17 Şubat 2016 Çarşamba

ABD'den Gülen okulları için flaş karar

ABD'nin Kaliforniya eyaletindeki Gülen bağlantılı okullar hakkında finansal soruşturma talebiyle Kaliforniya Eğitim Bakanlığı'na hukuki başvuru yapıldığı bildirildi.

Amsterdam&Partners hukuk firması, bir basın bildirisi ile Kaliforniya'da yeni bir adım attığını açıkladı.
Basın bildirisinde, Gülen ile bağlantılı olduğu iddia edilen ve Kaliforniya'da 11 okulla sözleşmeli (charter) okul statüsünde faaliyet gösteren "Magnolia Okulları" hakkında, bu okulların finansal açıdan incelenmesi için Kaliforniya Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunulduğu belirtildi.
Başvurunun Dr. Jose Moreno ve Tina Andres adlı iki ABD vatandaşı adına yapıldığı kaydedilen bildiride, bu okulların finansal pratiklerinin eğitim bakanlığı tarafından detaylı bir şekilde incelenmesi ve Magnolia Okulları'nın bu bölgede her biri milyonlarca dolara mal olacak yeni okul başvurularının hassas bir şekilde ele alınması gerektiği ifade edildi.
Amsterdam&Partners hukuk firmasının başkanı Robert Amsterdam, AA muhabirine. "ABD'de Gülen bağlantılı okullarla ilgili kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Önümüzdeki ay tamamlanmasını umduğumuz bu çalışmanın sonuçlarının hem Türk hem de Amerikan kamuoyunda şok etkisi yapacağını düşünüyoruz" ifadelerini kullandı. (medyafaresi.com.tr)

Murat Bardakçı Çüş Orhan Pamuk dedi TT oldu

Habertürk yazarı Murat Bardakçı, bugün kaleme aldığı "Çüş Orhan Pamuk Çüş" yazısıyla sosyal medyada gündem oldu.


Bardakçı'nın yazısını beğenenler ve destekleyenlerin yanında eleştirenler de oldu.
Murat Bardakçı'nın 17 Şubat 2016 tarihli yazısı şöyle...
Önce bir-iki haftadan buyana hemen her yerde, hattâ ATM’lerde bile reklâmı yapılan, bahsi daha açılır açılmaz hayranlık krizlerine girilen ve yüceltile yüceltile göklere çıkartılan bir romandan aynen aldığım şu paragrafı okuyun:
“...Bir dönem skandal ve cinayet haberlerini öne çıkaran gazeteleri Oidipus ve Rüstem benzeri hikâyelere çok rastladığım için okudum. İstanbul’da iki çeşit hikâye okur tarafından çok seviliyor, ucuz gazetelerde çok yayımlanıyordu. Birincisi; oğlu askerde, hapiste, uzaktayken babanın, genç ve güzel geliniyle yatması, olayı fark eden oğulun babayı öldürmesiydi. Çok işlenen ve sayısız çeşitlemeleri olan ikinci cins cinayet ise, cinsel açlık içindeki oğulun, bir cinnet anında zorla anasıyla yatmasıydı. Bu oğulların bazıları kendilerini durdurmaya ya da cezalandırmaya çalışan babalarını öldürüyordu. Toplum tarafından en çok nefretle karşılanan oğullar bunlardı: Ama toplum onlardan babalarını öldürdükleri için değil, zorla analarıyla yattıkları için nefret ediyor, adlarını bile anmak istemiyordu. Baba katili bu oğulların bazıları bir pisliği temizleyerek nam yapmak isteyen hapishane ağaları, kabadayılar veya kiralık katil adayları tarafından öldürülüyordu. Bu cinayetlere devlet, hapishane yönetimi, gazeteciler, hatta toplum karşı çıkmıyordu...”.
İÇİNİZ KALKTI DEĞİL Mİ?
Okuyanın âsabını lâçka eden, özellikle de “ana-oğul” bahsine gelince artık ikrah ettiren bu ifadeler hangi romanda mı geçiyor?
Başlıktan zaten anlamışsınızdır: Orhan Pamuk’un yere-göğe konamayan son kitabında, “Kırmızı Saçlı Kadın”ın 114. sayfasında!
Tamam, kayınpederin geline tecavüze kalkışması maalesef nadiren de olsa yaşanan hadiselerdir ama bu rezaletlerin haberleri gazetelerde hiçbir şekilde yeralmaz ve yayınlanmamalarının başta gelen sebebi de, yazılmalarının kanunen yasak olmasıdır.
Üstelik aynı yasak sadece bizde değil, birçok Avrupa ülkesinde de mevcuttur. İsmini vermeyeyim, Avrupa’nın en çok okunan yazarlarından birinin birkaç sene önce yayınladığı kitabında benzer bir hadiseyi değil yazması, üstü kapalı biçimde de olsa ima etmesi yüzünden hapse düşmekten son anda kurtulmuş olduğunu edebiyat çevreleri gayet iyi bilirler.
Hele diğer iddia! Çocuk annesine tecavüz edecek, bunu farkeden babasını öldürecek, sonra hapse düşecek, orada öldürülecek, hadise basına aksedecek, gazetelerin üçüncü sayfalarında çarşaf çarşaf yazılacak ve hemen herkes “Herifi gebertmekle aman ne iyi etmişler, ellerine sağlık” diyecekler, İstanbul gazetelerinde bu haberlere sık sık rastlanacak, üstelik okur da bunlara bayılacak!
Neredeyse kırk senelik gazeteciyim, ucuz yahut pahalı hiçbir gazetede “oğulun anası ile yatmasını” ve ardından gelen cinayetler zincirini konu alan tek bir haber bile görmedim; üstelik bu hadiselerin “ucuz gazetelerde çok -Nobelli yazar herhalde ‘sık sık’ demek istiyor- yayınlandığına” da hiç tesadüf etmedim!
Gazetelerde böyle bir sapıklıklar silsilesine tesadüf eden varsa buyursun, göstersin!
İŞTE, BÖYLE BİLİNECEĞİZ!
İlgi çekmek ve romanın kurgusunu güçlendirmek maksadıyla yazılan iğrenç bir hayâlin, yani “anaoğul ilişkisi” ve arkasından gelen cinayetler zinciri palavrasının neticesini hayâl edebiliyor musunuz? Bu roman da senelerdir devam eden bildiğimiz pazarlama çabalarının neticesinde mutlaka yabancı dillere tercüme edilecek, yayınlandığı memleketlerde tabîi bol bol reklâmı yapılacak ve yabancı okuyucunun hatırında öncelikle malûm iddia kalacak: Oğulların annelerine tecavüz edip babalarını öldürmelerinin ve hain evlâdın da hapishanede ortadan kaldırılmasının Türkiye’de sık sık rastlanan, sıradan bir hadise olduğu!
Başlıkta kullandığım “Çüş” ibaresi için affınızı rica ediyorum... Aslında daha değişik bir başlık düşünmüştüm ama arkadaşlar “Ana-oğul üzerine kurulu böylesine menfur bir hayâlin başlıkta kullanılması bile yakışıksız olur” dediler ve dolayısı ile “Çüş” ile yetinmek zorunda kaldım.
Ama bu “Çüş”ün yanına arzu ederseniz “Yuh”, “Ohaaaa!” vesaire gibi ünlemler de koyabilirsiniz. “Kırmızı Saçlı Kadın”daki bu utanç verici hayâli yorumlamakta zaten bu ünlemler ile daha nice sıfatlar bile kifayetsiz kalır.  

