Aylar önce Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde gündeme gelen Güneydoğu'daki 'harita' ayarlaması için düğmeye basıldı. Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyor. Cizre ve Yüksekova il oluyor. Hakkari'nin adı Çölemerik, Şırnak'ın adı ise Nuh olarak değiştiriliyor.
Hükümet TBMM’ye iki önemli yasa tasarısı gönderdi. Tasarılardar birisi bireysel emeklilik sistemine çalışanların otomatik katılımını öngörürken diğeri “Türkiye Varlık Fonu” kurulmasını içeriyor. Torba tasarı olarak düzenlenen tasarıda “varlık yönetim fonu” kurulmasının dışında önemli başlıklar da bulunuyor. Tasarıya göre, Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılacak. Bunun yerine Yüksekova ilçesi merkez olmak üzere Yüksekova; Cizre ilçesi merkez olmak üzere de Cizre adıyla iki yeni il kurulacak.
ÇÖLEMERİK VE NUH
Tasarı TBMM’den geçerse, il olmaktan çıkarılan Hakkari Belediyesi de Çölemerik adıyla yeniden yapılandırılacak. Şırnak Belediyesi de Nuh adıyla yeniden yapılandırılacak. Hakkari ve Şırnak’ın il olmaktan çıkarılması yaşanan terör olayları ve iki ilin coğrafi durumları nedeniyle gündeme gelmişti. Şırnak ve Hakkari merkezlerinin dar bir alanda olduğu Cizre ve Yüksekova’nın ise genişlemeye daha uygun bir coğrafi yapıya sahip olduğu belirtiliyor.
AMAÇ TERÖRLE ETKİN MÜCADELE
Terör olaylarının şehir merkezine uzak olan Cizre ve Yüksekova’da daha yoğun olması, bu nedenle kontrol ve müdahalede zaman kaybı yaşanmasının da kararda etkili olan nedenlerden birisi olarak gösterildi.
YÜKSEKOVA 30 CİZRE 73
İsim değişikliğiyle birlikte Türkiye’deki il plakalarının sıralamasında her hangi bir değişiklik olmayacak. Cizre ile Şırnak’ın plaka kodu olan 73’ü, Yüksekova ise Hakkari’nin plaka kodu olan 30’u kullanacak. DHA
2 Ağustos 2016 Salı
Reza Zarrab’ın avukatlardan oluşturduğu ‘rüya takımı’ uluslararası medyanın dilinde
ABD'de tutuklu olan Reza Zarrab'ın, New York Güney Bölge Federal Savcısı Preet Bharara'ya karşı kendini savunmak için kurduğu "avukatlar ordusu" uluslararası medyanın diline düştü. New York Times, Zarrab'ın anlaştığı 16 ünlü avukatı tek tek tanıtıp, "Zarrab rüya takımı kurdu" yorumunu yaptı.
New York Times gazetesinde bugün yayınlanan haberde, Zarrab’ın “rüya takımında”, yargılandığı Manhattan federal mahkemesinin eski savcılarından, hakkında iddianame yayınlayan Savcı Bharara’nın üniversiteden en iyi arkadaşına kadar, çok sayıda tanınmış ismin yer aldığına dikkat çekildi.
Haberde, Zarrab’ın davayı kaybedip, suçlu bulunması halinde, kendisini temyizde savunacak kişiyi bile daha şimdiden “rüya takımına” dahil ettiği ifade edildi; Bu kişi, bir dönem ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde Savunan, Federal Adalet Bakanlığı’nın 3 numaralı ismi olan Paul D. Clement.
TEK BİR AVUKATIN SAAT ÜCRETİ 1350 DOLAR!
Haberde, Reza Zarrab’ın varlıklı bir insan olduğu, bu mal varlığını da kendisini savunmak için kullanmaktan çekinmediği vurgulanırken, anlaştığı ünlü avukatların ücretlerinin “onlarca milyon doları” bulabileceği ifade edildi. Haberde, avukatların alabileceği ücretlere örnek olarak da, “rüya takımında” yer alan, eski Federal Adalet Bakan Yardımcısı Paul D. Clement’in 2014 yılında bir davada aldığı ücreti gösterdi; Saatte 1350 ABD doları.
İŞTE REZA’NIN RÜYA TAKIMINDAN İSİMLER:
* Benjamin Brafman- Yargılamanın başından beri Reza Zarrab’ın savunmasını üstlenen New York’lu ünlü avukat. Brafman daha önce, IMF eski Başkanı Strauss-Kahn başta olmak üzere, çok sayıda ünlü ismi savunmuştu.
* Paul D. Clement- ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde savunan, eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* Viet D. Dinh- ABD eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* William A. Burck- Beyaz Saray eski danışmanı. Aynı zamanda Reza Zarrab’ın yargılandığı New York Güney Bölge Federal Savcılığında savcılık da yapmıştı. Şimdi uluslararası davalarda uzman. Daha önce FIFA’yı da yolsuzluk skandalında savunmuştu.
* Christine H.Chung ve Edward O’Callaghan- Reza’nın yargılandığı New York Güney Bölge eski savcıları. Chung, temyiz bölümünde, O’Callaghen ise terörizm bölümünde savcılık yapmıştı.
* Marc A.Agnifilo- New Jersey eski Federal Savcısı.
* Joshua Kirshner- Brafman’la birlikte çalışan ünlü savunma avukatı.
* Şeyma Yıldırım- Zarrab’ın Türkiye’deki avukatı da, New York’taki savunma ekibi içinde yer alıyor.
GERİ TEPER Mİ?
New York Times, bu kadar ünlü avukatın bir arada tek bir kişiyi savunmalarının, “sorun çıkartıp çıkartmayacağını” da araştırmış.
Haberde görüşüne başvurulan Harward Hukuk Fakültesi’nden Prof Alan M Dershowitz, kendisinin de savunma ekibinde yer aldığı ünlü O.J. Simpson davasında, duruşmaların kamuoyunda büyük ilgi görmesinin avukatlar arasında “ego çatışmalarına neden olduğunu” belirterek, herkesin o dönemde “takımın bir numaralı ismi olmaya çalıştığını” söyledi.
REZA’NIN AVUKATI BRAFMAN: ZARRAB, HAYATI İÇİN MÜCADELE EDİYOR
Reza’nın ABD’deki ilk avukatı Brafman ise, Zarrab’ın “zeki bir insan olduğunu” ve “hayatı için mücadele ettiğini” belirterek, böyle bir savunma ekibinin kurulmasının normal karşılanması gerektiğini söyledi.
Brafman, Zarrab’ın savunma takımında “ego sorunu bulunmadığını” da vurgulayarak, “Bu kadar yüksek yetenekte ve tecrübede savunma avukatlarını bir araya getirmek, savcılığın çok geniş imkanlarıyla mücadele etmenin tek yolu” dedi.
DURUŞMA SALONU DEĞİŞEBİLİR
Bu arada, Zarrab’ın savunma ekibinin genişlemesi sonrasında, yargılandığı New York Güney Bölge Federal Mahkemesi’ndeki duruşma salonunun da değiştirilebileceği ifade edildi.
New York Times gazetesinde bugün yayınlanan haberde, Zarrab’ın “rüya takımında”, yargılandığı Manhattan federal mahkemesinin eski savcılarından, hakkında iddianame yayınlayan Savcı Bharara’nın üniversiteden en iyi arkadaşına kadar, çok sayıda tanınmış ismin yer aldığına dikkat çekildi.
Haberde, Zarrab’ın davayı kaybedip, suçlu bulunması halinde, kendisini temyizde savunacak kişiyi bile daha şimdiden “rüya takımına” dahil ettiği ifade edildi; Bu kişi, bir dönem ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde Savunan, Federal Adalet Bakanlığı’nın 3 numaralı ismi olan Paul D. Clement.
TEK BİR AVUKATIN SAAT ÜCRETİ 1350 DOLAR!
Haberde, Reza Zarrab’ın varlıklı bir insan olduğu, bu mal varlığını da kendisini savunmak için kullanmaktan çekinmediği vurgulanırken, anlaştığı ünlü avukatların ücretlerinin “onlarca milyon doları” bulabileceği ifade edildi. Haberde, avukatların alabileceği ücretlere örnek olarak da, “rüya takımında” yer alan, eski Federal Adalet Bakan Yardımcısı Paul D. Clement’in 2014 yılında bir davada aldığı ücreti gösterdi; Saatte 1350 ABD doları.
İŞTE REZA’NIN RÜYA TAKIMINDAN İSİMLER:
* Benjamin Brafman- Yargılamanın başından beri Reza Zarrab’ın savunmasını üstlenen New York’lu ünlü avukat. Brafman daha önce, IMF eski Başkanı Strauss-Kahn başta olmak üzere, çok sayıda ünlü ismi savunmuştu.
* Paul D. Clement- ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde savunan, eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* Viet D. Dinh- ABD eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* William A. Burck- Beyaz Saray eski danışmanı. Aynı zamanda Reza Zarrab’ın yargılandığı New York Güney Bölge Federal Savcılığında savcılık da yapmıştı. Şimdi uluslararası davalarda uzman. Daha önce FIFA’yı da yolsuzluk skandalında savunmuştu.
* Christine H.Chung ve Edward O’Callaghan- Reza’nın yargılandığı New York Güney Bölge eski savcıları. Chung, temyiz bölümünde, O’Callaghen ise terörizm bölümünde savcılık yapmıştı.
* Marc A.Agnifilo- New Jersey eski Federal Savcısı.
* Joshua Kirshner- Brafman’la birlikte çalışan ünlü savunma avukatı.
* Şeyma Yıldırım- Zarrab’ın Türkiye’deki avukatı da, New York’taki savunma ekibi içinde yer alıyor.
GERİ TEPER Mİ?
New York Times, bu kadar ünlü avukatın bir arada tek bir kişiyi savunmalarının, “sorun çıkartıp çıkartmayacağını” da araştırmış.
Haberde görüşüne başvurulan Harward Hukuk Fakültesi’nden Prof Alan M Dershowitz, kendisinin de savunma ekibinde yer aldığı ünlü O.J. Simpson davasında, duruşmaların kamuoyunda büyük ilgi görmesinin avukatlar arasında “ego çatışmalarına neden olduğunu” belirterek, herkesin o dönemde “takımın bir numaralı ismi olmaya çalıştığını” söyledi.
REZA’NIN AVUKATI BRAFMAN: ZARRAB, HAYATI İÇİN MÜCADELE EDİYOR
Reza’nın ABD’deki ilk avukatı Brafman ise, Zarrab’ın “zeki bir insan olduğunu” ve “hayatı için mücadele ettiğini” belirterek, böyle bir savunma ekibinin kurulmasının normal karşılanması gerektiğini söyledi.
Brafman, Zarrab’ın savunma takımında “ego sorunu bulunmadığını” da vurgulayarak, “Bu kadar yüksek yetenekte ve tecrübede savunma avukatlarını bir araya getirmek, savcılığın çok geniş imkanlarıyla mücadele etmenin tek yolu” dedi.
DURUŞMA SALONU DEĞİŞEBİLİR
Bu arada, Zarrab’ın savunma ekibinin genişlemesi sonrasında, yargılandığı New York Güney Bölge Federal Mahkemesi’ndeki duruşma salonunun da değiştirilebileceği ifade edildi.
Melih Gökçek Bülent Arınç kavgasında ikinci raund
Melih Gökçek, Bülent Arınç'ı darbe girişimiyle ilişkilendiren açıklamalar yaparak, "Bütün operasyonların neticesi de Arınç'ı başa getirmekti" dedi; Arınç'ın yanıtı gecikmedi: "Trollük yapmaktan, asıl işi olan belediye başkanlığını yapmaya fırsat bulamıyor." Arınç kendisini hedef gösteren gazetecilere de çok sert suçlamalarda bulundu.
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında başlayan "parsel parsel" tartışmasının ardından ikili yine karşı karşıya geldi. Gökçek, darbe girişimini değerlendirirken “Bütün operasyonların neticesi de Bülent Arınç’ı başa getirmekti” dedi.
Arınç ise, sosyal medya hesabından çok sert bir açıklama yaparak, “Gökçek, AK Parti kurulduğunda AK Parti'ye karşı parti satın almış, Recep Tayyip Erdoğan'a ve partimize her türlü hakareti reva görmüştü. Rica minnetle, kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle Ak Parti'ye girdiğini herkes bilir. Cinlerin etkisiyle söylediği sözleri ciddiye almak mümkün değil. Gökçek, AK Parti kurulduktan iki sene sonra kimlerin operasyonu ile partiye katılmıştır?” diye sordu.
