ll. Mahmud tarafından 1829 yılında yaptırılan Beylerbeyi Sarayı Tüneli trafiğe açılıyor. Tünelin açılmasıyla 1.5 saatlik yolun 15 dakikaya düşürülmesi hedefleniyor. Tünel, 1970’lere kadar kullanılmıştı.
Üsküdar Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre, Üsküdar'da Beylerbeyi Sarayı'nın altında bulunan ve 1970'li yıllara kadar Üsküdar ile Beylerbeyi sahil yolunu birbirine bağlayan bir tünel olarak kullanılan 230 metre uzunluğundaki Beylerbeyi Sarayı Tüneli, müze ve sergi salonu olarak kullanımının ardından sahil trafiğini rahatlatmak amacıyla tekrar hizmete açılacak.
Tünelin yeniden hizmete açılmasıyla birlikte, 1.5 saati bulan Üsküdar- Beylerbeyi- Çengelköy hattı sahil yolculuğunun 15 dakikaya düşürülmesi hedefleniyor. Çalışmalar sırasında tünelin orijinal dokusu muhafaza edildi.
Beylerbeyi Sarayı'ndaki Set Bahçeleri'nin altından geçen tünel, 1970'li yıllara kadar kıyı yolunun işlevini sürdürmesini sağlarken, aynı zamanda yüksek duvarların ötesi ile Beylerbeyi Sarayı'ndaki set bahçelerin bağlantısını da kuruyordu.
Sultan 2. Mahmud tarafından 1829-1832 yılları arasında yaptırılan Beylerbeyi Sarayı Tüneli, Üsküdar’ı Beylerbeyi semtine bağlayan bir karayolu olarak kullanılmıştı.
3 Ağustos 2016 Çarşamba
FETÖ üyeleri talimatları 'yenilebilir kağıtlara' yazmış
Haberleşmelerini gizlilik üzerine kuran FETÖ üyelerinin bazılarının, talimatları gerektiğinde çiğnenerek yok edilmesi amacıyla "yenilebilir kağıt" üzerine not alma seçeneğini de kullandığı tespit edildi.
Haberleşmelerini gizlilik üzerine kuran Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyelerinin bazılarının, talimatları gerektiğinde çiğnenerek yok edilmesi amacıyla "yenilebilir kağıt" üzerine not alma seçeneğini de kullandığı belirlendi.
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) yönelik soruşturma kapsamında, örgütün elebaşı Fetullah Gülen'in de aralarında bulunduğu 19'u tutuklu 43 şüpheli hakkında Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, örgütün gizlilik temelinde ilerleyen haberleşme yöntemlerine ve gizliliğin ihlal olması durumundaki "B planlarına" yer verildi.
İddianamede, dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan örgüt için haberleşme, talimatların alınıp verilmesinin, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılmasının, faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinin hayati öneme sahip olduğu belirtildi.
Örgütün en önemli haberleşme aracının GSM hatları olduğu ifade edilirken, bu hatların genellikle başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinden gerçek kullanıcısına ulaşılamayan hatlar olduğu tespitine yer verildi.
Kısa süre kullanılan hatların yenileriyle değiştirilmesinin vazgeçilmez bir güvenlik kuralı olduğu belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi, legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir. Türkiye’de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir. Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir."
Kuryenin en güvenli iletişim ağı olarak tercih edildiği kaydedilen iddianamede, bunun dışında internet üzerinden haberleşmeyi sağlayan programlardan da şifreli olarak iletişim kurulduğu vurgulandı.
'Şüphe varsa kağıt yenilebilir'
Örgüt mensuplarının haberleşmelerde isim kullanmamaya azami özen gösterildiği tespitine de yer verilen iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina etmekte, 'abi' ya da 'hocam' şeklinde genel ifadeler kullanılmaya özen gösterilmekte, il ve ilçe imamları ise genel olarak kod isim kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında 'hizmet, şakirt, Fetullah Gülen, cemaat' gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kağıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu dahilinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır." cnntürk.com
Haberleşmelerini gizlilik üzerine kuran Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyelerinin bazılarının, talimatları gerektiğinde çiğnenerek yok edilmesi amacıyla "yenilebilir kağıt" üzerine not alma seçeneğini de kullandığı belirlendi.
Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) yönelik soruşturma kapsamında, örgütün elebaşı Fetullah Gülen'in de aralarında bulunduğu 19'u tutuklu 43 şüpheli hakkında Edirne Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen iddianamede, örgütün gizlilik temelinde ilerleyen haberleşme yöntemlerine ve gizliliğin ihlal olması durumundaki "B planlarına" yer verildi.
İddianamede, dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan örgüt için haberleşme, talimatların alınıp verilmesinin, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılmasının, faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesinin hayati öneme sahip olduğu belirtildi.
Örgütün en önemli haberleşme aracının GSM hatları olduğu ifade edilirken, bu hatların genellikle başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinden gerçek kullanıcısına ulaşılamayan hatlar olduğu tespitine yer verildi.
Kısa süre kullanılan hatların yenileriyle değiştirilmesinin vazgeçilmez bir güvenlik kuralı olduğu belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
"Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi, legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir. Türkiye’de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir. Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir."
Kuryenin en güvenli iletişim ağı olarak tercih edildiği kaydedilen iddianamede, bunun dışında internet üzerinden haberleşmeyi sağlayan programlardan da şifreli olarak iletişim kurulduğu vurgulandı.
'Şüphe varsa kağıt yenilebilir'
Örgüt mensuplarının haberleşmelerde isim kullanmamaya azami özen gösterildiği tespitine de yer verilen iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina etmekte, 'abi' ya da 'hocam' şeklinde genel ifadeler kullanılmaya özen gösterilmekte, il ve ilçe imamları ise genel olarak kod isim kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında 'hizmet, şakirt, Fetullah Gülen, cemaat' gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kağıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu dahilinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır." cnntürk.com
Çölemerik ne demek?
Hakkari'nin adının Çölemerik olması için verilen yasa teklifi sonrası herkes Çölemerik'in ne anlama geldiğini sormaya başladı. Arama motoru Google'da en çok aranan kelimeler arasına giren kelimeyi, soyadı Çölemerik olan Hakkarili tarihçi yanıtladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) sevk edilen kanun tasarısına göre, Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyor. Hakkari'nin adı Çölemerik, Şırnak'ın adı da Nuh olarak değiştirilecek. Posta.com.tr'nin haberine göre ilçe haline getirilmesi önerilen Hakkari'nin eski adı Kürtçe Colemêrg'den gelen Çölemerik'ti. Bu haber sonrası herkes Çölemerik'in ne anlama geldiğini aramaya başladı. Çölemerik Google'de en çok aranan kelimeler arasına girdi.
"Sahipsiz yeşillik" diyen de var "çöl valisi" diyen de
Kimileri sosyal medyada Çölemerik'in 'sahipsiz yeşillik' anlamına geldiğini kimileri de Osmanlı zamanında bu bölgeye verilen ismin 'Çöl Valisi' anlamına geldiğini iddia etti.
Tarihçi Prof. İhsan Çölemerik açıkladı
Posta.com.tr konuyu Hakkarili olan kentin tarihiyle ilgili çok sayıda kitap kaleme alan Tarihçi İhsan Çölemerik'e sordu. İhsan Çölemerik, Hakkari'nin yeni adı olan Çölemerik'le ilgili 3 iddianın ortaya atıldığını kaydederek şunları söyledi:
Birinci iddiaya göre Çölemerik Kürtçe Göl ve Mera kelimelerinden oluşur. Ancak bu iddia tarihçiler arasında pek kabul görmez. Bu konuyla ilgili ikinci iddia ise Çöl ve Mera kelimelerinin birleşmesiyle Çölemerik kelimesi ortaya çıkar. Ancak Hakkari dağınık bir coğrafyadır ve Hakkari'de çöl bulunmaz.
Tarihçiler arasında en çok kabul edilen tanımlama Kürtçe Co (Kanal) ve Merge (Çimenlik) kelimelerinin birleşimi olan kanal ve çimenlik kelimlerinden oluşur. 'Le' ifadesi de bağlaç olarak iki kelimeyi bağlıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) sevk edilen kanun tasarısına göre, Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyor. Hakkari'nin adı Çölemerik, Şırnak'ın adı da Nuh olarak değiştirilecek. Posta.com.tr'nin haberine göre ilçe haline getirilmesi önerilen Hakkari'nin eski adı Kürtçe Colemêrg'den gelen Çölemerik'ti. Bu haber sonrası herkes Çölemerik'in ne anlama geldiğini aramaya başladı. Çölemerik Google'de en çok aranan kelimeler arasına girdi.
"Sahipsiz yeşillik" diyen de var "çöl valisi" diyen de
Kimileri sosyal medyada Çölemerik'in 'sahipsiz yeşillik' anlamına geldiğini kimileri de Osmanlı zamanında bu bölgeye verilen ismin 'Çöl Valisi' anlamına geldiğini iddia etti.
Tarihçi Prof. İhsan Çölemerik açıkladı
Posta.com.tr konuyu Hakkarili olan kentin tarihiyle ilgili çok sayıda kitap kaleme alan Tarihçi İhsan Çölemerik'e sordu. İhsan Çölemerik, Hakkari'nin yeni adı olan Çölemerik'le ilgili 3 iddianın ortaya atıldığını kaydederek şunları söyledi:
Birinci iddiaya göre Çölemerik Kürtçe Göl ve Mera kelimelerinden oluşur. Ancak bu iddia tarihçiler arasında pek kabul görmez. Bu konuyla ilgili ikinci iddia ise Çöl ve Mera kelimelerinin birleşmesiyle Çölemerik kelimesi ortaya çıkar. Ancak Hakkari dağınık bir coğrafyadır ve Hakkari'de çöl bulunmaz.
Tarihçiler arasında en çok kabul edilen tanımlama Kürtçe Co (Kanal) ve Merge (Çimenlik) kelimelerinin birleşimi olan kanal ve çimenlik kelimlerinden oluşur. 'Le' ifadesi de bağlaç olarak iki kelimeyi bağlıyor.
Osmangazi Köprüsü'nde büyük zarar
30 Haziran'da açışı yapılan Osmangazi Köprüsü'nde bayram döneminde yaşanan yoğunluktan eser kalmadı. Ücretli geçişlerin başladığı 11 Temmuz'dan 26 Temmuz'a kadar olan 2 haftalık dönemde, köprüden günlük ortalama araç geçişi 5 binde kaldı. 40 bin geçiş garantisi verilen köprüyü kullananların beklentinin altında olması nedeniyle, zarar 20 milyon dolar yani yaklaşık 60 milyon lira.
Yeni Şafak gazetesinin haberine göre, Osmangazi Köprüsü'nden 11-26 Temmuz tarihleri arasını kapsayan 16 günde sadece 100 bin araç geçti. Geçiş ücretini pahalı bulan sürücüler, İDO seferlerini tercih etti. Günde 40 bin araçlık geçiş garantisi veren devletin cebinden iki haftada 60 milyon lira (yaklaşık 20 milyon dolar) çıktı.
BÜYÜK UMUTLARLA AÇILIŞI YAPILDI
Körfezin iki yakasını birleştiren köprü, 30 Haziran günü düzenlenen törenle hizmete açılmıştı. Bayram nedeniyle ilk 9 günü bedava olan köprüden paralı geçiş 11 Temmuz günü başladı. Ücretli geçişlerin üzerinden yaklaşık 3 hafta geçti. İlk iki haftaya ilişkin geçiş rakamları dev yatırımlar arasında yer alan Osmangazi Köprüsü'nün geçenlerin sayısının beklentinin çok altında olduğunu gösterdi.
16 GÜNDE SADECE 100 BİN ARAÇ GEÇTİ
Yeni Şafak'ın elde ettiği bilgilere göre; 11-26 Temmuz tarihleri arasını kapsayan 16 günlük sürede Osmangazi Köprüsü'nden geçen otomotiv ve ağır vasıta sayısı 97 bin 535 adet. Otomobil eşdeğer geçiş sayısı ise 100 bin 932 adet oldu. Bu sayı devletin günlük taahhüt ettiği 40 bin araç sayısı ile kıyaslandığında hedefin çok altında kaldığını ortaya koydu.