16 Şubat 2016 Salı

Özgecan cinayeti bile durduramadı

Kadın cinayetleri tüm hızıyla sürüyor. Umut Vakfı'nın hazırladığı Türkiye'de kadın cinayletleri haritasına göre 2015 yılında Türkiye’de 309’u silahlı, toplam 414 kadın cinayeti vakası basına yansıdı. Mersin'de korkunç şekilde öldürülen Özgecan Aslan cinayeti ve davanın en yüksek cazayla sonuçlanmasına rağmen kadına yönelik cinayet haberlerinde azalma olmadı.



Umut Vakfı’ndan yapılan açıklamaya göre, vakıf Ocak ayı sonunda Türkiye’de 2015 yılında yaşanan ve basına yansıyan silahlı şiddetin bölgelere göre haritasını yayınlamıştı. Türkiye’de kadına yönelik şiddet olaylarına her gün bir yenisi eklenmesi ve toplu katliamlara dönüşmesi nedeni ile kadın cinayetleri haritasını da gündeme sunuyor. Kadın örgütleri ve çeşitli partiler ve örgütler de bu konuda çalışmalar yapıyorlar. Türkiye’de her üç kadından birinin yaşı kaç olursa olsun şiddet gördüğü bilimsel araştırmalarla kanıtlanmışken ve resmi raporlara da yansımışken bu konuda çok ciddi çalışmalar yapılması gerektiği artık ortada.

Umut Vakfı’nın istatistiki çalışmalarına göre, 2015 yılında Türkiye’de 309’u silahlı, toplam 414 kadın cinayeti basına yansıdı… Bu cinayetlerde anne karnındaki 6 haftalık ceninden (yani daha hayata gözlerini açamadan kadın cinayetinin mağduru oldu) 85 yaşındaki kadın dahil olmak üzere, 414 kadın ve aile bireyi öldürüldü, kimisi ağır 91 kadın ve aile bireyi de yaralandı.
Silahla işlenen "kadın cinayetleri"nin haritasına bölge bölge bakıldığında ; Marmara Bölgesi’nde basına yansıyan 34 olayla İstanbul en çok kadın cinayetinin işlendiği il olarak aynı zamanda Türkiye genelinin de birinci sırasında bulunuyor. Bu bölgede, 13 kadın cinayeti, 11 ölü, üç yaralıyla ikinci sırayı Kocaeli işgal ediyor. Bursa’da geçen yıl yedi "kadına şiddet " sebepli cinayet basına yansıdı, bu cinayetlerde 9 kişi öldü…

Genç kızlar, kadınlar sevgililerinden ya da kocalarından ayrılmak, boşanmak istedikleri, boşandıkları için öldürüldüler… Doğu illerinde ise genç kızlar, kadınlar "şaibeli intihar"ların kurbanı oldu. Yaralananlardan daha sonra ölen olup olmadığını bilinmiyor… 2015 yılında 55 koca da, karısını öldürdükten sonra intihar ettii.

ÖZGECAN’DAN SONRA 371 ÖLÜ


11 Şubat’ta Mersin’in Tarsus ilçesinde yaşanan ve Türkiye’de büyük bir infial uyandıran Özgecan olayından sonra ise yıl sonuna kadar 373 kadın cinayeti yaşandı. Bu 373 kadın cinayetinde 371 kadın ve aile bireyi öldü, 72 kadın ve aile bireyi de yaralandı. Özetle, olaydan sonra yaşanan tepkiler nedeniyle kadın cinayetlerinde bir miat olması beklenen Özgecan olayı ne Türkiye için ne de Mersin için miat olamadı. 2015 yılında basına yansıyan 11 olayla Mersin’de kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı illerden biri oldu…

2016’nın ilk ayında 40 kadın cinayeti gerçekleşti.

18 İLDE KADIN CİNAYETİ YOK

2015 yılında 20 ilde kadın cinayeti yaşanmadı. Bunlar; Artvin, Bartın, Batman (üç şaibeli kadın intiharı var), Bayburt, Bingöl, Burdur, Çankırı, Düzce, Gümüşhane, Hakkari (bir şaibeli intihar var), Isparta, Karabük, Kilis, Muş, Niğde, Ordu, Sinop, Tunceli ve Yozgat.

SİLAHLA İŞLENEN KADIN CİNAYETLERİNDE İSTANBUL İLK SIRADA

Silahla işlenen "kadın cinayetleri"nin haritasına bölge bölge bakıldıgında Marmara Bölgesi’nde basına yansıyandan 75 olay içinde, 34 olayla İstanbul en çok kadın cinayetinin işlendiği il olarak aynı zamanda Türkiye genelinin de birinci sırasında bulunuyor. Bu bölgede, 13 kadın cinayeti, 11 ölü, üç yaralıyla ikinci sırayı Kocaeli işgal ediyor. Bursa’da geçen yıl yedi kadın cinayeti basına yansıdı, bu cinayetlerde 9 kişi öldü.

BÖLGELERE GÖRE...
Karadeniz Bölgesi’nde en çok kadın cinayetinin işlendiği il yine Samsun. Samsun’da basına yansıyan 10 kadın cinayetinde 10 kişi öldü, iki kişi yaralandı. Karısını öldüren iki koca da intihar etti. Akdeniz Bölgesi’nde 14 cinayet ile birinci sırada Antalya yer alırken Antalya’yı 13 kadın cinayetiyle Adana ve 11 olayla Mersin izliyor. 

Ege Bölgesi’nde 19 olayla (ki daha fazla olduğu ileri sürülüyor ve aynı zamanda Türkiye genelinde İstanbul’dan sonra ikinci sırada) İzmir birinci sırada. Bu bölgede Manisa sekiz, Aydın ve Mugla’da altışar olayla dikkat çekiyor.

Orta Anadolu Bölgesi’nde 13 olayla Ankara birinci sırada. Seri tecavüzlere mahkemelerce uygulanan ‘iyi hal indirimleri’nin şaşkınlıkla karşılandığı, kadına şiddetin baskılarla intiharlara dönüştüğü Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde önceki yıllarla kıyaslandığında direkt "kadın cinayetleri" yok gibi… Ancak "şaibeli intiharlar"ı eklediğinizde rakamlar bir anda yükseliyor.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde geçen Cuma günü katliamın yaşandığı Gaziantep, 14 olay 15 ölüyle birinci sırada bulunurken, Diyarbakır 13 olay, 13 ölü, iki yaralıyla ikinci, dokuz olay 8 ölü, 1 yaralıyla da Urfa ikinci sırada bulunuyor. Doğu Anadolu Bölgesi’nin lideri dokuz olay, sekiz ölü, bir yaralıyla Van gibi görünüyor. Malatya ve Elazığ’da dörder silahlı kadın cinayeti basına yansımış bulunuyor. Son iki bölgeden Batman da sadece üç, Hakkari’de ise bir şaibeli intihar dikkat çekiyor. Ancak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 2015 Kadın Hakları İhlalleri Raporu’nu basın toplantısıyla açıklayan İHD’ye göre ise bölgede 109 kadın öldürüldü…

