26 Nisan 2016 Salı

Kraliçe'nin aşk mektubuna 60 bin TL

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e evlenmeden önce yazdığı aşk mektubu, yapılan açık artırmada 14 bin 400 sterlin'e (yaklaşık 60 bin TL) alıcı buldu.


İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e yazdığı aşk mektubu yaklaşık 60 bin liraya alıcı buldu.

Kraliçe Elizabeth'in 1947 yılında evlendiği Prens Philip ile tanışmalarından sonra yazdığı iki sayfadan oluşan mektup için Wiltshire kentindeki Chippenham Müzayede Salonu'nda açık artırma düzenlendi.

Müzayedede adı açıklanmayan özel bir koleksiyoncu, mektup için 14 bin 400 Sterlin, yani yaklaşk 60 bin lira ödedi.

21 yaşındayken kaleme aldığı aşk mektubunda II. Elizabeth, henüz kraliçelik tacını giymemiş bir prensesken tanıştığı Prens Philip ile yeni başlayan ilişkilerini ve Londra'nın gece kulüplerinde dans ettiklerini anlatıyor.

Sky News'in haberine göre, Prenses Elizabeth yazdığı mektubu Prens Philip ile evlenmelerinden birkaç ay önce çiftin düğünüyle ilgili kitap kaleme alan yazar Betty Shew'e teslim etti.
Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip 68 yıllık evli.


25 Nisan 2016 Pazartesi

İlber Ortaylı’dan çarpıcı tespit

Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın sözleri 'göç' sempozyumuna damgasını vurdu: Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır.

Ortaylı: Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır.

GÖÇ, İNSAN VE ADALET

Yargıda Birlik Derneği tarafından “Göç, İnsan ve Adalet” konulu uluslararası bir sempozyum düzenlendi. Haliç Kongre Merkezi’nde sabah saatlerinde başlayan sempozyumda Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Avrupa Birliği Müsteşarı Dr. Michael A. Rupp, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Ümit Kiler, İstanbul Adalet Sarayı Başsavcısı Hadi Salihoğlu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun, çok sayıda hakim, savcı ve katılımcı yer aldı.

“YARGI MENSUPLARININ TALİMAT ALDIĞI YARGI DÜZENİ KABUL EDİLEMEZ”

Programın açılış konuşmacılarından Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, “Son yıllarda meydana gelen göç ve mültecilik sorunu ülkemizin ve bir çok devletin şu an en acil sorunlarının başında bulunmaktadır. İki buçuk milyonu aşan mülteci sayısıyla Türkiye sorunu en fazla yaşayan birkaç ülkeden birisidir. Son yıllarda çok açık bir şekilde ortaya çıkan yargıda ehliyet ve liyakat ilkeleri kadar yasaları da çiğneyen kişilerin varlığının hem yargının hem de ülkemizin üzerinde kara bir gölge gibi düştüğünü gördük. Bizim temel yaklaşımımız yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesidir. Yargı mensuplarının telkin ve talimat aldığı bir yargı düzeni hiçbirimiz için kabul edilemezdir” dedi. Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ise, “Bugün insanlar kitleler halinde göç ediyorsa terörün ne zaman ve nerede kimi vuracağı bilinmiyorsa insanlığın da dünyanın da aradığı adalettir” diye konuştu.


“GÖÇ DEĞİL ZORUNLU TEHCİRDİR”

Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun birinci oturumuna geçildi. Birinci oturum konuşmacılarından yazar Alev Alatlı, “Bu turnaların göçü değil beyler hanımlar. Turnalar kalkıp bir sazlıktan diğerine uçmuyorlar. Bu göç değil zorunlu tehcirdir. Kimse keyfinden kalkıp Avrupa’ya gitmiyor. Bu insanları zorlayan, neresinden bakarsanız bakın bu dünyanın içindeki turbo kapitalist düzendir. Bu sahtekarlığın önlenmesi lazım” dedi.

“AB İLE YAPILAN ANLAŞMA YANLIŞTIR”

Bir diğer konuşmacı Prof. Dr. İlber Ortaylı ise Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçlere değinerek, “Yeni bir vatandaş kitlesi kazanacağız. Bunların ruhu çok aydınlık. Tabi bunların içinde bize hiç intibak edemeyen de olacak. Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır. Bu çok yanlış bir politikadır. Bir tek Almanya bir parça mülteci kabulüne yanaştı. Öbürlerinin baskısıyla mürai bir uygulamanın içine girildi ve bu bizim başımıza dert açacak ve bizim göç geleneğimize de yakışmıyor. Bunun değiştirilmesi lazım. Bir şekilde bu kararın düzeltilmesi lazım. Burada oturan burada oturur. Kimsenin zorla verdiğini almak zorunda değiliz. Türkiye gönlü kırgın insanların rezervi olamaz. Hiçbir ülke olamaz. Bu çok yanlıştır” diye konuştu.

“EN ÖNEMLİ SORUN, GÖÇ VE GÖÇMEN SORUNU”

Konferansa ilişkin DHA kameralarına konuşan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun Yargıda Birlik Derneği’nin 2015 yılında dernekleştiğini belirterek, “Dernekleşmeden sonra sosyal faaliyetlerine ve toplumsal konulara etkin bir şekilde katkı sağlamaya başladı. 2010 yılından bu tarafa gerek Türkiye’nin gerekse uluslararası arenanın en önemli sorunu göç ve göçmen sorunu. Göçmen sorununa hukuki açıdan ve kısmen de ekonomik açıdan bakmak amacıyla bu sempozyum düzenlendi. Sempozyum sayesinde uluslararasında ve Türkiye’de yaşanan sorunları gerek kamuoyunun gerekse bütün dünyanın önüne getirmeyi amaçladık” dedi. DHA

Uyum Pos Mobil, ÖKC sürecinde 10 kat daha ekonomik yazılım sunuyor

ÖKC’ler için “Uyum Pos Mobil” yazılımı geliştirildi. Firmalar rotayı “Uyum Pos Mobil” yazılımına çevirdi.

Uyumsoft Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri AŞ firması, bilgisayarlı yazar kasalara, alternatif ürün olarak “Uyum Pos Mobil” yazılımını geliştirildi. ÖKC’ye geçmekte olan perakende başta olmak üzere çeşitli sektörlerdeki firmalar; bu yazılım sayesinde, yüksek maliyetli olan bilgisayar bağlantılı yazar kasa satın almıyor.

“Uyum Pos Mobil yazılımı ve ÖKC çözümü”, mevcut yazar kasaya bağlandığında, yasal zorunluluk olan sistem kurulmuş oluyor. Bilgisayar bağlantılı yeni nesil bir yazar kasa 3 bin dolar civarında iken, Uyum Pos Mobil yazılımı ve ÖKC çözümü yaklaşık 30 Euro’ya işletmelerin oluyor.