İKİ HAFTALIK MALİYET 20 MİLYON DOLAR
İstanbul ile İzmir arasındaki ulaşım süresini 9 saatten yaklaşık 3 saate indirecek Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Projesi'nin en büyük ayağını oluşturan Osmangazi Köprüsü Yap-İşlet-Devret modeliyle hayata geçirildi. Osmangazi köprüsü ile bu güzergahta bulunan otoyollar için devlet geçiş garantisi verdi. Bu kapsamda günlük 40 bin geçiş rakamı taahhüt edildi. Geçişin az olması devletin kasasından daha fazla para çıkması anlamına geliyor. 11-26 Temmuz tarihleri arasını kapsayan 16 günlük sürede geçiş yapan araç sayısı üzerinden yapılan hesaplamaya göre; devlet eksik kalan geçişler nedeniyle günde milyonlarca lira ödemek zorunda kaldı. 16 günlük geçişlerden dolayı devletin kasasından çıkan para miktarı; 59 milyon 541 lira (yaklaşık 20 milyon dolar).
BAYRAMDA 1 HAFTADA 700 BİN ARAÇ GEÇTİ
1 Temmuz'da geçişlere başlanan köprüde Ramazan Bayramı nedeniyle ücret alınmadı. Bu dönemde köprü en yoğun günlerini yaşadı. 1 haftada 700 bine yakın araç geçti. Bu sayı köprüye olan ihtiyacı fazlasıyla gösterdi. Fakat ücretli geçişler başlayınca köprü, bayramda yakaladığı yoğunluktan eser kalmadı. Araç yoğunluğu bayram günü ile kıyaslandığında yüzde 10'unun altında olduğu anlaşılıyor. Bayramda günlük ortalama 100 bin araç ağırlayan köprü, ilerleyen dönemde bir günlük rakama ancak 16 günde ulaşabildi.
DÜZELMEZSE DEVLET 22 YIL DAHA ZARAR KARŞILAYACAK
Körfez geçişini 6 dakikaya indirmesine rağmen sürücüler tarafından tercih edilmemesinin altında geçiş ücretlerinin yüksek tutulması, bu konuda da “Vapur lobisi”nin olduğu iddia ediliyor. Eskihisar-Topçular arasındaki geçiş ücretlerinden yüzde 35 daha pahalı olan ücret düşürülmezse devletin kasasından günde 1,2 milyon dolar çıkmaya devam edecek.
ESKİYİ ARATMIYOR
Osmangazi'den en çok tedirgin olan vapur işletmecileri, yüksek geçiş ücretinden en çok memnun olan kesim. İDO'nun doluluk oranları, açılıştan önceki rakamları aratmıyor. Osmangazi Köprüsü'ndeki geçiş ücretlerinin rekabetçi bir düzeye indirilmemesi durumunda devlet, geçiş garantisi nedeniyle 22 yıl daha zararı karşılamaya devam edecek.
Ahmet Hakan yazdı: İlker Başbuğ'un 10 temel mesajı
Ahmet Hakan Hürriyet'teki bugünkü köşe yazısında İlker Başbuğ'un CNN TÜRK ekranlarında yayınlanan Tarafsız Bölge'de verdiği 10 mesajı yazdı.
MESAJ 1: BU KALKIŞMA NE 12 EYLÜL’E BENZİYOR NE DE 27 MAYIS’A
15 Temmuz Fethullahçı kalkışması, bundan önceki darbelere benzemiyor. Bundan önceki darbelerin tümü TSK içinde kurgulanmıştı. 15 Temmuz kalkışması ise, dışarıdan bir yapının TSK içindeki uzantıları aracılığıyla yapıldı. Bu açıdan diğer darbelerden farklıdır. Bu kalkışmaya karşı alınacak önlemlerin de işte bu fark göz önünde bulundurularak alınması gerekir.
MESAJ 2: CIA, FETHULLAH GÜLEN’E BOŞUNA İMKÂN SAĞLAR MI?
Fethullah Gülen nerede yaşıyor? ABD’de... Orada ona o imkânları sağlayan kim? CIA... Bu istihbarat örgütünün ona ABD’de kalma iznini boşuna mı verdiğini düşünüyorsunuz? İstihbarat onu kullanmaz mı?
MESAJ 3: BU İŞİN ARKASINDAKİ GÜÇLERİN ASIL HEDEFİ TÜRK ORDUSU
Önce Türk ordusunun terörle mücadele başarısız olduğu tezini ortaya attılar. Bu tez tutmadı. Türk ordusuna komplo kurdular. Bunda da başarılı olamadılar. Bu ikisi tutmayınca... Bu sefer Türk ordusu içine sızan Fethullahçılar eliyle darbe girişiminde bulundular. Bunların temel hedefi, Türk ordusunu güçten düşürmek, dibe vurdurmaktır. Bunun nedenini ise Suriye meselesinde, sınırların yeniden çizilmesinde aramak gerekir.
MESAJ 4: FETHULLAH’I KALKIŞMAYA İTENLER BAŞARISIZ OLACAĞINI BİLİYORLARDI
Fethullah Gülen Grubu’nu darbeye iten istihbarat unsurları, bu darbenin başarısız olacağını biliyordu. Onların asıl amacı TSK’yı yıpratmaktı. Fethullahçılar ise başarılı olabileceklerini düşünmüş ya da bu kalkışmayı kendileri açısından son çare olarak görmüş olabilir.
MESAJ 5: CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN MÜCADELEDE YALNIZ BIRAKILDI
Fethullah, Özal’dan destek aldı. Ecevit sempatiyle baktı. Erbakan mesafeliydi. AKP 2002’den 2007’ye kadar “Cemaat’le iyi geçin ama TSK’yı da karşına alma” taktiği izledi. 2007 ile 2011 arası tam ittifak dönemiydi. “Ne istediler de vermedik” dönemi yani... 20122016 arasındaysa savaş vardı. Ancak bu savaşta Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız bırakıldı. Partisi, bakanları onu yalnız bıraktı.
MESAJ 6 : DEVLETİ İDARE EDENLER, DARBEYE DOĞRU TEŞHİSİ KOYMALIDIR
Bu kalkışma, emir komuta zinciri içinde gerçekleşmedi. Bu Gülen cemaatinin orduya sızdırdığı uzantıları aracılığıyla yaptığı bir kalkışma. Teşhis bu... Ama bakıyoruz alınan önlemlere: Sanki emirkomuta zinciri içinde bir girişim olmuş gibi hareket ediliyor.
MESAJ 7: TSK’YA SIZMALARDAN BİRİNCİ DERECEDE MİT SORUMLUDUR
2002/2010 yıllarında TSK’dan atılmaların tümü MİT raporlarına göre yapılmıştır. O dönem FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle bir kişi bile ordudan atılmadı. Atılanların tümü başka bir Nurcu grubu olan Mehmet Kurdoğlu ekibine bağlı isimlerdi. MİT’teki Cemaatçiler, rakip gördükleri grubun elemanlarını uzaklaştırmada bizi kullandılar. MİT’te bir asker müsteşar yardımcısı olsaydı belki daha sağlıklı bilgiler gelebilirdi.
MESAJ 8: ORDUNUN DAMARINI KESİYORSUNUZ, YAPMAYIN
Abdülhamid’e karşı neler yapıldı ama o bile “Harp akademilerini kapatıyorum” demedi. Bu okullar Osmanlı’nın mirasıdır. Bu müesseselerin kaldırılması hiçbir sorunu çözmez. Türk ordusunun damarını kesiyorsunuz, yapmayın bunu. GATA’yı Sağlık Bakanlığı’na bağlıyorsunuz. Peki Sağlık Bakanlığı’na sızan Cemaatçileri ne yapacaksınız? Kuleli Askeri Lisesi’nin yerine yarın otel yaparsanız bizi yürekten yaralarsınız.
MESAJ 9: KOMUTA KADEMESİ İYİ BİR SINAV VEREMEDİ
15 Temmuz’da komuta kademesi iyi bir sınav veremedi. Türk Silahlı Kuvvetleri niye tedbir alamadı? Bu konu incelenmelidir. 11 Eylül’den sonra ABD Senatosu, konunun uzmanlarından oluşan bir kurul oluşturup olayı soruşturdu. Bizde benzer bir çalışma yapılmalıdır.
MESAJ 10: EMİRKOMUTA BİRLİĞİ BOZULUYOR, BU ORDUYU PERİŞAN EDER
Kara, Hava ve Deniz komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması emirkomuta birliğini bozar. Emirkomuta birliğini perişan ederseniz, orduyu perişan edersiniz. Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanıp bağlanmaması tartışılabilir. Bu yapılanlarla ordunun gücü dağıtılmaya çalışılıyor, bu çok tehlikeli. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni daha da güçlendirmeniz lazım. Ama bu adımlarla güçlenmiyor, güçsüzleşiyor.
MESAJ 1: BU KALKIŞMA NE 12 EYLÜL’E BENZİYOR NE DE 27 MAYIS’A
15 Temmuz Fethullahçı kalkışması, bundan önceki darbelere benzemiyor. Bundan önceki darbelerin tümü TSK içinde kurgulanmıştı. 15 Temmuz kalkışması ise, dışarıdan bir yapının TSK içindeki uzantıları aracılığıyla yapıldı. Bu açıdan diğer darbelerden farklıdır. Bu kalkışmaya karşı alınacak önlemlerin de işte bu fark göz önünde bulundurularak alınması gerekir.
MESAJ 2: CIA, FETHULLAH GÜLEN’E BOŞUNA İMKÂN SAĞLAR MI?
Fethullah Gülen nerede yaşıyor? ABD’de... Orada ona o imkânları sağlayan kim? CIA... Bu istihbarat örgütünün ona ABD’de kalma iznini boşuna mı verdiğini düşünüyorsunuz? İstihbarat onu kullanmaz mı?
MESAJ 3: BU İŞİN ARKASINDAKİ GÜÇLERİN ASIL HEDEFİ TÜRK ORDUSU
Önce Türk ordusunun terörle mücadele başarısız olduğu tezini ortaya attılar. Bu tez tutmadı. Türk ordusuna komplo kurdular. Bunda da başarılı olamadılar. Bu ikisi tutmayınca... Bu sefer Türk ordusu içine sızan Fethullahçılar eliyle darbe girişiminde bulundular. Bunların temel hedefi, Türk ordusunu güçten düşürmek, dibe vurdurmaktır. Bunun nedenini ise Suriye meselesinde, sınırların yeniden çizilmesinde aramak gerekir.
MESAJ 4: FETHULLAH’I KALKIŞMAYA İTENLER BAŞARISIZ OLACAĞINI BİLİYORLARDI
Fethullah Gülen Grubu’nu darbeye iten istihbarat unsurları, bu darbenin başarısız olacağını biliyordu. Onların asıl amacı TSK’yı yıpratmaktı. Fethullahçılar ise başarılı olabileceklerini düşünmüş ya da bu kalkışmayı kendileri açısından son çare olarak görmüş olabilir.
MESAJ 5: CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN MÜCADELEDE YALNIZ BIRAKILDI
Fethullah, Özal’dan destek aldı. Ecevit sempatiyle baktı. Erbakan mesafeliydi. AKP 2002’den 2007’ye kadar “Cemaat’le iyi geçin ama TSK’yı da karşına alma” taktiği izledi. 2007 ile 2011 arası tam ittifak dönemiydi. “Ne istediler de vermedik” dönemi yani... 20122016 arasındaysa savaş vardı. Ancak bu savaşta Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız bırakıldı. Partisi, bakanları onu yalnız bıraktı.
MESAJ 6 : DEVLETİ İDARE EDENLER, DARBEYE DOĞRU TEŞHİSİ KOYMALIDIR
Bu kalkışma, emir komuta zinciri içinde gerçekleşmedi. Bu Gülen cemaatinin orduya sızdırdığı uzantıları aracılığıyla yaptığı bir kalkışma. Teşhis bu... Ama bakıyoruz alınan önlemlere: Sanki emirkomuta zinciri içinde bir girişim olmuş gibi hareket ediliyor.
MESAJ 7: TSK’YA SIZMALARDAN BİRİNCİ DERECEDE MİT SORUMLUDUR
2002/2010 yıllarında TSK’dan atılmaların tümü MİT raporlarına göre yapılmıştır. O dönem FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle bir kişi bile ordudan atılmadı. Atılanların tümü başka bir Nurcu grubu olan Mehmet Kurdoğlu ekibine bağlı isimlerdi. MİT’teki Cemaatçiler, rakip gördükleri grubun elemanlarını uzaklaştırmada bizi kullandılar. MİT’te bir asker müsteşar yardımcısı olsaydı belki daha sağlıklı bilgiler gelebilirdi.