“Darbe teşebbüsünün olduğu 15 Temmuz gecesi işin rengi ve kazananı ortaya çıkana kadar kendileri ortaya çıkmayan bu tipler, beni hedefe koyarak ‘darbe sever’ hallerini örtmeye çalışıyorlar” diyen Arınç, “Aslında bunların rahatsızlıkları ben ve açıklamalarım değil de, açığa çıkmasından korktukları kirli ilişkileri olabilir mi?” diye sordu.
Gökçek'in "AK Parti'deki bütün operasyonların neticesi Bülent Arınç'ı başa getirmekti" açıklamasını eleştiren Arınç, "Trollük yapmaktan, asıl işi olan belediye başkanlığını yapmaya fırsat bulamayan Melih Gökçek'in cinlerin etkisiyle söylediği bu sözleri ciddiye almak tabii ki mümkün değil" dedi.
"Rica minnetle ve kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle partiye girdiğini herkes bilir" diyen Arınç, "Belediye başkanı olduğu Ankara’da 10 dk yağmur yağsa insanlar caddelerde, alt geçitlerde boğulma tehlikesi yaşıyorken ve yine Ankara’nın ana caddelerinde bile asvaltlar cin çarpmış gibi çukurlarla doluyken, dilindeki zifti bana değil, Ankara’nın bozuk asfaltlarına dökmesini tavsiye ederim. Öyle tahmin ediyorum ki, Ankara’da yaşayan sevgili vatandaşlarımızın da Melih Gökçek’ten beklentisi budur. Çünkü epeysiz başkansızlar" ifadelerini kullandı.
Bülent Arınç’ın açıklamasının Melih Gökçek ile ilgili olan bölümü şöyle:
Arınç, darbe girişiminin ilk saatlerinde darbeyi lanetleyici açıklamaların bazı kesimleri rahatsız ettiğini iddia etti. Arınç, Erdoğan’ın en yakınına kadar sızıp yıllarca kendilerini "dostça" gizleyebilen yapının medyayı boş bırakmış olabileceğine inanmadığını belirterek özellikle Twitter’da kendini hedef gösteren yandaş gazetecilerin FETÖ sempatizanı olduğunu ima etti.
İşte Bülent Arınç, tweet'lerinden alıntı yaparak FETÖ/PDY’ye sempatisi olduğunu iddia etti.
Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Star yazarı Ersoy Dede ve Yeni Akit yazarı Mehtap Yılmaz’ı ‘kripto FETÖ’cü’ olmakla suçlayan Arınç, bu isimlerin önceki yıllarda Gülen cemaatini öven tweet'lerini örnek gösterdi. Turgay Güler'in darbe girişiminden 18 gün önce 27 Haziran 2016'da attığı, “Çok ama çok güzel gelişmeler olacak. Birileri de kuduracak. Az sabredin hele” tweet'ini hatırlatan Arınç, yine Güler’in kendisine 10 yıl önce imzalayarak hediye ettiği "Mehdix" isimli kitabına da vurgu yaparak, “Ey Turgay Güler. Dilini tutamayıp adeta darbe müjdesi veren sen, darbe planını önceden biliyorsan ve o iğrenç teşebbüsün içindeysen seni hangi toprak kabul eder? Yatacak yerin yok!” ifadelerini kullandı. (cnntürk)
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında başlayan "parsel parsel" tartışmasının ardından ikili yine karşı karşıya geldi. Gökçek, darbe girişimini değerlendirirken “Bütün operasyonların neticesi de Bülent Arınç’ı başa getirmekti” dedi.
Arınç ise, sosyal medya hesabından çok sert bir açıklama yaparak, “Gökçek, AK Parti kurulduğunda AK Parti'ye karşı parti satın almış, Recep Tayyip Erdoğan'a ve partimize her türlü hakareti reva görmüştü. Rica minnetle, kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle Ak Parti'ye girdiğini herkes bilir. Cinlerin etkisiyle söylediği sözleri ciddiye almak mümkün değil. Gökçek, AK Parti kurulduktan iki sene sonra kimlerin operasyonu ile partiye katılmıştır?” diye sordu.
“Darbe teşebbüsünün olduğu 15 Temmuz gecesi işin rengi ve kazananı ortaya çıkana kadar kendileri ortaya çıkmayan bu tipler, beni hedefe koyarak ‘darbe sever’ hallerini örtmeye çalışıyorlar” diyen Arınç, “Aslında bunların rahatsızlıkları ben ve açıklamalarım değil de, açığa çıkmasından korktukları kirli ilişkileri olabilir mi?” diye sordu.
Gökçek'in "AK Parti'deki bütün operasyonların neticesi Bülent Arınç'ı başa getirmekti" açıklamasını eleştiren Arınç, "Trollük yapmaktan, asıl işi olan belediye başkanlığını yapmaya fırsat bulamayan Melih Gökçek'in cinlerin etkisiyle söylediği bu sözleri ciddiye almak tabii ki mümkün değil" dedi.
"Rica minnetle ve kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle partiye girdiğini herkes bilir" diyen Arınç, "Belediye başkanı olduğu Ankara’da 10 dk yağmur yağsa insanlar caddelerde, alt geçitlerde boğulma tehlikesi yaşıyorken ve yine Ankara’nın ana caddelerinde bile asvaltlar cin çarpmış gibi çukurlarla doluyken, dilindeki zifti bana değil, Ankara’nın bozuk asfaltlarına dökmesini tavsiye ederim. Öyle tahmin ediyorum ki, Ankara’da yaşayan sevgili vatandaşlarımızın da Melih Gökçek’ten beklentisi budur. Çünkü epeysiz başkansızlar" ifadelerini kullandı.
Bülent Arınç’ın açıklamasının Melih Gökçek ile ilgili olan bölümü şöyle:
Arınç, darbe girişiminin ilk saatlerinde darbeyi lanetleyici açıklamaların bazı kesimleri rahatsız ettiğini iddia etti. Arınç, Erdoğan’ın en yakınına kadar sızıp yıllarca kendilerini "dostça" gizleyebilen yapının medyayı boş bırakmış olabileceğine inanmadığını belirterek özellikle Twitter’da kendini hedef gösteren yandaş gazetecilerin FETÖ sempatizanı olduğunu ima etti.
İşte Bülent Arınç, tweet'lerinden alıntı yaparak FETÖ/PDY’ye sempatisi olduğunu iddia etti.
Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Star yazarı Ersoy Dede ve Yeni Akit yazarı Mehtap Yılmaz’ı ‘kripto FETÖ’cü’ olmakla suçlayan Arınç, bu isimlerin önceki yıllarda Gülen cemaatini öven tweet'lerini örnek gösterdi. Turgay Güler'in darbe girişiminden 18 gün önce 27 Haziran 2016'da attığı, “Çok ama çok güzel gelişmeler olacak. Birileri de kuduracak. Az sabredin hele” tweet'ini hatırlatan Arınç, yine Güler’in kendisine 10 yıl önce imzalayarak hediye ettiği "Mehdix" isimli kitabına da vurgu yaparak, “Ey Turgay Güler. Dilini tutamayıp adeta darbe müjdesi veren sen, darbe planını önceden biliyorsan ve o iğrenç teşebbüsün içindeysen seni hangi toprak kabul eder? Yatacak yerin yok!” ifadelerini kullandı. (cnntürk)
Etiketler:
ak parti,
ankara,
bülent arınç,
melih gökçek,
tbmm,
twitter
İstanbul'daki toplu ulaşım 7 Ağustos'ta ücretsiz olacak
7 Ağustos 2016 Pazar günü İstanbul Yenikapı Meydanı'nda yapılacak "Demokrasi ve Şehitler Mitingi" dolayısıyla İstanbul'daki tüm toplu ulaşım araçları ücretsiz olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önemli açıklamalar
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Uluslararası Yatırımcılarla Yüksek Düzeyli Ekonomi Toplantısı'nda konuştu.
Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
Milleti hesap edemediler
- Şu ana kadar bizi ziyarete gelen hiçbir temsilci yoktur. Bu olay içerde aktörleri olan ama senaryosu dışarda yazılan bir darbe hareketidir. Dışardaki ve içerdeki bu ortak darbe hareketinin aktörleri bir şeyi hesap edemediler; Bu milletin kendisini hesap edemediler.
Başı kopan bayanı çatıdan aldık
- Bizim kongre merkezimiz var. Ve burayı bombaladıkları zaman 5 şehidimiz var ve bir bayan kardeşimiz ne yazık ki başı koparak oranın çatısından onu aldık. Bu insanlara bombaları yağdırırken acaba hangi düşünce ile bunu yaptılar. Hangi insan kalkıp da kendi halkına bomba yağdırarak böyle bir vahşeti işleyebilir. Bu ülke darbeler tarihi içerisinde çok farklı bir darbeyi yaşadı. 238 şehit verdik, 2 bin 200'e yakın yaralı var.
Sabrihiçbir şey olmamış gibi 'Reisim' diyor 'sen iyi misin'
- Dün gece hastanelerdeki gazilerimizi arıyorum. Hele bir tanesi genç Sabri, 34 yaşında yazılımcı, hava savunma sistemlerini çok seven bir gencimiz ve bu genç tankların paletkeri arasında atlayarak birinci tanktan kurtulan ve ikinci tankın paletleri arasına atlayıp orada bir kolunu... İnşaallah yapılan müdahaleyle kaybetmeyecek...Telefonda konuşurken sanki Sabri'ye hiçbir şey olmamış. 'Reisim diyor sen iyi misin bana onu söyle ben iyiyim' diyor. Şimdi bu inanç bu azim oldukça bu millete darbeler hiçbir şey yapamayacaktır.
Batı teröre destek veriyor mu?
-Bazı Avrupa ülkeleri havaalanlarında ne yazık ki 'Türkiye'ye gitmeyin, Türkiye'ye gidişiniz Erdoğan'ı güçlendirir' gibi reklamları koymaktadır. Bu nasıl demokrasidir? Ben askeri darbe ile işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanı değilim. Halkının yüzde 52 oyuyla iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanıyım.
- Şimdi soruyorum; Batı, burada teröre destek veriyor mu vermiyor mu? Batı, demokrasinin yanında mı, darbelerin ve terörün yanında mı? Maalesef bu Batı, teröre destek veriyor ve darbelerin yanında yer alıyor. Bunların canı bizim gibi yanmıyor. Ama bizim canımız yanıyor.
- Bir yerde terör mü var, çekinmeden, ürkmeden üzerine gitmeliyiz. Teröre karşı, bu tür darbelere karşı eğer uluslararası camia bir mutabakat ortaya koyamıyorsa, kusura bakmayın, bir bumerang gibi döner bir gün de o ülkeleri vurur.
- İşimiz bitmedi, daha yapacağımız çok şey var ama normalleşme sürecine giriyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi işte bu silahlı ve silahsız saldırıların en son, en kanlı, en açık ve en alçak örneğidir.
- Diğer terör örgütleriyle olan mücadelemizde olduğu gibi, darbe girişimi sırasında ve sonrasında da dostlarımızdan beklediğimiz desteği alamadığımızı da açıkça söylemek zorundayım, bunu üzüntüyle ifade ediyorum. Bu gerçeği görmek için, darbe sırasında ve sonrasında ortaya konan tepkilere bakmak yeterlidir.
- Darbe girişimi ardından ekonomik göstergeler normalleşmeyi işaret ediyor.
- Devletin işleyişi hızlandı, TSK'nın yeniden yapılandırılmasını sağladık.
- Kanal İstanbul'un ve Çanakkale Köprüsü'nün de ihalesi yapılacak. Bu aslında bir kararlılığın, bir istikrarın ifadesidir. Biz bütün bunları yaparken mali disiplinden, istikrardan asla taviz vermedik, vermeyeceğiz. 14 yıldır bizimle birlikte yol yürüyen hiçbir uluslararası yatırımcı bu ülkede kaybetmemiştir. Tam tersine sürekli kazanmıştır, bundan sonra da kazanacaktır.
- Olağanüstü hal uygulamalarına dayanılarak ekonominin işleyişine en küçük bir şekilde müdahale edilmemiştir, edilmeyecektir. Ülkemizdeki olağanüstü hal uygulaması tamamen Avrupa Birliği prosedürlerine uygundur.