EN ÇOK KADIN CİNAYETİNİN YAŞANDIĞI 11 İL

En çok "silahla kadın cinayeti"nin yaşandığı ilk 11 il ise olay, ölü-yaralı sayılarıyla şöyle:

1 – İstanbul 34 olay, 35 ölü, 6 yaralı, 8 koca intihar,

2 – İzmir 19 olay, 17 ölü, 7 yaralı, 3 koca intihar ve 1 koca intihar girişimi,

3 – Gaziantep 14 olay, 15 ölü, 2 yaralı, 2 koca intihar,

4 – Antalya, 14 olay, 9 ölü, 7 yaralı, 4 koca intihar,

5 – Diyarbakır 13 olay 13 ölü, 2 yaralı, 3 koca intihar,

6 – Kocaeli 13 olay, 11 ölü, 3 yaralı, 1 koca intihar,

7 – Adana 13 olay, 8 ölü, 7 yaralı

8 – Mersin 11 olay, 11 ölü, 4 yaralı, 1 koca intihar,

9 – Samsun 10 olay, 10 ölü, 2 yaralı, 2 koca intihar,

10 – Urfa Üçü şaibeli intihar 9 olay, 8 ölü, 1 yaralı,

11 – Van Beşi şaibeli intihar 9 olay, 8 ölü, 1 yaralı.

KADIN CİNAYETLERİ 2016’DA DA TÜM HIZIYLA ARTARAK SÜRÜYOR 

Yılın ilk kadın cinayeti yılın ilk günü Osmaniye ve Aydın’da işlendi. Osmaniye’de boşandığı eşinin evini basan baba 28 yaşındaki kızını öldürdü, 5 yaşındaki kız torununu yaraladı. Aydın Didim’de ise eski koca çocuklarının bakımını konuşmak bahanesiyle evine gittiği altı çocuğunun annesi Sultan Sarı’yı (40) yanında getirdiği bıçakla öldürdü. Ve cinayetler bir ay boyunca son sürat sürdü. Erkekler ayrılmak isteyen, boşanan, boşanmak isteyen kadınlarla, onları korumak isteyen bazı aile bireylerini öldürdü.

Artvin’de imam kocanın altın bileziklerini vermediği için karısını asansör boşluğuna atarak öldürmesi, Isparta’da 85 yaşındaki kadını boğma, Aydın Didim’de eski kocanın döverek karısını yaralama olayı ile Elazığ’da boşandığı eşinin evine girerek katliam yapan "damat dahşeti" olayı dahil 28 ilde yaşanan 37’si silahlı 40 kadın cinayetinde, anne karnındaki 5 aylık ceninden 85 yaşındaki kadına kadar 41 kadın ve aile bireyi öldü, 12 kadın ve aile bireyi de yaralandı. Kocaları tarafından öldürülen kadınların yaş aralığı 19 ile 40 arasında değişirken para ve kolundaki bileziklerini isteyen torunu, oğlu vs. tarafından öldürülen üç kadının ise 62-73 ve 85 yaşlarında olması dikkat çekti. Sakarya Geyve’de barışmak üzere geldiği koca evinde intihar ettiği ileri sürülen 26 yaşındaki Sevim Gökçe ile Malatya’da 22 yaşındaki genç kadının tabancayla şaibeli intiharları da bu rakama dahil. 

Ayrıca eşlerini öldürdükten sonra intihar girişiminde bulunan 12 koca ya da eski kocadan 10’u öldü, ikisi yaralandı… Ve kadın katliamları tanık olduğunuz gibi Şubat ayında da tüm hızıyla sürüyor. Hep beraber geçen Perşembe günü Gaziantep’te bir katliama tanık olduk… Sadece ayrılmak isteyen karısını değil, cinayet planını yaparak sekiz aile üyesini daha pompalı tüfekle katletti ve kaçtı adam. 

Gaziantep katliamıyla aynı gün Ankara’da ayrıldığı sevgilisini öldüren adam sevgilisinin annesinin de ölümüne neden oldu. Ondan önce Bursa’da ayrıldığı sevgilisinin nişanlandığını öğrenen genç, nişanlısını öldürdü, onun nişanlısını yaraladı ve intihar etti. Keza Elazığ’da 24 Ocak günü boşandığı karısının ailesinin evine pompalı tüfekle sabaha karşı 05.30’da balkondan giren adam, 61 yaşındaki eski kayınpederini, 16 yaşındaki eski baldızını uykuda öldürdü, 29 yaşındaki eski kayınbiraderini de yaralayarak kaçtı. 

2015 Ocak’ta daha azdı 2015’in silahlı olaylar istatistiklerine bakıldığında ise Ocak ayında basına, silahlı 26 kadın cinayetinin yansıdığı görülüyor. Bu cinayetlerde, toplam 27 kişi öldü (26’sı kadınlar), yine bir jandarma ve iki aile bireyi dahil altı kişi yaralandı. Üç de koca intihar etti. DHA

Rüzgar Çetin'e 22,5 yıl hapis istemi

Beşiktaş'ta 1 polis memurunun şehit olduğu, 1 polis memurunun ise yaralandığı trafik kazasına ilişkin tutuklanan Rüzgar Çetin hakkındaki soruşturma tamamlandı. Rüzgar Çetin'in "Bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne bir kişinin yaralanmasına neden olma" suçundan 22,5 yıla kadar hapsi istendi.

Beşiktaş'ta 1 polis memurunun şehit olduğu, 1 polis memurunun ise yaralandığı trafik kazasına ilişkin ünlü yönetmen Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsa Dalgıç tarafından hazırlanan iddianamede, polis memuru Fatih Alagöz'ün hayatını kaybettiği, polis memuru Emre Tetik'in ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı ve vucüdunda kırıklar meydana geldiği anlatıldı.

OLAY GÜNÜ ANLATILDI
Olay günü saat 01.00 sıralarında Emre Tetik'in kullandığı polis aracıyla Beşiktaş'tan Ortaköy'e doğru seyir halinde oldukları ifade edilen iddianamede, şüpheli Rüzgar Çetin'in ise aracı ile Ortaköy'den Beşiktaş'a doğru gittiği belirtildi. Çırağan Caddesi üzerinde kavşaktaki ışıklara yaklaşıldığından şüpheli Rüzgar Çetin'in en sağ şeritten önce orta şeride geçtiği önündeki aracı sollamak içinde ani manevra yaparak karşı şeride geçerek, gelen maktül ve müştekinin içinde bulunduğu polis aracına çarptığı ileri sürüldü.

RÜZGAR ÇETİN'İN 0.90 PROMİL ALKOLLÜ OLDUĞU İDDİA EDİLDİ 
Rüzgar Çetin'in 0.90 promil alkollü olduğu ifade edilen iddianamede, şüpheli Rüzgar Çetin'in "Bilinçli Taksirle bir kişinin ölümü bir kişinin de yaralanmasına neden olmaktan 3 yıldan 22.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanması talep edildi.

"ALKOLLÜ MEYVE KOKTEYLİ İÇMİŞ"
Rüzgar Çetin'in ifadesinde yemekte 2 kadeh alkollü meyve kokteyli içtiğini, bilincinin yerinde olduğunu ve kendini yönlendirebildiğini söylediği belirtildi. Çetin ifadesinde, 50-60 kilometre hızla seyir ettiğini önündeki aracı sollamak istediğini ve orta şeride geçtiğini, yerlerin kuru olmadığını aracın kaydığını ve kontrolden çıktığını söylediği belirtildi.

