Üsküdar Salacak'ta tesbih ağaçlarına konmuş 50 kadar papağan, görenleri şaşkına çevirdi.
Birçok İstanbullu hâlâ bilmez, papağanların bu şehirde hızla çoğaldığını; üstelik sürüler hâlinde gezdiğini… İşte o sürülerden birine rastladık dün Üsküdar’da… Tabiri caizse, Harem’den Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur; ama papağan yağmuru!…
İkindi sonrası Salacak sahillerindeki tesbih ağaçlarına konmuş 50 kadar papağanla karşılaşan vatandaşlar çok şaşırdı. Tesbih ağaçları üzerindeki yemişleri çıtır çıtır yiyen yeşil papağanları görenler, Kızkulesi manzarasını bırakıp bu ‘tropikal cümbüşü’ seyretmeyi tercih etti. “Nereden kaçmış bunlar? Burası Rio mu? Halüsinasyon mu görüyoruz?” diyenler de vardı, papağanlara çoktan alışmış olanlar da… İstanbul’un yeşiline yeşillik katan bu şirin papağanlar, Cihan objektiflerine de eşsiz pozlar verdi!
HIZLA ÇOĞALIYORLAR
Salacak-Karacaahmet civarını mesken tutan yeşil papağanlar, son yıllarda Yıldız Parkı, Eyüp, Moda ve Florya gibi semtlerde de sıkça görülür oldu. İstanbul’da sayıları hızla artan yeşil papağanlar (İskender papağanları) diğer tropikal türlere göre soğuğa daha dayanıklı. Havaların ısınmasıyla birlikte hareketlenen bu sempatik hayvanlar, her an karşınıza çıkıp size ‘tropikal’ bir sürpriz yaşatabilir. Bizim gibi şanslıysanız, sürüsüyle de karşılaşabilirsiniz.
Yeşil papağanların İstanbul’a ilk nasıl geldiği ise tam olarak bilinmiyor… Kimileri, 90’larda Boğaz’da batan bir gemiden veya devrilen bir TIR’dan kaçan papağanların koloniler kurarak hızla çoğaldığını söylüyor, kimileri ise gümrükten geçirilemeyen papağanların tabiata bırakıldığını…
Ancak, herkesin korkulu rüyası “küresel ısınma” ile birlikte soğuğa dayanıklı yeşil papağanların yaşam alanının kuzeye doğru genişlediği de bilimsel bir gerçek… Üsküdar Salacak sahilinde bu durumu anlattığımız bir vatandaş, “Eğer öyleyse, kırmızı gagalı bu sevimli hayvanların İstanbul’a gelişi belki de kıyamet alametidir!” diye espri yapıyor. Cemal Süreya da bir şiirinde, “Biliyorum, papağan renklidir mahşer!” der. “İstanbul’un dili olsa, papağan gibi konuşsa” diyor bir başka şair… Kim bilir belki de çok uzak olmayan bir gelecekte papağanlar da martılar kadar İstanbul’la özdeşleşir!…Sözcü
2 Mart 2016 Çarşamba
Ünlü sunucu Seval Akbaba hayatını kaybetti
Bir süredir kanser tedavisi gören sunucu Seval Akbaba yaşam mücadelesini kaybetti.
TRT’de ekranlara gelen Sokak Lezzetleri programının sunucusu Seval Akbaba, bir süredir kanserle mücadele ediyordu.
Genç sunucu verdiği yaşam mücadelesini bu sabah kaybetti. Kötü haberi, Seval Akbaba’nın yapımcı arkadaşı Tunahan İlbars facebook’tan duyurdu.
İlbars, Seval Akbaba ile yer aldığı fotoğrafı sayfasında paylaşarak altına şu notu düştü:
“Bundan bir kaç yıl önce girdi hayatıma. Önce sunucumdu… Sonra, dostum, can yoldaşım, sırdaşım ve kardeşim oldu. Bugün o kardeşimi kaybetmenin tarifsiz acısını yaşıyorum… Bir çok insan için öldükten sonra arkasından güzel şeyler söylenir. Kimi doğrudur, kimi abartıdır. Ancak Seval, şu üç günlük dünyada tanıdığım en temiz, en dürüst ve en iyi insanlardan biriydi. ‘Kanatsız melek’ tanımı en çok O’na yakışırdı. Belki de bu kirli dünya O’nun gibi melek ruhlu birine fazla geldi. Söylenecek, anlatacak o kadar çok şey var ki… Velhasıl seni hep bu fotoğraftaki gibi hatırlayacağım güzel arkadaşım. O sıcacık, içten, gülen gözlerinle… Hayatımıza hep güzel şeyler kattın, yüce Rabbim de ahirette sana nice güzellikler nasip etsin… Seni çok seviyorum…”
TRT’de ekranlara gelen Sokak Lezzetleri programının sunucusu Seval Akbaba, bir süredir kanserle mücadele ediyordu.
Genç sunucu verdiği yaşam mücadelesini bu sabah kaybetti. Kötü haberi, Seval Akbaba’nın yapımcı arkadaşı Tunahan İlbars facebook’tan duyurdu.
İlbars, Seval Akbaba ile yer aldığı fotoğrafı sayfasında paylaşarak altına şu notu düştü:
“Bundan bir kaç yıl önce girdi hayatıma. Önce sunucumdu… Sonra, dostum, can yoldaşım, sırdaşım ve kardeşim oldu. Bugün o kardeşimi kaybetmenin tarifsiz acısını yaşıyorum… Bir çok insan için öldükten sonra arkasından güzel şeyler söylenir. Kimi doğrudur, kimi abartıdır. Ancak Seval, şu üç günlük dünyada tanıdığım en temiz, en dürüst ve en iyi insanlardan biriydi. ‘Kanatsız melek’ tanımı en çok O’na yakışırdı. Belki de bu kirli dünya O’nun gibi melek ruhlu birine fazla geldi. Söylenecek, anlatacak o kadar çok şey var ki… Velhasıl seni hep bu fotoğraftaki gibi hatırlayacağım güzel arkadaşım. O sıcacık, içten, gülen gözlerinle… Hayatımıza hep güzel şeyler kattın, yüce Rabbim de ahirette sana nice güzellikler nasip etsin… Seni çok seviyorum…”
1 Mart 2016 Salı
Skandal kitap: Çok eşli Nasreddin Hoca!
Nasreddin hoca'nın iki eşli olarak gösterildiği “Nasreddin Hoca ile Düşünmeyi Öğrenmek” kitabına velilerden tepki geldi.
CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin, 8 yaş üzeri çocuklara yönelik olarak basılan ve okullara dağıtılan bir kitapta, ”Çok eşliliğin olağan ve sevimli gösterilmeye çalışıldığını” savundu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi verdi.
İstanbul’da çeşitli okullarda görevli öğretmenler tarafından tavsiye edilen okuma listeleri arasında yer alan, Oscar Brenifier ve İsabelle Millon imzalı “Nasreddin Hoca ile Düşünmeyi Öğrenmek” kitabındaki “Seçme ve Fark Etme” bölümünde yer alan “İki Eş” başlıklı öykünün velilerce tepkiyle karşılandığını belirten Engin, Bakan Avcı’ya bu kitaptan kadar kaç adet basıldığını ve hangi okullara satıldığını sordu.
ÇAĞDIŞI EĞİTİM
Nüktedan kişiliği ile öne çıkan Nasreddin Hoca’nın bu kitapta “iki teyze kızı ile evli bir adam” olarak yansıtıldığını vurgulayan Engin şöyle dedi:
“Kitabın arka kapağında çocuklara Nasreddin Hoca fıkraları üzerine biraz daha düşünerek alt metinlerini okuma becerisi kazandırmanın ve derinlerde yatan felsefi kavramlarla tanıştırmanın amaçlandığı yazılı. Fakat gerçekte çok eşliliği gencecik zihinlerin bilinçaltına sinsice yerleştirme ve sevimli gösterme çabasını yansıtmaktadır. Bu durum çağdaş Türkiye’nin aile yapısına ve toplumsal değerlerine de aykırıdır. Gelişmiş ülkeler okul öncesi eğitimden başlayarak yaratıcı beyinler yetiştirmeye çalışırken, ülkemizde böyle bir kitabın okullarımızda tavsiye edilmesi, geleceğimizin umudu olan çocuklarımıza nasıl çağ dışı bir eğitim sunulduğunun ve geleceğimizi nasıl kaybetmekte olduğumuzun tipik bir göstergesidir”
ÇOK EŞLİ NASREDDİN HOCA!
Kitaptaki öyküye göre Nasreddin Hoca, Leyla ve onun teyzesinin kızı Ceren isimli iki eşi olan biri olarak yansıtılıyor. Leyla ve Ceren de, kimi daha çok sevdiğini öğrenmeye çalışmak için Nasrettin Hoca’yı sıkıştıran ve bu sebeple sürekli birbirleriyle tartışan kadınlar olarak anlatılıyor.
Kitapta öyküye ilişkin sorularda ise “Nasreddin Hoca iyi bir koca mıdır?”, “Nasreddin Hoca’nın verdiği cevap iki kadını da mutlu eder mi?”, “Nasreddin Hoca neyi ölçüt alarak iki eşi arasında seçim yapmaktadır?” gibi çocuklarda kafa karışıklığı yaratabilecek sorular yer alıyor.
Yayıncısı tarafından “her yaş” grubuna hitap ettiği iddia edilen kitabın çeşitli okullarda 2. sınıftan 8. sınıfa dek tavsiye edilen okuma listeleri içerisinde yer aldığının velilerce dile getirildiğini belirten Engin, Bakanlığın bu durumdan haberdar olup olmadığını sordu.
”Bu ve benzeri kitaplar Bakanlığınız tarafından herhangi bir ön denetimden geçirilmemekte midir?. Kitaplardaki cinsiyetçi öğeler bugüne dek neden ayıklanmamıştır? İktidarınız bu konuda neden yeterince istekli bir tutum sergilememektedir? Bu kitabın eğitimcilerce tavsiye edilmesi ve öğrencilerce okunmasını önlemek için şimdiye dek Bakanlığınız nezdinde herhangi bir girişimde bulunulmuş mudur? Bu kitaba ilişkin Bakanlığınıza gelen herhangi bir şikâyet mevcut mudur?” sorularının da yanıtlanmasını istedi. (cumhuriyet.com.tr)
Etiketler:
chp,
haber,
istanbul,
milletvekili,
tbmm
Başbakanlık konutunda sürpriz görüşme
Başbakan Ahmet Davutoğlu bugün öğle saatlerinde sürpriz görüşme yaptı.
