hatlarıdır. Bunlar, tüm taraflardaki siyasetçilerden özel hassasiyet bekleyen tehlike bölgeleridir.
1962'deki Küba krizinden sonra Beyaz Saray ve Kremlin bir kırmızı hat kurmuştu.
Eğer kaza harbi önlenecekse günümüzün liderleri gerilimleri düşürmek için çok daha sofistike yollar bulmalıdır.
Siyasetçiler, bazı liderlerin rasyonel olmadığı tehlike zamanlarında dahi riski en aza indirmek için rasyonel sonuçlar peşinde koşmalıdır."
BBC Türkçe
Times'ın bu editoryal yazısının başlığı, 'küresel ihtilaf'.
Bugünkü dünyanın dengeden uzak olduğunun belirtilmesiyle başlayan yazıda gerilim kaynağı üç gelişmeye dikkat çekiliyor.
Birincisi, Kuzey Kore'nin füze denemeleri, ikincisi Rusya ile Türkiye arasındaki gerilim, üçüncüsü ise Ukrayna gerilimi.
"1945-1989 arasının çift kutuplu dünyasındaki kolay olmayan istikrar, olağanüstü istikrarsız bir uluslararası sistemle yer değiştirdi" diye yazıyor gazete.
'Güney Çin Denizi ve Türkiye'nin güney sınırı, fay hatları'
Times, ABD'nin Güney Kore'ye kurulacak yeni bir savunma sistemine destek vermek için harekete geçtiğini aktardıktan sonra "bir haydut diktatör" olarak tanımladığı Kuzey Kore'nin nükleer silah hevesinin iki sonucunun olduğunu belirtiyor.
Gazeteye göre bunlardan biri, "Bir diktatörün dünya düzenini bozmaya yönelik ele avuca sığmaz kalkışmasının büyük ölçüde itiraz kabul etmez bir yere gitmesi".
İkincisi ise "ABD ve Çin'in, Güney Çin Denizi üzerinden bir çatışmaya düşme riski".
Times, Türkiye'nin Kasım ayında bir Rus jetini düşürmesi bu yana, iki ülke arasında bir askeri çatışma gerçekleşmemiş olsa da büyük bir diplomatik ve ticari sürtüşmenin yaşandığını yazıyor.
"Moskova, sol eğilimli Kürt savaşçı gruplarına desteğini artırdı" diye yazan gazete bunun, Ankara'yı, sınırında bir Suriye Kürdistanı'nın kurulacağına dair kaygılandırdığını belirtiyor.
Yazı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dünkü açıklamalarıyla devam ediyor:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Washington'ın, kendisi veya Suriyeli Kürtleri desteklemek arasında seçim yapması gerektiğini söyledi. Orta yol olmadığını belirtti.
Öyle görünüyor ki, Cumhurbaşkanı'na göre, Rusya gerçekten, sadece IŞİD’le değil Ankara'nın kendisiyle de ilan edilmemiş bir savaşın eşiğinde. Bu nedenle Suriye'nin kuzey sınırındaki, planlı veya plansız, herhangi bir yeni hadise, NATO müttefiki olan Türkleri, Ruslarla açık bir savaşa itebilir."
Yazının sonunda dünyadaki siyasetçilere bütün bu sorunlarla ilgili tansiyonu düşürmek için yeni yollar bulma çağrısı yapılıyor, özetle şu ifadelere yer veriliyor:
"Güney Çin Denizi'nden Türkiye'nin güney sınırına bunlar, temel fay hatlarıdır. Bunlar, tüm taraflardaki siyasetçilerden özel hassasiyet bekleyen tehlike bölgeleridir.
1962'deki Küba krizinden sonra Beyaz Saray ve Kremlin bir kırmızı hat kurmuştu.
Eğer kaza harbi önlenecekse günümüzün liderleri gerilimleri düşürmek için çok daha sofistike yollar bulmalıdır.