MESAJ 8: ORDUNUN DAMARINI KESİYORSUNUZ, YAPMAYIN
Abdülhamid’e karşı neler yapıldı ama o bile “Harp akademilerini kapatıyorum” demedi. Bu okullar Osmanlı’nın mirasıdır. Bu müesseselerin kaldırılması hiçbir sorunu çözmez. Türk ordusunun damarını kesiyorsunuz, yapmayın bunu. GATA’yı Sağlık Bakanlığı’na bağlıyorsunuz. Peki Sağlık Bakanlığı’na sızan Cemaatçileri ne yapacaksınız? Kuleli Askeri Lisesi’nin yerine yarın otel yaparsanız bizi yürekten yaralarsınız.
MESAJ 9: KOMUTA KADEMESİ İYİ BİR SINAV VEREMEDİ
15 Temmuz’da komuta kademesi iyi bir sınav veremedi. Türk Silahlı Kuvvetleri niye tedbir alamadı? Bu konu incelenmelidir. 11 Eylül’den sonra ABD Senatosu, konunun uzmanlarından oluşan bir kurul oluşturup olayı soruşturdu. Bizde benzer bir çalışma yapılmalıdır.
MESAJ 10: EMİRKOMUTA BİRLİĞİ BOZULUYOR, BU ORDUYU PERİŞAN EDER
Kara, Hava ve Deniz komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması emirkomuta birliğini bozar. Emirkomuta birliğini perişan ederseniz, orduyu perişan edersiniz. Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanıp bağlanmaması tartışılabilir. Bu yapılanlarla ordunun gücü dağıtılmaya çalışılıyor, bu çok tehlikeli. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni daha da güçlendirmeniz lazım. Ama bu adımlarla güçlenmiyor, güçsüzleşiyor.
Hamile kalamıyor bahanesiyle karısının ellerini kesti
Kenya'da çocuk sahibi olamayan bir adam "kısır'' olmakla suçladığı karısının ellerini kesti ve başını parçaladı. Polis, çiftin çocuk sahibi olamama sebebinin kocada olduğunu ortaya çıkardı.
The Kenyan'ın haberine göre, Kenya'nın Machakos kentine bağlı Masisi kasabasında yaşayan 34 yaşındaki Stephen Ngila, yıllardır evli oldukları halde çocuk sahibi olamamalarından sorumlu tuttuğu 27 yaşındaki karısı Jackline Mwende'nin ellerini palayla keserek başını neredeyse parçaladı.
Koca olaydan kısa bir süre sonra yakalanırken, polis çiftin bir süre önce hastaneye giderek testlerden geçtiğini ve bu testler sonunda doktorların, çiftin çocuk sahibi olamama sebebinin kocada olduğunu teşhis ederek tedavi önerdiklerini ortaya çıkardı. Kocanın buna rağmen eşini suçladığı ve kendince "cezalandırdığı" belirtildi. DHA
The Kenyan'ın haberine göre, Kenya'nın Machakos kentine bağlı Masisi kasabasında yaşayan 34 yaşındaki Stephen Ngila, yıllardır evli oldukları halde çocuk sahibi olamamalarından sorumlu tuttuğu 27 yaşındaki karısı Jackline Mwende'nin ellerini palayla keserek başını neredeyse parçaladı.
Koca olaydan kısa bir süre sonra yakalanırken, polis çiftin bir süre önce hastaneye giderek testlerden geçtiğini ve bu testler sonunda doktorların, çiftin çocuk sahibi olamama sebebinin kocada olduğunu teşhis ederek tedavi önerdiklerini ortaya çıkardı. Kocanın buna rağmen eşini suçladığı ve kendince "cezalandırdığı" belirtildi. DHA
2 Ağustos 2016 Salı
Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyor
Aylar önce Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde gündeme gelen Güneydoğu'daki 'harita' ayarlaması için düğmeye basıldı. Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyor. Cizre ve Yüksekova il oluyor. Hakkari'nin adı Çölemerik, Şırnak'ın adı ise Nuh olarak değiştiriliyor.
Hükümet TBMM’ye iki önemli yasa tasarısı gönderdi. Tasarılardar birisi bireysel emeklilik sistemine çalışanların otomatik katılımını öngörürken diğeri “Türkiye Varlık Fonu” kurulmasını içeriyor. Torba tasarı olarak düzenlenen tasarıda “varlık yönetim fonu” kurulmasının dışında önemli başlıklar da bulunuyor. Tasarıya göre, Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılacak. Bunun yerine Yüksekova ilçesi merkez olmak üzere Yüksekova; Cizre ilçesi merkez olmak üzere de Cizre adıyla iki yeni il kurulacak.
ÇÖLEMERİK VE NUH
Tasarı TBMM’den geçerse, il olmaktan çıkarılan Hakkari Belediyesi de Çölemerik adıyla yeniden yapılandırılacak. Şırnak Belediyesi de Nuh adıyla yeniden yapılandırılacak. Hakkari ve Şırnak’ın il olmaktan çıkarılması yaşanan terör olayları ve iki ilin coğrafi durumları nedeniyle gündeme gelmişti. Şırnak ve Hakkari merkezlerinin dar bir alanda olduğu Cizre ve Yüksekova’nın ise genişlemeye daha uygun bir coğrafi yapıya sahip olduğu belirtiliyor.
AMAÇ TERÖRLE ETKİN MÜCADELE
Terör olaylarının şehir merkezine uzak olan Cizre ve Yüksekova’da daha yoğun olması, bu nedenle kontrol ve müdahalede zaman kaybı yaşanmasının da kararda etkili olan nedenlerden birisi olarak gösterildi.
YÜKSEKOVA 30 CİZRE 73
İsim değişikliğiyle birlikte Türkiye’deki il plakalarının sıralamasında her hangi bir değişiklik olmayacak. Cizre ile Şırnak’ın plaka kodu olan 73’ü, Yüksekova ise Hakkari’nin plaka kodu olan 30’u kullanacak. DHA
Hükümet TBMM’ye iki önemli yasa tasarısı gönderdi. Tasarılardar birisi bireysel emeklilik sistemine çalışanların otomatik katılımını öngörürken diğeri “Türkiye Varlık Fonu” kurulmasını içeriyor. Torba tasarı olarak düzenlenen tasarıda “varlık yönetim fonu” kurulmasının dışında önemli başlıklar da bulunuyor. Tasarıya göre, Hakkari ve Şırnak il olmaktan çıkarılacak. Bunun yerine Yüksekova ilçesi merkez olmak üzere Yüksekova; Cizre ilçesi merkez olmak üzere de Cizre adıyla iki yeni il kurulacak.
ÇÖLEMERİK VE NUH
Tasarı TBMM’den geçerse, il olmaktan çıkarılan Hakkari Belediyesi de Çölemerik adıyla yeniden yapılandırılacak. Şırnak Belediyesi de Nuh adıyla yeniden yapılandırılacak. Hakkari ve Şırnak’ın il olmaktan çıkarılması yaşanan terör olayları ve iki ilin coğrafi durumları nedeniyle gündeme gelmişti. Şırnak ve Hakkari merkezlerinin dar bir alanda olduğu Cizre ve Yüksekova’nın ise genişlemeye daha uygun bir coğrafi yapıya sahip olduğu belirtiliyor.
AMAÇ TERÖRLE ETKİN MÜCADELE
Terör olaylarının şehir merkezine uzak olan Cizre ve Yüksekova’da daha yoğun olması, bu nedenle kontrol ve müdahalede zaman kaybı yaşanmasının da kararda etkili olan nedenlerden birisi olarak gösterildi.
YÜKSEKOVA 30 CİZRE 73
İsim değişikliğiyle birlikte Türkiye’deki il plakalarının sıralamasında her hangi bir değişiklik olmayacak. Cizre ile Şırnak’ın plaka kodu olan 73’ü, Yüksekova ise Hakkari’nin plaka kodu olan 30’u kullanacak. DHA
Reza Zarrab’ın avukatlardan oluşturduğu ‘rüya takımı’ uluslararası medyanın dilinde
ABD'de tutuklu olan Reza Zarrab'ın, New York Güney Bölge Federal Savcısı Preet Bharara'ya karşı kendini savunmak için kurduğu "avukatlar ordusu" uluslararası medyanın diline düştü. New York Times, Zarrab'ın anlaştığı 16 ünlü avukatı tek tek tanıtıp, "Zarrab rüya takımı kurdu" yorumunu yaptı.
New York Times gazetesinde bugün yayınlanan haberde, Zarrab’ın “rüya takımında”, yargılandığı Manhattan federal mahkemesinin eski savcılarından, hakkında iddianame yayınlayan Savcı Bharara’nın üniversiteden en iyi arkadaşına kadar, çok sayıda tanınmış ismin yer aldığına dikkat çekildi.
Haberde, Zarrab’ın davayı kaybedip, suçlu bulunması halinde, kendisini temyizde savunacak kişiyi bile daha şimdiden “rüya takımına” dahil ettiği ifade edildi; Bu kişi, bir dönem ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde Savunan, Federal Adalet Bakanlığı’nın 3 numaralı ismi olan Paul D. Clement.
TEK BİR AVUKATIN SAAT ÜCRETİ 1350 DOLAR!
Haberde, Reza Zarrab’ın varlıklı bir insan olduğu, bu mal varlığını da kendisini savunmak için kullanmaktan çekinmediği vurgulanırken, anlaştığı ünlü avukatların ücretlerinin “onlarca milyon doları” bulabileceği ifade edildi. Haberde, avukatların alabileceği ücretlere örnek olarak da, “rüya takımında” yer alan, eski Federal Adalet Bakan Yardımcısı Paul D. Clement’in 2014 yılında bir davada aldığı ücreti gösterdi; Saatte 1350 ABD doları.
İŞTE REZA’NIN RÜYA TAKIMINDAN İSİMLER:
* Benjamin Brafman- Yargılamanın başından beri Reza Zarrab’ın savunmasını üstlenen New York’lu ünlü avukat. Brafman daha önce, IMF eski Başkanı Strauss-Kahn başta olmak üzere, çok sayıda ünlü ismi savunmuştu.
* Paul D. Clement- ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde savunan, eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* Viet D. Dinh- ABD eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* William A. Burck- Beyaz Saray eski danışmanı. Aynı zamanda Reza Zarrab’ın yargılandığı New York Güney Bölge Federal Savcılığında savcılık da yapmıştı. Şimdi uluslararası davalarda uzman. Daha önce FIFA’yı da yolsuzluk skandalında savunmuştu.
* Christine H.Chung ve Edward O’Callaghan- Reza’nın yargılandığı New York Güney Bölge eski savcıları. Chung, temyiz bölümünde, O’Callaghen ise terörizm bölümünde savcılık yapmıştı.
* Marc A.Agnifilo- New Jersey eski Federal Savcısı.
* Joshua Kirshner- Brafman’la birlikte çalışan ünlü savunma avukatı.
* Şeyma Yıldırım- Zarrab’ın Türkiye’deki avukatı da, New York’taki savunma ekibi içinde yer alıyor.
GERİ TEPER Mİ?
New York Times, bu kadar ünlü avukatın bir arada tek bir kişiyi savunmalarının, “sorun çıkartıp çıkartmayacağını” da araştırmış.
Haberde görüşüne başvurulan Harward Hukuk Fakültesi’nden Prof Alan M Dershowitz, kendisinin de savunma ekibinde yer aldığı ünlü O.J. Simpson davasında, duruşmaların kamuoyunda büyük ilgi görmesinin avukatlar arasında “ego çatışmalarına neden olduğunu” belirterek, herkesin o dönemde “takımın bir numaralı ismi olmaya çalıştığını” söyledi.
REZA’NIN AVUKATI BRAFMAN: ZARRAB, HAYATI İÇİN MÜCADELE EDİYOR
Reza’nın ABD’deki ilk avukatı Brafman ise, Zarrab’ın “zeki bir insan olduğunu” ve “hayatı için mücadele ettiğini” belirterek, böyle bir savunma ekibinin kurulmasının normal karşılanması gerektiğini söyledi.
Brafman, Zarrab’ın savunma takımında “ego sorunu bulunmadığını” da vurgulayarak, “Bu kadar yüksek yetenekte ve tecrübede savunma avukatlarını bir araya getirmek, savcılığın çok geniş imkanlarıyla mücadele etmenin tek yolu” dedi.