Davutoğlu, Mersin'de vahşi bir cinayete kurban giden Özgecan Aslan'ın annesi Songül Aslan ile babası Mehmet Aslan'ı kabul etti.
Başbakanlık konutundaki görüşmeye Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu da katıldı.
Davutoğlu, Mersin'de vahşi bir cinayete kurban giden Özgecan Aslan'ın annesi Songül Aslan ile babası Mehmet Aslan'ı kabul etti.
Başbakanlık konutundaki görüşmeye Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu da katıldı.
Haliç'in temizliği 20 yıldır aralıksız devam ediyor
Bir zamanlar çevreye yaydığı pis koku nedeniyle yanından geçilemeyen İstanbul'un önemli simgelerinden ve "Altın Boynuz" adıyla da bilinen Haliç'in temizlik çalışmaları 20 yıldır aralıksız sürüyor.
Son yıllarda yüzülebilir hale gelen, etrafında 5 yıldızlı otellerin, üniversitelerin, siyasi parti il başkanlıklarının ve sivil toplum kuruluşlarının genel merkez binalarının kurulmaya başladığı Haliç'in temizlenmesi 1981'de askeri yönetim zamanında gündeme geldi.
İlk ciddi temizleme çalışmasına Bedrettin Dalan'ın belediye başkanlığı döneminde başlanan Haliç'in, çevresindeki deri ve diğer fabrikalarla iş yerleri başka bölgelere yönlendirildi. Haliç'in temizleme çalışmalarının hızı, Dalan'dan sonra göreve gelen belediye başkanı Nurettin Sözen döneminde giderek yavaşladı.
Erdoğan döneminde Haliç'ten 5 milyon metreküp çamur çıkartıldı
İstanbullular için ciddi bir problem kaynağı olan Haliç'in temizlenmesi işi dönemin belediye başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın döneminde "Haliç Çevre Koruma Projesi" ismiyle yeniden başlatıldı.
Toprakla doldurulması dahi önerilen Haliç'te, Erdoğan'ın döneminde ilk etapta tarama yapıldı ve 5 milyon metreküplük çamur, döşenen dev borularla Alibeyköy'deki eski taş ocaklarına pompalandı. 1997'de başlayan bu çalışma 1999'da tamamlandı. Temizliğin ikinci etabında ise Haliç'i kirleten evsel ve sanayi atıkları kolektörlere alındı. O dönemde Haliç'i kirleten evsel ve insani atıklar fileyle ve eski teknelerle toplanırken, bugün özel aparat takılan modern teknelerle ve düzenli olarak toplanıyor. Haliç'e akan sanayi ve evsel atıklar kolektörlerde arındırıldıktan sonra tekrar Haliç'e veriliyor. Haliç'teki sorunun asıl kaynağı olan çamursa her gün bu iş için özel tasarlanmış teknelerle toplanıyor.
Kirlilik sebebiyle duran deniz taşımacılığı da Haliç'te yeniden başladı. Çamura batmış Feshane ve Sütlüce'deki mezbaha restore edilerek kültür ve kongre merkezi olarak hizmete sunuldu. Bahariye Mevlevihanesi restore edildi ve SİT alanı ilan edilen Sadabad mesire alanındaki yaklaşık 10 tarihi yapının restorasyonu ise sürüyor.
Temizlendikten sonra Haliç'e Sultan Kayıkları indirildi ve Türkiye ve Osmanlı coğrafyasından seçilmiş eserlerin 1/25 ölçekli maketlerinin yer aldığı 128 maket eserin sergilendiği Miniatürk parkı yapıldı. Temizlenen Haliç'te her yıl çeşitli dallarda spor müsabakaları da düzenleniyor.
Dünya Büyükşehir Belediyeler Birliğinden birincilik ödülü
Haliç'e can veren önemli bir adım da 21 Ekim 2012'de atıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, 3.5 yıllık çalışmasıyla İstanbul Boğazı'ndan dev borularla günde 260 bin metreküp su Haliç'e taşındı. Haliç suyunun yenilenmesi ve biyolojik çeşitliliğin artmasını sağlayacak projede, deniz suyu Sarıyer Çayırbaşı'ndan alınarak, 5 kilometrelik tünelle Ayazağa'ya ulaştırılıyor. Burada yüzeye çıkan boğaz suyu, 23 metre terfi ettirilerek Kağıthane Deresi’ne aktarılıyor. Deniz suyu 9 kilometrelik dere yolculuğu sonrası Haliç'e ulaştırılıyor. Sarıyer’den alınan deniz suyunun, tünel ve terfi merkezleri ile Haliç’e ulaştırılması projesi 44 milyon liraya mal oldu. Çalışmalar sonrasında birçok balık türünün yeniden yaşamaya başladığı Haliç'teki bu proje, Dünya Büyükşehir Belediyeler Birliğinin verdiği "Metropolis" ödüllerinde birinciliğe değer bulundu.
Haliç'ten çıkarılan çamur, sızdırmaz kamyonlarla taşınıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Mustafa Tahmaz, Haliç'te yaklaşık 20 yıldır aralıksız süren temizlik çalışmaları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Tahmaz, Haliç'te artık ev ve sanayi atığından kaynaklanan bir kirlenme olmadığını belirterek, önceleri çevresi fabrika ve iş yerleriyle dolu olan
Haliç'in her iki yakasında artık parklar, spor alanları ve yürüyüş parkurları olduğunu anlattı.
İstanbul'un simgesi olan ve Altın Boynuz olarak da bilenen Haliç'te temizlik çalışmasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı döneminde iki etap halinde yürütüldüğünü hatırlatan Tahmaz, şunları kaydetti:
"2005'e kadar Haliç'in temizliğiyle ilgili bir herhangi bir sıkıntı olmadı. 2005'te zamanla şikayetler oluşmaya başladı ve biz Haliç'te ikinci etap çalışmalara başladık. 2005'ten bu yana yaklaşık yılda 50 bin metreküp çamur çıkarıyoruz Haliç'ten. Çamur için ölçümler yapılıyor, Haliç içindeki yoğunlaşma, sığlaşma bölgeleri tespit ediliyor. O bölgede kepçeler vasıtasıyla çamur çıkarılıyor. Çamur tanklara alınıyor, burada dinlendirildikten sonra yineden kepçelerle kamyonlara yükleniyor ve karada bertarafı sağlanıyor. Sızdırmaz kamyonlarımız var yaklaşık 15 tane. Bu kamyonlar ve özel donanımlı ekipman sayesinde çamurun çevreye zarar vermeden bertarafı sağlanıyor."
Mustafa Tahmaz, 25 personelin Haliç'in temizliğinde görev aldığını belirterek, "Operatörlerimiz var, mühendislerimiz var, teknik manada karadan da destek sağlanıyor ve bilinçli bir şekilde işini bilen ekip, ekipman sayesinde çalışmamız devam ediyor. Program dahilinde ölçümler yapılıyor, program ona göre çıkarılıyor. Gün boyunca çalışma devam ediyor. Bulunduğumuz yerde derinlik yaklaşık 3 metre. Yani dere ağızlarından başlayarak 3 metre. Geçmişte biz çalışmaya başladığımızda 80 santimetreye kadar düşmüştü. Şu anda biz 3 metre derinliği sabit tutmaya çalışıyoruz. Çalışma Haliç'in genelinde devam ediyor. Sığlaşma nerede varsa, söylediğimiz ölçülerde nerede daralma varsa tespit ediliyor ve o bölgede çalışma yapılıyor" diye konuştu.
Alibeyköy ve Kağıthane derelerinin Haliç'e aktığına dikkat çeken Tahmaz, yağmur, sel sularıyla gelen çamurun burada toplandığını,biriken çamurla birlikte su üstündeki insan kaynaklı atıkların da her gün düzenli olarak ekipler tarafından özel aparatlı teknelerle temizlendiğini belirtti.
Tahmaz, Sarıyer'den alınan deniz suyunun Haliç'e pompalanmaya devam ettiğini de sözlerine ekledi.
Son yıllarda yüzülebilir hale gelen, etrafında 5 yıldızlı otellerin, üniversitelerin, siyasi parti il başkanlıklarının ve sivil toplum kuruluşlarının genel merkez binalarının kurulmaya başladığı Haliç'in temizlenmesi 1981'de askeri yönetim zamanında gündeme geldi.
İlk ciddi temizleme çalışmasına Bedrettin Dalan'ın belediye başkanlığı döneminde başlanan Haliç'in, çevresindeki deri ve diğer fabrikalarla iş yerleri başka bölgelere yönlendirildi. Haliç'in temizleme çalışmalarının hızı, Dalan'dan sonra göreve gelen belediye başkanı Nurettin Sözen döneminde giderek yavaşladı.
Erdoğan döneminde Haliç'ten 5 milyon metreküp çamur çıkartıldı
İstanbullular için ciddi bir problem kaynağı olan Haliç'in temizlenmesi işi dönemin belediye başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın döneminde "Haliç Çevre Koruma Projesi" ismiyle yeniden başlatıldı.
Toprakla doldurulması dahi önerilen Haliç'te, Erdoğan'ın döneminde ilk etapta tarama yapıldı ve 5 milyon metreküplük çamur, döşenen dev borularla Alibeyköy'deki eski taş ocaklarına pompalandı. 1997'de başlayan bu çalışma 1999'da tamamlandı. Temizliğin ikinci etabında ise Haliç'i kirleten evsel ve sanayi atıkları kolektörlere alındı. O dönemde Haliç'i kirleten evsel ve insani atıklar fileyle ve eski teknelerle toplanırken, bugün özel aparat takılan modern teknelerle ve düzenli olarak toplanıyor. Haliç'e akan sanayi ve evsel atıklar kolektörlerde arındırıldıktan sonra tekrar Haliç'e veriliyor. Haliç'teki sorunun asıl kaynağı olan çamursa her gün bu iş için özel tasarlanmış teknelerle toplanıyor.
Kirlilik sebebiyle duran deniz taşımacılığı da Haliç'te yeniden başladı. Çamura batmış Feshane ve Sütlüce'deki mezbaha restore edilerek kültür ve kongre merkezi olarak hizmete sunuldu. Bahariye Mevlevihanesi restore edildi ve SİT alanı ilan edilen Sadabad mesire alanındaki yaklaşık 10 tarihi yapının restorasyonu ise sürüyor.