Siyasetçiler, bazı liderlerin rasyonel olmadığı tehlike zamanlarında dahi riski en aza indirmek için rasyonel sonuçlar peşinde koşmalıdır."
BBC Türkçe
Açık alanlarda da sigara yasağı başlıyor
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, AVM önü, ibadethane bahçesi, yürüyüş alanları ve çocukların bulunduğu parklarda sigara içilmesinin yasaklanacağını açıkladı.
Sabah gazetesinde yer alan habere göre, Sağlık Bakanlığı tütünle mücadele kapsamını genişletiyor. Kış aylarında kapalı mekanların camlı bölümlerinin tamamen kapatılarak sigara içilmesiyle ilgili yeni bir yasal düzenleme yapılacak.
Açık alanda sigara yasakları da bu yıl uygulamaya geçecek. Buna göre, çay bahçesi gibi alanlarda sigara içen masa ile içmeyen masa yan yana olamayacak. Masalar arasında belirli mesafe şartı getirilecek.
Çocuk parkı da yasak
Bakanlık, park, bahçe, AVM önü, ibadethane bahçesi, yürüyüş alanları ve çocuk parklarında sigara içimini yasaklayacak. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "Çocuk parkında sigara olmaz" dedi.
Sabah gazetesinde yer alan habere göre, Sağlık Bakanlığı tütünle mücadele kapsamını genişletiyor. Kış aylarında kapalı mekanların camlı bölümlerinin tamamen kapatılarak sigara içilmesiyle ilgili yeni bir yasal düzenleme yapılacak.
Açık alanda sigara yasakları da bu yıl uygulamaya geçecek. Buna göre, çay bahçesi gibi alanlarda sigara içen masa ile içmeyen masa yan yana olamayacak. Masalar arasında belirli mesafe şartı getirilecek.
Çocuk parkı da yasak
Bakanlık, park, bahçe, AVM önü, ibadethane bahçesi, yürüyüş alanları ve çocuk parklarında sigara içimini yasaklayacak. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "Çocuk parkında sigara olmaz" dedi.
8 Şubat 2016 Pazartesi
Öteki kadına tazminat davası
Kendisini aldatan eşine boşanma davası açan Berna S. kocasının sevgilisine de hayatının değişip manevi yıkıma uğradığını belirterek tazminat davası açtı.
İstanbul Kartal’da eşinin kendisini aldattığını öğrendiğinde eşi ve sevgilisine işkence yaptığı iddia edilen Berna S., eşine açtığı boşanma davasının ardından, “Yuvamı yıktı. Manevi hezimete uğradım” diyerek eşinin sevgilisi Hilal D. hakkında da tazminat davası açtı.
İstanbul Kartal Kordonboyu Mahallesi’nde yaşanan olayda iki çocuk annesi Berna S., eşi Can S.’nin kendisini Hilal D. ile aldattığını öğrenince genç sevgiliyi konuşmak için evine çağırdı.
Sevgilinin ağzından bir senedir beraber olduklarını duyunca çılgına dönen Berna S. iddiaya göre Hilal D.’nin kafasına bir cisimle vurduktan sonra elindeki sigarayı Hilal D.’nin vücudunda söndürdü.
8 bin TL istedi
Bir süre sonra da Berna S. eşinden boşanmak için mahkemeye başvurdu. Çiftin boşanma davası devam ederken Berna S. bu kez öteki kadın hakkında 8 bin TL’lik manevi tazminat davası açmaya karar verdi. Avukatı Çağrı Çetin aracılığıyla mahkemeye yaptığı başvuru da Berna S. dilekçede, iki çocuğunun ve kendisinin bu olay sonrası hayatlarının değiştiğini belirterek,”İstanbul’daki işimden ayrılıp başka bir şehire yerleşmek zorunda kaldım. Hayatımın değişmesine neden oldu. Hem yuvamı yıktı hem de manevi hezimete uğradığım. Kendisinden 8 bin TL tazminat talep ediyorum” dedi. (hürriyet.com.tr)
İstanbul Kartal’da eşinin kendisini aldattığını öğrendiğinde eşi ve sevgilisine işkence yaptığı iddia edilen Berna S., eşine açtığı boşanma davasının ardından, “Yuvamı yıktı. Manevi hezimete uğradım” diyerek eşinin sevgilisi Hilal D. hakkında da tazminat davası açtı.