ONAYLANAN İDDİANAME AĞIR CEZA MAHKEMESİNE GÖNDERİLDİ 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bugün onaylanan iddianame, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Mahkeme heyeti iddianame ile ilgili kararını 15 gün içerisinde verecek. İddianame kabul edilirse Rüzgar Çetin önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak. DHA

Ailesi 'cadı' dedi, ölüme terk etti

Nijerya'da iki yaşındaki bir çocuk ailesi tarafından 'cadı' olduğu düşüncesiyle sokağa terk edildi. 

8 ay boyunca sokaklarda yaşam mücadelesi veren çocuğa, bölgede gönüllü yardım hizmeti vermek için bulunan Danimarkalı kadın el uzattı.

Yardım ekibi, açlıkla savaşan iki yaşındaki çocuğu solucanlar tarafından her yeri kemirilmiş ve yaralanmış halde bulundu.

"Hope/Umut" ismini verdikleri çocuğu Danimarkalı yardım sever Anja Ringgren Loven,  hastaneye kaldırdı.

Huffington Post'un haberine göre küçük çocuk, kaybettiği gücünü toplaması, vücudundaki solucanlardan arınması için kaldırıldığı hastanede tedavi altına alındı.

Danimarkalı yardım görevlisi'Hope (Umut)' adını verdikleri çocukla yakından ilgileniyor.

Anja Ringgren Loven'ın kendi oğlu ile her gün ziyaret ettiği ve yakından ilgilendiği çocuğun tüm masrafları yine Loven tarafından karşılanıyor.

Kendi yemeğini yiyebilen, yardım almadan doğrulup oturabilen ve sağlık durumu şimdilik iyi yönde stabil olan çocuk, hayata döndü ve etrafına  gülücükler saçtı.

Anja Ringgren Loven olanların ardından "O çocuk güçlü bir çocuk. Olanlar kelimelerle nasıl anlatılır bilemiyorum ama bunlar hayatı güzel kılan şeyler, fotoğraflar her şeyi özetliyor" şeklinde konuştu.








Habertürk

Su parasını ödeyemeyen 4 çocuklu kadını hapse attılar!

“Mahkeme masraflarını ödeyebilirsek eşim hapisten çıkabilecek. 4 çocuğum rezil oldu. Ne olur bize yardım edilsin”

Yolsuzluk, usulsüzlük iddialarının gündemden düşmediği, Türkiye’de Adana’dan gelen bir haber isyan ettirdi. 3 bin lira su parasını ödeyemeyip kaçak su kullanan 4 çocuk annesi kadın hapse girdi. Geride ise çaresiz baba ile gözü yaşlı çocuklar kaldı. İşte Adana’da duyanların yüreklerini sızlatan bir “su davası”nın ayrıntıları…

Adana’da elektrik ustası olan Yusuf Sezgin Uğur, uzun süredir işsizdi. Eve ekmek götürmekte, hepsi de okula giden 4 çocuğunun okul masraflarını karşılamakta güçlük çekiyordu. Parası olmadığı için su abonesi olamadı. Kaçak su kullanınca da ASKİ tarafından mühürlenip suları kesildi. Kış ortasında çaresiz kalan aile,  mührü kırarak su kullanmaya başlayınca “kaçak” durumuna düştü. haklarında takibat yapılan aileden ASKİ  3 bin lirayı bulan kaçak kullanım ve avukatlık ücretlerini talep etti. Kaçak abonesiz su kullanan anne Fazilet Uğur, tutanakla resmi mührü kırmaktan savcılığa verildi. Hakkında Adana 2. Asliye Ceza Mahkemesine dava açılan Fazilet Uğur 5 ay hapis cezası aldı. Cezası kesinleşen Fazilet Uğur cezaevine konuldu.

“PERİŞAN OLDUK”

Adana’nın Yenibey mahallesi 19 sokak 50 numaralı evde oturan kadının hapse girmesiyle, eşi ve çocukları perişan oldu. Çocuklarından Berkant’ın, Çıraklık Eğitimi’nde, Selçuk ’un 5. sınıfta, Fatmanur ‘un 3. sınıfta, Kardelen’in ise 1. Sınıf öğrenci olduğunu belirten baba Yusuf Sezgin Uğur, “Çaresizliğimiz ve parasızlığımız yüzünden bunlar başımıza geldi. Bu ülkelerde paralar, dolarlar ayakkabı kutularında uçuşurken, Reza Zarrab tonlarca altını götürürken, görmezden gelenler 4 çocuk annesi eşimi hapse attı. “dedi.

YARDIM İSTİYOR

Masrafları ödemeleri halinde eşinin hapisten çıkabileceğini belirten Yusuf Sezgin Uğur, “Bize bir hayırsever yardım elini uzatır da mahkeme masraflarını öderse eşim hapisten çıkabilecek. 4 çocuğum rezil oldu. Annesiz kaldı. Ne olur bize yardım edilsin” diye konuştu. (sözcü.com.tr)

15 Şubat 2016 Pazartesi

Çamaşır suyundan zehirlenen kızları öldü, gelinleri 5 aydır komada

Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde 5 ay önce çamaşır suyundan zehirlenerek hastanelik olan ailenin kızı hayatını kaybetti, gelinleri ise aylardır komada yaşam mücadelesi veriyor.

Afşin ilçesine bağlı Beyceğiz Mahallesi'nde meydana gelen olayda, Saliha Taşhan adlı kadın gelin ve kızları ile birlikte mutfakta temizlik yaptı. Daha sonra aspiratörü temizlemek için çamaşır suyu ve yağ çözücüyü aynı anda kullanan anne Saliha Taşhan (60), gelinleri Zeynep Taşhan (27), damadı Yusuf Gürbüz (30) ve kızları Tuğba Gürbüz (25) zehirlenmişti.

Zeynep Taşhan komada yaşam mücadelesi veriyor.

Akşam saatlerinde fenalaşan Zeynep Taşhan Afşin Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Daha sonra sırasıyla Saliha Taşhan, Yusuf Gürbüz ve Tuğba Gürbüz fenalaşarak aynı hastaneye götürülmüştü. Daha sonra fenalaşan ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılan aile fertlerinden Tuğba Gürbüz tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı.

Taşhan ailesinin damadı Yusuf Gürbüz ve anne Saliha Taşhan ise 4 ay komada kaldıktan sonra hastaneden taburcu edilirken, gelinleri Zeynep Taşhan hala komada yaşam mücadelesi veriyor.

BİR GÜN SONRA TEKRAR HASTANEYE GİTTİLER

Hastaneden taburcu olan ve o anları anlatan anne Saliha Taşhan, “Cuma günü kızım ve gelinim mutfağı temizliyorlardı. Çamaşır suyu ile mutfağı temizlediler ve aspiratörün başına geldiler. Gelinim Tuğba Gürbüz aspiratörün çok yağlı olduğunu söyledi ve benden yağ çözücü istedi. Ben de verdim. Ondan sonra nasıl sıktılar nasıl yaptılar bilmiyorum. Damadım Yusuf Gürbüz de dışarıda araba yıkıyordu. O da mutfağa gelmiş. Dördümüz de o iki ilacı teneffüs etmişiz. Ondan sonra gelin rahatsızlandı balkona yattı, kızım Tuğba da rahatsızlandı ve Afşin Devlet Hastanesi'ne gittiler. Serum verip verip geri gönderdiler. Bir gün sonra tekrar hastaneye gittiler. Orada doktor atardamarda zehir tespit etmiş. Kızım ve gelinimi acil Kahramanmaraş’a sevk ettiler. Daha sonra ben rahatsızlandım. Beni de direk Kahramanmaraş’a sevk etmişler. Ondan sonrasını da hatırlamıyorum” diye konuştu.