Temizlendikten sonra Haliç'e Sultan Kayıkları indirildi ve Türkiye ve Osmanlı coğrafyasından seçilmiş eserlerin 1/25 ölçekli maketlerinin yer aldığı 128 maket eserin sergilendiği Miniatürk parkı yapıldı. Temizlenen Haliç'te her yıl çeşitli dallarda spor müsabakaları da düzenleniyor.
Dünya Büyükşehir Belediyeler Birliğinden birincilik ödülü
Haliç'e can veren önemli bir adım da 21 Ekim 2012'de atıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, 3.5 yıllık çalışmasıyla İstanbul Boğazı'ndan dev borularla günde 260 bin metreküp su Haliç'e taşındı. Haliç suyunun yenilenmesi ve biyolojik çeşitliliğin artmasını sağlayacak projede, deniz suyu Sarıyer Çayırbaşı'ndan alınarak, 5 kilometrelik tünelle Ayazağa'ya ulaştırılıyor. Burada yüzeye çıkan boğaz suyu, 23 metre terfi ettirilerek Kağıthane Deresi’ne aktarılıyor. Deniz suyu 9 kilometrelik dere yolculuğu sonrası Haliç'e ulaştırılıyor. Sarıyer’den alınan deniz suyunun, tünel ve terfi merkezleri ile Haliç’e ulaştırılması projesi 44 milyon liraya mal oldu. Çalışmalar sonrasında birçok balık türünün yeniden yaşamaya başladığı Haliç'teki bu proje, Dünya Büyükşehir Belediyeler Birliğinin verdiği "Metropolis" ödüllerinde birinciliğe değer bulundu.
Haliç'ten çıkarılan çamur, sızdırmaz kamyonlarla taşınıyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Mustafa Tahmaz, Haliç'te yaklaşık 20 yıldır aralıksız süren temizlik çalışmaları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Tahmaz, Haliç'te artık ev ve sanayi atığından kaynaklanan bir kirlenme olmadığını belirterek, önceleri çevresi fabrika ve iş yerleriyle dolu olan
Haliç'in her iki yakasında artık parklar, spor alanları ve yürüyüş parkurları olduğunu anlattı.
İstanbul'un simgesi olan ve Altın Boynuz olarak da bilenen Haliç'te temizlik çalışmasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı döneminde iki etap halinde yürütüldüğünü hatırlatan Tahmaz, şunları kaydetti:
"2005'e kadar Haliç'in temizliğiyle ilgili bir herhangi bir sıkıntı olmadı. 2005'te zamanla şikayetler oluşmaya başladı ve biz Haliç'te ikinci etap çalışmalara başladık. 2005'ten bu yana yaklaşık yılda 50 bin metreküp çamur çıkarıyoruz Haliç'ten. Çamur için ölçümler yapılıyor, Haliç içindeki yoğunlaşma, sığlaşma bölgeleri tespit ediliyor. O bölgede kepçeler vasıtasıyla çamur çıkarılıyor. Çamur tanklara alınıyor, burada dinlendirildikten sonra yineden kepçelerle kamyonlara yükleniyor ve karada bertarafı sağlanıyor. Sızdırmaz kamyonlarımız var yaklaşık 15 tane. Bu kamyonlar ve özel donanımlı ekipman sayesinde çamurun çevreye zarar vermeden bertarafı sağlanıyor."
Mustafa Tahmaz, 25 personelin Haliç'in temizliğinde görev aldığını belirterek, "Operatörlerimiz var, mühendislerimiz var, teknik manada karadan da destek sağlanıyor ve bilinçli bir şekilde işini bilen ekip, ekipman sayesinde çalışmamız devam ediyor. Program dahilinde ölçümler yapılıyor, program ona göre çıkarılıyor. Gün boyunca çalışma devam ediyor. Bulunduğumuz yerde derinlik yaklaşık 3 metre. Yani dere ağızlarından başlayarak 3 metre. Geçmişte biz çalışmaya başladığımızda 80 santimetreye kadar düşmüştü. Şu anda biz 3 metre derinliği sabit tutmaya çalışıyoruz. Çalışma Haliç'in genelinde devam ediyor. Sığlaşma nerede varsa, söylediğimiz ölçülerde nerede daralma varsa tespit ediliyor ve o bölgede çalışma yapılıyor" diye konuştu.
Alibeyköy ve Kağıthane derelerinin Haliç'e aktığına dikkat çeken Tahmaz, yağmur, sel sularıyla gelen çamurun burada toplandığını,biriken çamurla birlikte su üstündeki insan kaynaklı atıkların da her gün düzenli olarak ekipler tarafından özel aparatlı teknelerle temizlendiğini belirtti.
Tahmaz, Sarıyer'den alınan deniz suyunun Haliç'e pompalanmaya devam ettiğini de sözlerine ekledi.
Hürriyet
Nihat Hatipoğlu'nun yanıt veremediği soru
Canlı yayında izleyiciden gelen soruları yanıtlayan Nihat Hatipoğlu, 'Midye yemek haram mıdır' sorusunu 'Bu konular tartışmalı' diyerek geçiştirdi.
ATV ekranlarında izleyiciden gelen soruları yanıtlayan Nihat Hatipoğlu, "Midye yemek haram mıdır?" sorusuna yanıt vermeye çalıştı. Bu konuda net ifadelerde bulunmaktan kaçınan Hatipoğlu, "Bu konular tartışmalı" diyerek topu taca attı.
Nihat Hatipoğlu kimdir?
1955 Diyarbakır doğumlu. Diyarbakır, Siirt ve Malatya'da ilkokulu tamamladı. 1975'de Uşak İmam-Hatip Lisesi'ni ve Uşak Lisesi'ni bitirdi. 1981 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni tamamladı. Aynı Fakültede Hadis Ana Bilim dalında "Kur'an-ı Kerim'in Anlaşılmasında Hadislerin Rolü" adlı çalışmasıyla doktor, 2000 yılında Doçent, 2012 Yılında da Profesör oldu.
1985-1987 yılları arasında Mısır'da Arapça üzerine eğitim gördü. İmam-Hatip, Kur'an Kursları Müdürlüğü görevlerini yaptı. Şu anda Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hadis Ana bilim dalı Öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Evli ve 3 çocuk babası
Kanal A'da 5 yıl dini programları hazırlayıp sundu. Ayrıca Ankara'da yayın yapan iki yerel radyoda 10 yıldan bu yana aralıksız olarak haftalık yayınlarına halen devam etmektedir. 2004 yılında Ramazan ayında Flash tv'de , 2005 Ramazan ayında Star tv'de Sahur programını hazırlayıp sundu. 2006 yılında Star tv de "Dosta Doğru" programı sundu ve 2006 yılında Star Tv de iftar ve Sahur Programlarını sundu. Radyo ve televizyon izleyicileri iftar ve sahur programlarını 1.olarak seçti. Programları Türkiye'de birçok radyoda yayınlanmaktadır.2011 yılından itibaren atv de başlayan programları ile Halen atv'de Ramazan programı ve sonrasında da haftalık programları inşallah devam edecektir.
Hatipoğlu evli ve üç çocuk babasıdır.
ATV ekranlarında izleyiciden gelen soruları yanıtlayan Nihat Hatipoğlu, "Midye yemek haram mıdır?" sorusuna yanıt vermeye çalıştı. Bu konuda net ifadelerde bulunmaktan kaçınan Hatipoğlu, "Bu konular tartışmalı" diyerek topu taca attı.
Nihat Hatipoğlu kimdir?
1955 Diyarbakır doğumlu. Diyarbakır, Siirt ve Malatya'da ilkokulu tamamladı. 1975'de Uşak İmam-Hatip Lisesi'ni ve Uşak Lisesi'ni bitirdi. 1981 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni tamamladı. Aynı Fakültede Hadis Ana Bilim dalında "Kur'an-ı Kerim'in Anlaşılmasında Hadislerin Rolü" adlı çalışmasıyla doktor, 2000 yılında Doçent, 2012 Yılında da Profesör oldu.
1985-1987 yılları arasında Mısır'da Arapça üzerine eğitim gördü. İmam-Hatip, Kur'an Kursları Müdürlüğü görevlerini yaptı. Şu anda Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hadis Ana bilim dalı Öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Evli ve 3 çocuk babası
Kanal A'da 5 yıl dini programları hazırlayıp sundu. Ayrıca Ankara'da yayın yapan iki yerel radyoda 10 yıldan bu yana aralıksız olarak haftalık yayınlarına halen devam etmektedir. 2004 yılında Ramazan ayında Flash tv'de , 2005 Ramazan ayında Star tv'de Sahur programını hazırlayıp sundu. 2006 yılında Star tv de "Dosta Doğru" programı sundu ve 2006 yılında Star Tv de iftar ve Sahur Programlarını sundu. Radyo ve televizyon izleyicileri iftar ve sahur programlarını 1.olarak seçti. Programları Türkiye'de birçok radyoda yayınlanmaktadır.2011 yılından itibaren atv de başlayan programları ile Halen atv'de Ramazan programı ve sonrasında da haftalık programları inşallah devam edecektir.
Hatipoğlu evli ve üç çocuk babasıdır.
Partide dehşet
İngiltere'nin Southport kentindeki bir ev partisinden “agresif davranışları” nedeniyle kovulan bir kadın bir süre sonra partiye geri dönerek konuklardan birine saldırdı.
26 yaşındaki Kate Nield’ın yüzünü ısıran saldırgan, kadının yanağından büyük bir et parçasının kopmasına neden oldu.
Kanlar içinde Southport Hastanesi’ne kaldırılan Nield, aldığı yaranın sadece dikişlerle kapatılamayacak denli büyük olması nedeniyle deri nakli için Whiston Hastanesi’ne gönderildi. Burada, kadının kolundan alınan deri parçası yüzüne nakledildi.
26 yaşındaki Kate Nield’ın yüzünü ısıran saldırgan, kadının yanağından büyük bir et parçasının kopmasına neden oldu.
Kanlar içinde Southport Hastanesi’ne kaldırılan Nield, aldığı yaranın sadece dikişlerle kapatılamayacak denli büyük olması nedeniyle deri nakli için Whiston Hastanesi’ne gönderildi. Burada, kadının kolundan alınan deri parçası yüzüne nakledildi.