-İki şeyi gerçekleştirmek zorundayız. Bir, ilan ettiğimiz bu olağanüstü hal neye yaramıştır veya neye yaramaktadır? Devletin işleyişini hızlandırmak. Bunu hızlandırırken devletin yeniden yapılanması sürecini başlattık. İki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanması sürecini başlattık. Buna ihtiyacımız vardı. Bu adımın atılması gerekiyordu. Eğer bu adımı atmayacak olursak işte bu FETÖ'cüler, metöcüler silahlı kuvvetlerimizi işgal eder ve ondan sonra da kalkar milletin vergileriyle, milletin verdiği paralarla aldığı uçakları, tankları, topları milletine doğrultur. Bu adımı atmak zorundayız.
- Demokrasi ile yönetilen bir ülkede darbe var, 238, şimdilik, şehidim var, 2 bin 200'e yakın yaralım var. Sen hala kalkıyorsun 'endişeliyiz' diyorsun. Bunun faillerine, sen nasıl kalkarsın da hala şefkat elini uzatırsın ya? Böyle bir şey olabilir mi? Asla attığımız adımlardan taviz vermeyeceğiz. Çünkü biz, istisnaları bir kenara koyuyorum, bu katillere, bu darbenin faillerine eğer acımaya kalkarsak, acınacak hale geliriz. Bunu yapmayacağız.
Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik
- Amerika'da yaşayan zat, o Feto denilen zat, 'bu işin faili midir, bu işin başında mıdır, bunu bilmiyoruz' diyecek kadar ne yazık ki dünyadan bihaber olanlar var. Bütün deliller, belgeler, her şey ortada. Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik. Amerika'nın parlamentosunda parayla destekledikleri kişileri bildirdik kendilerine. Ve bize şunu söylediler parayı geri iade etmeye başladık. İşte bakın İngiltere'de de duydunuz değil mi? İngiltere parlamentosundan bir kişinin bunlardan ne kadar para aldığı medyada var. Bu siyaseti satın alma operasyonudur. Bu adamlar bunları yapıyorlar. .Ama bunu önlerine koyduğunuz zaman hemen savunma, haklılık psikozu içerisinde bunu böyle yerine getirmenin gayreti içerisine giriyorlar.
- Ülkemizde, yaklaşık 3 milyon 340 bin kamu çalışanı vardır. Son soruşturmalarda bunlardan açığa alınmış olanlarının sayısı 62 bindir. Açığa alınanların bir kısmının, yapılan soruşturma ve yargılamalar neticesinde, şayet haklarındaki iddialar mesnetsiz görülürse vazifelerine geri dönebileceklerini de unutmamalıyız.
TİB'i kapatacağız
- Darbenin istihbaratının zamanında alınamaması bu örgütün önce istihbarat teşkilatlarımızı çökertmekle işe başlamısından kaynaklanıyor. Biliyorsunuzu sadece MİT yok aynı zamanda bir de emniyet istihbarat var, jandarma istihbarat var. Bu istihbarat örgtütleri ilgili mercileri uyarmamış uyarmadığı gibi düşmanlık yapmıştır.
- Diğer alanlara ilişkni istihbarat ağları büyük ölçüde yeniden kuruluyor. Bakıyorsunuz ABD'de sadece FBI ve CIA yok. Onlarca istihbarat örgütü var. Onun için devletin yeniden yapılanması diyorum.
- Bu süreç devlet yapılanmasında, TSK'nın yargının hepsinin revizyonun bir fırsat hazırlamıştır. Bu örgütün faaliyetlerine yönelik güçlü bir istihbarat mekanizması kurmamız şart.
- Diğer kuumlardaki görevden almaların da olumlu sonuçlar vereceğinden emin olabilirsiniz. Mesala Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nı kapatacağız. Çünkü bütün pisliklerin olduğu yerlerden biri de orası. Burayı kapattıktan sonra oranın içerisinde çalışanların hepsini de, hazırlıklarımızı yaptık, gereği neyse onun da gereğini yapacağız. cnntürk
Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
Milleti hesap edemediler
- Şu ana kadar bizi ziyarete gelen hiçbir temsilci yoktur. Bu olay içerde aktörleri olan ama senaryosu dışarda yazılan bir darbe hareketidir. Dışardaki ve içerdeki bu ortak darbe hareketinin aktörleri bir şeyi hesap edemediler; Bu milletin kendisini hesap edemediler.
Başı kopan bayanı çatıdan aldık
- Bizim kongre merkezimiz var. Ve burayı bombaladıkları zaman 5 şehidimiz var ve bir bayan kardeşimiz ne yazık ki başı koparak oranın çatısından onu aldık. Bu insanlara bombaları yağdırırken acaba hangi düşünce ile bunu yaptılar. Hangi insan kalkıp da kendi halkına bomba yağdırarak böyle bir vahşeti işleyebilir. Bu ülke darbeler tarihi içerisinde çok farklı bir darbeyi yaşadı. 238 şehit verdik, 2 bin 200'e yakın yaralı var.
Sabrihiçbir şey olmamış gibi 'Reisim' diyor 'sen iyi misin'
- Dün gece hastanelerdeki gazilerimizi arıyorum. Hele bir tanesi genç Sabri, 34 yaşında yazılımcı, hava savunma sistemlerini çok seven bir gencimiz ve bu genç tankların paletkeri arasında atlayarak birinci tanktan kurtulan ve ikinci tankın paletleri arasına atlayıp orada bir kolunu... İnşaallah yapılan müdahaleyle kaybetmeyecek...Telefonda konuşurken sanki Sabri'ye hiçbir şey olmamış. 'Reisim diyor sen iyi misin bana onu söyle ben iyiyim' diyor. Şimdi bu inanç bu azim oldukça bu millete darbeler hiçbir şey yapamayacaktır.
Batı teröre destek veriyor mu?
-Bazı Avrupa ülkeleri havaalanlarında ne yazık ki 'Türkiye'ye gitmeyin, Türkiye'ye gidişiniz Erdoğan'ı güçlendirir' gibi reklamları koymaktadır. Bu nasıl demokrasidir? Ben askeri darbe ile işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanı değilim. Halkının yüzde 52 oyuyla iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanıyım.
- Şimdi soruyorum; Batı, burada teröre destek veriyor mu vermiyor mu? Batı, demokrasinin yanında mı, darbelerin ve terörün yanında mı? Maalesef bu Batı, teröre destek veriyor ve darbelerin yanında yer alıyor. Bunların canı bizim gibi yanmıyor. Ama bizim canımız yanıyor.
- Bir yerde terör mü var, çekinmeden, ürkmeden üzerine gitmeliyiz. Teröre karşı, bu tür darbelere karşı eğer uluslararası camia bir mutabakat ortaya koyamıyorsa, kusura bakmayın, bir bumerang gibi döner bir gün de o ülkeleri vurur.
- İşimiz bitmedi, daha yapacağımız çok şey var ama normalleşme sürecine giriyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi işte bu silahlı ve silahsız saldırıların en son, en kanlı, en açık ve en alçak örneğidir.
- Diğer terör örgütleriyle olan mücadelemizde olduğu gibi, darbe girişimi sırasında ve sonrasında da dostlarımızdan beklediğimiz desteği alamadığımızı da açıkça söylemek zorundayım, bunu üzüntüyle ifade ediyorum. Bu gerçeği görmek için, darbe sırasında ve sonrasında ortaya konan tepkilere bakmak yeterlidir.
- Darbe girişimi ardından ekonomik göstergeler normalleşmeyi işaret ediyor.
- Devletin işleyişi hızlandı, TSK'nın yeniden yapılandırılmasını sağladık.
- Kanal İstanbul'un ve Çanakkale Köprüsü'nün de ihalesi yapılacak. Bu aslında bir kararlılığın, bir istikrarın ifadesidir. Biz bütün bunları yaparken mali disiplinden, istikrardan asla taviz vermedik, vermeyeceğiz. 14 yıldır bizimle birlikte yol yürüyen hiçbir uluslararası yatırımcı bu ülkede kaybetmemiştir. Tam tersine sürekli kazanmıştır, bundan sonra da kazanacaktır.
- Olağanüstü hal uygulamalarına dayanılarak ekonominin işleyişine en küçük bir şekilde müdahale edilmemiştir, edilmeyecektir. Ülkemizdeki olağanüstü hal uygulaması tamamen Avrupa Birliği prosedürlerine uygundur.
-İki şeyi gerçekleştirmek zorundayız. Bir, ilan ettiğimiz bu olağanüstü hal neye yaramıştır veya neye yaramaktadır? Devletin işleyişini hızlandırmak. Bunu hızlandırırken devletin yeniden yapılanması sürecini başlattık. İki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanması sürecini başlattık. Buna ihtiyacımız vardı. Bu adımın atılması gerekiyordu. Eğer bu adımı atmayacak olursak işte bu FETÖ'cüler, metöcüler silahlı kuvvetlerimizi işgal eder ve ondan sonra da kalkar milletin vergileriyle, milletin verdiği paralarla aldığı uçakları, tankları, topları milletine doğrultur. Bu adımı atmak zorundayız.
- Demokrasi ile yönetilen bir ülkede darbe var, 238, şimdilik, şehidim var, 2 bin 200'e yakın yaralım var. Sen hala kalkıyorsun 'endişeliyiz' diyorsun. Bunun faillerine, sen nasıl kalkarsın da hala şefkat elini uzatırsın ya? Böyle bir şey olabilir mi? Asla attığımız adımlardan taviz vermeyeceğiz. Çünkü biz, istisnaları bir kenara koyuyorum, bu katillere, bu darbenin faillerine eğer acımaya kalkarsak, acınacak hale geliriz. Bunu yapmayacağız.
Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik
- Amerika'da yaşayan zat, o Feto denilen zat, 'bu işin faili midir, bu işin başında mıdır, bunu bilmiyoruz' diyecek kadar ne yazık ki dünyadan bihaber olanlar var. Bütün deliller, belgeler, her şey ortada. Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik. Amerika'nın parlamentosunda parayla destekledikleri kişileri bildirdik kendilerine. Ve bize şunu söylediler parayı geri iade etmeye başladık. İşte bakın İngiltere'de de duydunuz değil mi? İngiltere parlamentosundan bir kişinin bunlardan ne kadar para aldığı medyada var. Bu siyaseti satın alma operasyonudur. Bu adamlar bunları yapıyorlar. .Ama bunu önlerine koyduğunuz zaman hemen savunma, haklılık psikozu içerisinde bunu böyle yerine getirmenin gayreti içerisine giriyorlar.
- Ülkemizde, yaklaşık 3 milyon 340 bin kamu çalışanı vardır. Son soruşturmalarda bunlardan açığa alınmış olanlarının sayısı 62 bindir. Açığa alınanların bir kısmının, yapılan soruşturma ve yargılamalar neticesinde, şayet haklarındaki iddialar mesnetsiz görülürse vazifelerine geri dönebileceklerini de unutmamalıyız.
TİB'i kapatacağız
- Darbenin istihbaratının zamanında alınamaması bu örgütün önce istihbarat teşkilatlarımızı çökertmekle işe başlamısından kaynaklanıyor. Biliyorsunuzu sadece MİT yok aynı zamanda bir de emniyet istihbarat var, jandarma istihbarat var. Bu istihbarat örgtütleri ilgili mercileri uyarmamış uyarmadığı gibi düşmanlık yapmıştır.
- Diğer alanlara ilişkni istihbarat ağları büyük ölçüde yeniden kuruluyor. Bakıyorsunuz ABD'de sadece FBI ve CIA yok. Onlarca istihbarat örgütü var. Onun için devletin yeniden yapılanması diyorum.
- Bu süreç devlet yapılanmasında, TSK'nın yargının hepsinin revizyonun bir fırsat hazırlamıştır. Bu örgütün faaliyetlerine yönelik güçlü bir istihbarat mekanizması kurmamız şart.
- Diğer kuumlardaki görevden almaların da olumlu sonuçlar vereceğinden emin olabilirsiniz. Mesala Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nı kapatacağız. Çünkü bütün pisliklerin olduğu yerlerden biri de orası. Burayı kapattıktan sonra oranın içerisinde çalışanların hepsini de, hazırlıklarımızı yaptık, gereği neyse onun da gereğini yapacağız. cnntürk
Tecavüz mağdurları için özel doğum kliniği
İngiltere'de ilk kez cinsel saldırı ve tecavüz mağduru kadınlar için özel bir doğum kliniği açıldı. Klinikte cinsel saldırıya maruz kalmış kadınlara özel eğitimli ebeler, psikologlar ve çocuk doktorları destek verecek.
