Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Başbakan Angela Merkel'in partisine üye muhafazakarların Müslüman kadınların okullarda, üniversitelerde ve araba kullanırken peçe giymesini yasaklama konusunda anlaştıklarını söyledi.
Merkel’in Hristiyan Demokratlar partisi ve Hristiyan Sosyal Birlik partilerine bağlı bölgesel içişleri bakanları, daha fazla polis ve kamu alanlarında daha sıkı aramalar da dahil yeni güvenlik önlemleri açıklamayı planlıyorlar.
Reuters’ın haberine göre, yeni önlemler içerisinde dikkat çekenlerden birisi peçeye yönelik getirilen yasak. Peçenin yasaklanmasına neden olarak entegrasyon eksikliği sinyali vermesi, kadını erkekten daha zayıfmış gibi göstermesi ve güvenlik riski oluşturması gösteriliyor.
ZDF televizyonuna konuşan De Maiziere, “Hep birlikte peçeyi reddediyoruz; bizim liberal görüşlü toplumumuza uymuyor” dedi. Sözcü
20 Ağustos 2016 Cumartesi
19 Ağustos 2016 Cuma
'Burkini'yi yasaklayan Fransa'da laiklik tartışması
IŞİD'in saldırılarının hedefindeki Fransa, laiklik tartışmalarıyla çalkalanıyor. Fitili ateşleyen ise, İslamcı bir kadın örgütünün düzenleyeceği "Burkini Partisi"nin ölüm tehditleri nedeniyle iptal edilmesi oldu. Sonra da başta Cannes, 6 kentte plajlarda burkini giyme yasağı geldi.
Fransa, 2010'daki burkanın ardından şimdi de burkini tartışmasıyla yıkılıyor. Ülkede IŞİD saldırılarına paralel olarak artan İslamofobiyle mücadele eden Smile 13 adlı İslamcı kadın kuruluşu, Marsilya'daki Les Pennes-Mirabeau'da bir yüzme havuzunda 11 Ağustos'ta "Burkini Partisi" düzenleyecekti. "Burkini", bikini ve burka sözcüklerinin bileşiminden üretilen "tesettür mayosu" anlamında. Partiye de sadece burkini giyen Müslüman kadınlar katılacaktı. Ancak parti grubun Facebook sayfasından duyurulduktan sonra, organize edenler bir zarf içinde mermi gönderilerek ölümle tehdit edildi. Bu gelişmenin ardından yerel yetkililer, Smile 13'den güvenliği gerekçe göstererek organizasyonu yapmamalarını istedi ve "Burkini Partisi" iptal edildi.
Yaşananların ardından önce 6 sahil kentindeki plajlarda, "kamu düzenini tehdit ettiği" ve "laiklik ilkesine aykırı olduğu" gerekçesiyle burkini giyme yasağı geldi. Bu kentlerin başında da Cannes geliyor. Cannes'ın dışında Villeneuve-Loubet, Leucate, Le Toquet, Oye Plage ve Korsika'nın Sisco kentlerinde de plajlarda burkini giymek yasak. Yasağı ihlal edenler 38 Euro da para cezası uygulanıyor. Cannes'da 3 kadına ceza kesildi bile... Cannes'daki yasağı uygulayan Nice Mahkemesi, "kamu güvenliğini tehlikeye atıyor" hükmü verdi.
Gelişmelerin ardından burkini Fransa'da gündemin en üst sırasına tırmandı. Ülke, laiklik tartışmasıyla çalkalanıyor. Başbakan Manuel Valls, "Burkini, Fransa'nın ve cumhuriyetin değerleriyle örtüşmüyor" diyerek yasakları destekledi. Milletvekili Valerie Boyer, burkini giymenin "Kadınların katı İslami kurallara boyun eğdirilmesi" anlamı taşıdığını söyledi.
Burkini yasağına karşı çıkanlar da var. Anadolu Ajansı'na konuşan Paris-Est Creteil Üniversitesi'nden Kamu Hukuku Profesörü Patrice Rolland, "Laiklik kurumsal bir kavram. Ancak Fransa devleti laik olabilir, kişiler değil. Laikliğin temelinde yatan her türlü dini simgeden arınmış nötr tavır ancak kamu alanlarında uygulanabilir. Halk plajını kullanan ya da sokaktaki sade vatandaştan nötr olması beklenemez. Burkini yasağı da hukuken uygulanamaz" değerlendirmesinde bulundu.