Suriye'yi kurtarmak için Türkiye'yi feda etmeyin
Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Başkanı Jean-Marie Guehenno, Guardian gazetesinin internet sitesine Türkiye ve Orta Doğu'daki gelişmelere ilişkin bir makale yazdı.
"Suriye'yi kurtarmak için Türkiye'yi feda etmeyin" başlıklı yazıda Ankara'da askeri lojmanın hedef alındığı ve 28 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısı da hatırlatılarak "Türkiye, çok yönlü krizlere sürükleniyor. Batı'daki dostları araya girmeli" deniyor.
Yorum yazısında özetle şu ifadeler yer alıyor:
"ABD ve AB ile olan dostluğu giderek daha kırılgan hale gelen ülke şimdi de tarihi düşmanı Rusya ile kanlı bıçaklı."
"Ankara'da dolaşan en korkunç senaryolarda bile 14'üncü Rus-Türk savaşı, Türk toplumundaki eşi benzeri görülmemiş kutuplaşma ve Suriyeli mülteci dalgasının devamı konuşuluyor."
"Tüm sorunlarına rağmen, Rusya ile Batı ve Orta Doğu ile Avrupa arasındaki bugünün gergin jeopolitik fay hatları için istikrarın çapası olan Türkiye'ye odaklanma vakti geldi."
"Türkiye'nin çok cepheli krizinin bazı kısımlarına, yönetimin kendisi sebep oldu. Fakat ülkeyi aşağı çeken bu kısır döngünün tersine çevrilmesi için Türkiye'nin dostlarının büyük bir müdahalesi gerekiyor. Gerek üst seviyelerde ortak ziyaretler aracılığıyla, gerekse de mülteciler için mali destek veya sahadaki eylemleriyle. En azından Batı tarafında, ABD ve Avrupa'nın gerçek çıkarları, her zaman olduğu gibi Türkiye ile devamlı, birbirine bağımlı ve istikrarlı bir ortaklığa dayanıyor."
Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Guehenno, Türkiye'nin sorunlarının belirli bir bağlam içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtip ekonomisinin hâlâ güçlü olduğunu, Avrupa'da son beş yılda en iyi hava yolu seçilen Türk Hava Yolları'nın başarısıyla İstanbul havaalanının hareketli olduğunu yazıyor ve Türk devletinin, tarihin de gösterdiği üzere topraklarını hiçbir başka güce terk etmeyeceğini ifade ediyor.
'Tarih Batı'nın Suriye kararını yargılar'
Orta Doğu'daki gelişmelere ilişkin olarak da, Batı'nın 2003 yılında Irak işgaline ve 2011 yılında Libya bombardımanına Ankara'nın karşı çıktığı hatırlatılıyor fakat Türkiye'nin Suriye'de Beşar Esad rejimine yönelik ise dönüşü olmayan bir şekilde tepki gösterdiği belirtiliyor. Makalede "Tarih, Batı'nın Ankara'yı göz ardı etme ve Suriye'de erken ve keskin eyleme geçmeme kararını da ağır bir şekilde yargılayabilir" deniyor.
Suriye'nin kuzeyinde de tehlikeli bir dönüm noktasında olunduğuna dikkat çeken Uluslararası Kriz Grubu Başkanı, Türkiye'nin Kürt savaşçılar, Rusya ve İran'dan gelecek güçlüklerle karşı karşıya olduğunu yazıyor.
Makale şöyle devam ediyor:
"Türkiye ve ABD tarafından atılan yanlış adımlar, hali hazırda Türkiye'nin Batı'yla ilişkisinde yarıklar oluşturuyor. ABD'li ve Avrupalı liderler, IŞİD'i bedeli ne olursa olsun karşı konulacak ana tehdit olarak belirledi."
"Bu teşhis doğru değil. IŞİD'in vahşi soytarılıkları, Orta Doğu'da daha önce uygulanan kötü politikaların ve iktidar boşluğunun doğurduğu berbat emarelerden daha önemli bir gerekçe oluşturmuyor. Esad'ın Suriye hükümetinin yaptığı kontrolsüz bombardımanlarda, IŞİD'in öldürdüklerinden daha fazla insan öldü."
"Her şeyi IŞİD merceğinden görmek, (örgütün) oluşturduğu propaganda tuzağına düşürür. IŞİD'in öncelik olarak belirlendiği taktikler, daha büyük bir ödülün, istikrarlı, müreffeh bir Türkiye'nin kaybedilmesi riskini doğurur. Sürdürülebilir her türlü Suriye stratejisi Türkiye boyutunu da entegre edebilmek için elinden gelenin fazlasını yapmalıdır."
'Batı ve Türkiye, Suriyeli Kürtler konusunda uzlaşmalı'
"Burada, Türkiye ve Batı, Suriyeli Kürtlerle ilgili anlaşmazlıklarının üstesinden gelmelidir. IŞİD'le mücadele adına ABD, Suriyeli Kürt milis grubu YPG ile işbirliği yapıyor. YPG ise, Türkiye'ye karşı 31 yıldır savaşan ve ABD ile AB'nin terörist örgüt olarak tanıdığı PKK'nın tamamına sahip olduğu bir ortağıdır."
"Batılı hükümetler kendi politikalarını birbirleriyle uyumlu hale getirmelidir. Türkiye'nin, Kürt hakları dâhil yönetimle ilgili uluslararası standartlara bağlı kalmasını sağlamalı ve Türkiye'yi geçen yıl kesilen PKK ile barış görüşmelerine dönmeye ikna etmek için elinden gelenin fazlasını yapmalıdırlar."
"Ama aynı zamanda, PKK'nın ateşkesin sabote edilmesinde büyük bir rol oynadığını ve Batı'nın Suriye'deki desteğinin Türkiye'de yeni kazanımlar için heveslendiğini de kabul etmeleri gerekir."
"Türkiye, Rusya ile İran'ın, ülkenin ayağına çelme takmak ve fırsatçı bir şekilde Suriye krizini kullanarak Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerini zayıflatmak, NATO'da kriz yaratmak amacıyla PKK'yı desteklediklerine inanıyor. Rus savaş uçakları sürekli olarak Türkiye'nin Suriye sınırı yakınlarında uçuyor ve Türkiye'nin kolay sinirlenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı öfkelendirmeye çalışıyor."
'PKK ile barış çabaları yeniden başlamalı'
"Erdoğan'ın şimdi, Türkiye'nin stratejik güvenliği için iyi niyetlerine ihtiyacı olduğu Batılı ortaklarıyla yapıcı bağlar kurmaya ihtiyacı var. PKK ile barış çabalarını yeniden başlatmalı ve YPG ile doğrudan görüşmelerle, Türkiye sınır güvenliğinin sağlama alınacağı ve Türkiye ordusunun Suriye'ye ateşi sona erdireceği bir anlaşmaya varmalı."
"Batı da, gelecek için en uygun stratejisine geri dönmeli, Türkiye'de istikrarın bozulmasının kabul edilmez olduğu konusunda PKK'yı uyarmalı, barış sürecine dönülmesi çağrısı yapmalı ve Türkiye'nin Rusya ile tırmanan gerilimini dindirme çabalarına yardım etmeli, Türkiye ile AB ilişkilerini inşa etmeye yönelmeli."
Guehenno, Türkiye'nin AB üyelik sürecine ilişkin gelecekte ne olacağını kimsenin bilmediğini, AB içindeki diğer krizlerin, Birlik içinde genişleme niyeti olmadığına işaret ettiğini belirtiliyor. Fakat yazara göre müzakerelerde sağlanacak ilerleme "Türkiye'ye geleceğe yönelik inandırıcı bir reform gündemi verebilir, ülke içinde yaşamın ve yönetim gelişmesini sağlayabilir."
AB'nin de mülteci kriziyle baş etmek için Türkiye'ye 3 milyar euro teklif ettiği de hatırlatılıyor. Orta Doğu'daki açmazın Türkiye'ye daha fazla uzanması durumunda da, bedelin daha ağır olacağı ve hatta 1990lı yıllardaki gibi Türkiyeli Kürt mültecilerin sayısının da artabileceği belirtiliyor.
Makalede 'ülkeleri Türkiye'den daha zengin ve daha güvenli olan Avrupalı liderlerin yüce gönüllü davranıp kılavuzluk etmeleri gerektiği tavsiye edilirken, Türk yetkililerin de eski işbirliğine dönmekte istekleri oldukları' yorumu yapılıyor.
Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Guehenno, makalesini şu sözle noktalıyor:
"Suriye savaşı, giderek büyüyen uluslararası bir trajedi. Mevcut jeopolitik fırtınalarda, Türkiye ve Batı da şüphesiz aynı gemide."
"Suriye'yi kurtarmak için Türkiye'yi feda etmeyin" başlıklı yazıda Ankara'da askeri lojmanın hedef alındığı ve 28 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısı da hatırlatılarak "Türkiye, çok yönlü krizlere sürükleniyor. Batı'daki dostları araya girmeli" deniyor.
Yorum yazısında özetle şu ifadeler yer alıyor:
"ABD ve AB ile olan dostluğu giderek daha kırılgan hale gelen ülke şimdi de tarihi düşmanı Rusya ile kanlı bıçaklı."
"Ankara'da dolaşan en korkunç senaryolarda bile 14'üncü Rus-Türk savaşı, Türk toplumundaki eşi benzeri görülmemiş kutuplaşma ve Suriyeli mülteci dalgasının devamı konuşuluyor."
"Tüm sorunlarına rağmen, Rusya ile Batı ve Orta Doğu ile Avrupa arasındaki bugünün gergin jeopolitik fay hatları için istikrarın çapası olan Türkiye'ye odaklanma vakti geldi."
"Türkiye'nin çok cepheli krizinin bazı kısımlarına, yönetimin kendisi sebep oldu. Fakat ülkeyi aşağı çeken bu kısır döngünün tersine çevrilmesi için Türkiye'nin dostlarının büyük bir müdahalesi gerekiyor. Gerek üst seviyelerde ortak ziyaretler aracılığıyla, gerekse de mülteciler için mali destek veya sahadaki eylemleriyle. En azından Batı tarafında, ABD ve Avrupa'nın gerçek çıkarları, her zaman olduğu gibi Türkiye ile devamlı, birbirine bağımlı ve istikrarlı bir ortaklığa dayanıyor."
Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Guehenno, Türkiye'nin sorunlarının belirli bir bağlam içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtip ekonomisinin hâlâ güçlü olduğunu, Avrupa'da son beş yılda en iyi hava yolu seçilen Türk Hava Yolları'nın başarısıyla İstanbul havaalanının hareketli olduğunu yazıyor ve Türk devletinin, tarihin de gösterdiği üzere topraklarını hiçbir başka güce terk etmeyeceğini ifade ediyor.
'Tarih Batı'nın Suriye kararını yargılar'
Orta Doğu'daki gelişmelere ilişkin olarak da, Batı'nın 2003 yılında Irak işgaline ve 2011 yılında Libya bombardımanına Ankara'nın karşı çıktığı hatırlatılıyor fakat Türkiye'nin Suriye'de Beşar Esad rejimine yönelik ise dönüşü olmayan bir şekilde tepki gösterdiği belirtiliyor. Makalede "Tarih, Batı'nın Ankara'yı göz ardı etme ve Suriye'de erken ve keskin eyleme geçmeme kararını da ağır bir şekilde yargılayabilir" deniyor.
Suriye'nin kuzeyinde de tehlikeli bir dönüm noktasında olunduğuna dikkat çeken Uluslararası Kriz Grubu Başkanı, Türkiye'nin Kürt savaşçılar, Rusya ve İran'dan gelecek güçlüklerle karşı karşıya olduğunu yazıyor.
Makale şöyle devam ediyor:
"Türkiye ve ABD tarafından atılan yanlış adımlar, hali hazırda Türkiye'nin Batı'yla ilişkisinde yarıklar oluşturuyor. ABD'li ve Avrupalı liderler, IŞİD'i bedeli ne olursa olsun karşı konulacak ana tehdit olarak belirledi."
"Bu teşhis doğru değil. IŞİD'in vahşi soytarılıkları, Orta Doğu'da daha önce uygulanan kötü politikaların ve iktidar boşluğunun doğurduğu berbat emarelerden daha önemli bir gerekçe oluşturmuyor. Esad'ın Suriye hükümetinin yaptığı kontrolsüz bombardımanlarda, IŞİD'in öldürdüklerinden daha fazla insan öldü."
"Her şeyi IŞİD merceğinden görmek, (örgütün) oluşturduğu propaganda tuzağına düşürür. IŞİD'in öncelik olarak belirlendiği taktikler, daha büyük bir ödülün, istikrarlı, müreffeh bir Türkiye'nin kaybedilmesi riskini doğurur. Sürdürülebilir her türlü Suriye stratejisi Türkiye boyutunu da entegre edebilmek için elinden gelenin fazlasını yapmalıdır."
'Batı ve Türkiye, Suriyeli Kürtler konusunda uzlaşmalı'
"Burada, Türkiye ve Batı, Suriyeli Kürtlerle ilgili anlaşmazlıklarının üstesinden gelmelidir. IŞİD'le mücadele adına ABD, Suriyeli Kürt milis grubu YPG ile işbirliği yapıyor. YPG ise, Türkiye'ye karşı 31 yıldır savaşan ve ABD ile AB'nin terörist örgüt olarak tanıdığı PKK'nın tamamına sahip olduğu bir ortağıdır."
"Batılı hükümetler kendi politikalarını birbirleriyle uyumlu hale getirmelidir. Türkiye'nin, Kürt hakları dâhil yönetimle ilgili uluslararası standartlara bağlı kalmasını sağlamalı ve Türkiye'yi geçen yıl kesilen PKK ile barış görüşmelerine dönmeye ikna etmek için elinden gelenin fazlasını yapmalıdırlar."
"Ama aynı zamanda, PKK'nın ateşkesin sabote edilmesinde büyük bir rol oynadığını ve Batı'nın Suriye'deki desteğinin Türkiye'de yeni kazanımlar için heveslendiğini de kabul etmeleri gerekir."
"Türkiye, Rusya ile İran'ın, ülkenin ayağına çelme takmak ve fırsatçı bir şekilde Suriye krizini kullanarak Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerini zayıflatmak, NATO'da kriz yaratmak amacıyla PKK'yı desteklediklerine inanıyor. Rus savaş uçakları sürekli olarak Türkiye'nin Suriye sınırı yakınlarında uçuyor ve Türkiye'nin kolay sinirlenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı öfkelendirmeye çalışıyor."
'PKK ile barış çabaları yeniden başlamalı'
"Erdoğan'ın şimdi, Türkiye'nin stratejik güvenliği için iyi niyetlerine ihtiyacı olduğu Batılı ortaklarıyla yapıcı bağlar kurmaya ihtiyacı var. PKK ile barış çabalarını yeniden başlatmalı ve YPG ile doğrudan görüşmelerle, Türkiye sınır güvenliğinin sağlama alınacağı ve Türkiye ordusunun Suriye'ye ateşi sona erdireceği bir anlaşmaya varmalı."
"Batı da, gelecek için en uygun stratejisine geri dönmeli, Türkiye'de istikrarın bozulmasının kabul edilmez olduğu konusunda PKK'yı uyarmalı, barış sürecine dönülmesi çağrısı yapmalı ve Türkiye'nin Rusya ile tırmanan gerilimini dindirme çabalarına yardım etmeli, Türkiye ile AB ilişkilerini inşa etmeye yönelmeli."
Guehenno, Türkiye'nin AB üyelik sürecine ilişkin gelecekte ne olacağını kimsenin bilmediğini, AB içindeki diğer krizlerin, Birlik içinde genişleme niyeti olmadığına işaret ettiğini belirtiliyor. Fakat yazara göre müzakerelerde sağlanacak ilerleme "Türkiye'ye geleceğe yönelik inandırıcı bir reform gündemi verebilir, ülke içinde yaşamın ve yönetim gelişmesini sağlayabilir."
AB'nin de mülteci kriziyle baş etmek için Türkiye'ye 3 milyar euro teklif ettiği de hatırlatılıyor. Orta Doğu'daki açmazın Türkiye'ye daha fazla uzanması durumunda da, bedelin daha ağır olacağı ve hatta 1990lı yıllardaki gibi Türkiyeli Kürt mültecilerin sayısının da artabileceği belirtiliyor.
Makalede 'ülkeleri Türkiye'den daha zengin ve daha güvenli olan Avrupalı liderlerin yüce gönüllü davranıp kılavuzluk etmeleri gerektiği tavsiye edilirken, Türk yetkililerin de eski işbirliğine dönmekte istekleri oldukları' yorumu yapılıyor.
Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Guehenno, makalesini şu sözle noktalıyor:
"Suriye savaşı, giderek büyüyen uluslararası bir trajedi. Mevcut jeopolitik fırtınalarda, Türkiye ve Batı da şüphesiz aynı gemide."
BBC Türkçe
29 Şubat 2016 Pazartesi
Özürlü oğluna işkence etmek suçundan tutuklandı
Vicdansızlığın bu kadarı... Özel bakıma muhtaç zihinsel özürlü çocuğa annesi ve onun erkek arkadaşı, işkence etme suçundan tutuklandı. İnsanın kanını donduran olay Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşandı.
Amerika'nın Teksas eyaletinin Kaufman ilçesinde yaşayan Christi Howell (40), ve erkek arkadaşı Casey Shackleford (45), iddiaya göre Christi'nin 13 yaşındaki zihinsel özürlü oğluna suya yatırma işkencesinin de (Waterboarding) aralarında bulunduğu çeşitli istismar ve şiddet suçlamalarıyla tutuklandı.
İsmi açıklanmayan çocuğun yetkililere anlattıklarına göre, özürlü çocuk Shackleford'a 'evin köpeğinin kalçasına parmağını soktuğunu' söylediği için cezalandırıldı. Shackleford çocuğu saçlarından tutarak yüzüne havlu doladı. Ardından çocuğu yere yatırarak ağzına ve yüzüne soğuk su boca etti.
İPLE DOLADI
Yine iddialara göre, anne ve erkek arkadaşı özürlü çocuğu domuz bağı stilinde, boynundan ve cinsel organlarından bir iple bağladı. Bu işkence çocuğun vücudunda kesiklere ve ip yanıklarına sebep oldu.
Özürlü çocuk annesi Howell'ı, şınav çekerken vücudunu düzgün tutamayınca dövmekle de itham etti. Annesinin her yanlış şınav çekişinde 20-30 kez kalçasına, sırtına ve dirseklerine bir sopayla vurduğunu söyledi.
FİKRİ ERKEK ARKADAŞI BULMUŞ
Anne Howell su işkenceleri sırasında özürlü oğluna su döktüğünü ve iple bağladığını kabul etti. Gaddar anne istismarın Shackleford'un fikri olduğunu söyledi. Hakkında tutuklama talebiyle arama çıkartılan Shackleford, Kaufman polisine teslim oldu.
Anne Howell'ın kefalet bedeli 250.000 dolar olarak belirlendi. Shackleford'un hangi suçlarla itham edileceği ve kefalet bedeli henüz açıklanmadı. hürriyet.com.tr
Amerika'nın Teksas eyaletinin Kaufman ilçesinde yaşayan Christi Howell (40), ve erkek arkadaşı Casey Shackleford (45), iddiaya göre Christi'nin 13 yaşındaki zihinsel özürlü oğluna suya yatırma işkencesinin de (Waterboarding) aralarında bulunduğu çeşitli istismar ve şiddet suçlamalarıyla tutuklandı.
İsmi açıklanmayan çocuğun yetkililere anlattıklarına göre, özürlü çocuk Shackleford'a 'evin köpeğinin kalçasına parmağını soktuğunu' söylediği için cezalandırıldı. Shackleford çocuğu saçlarından tutarak yüzüne havlu doladı. Ardından çocuğu yere yatırarak ağzına ve yüzüne soğuk su boca etti.
İPLE DOLADI
Yine iddialara göre, anne ve erkek arkadaşı özürlü çocuğu domuz bağı stilinde, boynundan ve cinsel organlarından bir iple bağladı. Bu işkence çocuğun vücudunda kesiklere ve ip yanıklarına sebep oldu.
Özürlü çocuk annesi Howell'ı, şınav çekerken vücudunu düzgün tutamayınca dövmekle de itham etti. Annesinin her yanlış şınav çekişinde 20-30 kez kalçasına, sırtına ve dirseklerine bir sopayla vurduğunu söyledi.