Uygulama başarılı olursa Britanya'nın diğer bölgelerindeki hastanelerde de bu tür klinikler açılacak. BBC Türkçe'de yayınlanan haberde, uzman ebe Inderjeet Kaur, özel desteğin çok önemli olduğunu çünkü doğumun kadının uğradığı saldırının korkutucu anılarına dönüşünü tetikleyebileceğini söylüyor.
Son istatistikler İngiltere ile Galler'de 16 ile 59 yaş arasındaki her 5 kadından birinin bir tür cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor.
Tecavüz mağdurları da kuruluşta destek vermiş
Tecavüz mağdurları için özel doğum kliniği projesinin tasarlanmasına, cinsel saldırıya uğramış kadınlar da katkı sağladılar, danışmanlık yaptılar. BBC'nin görüştüğü ve kimliğinin gizli tutulması için Melanie adıyla anacağımız 37 yaşındaki bir mağdur bunlardan biri:
"Doğum için beklediğim sırada birden halusinasyon görmeye başladım. Bana saldıran adamın doğum odasında olduğunu hayal ediyordum. Doğumu izleyen eşime anlatmaya çalıştım ama ne yapacağını bilmiyordu. Odada başka kimse de yoktu" diyor. Melanie gördüğü halusinasyonun dehşetiyle çığlıklar atmaya başlamış. Doğumda mutlaka bu konuda deneyimli sağlık personeli olması gerektiğini söylüyor.
Açılan ilk klinik Londra'daki Royal London Hastanesi'nin içinde fakat tecavüz mağduru kadınlar başvurdukları andan itibaren farklı bir doğum öncesi bakıma alınacak. Özel eğitimli sağlık personeli kadınlarla daha çok vakit geçirecek, kadınlara doğumu yapacakları odanın düzeniyle ilgili daha çok söz hakkı ve tıbbi bakımlarıyla ilgili hukuki destek de sağlanacak. Normal olarak tüm hamile kadınlara sağlanan doğum öncesi eğitimler ve danışmanlık hizmetleri, cinsel şiddete uğramış kadınların ihtiyaçları gözönüne alınarak değiştirilecek ve kadınlara doğum sonrası özel jinekolojik kontrol ve psikolojik destek olanakları da sunulacak.
'Tecavüzcünün sözlerinin tekrarı'
"Bedenimi Geri Alıyorum" projesinin kurucularından Pavan Amara, doğumları sırasında travma yaşayan çok sayıda kadınla konuşmuş. Örneğin bu kadınlardan biri, bir sağlık çalışanının kendisine doğum sırasında "Rahat olursan, daha çabuk bitecek" dediğini anlatmış. Sağlıkçı aslında farkında olmadan kadına, kendisine tecavüz eden adamın söylediği cümleyi tekrarlıyormuş. Amara, "Bu tür çok küçük şeyler, travmatik bir deneyim geçirmiş olan kadının psikolojik durumu üzerinde dev etkiler yaratıyor" diyor.
Başvurular e-posta ile
Kadınlar bu özel kliniğe e-posta ile doğrudan kendileri başvurabilecek ve randevu alabilecekler.
Amara, "Kendilerine ne olduğunu anlatmaları gerekmiyor. Sadece isterlerse anlatacaklar. Kendilerine neyin iyi geleceğini düşünüyorlarsa o şekilde davranacaklar. Onlara hemen randevu vereceğiz" diyor.
Amara da daha çocuk yaşta iken tecavüze uğramış bir kadın. Gönüllü olarak başka kadınlara yardımcı olabilmek için desteklediği bu proje için, geçmişine ait bu bilgiyi de paylaşmaya karar vermiş.
Geçen yıldan bu yana kuruluş çalışmaları süren kliniğin bir benzerinin İskoçya'da Glasgow kentinde de açılması düşünülüyor.
Son istatistikler İngiltere ile Galler'de 16 ile 59 yaş arasındaki her 5 kadından birinin bir tür cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor.
Tecavüz mağdurları da kuruluşta destek vermiş
Tecavüz mağdurları için özel doğum kliniği projesinin tasarlanmasına, cinsel saldırıya uğramış kadınlar da katkı sağladılar, danışmanlık yaptılar. BBC'nin görüştüğü ve kimliğinin gizli tutulması için Melanie adıyla anacağımız 37 yaşındaki bir mağdur bunlardan biri:
"Doğum için beklediğim sırada birden halusinasyon görmeye başladım. Bana saldıran adamın doğum odasında olduğunu hayal ediyordum. Doğumu izleyen eşime anlatmaya çalıştım ama ne yapacağını bilmiyordu. Odada başka kimse de yoktu" diyor. Melanie gördüğü halusinasyonun dehşetiyle çığlıklar atmaya başlamış. Doğumda mutlaka bu konuda deneyimli sağlık personeli olması gerektiğini söylüyor.
Açılan ilk klinik Londra'daki Royal London Hastanesi'nin içinde fakat tecavüz mağduru kadınlar başvurdukları andan itibaren farklı bir doğum öncesi bakıma alınacak. Özel eğitimli sağlık personeli kadınlarla daha çok vakit geçirecek, kadınlara doğumu yapacakları odanın düzeniyle ilgili daha çok söz hakkı ve tıbbi bakımlarıyla ilgili hukuki destek de sağlanacak. Normal olarak tüm hamile kadınlara sağlanan doğum öncesi eğitimler ve danışmanlık hizmetleri, cinsel şiddete uğramış kadınların ihtiyaçları gözönüne alınarak değiştirilecek ve kadınlara doğum sonrası özel jinekolojik kontrol ve psikolojik destek olanakları da sunulacak.
'Tecavüzcünün sözlerinin tekrarı'
"Bedenimi Geri Alıyorum" projesinin kurucularından Pavan Amara, doğumları sırasında travma yaşayan çok sayıda kadınla konuşmuş. Örneğin bu kadınlardan biri, bir sağlık çalışanının kendisine doğum sırasında "Rahat olursan, daha çabuk bitecek" dediğini anlatmış. Sağlıkçı aslında farkında olmadan kadına, kendisine tecavüz eden adamın söylediği cümleyi tekrarlıyormuş. Amara, "Bu tür çok küçük şeyler, travmatik bir deneyim geçirmiş olan kadının psikolojik durumu üzerinde dev etkiler yaratıyor" diyor.
Başvurular e-posta ile
Kadınlar bu özel kliniğe e-posta ile doğrudan kendileri başvurabilecek ve randevu alabilecekler.
Amara, "Kendilerine ne olduğunu anlatmaları gerekmiyor. Sadece isterlerse anlatacaklar. Kendilerine neyin iyi geleceğini düşünüyorlarsa o şekilde davranacaklar. Onlara hemen randevu vereceğiz" diyor.
Amara da daha çocuk yaşta iken tecavüze uğramış bir kadın. Gönüllü olarak başka kadınlara yardımcı olabilmek için desteklediği bu proje için, geçmişine ait bu bilgiyi de paylaşmaya karar vermiş.
Geçen yıldan bu yana kuruluş çalışmaları süren kliniğin bir benzerinin İskoçya'da Glasgow kentinde de açılması düşünülüyor.
Kuleli Askeri Lisesi ne olacak?
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında OHAL kararnamesiyle kapatılan ve Boğaziçi'nin Çengelköy ile Vaniköy arasındaki sahilinde bulunan Kuleli Askeri Lisesi'nin hayatına nasıl devam edeceği yeni bir tartışma konusu.
Boğazın en önemli noktasında yer alan ve İstanbul'un siluetinde önemli yer tutan yaklaşık 200 yıllık askeri okul binasının gelecekteki kullanımı ile ilgili değerlendirme yapan Mimarlar Odası Büyükkent Şube Sekreteri Ali Hacıalioğlu, “Kuleli, Heybeliada, Yeşilköy gibi askeri okullar eğitim yapılarıdır. Bu yapılar eğitim yapısı olarak devam etmelidir" dedi.
"Yine okul olarak kullanılmalı"
Kentsel yapıların fonksiyonuyla bir bütünlük sağladığını belirten Hacıalioğlu, yine Anadolu yakasında bulunan ve Kuleli Askeri Lisesi gibi kentin simgesel yapılarından biri olan Haydarpaşa Garı'nı örnek gösterdi. Bu tür yapıların kent hafızasında önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatan Hacıalioğlu, “Kent içindeki bu yapılar adeta kentin biblolarıdır. Fonksiyonu ile bütünleşmiş yapılardır" dedi. Kuleli'nin okul olarak yoluna devam etmesi gerektiğini savunan Hacıalioğlu, “Hükümetin eğitim sistemindeki değişikliğe ilişkin kararı eğitim yapılarını niçin tartışmalı hale getirsin" diye konuştu.
"Askeri alanlar yeni rant alanları olarak görülmemeli"
Kent dışına taşınması planlanan askeri alanların kamusal alan olduğunun altını çizen Hacıalioğlu, “Askeri alanların kamusal alan olduğunu unutmadan, yeniden kamusal alan olarak kullanılması ilkesini benimsemeliyiz. Buraların rant tesislerine dönüştürülmemesi gerekir" dedi.
"Özgürlük mekanı olarak kullanılmalı"
Kuleli Askeri Lisesi'nin gelecekteki işlevine ilişkin fikirlerini sunan mimar Korhan Gümüş, “Bu tip kamu alanları geçmişte insanları disiplin altına almak için kullanılıyordu. Bugün ise özgürlük mekanları olabilirler. İstanbul'daki bütün askeri alanlar deneysel fikirlere, özellikle genç nüfusunun eğitim ve deneyimle ilgili ihtiyaçlarını karşılayacak zeminler oluşturulabilir" dedi. Bahsettiği modeli 'sabit' bir mekan olarak kurgulamadığını anlatan Gümüş, “Bu mekanlar şiddetten arındırılmış, özgürce konuşulabilen, tartışılabilen, İstanbul'un en önemli özgürlük mekanları olmalı. Burada şehrin nasıl yenileneceği, nasıl gelişeceği tartışılabilmeli" dedi. Gümüş, fonksiyonu değişen ve adeta sanat üretim mekanları haline gelen Yugoslavya'daki askeri alanları ve savaş gemilerinin toplanma yeri olan Venedik Tersanesi(Arselane)'yi örnek gösterdi.
"Kuleli'yi anıt yapı gibi değerlendirmeliyiz"
Kuleli Askeri Lisesi'nin bir hafıza mekanı olduğunun altını çizen Gümüş, “Kuleli Boğaz'ın profilini oluşturan şahane bir anıt yapı. Bu yapıyı bir otel olarak düşünmemek lazım. Bu yapıya hak ettiği değeri vererek, tam bir anıt gibi değerlendirmeliyiz. Sadece 'koruyalım' demek yeterli olmaz. Orası bir hafıza mekanı. Mimari yarışmalar açarak, dört dörtlük bir restorasyon yapmak gerekir. O da yaratıcı bir çabayla olur" dedi. Gümüş askeri alanların kamusal özelliğinin korunmasına ilişkin yeni bir kamusal yönetim anlayışının geliştirilmesi gerektiğini ifade ederek “Şehirdeki ormanları koruyamıyoruz. Kültür mirası bölgeleri koruyamıyoruz. Bugüne kadar askeri mantıkla şehrin içindeki yeşil alanlar korundu. Ancak yine aynı mantıkla devam edersek ormanların başına gelenler askeri alanların da başına gelecektir" uyarısında bulundu.
"Kuleli demokrasi müzesi olmalı"
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy ise Kuleli Askeri Lisesi'nin demokrasi müzesi olarak kullanılması önerisinde bulundu. Yaklaşık 20 yıl önce askeri alanların şehir içinden çıkarılması önerisi sunduklarını söyleyen Ulusoy, “Kuleli'nin çok güzel bir demokrasi müzesi olmasını isterim. Demokrasi müzesi Yassıada'da kurulacaktı. Bence Yassıada mevsim ve yanaşma bakımından zorluklar içeren bir yer" dedi. Ulusoy, bir diğer öneri olarak da binanın hem müze hem de otel fonksiyonunu içinde barındıran bir özellik taşıyabileceğini söyledi. 15 Temmuz'da yaşananların gelecek nesillere anlatılması gerektiğini vurgulayan Ulusoy “Hem otel hem müze olarak da kullanılabilir. Kurtuluş Savaşı'nda atlattığımız badire neyse bu da öyle bir badiredir. Yaralarımızın sarılması ve atlattığımız olayın büyüklüğünü gelecek nesillere iletmek lazım" diye konuştu.