Güney Fransa Müslümanları Derneği Sözücü Feyza Ben Mohamed de yasağı, "hukuk dışı, anayasaya aykırı ve ayırıştırıcı" diye niteleyerek, "Cannes Belediye Başkanı kamu düzeninden bahsediyor ve Müslüman kadın burkiniyle sahillere inerse bunun sorun yaratacağını savunuyor. Ve aynı zamanda terörle mücadeleden de dem vuruyor. Yani Belediye Başkanı tesettür mayosu giyen kadının terörist olduğunu düşünüyor" diye konuştu. cnntürk
Fransa, 2010'daki burkanın ardından şimdi de burkini tartışmasıyla yıkılıyor. Ülkede IŞİD saldırılarına paralel olarak artan İslamofobiyle mücadele eden Smile 13 adlı İslamcı kadın kuruluşu, Marsilya'daki Les Pennes-Mirabeau'da bir yüzme havuzunda 11 Ağustos'ta "Burkini Partisi" düzenleyecekti. "Burkini", bikini ve burka sözcüklerinin bileşiminden üretilen "tesettür mayosu" anlamında. Partiye de sadece burkini giyen Müslüman kadınlar katılacaktı. Ancak parti grubun Facebook sayfasından duyurulduktan sonra, organize edenler bir zarf içinde mermi gönderilerek ölümle tehdit edildi. Bu gelişmenin ardından yerel yetkililer, Smile 13'den güvenliği gerekçe göstererek organizasyonu yapmamalarını istedi ve "Burkini Partisi" iptal edildi.
Yaşananların ardından önce 6 sahil kentindeki plajlarda, "kamu düzenini tehdit ettiği" ve "laiklik ilkesine aykırı olduğu" gerekçesiyle burkini giyme yasağı geldi. Bu kentlerin başında da Cannes geliyor. Cannes'ın dışında Villeneuve-Loubet, Leucate, Le Toquet, Oye Plage ve Korsika'nın Sisco kentlerinde de plajlarda burkini giymek yasak. Yasağı ihlal edenler 38 Euro da para cezası uygulanıyor. Cannes'da 3 kadına ceza kesildi bile... Cannes'daki yasağı uygulayan Nice Mahkemesi, "kamu güvenliğini tehlikeye atıyor" hükmü verdi.
Gelişmelerin ardından burkini Fransa'da gündemin en üst sırasına tırmandı. Ülke, laiklik tartışmasıyla çalkalanıyor. Başbakan Manuel Valls, "Burkini, Fransa'nın ve cumhuriyetin değerleriyle örtüşmüyor" diyerek yasakları destekledi. Milletvekili Valerie Boyer, burkini giymenin "Kadınların katı İslami kurallara boyun eğdirilmesi" anlamı taşıdığını söyledi.
Burkini yasağına karşı çıkanlar da var. Anadolu Ajansı'na konuşan Paris-Est Creteil Üniversitesi'nden Kamu Hukuku Profesörü Patrice Rolland, "Laiklik kurumsal bir kavram. Ancak Fransa devleti laik olabilir, kişiler değil. Laikliğin temelinde yatan her türlü dini simgeden arınmış nötr tavır ancak kamu alanlarında uygulanabilir. Halk plajını kullanan ya da sokaktaki sade vatandaştan nötr olması beklenemez. Burkini yasağı da hukuken uygulanamaz" değerlendirmesinde bulundu.
Güney Fransa Müslümanları Derneği Sözücü Feyza Ben Mohamed de yasağı, "hukuk dışı, anayasaya aykırı ve ayırıştırıcı" diye niteleyerek, "Cannes Belediye Başkanı kamu düzeninden bahsediyor ve Müslüman kadın burkiniyle sahillere inerse bunun sorun yaratacağını savunuyor. Ve aynı zamanda terörle mücadeleden de dem vuruyor. Yani Belediye Başkanı tesettür mayosu giyen kadının terörist olduğunu düşünüyor" diye konuştu. cnntürk
Suriyeli Ümran'ın ailesi de kurtuldu
Suriye'nin Halep kentinde bombalanan evinin enkazından sağ kurtulan 5 yaşındaki Ümran'ın ailesinin akıbeti belli oldu. Ümran'ın tüm ailesi bombardımandan sağ kurtuldu, ancak 1 saat sonra evleri tamamen yıkıldı.