FİKRİ ERKEK ARKADAŞI BULMUŞ
Anne Howell su işkenceleri sırasında özürlü oğluna su döktüğünü ve iple bağladığını kabul etti. Gaddar anne istismarın Shackleford'un fikri olduğunu söyledi. Hakkında tutuklama talebiyle arama çıkartılan Shackleford, Kaufman polisine teslim oldu.
Anne Howell'ın kefalet bedeli 250.000 dolar olarak belirlendi. Shackleford'un hangi suçlarla itham edileceği ve kefalet bedeli henüz açıklanmadı. hürriyet.com.tr
Bir kilo erik 300 liradan satıldı
Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Ayaş Mahallesi'nde örtü altına alınan 10 dönümlük bahçede yetiştirilen erik, kilogramı 300 liradan satıldı.
Üretici Cengiz Yıldız, gazetecilere yaptığı açıklamada, emekli olduktan sonra kurduğu serada erik yetiştiriciliği yaptığını belirterek, çiftçiliği çok sevdiğini söyledi.
Bu yıl havaların sıcak gitmesi sayesinde erken ürün aldığını aktaran Yıldız, "Bu yıl ilk defa şubat ayında erik hasadı yaptım. İlk hasatta 250 kilogram erik topladık ve kilosunu 300 liradan sattık. Bahçeden toplanan erikleri İstanbul, Ankara ve İzmir'deki tüketicilere gönderiyoruz. Erken hasat yapmaktan dolayı çok mutluyum" dedi.
Yıldız, eriğin market ve manavlarda 100'er gramlık paketler halinde tüketicinin beğenisine sunulacağını sözlerine ekledi.
Ziraat yüksek mühendisi Mustafa Besili de son dönemlerde hava sıcaklığının yüksek olmasının erikleri çabuk olgunlaştırdığını vurgulayarak, normalde mart ortalarında olan hasadın bu sezon erken yapıldığını ifade etti.
Üretici Cengiz Yıldız, gazetecilere yaptığı açıklamada, emekli olduktan sonra kurduğu serada erik yetiştiriciliği yaptığını belirterek, çiftçiliği çok sevdiğini söyledi.
Bu yıl havaların sıcak gitmesi sayesinde erken ürün aldığını aktaran Yıldız, "Bu yıl ilk defa şubat ayında erik hasadı yaptım. İlk hasatta 250 kilogram erik topladık ve kilosunu 300 liradan sattık. Bahçeden toplanan erikleri İstanbul, Ankara ve İzmir'deki tüketicilere gönderiyoruz. Erken hasat yapmaktan dolayı çok mutluyum" dedi.
Yıldız, eriğin market ve manavlarda 100'er gramlık paketler halinde tüketicinin beğenisine sunulacağını sözlerine ekledi.
Ziraat yüksek mühendisi Mustafa Besili de son dönemlerde hava sıcaklığının yüksek olmasının erikleri çabuk olgunlaştırdığını vurgulayarak, normalde mart ortalarında olan hasadın bu sezon erken yapıldığını ifade etti.
"Dijital boşanma"ya büyük ilgi
Yılda ortalama 35 bin çiftin boşanma başvurusu yaptığı Hollanda'da, internet üzerinden gerçekleştirilen "dijital boşanma"ların sayısı giderek artıyor.
Hükümetin boşanmaları kolaylaştırmak için kurduğu siteye haftada ortalama 15 - 20 başvuru yapılıyor.
"Dijital boşanma", normal boşanma davalarına göre çok daha az masraflı. Ancak Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği, yeni sistemden memnun değil.
Bir yıllık denemenin ardından üç ay önce hizmete sokulan sitenin kuruluş amaçlarından biri, sorunlu çiftlerin karşı karşıya gelmeden, kavgasız biçimde boşanmalarına yardımcı olmaktı.
Ancak, masrafların düşüklüğü nedeniyle site kullanıcılarının yüzde 60'ını anlaşarak boşanmak isteyen çiftler oluşturuyor.
3 BİN EURO YERİNE 120 EURO
Normal bir boşanma davası, mahkeme harçlarıyla birlikte 3 bin euroyu buluyor. Ancak internet üzerinden yapılan boşanmaların toplam maliyeti 120 euro civarında.
Site üzerinden bugüne kadar 1520 boşanma başvurusu yapıldı. Bunlardan 600 çiftin boşanmış ya da boşanmak üzere olduğu belirtiliyor.
İnternet üzerinden yapılan başvurular, anlaşmazlık ve müzakere uzmanı avukatlar tarafından inceleniyor.
Çiftler, nafaka, velayet, ziyaret hakları ve mülkiyet gibi konularda internet üzerinden mesajlaşma yoluyla bildirimde bulunuyor.
Gereken durumlarda, başvuruyu inceleyen avukat anlık mesajlaşma yoluyla çiftlere sorular yöneltiyor ya da onların sorularına yanıt veriyor.
Başvurunun tamamlanmasının arından yetkili avukat bunu mahkemeye iletiyor. Hollanda'da boşanma davaları ortalama 3 - 4 ay sürüyor.
Projede yer alan avukatlardan Corry van Zeeland, Volkskrant gazetesine açıklamasında dijital boşanmanın çiftler arasındaki sorunları asgariye indirdiğini söyledi.
'SORUMSUZLUK'
Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği ise, dijital boşanma uygulamasını "sorumsuzluk" diye değerlendiriyor.
Derneğe göre, her boşanmada karmaşık hukuki, finansal ve vergi sorunları ortaya çıkıyor. İnternet yoluyla boşanma, aile avukatlarına farklı bir iş yükü getiriyor.
Dernek Başkanı Dianne Kroze, tepkilerinin kıskançlık ya da müşteri kaybetme korkusundan kaynaklanmadığını savunuyor. Üye avukatların kendi işleri yerine, dijital boşanmanın yarattığı sorunları tamir etmek için uğraştıklarını söylüyor. BBC Türkçe
Hükümetin boşanmaları kolaylaştırmak için kurduğu siteye haftada ortalama 15 - 20 başvuru yapılıyor.
"Dijital boşanma", normal boşanma davalarına göre çok daha az masraflı. Ancak Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği, yeni sistemden memnun değil.
Bir yıllık denemenin ardından üç ay önce hizmete sokulan sitenin kuruluş amaçlarından biri, sorunlu çiftlerin karşı karşıya gelmeden, kavgasız biçimde boşanmalarına yardımcı olmaktı.
Ancak, masrafların düşüklüğü nedeniyle site kullanıcılarının yüzde 60'ını anlaşarak boşanmak isteyen çiftler oluşturuyor.
3 BİN EURO YERİNE 120 EURO
Normal bir boşanma davası, mahkeme harçlarıyla birlikte 3 bin euroyu buluyor. Ancak internet üzerinden yapılan boşanmaların toplam maliyeti 120 euro civarında.
Site üzerinden bugüne kadar 1520 boşanma başvurusu yapıldı. Bunlardan 600 çiftin boşanmış ya da boşanmak üzere olduğu belirtiliyor.
İnternet üzerinden yapılan başvurular, anlaşmazlık ve müzakere uzmanı avukatlar tarafından inceleniyor.
Çiftler, nafaka, velayet, ziyaret hakları ve mülkiyet gibi konularda internet üzerinden mesajlaşma yoluyla bildirimde bulunuyor.
Gereken durumlarda, başvuruyu inceleyen avukat anlık mesajlaşma yoluyla çiftlere sorular yöneltiyor ya da onların sorularına yanıt veriyor.
Başvurunun tamamlanmasının arından yetkili avukat bunu mahkemeye iletiyor. Hollanda'da boşanma davaları ortalama 3 - 4 ay sürüyor.
Projede yer alan avukatlardan Corry van Zeeland, Volkskrant gazetesine açıklamasında dijital boşanmanın çiftler arasındaki sorunları asgariye indirdiğini söyledi.
'SORUMSUZLUK'
Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği ise, dijital boşanma uygulamasını "sorumsuzluk" diye değerlendiriyor.
Derneğe göre, her boşanmada karmaşık hukuki, finansal ve vergi sorunları ortaya çıkıyor. İnternet yoluyla boşanma, aile avukatlarına farklı bir iş yükü getiriyor.
Dernek Başkanı Dianne Kroze, tepkilerinin kıskançlık ya da müşteri kaybetme korkusundan kaynaklanmadığını savunuyor. Üye avukatların kendi işleri yerine, dijital boşanmanın yarattığı sorunları tamir etmek için uğraştıklarını söylüyor. BBC Türkçe
Memur emekliliğinde 30 yıl sınırına takılanlara müjdeli haber
Anayasa Mahkemesi, emekli bir memurun 38 yılın üzerindeki görev süresi için açtığı davada 'memurluktan emekli olanlara, 30 hizmet yılından sonraki hizmet süreleri için de emekli ikramiyesi verilmesini sağlayan kararın' kanunlara aykırı olmadığına hükmetti. Yani, 30 yılın üzerinde memurluk görevi yapıp emekli olanlar, daha önce yasal sınır olarak belirlenen 30 yılın üzerindeki hakları için dava açabilecek. SGK'nın ise bu karar karşısında, karşı düzenleme talep etme hakkı bulunuyor.
Danıştay 11. Dairesi, Anayasa Mahkemesinin memurluktan emekli olanlara, 30 hizmet yılından sonraki hizmet süreleri için de emekli ikramiyesi verilmesini sağlayan kararının, Yüksek Mahkeme kararından önce emekli olanlar için de geçerli olduğuna hükmetti.
Anayasa Mahkemesinin, Emekli Sandığı Kanunu'nun, "emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla sürelerin dikkate alınmayacağına" ilişkin hükmünün iptaline ilişkin kararının gerekçesi, 7 Ocak 2015'te Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yüksek Mahkemenin bu kararının ardından 7 Ocak 2015'ten önce emekli olanlar için de bu kararın uygulanıp uygulanmayacağı konusu gündeme geldi.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), bu karardan önce emekli olanların başvurularını, "Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünden önce aylık bağlananlara 30 yıldan fazla çalışma süresi için emeklilik ikramiyesi ödeme imkanı bulunmadığı" gerekçesiyle reddetti.
BİR EMEKLİ DAVA AÇTI
Bir vatandaş, memuriyetteki 38 yıl 5 ay hizmetinin ardından emekliye ayrıldı.
Anayasa Mahkemesi ise bu kişi emekli olduktan kısa süre sonra, emeklilere 30 yılın üstündeki çalışmaları için de ikramiye verileceğine yönelik kararını verdi.