İstanbul Kartal Kordonboyu Mahallesi’nde yaşanan olayda iki çocuk annesi Berna S., eşi Can S.’nin kendisini Hilal D. ile aldattığını öğrenince genç sevgiliyi konuşmak için evine çağırdı.
Sevgilinin ağzından bir senedir beraber olduklarını duyunca çılgına dönen Berna S. iddiaya göre Hilal D.’nin kafasına bir cisimle vurduktan sonra elindeki sigarayı Hilal D.’nin vücudunda söndürdü.
8 bin TL istedi
Bir süre sonra da Berna S. eşinden boşanmak için mahkemeye başvurdu. Çiftin boşanma davası devam ederken Berna S. bu kez öteki kadın hakkında 8 bin TL’lik manevi tazminat davası açmaya karar verdi. Avukatı Çağrı Çetin aracılığıyla mahkemeye yaptığı başvuru da Berna S. dilekçede, iki çocuğunun ve kendisinin bu olay sonrası hayatlarının değiştiğini belirterek,”İstanbul’daki işimden ayrılıp başka bir şehire yerleşmek zorunda kaldım. Hayatımın değişmesine neden oldu. Hem yuvamı yıktı hem de manevi hezimete uğradığım. Kendisinden 8 bin TL tazminat talep ediyorum” dedi. (hürriyet.com.tr)
Başbakan Davutoğlu, ulusal medya kuruluşlarının sahipleri ile bir araya geldi
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde, ulusal medya kuruluşlarının sahipleri ve üst düzey yöneticileri ile bir araya geldi.
Başbakanlık Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde dün saat 13.30’da gerçekleştirilen toplantıda Başbakan yardımcıları Numan Kurtulmuş, Yalçın Akdoğan, Mehmet Şimşek, Tuğrul Türkeş ve Lütfi Elvan’ın yanı sıra AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ve AK Parti İstanbul Milletvekili Ali Sarıkaya da hazır bulundu.
Yaklaşık 2.5 saat süren toplantıya Doğan Yayın Grubu’nu temsilen Mehmet Ali Yalçındağ ile Doğan TV Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ve Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, Doğuş Yayın Grubu’nu temsilen Erman Yerdelen, Turkuvaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Kalyoncu, Ciner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Ciner, Ciner Medya Grup Başkanı Kenan Tekdağ, İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Mücahit Ören, İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Zahit Akman, Esmedya Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, Star Medya Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sancak, Dünya Veb Ofset Yönetim Kurulu Başkanı Didem Demirkent, Milliyet Gazetesi’ni temsilen Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören ile Yıldırım Demirören, Yeni Şafak Gazetesi’ni temsilen Albayrak Grubu adına Ahmet ve Nuri Albayrak, Yeni Akit Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu, Milli Gazete Genel Müdürü Ömer Yüksek Özek, Milat Gazetesi’nden Ali Adakoğlu ve AA Genel Müdürü Şenol Kazancı katıldı.