Kuleli Askeri Lisesi'nin tarihi 1845'e dayanıyor
İstanbul Ansiklopedisi'nde Kuleli Askeri Lisesi hakkında Kenan Sayacı'nın kaleme aldığı metne göre okulun temeli 1845'te atıldı. 1872 yılında Kuleli Askeri İdadisi olarak anılmaya başlayan Kuleli Kışlası bu binada 2 yıl kalabildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle hastaneye dönüştürülen kışla, faaliyetlerine Pangaltı'ndaki Mekteb-i Harbiye binasında devam etti. 1913 sonunda yeniden kendi kışlasına döndü. İstanbul'un 16 Mart 1920'de İtilaf Devletlerince işgal edilmesi üzerine, İngilizler tarafından depo ve transit ambarı olarak kullanılmak üzere boşaltıldı ve Ermeni Eytam mektebi (Ermeni Yetimleri Okulu) olarak Ermenilere verildi. 1923'te tekrar Kuleli Kışlasına dönüştürüldü. Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla 1924-1925'te Kuleli Lisesi adıyla Milli eğitim Bakanlığına bağlanarak sivil lise haline getirilen okul 1925'te tekrar eski statüsüne döndürüldü ve bu tarihten itibaren Kuleli Askeri Lisesi almıştır. DHA
Boğazın en önemli noktasında yer alan ve İstanbul'un siluetinde önemli yer tutan yaklaşık 200 yıllık askeri okul binasının gelecekteki kullanımı ile ilgili değerlendirme yapan Mimarlar Odası Büyükkent Şube Sekreteri Ali Hacıalioğlu, “Kuleli, Heybeliada, Yeşilköy gibi askeri okullar eğitim yapılarıdır. Bu yapılar eğitim yapısı olarak devam etmelidir" dedi.
"Yine okul olarak kullanılmalı"
Kentsel yapıların fonksiyonuyla bir bütünlük sağladığını belirten Hacıalioğlu, yine Anadolu yakasında bulunan ve Kuleli Askeri Lisesi gibi kentin simgesel yapılarından biri olan Haydarpaşa Garı'nı örnek gösterdi. Bu tür yapıların kent hafızasında önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatan Hacıalioğlu, “Kent içindeki bu yapılar adeta kentin biblolarıdır. Fonksiyonu ile bütünleşmiş yapılardır" dedi. Kuleli'nin okul olarak yoluna devam etmesi gerektiğini savunan Hacıalioğlu, “Hükümetin eğitim sistemindeki değişikliğe ilişkin kararı eğitim yapılarını niçin tartışmalı hale getirsin" diye konuştu.
"Askeri alanlar yeni rant alanları olarak görülmemeli"
Kent dışına taşınması planlanan askeri alanların kamusal alan olduğunun altını çizen Hacıalioğlu, “Askeri alanların kamusal alan olduğunu unutmadan, yeniden kamusal alan olarak kullanılması ilkesini benimsemeliyiz. Buraların rant tesislerine dönüştürülmemesi gerekir" dedi.
"Özgürlük mekanı olarak kullanılmalı"
Kuleli Askeri Lisesi'nin gelecekteki işlevine ilişkin fikirlerini sunan mimar Korhan Gümüş, “Bu tip kamu alanları geçmişte insanları disiplin altına almak için kullanılıyordu. Bugün ise özgürlük mekanları olabilirler. İstanbul'daki bütün askeri alanlar deneysel fikirlere, özellikle genç nüfusunun eğitim ve deneyimle ilgili ihtiyaçlarını karşılayacak zeminler oluşturulabilir" dedi. Bahsettiği modeli 'sabit' bir mekan olarak kurgulamadığını anlatan Gümüş, “Bu mekanlar şiddetten arındırılmış, özgürce konuşulabilen, tartışılabilen, İstanbul'un en önemli özgürlük mekanları olmalı. Burada şehrin nasıl yenileneceği, nasıl gelişeceği tartışılabilmeli" dedi. Gümüş, fonksiyonu değişen ve adeta sanat üretim mekanları haline gelen Yugoslavya'daki askeri alanları ve savaş gemilerinin toplanma yeri olan Venedik Tersanesi(Arselane)'yi örnek gösterdi.
"Kuleli'yi anıt yapı gibi değerlendirmeliyiz"
Kuleli Askeri Lisesi'nin bir hafıza mekanı olduğunun altını çizen Gümüş, “Kuleli Boğaz'ın profilini oluşturan şahane bir anıt yapı. Bu yapıyı bir otel olarak düşünmemek lazım. Bu yapıya hak ettiği değeri vererek, tam bir anıt gibi değerlendirmeliyiz. Sadece 'koruyalım' demek yeterli olmaz. Orası bir hafıza mekanı. Mimari yarışmalar açarak, dört dörtlük bir restorasyon yapmak gerekir. O da yaratıcı bir çabayla olur" dedi. Gümüş askeri alanların kamusal özelliğinin korunmasına ilişkin yeni bir kamusal yönetim anlayışının geliştirilmesi gerektiğini ifade ederek “Şehirdeki ormanları koruyamıyoruz. Kültür mirası bölgeleri koruyamıyoruz. Bugüne kadar askeri mantıkla şehrin içindeki yeşil alanlar korundu. Ancak yine aynı mantıkla devam edersek ormanların başına gelenler askeri alanların da başına gelecektir" uyarısında bulundu.
"Kuleli demokrasi müzesi olmalı"
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy ise Kuleli Askeri Lisesi'nin demokrasi müzesi olarak kullanılması önerisinde bulundu. Yaklaşık 20 yıl önce askeri alanların şehir içinden çıkarılması önerisi sunduklarını söyleyen Ulusoy, “Kuleli'nin çok güzel bir demokrasi müzesi olmasını isterim. Demokrasi müzesi Yassıada'da kurulacaktı. Bence Yassıada mevsim ve yanaşma bakımından zorluklar içeren bir yer" dedi. Ulusoy, bir diğer öneri olarak da binanın hem müze hem de otel fonksiyonunu içinde barındıran bir özellik taşıyabileceğini söyledi. 15 Temmuz'da yaşananların gelecek nesillere anlatılması gerektiğini vurgulayan Ulusoy “Hem otel hem müze olarak da kullanılabilir. Kurtuluş Savaşı'nda atlattığımız badire neyse bu da öyle bir badiredir. Yaralarımızın sarılması ve atlattığımız olayın büyüklüğünü gelecek nesillere iletmek lazım" diye konuştu.
Kuleli Askeri Lisesi'nin tarihi 1845'e dayanıyor
İstanbul Ansiklopedisi'nde Kuleli Askeri Lisesi hakkında Kenan Sayacı'nın kaleme aldığı metne göre okulun temeli 1845'te atıldı. 1872 yılında Kuleli Askeri İdadisi olarak anılmaya başlayan Kuleli Kışlası bu binada 2 yıl kalabildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle hastaneye dönüştürülen kışla, faaliyetlerine Pangaltı'ndaki Mekteb-i Harbiye binasında devam etti. 1913 sonunda yeniden kendi kışlasına döndü. İstanbul'un 16 Mart 1920'de İtilaf Devletlerince işgal edilmesi üzerine, İngilizler tarafından depo ve transit ambarı olarak kullanılmak üzere boşaltıldı ve Ermeni Eytam mektebi (Ermeni Yetimleri Okulu) olarak Ermenilere verildi. 1923'te tekrar Kuleli Kışlasına dönüştürüldü. Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla 1924-1925'te Kuleli Lisesi adıyla Milli eğitim Bakanlığına bağlanarak sivil lise haline getirilen okul 1925'te tekrar eski statüsüne döndürüldü ve bu tarihten itibaren Kuleli Askeri Lisesi almıştır. DHA
İptal edilen 2010 KPSS ile memur olanlar ne olacak?
Ankara 1. İdare Mahkemesi, usûlsüzlük iddiaları nedeniyle daha önce "Eğitim Bilimleri" bölümü iptal edilen 2010 KPSS'nin "Genel Yetenek ve Genel Kültür" kısmını da iptal etti. Peki şimdi ne olacak? Hukukçulara göre sınavı hile ile kazananlar görevlerinden alınacak. Hakkıyla kazananlar ise aksi ispat edilmedikçe statülerinin korur.
Ankara 1. İdare Mahkemesi, usûlsüzlük iddiaları nedeniyle daha önce "Eğitim Bilimleri" bölümü iptal edilen 2010 KPSS'nin "Genel Yetenek ve Genel Kültür" kısmını da iptal etti. Peki şimdi ne olacak ?
"Haksız kazanan görevinden alınacak"
Al Jazeera Türk’ten Umay Aktaş Salman’a konuşan, Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen Türkiye'nin nev-i şahsına münhasır bir durumdan geçtiğini belirterek, bu sınavı hakkıyla kazananlara dokunmamak gerektiğini söyledi. Şen konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu sınavı bütünüyle şaibeli sayıp tüm kazananlara soruların verildiği tespiti yapılırsa tüm sınavı iptal ederseniz ve o dönem kazananların tüm hakları ellerinden alınır. Bu takdirde kazanılmış haklarını koruyamazsınız. Kimin hakkıyla kimin haksız yere kazandığını tespit etmek ve bunları ayrıştırmak zor. Haksız yere kazananlar görevinden alınacaktır. Herkes kendi kusurundan sorumluludur, kolektif bir sorumluluk olmaz. O zaman sınavın hemen ardından iptal olacaktı. Hileden kimların yararlandığını tespit etmek önemli. Bunlar olmasaydı biz kazanacaktık diyen mağdurlar içinse hukuksal olarak kazanmış sayma olabilir. Mesela çan eğrisi ile sayısal başarıya bakılıp alımlar olabilir."
İstanbul Üniversitesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Aydın Gülan ise "Aslında sınav sorularından bazıları sınav öncesi bir kısım insanın eline geçmiş ise sınavın sadece belli sorularının değil bütününün iptali gerekirdi" diyor.
Gülan, hile yapılarak, yani soru alınarak bir sınavdan başarılı olduğu ispat edilen herkesin, üzerinden ne kadar süre geçmiş olursa olsun statüsünün geri alınacağını belirtiyor:
"Bu kişiler kazanamamış statüsüne geri döndürülür. Bir kazanılmış haktan bahsetmek hukuken mümkün değildir. Hile korunmaz, statü sağlamaz. Ancak, sınavda ayrıca hile yaptığına ilişkin somut ve kişiye yönelik bir tespit bulunmayan kişilerde sınavın bazı sorularının daha sonra iptal edilmesi, ayrıca kendilerinin atanmasına yönelik bir dava olmadığı takdirde doğrudan kişileri etkilemez, statüleri muhafaza edilir. Sınavı kendi başarıları ile kazandığı karinesi, aksi ispat edilmediği müddetçe vardır ve sınavın bir kısmının iptali, tek başına bu karineyi çürütmez.
Mağdurlara tazminat gündeme gelebilir
"Tabi bu karar üzerine sınav dolayısıyla kazanamamış sayılan kişiler için yeni sınav hakkı veya tazminat hakkı ekseninde hukuksal sonuçlar üzerine odaklanan bir gelişme olabilir. Sonuç olarak iptal edilen sorular sonrasında kazanabilecek bir duruma puanı geliyor ise, zamanında kazanamamış işlemi yapılmasından kaynaklanan hak kaybı ve tazminat gündeme gelecektir."
Ne olmuştu?
2010'da kopya iddiaları, 280 bin kişinin girdiği KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı’nda 350 kişinin tüm soruları doğru cevapladığının anlaşılmasıyla ortaya atılmıştı. Daha önceki sınavlarda başarı gösteremeyen bazı adayların bu sınavda soruları eksiksiz yanıtlaması ve karı - koca 70 aday sınavdan tam puan almıştı. Soruşturma altı yıl sürdü.Kopya tespit edildi. Altı yıl sonunda dava açıldı. KPSS’de soruların sızdırıldığı Eğitim Bilimleri testi dışındaki "Genel Kültür" ve "Genel Yetenek Testleri" alanlarında da kopya çekilip çekilmediği araştırılmaya başlandı. Davanın ilk duruşması Mart 2016'da yapıldı. KPSS ile ilgili bu dava dışında üç dava daha sürüyor.