“GELİNİM 5 AYDIR AYAĞA KALKAMADI"

Kullanılan iki kimyasala herkesin dikkat etmesini isteyen baba Hüseyin Taşhan ise, “Akşam üzeri yapılan ev temizliği sonucunda yorgun düşüp biraz yattılar. Saat 23.00 gibi gelinim istifra etmesi sonucu onu Afşin Devlet Hastanesi'ne götürdük. Oksijen ve serum verdikten sonra eve geldi. Sonra bir diğer kişi rahatsızlanarak hastaneye götürüldü. Ertesi gününde kızım da rahatsızlandı, onu da hastaneye götürdük. O da aynı şekilde oksijen bağlayıp serum verildikten sonra iyi oldu diyerek taburcu edildi. Bir gün sonra yine aynı rahatsızlıkla bu sefer üçü hastaneye götürüldü. Sonrasında Kahramanmaraş'taki 3 farklı hastaneye sevk ettiler. Hastanenin dışarısında beklerken eşimin de rahatsızlaşıp hastaneye sevk edildiğini öğrendik. 3 hastane arasında mekik dokumaktan 'Leyla Mecnun' olduk. Maddi ve manevi yönden yıprandık. Eşim 35 gün hastanede kaldı. 24 gün yoğun bakımda kaldı. Hastaneden çıktığında eşimi tanıyamadım. Kızım Sütçü İman Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yatarken ishale yakalandı. 4 ay 5 gün sonra kızımı kaybettik. Gelinim şu anda 5 aydır hiç konuşmadan baygın bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor. Hanımım ve damadım taburcu oldu, kızım vefat etti, Gelinimin durumu kritik. Kızımın ölüm nedenine damar genişlemesi diyorlar" diyerek yaşadıkları acıyı anlattı.

"BİZ YANDIK KİMSE YANMASIN"

Vatandaşlardan evlerinde aspirin, yağ çöz, hipo, tuz ruhunu kullanırken dikkatli olmalarını isteyen Taşhan, "Onlar metallere değdiği zaman kimyasal silah oluyormuş. Temizlik maddelerinin kutularını aldık bütün hastanelere ibraz ettik ve ilaçların kutularını Afşin polis karakoluna verdik. Otopsi raporu Adana’ya gitti 1 ay sonra gelir dediler ama hala onu bekliyoruz. Biz yandık kimse yanmasın” diye konuştu.

Kardeşinin ölümüne neden olan temizlik maddelerinin incelenmesini talep eden Tuğba Gürbüz’ün ablası Sümeyra Tecır ise, “Marmaris’ten geldim, 2 aydır buradayım, hastalarımla ilgileniyorum. Sağlık Bakanımızdan gelinimiz olan Zeynep Taşhan’ın daha iyi bir yerde daha iyi imkanlarda tedavi görmesini istiyoruz. Onu da kaybetmek istemiyoruz. Şu anda Sütçü İman Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tedavi görüyor. Daha fazla kimsenin canının yanmasını istemiyoruz. İnsanların ömrü bu kadar ucuz değil. Bir temizlik maddesinin böyle bir etki yapmasına inanamıyoruz” dedi. Hürriyet

Telefon dolandırıcılarını yakalatmak için pijama ve terlikle bankaya koştu

Adana’da emekli öğretmen 58 yaşındaki Abdullah Deniz, kendisini polis ve savcı olarak tanıtan dolandırıcıyı yakalatmak için yataktan fırlayıp pijama ve terlikle bankaya koştu. Ancak niyetini anlayan dolandırıcılar küfür edip telefonu kapatınca operasyon suya düştü.


Emekli öğretmen Abdullah Deniz’in cep telefonunu arayıp, kendilerini polis ve savcı olarak tanıtan dolandırıcılar, "Sen kimliğini kayıp ettin mi? Şu anda Bingöl’de polisimize, askerimize kurşun sıkanlar senin kimliğini kullanıyor. Hakkında soruşturma açıldı, 1 ile 8 yıla kadar hapis yatabilirsin" diyerek korkutmaya çalıştı.

EMNİYET'İN SMS'İNİ HATIRLADI

Dolandırıcıların telefonda söylediklerini dikkatle dinleyen daha önce Emniyet Genel Müdürlüğü’nce gönderilen ’Polis, para istemez, kendisini savcı, polis ve asker olarak tanıtanlara itibar etmeyin’ mesajını hatırlayan Deniz, "Siz dolandırıcısınız!" diye tepki gösterdi.
Deniz’e küfreden dolandırıcılar, "Biz yalan mı söylüyoruz, hemen bankaya gidecek, bütün paranı çekeceksin. Sen bankaya gittiğinde ’Mustafa’ dersen biz seni tanırız" dedi.

YOLDA VATANDAŞTAN YARDIM İSTEDİ

Dolandırıcıları yakalatmak isteyen Abdullah Deniz, evden eşinin terliklerini giyip hızla dışarıya çıktı. Yolda rastladığı bir vatandaşa, telefonu göstererek, "Beni dolandırmak istiyorlar" uyarısında bulunan Deniz, 155’i aramasını istedi. Vatandaşın ihbarı üzerine harekete geçen polis, bankaya gelen Abdullah Deniz ile buluştu. Deniz’in niyetini anlayan dolandırıcılar, telefonu kapattı.

'ŞU HALİME BAKIN'

Bankadaki hesabını kontrol eden Abdullah Deniz, "Ben emekli bir öğretmenim. Daha önce böyle olayların olduğunu duydum. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden de bu tip olaylara karşı uyarı mesajları geliyordu. Adamı yakalatmak için harekete geçtim, ama fark edip telefonu kapattılar. Şu halime bakın, yataktan fırlayıp kalktım, terlikle dışarı çıktım. Ama yakalanmadılar" diye konuştu.


'EVİNİ DE SAT' DEYİNCE YAKALANDI
Bir diğer ilginç dolandırıcılık haberi de Bursa'dan geldi. Telefon açtığı 65 yaşındaki S.S. adlı kadına kendisini polis olarak tanıtarak evde bulunan 28 bin lirasını dolandıran 20 yaşındaki İ.B., evini de satıp parasını kendisine vermesini isteyince yakalandı.

Bursa’da yaşayan S.S. adlı kadına telefon açan bir kişi kendisini polis olarak tanıttı. S.S.’ye kentte gerçekleşen bir kuyumcu soygununda kendisinin de parmak izleri olduğunu söyleyen kişi, evde bulunan paralarını poşete koyup, Kültürpark’ta yerini tarif ettiği bankın altına bırakmasını istedi. Bunun üzerine korkuya kapılan S.S. paraları istenilen yere bıraktı.