2016 yılı sonuna kadar Yeni Nesil ÖKC kullanılması gerekiyor

Konuya ilişkin Uyumsoft Bilgi Sistemleri ve Teknolojileri AŞ Proje Yöneticisi Özgür Kaçan şunları söyledi:

“Perakende satış yapan firmaların, 2016 yılı sonuna kadar, mutlaka Yeni Nesil ÖKC kullanmaları gerekmektedir. Kullanacakları YÖKC’ları, bir Erp ile online yarı online veya ofline olarak kullanabileceklerdir. Ayrıca, YÖKC ile Erp entegrasyonu sayesinde e-Fatura, e-Arşiv ve e-Defter kullanımı da gerçekleşecektir. Kurumsal Kaynak Planlama (Erp); YÖKC ve e-Fatura, e-Arşiv ve e-defter uygulamalarının birbiri ile entegre çalışması amacıyla, Uyumsoft Uyum Pos Mobil Uygulamasını ürün olarak piyasaya sunmuştur. Bu üründe arka ofiste herhangi bir Erp ile veya Uyumsoft Web Erp ile entegre çalışan bir yapı vardır. Firmaların, Uyum Pos Mobil uygulamasına geçerek, birçok karmaşıklıktan ve yüksek maliyetlerden tek kalemde kurtulması hedeflenmiştir” dedi.

Efe yaşam savaşını kaybetti

Muğla’nın Dalaman ilçesinde otomobil çarpması sonucu ağır yaralanan 7 yaşındaki Efe Bulut, 2 gün süren yaşam savaşını kaybetti.

Edinilen bilgiye göre; Atakent Mahallesi Gazi Bulvarında karşıdan karşıya geçmek isteyen annesinin elinden kurtularak yola çıktığı iddia edilen 7 yaşındaki Efe Bulut'a, F.K. yönetimindeki 48 BAA 85 plakalı otomobil çarptı.

Haber verilmesi ile olay yerine gelen 112 Acil Sağlık ekipleri yaralı E.B'yi, Dalaman Devlet Hastanesine kaldırdı. Bulut, burada yapılan ilk müdahalenin ardından Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi. 7 yaşındaki talihsiz çocuk, Üniversite Hastanesinde 2 gün süren yaşam savaşını kaybetti.

Kilis’te ölü sayısı 17′ye yükseldi

Kilis’te IŞİD'in attığı füzeler yüzünden ölenlerin sayısı 17’ye yükseldi.


Kilis’te dün akşam saatlerinde Suriye tarafında IŞİD denetimindeki bölgeden atılan ve bir kadının öldüğü roket atar mermisinin isabet etmesiyle yaralanan 23 yaşındaki Suriyeli Fadıl Emin de yaşamını yitirdi. Fadıl Emin’in ölümüyle Kilis’te geçen ocak ayından bu yana Suriye’den atılan Katyuşa roketatar mermilerinin infilak etmesi sonucu ölenlerin sayısı 6’sı Suriye uyruklu olmak üzere 17’ye yükseldi. DHA

Polis Meslek Yüksekokulları 2 bin 500 öğrenci alacak!

Polis Akademisi Başkanlığına bağlı Polis Meslek Yüksekokullarına sınavla 2 bin 500 polis adayı alınacak. İşte, başvuru detayları...

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından Polis Meslek Yüksekokullarına (PMYO) 2016-2017 eğitim-öğretim dönemi için polis memuru adayı alımı yapılacak. Sınavlarda başarılı olarak Polis Meslek Yüksekokullarında eğitim gören ve eğitim sonunda başarılı olan adayların polis memuru olarak atamaları yapılacak.

Polis Meslek Yüksekokulları (PMYO), emniyet teşkilatının polis memuru ihtiyacını karşılıyor. PMYO’larda eğitim yatılı ve 2 yıl sürüyor. Öğrencilerin yemek, barınma ve sağlık giderlerinin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından karşılandığı eğitim sonunda başarılı olanlar polis memuru olarak göreve başlıyor.  2016-2017 eğitim-öğretim dönemi için 2 bin 500 Polis adayı alınacak.

2016 PMYO Aday Öğrenci Seçme Sınavı Duyurusunda şu ifadelere yer verildi:

“Polis Akademisi Başkanlığına bağlı Polis Meslek Yüksekokullarına 2016-2017 eğitim-öğretim dönemi için 2.250 erkek, 250 bayan olmak üzere toplam 2.500 öğrenci alımı yapılacaktır.
Sınavlarda başarılı olarak Polis Meslek Yüksekokullarında eğitim gören ve eğitim sonunda başarılı olan adayların polis memuru olarak atamaları yapılacaktır.
Söz konusu alıma ilişkin giriş koşulları aşağıda belirtilmiştir. Alıma ilişkin sınav takvimi Polis Akademisi Başkanlığının resmi internet sitesinden (www.pa.edu.tr) ilan edilecektir.
Diğer kaynaklardan yapılan açıklamalara itibar edilmemesi önemle duyurulur.”

ADAYLARDA ARANAN ŞARTLAR:

a) T.C. vatandaşı olmak,

b) Lise ve dengi okul mezunu olmak veya Lise 4.sınıfta okuyor olmak,

c) Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından 2016 yılı içinde yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavı puan türlerinin herhangi birinden (YGS-1,YGS-2, YGS-3, YGS-4, YGS-5 ve YGS-6) en az (270,00) ham taban puan almış olmak; Emniyet Teşkilatı Personeli Şehit veya Vazife Malulü olanların eş ve çocuklarından Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından 2016 yılı içinde yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavının puan türlerinin herhangi birinden en az (150,00) ham taban puan almış olmak, (NOT: Emniyet Teşkilatında çalışan veya Emniyet Teşkilatından emekli olanların eş ve çocukları bu kapsamda yer almamaktadır)