DURUŞMA SALONU DEĞİŞEBİLİR
Bu arada, Zarrab’ın savunma ekibinin genişlemesi sonrasında, yargılandığı New York Güney Bölge Federal Mahkemesi’ndeki duruşma salonunun da değiştirilebileceği ifade edildi.
New York Times gazetesinde bugün yayınlanan haberde, Zarrab’ın “rüya takımında”, yargılandığı Manhattan federal mahkemesinin eski savcılarından, hakkında iddianame yayınlayan Savcı Bharara’nın üniversiteden en iyi arkadaşına kadar, çok sayıda tanınmış ismin yer aldığına dikkat çekildi.
Haberde, Zarrab’ın davayı kaybedip, suçlu bulunması halinde, kendisini temyizde savunacak kişiyi bile daha şimdiden “rüya takımına” dahil ettiği ifade edildi; Bu kişi, bir dönem ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde Savunan, Federal Adalet Bakanlığı’nın 3 numaralı ismi olan Paul D. Clement.
TEK BİR AVUKATIN SAAT ÜCRETİ 1350 DOLAR!
Haberde, Reza Zarrab’ın varlıklı bir insan olduğu, bu mal varlığını da kendisini savunmak için kullanmaktan çekinmediği vurgulanırken, anlaştığı ünlü avukatların ücretlerinin “onlarca milyon doları” bulabileceği ifade edildi. Haberde, avukatların alabileceği ücretlere örnek olarak da, “rüya takımında” yer alan, eski Federal Adalet Bakan Yardımcısı Paul D. Clement’in 2014 yılında bir davada aldığı ücreti gösterdi; Saatte 1350 ABD doları.
İŞTE REZA’NIN RÜYA TAKIMINDAN İSİMLER:
* Benjamin Brafman- Yargılamanın başından beri Reza Zarrab’ın savunmasını üstlenen New York’lu ünlü avukat. Brafman daha önce, IMF eski Başkanı Strauss-Kahn başta olmak üzere, çok sayıda ünlü ismi savunmuştu.
* Paul D. Clement- ABD hükümetini ABD Yüksek Mahkemesi’nde savunan, eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* Viet D. Dinh- ABD eski Adalet Bakan Yardımcısı.
* William A. Burck- Beyaz Saray eski danışmanı. Aynı zamanda Reza Zarrab’ın yargılandığı New York Güney Bölge Federal Savcılığında savcılık da yapmıştı. Şimdi uluslararası davalarda uzman. Daha önce FIFA’yı da yolsuzluk skandalında savunmuştu.
* Christine H.Chung ve Edward O’Callaghan- Reza’nın yargılandığı New York Güney Bölge eski savcıları. Chung, temyiz bölümünde, O’Callaghen ise terörizm bölümünde savcılık yapmıştı.
* Marc A.Agnifilo- New Jersey eski Federal Savcısı.
* Joshua Kirshner- Brafman’la birlikte çalışan ünlü savunma avukatı.
* Şeyma Yıldırım- Zarrab’ın Türkiye’deki avukatı da, New York’taki savunma ekibi içinde yer alıyor.
GERİ TEPER Mİ?
New York Times, bu kadar ünlü avukatın bir arada tek bir kişiyi savunmalarının, “sorun çıkartıp çıkartmayacağını” da araştırmış.
Haberde görüşüne başvurulan Harward Hukuk Fakültesi’nden Prof Alan M Dershowitz, kendisinin de savunma ekibinde yer aldığı ünlü O.J. Simpson davasında, duruşmaların kamuoyunda büyük ilgi görmesinin avukatlar arasında “ego çatışmalarına neden olduğunu” belirterek, herkesin o dönemde “takımın bir numaralı ismi olmaya çalıştığını” söyledi.
REZA’NIN AVUKATI BRAFMAN: ZARRAB, HAYATI İÇİN MÜCADELE EDİYOR
Reza’nın ABD’deki ilk avukatı Brafman ise, Zarrab’ın “zeki bir insan olduğunu” ve “hayatı için mücadele ettiğini” belirterek, böyle bir savunma ekibinin kurulmasının normal karşılanması gerektiğini söyledi.
Brafman, Zarrab’ın savunma takımında “ego sorunu bulunmadığını” da vurgulayarak, “Bu kadar yüksek yetenekte ve tecrübede savunma avukatlarını bir araya getirmek, savcılığın çok geniş imkanlarıyla mücadele etmenin tek yolu” dedi.
DURUŞMA SALONU DEĞİŞEBİLİR
Bu arada, Zarrab’ın savunma ekibinin genişlemesi sonrasında, yargılandığı New York Güney Bölge Federal Mahkemesi’ndeki duruşma salonunun da değiştirilebileceği ifade edildi.
Melih Gökçek Bülent Arınç kavgasında ikinci raund
Melih Gökçek, Bülent Arınç'ı darbe girişimiyle ilişkilendiren açıklamalar yaparak, "Bütün operasyonların neticesi de Arınç'ı başa getirmekti" dedi; Arınç'ın yanıtı gecikmedi: "Trollük yapmaktan, asıl işi olan belediye başkanlığını yapmaya fırsat bulamıyor." Arınç kendisini hedef gösteren gazetecilere de çok sert suçlamalarda bulundu.
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında başlayan "parsel parsel" tartışmasının ardından ikili yine karşı karşıya geldi. Gökçek, darbe girişimini değerlendirirken “Bütün operasyonların neticesi de Bülent Arınç’ı başa getirmekti” dedi.
Arınç ise, sosyal medya hesabından çok sert bir açıklama yaparak, “Gökçek, AK Parti kurulduğunda AK Parti'ye karşı parti satın almış, Recep Tayyip Erdoğan'a ve partimize her türlü hakareti reva görmüştü. Rica minnetle, kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle Ak Parti'ye girdiğini herkes bilir. Cinlerin etkisiyle söylediği sözleri ciddiye almak mümkün değil. Gökçek, AK Parti kurulduktan iki sene sonra kimlerin operasyonu ile partiye katılmıştır?” diye sordu.
“Darbe teşebbüsünün olduğu 15 Temmuz gecesi işin rengi ve kazananı ortaya çıkana kadar kendileri ortaya çıkmayan bu tipler, beni hedefe koyarak ‘darbe sever’ hallerini örtmeye çalışıyorlar” diyen Arınç, “Aslında bunların rahatsızlıkları ben ve açıklamalarım değil de, açığa çıkmasından korktukları kirli ilişkileri olabilir mi?” diye sordu.
Gökçek'in "AK Parti'deki bütün operasyonların neticesi Bülent Arınç'ı başa getirmekti" açıklamasını eleştiren Arınç, "Trollük yapmaktan, asıl işi olan belediye başkanlığını yapmaya fırsat bulamayan Melih Gökçek'in cinlerin etkisiyle söylediği bu sözleri ciddiye almak tabii ki mümkün değil" dedi.
"Rica minnetle ve kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle partiye girdiğini herkes bilir" diyen Arınç, "Belediye başkanı olduğu Ankara’da 10 dk yağmur yağsa insanlar caddelerde, alt geçitlerde boğulma tehlikesi yaşıyorken ve yine Ankara’nın ana caddelerinde bile asvaltlar cin çarpmış gibi çukurlarla doluyken, dilindeki zifti bana değil, Ankara’nın bozuk asfaltlarına dökmesini tavsiye ederim. Öyle tahmin ediyorum ki, Ankara’da yaşayan sevgili vatandaşlarımızın da Melih Gökçek’ten beklentisi budur. Çünkü epeysiz başkansızlar" ifadelerini kullandı.
Bülent Arınç’ın açıklamasının Melih Gökçek ile ilgili olan bölümü şöyle:
Arınç, darbe girişiminin ilk saatlerinde darbeyi lanetleyici açıklamaların bazı kesimleri rahatsız ettiğini iddia etti. Arınç, Erdoğan’ın en yakınına kadar sızıp yıllarca kendilerini "dostça" gizleyebilen yapının medyayı boş bırakmış olabileceğine inanmadığını belirterek özellikle Twitter’da kendini hedef gösteren yandaş gazetecilerin FETÖ sempatizanı olduğunu ima etti.
İşte Bülent Arınç, tweet'lerinden alıntı yaparak FETÖ/PDY’ye sempatisi olduğunu iddia etti.
Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Star yazarı Ersoy Dede ve Yeni Akit yazarı Mehtap Yılmaz’ı ‘kripto FETÖ’cü’ olmakla suçlayan Arınç, bu isimlerin önceki yıllarda Gülen cemaatini öven tweet'lerini örnek gösterdi. Turgay Güler'in darbe girişiminden 18 gün önce 27 Haziran 2016'da attığı, “Çok ama çok güzel gelişmeler olacak. Birileri de kuduracak. Az sabredin hele” tweet'ini hatırlatan Arınç, yine Güler’in kendisine 10 yıl önce imzalayarak hediye ettiği "Mehdix" isimli kitabına da vurgu yaparak, “Ey Turgay Güler. Dilini tutamayıp adeta darbe müjdesi veren sen, darbe planını önceden biliyorsan ve o iğrenç teşebbüsün içindeysen seni hangi toprak kabul eder? Yatacak yerin yok!” ifadelerini kullandı. (cnntürk)
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında başlayan "parsel parsel" tartışmasının ardından ikili yine karşı karşıya geldi. Gökçek, darbe girişimini değerlendirirken “Bütün operasyonların neticesi de Bülent Arınç’ı başa getirmekti” dedi.
Arınç ise, sosyal medya hesabından çok sert bir açıklama yaparak, “Gökçek, AK Parti kurulduğunda AK Parti'ye karşı parti satın almış, Recep Tayyip Erdoğan'a ve partimize her türlü hakareti reva görmüştü. Rica minnetle, kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle Ak Parti'ye girdiğini herkes bilir. Cinlerin etkisiyle söylediği sözleri ciddiye almak mümkün değil. Gökçek, AK Parti kurulduktan iki sene sonra kimlerin operasyonu ile partiye katılmıştır?” diye sordu.
“Darbe teşebbüsünün olduğu 15 Temmuz gecesi işin rengi ve kazananı ortaya çıkana kadar kendileri ortaya çıkmayan bu tipler, beni hedefe koyarak ‘darbe sever’ hallerini örtmeye çalışıyorlar” diyen Arınç, “Aslında bunların rahatsızlıkları ben ve açıklamalarım değil de, açığa çıkmasından korktukları kirli ilişkileri olabilir mi?” diye sordu.
Gökçek'in "AK Parti'deki bütün operasyonların neticesi Bülent Arınç'ı başa getirmekti" açıklamasını eleştiren Arınç, "Trollük yapmaktan, asıl işi olan belediye başkanlığını yapmaya fırsat bulamayan Melih Gökçek'in cinlerin etkisiyle söylediği bu sözleri ciddiye almak tabii ki mümkün değil" dedi.
"Rica minnetle ve kapı kapı dolaşıp yüz suyu dökmesiyle partiye girdiğini herkes bilir" diyen Arınç, "Belediye başkanı olduğu Ankara’da 10 dk yağmur yağsa insanlar caddelerde, alt geçitlerde boğulma tehlikesi yaşıyorken ve yine Ankara’nın ana caddelerinde bile asvaltlar cin çarpmış gibi çukurlarla doluyken, dilindeki zifti bana değil, Ankara’nın bozuk asfaltlarına dökmesini tavsiye ederim. Öyle tahmin ediyorum ki, Ankara’da yaşayan sevgili vatandaşlarımızın da Melih Gökçek’ten beklentisi budur. Çünkü epeysiz başkansızlar" ifadelerini kullandı.
Bülent Arınç’ın açıklamasının Melih Gökçek ile ilgili olan bölümü şöyle:
Arınç, darbe girişiminin ilk saatlerinde darbeyi lanetleyici açıklamaların bazı kesimleri rahatsız ettiğini iddia etti. Arınç, Erdoğan’ın en yakınına kadar sızıp yıllarca kendilerini "dostça" gizleyebilen yapının medyayı boş bırakmış olabileceğine inanmadığını belirterek özellikle Twitter’da kendini hedef gösteren yandaş gazetecilerin FETÖ sempatizanı olduğunu ima etti.
İşte Bülent Arınç, tweet'lerinden alıntı yaparak FETÖ/PDY’ye sempatisi olduğunu iddia etti.
Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turgay Güler, Star yazarı Ersoy Dede ve Yeni Akit yazarı Mehtap Yılmaz’ı ‘kripto FETÖ’cü’ olmakla suçlayan Arınç, bu isimlerin önceki yıllarda Gülen cemaatini öven tweet'lerini örnek gösterdi. Turgay Güler'in darbe girişiminden 18 gün önce 27 Haziran 2016'da attığı, “Çok ama çok güzel gelişmeler olacak. Birileri de kuduracak. Az sabredin hele” tweet'ini hatırlatan Arınç, yine Güler’in kendisine 10 yıl önce imzalayarak hediye ettiği "Mehdix" isimli kitabına da vurgu yaparak, “Ey Turgay Güler. Dilini tutamayıp adeta darbe müjdesi veren sen, darbe planını önceden biliyorsan ve o iğrenç teşebbüsün içindeysen seni hangi toprak kabul eder? Yatacak yerin yok!” ifadelerini kullandı. (cnntürk)
Etiketler:
ak parti,
ankara,
bülent arınç,
melih gökçek,
tbmm,
twitter
İstanbul'daki toplu ulaşım 7 Ağustos'ta ücretsiz olacak
7 Ağustos 2016 Pazar günü İstanbul Yenikapı Meydanı'nda yapılacak "Demokrasi ve Şehitler Mitingi" dolayısıyla İstanbul'daki tüm toplu ulaşım araçları ücretsiz olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önemli açıklamalar
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Uluslararası Yatırımcılarla Yüksek Düzeyli Ekonomi Toplantısı'nda konuştu.
Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
Milleti hesap edemediler
- Şu ana kadar bizi ziyarete gelen hiçbir temsilci yoktur. Bu olay içerde aktörleri olan ama senaryosu dışarda yazılan bir darbe hareketidir. Dışardaki ve içerdeki bu ortak darbe hareketinin aktörleri bir şeyi hesap edemediler; Bu milletin kendisini hesap edemediler.
Başı kopan bayanı çatıdan aldık
- Bizim kongre merkezimiz var. Ve burayı bombaladıkları zaman 5 şehidimiz var ve bir bayan kardeşimiz ne yazık ki başı koparak oranın çatısından onu aldık. Bu insanlara bombaları yağdırırken acaba hangi düşünce ile bunu yaptılar. Hangi insan kalkıp da kendi halkına bomba yağdırarak böyle bir vahşeti işleyebilir. Bu ülke darbeler tarihi içerisinde çok farklı bir darbeyi yaşadı. 238 şehit verdik, 2 bin 200'e yakın yaralı var.
Sabrihiçbir şey olmamış gibi 'Reisim' diyor 'sen iyi misin'
- Dün gece hastanelerdeki gazilerimizi arıyorum. Hele bir tanesi genç Sabri, 34 yaşında yazılımcı, hava savunma sistemlerini çok seven bir gencimiz ve bu genç tankların paletkeri arasında atlayarak birinci tanktan kurtulan ve ikinci tankın paletleri arasına atlayıp orada bir kolunu... İnşaallah yapılan müdahaleyle kaybetmeyecek...Telefonda konuşurken sanki Sabri'ye hiçbir şey olmamış. 'Reisim diyor sen iyi misin bana onu söyle ben iyiyim' diyor. Şimdi bu inanç bu azim oldukça bu millete darbeler hiçbir şey yapamayacaktır.
Batı teröre destek veriyor mu?
-Bazı Avrupa ülkeleri havaalanlarında ne yazık ki 'Türkiye'ye gitmeyin, Türkiye'ye gidişiniz Erdoğan'ı güçlendirir' gibi reklamları koymaktadır. Bu nasıl demokrasidir? Ben askeri darbe ile işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanı değilim. Halkının yüzde 52 oyuyla iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanıyım.
- Şimdi soruyorum; Batı, burada teröre destek veriyor mu vermiyor mu? Batı, demokrasinin yanında mı, darbelerin ve terörün yanında mı? Maalesef bu Batı, teröre destek veriyor ve darbelerin yanında yer alıyor. Bunların canı bizim gibi yanmıyor. Ama bizim canımız yanıyor.
- Bir yerde terör mü var, çekinmeden, ürkmeden üzerine gitmeliyiz. Teröre karşı, bu tür darbelere karşı eğer uluslararası camia bir mutabakat ortaya koyamıyorsa, kusura bakmayın, bir bumerang gibi döner bir gün de o ülkeleri vurur.
- İşimiz bitmedi, daha yapacağımız çok şey var ama normalleşme sürecine giriyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi işte bu silahlı ve silahsız saldırıların en son, en kanlı, en açık ve en alçak örneğidir.
- Diğer terör örgütleriyle olan mücadelemizde olduğu gibi, darbe girişimi sırasında ve sonrasında da dostlarımızdan beklediğimiz desteği alamadığımızı da açıkça söylemek zorundayım, bunu üzüntüyle ifade ediyorum. Bu gerçeği görmek için, darbe sırasında ve sonrasında ortaya konan tepkilere bakmak yeterlidir.
- Darbe girişimi ardından ekonomik göstergeler normalleşmeyi işaret ediyor.
- Devletin işleyişi hızlandı, TSK'nın yeniden yapılandırılmasını sağladık.
- Kanal İstanbul'un ve Çanakkale Köprüsü'nün de ihalesi yapılacak. Bu aslında bir kararlılığın, bir istikrarın ifadesidir. Biz bütün bunları yaparken mali disiplinden, istikrardan asla taviz vermedik, vermeyeceğiz. 14 yıldır bizimle birlikte yol yürüyen hiçbir uluslararası yatırımcı bu ülkede kaybetmemiştir. Tam tersine sürekli kazanmıştır, bundan sonra da kazanacaktır.
- Olağanüstü hal uygulamalarına dayanılarak ekonominin işleyişine en küçük bir şekilde müdahale edilmemiştir, edilmeyecektir. Ülkemizdeki olağanüstü hal uygulaması tamamen Avrupa Birliği prosedürlerine uygundur.
-İki şeyi gerçekleştirmek zorundayız. Bir, ilan ettiğimiz bu olağanüstü hal neye yaramıştır veya neye yaramaktadır? Devletin işleyişini hızlandırmak. Bunu hızlandırırken devletin yeniden yapılanması sürecini başlattık. İki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanması sürecini başlattık. Buna ihtiyacımız vardı. Bu adımın atılması gerekiyordu. Eğer bu adımı atmayacak olursak işte bu FETÖ'cüler, metöcüler silahlı kuvvetlerimizi işgal eder ve ondan sonra da kalkar milletin vergileriyle, milletin verdiği paralarla aldığı uçakları, tankları, topları milletine doğrultur. Bu adımı atmak zorundayız.
- Demokrasi ile yönetilen bir ülkede darbe var, 238, şimdilik, şehidim var, 2 bin 200'e yakın yaralım var. Sen hala kalkıyorsun 'endişeliyiz' diyorsun. Bunun faillerine, sen nasıl kalkarsın da hala şefkat elini uzatırsın ya? Böyle bir şey olabilir mi? Asla attığımız adımlardan taviz vermeyeceğiz. Çünkü biz, istisnaları bir kenara koyuyorum, bu katillere, bu darbenin faillerine eğer acımaya kalkarsak, acınacak hale geliriz. Bunu yapmayacağız.
Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik
- Amerika'da yaşayan zat, o Feto denilen zat, 'bu işin faili midir, bu işin başında mıdır, bunu bilmiyoruz' diyecek kadar ne yazık ki dünyadan bihaber olanlar var. Bütün deliller, belgeler, her şey ortada. Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik. Amerika'nın parlamentosunda parayla destekledikleri kişileri bildirdik kendilerine. Ve bize şunu söylediler parayı geri iade etmeye başladık. İşte bakın İngiltere'de de duydunuz değil mi? İngiltere parlamentosundan bir kişinin bunlardan ne kadar para aldığı medyada var. Bu siyaseti satın alma operasyonudur. Bu adamlar bunları yapıyorlar. .Ama bunu önlerine koyduğunuz zaman hemen savunma, haklılık psikozu içerisinde bunu böyle yerine getirmenin gayreti içerisine giriyorlar.
- Ülkemizde, yaklaşık 3 milyon 340 bin kamu çalışanı vardır. Son soruşturmalarda bunlardan açığa alınmış olanlarının sayısı 62 bindir. Açığa alınanların bir kısmının, yapılan soruşturma ve yargılamalar neticesinde, şayet haklarındaki iddialar mesnetsiz görülürse vazifelerine geri dönebileceklerini de unutmamalıyız.
TİB'i kapatacağız
- Darbenin istihbaratının zamanında alınamaması bu örgütün önce istihbarat teşkilatlarımızı çökertmekle işe başlamısından kaynaklanıyor. Biliyorsunuzu sadece MİT yok aynı zamanda bir de emniyet istihbarat var, jandarma istihbarat var. Bu istihbarat örgtütleri ilgili mercileri uyarmamış uyarmadığı gibi düşmanlık yapmıştır.
- Diğer alanlara ilişkni istihbarat ağları büyük ölçüde yeniden kuruluyor. Bakıyorsunuz ABD'de sadece FBI ve CIA yok. Onlarca istihbarat örgütü var. Onun için devletin yeniden yapılanması diyorum.
- Bu süreç devlet yapılanmasında, TSK'nın yargının hepsinin revizyonun bir fırsat hazırlamıştır. Bu örgütün faaliyetlerine yönelik güçlü bir istihbarat mekanizması kurmamız şart.
- Diğer kuumlardaki görevden almaların da olumlu sonuçlar vereceğinden emin olabilirsiniz. Mesala Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nı kapatacağız. Çünkü bütün pisliklerin olduğu yerlerden biri de orası. Burayı kapattıktan sonra oranın içerisinde çalışanların hepsini de, hazırlıklarımızı yaptık, gereği neyse onun da gereğini yapacağız. cnntürk
Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
Milleti hesap edemediler
- Şu ana kadar bizi ziyarete gelen hiçbir temsilci yoktur. Bu olay içerde aktörleri olan ama senaryosu dışarda yazılan bir darbe hareketidir. Dışardaki ve içerdeki bu ortak darbe hareketinin aktörleri bir şeyi hesap edemediler; Bu milletin kendisini hesap edemediler.
Başı kopan bayanı çatıdan aldık
- Bizim kongre merkezimiz var. Ve burayı bombaladıkları zaman 5 şehidimiz var ve bir bayan kardeşimiz ne yazık ki başı koparak oranın çatısından onu aldık. Bu insanlara bombaları yağdırırken acaba hangi düşünce ile bunu yaptılar. Hangi insan kalkıp da kendi halkına bomba yağdırarak böyle bir vahşeti işleyebilir. Bu ülke darbeler tarihi içerisinde çok farklı bir darbeyi yaşadı. 238 şehit verdik, 2 bin 200'e yakın yaralı var.
Sabrihiçbir şey olmamış gibi 'Reisim' diyor 'sen iyi misin'
- Dün gece hastanelerdeki gazilerimizi arıyorum. Hele bir tanesi genç Sabri, 34 yaşında yazılımcı, hava savunma sistemlerini çok seven bir gencimiz ve bu genç tankların paletkeri arasında atlayarak birinci tanktan kurtulan ve ikinci tankın paletleri arasına atlayıp orada bir kolunu... İnşaallah yapılan müdahaleyle kaybetmeyecek...Telefonda konuşurken sanki Sabri'ye hiçbir şey olmamış. 'Reisim diyor sen iyi misin bana onu söyle ben iyiyim' diyor. Şimdi bu inanç bu azim oldukça bu millete darbeler hiçbir şey yapamayacaktır.
Batı teröre destek veriyor mu?
-Bazı Avrupa ülkeleri havaalanlarında ne yazık ki 'Türkiye'ye gitmeyin, Türkiye'ye gidişiniz Erdoğan'ı güçlendirir' gibi reklamları koymaktadır. Bu nasıl demokrasidir? Ben askeri darbe ile işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanı değilim. Halkının yüzde 52 oyuyla iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanıyım.
- Şimdi soruyorum; Batı, burada teröre destek veriyor mu vermiyor mu? Batı, demokrasinin yanında mı, darbelerin ve terörün yanında mı? Maalesef bu Batı, teröre destek veriyor ve darbelerin yanında yer alıyor. Bunların canı bizim gibi yanmıyor. Ama bizim canımız yanıyor.
- Bir yerde terör mü var, çekinmeden, ürkmeden üzerine gitmeliyiz. Teröre karşı, bu tür darbelere karşı eğer uluslararası camia bir mutabakat ortaya koyamıyorsa, kusura bakmayın, bir bumerang gibi döner bir gün de o ülkeleri vurur.