TEKRAR ARAYINCA ŞÜPHELENDİ

Bir gün sonra aynı kişinin tekrar arayıp, soruşturmanın çok daha büyüdüğünü fazla paraya ihtiyaçları oluduğunu söyleyen dolandıcı, S.S.’den bu kez evini hemen satıp parayı kendilerine teslim etmesini istedi. Bunun üzerine şüphelenen S.S. polise haber verdi. Araştırma yapan polis, seri numaralarını aldığı paraları S.S.’ye verip zanlıyı arattı.

SUÇÜSTÜ YAKALANDI, TUTUKSUZ YARGILANACAK

Paraları nereye bırakması gerektiğini sordurdu. Bunun üzerine polis paraları Gemlik İlçesi’ndeki limanda bulunan bir teknenin üzerine bırakmasını istediği S.S.’yi uzaktan takip etti. Bırakılan paraları alan İ.B. suçüstü yakaladı. Emniyet Müdürlüğü’ndeki sorgulamasında suçlamayı kabul etmeyen zanlının, olayda kendisinin aracı olarak kullanıldığını söyledi. Sorgulamasının ardından ’Dolandırıcılık’ suçundan adliyeye çıkartılan İ.B., denetimli serbestlık kapsamında adli kontrolle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. DHA

Papa 2 John Paul evli kadınla 30 yıl "gizli aşk" yaşadı

Vatikan'ın 2014 yılında aziz ilan ettiği Papa 2. John Paul'ın 30 yıldan fazla evli bir kadınla "gizli aşk" yaşadığı ileri sürüldü. Papa'nın Polonya asıllı ABD'li Anne-Teresa Tymieniecka ile kampa gittiği ve kayak tatiline çıktığı belirtildi. İkili arasındaki mektuplar "yakınlaşma" derecesini de ele veriyor.
İngiliz yayın kuruluşu BBC, muhafazakar kimliğiyle bilinen Papa 2. John Paul ile Polonya asıllı Amerikan felsefeci Anne-Teresa Tymieniecka'nın 30 yıldan fazla "gizli aşk" yaşadığını ileri sürdü. 
Amerikan felsefeci Tymieniecka'nın 1973 yılında Polonya'nın üçüncü büyük şehri Krakow'un o dönem kardinalliğini yapan Karol Wojtyla (Papa 2. John Paul) ile yazdığı bir kitap nedeniyle iletişim kurduğu belirtildi.

BBC iddiasını Polonya Ulusal Kütüphanesi'nde yer alan yüzlerce mektup ve fotoğraflara dayandırdı. Papa 2. John Paul ve Anne-Teresa Tymieniecka'ya ait olduğu iddia edilen mektuplar ve fotoğraflar, ikili arasında 30 yıldan fazla süren bir "yakınlaşma" olduğunu ortaya koyuyor.

Papa 2. John Paul bir mektubunda, evli Anne-Teresa Tymieniecka'yı "Tanrı'nın bir hediyesi" olarak tanımlıyor. Tanıştıklarında 50 yaşında olduğu belirtilen Anne-Teresa Tymieniecka'nın Papa'ya daha büyük bir "gizli aşk"la bağlı olduğu iddia edildi. 30 yıldan fazla süren ilişkide, Papa 2. John Paul'un "dini nedenlerle cinsel ilişkiden uzak durma" yeminini bozmadığı belirtildi.
Papa 2. John Paul ile Amerikan felsefeci Anne-Teresa Tymieniecka 1978'de bir kamp alanında birlikte görülüyor. 
Papa 2. John Paul ile Amerikan felsefeci Anne-Teresa Tymieniecka 1978'de bir kamp alanında birlikte görülüyor. 
BEYAZ TİŞÖRT VE ŞORT

BBC belgeselinde yayınlanan bir fotoğrafta ise, Karol Wojtyla ve Anne-Teresa Tymieniecka kamp alanında bir çadırın önünde birlikte görülüyor. 1978 yılına ait olduğu iddia edilen fotoğrafta, yıllar sonra "Papa" seçilecek olan Karol Wojtyla beyaz bir tişört ve şortla görülüyor. 
Karol Wojtyla, "Papa" seçildikten sonra Tymieniecka'ya yazdığı bir mektupta ilişkilerinin devam edeceğini belirtiyor ve yaşadıklarını unutmama sözü veriyor.

BBC'nin yayınladığı fotoğraflardan birinde de, Karol Wojtyla'nın "Papa" seçilerek Papa 2. John Paul unvanını aldıktan sonra Amerikan felsefeci Anne-Teresa Tymieniecka tarafından Vatikan'da ziyaret edildiğini ortaya koyuyor. Fotoğrafta Papa 2. John Paul eliyle mektup arkadaşının yanağına dokunurken görülüyor.
Kardinal Karol Wojtyla'nın Papa seçildikten sonra "mektup arkadaşı" Anne-Teresa Tymieniecka'ya verdiği hediye. 
Kardinal Karol Wojtyla'nın Papa seçildikten sonra "mektup arkadaşı" Anne-Teresa Tymieniecka'ya verdiği hediye. 
ULUSAL KÜTÜPHANEDEN YALANLAMA

Papa 2. John Paul ile Anne-Teresa Tymieniecka'nın "gizli aşk" yaşadığı iddiaları Polonya Ulusal Kütüphanesi tarafından ise yalanlandı. Açıklamada, Papa 2. John Paul'un başka kadınlarla da on yıllar süren mektup arkadaşlıkları olduğu belirtildi.

BBC'nin belgeselinde Amerikan felsefeci Anne-Teresa Tymieniecka'nın Papa'ya yazdığı mektupların içeriğine ise yer verilmiyor. Tymieniecka'nın da söz konusu mektupları Polonya Ulusal Kütüphanesi'ne ölümünden 6 yıl önce verdiği iddia edildi.

ÖLÜMÜNDEN 9 YIL SONRA AZİZ İLAN EDİLDİ

Papa 2.John Paul, Vatikan'da 27 yıl görevde kaldıktan sonra 2005 yılında yaşamını yitirdi. Papa ölümünden 9 yıl sonra 2014'te Vatikan'da düzenlenen muhteşem bir törenle aziz ilan edildi. Törene 24 devlet başkanı ve kraliyet ailesi temsilcisi, 10 başbakan, 40 bakan ve bakan yardımcısı olmak üzere toplam 122 yabancı siyasetçi katıldı.
Papa 2. John Paul ölümünün ardından 9 yıl sonra aziz ilan edildi. 
Papa 2. John Paul ölümünün ardından 9 yıl sonra aziz ilan edildi. 
AĞCA SUİKAST DÜZENLEDİ

Mehmet Ali Ağca'nın 1981'de suikast ile öldürmek istediği Papa 2. John Paul için ölümünden sonra 5 yıl geçmesi beklenmeden azizlik süreci başlatıldı.

Suikast gişiminden kurtulan ve 2005'te ölen 2. John Paul’ün bir Fransız rahibeyi Parkinson’dan ve Kosta Rikalı bir kadını ölümcül bir beyin hastalığından kurtardığına inanılıyor. (ntvmsnc.com.tr)

Hatay şehidi 1.5 aylık nişanlıydı

Suriye’den Hatay’a kaçak yollarla geçmek isteyen insan kaçakçıları 23 yaşındaki uzman çavuş Mustafa Uygun'u şehit etti. Şehit Mustafa Uygun'un Denizli'deki baba evine ateş düştü. Uygun'un altı ay önce göreve başladığı ve 1,5 ay önce nişanlandığı öğrenildi.