ç) 18 yaşını tamamladıktan sonra yaptırılan yaş düzeltmelerinde düzeltmeden önceki yaş dikkate alınmak kaydıyla, sınavın yapıldığı yılın ekim ayının ilk günü itibarıyla (1 Ekim 2016) 18 yaşını tamamlamış ve sınavın yapıldığı yılın 31 Aralık tarihi itibarıyla 26 yaşından gün almamış olmak (31 Aralık 1991 – 01 Ekim 1998 tarihleri arasında doğmuş olmak),

d) Bayanlar için 162 cm. erkekler için 167 cm. den kısa boylu olmamak, beden kitle endeksi, 18 (dahil) ile 27 (dahil) arasında olmak,

e) Sağlık durumu yönünden, Sağlık Şartları Yönetmeliğinde belirlenen koşulları taşımak,

f) Adayın kendisinin ve evli ise eşinin; genelev, birleşme yeri, randevuevi, tek başına fuhuş yapılan konut ve benzeri yerlerde çalışmış veya aracılık ve bekleyicilik fiillerinde bulunmamış olmak, genel ahlak ve edebe aykırı mahiyette her türlü yazılı, sesli ve görüntülü eserleri, kaydedildiği materyale bakılmaksızın üretmek ve satmaktan veya kumar, uyuşturucu veya uyarıcı madde nedeniyle, hakkında herhangi bir adlî veya idarî soruşturma veya kovuşturma devam ediyor olmamak, bunlardan dolayı idarî yaptırım uygulanmamak veya bu işler nedeniyle hüküm giymemiş olmak,

g) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile, adayın kendisinin ve evli ise eşinin;

1) Kasten işlenen bir suçtan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olmamak,

2) Affa uğramış veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık veya cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan dolayı mahkûm olmamak veya bu suçlardan dolayı devam etmekte olan bir soruşturma veya kovuşturma bulunmamak veya kovuşturması uzlaşma ile neticelenmemiş olmak,”

ğ) Eğitim-Öğretim yılının başlangıç tarihi itibariyle bir siyasi partiye veya siyasi parti kollarına üye bulunmamak,

h) Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımı nedeniyle tedavi görmüş veya görüyor olmamak,

ı) Kamu haklarını kullanmaktan yoksun bırakılmamış olmak,

i) Sağlık Yönetmeliği hükümleri hariç, herhangi bir nedenle polis eğitim kurumlarından çıkarılmamış olmak.

j) Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması olumlu olmak,

k) Silah taşımaya veya silahlı görev yapmaya hukuki bir engeli bulunmamak.

İmam, 2 küçük kıza tacizden tutuklandı

Çorum’un Alaca İlçesi’nde camide görevli imam, iki kız çocuğa elle tacizde bulunduğu iddiasıyla tutuklandı.

Alaca İlçesi’nde bir camide imamlık yapan 48 yaşındaki S.A., 13 yaşındaki 2 kız çocuğuna elle tacizde bulunduğu iddiasıyla kızların ailelerinin şikayeti üzerine polis tarafından gözaltına alındı.

Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen S.A. hakkındaki suçlamaları kabul etmedi. S.A., geçen cuma günü çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı. DHA

24 Nisan 2016 Pazar

Diyarbakır’da iş bırakma eylemi yapan 4 bin 900 öğretmene soruşturma

Diyarbakır’da, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından geçen Aralık ayında 1 günlük grev, sevk ve 1 saatlik derse girmeme eylemlerine katıldıkları belirtilen Eğitim-Sen’e üye 4 bin 900 öğretmen hakkında soruşturma açıldığı belirtildi. Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Başkanı İkram Atabay, öğretmenlerin ifadelerinin alındığını söyledi. Sendikanın şube sekreteri Nuri Özdemir ise, soruşturmalar nedeniyle eğitim kalitesinin düştüğünü ve öğretmenlerin iş yapamaz hale geldiğini öne sürdü.

Diyarbakır’da KEKS’e bağlı Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Başkanı İkram Atabay, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 14 Aralık’ta Eğitim-Sen Merkezi’nin Diyarbakır için aldığı ’Hastaneye sevk’, 21 Aralık’ta ’1 saatlik derse girmeme’ ve KESK’in 29 Aralık’taki ’1 günlük iş bırakma’ eylemine katılan 4 bin 900 öğretmen hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Soruşturma kapsamında eyleme katılan Eğitim-sen üyelerinin ifadelerinin alınmaya devam edildiğini söyleyen Atabay, "Diyarbakır’da 9 bin 950 üyemiz bulunmaktadır. Eylemler sendikal faaliyetler ve genel merkezin aldığı kararlar doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Sendikal eylemler, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır" diye konuştu.

"MİLLİ EĞİTİM AYNUR ADINDA ÖĞRETMENİ ARIYOR"

Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Sekreteri Nuri Özdemir ise, yapılan soruşturmalar nedeniyle eğitim kalitesinin düştüğünü ve öğretmenlerin iş yapamaz hala geldiğini söyledi. Traji-komik soruşturmalar açıldığını söyleyen Özdemir, şöyle dedi:

"Geçen Milli Eğitim’den Aynur adında bir üyemizi çağırmışlar. Kendisi de ifade vermeye gittiğinde şok bir durum ile karşılaşmış. Kendisine, Aynur adında bir öğretmenin dış basına Türkiye devletine hakaret eder nitelikle demeç verdiğini ve Diyarbakır’da tespit ettikleri Aynur adındaki 24 öğretmeni tespit ettiklerini ve bunların içerisinde demeç veren Aynur’u aradıklarını söylemişler. Bir eğitimcinin karşılaştığı durumu gösteren en bariz örneklerden biridir. Bölgenin şartları nedeniyle güç koşullarda eğitim veren öğretmenleri bu soruşturmalar ile iş yapamaz hale getiriyorlar."
Ferit ASLAN/DİYARBAKIR, (DHA)

Özgecan'ın katilinin annesi ve kardeşi konuştu

Türkiye’yi sarsan Özgecan Aslan cinayetini işleyen Ahmet Suphi Altındöken, kaldığı cezaevinde öldürüldü. Saldırıda babası da yaralandı. Cenazesi günlerce gömülemeyen Altındöken'in annesi Naciye Tan, yaşadıklarını anlattı. Kız kardeşi ise "Bizi öldüresiye döverdi. Geceleri siren sesiyle ya da üzerimize su dökerek uyandırırdı" dedi. Altındöken'in kendisini de dövdüğünü söyleyen kız kardeş "Neremize geldiği fark etmeden vurup karşımıza geçip 'oh rahatladım' derdi" diye konuştu.

Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Naciye Tan'ın sözlerinden bir bölümü şöyle:

-Cinayetten nasıl haberiniz oldu? 