Başbakanlık kaynakları, Başbakan Davutoğlu’nun toplumun çeşitli kesimleriyle gerçekleştirdiği görüşmeler çerçevesinde ulusal medya kuruluşlarının sahipleri ve üst yöneticileri ile de bir görüşme gerçekleştirdiğini belirtti. Toplantıda, terörle mücadele, demokratikleşme süreci, yeni anayasa, AB süreci ve siyasi reformlar ile ekonomi başlıkları üzerinde durulduğu bildirildi. Ayrıca, başta mülteciler konusu olmak üzere dış politika başlıkları ve ülke gündemindeki diğer konuların da konuşulduğu açıklandı. Katılımcılar arasında, bu toplantıların devamı konusunda genel mutabakata varıldığı da belirtildi. Hürriyet
Başbakanlık Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde dün saat 13.30’da gerçekleştirilen toplantıda Başbakan yardımcıları Numan Kurtulmuş, Yalçın Akdoğan, Mehmet Şimşek, Tuğrul Türkeş ve Lütfi Elvan’ın yanı sıra AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ve AK Parti İstanbul Milletvekili Ali Sarıkaya da hazır bulundu.
Yaklaşık 2.5 saat süren toplantıya Doğan Yayın Grubu’nu temsilen Mehmet Ali Yalçındağ ile Doğan TV Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ve Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, Doğuş Yayın Grubu’nu temsilen Erman Yerdelen, Turkuvaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Kalyoncu, Ciner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Ciner, Ciner Medya Grup Başkanı Kenan Tekdağ, İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Mücahit Ören, İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Zahit Akman, Esmedya Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, Star Medya Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sancak, Dünya Veb Ofset Yönetim Kurulu Başkanı Didem Demirkent, Milliyet Gazetesi’ni temsilen Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan Demirören ile Yıldırım Demirören, Yeni Şafak Gazetesi’ni temsilen Albayrak Grubu adına Ahmet ve Nuri Albayrak, Yeni Akit Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu, Milli Gazete Genel Müdürü Ömer Yüksek Özek, Milat Gazetesi’nden Ali Adakoğlu ve AA Genel Müdürü Şenol Kazancı katıldı.
Başbakanlık kaynakları, Başbakan Davutoğlu’nun toplumun çeşitli kesimleriyle gerçekleştirdiği görüşmeler çerçevesinde ulusal medya kuruluşlarının sahipleri ve üst yöneticileri ile de bir görüşme gerçekleştirdiğini belirtti. Toplantıda, terörle mücadele, demokratikleşme süreci, yeni anayasa, AB süreci ve siyasi reformlar ile ekonomi başlıkları üzerinde durulduğu bildirildi. Ayrıca, başta mülteciler konusu olmak üzere dış politika başlıkları ve ülke gündemindeki diğer konuların da konuşulduğu açıklandı. Katılımcılar arasında, bu toplantıların devamı konusunda genel mutabakata varıldığı da belirtildi. Hürriyet
7 Şubat 2016 Pazar
'Askeri casusluk' davasında Gülen'in DNA'sı istendi
"Askeri casusluk" davasının iki numaralı sanığı Başbuğ, evinde ele geçirilen hard disklerdeki DNA örneklerinin Fethullah Gülen ve örgüt üyelerine ait olup olmadığının belirlenmesi için DNA örneklerinin alınmasını istedi.
Kamuoyunda "askeri casusluk" olarak bilinen davanın iki numaralı sanığı emekli Albay Coşkun Başbuğ, evinde ele geçirilen ve davaya delil oluşturan hard disklerdeki DNA örneklerinin Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) lideri FethullahGülen ve örgüt üyelerine ait olup olmadığının belirlenmesi amacıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe vererek, parmak izleri ve DNA örneklerinin alınmasını talep etti.
Aralarında muvazzaf askerlerin de bulunduğu 357 kişi hakkında "askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" suçlamasıyla açılan davanın sanıklarından Başbuğ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gözaltına alınan birçok kişinin evinde kendilerine ait olmayan ya da içeriği sonradan değiştirilmiş deliller bulunduğunu, bu delillerin haklarındaki davanın temelini oluşturduğunu söyledi.
Kendisine ait, içinde sadece müziklerin bulunduğu hard diskin değiştirildiğini ve sözde askeri bilgileri içeren belgelerin konulduğunu savunan Başbuğ, davaya bakan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin talebi üzerine hard diskte DNA incelemesi yapıldığını ve Adli Tıp Kurumunun hazırladığı raporla DNA'nın kendisine ait olmadığını belgelediğini hatırlattı.