Halep'te 5 yaşındaki Ümran Dakneş Suriyeli muhaliflerin yayımladığı görüntülerde, enkaz altından çıkartıldıktan sonra her yanı toz içinde, yüzü kanlı halde bir ambulansın arka koltuğunda sessizce otururken görülüyor.
Toz içinde kalan bedeni ve dehşete uğramış yüz ifadesiyle Ümran, daha sonra ellerini kan içindeki yüzüne götürüyor ve elinin kana bulandığını görüyor.
Bulaşan kandan kurtulmak için bu sefer ellerini sessizce ambulansın koltuğuna siliyor.
Görüntülerin sosyal medyada paylaşılması üzerine Ümran, Suriye'deki şiddetin de sembolü haline geldi.
Fotoğrafı çeken gazeteci konuştu
Ümran'ın görüntülerini çeken Halep merkezli Suriyeli gazetesi Mustafa al Sarout, Guardian gazetesine konuştu.
Ümran'ın görüntülerini çeken Halep merkezli Suriyeli gazetesi Mustafa al Sarout, Guardian gazetesine konuştu.
Sarout, "Enkazdan çıkarılan çok çocuk gördüm. Ama bu çocuğun, o masum haliyle, neler olup bittiğine dair hiçbir fikri yoktu. Elini yüzüne koydu ve kanı gördü. Başına neler geldiğini bile bilmiyordu" dedi.Halep'te götürüldüğü hastanede Ümran'ı tedavi eden ve soyadını vermek istemeyen Doktor Muhammed de, 'buz kesen çocuğun halinin kendilerini de şaşırttığını' söyledi.
Tam bir şok halindeydi
Doktor Muhammed Ümran'ı anlattı: "Tam bir şok halindeydi. Olanların şaşkınlığını yaşıyordu. Alnındaki yaradan dolayı yüzü kana, vücudu da toza bulanmıştı. Kan da toza karışmıştı. Evinde güvende oturuyordu, belki de uyuyordu. Sonra evi başına yıkıldı. Biz onu tedavi ederken çığlık atmıyordu, ağlamıyordu, şok halindeydi."
Ümran kurtulduktan 1 saat sonra...Ümran, ailesi de kurtarıldıktan birkaç saat sonra taburcu edildi. Başından yaralanmıştı ama yara bereleri çok ciddi değildi.
Ablası ve ağabeyi de kendisiyle beraber ambulansla hastaneye götürüldü. Babaları da yüzü kan içinde evden çıktı. Ümran kurtarıldıktan yaklaşık bir saat sonra bina tamamen çöktü.
Guardian'a konuşan gazeteci Sarout çektiği görüntülerin bu kadar dikkat çekmesine şaşırdığını söyleyip "Bu çocuklar her gün bombalanıyor. Bu istisnai bir durum değil" dedi. (cnntürk)
İstanbul Üniversitesi'nde FETÖ operasyonu
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında İstanbul Üniversitesi'nde 62 öğretim üyesi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Başsavcı Vekili İsmail Uçar'ın koordinesinde yürütülen soruşturma kapsamında 62 şüpheli hakkında operasyon başlatıldı.
Operasyon kapsamında harekete geçen polis, üniversiteye gitti. Şüphelilerin odalarında aramalar, bilgisayarlarında incelemeler yapıldı. Gözaltına alınan şüpheliler Vatan Caddesi'nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.
Şüpheliler arasında profesörlerin de olduğu öğrenildi. Şüphelilerin 'FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak' suçunu işledikleri iddia ediliyor.