Olaydan 2 gün sonra jandarma dan neler olduğunu öğrendik. Söy lenenlerin bu kadar derin olmasına inanmak istemiyordum. Olaydan sonra işe devam etmek zorunda kaldım. Canınız acısa da müşteri geldiği an başka bir maskeye bürü nüyorsunuz. Akşam el ayak çeki lince canım o kadar çok yanıyordu ki... Bir hayat gitmiş. Yeni hayatta herkes bana yabancı. Attığım adım bile tam değil, boşluktayım. Kim seye bir şey anlatamıyordum. Sokakta bakışlarıyla “O kadın” diyorlardı. Hiç kimseye bir şey söy lemeye hakkım yok. İşyerim eski Ankara yolundaydı.“Acaba kam yonun altına mı girsem” diyor dum. Sonra “Bana çarpana yazık olur” diye yapamadım. Beynim o kadar kalabalıktı ki. Sabah uyanıp kendimi çimdikliyordum. Rüyada olmak benim için daha iyiydi. Hiç uyanmak istemiyordum.
Suphi’nin cinayet işlediğini duyunca kendinizi sorguladınız mı? Onu iyi yetiştiremediğinizi düşündünüz mü? 

Benim de hatalarım olmuştur. Çocuklarımın yanında kavga etme seydim belki bu hale gelmezdi. Bir ömür verip yetiştiriyorsunuz, eli nizde kocaman bir sıfır kalıyor.
Şiddet görüyor muydu nuz?

 O konuyu hiç açmak istemiyo rum. Yaşandı bitti. 2009’da ayrıl dım. Kızımın üniversite sınavın dan bir gün önceydi. Eşya almadan çıkmış tım o evden. Küpelerimi satıp yol parası yaptım. Kızımı okula yazdırmaya götürdüm. Çok şükür kızım okudu.

Problemli bir çocuk muydu? 

Ortaokula kadar ona ‘süt çocuğu’ derlerdi. Boyu kısaydı. Bunu kompleks yapardı. Prob lemleri vardı.
Kaçıncı sınıfa kadar okudu? 

Lise 1’de terk etti. Günlerce ağladım. Giz lice rapor aldık. Vazgeçer de okula döner diye. Babası kuyumcuydu, ona güvendi. Biz daha ayrılmadan babasının işleri kötüye gitmeye başladı. Orayı satıp, tak sitle otobüs aldı.

‘17 YAŞINDA KAZA GEÇİRDİ SONRA BÖYLE OLDU’

Suphi’nin şiddet eğilimi ne zaman başladı? 

17 yaşında feci bir motor kazası geçirdi. Kafası ağır hasar aldı. Günlerce hayat ünite sinde kaldı. Kafatasındaki bir kemiğini çıka rıp platin taktılar. İki kez ağzından ameliyat geçirdi. İkinci ameliyat olduğunda dokto ruyla anlaştım, “Suphi’ye psikolojik tedavi görmesi gerektiğini söyleyin” dedi. Kazadan sonra davranışları değişmişti. Agresifleşti. Normal bir hareketi yoktu. Akşamları kızıma ve bana su sıkıyordu. Gece üstümüze ışıldak tutuyordu. Şiddet uygula yıp “Oh be” diyordu. Bir gün sırf sigarası yok diye darbe aldım. Savcılığa bile gittim. Bize şiddet uyguladı ğını söyledim. 

“Yapabileceğimiz bir şey yok. Polis zoruyla beyaz önlük giydirip götürme niz gerekiyor” dedi. Onu yapamadım. Keşke yapsaydım.
Bu hallerini sadece kazaya mı bağ lıyorsunuz?

17 yaşına kadar bana şiddet uygulama yan bir insan kazadan sonra şiddet uygu larsa ben bunu kazaya bağlarım.

Daha önce eşiniz sizi döverken Suphi’nin izlediğini söylemiştiniz. 

Ben şiddet görürken o titreyerek seyre derdi. Her şey gözü önünde oluyordu.

BANA İŞKENCE ETTİLER

Cezaevinde vuruldu. Cenazesini 5 gün boyunca gömemediniz... 
Cenazeyi gömdürmeyerek, bitmiş bir hayatla kavga ederek aslında ona değil bana işkence ettiler. Ezilmiş bir canlı düşünün. Defalarca üzerinden arabayla geçtiler...

KIZ KARDEŞİ: ‘ÖZGECAN’IN BABASI GİBİ BİR BABAM OLMASINI İSTERDİM

’Kardeşin nasıl biriydi? Annen şiddet eğilimini kazaya bağlıyor... Kaza tetiklemiş olabilir ama içinde eğilimi vardır. Suphi’nin bizim açımızdan doğru yoldaymış gibi gözükmesini iste miyorum. Benden iki yaş büyük olduğu için babamın şiddetine benden daha çok tanık olmuş. Zor zamanlar geçirmiş ola bilir. Yeğenim için şükrediyorum. O da şiddet eğilimli bir babayla büyüyecekti ve belki de şiddete eğilimli olacaktı. Herkes Suphi’nin kaza yüzünden böyle oldu ğunu söyledi.Bunu ona da duyurdular. O da şımardı. Gittiği okulun ve Fatih’in (Cinayete yardım eden suç ortağı Fatih Gökçe) etkisi çok oldu. Belki de suçlaya cak birilerini arıyorum. Kendimle savaşı yorum...

‘BİZİ ÖLDÜRESİYE DÖVERDİ’

Sana da şiddet uyguluyor muydu? Bunu tasvir etmek çok zor geli yor. Bir erkeğin kadına vurması başka dır. Erkekle erkeğin kavgası başkadır. Onda öyle bir ayrım yoktu. Neremize geldiği fark etmeden vurup, karşımıza geçip “Oh rahatladım” derdi.

GECELERİ ÜZERİMİZE SU SIKARDI

Geceleri siren sesiyle ya da üzerimize su döküle rek uyanırdık. Sabaha kadar uyumazdı. Yenilgiye tahammülü yoktu. Oyun oynar ken onu yenersem dayak yerdim. Dengesizdi ama aklı başın daydı. Sebepsiz çok dayak yedik. Üniversiteye hazırlanırken sesli ders çalışıyordum. Annem odama geldi. Telefonla konuştuğumu zannet miş. Anneme “Git başımdan” deyip masayı ittim. Suphi bağırtıya geldi. Beni dövmeye başladı. Annem ağabeyime “Vurma ona” deyince de annemi döv meye başladı. Kapıları kapattı. O gün canımızı kurtarıp o evden kaçtık. Çünkü ölüme gidiyorduk...

DUYUNCA DAYAKTAN ÖLDÜRMÜŞTÜR DİYE DÜŞÜNDÜM

Özgecan’ın başına gelenleri duyunca sen ne düşündün? Kardeşimin öfkesini iyi biliyorum. Duyunca dayaktan öldürmüştür diye düşündüm. Ben ölmedim çünkü onun dayaklarına dayanıyordum. Alışmak da iğrenç bir şey... Özgecan belki de hayatı boyunca babasından dayak yeme mişti. Bizi o kadar dövdü ama kendimizi savunmak için ona bir kere bile vurmuş luğumuz yok. Başımıza ne geleceğini biliyoruz. Belki Özgecan direnmiştir, o da daha da delirmiştir.