Parmak izi ve DNA örneği talebi
Sanıklardan Meryem Bağcı'nın Ankara'daki evinde ele geçirildiği iddia edilen hard disk ile kendi evindeki hard diskte aynı erkeğin DNA'sına rastlandığına dikkati çeken Başbuğ, DNA'nın kime ait olduğunun ortaya çıkarılması için İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu, bu kapsamda başta Fethullah Gülen olmak üzere Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması operasyonlarında tutuklanan, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan ya da yurt dışına kaçan bütün polis, savcı ve hakimlerden DNA örneği alınmasını ve bu örnekle karşılaştırılmasını talep ettiğini anlattı.
Coşkun Başbuğ, herkesin yaptıklarının hesabını vereceğini belirterek, "Erişilmez, ulaşılmaz zannettiklerimiz yargı önüne çıktı. En ufak şüphem yok, Fethullah Gülen de gelecek, yaptığının hesabını verecek" diye konuştu. (hürriyet.com.tr)
Kamuoyunda "askeri casusluk" olarak bilinen davanın iki numaralı sanığı emekli Albay Coşkun Başbuğ, evinde ele geçirilen ve davaya delil oluşturan hard disklerdeki DNA örneklerinin Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) lideri FethullahGülen ve örgüt üyelerine ait olup olmadığının belirlenmesi amacıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe vererek, parmak izleri ve DNA örneklerinin alınmasını talep etti.
Aralarında muvazzaf askerlerin de bulunduğu 357 kişi hakkında "askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" suçlamasıyla açılan davanın sanıklarından Başbuğ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gözaltına alınan birçok kişinin evinde kendilerine ait olmayan ya da içeriği sonradan değiştirilmiş deliller bulunduğunu, bu delillerin haklarındaki davanın temelini oluşturduğunu söyledi.
Kendisine ait, içinde sadece müziklerin bulunduğu hard diskin değiştirildiğini ve sözde askeri bilgileri içeren belgelerin konulduğunu savunan Başbuğ, davaya bakan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin talebi üzerine hard diskte DNA incelemesi yapıldığını ve Adli Tıp Kurumunun hazırladığı raporla DNA'nın kendisine ait olmadığını belgelediğini hatırlattı.
Parmak izi ve DNA örneği talebi
Sanıklardan Meryem Bağcı'nın Ankara'daki evinde ele geçirildiği iddia edilen hard disk ile kendi evindeki hard diskte aynı erkeğin DNA'sına rastlandığına dikkati çeken Başbuğ, DNA'nın kime ait olduğunun ortaya çıkarılması için İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu, bu kapsamda başta Fethullah Gülen olmak üzere Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması operasyonlarında tutuklanan, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan ya da yurt dışına kaçan bütün polis, savcı ve hakimlerden DNA örneği alınmasını ve bu örnekle karşılaştırılmasını talep ettiğini anlattı.
Coşkun Başbuğ, herkesin yaptıklarının hesabını vereceğini belirterek, "Erişilmez, ulaşılmaz zannettiklerimiz yargı önüne çıktı. En ufak şüphem yok, Fethullah Gülen de gelecek, yaptığının hesabını verecek" diye konuştu. (hürriyet.com.tr)
Rus pazarında yüzde 81`lik kayıp
Antalya`ya yılın ilk ayında gelen Rus turist yüzde 81 azaldı.
Geçen yılın ilk ayında 12 bin 870 Rus turist tatil için Antalya`yı tercih ederken, bu yıl aynı dönemde gelen Rus turist sayısı 2 bin 427 oldu.
Antalya`ya geçen ocak ayı sonu itibariyle gelen turist sayısı 97 bin 601 oldu. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre yılın ilk ayında Antalya`ya gelen turist sayısı son 10 yılın en düşük rakamları olarak kayıtlara geçti. Antalya`ya ocak ayı itibariyle gelen turist sayısı, `Küresel Ekonomik Kriz`in etkilerinin en yoğun yaşandığı 2009 yılının da gerisinde kaldı.