- İşimiz bitmedi, daha yapacağımız çok şey var ama normalleşme sürecine giriyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi işte bu silahlı ve silahsız saldırıların en son, en kanlı, en açık ve en alçak örneğidir.
- Diğer terör örgütleriyle olan mücadelemizde olduğu gibi, darbe girişimi sırasında ve sonrasında da dostlarımızdan beklediğimiz desteği alamadığımızı da açıkça söylemek zorundayım, bunu üzüntüyle ifade ediyorum. Bu gerçeği görmek için, darbe sırasında ve sonrasında ortaya konan tepkilere bakmak yeterlidir.
- Darbe girişimi ardından ekonomik göstergeler normalleşmeyi işaret ediyor.
- Devletin işleyişi hızlandı, TSK'nın yeniden yapılandırılmasını sağladık.
- Kanal İstanbul'un ve Çanakkale Köprüsü'nün de ihalesi yapılacak. Bu aslında bir kararlılığın, bir istikrarın ifadesidir. Biz bütün bunları yaparken mali disiplinden, istikrardan asla taviz vermedik, vermeyeceğiz. 14 yıldır bizimle birlikte yol yürüyen hiçbir uluslararası yatırımcı bu ülkede kaybetmemiştir. Tam tersine sürekli kazanmıştır, bundan sonra da kazanacaktır.
- Olağanüstü hal uygulamalarına dayanılarak ekonominin işleyişine en küçük bir şekilde müdahale edilmemiştir, edilmeyecektir. Ülkemizdeki olağanüstü hal uygulaması tamamen Avrupa Birliği prosedürlerine uygundur.
-İki şeyi gerçekleştirmek zorundayız. Bir, ilan ettiğimiz bu olağanüstü hal neye yaramıştır veya neye yaramaktadır? Devletin işleyişini hızlandırmak. Bunu hızlandırırken devletin yeniden yapılanması sürecini başlattık. İki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılanması sürecini başlattık. Buna ihtiyacımız vardı. Bu adımın atılması gerekiyordu. Eğer bu adımı atmayacak olursak işte bu FETÖ'cüler, metöcüler silahlı kuvvetlerimizi işgal eder ve ondan sonra da kalkar milletin vergileriyle, milletin verdiği paralarla aldığı uçakları, tankları, topları milletine doğrultur. Bu adımı atmak zorundayız.
- Demokrasi ile yönetilen bir ülkede darbe var, 238, şimdilik, şehidim var, 2 bin 200'e yakın yaralım var. Sen hala kalkıyorsun 'endişeliyiz' diyorsun. Bunun faillerine, sen nasıl kalkarsın da hala şefkat elini uzatırsın ya? Böyle bir şey olabilir mi? Asla attığımız adımlardan taviz vermeyeceğiz. Çünkü biz, istisnaları bir kenara koyuyorum, bu katillere, bu darbenin faillerine eğer acımaya kalkarsak, acınacak hale geliriz. Bunu yapmayacağız.
Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik
- Amerika'da yaşayan zat, o Feto denilen zat, 'bu işin faili midir, bu işin başında mıdır, bunu bilmiyoruz' diyecek kadar ne yazık ki dünyadan bihaber olanlar var. Bütün deliller, belgeler, her şey ortada. Bizden istediğiniz teröristler için belge istemedik. Amerika'nın parlamentosunda parayla destekledikleri kişileri bildirdik kendilerine. Ve bize şunu söylediler parayı geri iade etmeye başladık. İşte bakın İngiltere'de de duydunuz değil mi? İngiltere parlamentosundan bir kişinin bunlardan ne kadar para aldığı medyada var. Bu siyaseti satın alma operasyonudur. Bu adamlar bunları yapıyorlar. .Ama bunu önlerine koyduğunuz zaman hemen savunma, haklılık psikozu içerisinde bunu böyle yerine getirmenin gayreti içerisine giriyorlar.
- Ülkemizde, yaklaşık 3 milyon 340 bin kamu çalışanı vardır. Son soruşturmalarda bunlardan açığa alınmış olanlarının sayısı 62 bindir. Açığa alınanların bir kısmının, yapılan soruşturma ve yargılamalar neticesinde, şayet haklarındaki iddialar mesnetsiz görülürse vazifelerine geri dönebileceklerini de unutmamalıyız.
TİB'i kapatacağız
- Darbenin istihbaratının zamanında alınamaması bu örgütün önce istihbarat teşkilatlarımızı çökertmekle işe başlamısından kaynaklanıyor. Biliyorsunuzu sadece MİT yok aynı zamanda bir de emniyet istihbarat var, jandarma istihbarat var. Bu istihbarat örgtütleri ilgili mercileri uyarmamış uyarmadığı gibi düşmanlık yapmıştır.
- Diğer alanlara ilişkni istihbarat ağları büyük ölçüde yeniden kuruluyor. Bakıyorsunuz ABD'de sadece FBI ve CIA yok. Onlarca istihbarat örgütü var. Onun için devletin yeniden yapılanması diyorum.
- Bu süreç devlet yapılanmasında, TSK'nın yargının hepsinin revizyonun bir fırsat hazırlamıştır. Bu örgütün faaliyetlerine yönelik güçlü bir istihbarat mekanizması kurmamız şart.
- Diğer kuumlardaki görevden almaların da olumlu sonuçlar vereceğinden emin olabilirsiniz. Mesala Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nı kapatacağız. Çünkü bütün pisliklerin olduğu yerlerden biri de orası. Burayı kapattıktan sonra oranın içerisinde çalışanların hepsini de, hazırlıklarımızı yaptık, gereği neyse onun da gereğini yapacağız. cnntürk
Tecavüz mağdurları için özel doğum kliniği
İngiltere'de ilk kez cinsel saldırı ve tecavüz mağduru kadınlar için özel bir doğum kliniği açıldı. Klinikte cinsel saldırıya maruz kalmış kadınlara özel eğitimli ebeler, psikologlar ve çocuk doktorları destek verecek.
Uygulama başarılı olursa Britanya'nın diğer bölgelerindeki hastanelerde de bu tür klinikler açılacak. BBC Türkçe'de yayınlanan haberde, uzman ebe Inderjeet Kaur, özel desteğin çok önemli olduğunu çünkü doğumun kadının uğradığı saldırının korkutucu anılarına dönüşünü tetikleyebileceğini söylüyor.
Son istatistikler İngiltere ile Galler'de 16 ile 59 yaş arasındaki her 5 kadından birinin bir tür cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor.
Tecavüz mağdurları da kuruluşta destek vermiş
Tecavüz mağdurları için özel doğum kliniği projesinin tasarlanmasına, cinsel saldırıya uğramış kadınlar da katkı sağladılar, danışmanlık yaptılar. BBC'nin görüştüğü ve kimliğinin gizli tutulması için Melanie adıyla anacağımız 37 yaşındaki bir mağdur bunlardan biri:
"Doğum için beklediğim sırada birden halusinasyon görmeye başladım. Bana saldıran adamın doğum odasında olduğunu hayal ediyordum. Doğumu izleyen eşime anlatmaya çalıştım ama ne yapacağını bilmiyordu. Odada başka kimse de yoktu" diyor. Melanie gördüğü halusinasyonun dehşetiyle çığlıklar atmaya başlamış. Doğumda mutlaka bu konuda deneyimli sağlık personeli olması gerektiğini söylüyor.
Açılan ilk klinik Londra'daki Royal London Hastanesi'nin içinde fakat tecavüz mağduru kadınlar başvurdukları andan itibaren farklı bir doğum öncesi bakıma alınacak. Özel eğitimli sağlık personeli kadınlarla daha çok vakit geçirecek, kadınlara doğumu yapacakları odanın düzeniyle ilgili daha çok söz hakkı ve tıbbi bakımlarıyla ilgili hukuki destek de sağlanacak. Normal olarak tüm hamile kadınlara sağlanan doğum öncesi eğitimler ve danışmanlık hizmetleri, cinsel şiddete uğramış kadınların ihtiyaçları gözönüne alınarak değiştirilecek ve kadınlara doğum sonrası özel jinekolojik kontrol ve psikolojik destek olanakları da sunulacak.
'Tecavüzcünün sözlerinin tekrarı'
"Bedenimi Geri Alıyorum" projesinin kurucularından Pavan Amara, doğumları sırasında travma yaşayan çok sayıda kadınla konuşmuş. Örneğin bu kadınlardan biri, bir sağlık çalışanının kendisine doğum sırasında "Rahat olursan, daha çabuk bitecek" dediğini anlatmış. Sağlıkçı aslında farkında olmadan kadına, kendisine tecavüz eden adamın söylediği cümleyi tekrarlıyormuş. Amara, "Bu tür çok küçük şeyler, travmatik bir deneyim geçirmiş olan kadının psikolojik durumu üzerinde dev etkiler yaratıyor" diyor.
Başvurular e-posta ile
Kadınlar bu özel kliniğe e-posta ile doğrudan kendileri başvurabilecek ve randevu alabilecekler.
Amara, "Kendilerine ne olduğunu anlatmaları gerekmiyor. Sadece isterlerse anlatacaklar. Kendilerine neyin iyi geleceğini düşünüyorlarsa o şekilde davranacaklar. Onlara hemen randevu vereceğiz" diyor.
Amara da daha çocuk yaşta iken tecavüze uğramış bir kadın. Gönüllü olarak başka kadınlara yardımcı olabilmek için desteklediği bu proje için, geçmişine ait bu bilgiyi de paylaşmaya karar vermiş.
Geçen yıldan bu yana kuruluş çalışmaları süren kliniğin bir benzerinin İskoçya'da Glasgow kentinde de açılması düşünülüyor.
Son istatistikler İngiltere ile Galler'de 16 ile 59 yaş arasındaki her 5 kadından birinin bir tür cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor.
Tecavüz mağdurları da kuruluşta destek vermiş
Tecavüz mağdurları için özel doğum kliniği projesinin tasarlanmasına, cinsel saldırıya uğramış kadınlar da katkı sağladılar, danışmanlık yaptılar. BBC'nin görüştüğü ve kimliğinin gizli tutulması için Melanie adıyla anacağımız 37 yaşındaki bir mağdur bunlardan biri:
"Doğum için beklediğim sırada birden halusinasyon görmeye başladım. Bana saldıran adamın doğum odasında olduğunu hayal ediyordum. Doğumu izleyen eşime anlatmaya çalıştım ama ne yapacağını bilmiyordu. Odada başka kimse de yoktu" diyor. Melanie gördüğü halusinasyonun dehşetiyle çığlıklar atmaya başlamış. Doğumda mutlaka bu konuda deneyimli sağlık personeli olması gerektiğini söylüyor.
Açılan ilk klinik Londra'daki Royal London Hastanesi'nin içinde fakat tecavüz mağduru kadınlar başvurdukları andan itibaren farklı bir doğum öncesi bakıma alınacak. Özel eğitimli sağlık personeli kadınlarla daha çok vakit geçirecek, kadınlara doğumu yapacakları odanın düzeniyle ilgili daha çok söz hakkı ve tıbbi bakımlarıyla ilgili hukuki destek de sağlanacak. Normal olarak tüm hamile kadınlara sağlanan doğum öncesi eğitimler ve danışmanlık hizmetleri, cinsel şiddete uğramış kadınların ihtiyaçları gözönüne alınarak değiştirilecek ve kadınlara doğum sonrası özel jinekolojik kontrol ve psikolojik destek olanakları da sunulacak.
'Tecavüzcünün sözlerinin tekrarı'
"Bedenimi Geri Alıyorum" projesinin kurucularından Pavan Amara, doğumları sırasında travma yaşayan çok sayıda kadınla konuşmuş. Örneğin bu kadınlardan biri, bir sağlık çalışanının kendisine doğum sırasında "Rahat olursan, daha çabuk bitecek" dediğini anlatmış. Sağlıkçı aslında farkında olmadan kadına, kendisine tecavüz eden adamın söylediği cümleyi tekrarlıyormuş. Amara, "Bu tür çok küçük şeyler, travmatik bir deneyim geçirmiş olan kadının psikolojik durumu üzerinde dev etkiler yaratıyor" diyor.
Başvurular e-posta ile
Kadınlar bu özel kliniğe e-posta ile doğrudan kendileri başvurabilecek ve randevu alabilecekler.