KEŞKE BABAM DA ÖLSE DEDİM

Öldürüldüğünü duyduğunda ne hissettiniz? Keşke babam da ölse dedim...

‘ÖZGECAN’IN AİLESİYLE GÖRÜŞMEYİ ÇOK İSTEDİK’

Özgecan’ın ailesiyle görüşmeyi denediniz mi? Benim baba eksikliğim vardı. Onun babasına imrenerek baktım. Öyle bir babasının olması ne mutlu! Bizim başı mıza böyle bir şey gelseydi benim babam böyle yüce bir tepki veremezdi. 

Anne: Çok istedim. Acılarını dindiremez dim ama ziyaret etmeyi çok istedim.

‘İzdivaç’ta şiddet ve uzaklaştırma

Zuhal Topal’la İzdivaç programında tanıştığı Timuçin Fırat K.’den hamile kalan Selin G. şiddet gördüğü gerekçesiyle İstanbul Aile Mahkemesi’ne başvurarak korunma talep etti.


Psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalınca ilişkiyi bitirmek istediğini belirten 7 aylık hamile kadın, Timuçin Fırat K.’nin son olarak boğazını sıktığını söyledi.

ANNESİ DE ŞİDDET KURBANI

İddianameye göre yakın zamanda annesi bir erkek tarafından gözleri önünde bıçaklanarak öldürülen Selin G., büyük bir travma yaşadı. Kadının avukatı Mehmet Dedeoğlu, müvekkilinin can güvenliğinden endişe ettiğini anlattı. Mahkeme, Timuçin Fırat K.’nin 1 ay Selin G.’ye yaklaşmamasına karar verdi. DHA

İlker Başbuğ: 'Bu defter kapanmadı, daha yeni açılıyor!'

Hayatının en önemli günlerinden biri... Müebbet hapse mahkûm olduğu dava bir gün önce çökmüş. O bana özenle Kıbrıs’ın neden Türkiye için çok önemli olduğunu anlatıyor. İnsanların ilgisini kaybetmesine üzüldüğünü söylüyor. Binlerce askerin önünde titrediği general değil, kibar bir üniversite hocası var sanki karşımda. Diplomat titizliğiyle konuşuyor, uğraşsam da polemiğe girmiyor: “Yakışmaz bize Çınarcığım. Bak, ben Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisiyim. Haklı da olsam, haksız da olsam, astlarımla, üstlerimle tartışmaya girmem. Bize yakışmaz, haksızlık da olsa içimize atarız.” 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Ergenekon sonrası süreci, Türkiye’nin kaderini ve son kitabı ‘Unutulan Ada Kıbrıs’ı konuştuk.
Hürriyet'ten Çınar Oskay röportajı...
Orduyu ve sizin hayatınızı altüst eden dava çöktü. Nedir hisleriniz?
- Ümraniye’de bir evde komplo sonucu bulunan el bombalarından hareketle, menfur Danıştay cinayetini bile Türkiye’nin en seçkin isimleriyle -akademisyenleri, askerleri, siyasileriyle- ilişkilendirmeye teşebbüs eden Ergenekon komplosu yerle bir olmuştur. Bu komployu planlayanlar ve icra edenler için elbette çok şey söyleyebilirim. Ama bugünben onların salt hukuk açısından dünyanın en ahlaksız insanları olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu komploya suçsuz yere bulaştırılan herkesin beraat edeceğine inancım tam.
 Şimdi davanız Yüce Divan’da mı devam edecek?
- Genelkurmay Karargâhı’ndaki arkadaşlarım, komplocular bana ulaşmak istediği için içeri alındı. Üç iddianame var: Biri sözde İrticayla Mücadele Eylem Planı. Daha üç gün önce o imzanın Dursun Çiçek’e ait olmadığı yeniden anlaşıldı. Diğeri, ‘İnternet Andıcı’... Hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması! Suç yokken suç oluşturulması, bir rezalet. Üçüncüsü şahsımla ilgili. Bu iddianamelerde yer alan bütün silah arkadaşlarımın benimle aynı hukuki usule tabi tutulması gerektiğine inanıyorum.

SİYASİ İKTİDARIN BU KOMPLOLARA DESTEK VERDİĞİ ORTADA

Siz Yüce Divan’a giderseniz nasıl olacak bu?
- Tek başıma ele alınmamın doğru olmadığına inanıyorum. Dosya, Yargıtay’dan yerel mahkemeye gelecek. Yerel mahkeme bazı dosyaları tefrik edecek; Danıştay dosyasını ve o katilleri kim yargılayacaksa ayrı yargılayacak. Benimle bağlantılı üç iddianamenin Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Tabii, mahkemenin kararıdır. Şöyle bir algı var: Bunlar Yüce Divan’a mutlaka gidecek. Hayır, bunun için Yargıtay Başsavcılığı’nın suç unsuru tespit etmesi lazım. Ortada suç olduğunu düşünmüyorum. O yüzden hukuki sürecin Yargıtay Başsavcılığı’nda noktalanacağını düşünüyorum, ümit ediyorum.
Sizce tüm bu olanlarda hükümetin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sorumluluğu ne düzeyde?
- Komploları planlayan ve icra eden asıl aktör; Cemaat. Ama özellikle 2007-2011 arasında siyasi iktidarın bu komplolara destek verdiği ortada. Sayın Erdoğan’ın kendi sözü var: “Ne istediler de vermedik...”

CEMAAT ÖNCELİKLİ TEHDİTTİR, MÜCADELEYİ KİM YAPARSA DESTEKLERİM
 “Amerika’nın da bu işte parmağı var” demiştiniz...
- George W. Bush hükümetinin bazı organlarının yardımcı olduğu kanaatindeyim. Fakat Obama hükümetinin daha mesafeli durduğunu, hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) zayıflatılmasının sonuçlarını gördükten sonra karşı olduğu düşüncesini taşıyorum.
 “Erdoğan’dan başka kimse ‘Paralel Yapı’yla daha iyi ve daha başarılı mücadele edemezdi. 17-25 Aralık yargı darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, çok geçmeden Türkiye’nin tıpkı İran gibi bir Humeyni’si olacaktı” dediniz. Bir çelişki yok mu? Bugünkü mücadelesinden ötürü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişteki tutumunu hoş mu görüyorsunuz?
- Cemaat kapalı bir örgüttür, birinci öncelikli tehdittir. Mücadeleyi kim yaparsa yapsın, desteklerim. En iyi Sayın Cumhurbaşkanı mı yapıyor? Evet, ortada bir gerçek var. “Biz aldatıldık” ibarelerini ise ‘siyasi sorumluluk’ olarak görürüm. Siyasi sorumluluğun hesap vereceği yer seçimdir.
 Peki Humeyni benzetmesi? Gülen’e yakın isimler yönetimi ele mi geçirecekti?�
- Evet. Hanefi Avcı’nın, Sabri Uzun’un kitaplarında detaylı anlatılıyor. Öyle bir şey gerçekleşse, toplumu yönlendirmek kolay. Bu tip hareketleri çekirdek kadrolar yaratır. Başarılı olursa toplumu istediği istikamete çevirebilir.
 İnsanlar güçlünün yanında yer alır yani...
- Aynen...