EN İYİSİ OCAK 2008
Antalya, 2006 yılının ocak ayında 135 bin 10, 2007 yılının aynı döneminde 125 bin 446, 2008`in ocak ayında 140 bin 306 yabancı turisti ağırlamıştı. Küresel ekonomik krizin etkilerinin en yoğun hissedildiği 2009 yılının aynı ayında 106 bin 539 turisti ağırlayan Antalya, 2010 yılı ocak ayında 140 bin 19 turiste ev sahipliği yapmıştı. Bu hızlı toparlanma ardından Antalya`ya gelen turist sayısı belli düzeye tutunmayı başarmış, 2011 yılının ocak ayında 126 bin 272, 2012 yılında 122 bin 314, 2013 yılında 111 bin 485, 2014`te 116 bin 974 ve 2015`te 117 bin 746 yabancı turist kente gelmişti.
EN FAZLA KAYIP RUSYA
Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının girişlerinin, tatil dışında başka nedenlerle Antalya`ya gelen yabancıların da dahil olduğu rakamlara göre bu yılın ocak ayında Antalya`ya gelen turist sayındaki düşüş, 2015`in aynı dönemine oranla yüzde 17 oldu. Antalya`nın ocak rakamlarına göre en fazla kan kaybettiği pazar Rusya oldu. Rusya`da düşüş yılın ilk ayında yüzde 81 olarak yaşandı. 2015 yılının ocak ayında 12 bin 870 Rus turist Antalya`ya gelirken, bu yılın aynı döneminde sayı 2 bin 427 oldu. Rusya geçen yıl ocak ayında Antalya`ya en çok turist gönderen 2`nci ülkeyken bu yıl 5`inciliğe geriledi.
ALMANYA PAZARINDA KAYIP YÜZDE 16
Antalya`nın Almanya pazarındaki kaybı yüzde 16 oldu. 2015 yılı ocak ayında 52 bin 731 Alman turiste ev sahipliği yapan Antalya`ya bu yılın aynı aynında gelen turist sayısı 44 bin 262`ye düştü. Almanlar düşüşe rağmen Antalya`yı en çok ziyaret eden turist grubu olurken, onları Hollandalılar takip etti. Ancak Hollanda pazarında kayıp 2015 yılına oranla yüzde 20 oldu. Hollanda`dan gelen turist sayısı 5 bin 688`den 4 bin 544`e düştü.
İSRAİL PAZARINDA YÜZDE 122 ARTIŞ
Hollanda`nın ardından ocak ayında en fazla turist gönderen üçüncü ülke İsrail oldu. İsrail pazarında yüzde 122`lik artış görülürken, bu ülkeden gelen turist sayısı 2 bin 8`den 4 bin 475`e yükseldi. Özellikle dünyaca ünlü turizm bölgesi Belek`te golf sahaları için Antalya`yı tercih eden İngiliz turistler bu yıl ocak ayı itibariyle Antalya`ya en çok turist gönderen 4`üncü ülke oldu. Ancak, bu pazarda da kayıp yüzde 14 oldu. İngiltere`den gelen turist sayısı 3 bin 456`dan 2 bin 965`e düştü.
DHA
Geçen yılın ilk ayında 12 bin 870 Rus turist tatil için Antalya`yı tercih ederken, bu yıl aynı dönemde gelen Rus turist sayısı 2 bin 427 oldu.
Antalya`ya geçen ocak ayı sonu itibariyle gelen turist sayısı 97 bin 601 oldu. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre yılın ilk ayında Antalya`ya gelen turist sayısı son 10 yılın en düşük rakamları olarak kayıtlara geçti. Antalya`ya ocak ayı itibariyle gelen turist sayısı, `Küresel Ekonomik Kriz`in etkilerinin en yoğun yaşandığı 2009 yılının da gerisinde kaldı.