Yayladağı İlçesi’nin Suriye sınırındaki Güveççi Mahallesi’nde devriye gezen askerler dün akşam sınırdaki duvardan atlayarak Türkiye’ye geçmeye çalışan insan kaçakçılarına müdahale etmeye çalıştı. İnsan kaçakçıları ile güvenlik güçleri arasında arbede çıktı. Arbede sırasında bir asker bıçaklandı. İnsan kaçakçıları gece karanlığında kaçarken, ağır yaralanan asker kurtarılamayarak şehit düştü.

Hatay Valisi Ercan Topaca, sınır bölgesine giderek askeri yetkililerden bilgi aldı. Kaçan saldırganların ele geçirilmesi için operasyon sürdürülürken, Yayladağı-Antakya Karayolu’nda kontrol noktaları oluşturuldu. Sınırda yer alan Görentaş ve Güveççi Mahalleleri’nde camilerden yapılan anonslarla halkın sokağa çıkmamaları istendi.

GENELKURMAY' DAN AÇIKLAMA

Olay ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı' nın internet sitesinde yapılan açıklamada; "14 Şubat 2016 tarihinde saat 19.15 sularında Hatay/Yayladağı Görentaş Hudut Karakolu’nda görevli unsurlarımız, Suriye sınırından Türkiye’ye yasadışı hudut geçişinde bulunan bir gruba müdahale etmiş, çıkan çatışmada kahraman bir silah arkadaşımız olay yerinde şehit olmuştur.Kahraman şehidimize Allah’tan rahmet, değerli ailesine, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımıza ve Yüce Türk Milletine başsağlığı ve sabır temenni ediyoruz. Kamuoyuna saygı ile duyurulur" denildi

VALİ TOPACA: BİR ASKER ŞEHİT

Konuyla ilgili adli ve idari sürecin devam ettiğini aktaran Vali Topaca, şunları söyledi:
“İnsan kaçakçıları geçerken asker bunlara müdahale ediyor, çalılık alanda bir boğuşma oluyor. Boğuşma neticesinde boynu kesilerek yaralanan askerimiz şehit oluyor. Şu anda adli süreç devam ediyor. Burada bir çete var. Bir kısmı bu tarafta, bir kısmı karşı tarafta. Karşıya bir müdahalemiz, 'asker geçti, tabur geçti' falan diyorlar, öyle birşey yok. Herhangi bir şekilde karşıya müdahale yok. Biz bunları engelleyecek, önleyecek tedbirleri alıyoruz. Askerimiz orada duvardan atlayıp koşarak geçmeye çalışınca, çalılıkların içerisinde müdahale etmeye kalkıyor.”

Ercan Topaca, sosyal medyada yer alan ilçeye giriş çıkışın yasaklandığı iddialarıyla ilgili de böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, bölgede arama yapıldığını, giriş çıkışın kontrollü sağlandığını belirtti.

Bu arada, sınırdaki Güveççi ve Görentaş mahallelerinde camiden yapılan Türkçe ve Arapça anonsla vatandaşlar dışarı çıkmamaları konusunda uyarıldı.

Bölgeye çok sayıda polis ve asker ile tedbir amaçlı ambulans sevk edildi. İlçe girişlerinde güvenlik önlemlerinin artırıldığı, araçlarda arama yapıldığı gözlendi.

ŞEHİT MUSTAFA UYGUN'UN DENİZLİ'DEKİ BABA EVİNDE YAS

Hatay'ın Yayladağı ilçesi Suriye sınırında insan kaçakçılarına müdahale ederken şehit olan 23 yaşındaki uzman çavuş Mustafa Uygun'un Denizli'deki baba evinde yas var.            

Yayladağı'nda Suriye sınırından geçmek isteyen insan kaçakçılarına müdahale ederken bıçaklanarak şehit edilen Mustafa Uygun'un şehadet haberi, askeri yetkililer tarafından Pamukkale ilçesi Pamukkale Mahallesindeki babası Cevdet Uygun ile annesi Keziban Uygun'a iletildi.              

Şehidin yakınları ve vatandaşlar, acı haber üzerine eve geldi. Şehidin baba evine Türk bayrağı asıldı.              

Uygun'un altı ay önce göreve başladığı ve 1,5 ay önce nişanlandığı öğrenildi. (hürriyet.com.tr)

14 Şubat 2016 Pazar

Haydarpaşa için son karar

Haydarpaşa Gar, Kadıköy Meydanı ve Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’na, peron alanlarıyla ilgili yapılan itirazı görüşen İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi, planların revize edilmesine karar verdi.

2013’te oy çokluğuyla söz konusu alanda ticari yapılar ile otel gibi yapıların yapımına olanak veren planı onaylayan İBB Meclisi bu kez, İmar ve Bayındırlık Komisyonu’nun, “Planın revize edilmesi için Planlama Müdürlüğü’ne iade edilmesi” yönündeki görüşünü oy birliğiyle kabul etti.

Yeni hazırlanacak planda Haydarpaşa Garı, ‘Hızlı Tren’in ilk istasyonu olacak, tarihi kimliği korunacak. İncelemeler sonucu oluşturulacak yeni planda, gar çevresinde kamuya açık yeşil alanlar oluşturulması,TCDD ve demiryolu tarihi konulu bir müze kurulması da yer alacak.

İmar ve Bayındırlık Komisyonu görüşünde, tarihi Haydarpaşa Garı ve çevresindeki tescilli eserler ve korunması gereken ağaçların bulunduğu, söz konusu alanda TCDD’nin ihtiyacı olan kullanımların Ulaştırma Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan ve planlanan projelerin son haline göre yeniden düzenlenmesi gerektiği belirtildi. Alanın bütünündeki uygulamanın ise Kentsel Tasarım Projesi hazırlanarak yürütülmesi ve planlama alanı içerisinde kamuya açık kullanımların arttırılması gerektiği tespit edildiği ifade edilen raporda, ilgili kurumlar ile koordinasyon sağlanarak Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından 1/5000 ölçekli Haydarpaşa Garı, Kadıköy Meydanı ve Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmar Planının revize edilmesi kararlaştırıldı.

CHP’LİLERDEN TEŞEKKÜR

İBB Meclisi’nde önceki gün, raporun oylanması öncesi söz alan CHP’li İBB Meclis üyeleri Esin Hacıalioğlu ve Hüseyin Sağ, karar nedeniyle Komisyon üyelerine ve AK Parti Grubu’na teşekkür etti.

İPTAL EDİLEN PLANDA NELER VARDI?

13 Aralık 2013 tasdikli plan notlarında, TCDD, Gar, Çevresi ve Geri Sahası Alt Bölgesi’nde yer alan ticaret (ofis) alanlarında, ticaret fonksiyonu ile birlikte hizmet sektörüne hitap edecek ofis binaları ile bütünleşen, alanın gece de canlılığını sağlayacak olan ve kıyı alanları ile bütünleşecek lokanta, kafeterya, çayhane gibi yeme içme birimlerine yönelik birimler, konut ve günü birlik turizm tesisleri düzenlenebilecekti. Hürriyet

İstanbul'da elektrik kesintisi

Ümraniye, Maltepe, Beykoz ve Ataşehir'in bazı mahallelerinde 15-16 Şubat'ta elektrik kesintisi yapılacak.
İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım AŞ'den yapılan açıklamaya göre, 15 Şubat'ta Ümraniye'de 00.30-06.30'da Aşağı Dudullu Mahallesi Cami, Şahinler, Necip Fazıl Dilektaşı, Günay, Çorbacı Yolu, Beşparmak, Balcı Ziya Paşa ve Hamza Yerlikaya sokakları, Maltepe'de 09.00-14.00'te Girne Mahallesi Doğuşkent, Demet, Maden ve Çiçek sokakları, Ataşehir'de 12.00-15.00'te İçerenköy Mahallesi Selim Bey, Kiptaş, Kayışdağı, Gökdeniz ile Nazar sokakları elektrik alamayacak.