ÇOK İYİ YETİŞMİŞ PERSONEL BİLEREK TASFİYE EDİLDİ

Dursun Çiçek, “YAŞ kararlarının yüzde 80’i Cemaat’e karşıydı” diyor. Doğru mu?
- 2002-2010 döneminde bu sürecin etkili makamlarında bulundum. Bir cemaat ya da tarikatla bağlantılı olduğuna dair istihbarat raporu olan insanları ordudan uzaklaştırdık.
 Hepsinde delil vardı yani...
- Kesinlikle. İstihbaratı vereni açıkça söyleyeyim, MİT’ti. Gülen Cemaati’nden çok kişi yoktu aslında. Onlara yönelik değildi. 
 Orduda bu hassasiyet çok uzun yıllardır var, tehdidin farkında. Siz de NATO Uluslararası Askeri Karargâhı’nda cari istihbarat plan subaylığı yapmış birisiniz. İstihbari açıdan bakarsak, dini bir lider etrafında toplanmış bir örgüt koskoca TSK’yı nasıl köşeye sıkıştırabildi?
- Ne zaman ki Silahlı Kuvvetler, MİT’in büyük boyutta dışında tutuldu, ordu istihbarat açısından çok etkilendi. İstihbarat olmadan yapamazsınız.
 Ordu bugün ne durumda? Atatürkçü, laik çizgisi tehdit altında mı? İktidarın orduyu değiştirme niyeti var mı?
- Bunlara çok girmek istemiyorum... Çok iyi yetişmiş personel, bilerek ve seçilerek tasfiye edildi. Bu korkunç bir olay. Dünyada bu çapta örnek olduğunu söyleyemem. Bunlara rağmen TSK’nın mayası, yapısı, aldığı eğitim çok önemli. Bütün silah arkadaşlarım yüreğine taş basıyor ama görevini en iyi şekilde yapmak için hayatını ortaya koyuyor.
 Terörle mücadeleden bahsediyorsunuz... Nasıl ordunun performansı?�
- Mükemmeller, hiç tereddütsüz. Biz nasıl bıraktıysak öyle... İki-üç ay evvel GATA’da yatan bir Jandarma Üsteğmenimizi ziyaret ettim. Bir bacağını kaybetmiş, ilk sorusu şu oldu: “Görevime subay olarak devam edebilecek miyim?”, “Tabii evladım” deyince gözleri parladı ışıl ışıl. Bir başka teğmen çenesinden vurulmuş, konuşamıyor. Kulağına eğildim; “Arkadaşlarımı Sur’da yalnız bıraktım, üzülüyorum” dedi. Türk askeri bu. Bütün haksızlıklara rağmen önce vatan-millet vardır.

TERÖRÜN KÖKÜNÜ KAZIRIM FİLAN, BUNLAR HAMASET...
 Yine güvenlikçi politikalara dönüldü. Bu doğru bir hamle mi? Yoksa aynı hata baştan mı yapılıyor?
- Teröristle mücadele askere, terörle mücadele devlete aittir. Bu ikincisinin ekonomik, sosyo-kültürel, psikolojik harekât, uluslararası siyaset boyutu vardır. Yalnız ‘güvenlik’le başarı sağlanamaz. Ama güvenlik alanını dışlayarak da olmaz. “Diğer alanlarda mücadeleyle çözerim” dediniz, işte sonuç bu... “Terörün kökünü kazırım” filan, bunlar hamaset. Sıfırlamak terörle mücadelenin kitabında yok, marjinalize edeceksiniz.
 Nasıl?
- Ben birilerini etkisiz hale getiriyorken, o gün örgüte 100 kişi katılıyorsa, bu fasit dairedir. Katılımların önlenmesi devletin işidir. Sınırımız olan ülkelerde güvenlikli bölgeler varsa, ortadan kaldırmak gerekir. Örgütün silahlı gücü beş-altı bin kişidir. Biz 30 bin kişiyi etkisiz hale getirmişiz. Yani beş kere örgütü bitirmişim ama gene var. E kardeşim, katılımı önlemiyorsun!


BİZİM ZAMANIMIZDA BÖYLE HENDEKLER YOKTU
 Bugünkü askeri müdahaleler sizin döneminizdekilerden farklı mı?
Evet, bu en zoru. Meskûn mahallerde ve örgüt uzun zamandır hazırlanmış. Bizim zamanımızda böyle hendekler filan yoktu. Ayrıca halkla iç içe. Bölge halkına zarar verirseniz örgütün ekmeğine yağ sürersiniz. Bir de keskin nişancılar var, biri birkaç can alabiliyor. Ama güvenlik güçleri başarıyla götürüyor. Bu her türlü takdirin üzerinde.
 Dursun Çiçek, Ahmet Hakan’a verdiği röportajda sizi hem en kızdığı hem en beğendiği komutanlar arasında gösterdi. Emeklilik öncesi ve sonrası döneminizi ayırdığını belirtti. Tüm bu süreçte “Keşke farklı yapsaydım” dediğiniz bir şey var mı?�
- Genelkurmay Karargâhı’ndaki arkadaşlar içeri alındığı zaman Bodrum’daydım. “Açıklama yapmam, isyan etmem lazım” dedim. İki avukatım “Yapmayın” dedi. Keşke onları dinlemeseydim... Kişisel bazda yanıtlamam ama ben Genelkurmay Başkanı’yken bildiğim doğrular çerçevesinde yapabileceğim her şeyi yapmaya çalıştım. İstediğim bazı sonuçları elde edememiş olabilirim. Samimi, önyargısız eleştirilere açığım. Diğerlerini dikkate almadığımı söylemek isterim. İnsanlar bu konular üzerinde konuşurken onurlu davranmak istiyorlarsa 6 Ekim 2015’te Yargıtay’da yaptığım konuşmayı okusunlar ve anlasınlar.