EN İYİSİ OCAK 2008
Antalya, 2006 yılının ocak ayında 135 bin 10, 2007 yılının aynı döneminde 125 bin 446, 2008`in ocak ayında 140 bin 306 yabancı turisti ağırlamıştı. Küresel ekonomik krizin etkilerinin en yoğun hissedildiği 2009 yılının aynı ayında 106 bin 539 turisti ağırlayan Antalya, 2010 yılı ocak ayında 140 bin 19 turiste ev sahipliği yapmıştı. Bu hızlı toparlanma ardından Antalya`ya gelen turist sayısı belli düzeye tutunmayı başarmış, 2011 yılının ocak ayında 126 bin 272, 2012 yılında 122 bin 314, 2013 yılında 111 bin 485, 2014`te 116 bin 974 ve 2015`te 117 bin 746 yabancı turist kente gelmişti.
EN FAZLA KAYIP RUSYA
Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının girişlerinin, tatil dışında başka nedenlerle Antalya`ya gelen yabancıların da dahil olduğu rakamlara göre bu yılın ocak ayında Antalya`ya gelen turist sayındaki düşüş, 2015`in aynı dönemine oranla yüzde 17 oldu. Antalya`nın ocak rakamlarına göre en fazla kan kaybettiği pazar Rusya oldu. Rusya`da düşüş yılın ilk ayında yüzde 81 olarak yaşandı. 2015 yılının ocak ayında 12 bin 870 Rus turist Antalya`ya gelirken, bu yılın aynı döneminde sayı 2 bin 427 oldu. Rusya geçen yıl ocak ayında Antalya`ya en çok turist gönderen 2`nci ülkeyken bu yıl 5`inciliğe geriledi.
ALMANYA PAZARINDA KAYIP YÜZDE 16
Antalya`nın Almanya pazarındaki kaybı yüzde 16 oldu. 2015 yılı ocak ayında 52 bin 731 Alman turiste ev sahipliği yapan Antalya`ya bu yılın aynı aynında gelen turist sayısı 44 bin 262`ye düştü. Almanlar düşüşe rağmen Antalya`yı en çok ziyaret eden turist grubu olurken, onları Hollandalılar takip etti. Ancak Hollanda pazarında kayıp 2015 yılına oranla yüzde 20 oldu. Hollanda`dan gelen turist sayısı 5 bin 688`den 4 bin 544`e düştü.
İSRAİL PAZARINDA YÜZDE 122 ARTIŞ
Hollanda`nın ardından ocak ayında en fazla turist gönderen üçüncü ülke İsrail oldu. İsrail pazarında yüzde 122`lik artış görülürken, bu ülkeden gelen turist sayısı 2 bin 8`den 4 bin 475`e yükseldi. Özellikle dünyaca ünlü turizm bölgesi Belek`te golf sahaları için Antalya`yı tercih eden İngiliz turistler bu yıl ocak ayı itibariyle Antalya`ya en çok turist gönderen 4`üncü ülke oldu. Ancak, bu pazarda da kayıp yüzde 14 oldu. İngiltere`den gelen turist sayısı 3 bin 456`dan 2 bin 965`e düştü.
DHA
Cübbeli Ahmet Hoca ifade verdi!
Kamuoyunda Cübbeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, terör örgütü IŞİD'in kendisini ölümle tehdit ettiği gerekçesiyle ifade verdi.
Cübbeli Ahmet Hoca adına açılan Instagram hesabından, Cübbeli’nin adliyede avukatıyla birlikte çektiği fotoğraf paylaşıldı.
Yapılan paylaşımda, “Cübbeli Ahmet Hocaefendi Işid’in kendisini ölümle tehdit etmesi hakkında açılan dava dosyasıyla alakalı Bakırköy adliyesinde ifade verdi.” diye yazıldı.
(sözcü.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)