Yıllardır haklarını arıyorlar
Kamu Personeli Seçme Sınavı'na (KPSS) 2010 yılında giren ve atanamayanlar ise yıllardır Genel Kültür ve Genel Yetenek testlerinde de kopya çekildiğini söyleyerek haklarını aramaya çalışıyorlardı. Sorular sızdırıldığı için daha düşük puanlar aldıklarını, bu yüzden hayat planlarını değiştirmek zorunda kaldıklarını söyleyen KPSS mağdurları sosyal medyada bir araya gelmişlerdi. Mağdurlar şimdi, kendilerine yeniden kadro hakkının tanınmasını talep ediyor. cnntürk
İlker Başbuğ: 15 Temmuz'u bir askeri darbe olarak değerlendirmiyorum
CNN TÜRK'te Tarafsız Bölge programında Ahmet Hakan'ın sorularını yanıtlayan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, "15 Temmuz'u bir askeri darbe olarak değerlendirmiyorum" dedi. Başbuğ, darbe girişiminin ana omurgasının Gülen Cemaati olduğunu ama toplamda üç grup olduğunu ifade etti.
İlker Başbuğ'un açıklamasından satır başları:
15 Temmuz'u bir askeri darbe olarak değerlendirmiyorum, 15 Temmuz TSK'ya sızan cemaatin silahlı darbesidir. 15 Temmuz bugüne kadar yaşanan darbelerle aynı havuzda değil.
15 Temmuz'u planlayan uygulayan ana iskelet cemaattir. Bu kalkışmaya müdahalede gecikenlerin hepsi cemaatçi olmayabilir.
3 grup var
15 Temmuz kalkışmasının arkasında planlayan, yöneten, kurgulayan ana isim Cemaat’tir. İkincisi büyük bir ihtimalle anında yapması gereken hareketi yapmayanlar, gecikenler, tereddüde düşenler… Bunlar cemaatçi mi hayır. Böyle bir grup da var bunların içinde. Üçüncü grup ise cemaatçi olmamasına rağmen buradan istifade etmek isteyen bazı insanlar olabilir.
Başbuğ, TSK’ya sızan FETÖ unsurlarının askeri darbelerdeki gibi kendi başına bu hareketi yapmadığını söyleyerek, “Kendilerine özgü hedef ve amaçları mı var? Dışarıdan bu hareketi yönlendirenlerin hedef ve amaçları var” diye konuştu.
Darbe girişimi TSK kaynaklıymış gibi tedavi edilmeye çalışılıyor.
MİT Müsteşarının sivil olmasıyla MİT, TSK'dan tamamen çekildi.
TSK, kışla dışındaki askerlerin izleyemiyor, bunu MİT yapmalı. TSK'nın FETÖ'yü izlemek için yeterli istihbarat imkanı yok.
MİT'te asker varken, TSK cemaatle mücadale edebiliyordu.
Turgut Özal zamanında oldu
Cemaatin TSK'ya sızması 70'li yıllara kadar gidiyor. Cemaatin asıl güçlenmesi Turgut Özal zamanında oldu. Bülent Ecevit de sempatiyle bakıyordu. Yine Tansu Çiller döneminde de böyleydi. Erbakan'ın cemaatle mesafeli olduğunu görüyoruz. 2002-2007 dönemi ayrı bör dönem. Cemaatle iyi geçinelim, ama TSK'ya çatışmaya girmeyelim dönemi. Genelkurmay Başkanı iken bugün bu tehdit bize yarın size demiştim.
2011'de kırılma başlıyor
2011'de AKP'nin cemaatle ilişkilerin kırılma yaşadığı dönem. Haziran seçimlerinde yazılan çizilenlere bakarsak cemaat, AK Parti'den kontenjan istiyor. O zaman Başbakan diyor ki bir dakika.
Vermiyor biliyorsunuz. Kırılma başladı.
Fenerbahçe inanılmaz direndi
6 Ocak 2012'de ben tutuklanıyorum. Ha benden evvel bir olay daha var. 3 Temmuz 2011'de önce Fenerbahçe'ye şike davası açıldı. Bu süreçte dik duran gerçek mücadale yapan her boyutuyla ama başkanından son taraftarına kadar Fenerbahçe inanılmaz tarihi bir direniş, birlik ve beraberlik gösterdi. Bunu her zaman ifade ederim.
Tutuklanmamdaki mesaj Başbakan'aydı
Benim tutuklanmam birilerine mesajdır. Tutuklanmamdaki mesaj Başbakan'aydı. Bir ay sonra 7 Şubat MİT olayı patladı. Artık AK Parti ile cemaatin kopma aşamasına geldiğini görüyoruz.
2012-2016 arasında Erdoğan, cemaate karşı tek başına savaş verdi.
15 Temmuz'da komuta kademesi iyi bir sınav veremedi. Bazır erlere ve subaylara ait görüntüler rahatsız ediciydi. 15 Temmuz'un incelenmesi bağımsız bir kuruma verilebilir.
Bu darbeye kalkışan cemaat, Kendi din anlayışlarına uygun bir devlet sistemi kuracaktı. Burada hedef TSK'ydı. Bu kalkışmada dış destek de var. Olmaması işin tabiatına aykırı.
Gülen nerede yaşıyor. ABD'de. Orada o imkanları sağlayan kim? CIA. Bu istihbarat örgütü ona ABD'de kalma iznini boşuna mı vardı. İstihbaratın onu kullanmayacağını mı düşünüyorsunuz?
Kumpaslarla TSK itibarını kaybetmedi, gücünü kaybetti.
ABD, Gülen'i iade ederse...
İlker Başbuğ, darbe girişiminin hedefinin Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu, Fethullah Gülen’in kullanım süresinin bitip bitmediği sorusuna Başbuğ, “Onu zaman gösterecek, bilemem” dedi. İlker Başbuğ, “ABD Gülen’i iade etmezse demek ki kullanmaya devam edeceksiniz. Ederseniz demek ki kullanım tarihi bitti” diye konuştu. İlker Başbuğ, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Hududi’nin FETÖ mensubu olduğu konusunda ise şüphesi olduğunu söyledi.
TSK'daki yeni yapılanma
Komutanlıkların bakanlığa bağlanması emir komuta birliğini bozar. Emir komuta birliğini perişan ederseniz, o orduyu perişan edersiniz. Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanıp bağlanması tartışılabilir. Ordunun gücü dağıtılmaya çalışılıyor, ama bu tehlikeli. TSK'yı daha da güçlendirmeniz lazım. Ama bu kanun hükmünde kararname ile güçlenmiyor, güçsüzleniyor.
Etiketler:
ahmet hakan,
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber,
ohal
'Fuat Avni' raporunun detayları ortaya çıktı
İstanbul Emniyeti'nin hazırladığı Twitter fenomeni 'Fuat Avni' raporunun ayrıntıları ortaya çıkıyor. Fuat Avni hesabını kullandığı iddia edilen Aydoğan Vatandaş'ın 2 yıllık süre zarfında 7 kez yurda giriş-çıkış yaptığı ve İstanbul'da bulunduğu zamanlarda Twitter mesajlarını genellikle Güngören ilçesi sınırlarından attığı belirtiliyor.
'Fuat Avni' raporunun Emniyet İstihbarat tarafından hazırlanarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdildiği iddia edileni Yeni Şafak'ın haberine göre Fuat Avni raporunun satırbaşları şöyle:
-Yapılan incelemelerde Fuat Avni olarak bilinen Twitter kullanıcısının ID numarasına ulaşıldı. 2333398363 olarak tespit edilen ID numarasının daha önceden Said Solak isimli kullanıcıya ait olduğu bu hesabın da geçtiğimiz hafta Fuat Avni Operasyonu kapsamında tutuklanan Said Sefa'ya ait olduğu sonucuna ulaşıldı. Emniyet raporuna göre bu Said Solak isimli kullanıcı adı daha sonradan Fuat Avni olarak değiştirildi ve hesabı Aydoğan Vatandaş kullanmaya başladı. FETÖ, ulaştığı istihbarat ve dezenformasyonların tek kalemden çıkmasını istediği için hesabı Vatandaş'a kullandırttı.
*Fuat Avni hesabını kullanan Vatandaş, 2 yıllık süre zarfında 7 kez yurda giriş-çıkış yaptı. İstanbul'da bulunduğu zamanlarda Twitter mesajlarını genellikle Güngören ilçesi sınırlarından attı.
*Fuat Avni en kritik eylemlerinden birini 21 Temmuz 2014 günü, Yenibosna Starcity AVM'de bulununan Caribou Cafe'de yaptı. Saat 17:12'de seyyar Wi-Fi aracılığıyla internete bağlanan Vatandaş, 2 saat 27 dakika boyunca online olarak kaldı. Bu süre zarfında Fuat Avni hesabından 10 mesaj paylaşan Vatandaş, FETÖ'ye karşı en büyük ilk operasyon olarak bilinen 22 Temmuz Operasyonu'nu bir gün önceden deşifre etti. Bu operasyonda Emniyet içinde yuvalanmış ve yasadışı dinleme ile Selam-Tevhid Kumpası soruşturmalarını yürüten polis şeflerine yönelik ilk gözaltı dalgası yapılacaktı. Bu operasyon, FETÖ ile mücadelede kritik bir eşik olarak biliniyor.
*15 Nisan 2015 günü bir kez daha Türkiye'ye gelen Vatandaş, uçak yere iner inmez, dönemin Bugün Gazetesi yazarı ve Tahşiye Kumpası Davası sanığı Nuh Gönültaş'ı telefonla aradı.
*Vatandaş'ın, Türkiye'de kullandığı ikincil bir hat olan ABD'ye kayıtlı telefona çok sayıda gizemli mesaj gönderildi. Anoymous Call Phone olarak kaydedilen ve numarası tespit edilmeyen bu mesajların Vatandaş'a düzenli ve yoğun olarak, şifreli şekilde gönderildiği tespit edildi. İstihbarat, bu SMS'lerin FETÖ faaliyetleri kapsamında örgütsel içerikli şifreli talimatlar olduğunu düşünüyor.
*30 Nisan 2014 günü, Güngören ilçesinde bulunan Real AVM'deki Starbucks Cafe'de 2 saatlik kullanım satın aldığı seyyar Wi-Fi'den erişim hizmeti edinen Vatandaş, 15 dakika internete bağlı kaldı. Bu süre zarfında kendi Twitter veya Facebook paylaşımlarında herhangi bir hareket belirlenmedi ancak Fuat Avni hesabından 19 Tweet paylaşımı yaptığı ortaya çıkarıldı.
*Vatandaş 20 Mayıs 2015 günü saat 12:18'de Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali'ndeki pasaport kontrol noktasından çıktı. Pasaport sırası beklerken 11:45:11-46 arasında Fuat Avni hesabından 2 twit daha paylaşarak ülkeyi terketti.
'Fuat Avni' raporunun Emniyet İstihbarat tarafından hazırlanarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdildiği iddia edileni Yeni Şafak'ın haberine göre Fuat Avni raporunun satırbaşları şöyle:
-Yapılan incelemelerde Fuat Avni olarak bilinen Twitter kullanıcısının ID numarasına ulaşıldı. 2333398363 olarak tespit edilen ID numarasının daha önceden Said Solak isimli kullanıcıya ait olduğu bu hesabın da geçtiğimiz hafta Fuat Avni Operasyonu kapsamında tutuklanan Said Sefa'ya ait olduğu sonucuna ulaşıldı. Emniyet raporuna göre bu Said Solak isimli kullanıcı adı daha sonradan Fuat Avni olarak değiştirildi ve hesabı Aydoğan Vatandaş kullanmaya başladı. FETÖ, ulaştığı istihbarat ve dezenformasyonların tek kalemden çıkmasını istediği için hesabı Vatandaş'a kullandırttı.
*Fuat Avni hesabını kullanan Vatandaş, 2 yıllık süre zarfında 7 kez yurda giriş-çıkış yaptı. İstanbul'da bulunduğu zamanlarda Twitter mesajlarını genellikle Güngören ilçesi sınırlarından attı.
*Fuat Avni en kritik eylemlerinden birini 21 Temmuz 2014 günü, Yenibosna Starcity AVM'de bulununan Caribou Cafe'de yaptı. Saat 17:12'de seyyar Wi-Fi aracılığıyla internete bağlanan Vatandaş, 2 saat 27 dakika boyunca online olarak kaldı. Bu süre zarfında Fuat Avni hesabından 10 mesaj paylaşan Vatandaş, FETÖ'ye karşı en büyük ilk operasyon olarak bilinen 22 Temmuz Operasyonu'nu bir gün önceden deşifre etti. Bu operasyonda Emniyet içinde yuvalanmış ve yasadışı dinleme ile Selam-Tevhid Kumpası soruşturmalarını yürüten polis şeflerine yönelik ilk gözaltı dalgası yapılacaktı. Bu operasyon, FETÖ ile mücadelede kritik bir eşik olarak biliniyor.