BU DEFTER KAPANMADI, DAHA YENİ AÇILIYOR
Hayatınızda ilk kez cezaevinde şiir yazmışsınız...�
- Samimi konuşayım; şiir kitaplarıyla ilk kez orada karşılaştım. İlki; Hıfzı Topuz’un Nâzım Hikmet’i anlatan ‘Hava Kurşun Gibi Ağır’ı oldu.
Şiir yazmışsınız Nazım için...
- Tanımamışım. Bu devlet ona çok büyük haksızlık yapmış. Şiirimde bir özür var. İlk cümlem: “Yaban ellerinde, mezarının başında yabancıyım sana. Sonra, “Utandım” diyorum.


TURGUT KAZAN’I ÇOK SEVİYORUM
 Sol ile ilgili fikirlerinizde değişme oldu mu?  �
- 12 Eylül, solu ezdi tabii. Askeri müdahalelerde çok insan gadre uğramış. Onlarla emekli olduktan sonra tanışma, arkadaş olma fırsatımız oldu. Bir bakıyorsunuz, şu anda en samimi olduğunuz insanların hemen hepsi bundan payını almış. Mesela Turgut Kazan’ı çok seviyorum. E ona yapılanları nasıl açıklayacağız? Müjdat Gezen aynı şekilde...
 Ordu adına kendinizi suçlu hissediyor musunuz?
- Biraz hissediyorsunuz tabii. Maalesef her dönemde yanlışlıklar yapılıyor. Bizden önce bazıları yaşamış, bugün bizler yaşıyoruz. Bizden sonra yaşanmasın... Hukuk hâkim olsun. “13. Ağır Ceza Mahkemesi yargılansın” dedim. En büyük isteğim. Ama bunlar adil yargılansın. İntikam alalım, kin duyalım, bunlar yok...
 En büyük isteğiniz komplocuların yargılanması mı?
- Tabii, kim kaldı, kim kaçtı bilmiyoruz ama bu bizim için öncelik. Bu defter o zaman kapanır. Bu süreçte hayatını kaybedenlere borcumuzu o zaman öderiz.
 Defter kapanmadı yani...
- Kesinlikle hayır! Daha yeni açılıyor! Ama bizlere yapılan hukuk cinayetleri bunlara yapılmasın.

SONRADAN BAKTIM MEĞER DEMEMİŞİM
Bu ‘boru meselesi’ de sanırım tarihe geçti. İşin matrak tarafı hiç “Boru” dememiş olmanız... 

- Bu dönem, algı operasyonları dönemi. İfade verirken sordular: “Boru dediniz. Neydi amacınız?”, “Evet, dedim” diye yanıtladım. Sonra kafama takıldı, konuşmalara baktım. Meğer dememişim, bunu Deniz Baykal söylemiş.

KIBRIS’I UNUTTUK
Bunca karmaşanın ortasında neden Kıbrıs kitabı yazdınız?
- Bu konu Kıbrıslı Türkler için ne kadar önemliyse, Türkiye’nin geleceği açısından o kadar önemli. Kitabın son cümlesi şöyle: “Tarih ilerisini göremeyenler için acımasızdır.” Biz Kıbrıs’ı unuttuk. Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik sahalar belki ilerde bize çok şey kaybettirecek. Dış politikada yanlışların sonuçları karşınıza hemen çıkmayabilir. Ama gün gelir, “Eyvah, biz ne yaptık” dersiniz.  
İnsanlar artık “Nasıl olsa çözülmez” mi diyor acaba...
- Türkiye AB üyesi olmazsa, adada iki topluluklu durumu zamanla eritirsiniz. Karşı tarafın hedefi çok açık: Enosis’i (Yunanistan ile birleşme) AB müktesebatı çerçevesinde gerçekleştirmek. Türkiye’den gelen KKTC vatandaşlarının büyük bölümünün gitmesini istiyorlar. Delegasyonlar koymazsanız Türk tarafı azınlık statüsüne doğru gider. Rumlargaranti anlaşmasının, ittifak anlaşmalarının kalkmasını istiyor. Allah korusun, 1963’teki olayları yeniden yaşarız. Tarih böyle söylüyor.


KEŞKE O DÖNEMKİ YANLIŞLAR YAŞANMASAYDI
Osmanlı’nın son dönemlerinde de, Cumhuriyet döneminde de çağdaşlaşmacı, laik akımlar önce Saray’ın, sonra üst düzey bürokrasinin, askerin ittirmesiyle olmuş. Açıkyüreklilikle söylemek gerekirse halkın pek böyle bir talebi olmamış. CHP de bir-iki seçim sonrası iktidardan indiriliyor zaten. Türkiye’deki Batılılaşma çabalarının sonu ne olacak?
Türkiye’de milli burjuvazi yok. Prof. Dr. Zafer Toprak ‘Türkiye’de Milli İktisat’ kitabında anlatır.
 Nedir milli burjuvazi?
- John F. Kennedy’nin dediği gibi; “Gece başınızı yastığa koyduğunuzda ‘Bugün ülkem bana ne verdi’ diye değil, ‘Ben bugün ülkeme ne verdim’” diye soran... Ülkenin çıkarlarını önde tutan bir burjuvazi lazım. Türkiye’de burjuvazi sınıfının bir kısmı elbette millî ama büyük çoğunluğu acaba bu çerçevenin içinde mi? İttihat ve Terakki milli burjuvazi yaratmak istiyor, başaramıyor. Atatürk bunun yerine elindeki tek şey olan askeri bürokrasiyi koyuyor. 
 İş askere düşüyor yani... Peki bu, zamanla askerin halka tepeden bakmasına sebep oldu mu? Bir şey soracağım, müsaade ederseniz... Genelkurmay Başkanlığı döneminizde bir gün televizyonda bir basın toplantınızı izliyordum. Çok sert konuşuyordunuz. Bir vatandaş olarak alındığımı, hatta “Bu ülke neden böyle” dediğimi hatırlıyorum. Bu tavır zamanla halkta orduya tepki yaratmış olabilir mi?
- Askeri müdahaleler var, bunu tarih değerlendirsin... Keşke o dönemki yanlışlar yaşanmasaydı. Ama önemli olan şu: TSK hiçbir zaman ülkeyi yönetme iddiasında olmadı. Hatta “Bir yıl sonra bırakacağız” diye ilan etmiştir. Dünyadaki diğer müdahalelerde askerler ülkeyi uzun süreler yönettiler.

Cüppeli Ahmet'ten 23 Nisan şölenlerine ağır sözler!

Cüppeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü "Ümmetin Renkleri" adlı programda yaptığı konuşmada 23 Nisan Çocuk Bayramı’na karşı çocuklara salavat okutulan program yaptığı haberler uydurulduğunu belirtti ve "Biz size diyoruz ki; siz bu milleti uyuttunuz, uyuşturdunuz. Senelerdir balelerle, danslarla, çoluk çocuğun baldır bacak çıplak vaziyette stadyumlarda dolaştırarak, bütün erkekleri onlara baktırarak, kimin oğlu, kimin kızı belli değil, sarmaş dolaş dans yaptırarak yetiştirdiniz. Bu, 150 senenin rezaletidir." dedi. "Bugüne kadar, medreseden bir tane terörist çıkmamıştır." diyen Cüppeli, "Şarkılarla türkülerle yetişen nesil eşkiya oldu." diye konuştu.

"150 SENELİK İCRAATİNİZİN SONUCUNDA MEMLEKET TERÖRİST DOLDU"

Cüppeli  Ahmet  olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü yaptığı konuşmada, kendileri hakkında 23 Nisan Çocuk Bayramı’na karşı çocuklara salavat okutulan program yaptığı haberler uydurulduğunu belirterek, "Biz size diyoruz ki; siz bu milleti uyuttunuz, uyuşturdunuz. Senelerdir balelerle, danslarla, çoluk çocuğun baldır bacak çıplak vaziyette stadyumlarda dolaştırarak, bütün erkekleri onlara baktırarak, kimin oğlu, kimin kızı belli değil, sarmaş dolaş dans yaptırarak yetiştirdiniz. Bu, 150 senenin rezaletidir.

Bu, Tanzimat döneminden sonra başlayan İttihat Terakki kafasıdır. Bu kafayı 150 senedir yetiştirdiniz. Okullar yaptınız, üniversiteler yaptınız. Siyasallarda Apolar yetiştirdiniz. Hizbullah liderleri yetiştirdiniz. Siz milleti birbirine kırdırdınız, geçirttirdiniz. Bu memlekette 80’den sonra terörü siz çıkarttınız. Bunun başı hep okumuşlardan çıktı, üniversitelilerden çıktı. Sizin 150 senelik icraatınızın geldiği noktada memleket terörist doldu. DHKP-C doldu. DHKP-C’li canlı bombaların hepsi üniversiteli yahu.

Bugüne kadar, medreseden bir tane terörist çıkmamıştır. Onun için biz bu devranı döndürmek istiyoruz. Şarkılarla türkülerle yetişen nesil eşkiya oldu. Biz salavat ile Kur’an ile Hadis-i Şeriflerle halim, selim, insanların hidayetine davet eden ve insanları hidayete çeğıran, şefkate rahmete, birbirine eziyet etmemeye, intihar etmenin haram olduğuna, askere polise silah çekimlememesi gerektiğine, ulul emre itaat gerektiğine işaretle beraber topluma yararlı nesiller yetiştirmek istiyoruz. Bu devran dönecek. Batılın hükmü artık söndü, sönecek" diye konuştu.

"HİZMET DİYE SENELERCE HEZİMETLERE YARDIM ETTİLER"

Ünlü sözlerine şöyle devam etti:

"Bizim en büyük işimiz hizmetimiz bu dinin yayılması olsun. İslamın yeniden canlanması olsun. Bunun için hangi müesseselerde hizmet var, bunları çok iyi seçelim. Sonra bak hizmet diye insanlar senelerce hezimetlere yardım ettiler. Dünya, ahretlerini mahfettiler. Bunların yüzünden vatan, millet perişan oldu. Ne adliye kaldı, ne emniyet koridorları kaldı, her yer karıştı. Her ’Hizmet yapıyorum’ diyen hizmet yapmıyor. Bunların çoğu hezimet yapıyor. Hizmet ancak Kur’an hizmetidir. Sünnet hizmetidir. Ehl-i Sünnet ve Cemaat hizmetidir" şeklinde sözlerini tamamladı. DHA

23 Nisan 2016 Cumartesi

2 yaşındaki Prens George ilgi odağı

İngiltere Prensi William ve eşi Kate Middelton, başkent Londra'yı ziyaret eden ABD Başkanı Barack Obama ve eşi Michelle Obama’yı Kensington Sarayı’nda ağırladı.



Görüşmenin yıldızıysa Prens William ve Kate Middleton'ın 2 yaşındaki oğlu Prens George oldu.
Obama çifti, Kraliyet çifti ve Prens Harry ile birlikte akşam yemeği yedi.

Prens William, Kate Midlleton ve Prens Harry, Obama çiftini sarayın kapısında karşıladı.
Tahtın üçünçü sıradaki varisi Prens George, Obama çiftini terlik ve pijamayla karşıladı.

Barack Obama ve Michelle Obama'yı görmek için yatağa geç giden Prens George, Obama çiftinin doğduğu zaman ona hediye ettiği oyuncak atla oynadı.

Obama çiftinin, Prens George'a hediye ettiği oyuncak köpek de, buluşmanın gerçekleştiği odadaki sehpanın üzerindeydi.

Bu görüşmeyle Prens William ve Kate Middleton'ın milyonlarca pound harcayarak yeniden dekore ettirdikleri Kensington Sarayı’ndaki dairelerinin fotoğrafları ilk kez basına yansımış oldu.









Yabancılara konut satışında Iraklılar zirvede

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu yılın mart ayına ilişkin konut satış istatistiklerini açıkladı. Buna göre, satış sonucu el değiştiren konut sayısı, martta bir önceki aya göre yüzde 15,2 artarak 117 bin 205 oldu. Konut satışlarında İstanbul 21 bin 993 ile en yüksek paya (yüzde 18,8) sahip oldu. Yabancılara konut satışında ise martta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 0,9 azalışla bin 595 olurken, satışların yaklaşık yarısı Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Afganistan vatandaşlarına yapıldı.

Erdoğan’a hakaretten 6 yıl istendi

Fethullah Gülen hakkında Samanyolu Televizyonu’nda 8 Haziran 2015 tarihinde yayımlanan bir konuşmasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle dava açıldı.


Gülen’in konuşmasından sonra gelen bir şikayet ve Mersin İl Emniyet Müdürlüğü’nün tutanağı üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Samanyolu Televizyonu’nun yönetim adresi İstanbul’da olduğu için dosya İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’ndan savcı Levent Kandemir, terör örgütü yöneticisi olduğu gerekçesiyle hakkında yakalama kararı bulunan Fethullah Gülen’e ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ve tehdit’ suçundan dava açtı. Savcı, Fethullah Gülen’in 6 yıla kadar hapsini istedi. Davanın iddianamesinde mağdur olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın adı yer aldı. Hürriyet