Emekli, bu karar üzerine SGK'dan, 38 yıl 5 aylık hizmetinin 8 yıl 5 aylık kısmı için de emekli ikramiyesi ödenmesini istedi.
Kurum ise "Anayasa'nın 153. maddesinde de iptal kararlarının geriye yürümeyeceğinin düzenlendiğini, bu nedenle emekliye Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünden önce aylık bağlandığından, 30 yıldan fazla çalışma süresine emeklilik ikramiyesi ödeme imkanı bulunmadığı" yanıtını vererek, talebi reddetti.
Talebin reddine ilişkin SGK işleminin iptali istemiyle açılan dava, Ankara 12. İdare Mahkemesinde görüldü. İdare Mahkemesi, emeklinin geçmişte talep edemediği hakkı talep edebileceği gerekçesiyle dava konusu SGK işlemini iptal etti ve emekliye, 30 yıldan fazla hizmet süresi için hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının ödenmesine karar verdi.
SGK TEMYİZ ETTİ
Ankara 12. İdare Mahkemesinin bu kararı SGK tarafından temyiz edildi. Temyiz dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmemesine ilişkin işlemin yasal dayanağının ortadan kalktığı belirtildi.
Temyiz dilekçesinde, emekliye ayrılırken 30 fiili hizmet yılı için emekli ikramiyesi ödenmiş davacının, 30 hizmet yılından fazla geçen süreleri için emekli ikramiyesi ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun, "Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı uyarınca" idare tarafından reddedildiği kaydedildi.
DANIŞTAY, İDARE MAHKEMESİ KARARINI ONADI
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Danıştay 11. Dairesi, idari mahkemesinin kararını oy birliğiyle onadı. Dairenin kararında, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralının, "iptal edilen hükümlere göre kazanılmış, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği veya işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken haklara yönelik olduğu" vurgulandı.
MAHKEME ÖDENMESİ GEREKİYOR DEDİ
Kararda, şu tespitler yapıldı: "Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş bir düzenlemeyle ilgili uyuşmazlıkların, Anayasaya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Bu bağlamda, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi ödenmesine engel olan yasal düzenlemenin, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle oluşan yeni hukuki duruma göre, davacıya 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği açıktır. İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
Danıştay 11. Dairesinin oy birliğiyle aldığı bu kararla, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce emekliye ayrılanların, 30 yıldan fazlaya ilişkin ikramiyelerini almalarına olanak sağlanıyor.
SGK’NIN KARŞI KARAR DÜZELTME İSTEME HAKKI VAR
Ancak, SGK'nın Danıştay'ın bu kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunma hakkı var. Karar düzeltme istemi de reddedilirse, Anayasa Mahkemesi kararından önce emekli olanlara fazla çalışma süreleri için emekli ikramiyeleri ödenebilecek. Hürriyet
Danıştay 11. Dairesi, Anayasa Mahkemesinin memurluktan emekli olanlara, 30 hizmet yılından sonraki hizmet süreleri için de emekli ikramiyesi verilmesini sağlayan kararının, Yüksek Mahkeme kararından önce emekli olanlar için de geçerli olduğuna hükmetti.
Anayasa Mahkemesinin, Emekli Sandığı Kanunu'nun, "emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla sürelerin dikkate alınmayacağına" ilişkin hükmünün iptaline ilişkin kararının gerekçesi, 7 Ocak 2015'te Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Yüksek Mahkemenin bu kararının ardından 7 Ocak 2015'ten önce emekli olanlar için de bu kararın uygulanıp uygulanmayacağı konusu gündeme geldi.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), bu karardan önce emekli olanların başvurularını, "Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünden önce aylık bağlananlara 30 yıldan fazla çalışma süresi için emeklilik ikramiyesi ödeme imkanı bulunmadığı" gerekçesiyle reddetti.
BİR EMEKLİ DAVA AÇTI
Bir vatandaş, memuriyetteki 38 yıl 5 ay hizmetinin ardından emekliye ayrıldı.
Anayasa Mahkemesi ise bu kişi emekli olduktan kısa süre sonra, emeklilere 30 yılın üstündeki çalışmaları için de ikramiye verileceğine yönelik kararını verdi.
Emekli, bu karar üzerine SGK'dan, 38 yıl 5 aylık hizmetinin 8 yıl 5 aylık kısmı için de emekli ikramiyesi ödenmesini istedi.
Kurum ise "Anayasa'nın 153. maddesinde de iptal kararlarının geriye yürümeyeceğinin düzenlendiğini, bu nedenle emekliye Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünden önce aylık bağlandığından, 30 yıldan fazla çalışma süresine emeklilik ikramiyesi ödeme imkanı bulunmadığı" yanıtını vererek, talebi reddetti.
Talebin reddine ilişkin SGK işleminin iptali istemiyle açılan dava, Ankara 12. İdare Mahkemesinde görüldü. İdare Mahkemesi, emeklinin geçmişte talep edemediği hakkı talep edebileceği gerekçesiyle dava konusu SGK işlemini iptal etti ve emekliye, 30 yıldan fazla hizmet süresi için hesaplanacak emekli ikramiyesi tutarının ödenmesine karar verdi.
SGK TEMYİZ ETTİ
Ankara 12. İdare Mahkemesinin bu kararı SGK tarafından temyiz edildi. Temyiz dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmemesine ilişkin işlemin yasal dayanağının ortadan kalktığı belirtildi.
Temyiz dilekçesinde, emekliye ayrılırken 30 fiili hizmet yılı için emekli ikramiyesi ödenmiş davacının, 30 hizmet yılından fazla geçen süreleri için emekli ikramiyesi ödenmesi istemiyle yaptığı başvurunun, "Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı uyarınca" idare tarafından reddedildiği kaydedildi.
DANIŞTAY, İDARE MAHKEMESİ KARARINI ONADI
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Danıştay 11. Dairesi, idari mahkemesinin kararını oy birliğiyle onadı. Dairenin kararında, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralının, "iptal edilen hükümlere göre kazanılmış, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü, lehe sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği veya işlemin geri alınması gibi nedenlere rağmen, hukuk düzenince korunması gereken haklara yönelik olduğu" vurgulandı.
MAHKEME ÖDENMESİ GEREKİYOR DEDİ
Kararda, şu tespitler yapıldı: "Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş bir düzenlemeyle ilgili uyuşmazlıkların, Anayasaya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Bu bağlamda, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi ödenmesine engel olan yasal düzenlemenin, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle oluşan yeni hukuki duruma göre, davacıya 30 yılın üzerinde bulunan hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği açıktır. İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
Danıştay 11. Dairesinin oy birliğiyle aldığı bu kararla, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce emekliye ayrılanların, 30 yıldan fazlaya ilişkin ikramiyelerini almalarına olanak sağlanıyor.
SGK’NIN KARŞI KARAR DÜZELTME İSTEME HAKKI VAR
Ancak, SGK'nın Danıştay'ın bu kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunma hakkı var. Karar düzeltme istemi de reddedilirse, Anayasa Mahkemesi kararından önce emekli olanlara fazla çalışma süreleri için emekli ikramiyeleri ödenebilecek. Hürriyet
Asgari ücretliye kötü haber
Maliye Bakanı Naci Ağbal, son dönemde asgari ücretlinin gelir vergisinde indirime gidileceği yönünde alevlenen tartışmaya son verdi ve tarifenin değişmeyeceğini açıkladı.
Ağbal, NTV'de katıldığı programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
ASGARİ ÜCRET ÜZERİNDEKİ VERGİ YÜKÜ
Asgari ücretlilerin vergi diliminden etkilenip etkilenmeyeceğine yönelik soru üzerine Ağbal, 1 Ocak 2016 itibarıyla net asgari ücretin bekar bir çalışan için bin 300 lira, evli 3 çocuklu bir kişi için ise net asgari ücretin bin 384 lira olduğunu hatırlattı. Vergi tarifesinin herkesi ilgilendirdiğine dikkati çeken Ağbal, "Burada tarife ile ilgili bir meseleyi konuşurken, belirli bir gruba, belirli bir kesime dönük konuşmak mümkün değil. Eğer biz tarife yapısında bir değişiklik yapacaksak, sadece 'şu gruptaki mükellefler için yaptık' deme şansımız yok, o değişiklik herkesi ilgilendiriyor. Bizim her zaman için mali disiplin konusunda bir kararlılığımız var, vergi gelirleri konusunda bir hassasiyetimiz var, bu hassasiyetimiz devam ediyor. Vergi konusuyla ilgili bir düzenleme yapmak doğru değil, bunu masaya getirmek yanlış olur" dedi.
TAŞERON İŞÇİLERİN DURUMU
Taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik hazırlıklara ilişkin bilgi veren Ağbal, bu konudaki çalışmaların sürdüğünü, yasal değişiklikle ilgili alternatifler hazırladıklarını ve en yakın zamanda çalışmayı Ekonomi Koordinasyon Kurulu'na getireceklerini söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bazı detaylarda ilave çalışma yapma kararı verdiklerini anlatan Ağbal, "Bu konuda 21 Mart'a kadar bir düzenleme yapacağımızı açıkladık. Çalışmalarımız devam ediyor. Geçiş düzenlemesiyle ilgili çalışma belli bir noktaya geldi" diye konuştu.
Bu kapsamda, ayrıca kamuda yardımcı işlerin tarif edilmesi ve bununla ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkarılması gerektiğine işaret eden Ağbal, kamu kurumlarıyla çalışmaları bitirdiklerini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile belli bir noktaya geldiklerini ve işçi ve memur konfederasyonlarıyla da konuyu görüşeceklerini bildirdi.
Taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik düzenlemenin 21 Mart'a yetişip yetişmeyeceği sorusuna Ağbal, "Şu ana kadar Eylem Planı'nda söylenen her bir eylemle ilgili takvime dikkat ettik. Umuyorum ki bu çalışma da bundan önceki eylemler gibi vaktinde Meclise sunulacak" dedi.
"VERGİ BORÇLARININ YENİDEN YAPILANDIRILMASI GÜNDEMDE DEĞİL"
Ağbal, Kamu Personel Rejimi'ne ilişkin sorular üzerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu konudaki teknik çalışmasının devam ettiğini dile getirdi. Kamu Yönetimi Reformu ile ele alarak, söz konusu çalışmayı getireceklerini ifade eden Ağbal, "Sosyal taraflarla diyaloğu ve çalışanlarımızı çok önemsiyoruz. Bu çalışmanın hedefinde kamu çalışanlarımız asla olamaz. Bu ülkenin geleceği için önemli bir reform. Bunu sosyal taraflarla birlikte yapacağız. Çalışmanın her aşamasında diyalog ve anlayış birliği içinde olacağız" diye konuştu.