*15 Nisan 2015 günü bir kez daha Türkiye'ye gelen Vatandaş, uçak yere iner inmez, dönemin Bugün Gazetesi yazarı ve Tahşiye Kumpası Davası sanığı Nuh Gönültaş'ı telefonla aradı.
*Vatandaş'ın, Türkiye'de kullandığı ikincil bir hat olan ABD'ye kayıtlı telefona çok sayıda gizemli mesaj gönderildi. Anoymous Call Phone olarak kaydedilen ve numarası tespit edilmeyen bu mesajların Vatandaş'a düzenli ve yoğun olarak, şifreli şekilde gönderildiği tespit edildi. İstihbarat, bu SMS'lerin FETÖ faaliyetleri kapsamında örgütsel içerikli şifreli talimatlar olduğunu düşünüyor.
*30 Nisan 2014 günü, Güngören ilçesinde bulunan Real AVM'deki Starbucks Cafe'de 2 saatlik kullanım satın aldığı seyyar Wi-Fi'den erişim hizmeti edinen Vatandaş, 15 dakika internete bağlı kaldı. Bu süre zarfında kendi Twitter veya Facebook paylaşımlarında herhangi bir hareket belirlenmedi ancak Fuat Avni hesabından 19 Tweet paylaşımı yaptığı ortaya çıkarıldı.
*Vatandaş 20 Mayıs 2015 günü saat 12:18'de Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali'ndeki pasaport kontrol noktasından çıktı. Pasaport sırası beklerken 11:45:11-46 arasında Fuat Avni hesabından 2 twit daha paylaşarak ülkeyi terketti.
'Şike operasyonunu Fethullah Gülen gerçekleştirdi'
Bir dönem adı Gülen cemaati ile anılan Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, CNN TÜRK'te Didem Arslan Yılmaz'ın konuğu oldu. Gülerce, şike operasyonu kapsamında Fenerbahçe'ye yapılanın cemaat işi olduğunu söyledi.
Bir dönem adı Fethullah Gülen cemaati ile anılan ve 2009 yılında oluşumdan ayrılan gazeteci ve yazar Hüseyin Gülerce, 3 Temmuz şike davası ile ilgili konuştu. Gülerce, CNN Türk'te katıldığı bir programda Fenerbahçe ile ilgili önemli ifadeler kullanırken şike davası ile ilgili gelen soruyu da yanıtsız bırakmadı.
CNN Türk'te canlı yayına katılan ve FETÖ ile ilgili bilgiler veren Gülerce, Gülerce, şike davasının Aziz Yıldırım'ı tasfiye etmek için başlatıldığını söyledi.
İşte Gülerce'nin canlı yayındaki sözleri:
"Aziz Yıldırım, uçakta bir arkadaşına Fethullah Gülen hakkında tepki gösteriyor. O da gidiyor bunu Gülen'e söylüyor. Gülen de buna takıyor. Şike operasyonu için de bu yüzden düğmeye basılıyor. Aziz Yıldırım'ın Gülen hakkındaki olumsuz görüşlerinin Türkiye'nin en çok taraftarı olan camiaya sirayet etmesi istenmedi. Fethullah Gülen, Aziz Yıldırım'ın kendisi ile ilgili olumsuz düşüncelerinden rahatsız olduğu için şike operasyonu yaptı. Ben Galatasaraylıyım. Yalovaspor'un eski başkanıyım. Şike, Türk futbolunda her zaman vardı ama o süreç şike süreci değildi."
Bir dönem adı Fethullah Gülen cemaati ile anılan ve 2009 yılında oluşumdan ayrılan gazeteci ve yazar Hüseyin Gülerce, 3 Temmuz şike davası ile ilgili konuştu. Gülerce, CNN Türk'te katıldığı bir programda Fenerbahçe ile ilgili önemli ifadeler kullanırken şike davası ile ilgili gelen soruyu da yanıtsız bırakmadı.
CNN Türk'te canlı yayına katılan ve FETÖ ile ilgili bilgiler veren Gülerce, Gülerce, şike davasının Aziz Yıldırım'ı tasfiye etmek için başlatıldığını söyledi.
İşte Gülerce'nin canlı yayındaki sözleri:
"Aziz Yıldırım, uçakta bir arkadaşına Fethullah Gülen hakkında tepki gösteriyor. O da gidiyor bunu Gülen'e söylüyor. Gülen de buna takıyor. Şike operasyonu için de bu yüzden düğmeye basılıyor. Aziz Yıldırım'ın Gülen hakkındaki olumsuz görüşlerinin Türkiye'nin en çok taraftarı olan camiaya sirayet etmesi istenmedi. Fethullah Gülen, Aziz Yıldırım'ın kendisi ile ilgili olumsuz düşüncelerinden rahatsız olduğu için şike operasyonu yaptı. Ben Galatasaraylıyım. Yalovaspor'un eski başkanıyım. Şike, Türk futbolunda her zaman vardı ama o süreç şike süreci değildi."
Fethullah Gülen yeni tarih verdi
FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından bu kez yeni bir iddia ortaya atıldı. Sosyal medyada FETÖ'cülerin bu kez 14 Ağustos'u işaret ettiği yorumları yapılıyor.
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimine önceden işaret ettiği ve yoğun şekilde hazırlandığı belirtiliyor. Sosyal medyada Gülen ve FETÖ mensuplarının çeşitli mesajlarla, örgütün yayın organlarının ise sembollerle 15 Temmuz'a dikkat çektiği belirtiliyor. Zaman gazetesinin 9 ay önce yayınlanan siren sesi ve ardından gülen bebekli reklamının da darbe işareti olduğu yönünde yorumlar var.
Kuluçka mesajı
Hürriyet'in haberine göre Gülen son yaptığı açıklamada mensuplarına 'sabredin' talimatı verdi. Mesajında 'kuluçka' örneği kullanan Gülen, "Ne kadar ağır gelirsen gelsin dişini sık ve sabret. Beklentilerin karşısında kuluçkada yumurtaların 20 gün çevrildiği gibi sabret" dedi. Son konuşma ve internetteki kimi mesajlar 'FETÖ 14 Ağustos'u mu işaret ediyor?' yorumlarına neden oldu.
14 Ağustos tweetleri
Başbakanlık Uzmanı olarak görev yapan ve FETÖ'ye bilgi sızdırdığı gerekçesiyle gözaltına alınan Akif Mustafa Koçyiğit adına açılan Twitter hesabı üzerinden paylaşılmış olan son tweette dikkati çeken bir tarihe işaret edildi.
Son video ölüm tehdidi mi?
Gülen'in dün internete düşen videosunun tehdit içerdiği yorumu da var. Gülen, son konuşmasında “Ey şuna, buna dalan insan, değişik şeylerle zehirlenen insan, yarına çıkacağına teminat yok. Beyin kanaması balyoz gibi inebilir alır götürür. Hiç ummadığın yerine kanser ilişir alır, götürür. Ansızın gelir çarpar” diyor.
FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimine önceden işaret ettiği ve yoğun şekilde hazırlandığı belirtiliyor. Sosyal medyada Gülen ve FETÖ mensuplarının çeşitli mesajlarla, örgütün yayın organlarının ise sembollerle 15 Temmuz'a dikkat çektiği belirtiliyor. Zaman gazetesinin 9 ay önce yayınlanan siren sesi ve ardından gülen bebekli reklamının da darbe işareti olduğu yönünde yorumlar var.
Kuluçka mesajı
Hürriyet'in haberine göre Gülen son yaptığı açıklamada mensuplarına 'sabredin' talimatı verdi. Mesajında 'kuluçka' örneği kullanan Gülen, "Ne kadar ağır gelirsen gelsin dişini sık ve sabret. Beklentilerin karşısında kuluçkada yumurtaların 20 gün çevrildiği gibi sabret" dedi. Son konuşma ve internetteki kimi mesajlar 'FETÖ 14 Ağustos'u mu işaret ediyor?' yorumlarına neden oldu.
14 Ağustos tweetleri
Başbakanlık Uzmanı olarak görev yapan ve FETÖ'ye bilgi sızdırdığı gerekçesiyle gözaltına alınan Akif Mustafa Koçyiğit adına açılan Twitter hesabı üzerinden paylaşılmış olan son tweette dikkati çeken bir tarihe işaret edildi.
Son video ölüm tehdidi mi?
Gülen'in dün internete düşen videosunun tehdit içerdiği yorumu da var. Gülen, son konuşmasında “Ey şuna, buna dalan insan, değişik şeylerle zehirlenen insan, yarına çıkacağına teminat yok. Beyin kanaması balyoz gibi inebilir alır götürür. Hiç ummadığın yerine kanser ilişir alır, götürür. Ansızın gelir çarpar” diyor.
Etiketler:
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber
1 Ağustos 2016 Pazartesi
Görmez: Diyanet, Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalı
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Diyanet'in Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmasından yana olduğunu açıkladı.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hürriyet Gazetesi'nden Abdulkadir Selvi'ye konuştu. Görmez, "Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet İşleri 3 Mart 1924 tarihli aynı kanunla kurulmuştur. Genelkurmay'la aynı kararla Diyanet İşleri Başkanlığı da Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalıdır" dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde doğrudan Başbakanlık'a bağlanmıştı.
Abdülkadir Selvi'nin yazısının tamamı:
Darbe gecesi CNN Türk'te Cumhurbaşkanı ile yayınımızdan hemen sonraydı.
Telefonlarımız çalıyor, bakanlar yayına bağlanmak istiyordu. O sırada tanımadığım '505'li bir numara aradı. Kısa bir süre tereddüt ettikten sonra döndüm. "Ben Mehmet Görmez" diye söze başladı. Diyanet İşleri Başkanı'ydı ama farklı bir numaradan aramıştı. "Din görevlilerimize camilerden salalar okuyup, milleti meydanlarda toplanmaya çağırmaları için talimat gönderdik. Ama bunu bir kez de canlı yayında duyurmak istiyorum" dedi. Yayına bağlanmak istiyordu. Türkiye şimdiye kadar birçok darbeye tanıklık etti. Darbe dönemlerinde ezanların okunamadığını gördük. Ama ilk kez darbeye karşı camilerden salalar okundu, halkımız meydanlara, sokaklara çıkmaya çağrıldı.
Oğlum minareye çık sala oku
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e, "Salaların okutulması fikri nasıl aklınıza geldi?" diye sordum."Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında 12 yaşındaydım. Büyüklerimiz bir radyonun etrafında toplanmış, barış harekâtına ilişkin haberleri dinliyorlardı. Gece 01.00 ajansıydı. Şehitler vardı. Hüzünlendiler. Babam din görevlisiydi. Bana, 'Oğlum, minareye çık, sala oku' dedi. Saladan sonra millet camiye davet edildi. Sabaha kadar Kuran okundu, harekâta katılan askerlerimize ve ordumuza dua edildi. Bu benim zihnime yer etmişti. Bu durum Kurtuluş Savaşı sırasında da yaşanmış. Kurtuluş Savaşı sırasında da salalar okunarak milletin maneviyatı yüksek tutulmaya çalışılmış."15 Temmuz gecesinde yayınlara bağlanıp, camilerde salaların okunmasını isteyen, darbelere karşı çıkan, milleti hukukunu savunmaya çağıran, demokrasiye sahip çıkmak için milleti meydanlara çıkmaya davet eden bir Diyanet İşleri Başkanı vardı. Alışılmışın dışındaydı.
Milletin duası arkanızda
"Ben ilk açıklamamda 'Diyanet'in görevi sadece namaz kıldırmak değil, milletin bütünlüğünü sağlamaktır' dedim. Sala, rahmet ve barış demektir. Rahmet ve barış, zulmü yener."Diyanet İşleri Başkanı'nın dediği gibi oldu. Rahmet, zulmete galip geldi. Devletin Diyanet'inden milletin diyanetine geçtik. "Ezanları susturan darbelerden, darbeleri durduran salalara" ulaştık.Diyanet İşleri Başkanı'nın, "Bu gece minarelerin ışığı yanacak, salalar verilerek milletimiz hukukuna sahip çıkmaya davet edilecektir" mesajı o gece 120 bin din görevlisine ulaştırılmış. Mehmet Görmez darbeyi öğrendikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Başbakan Binali Yıldırım ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'a ulaşmaya çalışmış. Ancak ısrarlı aramaları sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ulaşabilmiş. Heyecanlı bir sesle, "Sayın Cumhurbaşkanım milletin duası arkanızda, mazlum ümmetin duası arkanızda. Hiç şüphe etmeyin, siz kazanacaksınız, darbeciler muvaffak olamayacak. Biz şimdi bütün camilerimizin minarelerinden ezanlar okutup, milleti hukukuna sahip çıkmaya, darbecilere karşı çıkmaya çağırıyoruz" diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Allah razı olsun hocam" karşılığını veriyor. Ardından, "Camilerden salalar okunmaya devam etsin. Milleti hukukuna sahip çıkmaya davet edin. Milleti meydanlara toplayın" karşılığını veriyor.