Beykoz'da, 16 Şubat'ta, 10.00-17.00'de Anadolu Kavağı Mahallesi Cafer Baba, Emek Çıkmazı, İncirli, Molla Mehmet, Mirşah Hamam ve Anadolu Kavağı
sokakları, Ataşehir'de 01.00-06.00'da İçerenköy Mahallesi Çayır Sokağı'nda elektrik kesintisi uygulanacak.

13 Şubat 2016 Cumartesi

Eski Başbakan hastanede böyle bekledi

İtalya'nın eski başbakanı Mario Monti'nin hastanede beklerken çekilen fotoğrafı ülkede gündem oldu.

İtalya'da 16 Kasım 2011 ile 28 Nisan 2013 tarihleri arasında başbakanlık yapan Mario Monti'nin birkaç gün önce hastanede korumasız ve diğer vatandaşlar gibi sıra beklerken çekilen görüntüleri sosyal medyada gündeme oturdu.

Eşinin muayenesi için hastaneye gelen Monti'nin beklerken bitene kadar merdivenlerde oturup çalıştığı gözlendi.

Milano'daki Bocconi Üniversitesi'nde ekonomi profesörü olan Monti'nin bu mütevazı tavırları örnek davranış olarak yorumlandı.

Mario Monti, eski Başbakan Silvio Berlusconi hükümetinin düşmesinin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano tarafından atama usulüyle başbakanlık görevine getirilmişti.

Ekonomik krizin etkisini azaltmak adına uygulamaya koyduğu kemer sıkma politikaları halk nezdinde çok ağır karşılanmış ve kurduğu parti de genel seçimlerde öngörülenden çok daha az oy almıştı.
hürriyet.com.tr

Tesettürlü Barbie Instagram fenomeni oldu

Hicap giydirilen Barbie bebekler sosyal medya platformu Instagram'da fenomen haline geldi.

BBC Barbie bebeklerin başörtülü fotoğraflarını açtığı Instagram hesabına koyan Nijeryalı öğrenciyle konuştu.
Başörtülü Barbie bebekleri "Hijarbie" şeklinde tanımlayan eczacılık fakültesi öğrencisi Hanife Adam kendisine "Eğer Barbie hicap giyseydi nasıl olurdu" sorusunu sorduğunu söylüyor.
Kendisi de hicap giyen 24 yaşındaki Adam, "Bir boşluk gördüm. Hicap giyen bir bebek daha önce hiç görmemiştim" diyor.
Adam Barbie bebeklerin tesettürlü giysiler içindeki fotoğraflarını Hijarbie adı altında Instagram'da yayınlamaya başlayınca hesaba ilgi bir anda patlamış.
Bugün hesabın 31 binden fazla takipçisi var.
Bu tür bir tepki beklemediğini söyleyen Adam, "Pek çok insan buna benzer bir şey görmemişti. Ebeveynler kendi çocuklarına benzeyen oyuncak bebekler almak istiyor" dedi.
Hesabın popülaritesi Adam'in daha fazla resim için daha fazla dikiş dikmesi anlamına geliyor.
Çünkü bebeklerin giysilerini Adam kendisi dikiyor.
"Bebeğe tek bir giysi yapmak 2 saatimi alıyor çünkü gerçekten küçükler ve detaylar konusunda dikkatli olmak gerekiyor" diyor.
Ancak Hijarbe fikri herkes tarafından iyi karşılanmıyor.
Adam "Pek çok insan hicaplı bebekleri satın almak istedi ama İslam düşmanlığıyla da karşılaştım" dedi.
"İnsanlar bebeklerle dalga geçiyordu ve bomba taşıdığını ima ediyordu" diye ekledi.
Hanife Adam Hijarbie'nin hicap giyen kadınlarla ilgili yanlış anlamaları değiştireceğini umuyor.
Adam "Bazı insanlar kızların hicabı kendi tercihleri olmadan baskı altında oldukları için giydiklerini düşünüyor. Ama hicap baskı demek değil. Bu daha çok özgürlük ve kendini kapatmakla ilgili bir şey" diyor.
H&M ve Dolce & Gabbana gibi moda markaları yakın dönemde hicaba uygun koleksiyonlar hazırlamıştı.
Adam ise hem oyuncak bebeklere hem de yetişkinlere göre hicap modası yaratmayı sürdüreceğini belirtiyor.
"Ben Müslüman kızlara ilham vermek ve kendilerine benzeyen bebeklerle oynama seçenekleri olsun diye bu hesabı açtım" diyor Adam. (medyafaresi.com.tr)

Başbakan Ahmet Davutoğlu izdivaç programlarına tepki gösterdi

RTÜK üyelerine Çankaya Köşkü'nde buluşan Başbakan Davutoğlu, TV'lerde yayımlanan izdivaç programlarıyla ilgili hassasiyetini anlatarak "Bunlar bizim aile kültürümüze uygun değil. Kapalı paravanın ardında aile kurulmaz" dedi.


Başbakan Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. İlhan Yerlikaya başkanlığındaki Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyelerini önceki gün kabul etti. Çankaya Köşkü'nde basına kapalı gerçekleşen görüşme, yaklaşık 1 saat sürdü.

Başbakanlık kaynaklarından edinilen bilgiye göre Davutoğlu, izdivaç programlarından duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, "Bunlara izdivaç da dememek lazım, bunlar aile kültürüne zarar veriyor. Kapalı bir paravanın ardından yapılan pazarlıkla aile kurulmaz. Bunlar Bizim Aile kültürümüze uygun değil" dedi.

RTÜK ÇOK SESLİLİĞİ SAĞLAMALI
Davutoğlu'nun, RTÜK'ten en temel beklentisini de şöyle anlattığı öğrenildi: "Benim RTÜK'ten en temel beklentim çok sesliliğin sağlanması konusunda duyarlı olması. Herkesin görüşünü medeni ölçüler içerisinde ifade edebilmesi için özgürlükçü ortamın korunması önemli." Davutoğlu'nun, RTÜK üyelerinin görevine işaret ederken, "RTÜK üyeleri seçilene kadar bir siyasi partinin aday göstermesiyle o siyasi partinin görüşleri doğrultusunda hareket edebilir. Bu da Meclis'in siyasi iradesinin yansıması olduğu için gayet doğru; ama seçildikten sonra kamu adına görev yapıldığının da unutulmaması gerekir" ifadelerini kullandığı belirtildi.
Kültürümüzle uyuşmuyor!

Gündüz kuşağında her kanalda yer alan izdivaç programlarının aile kültürüne uymadığını belirten Davutoğlu RTÜK'ü bu konuda uyardı. mynet