44 gözaltı
Operasyon kapsamında 44 öğretim görevlisi gözaltına alınırken, 18 öğretim görevlisinin aranmasına devam ediliyor. Gözaltına alınan şüpheliler Vatan Caddesi'nde bulunan Uyuşturucu ile Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirildi. DHA
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Başsavcı Vekili İsmail Uçar'ın koordinesinde yürütülen soruşturma kapsamında 62 şüpheli hakkında operasyon başlatıldı.
Operasyon kapsamında harekete geçen polis, üniversiteye gitti. Şüphelilerin odalarında aramalar, bilgisayarlarında incelemeler yapıldı. Gözaltına alınan şüpheliler Vatan Caddesi'nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.
Şüpheliler arasında profesörlerin de olduğu öğrenildi. Şüphelilerin 'FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak' suçunu işledikleri iddia ediliyor.
44 gözaltı
Operasyon kapsamında 44 öğretim görevlisi gözaltına alınırken, 18 öğretim görevlisinin aranmasına devam ediliyor. Gözaltına alınan şüpheliler Vatan Caddesi'nde bulunan Uyuşturucu ile Mücadele Şube Müdürlüğü'ne getirildi. DHA
Etiketler:
darbe,
fethullah gülen,
istanbul,
ohal
FETÖ'nün taşınmaz serveti ortaya çıktı
FETÖ’ye ait 62 bin 317 taşınmazın 4 bin 548’i, devlet envanterine geçirildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da FETÖ’nün himmet paraları ile kurduğu serveti bir gecede bloke edip örgüte ağır darbe vurdu.
Sabah'ın haberine göre FETÖ darbe girişiminin ardından mal varlıklarının satışına yönelik hükümetin yaptığı bloke çalışması örgütün "taşınmaz servetini" de ortaya çıkardı. Şu ana kadar örgütün elinde değeri milyarlarca lira ile ifade edilen 62 bin 317 gayrimenkul olduğu belirlendi. Örgütün taşınmazlarını kaçırmak için hamle yapmasını engelleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da FETÖ'nün himmet paraları ile kurduğu serveti bir gecede bloke ederek örgüte ağır bir darbe vurdu. İçinde yurt, okul, üniversite ve örgüt evi de bulunan mülklerin 4 bin 548'i devletin envanterine geçirildi.
Maliye Bakanlığı 6 bin 619, adli merciler ise 49 bin 228 taşınmazın örgüte ait olduğunu belirledi. FETÖ'nün bir önceki satış işlemini de mercek altına alan bakanlık yetkilileri Kayyum atanmış şirketlerin kayyum atanmadan önce devrettiği şüpheli 6 bin 470 gayrimenkulü de tespit ederek örgütün mülk kaçırmasının önüne geçti. Tespit işleminin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin hummalı çalışması sonucu bloke işlemi uygulanarak örgütün tüm mal varlığına yönelik satış işlemlerinin iptali gerçekleştirildi.
FETÖ mensuplarına göz açtırmayan yetkililer ilk Kanun Hükmünde Kararname'nin çıkacağı gece sabah saatlerine kadar çalışma yaparak bloke işlemlerini tamamladı. Bir yandan kanun hükmünde kararname ile FETÖ'nün taşınmaz varlığı deşifre edilirken bir yandan da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tapu sisteminde "Risk Bildirim ve Sorgulama Ekranı" oluşturuldu. Sisteme emniyet, valilik gibi birimler tarafından teyit edilen 10 bin 'şüpheli taşınmaz' girişi yapıldı.
FETÖ'ye ait 62 bin 317 adet gayrimenkul olduğu belirlendi. İçinde yurt, okul, üniversite ve örgüt evi bulunan mülklerin 4 bin 548'i devlet envanterine geçirildi. Taşınmazların 2 bin 381 adeti Hazine'ye, 2 bin 167 adeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredildi. Operasyonların devam etmesiyle birlikte bu sayının artacağı belirtiliyor.