Fetullah Gülen, Diyanet'teydi
Fetullahçı Terör Örgütü'yle mücadelenin en önemli ayaklarından birini de Diyanet oluşturuyor. Çünkü bu yapılanma sadece demokrasiye karşı darbe yapmıyor. Aynı zamanda İslam dininin esaslarıyla oynuyor. Fetullah Gülen, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yıllarca vaizlik yapmış, cami kürsülerinde verdiği vaazlarla bir cemaat oluşturmuş. O nedenle mücadelenin ayaklarından biri Diyanet'in üzerinde olmalı. Diyanet İşleri Başkanı, "Yeniden yapılanma kapsamında Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Müsteşarlığı'nın Cumhurbaşkanlığı'na bağlanması sürecinde, Diyanet İşleri Başkanlığı da Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalı" görüşünde. Görmez, "Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı (3 Mart 1924 tarihli) aynı kanunla kurulmuştur. Genelkurmay, Cumhurbaşkanlığı'na bağlanırken yine aynı kararla Diyanet de Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalıdır" diyor.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hürriyet Gazetesi'nden Abdulkadir Selvi'ye konuştu. Görmez, "Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet İşleri 3 Mart 1924 tarihli aynı kanunla kurulmuştur. Genelkurmay'la aynı kararla Diyanet İşleri Başkanlığı da Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalıdır" dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde doğrudan Başbakanlık'a bağlanmıştı.
Abdülkadir Selvi'nin yazısının tamamı:
Darbe gecesi CNN Türk'te Cumhurbaşkanı ile yayınımızdan hemen sonraydı.
Telefonlarımız çalıyor, bakanlar yayına bağlanmak istiyordu. O sırada tanımadığım '505'li bir numara aradı. Kısa bir süre tereddüt ettikten sonra döndüm. "Ben Mehmet Görmez" diye söze başladı. Diyanet İşleri Başkanı'ydı ama farklı bir numaradan aramıştı. "Din görevlilerimize camilerden salalar okuyup, milleti meydanlarda toplanmaya çağırmaları için talimat gönderdik. Ama bunu bir kez de canlı yayında duyurmak istiyorum" dedi. Yayına bağlanmak istiyordu. Türkiye şimdiye kadar birçok darbeye tanıklık etti. Darbe dönemlerinde ezanların okunamadığını gördük. Ama ilk kez darbeye karşı camilerden salalar okundu, halkımız meydanlara, sokaklara çıkmaya çağrıldı.
Oğlum minareye çık sala oku
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e, "Salaların okutulması fikri nasıl aklınıza geldi?" diye sordum."Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında 12 yaşındaydım. Büyüklerimiz bir radyonun etrafında toplanmış, barış harekâtına ilişkin haberleri dinliyorlardı. Gece 01.00 ajansıydı. Şehitler vardı. Hüzünlendiler. Babam din görevlisiydi. Bana, 'Oğlum, minareye çık, sala oku' dedi. Saladan sonra millet camiye davet edildi. Sabaha kadar Kuran okundu, harekâta katılan askerlerimize ve ordumuza dua edildi. Bu benim zihnime yer etmişti. Bu durum Kurtuluş Savaşı sırasında da yaşanmış. Kurtuluş Savaşı sırasında da salalar okunarak milletin maneviyatı yüksek tutulmaya çalışılmış."15 Temmuz gecesinde yayınlara bağlanıp, camilerde salaların okunmasını isteyen, darbelere karşı çıkan, milleti hukukunu savunmaya çağıran, demokrasiye sahip çıkmak için milleti meydanlara çıkmaya davet eden bir Diyanet İşleri Başkanı vardı. Alışılmışın dışındaydı.
Milletin duası arkanızda
"Ben ilk açıklamamda 'Diyanet'in görevi sadece namaz kıldırmak değil, milletin bütünlüğünü sağlamaktır' dedim. Sala, rahmet ve barış demektir. Rahmet ve barış, zulmü yener."Diyanet İşleri Başkanı'nın dediği gibi oldu. Rahmet, zulmete galip geldi. Devletin Diyanet'inden milletin diyanetine geçtik. "Ezanları susturan darbelerden, darbeleri durduran salalara" ulaştık.Diyanet İşleri Başkanı'nın, "Bu gece minarelerin ışığı yanacak, salalar verilerek milletimiz hukukuna sahip çıkmaya davet edilecektir" mesajı o gece 120 bin din görevlisine ulaştırılmış. Mehmet Görmez darbeyi öğrendikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Başbakan Binali Yıldırım ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'a ulaşmaya çalışmış. Ancak ısrarlı aramaları sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ulaşabilmiş. Heyecanlı bir sesle, "Sayın Cumhurbaşkanım milletin duası arkanızda, mazlum ümmetin duası arkanızda. Hiç şüphe etmeyin, siz kazanacaksınız, darbeciler muvaffak olamayacak. Biz şimdi bütün camilerimizin minarelerinden ezanlar okutup, milleti hukukuna sahip çıkmaya, darbecilere karşı çıkmaya çağırıyoruz" diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Allah razı olsun hocam" karşılığını veriyor. Ardından, "Camilerden salalar okunmaya devam etsin. Milleti hukukuna sahip çıkmaya davet edin. Milleti meydanlara toplayın" karşılığını veriyor.
Fetullah Gülen, Diyanet'teydi
Fetullahçı Terör Örgütü'yle mücadelenin en önemli ayaklarından birini de Diyanet oluşturuyor. Çünkü bu yapılanma sadece demokrasiye karşı darbe yapmıyor. Aynı zamanda İslam dininin esaslarıyla oynuyor. Fetullah Gülen, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda yıllarca vaizlik yapmış, cami kürsülerinde verdiği vaazlarla bir cemaat oluşturmuş. O nedenle mücadelenin ayaklarından biri Diyanet'in üzerinde olmalı. Diyanet İşleri Başkanı, "Yeniden yapılanma kapsamında Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Müsteşarlığı'nın Cumhurbaşkanlığı'na bağlanması sürecinde, Diyanet İşleri Başkanlığı da Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalı" görüşünde. Görmez, "Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı (3 Mart 1924 tarihli) aynı kanunla kurulmuştur. Genelkurmay, Cumhurbaşkanlığı'na bağlanırken yine aynı kararla Diyanet de Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmalıdır" diyor.
Memurun izin yasağı ne zaman bitiyor? Binali Yıldırım açıkladı
Başbakan Binali Yıldırım, memurların merakla beklediği yıllık izin iptallerinin ne zaman kaldırılacağına ilişkin, "Çok uzun süreceğini zannetmiyorum, önümüzdeki birkaç haftalık süre içerisinde işler normale döner, çalışmalarımıza bağlı" dedi.
Başbakan Yıldırım, Başbakanlık Resmi Konut'ta medya kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.
Kamuda izinlerle ilgili durumun ne zaman değişeceği yönündeki soruya Yıldırım, bu kararın, darbe sonrası darbeye karışmış olan kamu personelinin kaçmasını engellemek için tedbir amaçlı alındığını söyledi.
"Çok uzun süreceğini zannetmiyorum, önümüzdeki birkaç haftalık süre içerisinde işler normale döner, çalışmalarımıza bağlı" diyen Yıldırım, hacca gidenlerin ise bu durumdan muaf tutulduklarını hatırlattı.
31 Temmuz 2016 Pazar
Çok yardım yapana 'Gülen seccadesi'
Konya'da yürütülen FETÖ soruşturmasında bilgi sahibi olarak ifadesine başvurulan bir kişi, en çok yardım toplayan mütevelli üyesine Fetullah Gülen'in bizzat üzerinde namaz kıldığını belirttikleri seccadeyi hediye olarak verdiklerini söyledi.
FETÖ'nün yapılanmasıyla ilgili bilinmeyenler, bilgi sahiplerinin ifadeleriyle ortaya çıkıyor.
Konya Emniyet Müdürlüğünde bilgi sahibi olarak ifadesine başvurulan M.G, sohbetlerde Allah rızası için cemaat öğrencileri adına burs ve kurban parası istendiğini, dini sohbet yapan kişilerin yanındaki muhasebecilere ödemenin yapıldığını belirtti.
Toplantılarda, mütevelli heyeti olanlara çeşitli hediyeler verildiğini ifade eden M.G, "Bana, 'Seni mütevelli yaptık' denilerek, içinde tespih, takke ve cübbenin bulunduğu bir bohça sunuldu." dedi.
Cemaate ait dershanelerin kapatılmasıyla ilgili M.G, "Bu durum gündem yapılmaya çalışıldı. Sürekli bu konuşmalar şiddetini artırıyordu. Ekrem Dumanlı'nın Hükümet'e sanki ayar verecek tarzda konuşmalarının olduğu videoları getirip bize dinletirlerdi." diye konuştu.
'ARTIK HİMMETLERİNİZİ GÖRELİM'
Sürekli yurt dışı gezileri düzenleyen cemaatin katılımcılara psikolojik baskı uyguladığını anlatan M.C ise çeşitli ülkelerdeki faaliyetlerle göz boyanmaya çalışıldığını bildirdi.
Bu konuda M.C, "Cemaate ilgimizin artması isteniyordu. Hem dini hem milli duygularımızı etki altına almaya çalışıyorlardı. Yurt dışındaki bir program sonrası bir kişi kapıya geçerek, 'Artık himmetlerinizi görelim' dedi. Düzenlenen gecenin bir himmet gecesi olduğu izlenimi verdi." ifadelerini kullandı.
UMRE PROMOSYONU
M.C, şunları kaydetti: "İki kişinin 7 bin dolar harcayacağı yere 2 bin 500 liraya götürdüler. İlgililere bu durumu sorduğumda 'Organizasyonun bazı büyük firmaların yüksek cirosu olan iş adamlarına bedelsiz olarak hediye ettiği promosyonlar olduğunu, bu promosyonları alan bazı firmaların yine karşılıksız olarak cemaate hibe ettiğini, cemaatin de bu parayı çevirmek için para karşılığında kullandırdığını söyledi.' Fiyat uygun olduğu için umre organizasyonuna eşimle gittim. Umre dönüşü 15 burs istediler. Bu ziyaretin normal umre ziyareti olmadığını, tamamen cemaate menfaat sağlama amaçlı olduğunu anladım."
5 BURS VERMEYE KARAR VERDİM
İş adamı M.K. de dini sohbetlerle ve il dışı gezilerle cemaatten etkilendiğini anlattı. Cemaatin bazı önemli isimlerinin sohbetlere konuşmacı olarak katıldığını aktaran M.K, ifadesinde şu bilgilere yer verdi:
"Bölgelerde toplanan yardım miktarları slaytla gösterilirdi. Çok yardım toplayanların takdir edici bir şekilde reklamı yapılırdı. En çok yardım toplayan bir mütevelli üyesine Fetullah Gülen'in bizzat üzerinde namaz kıldığını söyledikleri bir seccadeyi hediye olarak verdiler. Geniş katılımlı himmet toplantıları yapılıyordu. Bir kandil gecesi yine toplanıldı. Toplantıya katılanlardan cemaate yapacakları yardımlar ve bağışlarla ilgili taahhütler alındı. Oradaki görevli bazı kişiler, katılımcıların taahhüt ettikleri miktarları daha sonra tahsil edilmek üzere not aldılar. Bu şekilde kalabalık içerisinde insanların vereceği yardımı alenen sormalarındaki amacın, kişiler arasında itibar yarışı oluşturmak ve galeyana getirerek daha fazla para toplamak olduğunu düşünüyorum hatta kendim 3 burs verirken orada 5 burs verme ihtiyacı hissettim."
Mütevelli heyetine dahil olduktan sonra burs, kurban, öşür zamanları gelince yardım talep edildiğini belirten M.K, bulmuş olduğu burslardan dolayı örnek gösterilen bir kişinin, yapmış olduğu ve temin ettiği burslardan ötürü bir üst mütevelli grubuna seçildiğine dikkati çekti. Hürriyet
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)