Amara, "Kendilerine ne olduğunu anlatmaları gerekmiyor. Sadece isterlerse anlatacaklar. Kendilerine neyin iyi geleceğini düşünüyorlarsa o şekilde davranacaklar. Onlara hemen randevu vereceğiz" diyor.
Amara da daha çocuk yaşta iken tecavüze uğramış bir kadın. Gönüllü olarak başka kadınlara yardımcı olabilmek için desteklediği bu proje için, geçmişine ait bu bilgiyi de paylaşmaya karar vermiş.
Geçen yıldan bu yana kuruluş çalışmaları süren kliniğin bir benzerinin İskoçya'da Glasgow kentinde de açılması düşünülüyor.
Kuleli Askeri Lisesi ne olacak?
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında OHAL kararnamesiyle kapatılan ve Boğaziçi'nin Çengelköy ile Vaniköy arasındaki sahilinde bulunan Kuleli Askeri Lisesi'nin hayatına nasıl devam edeceği yeni bir tartışma konusu.
Boğazın en önemli noktasında yer alan ve İstanbul'un siluetinde önemli yer tutan yaklaşık 200 yıllık askeri okul binasının gelecekteki kullanımı ile ilgili değerlendirme yapan Mimarlar Odası Büyükkent Şube Sekreteri Ali Hacıalioğlu, “Kuleli, Heybeliada, Yeşilköy gibi askeri okullar eğitim yapılarıdır. Bu yapılar eğitim yapısı olarak devam etmelidir" dedi.
"Yine okul olarak kullanılmalı"
Kentsel yapıların fonksiyonuyla bir bütünlük sağladığını belirten Hacıalioğlu, yine Anadolu yakasında bulunan ve Kuleli Askeri Lisesi gibi kentin simgesel yapılarından biri olan Haydarpaşa Garı'nı örnek gösterdi. Bu tür yapıların kent hafızasında önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatan Hacıalioğlu, “Kent içindeki bu yapılar adeta kentin biblolarıdır. Fonksiyonu ile bütünleşmiş yapılardır" dedi. Kuleli'nin okul olarak yoluna devam etmesi gerektiğini savunan Hacıalioğlu, “Hükümetin eğitim sistemindeki değişikliğe ilişkin kararı eğitim yapılarını niçin tartışmalı hale getirsin" diye konuştu.
"Askeri alanlar yeni rant alanları olarak görülmemeli"
Kent dışına taşınması planlanan askeri alanların kamusal alan olduğunun altını çizen Hacıalioğlu, “Askeri alanların kamusal alan olduğunu unutmadan, yeniden kamusal alan olarak kullanılması ilkesini benimsemeliyiz. Buraların rant tesislerine dönüştürülmemesi gerekir" dedi.
"Özgürlük mekanı olarak kullanılmalı"
Kuleli Askeri Lisesi'nin gelecekteki işlevine ilişkin fikirlerini sunan mimar Korhan Gümüş, “Bu tip kamu alanları geçmişte insanları disiplin altına almak için kullanılıyordu. Bugün ise özgürlük mekanları olabilirler. İstanbul'daki bütün askeri alanlar deneysel fikirlere, özellikle genç nüfusunun eğitim ve deneyimle ilgili ihtiyaçlarını karşılayacak zeminler oluşturulabilir" dedi. Bahsettiği modeli 'sabit' bir mekan olarak kurgulamadığını anlatan Gümüş, “Bu mekanlar şiddetten arındırılmış, özgürce konuşulabilen, tartışılabilen, İstanbul'un en önemli özgürlük mekanları olmalı. Burada şehrin nasıl yenileneceği, nasıl gelişeceği tartışılabilmeli" dedi. Gümüş, fonksiyonu değişen ve adeta sanat üretim mekanları haline gelen Yugoslavya'daki askeri alanları ve savaş gemilerinin toplanma yeri olan Venedik Tersanesi(Arselane)'yi örnek gösterdi.
"Kuleli'yi anıt yapı gibi değerlendirmeliyiz"
Kuleli Askeri Lisesi'nin bir hafıza mekanı olduğunun altını çizen Gümüş, “Kuleli Boğaz'ın profilini oluşturan şahane bir anıt yapı. Bu yapıyı bir otel olarak düşünmemek lazım. Bu yapıya hak ettiği değeri vererek, tam bir anıt gibi değerlendirmeliyiz. Sadece 'koruyalım' demek yeterli olmaz. Orası bir hafıza mekanı. Mimari yarışmalar açarak, dört dörtlük bir restorasyon yapmak gerekir. O da yaratıcı bir çabayla olur" dedi. Gümüş askeri alanların kamusal özelliğinin korunmasına ilişkin yeni bir kamusal yönetim anlayışının geliştirilmesi gerektiğini ifade ederek “Şehirdeki ormanları koruyamıyoruz. Kültür mirası bölgeleri koruyamıyoruz. Bugüne kadar askeri mantıkla şehrin içindeki yeşil alanlar korundu. Ancak yine aynı mantıkla devam edersek ormanların başına gelenler askeri alanların da başına gelecektir" uyarısında bulundu.
"Kuleli demokrasi müzesi olmalı"
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy ise Kuleli Askeri Lisesi'nin demokrasi müzesi olarak kullanılması önerisinde bulundu. Yaklaşık 20 yıl önce askeri alanların şehir içinden çıkarılması önerisi sunduklarını söyleyen Ulusoy, “Kuleli'nin çok güzel bir demokrasi müzesi olmasını isterim. Demokrasi müzesi Yassıada'da kurulacaktı. Bence Yassıada mevsim ve yanaşma bakımından zorluklar içeren bir yer" dedi. Ulusoy, bir diğer öneri olarak da binanın hem müze hem de otel fonksiyonunu içinde barındıran bir özellik taşıyabileceğini söyledi. 15 Temmuz'da yaşananların gelecek nesillere anlatılması gerektiğini vurgulayan Ulusoy “Hem otel hem müze olarak da kullanılabilir. Kurtuluş Savaşı'nda atlattığımız badire neyse bu da öyle bir badiredir. Yaralarımızın sarılması ve atlattığımız olayın büyüklüğünü gelecek nesillere iletmek lazım" diye konuştu.
Kuleli Askeri Lisesi'nin tarihi 1845'e dayanıyor
İstanbul Ansiklopedisi'nde Kuleli Askeri Lisesi hakkında Kenan Sayacı'nın kaleme aldığı metne göre okulun temeli 1845'te atıldı. 1872 yılında Kuleli Askeri İdadisi olarak anılmaya başlayan Kuleli Kışlası bu binada 2 yıl kalabildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle hastaneye dönüştürülen kışla, faaliyetlerine Pangaltı'ndaki Mekteb-i Harbiye binasında devam etti. 1913 sonunda yeniden kendi kışlasına döndü. İstanbul'un 16 Mart 1920'de İtilaf Devletlerince işgal edilmesi üzerine, İngilizler tarafından depo ve transit ambarı olarak kullanılmak üzere boşaltıldı ve Ermeni Eytam mektebi (Ermeni Yetimleri Okulu) olarak Ermenilere verildi. 1923'te tekrar Kuleli Kışlasına dönüştürüldü. Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla 1924-1925'te Kuleli Lisesi adıyla Milli eğitim Bakanlığına bağlanarak sivil lise haline getirilen okul 1925'te tekrar eski statüsüne döndürüldü ve bu tarihten itibaren Kuleli Askeri Lisesi almıştır. DHA
Boğazın en önemli noktasında yer alan ve İstanbul'un siluetinde önemli yer tutan yaklaşık 200 yıllık askeri okul binasının gelecekteki kullanımı ile ilgili değerlendirme yapan Mimarlar Odası Büyükkent Şube Sekreteri Ali Hacıalioğlu, “Kuleli, Heybeliada, Yeşilköy gibi askeri okullar eğitim yapılarıdır. Bu yapılar eğitim yapısı olarak devam etmelidir" dedi.
"Yine okul olarak kullanılmalı"
Kentsel yapıların fonksiyonuyla bir bütünlük sağladığını belirten Hacıalioğlu, yine Anadolu yakasında bulunan ve Kuleli Askeri Lisesi gibi kentin simgesel yapılarından biri olan Haydarpaşa Garı'nı örnek gösterdi. Bu tür yapıların kent hafızasında önemli bir yere sahip olduğunu hatırlatan Hacıalioğlu, “Kent içindeki bu yapılar adeta kentin biblolarıdır. Fonksiyonu ile bütünleşmiş yapılardır" dedi. Kuleli'nin okul olarak yoluna devam etmesi gerektiğini savunan Hacıalioğlu, “Hükümetin eğitim sistemindeki değişikliğe ilişkin kararı eğitim yapılarını niçin tartışmalı hale getirsin" diye konuştu.
"Askeri alanlar yeni rant alanları olarak görülmemeli"
Kent dışına taşınması planlanan askeri alanların kamusal alan olduğunun altını çizen Hacıalioğlu, “Askeri alanların kamusal alan olduğunu unutmadan, yeniden kamusal alan olarak kullanılması ilkesini benimsemeliyiz. Buraların rant tesislerine dönüştürülmemesi gerekir" dedi.
"Özgürlük mekanı olarak kullanılmalı"
Kuleli Askeri Lisesi'nin gelecekteki işlevine ilişkin fikirlerini sunan mimar Korhan Gümüş, “Bu tip kamu alanları geçmişte insanları disiplin altına almak için kullanılıyordu. Bugün ise özgürlük mekanları olabilirler. İstanbul'daki bütün askeri alanlar deneysel fikirlere, özellikle genç nüfusunun eğitim ve deneyimle ilgili ihtiyaçlarını karşılayacak zeminler oluşturulabilir" dedi. Bahsettiği modeli 'sabit' bir mekan olarak kurgulamadığını anlatan Gümüş, “Bu mekanlar şiddetten arındırılmış, özgürce konuşulabilen, tartışılabilen, İstanbul'un en önemli özgürlük mekanları olmalı. Burada şehrin nasıl yenileneceği, nasıl gelişeceği tartışılabilmeli" dedi. Gümüş, fonksiyonu değişen ve adeta sanat üretim mekanları haline gelen Yugoslavya'daki askeri alanları ve savaş gemilerinin toplanma yeri olan Venedik Tersanesi(Arselane)'yi örnek gösterdi.
"Kuleli'yi anıt yapı gibi değerlendirmeliyiz"
Kuleli Askeri Lisesi'nin bir hafıza mekanı olduğunun altını çizen Gümüş, “Kuleli Boğaz'ın profilini oluşturan şahane bir anıt yapı. Bu yapıyı bir otel olarak düşünmemek lazım. Bu yapıya hak ettiği değeri vererek, tam bir anıt gibi değerlendirmeliyiz. Sadece 'koruyalım' demek yeterli olmaz. Orası bir hafıza mekanı. Mimari yarışmalar açarak, dört dörtlük bir restorasyon yapmak gerekir. O da yaratıcı bir çabayla olur" dedi. Gümüş askeri alanların kamusal özelliğinin korunmasına ilişkin yeni bir kamusal yönetim anlayışının geliştirilmesi gerektiğini ifade ederek “Şehirdeki ormanları koruyamıyoruz. Kültür mirası bölgeleri koruyamıyoruz. Bugüne kadar askeri mantıkla şehrin içindeki yeşil alanlar korundu. Ancak yine aynı mantıkla devam edersek ormanların başına gelenler askeri alanların da başına gelecektir" uyarısında bulundu.
"Kuleli demokrasi müzesi olmalı"
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy ise Kuleli Askeri Lisesi'nin demokrasi müzesi olarak kullanılması önerisinde bulundu. Yaklaşık 20 yıl önce askeri alanların şehir içinden çıkarılması önerisi sunduklarını söyleyen Ulusoy, “Kuleli'nin çok güzel bir demokrasi müzesi olmasını isterim. Demokrasi müzesi Yassıada'da kurulacaktı. Bence Yassıada mevsim ve yanaşma bakımından zorluklar içeren bir yer" dedi. Ulusoy, bir diğer öneri olarak da binanın hem müze hem de otel fonksiyonunu içinde barındıran bir özellik taşıyabileceğini söyledi. 15 Temmuz'da yaşananların gelecek nesillere anlatılması gerektiğini vurgulayan Ulusoy “Hem otel hem müze olarak da kullanılabilir. Kurtuluş Savaşı'nda atlattığımız badire neyse bu da öyle bir badiredir. Yaralarımızın sarılması ve atlattığımız olayın büyüklüğünü gelecek nesillere iletmek lazım" diye konuştu.