Sabah'ın haberine göre FETÖ darbe girişiminin ardından mal varlıklarının satışına yönelik hükümetin yaptığı bloke çalışması örgütün "taşınmaz servetini" de ortaya çıkardı. Şu ana kadar örgütün elinde değeri milyarlarca lira ile ifade edilen 62 bin 317 gayrimenkul olduğu belirlendi. Örgütün taşınmazlarını kaçırmak için hamle yapmasını engelleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da FETÖ'nün himmet paraları ile kurduğu serveti bir gecede bloke ederek örgüte ağır bir darbe vurdu. İçinde yurt, okul, üniversite ve örgüt evi de bulunan mülklerin 4 bin 548'i devletin envanterine geçirildi.
Maliye Bakanlığı 6 bin 619, adli merciler ise 49 bin 228 taşınmazın örgüte ait olduğunu belirledi. FETÖ'nün bir önceki satış işlemini de mercek altına alan bakanlık yetkilileri Kayyum atanmış şirketlerin kayyum atanmadan önce devrettiği şüpheli 6 bin 470 gayrimenkulü de tespit ederek örgütün mülk kaçırmasının önüne geçti. Tespit işleminin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin hummalı çalışması sonucu bloke işlemi uygulanarak örgütün tüm mal varlığına yönelik satış işlemlerinin iptali gerçekleştirildi.
FETÖ mensuplarına göz açtırmayan yetkililer ilk Kanun Hükmünde Kararname'nin çıkacağı gece sabah saatlerine kadar çalışma yaparak bloke işlemlerini tamamladı. Bir yandan kanun hükmünde kararname ile FETÖ'nün taşınmaz varlığı deşifre edilirken bir yandan da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tapu sisteminde "Risk Bildirim ve Sorgulama Ekranı" oluşturuldu. Sisteme emniyet, valilik gibi birimler tarafından teyit edilen 10 bin 'şüpheli taşınmaz' girişi yapıldı.
FETÖ'ye ait 62 bin 317 adet gayrimenkul olduğu belirlendi. İçinde yurt, okul, üniversite ve örgüt evi bulunan mülklerin 4 bin 548'i devlet envanterine geçirildi. Taşınmazların 2 bin 381 adeti Hazine'ye, 2 bin 167 adeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredildi. Operasyonların devam etmesiyle birlikte bu sayının artacağı belirtiliyor.
Okullar ne zaman açılacak? MEB son noktayı koydu
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) okullar ne zaman açılacak sorusunun gündemden düşmesini istiyor. Sosyal medyada, okulların geç açılacağına dair bilgiler geldi Bu bilgilerden rahatsız olan Başbakan Yıldırım, tarih değişmesinin söz konusu olmadığını söyledi. Milli Eğitim Bakanlığı da bu soruya çok net cevap verdi. Okulların yarı yıl tatilini bile açıkladı.
Velilerden çok yaz tatilinin bitmesini istemeyen öğrencilerin en çok sorduğu soruyu Milli Eğitim Bakanlığı cevap verdi. Geçen senelere nazaran bu tarz olayların olmadığı bir dönemde en hassas olan konulardan biri olan bu soru gündemden düşmediği için, MEB, okul takvimini ayrıntlı bir şekilde paylaştı.
Türkiye'de okullara dair birçok iddia sosyal medyada gündeme geliyor. Bunlardan biri de okulların geç açılacağına dair yorumlar. Sosyal medyada bu yorumlar çokça dillendirilince, Başbakan Binali Yıldırım konuya el attı.
CNN TÜRK'te Gündem Özel'de soruları cevaplayan Başbakan Yıldırım, okulların açılış tarihine dair net bir cevap verdi. Yıldırım "Okul açılma tarihinde ise erteleme ihtimali söz konusu değil, okullar 19 Eylül'de açılıyor." açıklamasında bulundu.
Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamasından sonra sorunun muhatabı olan Milli Eğitim Bakanlığı'ndan da cevap geldi.
Milli Eğitim Bakanlığı, kamuoyuyla paylaştığı yazılı açıklamasında sosyal medyada bu tarz çıkan haber ve yorumların gerçeğe yansıtmadığını, geç açılacağına dair haberlerin doğru olmadığını açıkladı.