Maliye Bakanı Ağbal, vergi borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda çalışma olup olmadığı yönündeki soruya, "Kesinlikle böyle bir çalışmamız yok" yanıtını verdi. Hürriyet
Ağbal, NTV'de katıldığı programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
ASGARİ ÜCRET ÜZERİNDEKİ VERGİ YÜKÜ
Asgari ücretlilerin vergi diliminden etkilenip etkilenmeyeceğine yönelik soru üzerine Ağbal, 1 Ocak 2016 itibarıyla net asgari ücretin bekar bir çalışan için bin 300 lira, evli 3 çocuklu bir kişi için ise net asgari ücretin bin 384 lira olduğunu hatırlattı. Vergi tarifesinin herkesi ilgilendirdiğine dikkati çeken Ağbal, "Burada tarife ile ilgili bir meseleyi konuşurken, belirli bir gruba, belirli bir kesime dönük konuşmak mümkün değil. Eğer biz tarife yapısında bir değişiklik yapacaksak, sadece 'şu gruptaki mükellefler için yaptık' deme şansımız yok, o değişiklik herkesi ilgilendiriyor. Bizim her zaman için mali disiplin konusunda bir kararlılığımız var, vergi gelirleri konusunda bir hassasiyetimiz var, bu hassasiyetimiz devam ediyor. Vergi konusuyla ilgili bir düzenleme yapmak doğru değil, bunu masaya getirmek yanlış olur" dedi.
TAŞERON İŞÇİLERİN DURUMU
Taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik hazırlıklara ilişkin bilgi veren Ağbal, bu konudaki çalışmaların sürdüğünü, yasal değişiklikle ilgili alternatifler hazırladıklarını ve en yakın zamanda çalışmayı Ekonomi Koordinasyon Kurulu'na getireceklerini söyledi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bazı detaylarda ilave çalışma yapma kararı verdiklerini anlatan Ağbal, "Bu konuda 21 Mart'a kadar bir düzenleme yapacağımızı açıkladık. Çalışmalarımız devam ediyor. Geçiş düzenlemesiyle ilgili çalışma belli bir noktaya geldi" diye konuştu.
Bu kapsamda, ayrıca kamuda yardımcı işlerin tarif edilmesi ve bununla ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkarılması gerektiğine işaret eden Ağbal, kamu kurumlarıyla çalışmaları bitirdiklerini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile belli bir noktaya geldiklerini ve işçi ve memur konfederasyonlarıyla da konuyu görüşeceklerini bildirdi.
Taşeron işçilerin kadroya alınmasına yönelik düzenlemenin 21 Mart'a yetişip yetişmeyeceği sorusuna Ağbal, "Şu ana kadar Eylem Planı'nda söylenen her bir eylemle ilgili takvime dikkat ettik. Umuyorum ki bu çalışma da bundan önceki eylemler gibi vaktinde Meclise sunulacak" dedi.
"VERGİ BORÇLARININ YENİDEN YAPILANDIRILMASI GÜNDEMDE DEĞİL"
Ağbal, Kamu Personel Rejimi'ne ilişkin sorular üzerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu konudaki teknik çalışmasının devam ettiğini dile getirdi. Kamu Yönetimi Reformu ile ele alarak, söz konusu çalışmayı getireceklerini ifade eden Ağbal, "Sosyal taraflarla diyaloğu ve çalışanlarımızı çok önemsiyoruz. Bu çalışmanın hedefinde kamu çalışanlarımız asla olamaz. Bu ülkenin geleceği için önemli bir reform. Bunu sosyal taraflarla birlikte yapacağız. Çalışmanın her aşamasında diyalog ve anlayış birliği içinde olacağız" diye konuştu.
Maliye Bakanı Ağbal, vergi borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda çalışma olup olmadığı yönündeki soruya, "Kesinlikle böyle bir çalışmamız yok" yanıtını verdi. Hürriyet
28 Şubat 2016 Pazar
İtalya'da 'kebapçı yasağı'
İtalya'nın Verona kentine kebap ve dürümcülerin gittikçe yayılması üzerine, "kültür ve gelenekleri korumak amacıyla" kent merkezinde etnik gıda satan işletmelerin açılması yasaklandı.
Risotto ve polentalarıyla ünlü Verona'nın yeme-içme sektöründe, hızlı ve ekonomik kebap büfelerinin ve dürümcülerinin gittikçe yaygınlaşması, kent yönetimini harekete geçirdi.
Verona Belediye Meclisi'nde geçen hafta içinde alınan kararla bundan böyle kent merkezinde "etnik gıda hazırlayıp satan işletmelerin" açılması yasaklandı.
İtalyan basını tarafından "kebap yasağı" olarak yorumlanan kararla ayrıca, ürünlerinin yüzde 50'sinden fazlası kızartma olan işletmelere de bundan böyle kent merkezinde ruhsat verilmeyecek.
AMAÇ, 'KÜLTÜR VE GELENEKLERİ KORUMAK'
Verona Belediye Başkanı Flavio Tosi "Bu önlem sayesinde, kentin onuruna zarar veren yiyecekler hazırlayan ve satan işletmelere izin verilmeyecek" dedi.
Tosi kararın, "hem kent merkezinin tarihi ve mimari mirasını hem de Verona bölgesinin kültür ve geleneklerini korumak amacıyla alındığını" söyledi.
Ancak bu karara destek verenler kadar, belediyeyi "göçmen karşıtlığıyla" suçlayanlar da var.
Demokratik Parti'den Verona Belediye Meclisi üyesi Elisa La Paglia, "Bugüne kadar Belediye Meclisi'nden geçen en ırkçı karar" eleştirisinde bulundu.
Yaklaşık 2000 yıllık amfitiyatrosu (Arena di Verona) ve Shakespeare eserlerine konu olmasıyla da tanınan Verona kenti UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor. BBC Türkçe
Risotto ve polentalarıyla ünlü Verona'nın yeme-içme sektöründe, hızlı ve ekonomik kebap büfelerinin ve dürümcülerinin gittikçe yaygınlaşması, kent yönetimini harekete geçirdi.
Verona Belediye Meclisi'nde geçen hafta içinde alınan kararla bundan böyle kent merkezinde "etnik gıda hazırlayıp satan işletmelerin" açılması yasaklandı.
İtalyan basını tarafından "kebap yasağı" olarak yorumlanan kararla ayrıca, ürünlerinin yüzde 50'sinden fazlası kızartma olan işletmelere de bundan böyle kent merkezinde ruhsat verilmeyecek.
AMAÇ, 'KÜLTÜR VE GELENEKLERİ KORUMAK'
Verona Belediye Başkanı Flavio Tosi "Bu önlem sayesinde, kentin onuruna zarar veren yiyecekler hazırlayan ve satan işletmelere izin verilmeyecek" dedi.
Tosi kararın, "hem kent merkezinin tarihi ve mimari mirasını hem de Verona bölgesinin kültür ve geleneklerini korumak amacıyla alındığını" söyledi.
Ancak bu karara destek verenler kadar, belediyeyi "göçmen karşıtlığıyla" suçlayanlar da var.
Demokratik Parti'den Verona Belediye Meclisi üyesi Elisa La Paglia, "Bugüne kadar Belediye Meclisi'nden geçen en ırkçı karar" eleştirisinde bulundu.
Yaklaşık 2000 yıllık amfitiyatrosu (Arena di Verona) ve Shakespeare eserlerine konu olmasıyla da tanınan Verona kenti UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor. BBC Türkçe
Öğretmenini 'vahşice' öldüren ABD'li öğrenciye en az 40 yıl hapis
ABD'de 14 yaşındayken Colleen Ritzer adlı öğretmenine okul tuvaletinde tecavüz edip öldüren lise öğrencisi, en az 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Şu an 17 yaşında olan Philip Chism, Massachusetts eyaletinde bulunan Danvers Lisesi'ndeki öğretmeni Ritzer'i 22 Ekim 2013'te öldürdü.
Ritzer'i okul koridorlarında takip ettikten sonra tuvalette maket bıçağı ile öldüren Chism, 24 yaşındaki kadının cesedini tekerlekli çöp kutusuyla ormana taşıyıp gömdü.
Chism, ertesi gün de Ritzer'in kredi kartıyla bilet alıp sinemaya gitti.
Olayın ardından yakalanarak tutuklanan ve davası devam eden Chism'in müebbet hapisle yargılandığı duruşmalardan sonuncusu Cuma günü yapıldı.
"BU HAYVANI HAPSE ATIN"
Ritzer'in ailesi, duruşmayı gözyaşları içinde takip etti. Öldürülen öğretmenin kardeşi Dan Ritzer, hakimden, "Bu hayvanı hapse atın" talebinde bulundu.
Hakim David Lowy de "vahşice" olarak nitelediği bu eylemden dolayı Chism'e en az 40 yıl hapis cezası verdi. (hürriyet.com.tr
Şu an 17 yaşında olan Philip Chism, Massachusetts eyaletinde bulunan Danvers Lisesi'ndeki öğretmeni Ritzer'i 22 Ekim 2013'te öldürdü.
Ritzer'i okul koridorlarında takip ettikten sonra tuvalette maket bıçağı ile öldüren Chism, 24 yaşındaki kadının cesedini tekerlekli çöp kutusuyla ormana taşıyıp gömdü.
Chism, ertesi gün de Ritzer'in kredi kartıyla bilet alıp sinemaya gitti.
Olayın ardından yakalanarak tutuklanan ve davası devam eden Chism'in müebbet hapisle yargılandığı duruşmalardan sonuncusu Cuma günü yapıldı.
"BU HAYVANI HAPSE ATIN"
Ritzer'in ailesi, duruşmayı gözyaşları içinde takip etti. Öldürülen öğretmenin kardeşi Dan Ritzer, hakimden, "Bu hayvanı hapse atın" talebinde bulundu.
Hakim David Lowy de "vahşice" olarak nitelediği bu eylemden dolayı Chism'e en az 40 yıl hapis cezası verdi. (hürriyet.com.tr
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)