Kuleli Askeri Lisesi'nin tarihi 1845'e dayanıyor
İstanbul Ansiklopedisi'nde Kuleli Askeri Lisesi hakkında Kenan Sayacı'nın kaleme aldığı metne göre okulun temeli 1845'te atıldı. 1872 yılında Kuleli Askeri İdadisi olarak anılmaya başlayan Kuleli Kışlası bu binada 2 yıl kalabildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle hastaneye dönüştürülen kışla, faaliyetlerine Pangaltı'ndaki Mekteb-i Harbiye binasında devam etti. 1913 sonunda yeniden kendi kışlasına döndü. İstanbul'un 16 Mart 1920'de İtilaf Devletlerince işgal edilmesi üzerine, İngilizler tarafından depo ve transit ambarı olarak kullanılmak üzere boşaltıldı ve Ermeni Eytam mektebi (Ermeni Yetimleri Okulu) olarak Ermenilere verildi. 1923'te tekrar Kuleli Kışlasına dönüştürüldü. Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla 1924-1925'te Kuleli Lisesi adıyla Milli eğitim Bakanlığına bağlanarak sivil lise haline getirilen okul 1925'te tekrar eski statüsüne döndürüldü ve bu tarihten itibaren Kuleli Askeri Lisesi almıştır. DHA
İptal edilen 2010 KPSS ile memur olanlar ne olacak?
Ankara 1. İdare Mahkemesi, usûlsüzlük iddiaları nedeniyle daha önce "Eğitim Bilimleri" bölümü iptal edilen 2010 KPSS'nin "Genel Yetenek ve Genel Kültür" kısmını da iptal etti. Peki şimdi ne olacak? Hukukçulara göre sınavı hile ile kazananlar görevlerinden alınacak. Hakkıyla kazananlar ise aksi ispat edilmedikçe statülerinin korur.
Ankara 1. İdare Mahkemesi, usûlsüzlük iddiaları nedeniyle daha önce "Eğitim Bilimleri" bölümü iptal edilen 2010 KPSS'nin "Genel Yetenek ve Genel Kültür" kısmını da iptal etti. Peki şimdi ne olacak ?
"Haksız kazanan görevinden alınacak"
Al Jazeera Türk’ten Umay Aktaş Salman’a konuşan, Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen Türkiye'nin nev-i şahsına münhasır bir durumdan geçtiğini belirterek, bu sınavı hakkıyla kazananlara dokunmamak gerektiğini söyledi. Şen konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu sınavı bütünüyle şaibeli sayıp tüm kazananlara soruların verildiği tespiti yapılırsa tüm sınavı iptal ederseniz ve o dönem kazananların tüm hakları ellerinden alınır. Bu takdirde kazanılmış haklarını koruyamazsınız. Kimin hakkıyla kimin haksız yere kazandığını tespit etmek ve bunları ayrıştırmak zor. Haksız yere kazananlar görevinden alınacaktır. Herkes kendi kusurundan sorumluludur, kolektif bir sorumluluk olmaz. O zaman sınavın hemen ardından iptal olacaktı. Hileden kimların yararlandığını tespit etmek önemli. Bunlar olmasaydı biz kazanacaktık diyen mağdurlar içinse hukuksal olarak kazanmış sayma olabilir. Mesela çan eğrisi ile sayısal başarıya bakılıp alımlar olabilir."
İstanbul Üniversitesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Aydın Gülan ise "Aslında sınav sorularından bazıları sınav öncesi bir kısım insanın eline geçmiş ise sınavın sadece belli sorularının değil bütününün iptali gerekirdi" diyor.
Gülan, hile yapılarak, yani soru alınarak bir sınavdan başarılı olduğu ispat edilen herkesin, üzerinden ne kadar süre geçmiş olursa olsun statüsünün geri alınacağını belirtiyor:
"Bu kişiler kazanamamış statüsüne geri döndürülür. Bir kazanılmış haktan bahsetmek hukuken mümkün değildir. Hile korunmaz, statü sağlamaz. Ancak, sınavda ayrıca hile yaptığına ilişkin somut ve kişiye yönelik bir tespit bulunmayan kişilerde sınavın bazı sorularının daha sonra iptal edilmesi, ayrıca kendilerinin atanmasına yönelik bir dava olmadığı takdirde doğrudan kişileri etkilemez, statüleri muhafaza edilir. Sınavı kendi başarıları ile kazandığı karinesi, aksi ispat edilmediği müddetçe vardır ve sınavın bir kısmının iptali, tek başına bu karineyi çürütmez.
Mağdurlara tazminat gündeme gelebilir
"Tabi bu karar üzerine sınav dolayısıyla kazanamamış sayılan kişiler için yeni sınav hakkı veya tazminat hakkı ekseninde hukuksal sonuçlar üzerine odaklanan bir gelişme olabilir. Sonuç olarak iptal edilen sorular sonrasında kazanabilecek bir duruma puanı geliyor ise, zamanında kazanamamış işlemi yapılmasından kaynaklanan hak kaybı ve tazminat gündeme gelecektir."
Ne olmuştu?
2010'da kopya iddiaları, 280 bin kişinin girdiği KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı’nda 350 kişinin tüm soruları doğru cevapladığının anlaşılmasıyla ortaya atılmıştı. Daha önceki sınavlarda başarı gösteremeyen bazı adayların bu sınavda soruları eksiksiz yanıtlaması ve karı - koca 70 aday sınavdan tam puan almıştı. Soruşturma altı yıl sürdü.Kopya tespit edildi. Altı yıl sonunda dava açıldı. KPSS’de soruların sızdırıldığı Eğitim Bilimleri testi dışındaki "Genel Kültür" ve "Genel Yetenek Testleri" alanlarında da kopya çekilip çekilmediği araştırılmaya başlandı. Davanın ilk duruşması Mart 2016'da yapıldı. KPSS ile ilgili bu dava dışında üç dava daha sürüyor.
Yıllardır haklarını arıyorlar
Kamu Personeli Seçme Sınavı'na (KPSS) 2010 yılında giren ve atanamayanlar ise yıllardır Genel Kültür ve Genel Yetenek testlerinde de kopya çekildiğini söyleyerek haklarını aramaya çalışıyorlardı. Sorular sızdırıldığı için daha düşük puanlar aldıklarını, bu yüzden hayat planlarını değiştirmek zorunda kaldıklarını söyleyen KPSS mağdurları sosyal medyada bir araya gelmişlerdi. Mağdurlar şimdi, kendilerine yeniden kadro hakkının tanınmasını talep ediyor. cnntürk
İlker Başbuğ: 15 Temmuz'u bir askeri darbe olarak değerlendirmiyorum
CNN TÜRK'te Tarafsız Bölge programında Ahmet Hakan'ın sorularını yanıtlayan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, "15 Temmuz'u bir askeri darbe olarak değerlendirmiyorum" dedi. Başbuğ, darbe girişiminin ana omurgasının Gülen Cemaati olduğunu ama toplamda üç grup olduğunu ifade etti.
İlker Başbuğ'un açıklamasından satır başları:
15 Temmuz'u bir askeri darbe olarak değerlendirmiyorum, 15 Temmuz TSK'ya sızan cemaatin silahlı darbesidir. 15 Temmuz bugüne kadar yaşanan darbelerle aynı havuzda değil.
15 Temmuz'u planlayan uygulayan ana iskelet cemaattir. Bu kalkışmaya müdahalede gecikenlerin hepsi cemaatçi olmayabilir.
3 grup var
15 Temmuz kalkışmasının arkasında planlayan, yöneten, kurgulayan ana isim Cemaat’tir. İkincisi büyük bir ihtimalle anında yapması gereken hareketi yapmayanlar, gecikenler, tereddüde düşenler… Bunlar cemaatçi mi hayır. Böyle bir grup da var bunların içinde. Üçüncü grup ise cemaatçi olmamasına rağmen buradan istifade etmek isteyen bazı insanlar olabilir.
Başbuğ, TSK’ya sızan FETÖ unsurlarının askeri darbelerdeki gibi kendi başına bu hareketi yapmadığını söyleyerek, “Kendilerine özgü hedef ve amaçları mı var? Dışarıdan bu hareketi yönlendirenlerin hedef ve amaçları var” diye konuştu.
Darbe girişimi TSK kaynaklıymış gibi tedavi edilmeye çalışılıyor.
MİT Müsteşarının sivil olmasıyla MİT, TSK'dan tamamen çekildi.
TSK, kışla dışındaki askerlerin izleyemiyor, bunu MİT yapmalı. TSK'nın FETÖ'yü izlemek için yeterli istihbarat imkanı yok.
MİT'te asker varken, TSK cemaatle mücadale edebiliyordu.
Turgut Özal zamanında oldu
Cemaatin TSK'ya sızması 70'li yıllara kadar gidiyor. Cemaatin asıl güçlenmesi Turgut Özal zamanında oldu. Bülent Ecevit de sempatiyle bakıyordu. Yine Tansu Çiller döneminde de böyleydi. Erbakan'ın cemaatle mesafeli olduğunu görüyoruz. 2002-2007 dönemi ayrı bör dönem. Cemaatle iyi geçinelim, ama TSK'ya çatışmaya girmeyelim dönemi. Genelkurmay Başkanı iken bugün bu tehdit bize yarın size demiştim.
2011'de kırılma başlıyor
2011'de AKP'nin cemaatle ilişkilerin kırılma yaşadığı dönem. Haziran seçimlerinde yazılan çizilenlere bakarsak cemaat, AK Parti'den kontenjan istiyor. O zaman Başbakan diyor ki bir dakika.
Vermiyor biliyorsunuz. Kırılma başladı.
Fenerbahçe inanılmaz direndi
6 Ocak 2012'de ben tutuklanıyorum. Ha benden evvel bir olay daha var. 3 Temmuz 2011'de önce Fenerbahçe'ye şike davası açıldı. Bu süreçte dik duran gerçek mücadale yapan her boyutuyla ama başkanından son taraftarına kadar Fenerbahçe inanılmaz tarihi bir direniş, birlik ve beraberlik gösterdi. Bunu her zaman ifade ederim.
Tutuklanmamdaki mesaj Başbakan'aydı
Benim tutuklanmam birilerine mesajdır. Tutuklanmamdaki mesaj Başbakan'aydı. Bir ay sonra 7 Şubat MİT olayı patladı. Artık AK Parti ile cemaatin kopma aşamasına geldiğini görüyoruz.
2012-2016 arasında Erdoğan, cemaate karşı tek başına savaş verdi.
15 Temmuz'da komuta kademesi iyi bir sınav veremedi. Bazır erlere ve subaylara ait görüntüler rahatsız ediciydi. 15 Temmuz'un incelenmesi bağımsız bir kuruma verilebilir.
Bu darbeye kalkışan cemaat, Kendi din anlayışlarına uygun bir devlet sistemi kuracaktı. Burada hedef TSK'ydı. Bu kalkışmada dış destek de var. Olmaması işin tabiatına aykırı.
Gülen nerede yaşıyor. ABD'de. Orada o imkanları sağlayan kim? CIA. Bu istihbarat örgütü ona ABD'de kalma iznini boşuna mı vardı. İstihbaratın onu kullanmayacağını mı düşünüyorsunuz?
Kumpaslarla TSK itibarını kaybetmedi, gücünü kaybetti.
ABD, Gülen'i iade ederse...
İlker Başbuğ, darbe girişiminin hedefinin Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu, Fethullah Gülen’in kullanım süresinin bitip bitmediği sorusuna Başbuğ, “Onu zaman gösterecek, bilemem” dedi. İlker Başbuğ, “ABD Gülen’i iade etmezse demek ki kullanmaya devam edeceksiniz. Ederseniz demek ki kullanım tarihi bitti” diye konuştu. İlker Başbuğ, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Hududi’nin FETÖ mensubu olduğu konusunda ise şüphesi olduğunu söyledi.
TSK'daki yeni yapılanma
Komutanlıkların bakanlığa bağlanması emir komuta birliğini bozar. Emir komuta birliğini perişan ederseniz, o orduyu perişan edersiniz. Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanıp bağlanması tartışılabilir. Ordunun gücü dağıtılmaya çalışılıyor, ama bu tehlikeli. TSK'yı daha da güçlendirmeniz lazım. Ama bu kanun hükmünde kararname ile güçlenmiyor, güçsüzleniyor.
Etiketler:
ahmet hakan,
cemaat,
darbe,
fethullah gülen,
haber,
ohal
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)