Milli Eğitim Bakanlığı "Bugün bazı basın yayın organlarında, 2016-2017 eğitim öğretim yılının 3 Ekim 2016 tarihinde başlayacağına yönelik spekülatif haberlere yer verildiği görülmüştür. Söz konusu haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Bakanlığımızca daha önce eğitim öğretim yılı çalışma takviminde açıklandığı gibi eğitim öğretim yılı 19.09.2016 tarihinde başlayacaktır. Bakanlığımızla ilgili her türlü resmi açıklama, duyuru ve haber Müşavirliğimizce yapılmaktadır. Bunun dışında yapılan açıklamalara itibar edilmemesini rica ederiz" açıklamasında bulundu. Milli Eğitim Bakanlığı öğretim yılı takvimi oluşturdu.
MEB'in okul takvimi
Milli Eğitim Bakanlığı, 2016-2017 takvimini kendi sitesinden açıkladı. Buna göre; okulların öğretim yılı 19 Eylül 2016'da açılıyor, 9 Haziran 2017 Cuma günü öğretim yılı sona eriyor. Bu genelte tüm İl Milli Eğitim Müdürüklerine yollandı. MEB'in başka bir tarih açıklamayacağı zamana dek bu tarihlerin esas olduğu belirtildi.
Yarıyıl tatili ne zaman?
MEB'in açıkladığı tarihlere bakıldığında; öğretim yılı ara tatili 23 Ocak 2017 yılında başlıyor, 3 Şubat 2017'de sona eriyor. 6 Şubat 2017'de öğretim yılının ikinci dönemi başlıyor.
Velilerden çok yaz tatilinin bitmesini istemeyen öğrencilerin en çok sorduğu soruyu Milli Eğitim Bakanlığı cevap verdi. Geçen senelere nazaran bu tarz olayların olmadığı bir dönemde en hassas olan konulardan biri olan bu soru gündemden düşmediği için, MEB, okul takvimini ayrıntlı bir şekilde paylaştı.
Türkiye'de okullara dair birçok iddia sosyal medyada gündeme geliyor. Bunlardan biri de okulların geç açılacağına dair yorumlar. Sosyal medyada bu yorumlar çokça dillendirilince, Başbakan Binali Yıldırım konuya el attı.
CNN TÜRK'te Gündem Özel'de soruları cevaplayan Başbakan Yıldırım, okulların açılış tarihine dair net bir cevap verdi. Yıldırım "Okul açılma tarihinde ise erteleme ihtimali söz konusu değil, okullar 19 Eylül'de açılıyor." açıklamasında bulundu.
Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamasından sonra sorunun muhatabı olan Milli Eğitim Bakanlığı'ndan da cevap geldi.
Milli Eğitim Bakanlığı, kamuoyuyla paylaştığı yazılı açıklamasında sosyal medyada bu tarz çıkan haber ve yorumların gerçeğe yansıtmadığını, geç açılacağına dair haberlerin doğru olmadığını açıkladı.
Milli Eğitim Bakanlığı "Bugün bazı basın yayın organlarında, 2016-2017 eğitim öğretim yılının 3 Ekim 2016 tarihinde başlayacağına yönelik spekülatif haberlere yer verildiği görülmüştür. Söz konusu haberler gerçeği yansıtmamaktadır. Bakanlığımızca daha önce eğitim öğretim yılı çalışma takviminde açıklandığı gibi eğitim öğretim yılı 19.09.2016 tarihinde başlayacaktır. Bakanlığımızla ilgili her türlü resmi açıklama, duyuru ve haber Müşavirliğimizce yapılmaktadır. Bunun dışında yapılan açıklamalara itibar edilmemesini rica ederiz" açıklamasında bulundu. Milli Eğitim Bakanlığı öğretim yılı takvimi oluşturdu.
MEB'in okul takvimi
Milli Eğitim Bakanlığı, 2016-2017 takvimini kendi sitesinden açıkladı. Buna göre; okulların öğretim yılı 19 Eylül 2016'da açılıyor, 9 Haziran 2017 Cuma günü öğretim yılı sona eriyor. Bu genelte tüm İl Milli Eğitim Müdürüklerine yollandı. MEB'in başka bir tarih açıklamayacağı zamana dek bu tarihlerin esas olduğu belirtildi.
Yarıyıl tatili ne zaman?
MEB'in açıkladığı tarihlere bakıldığında; öğretim yılı ara tatili 23 Ocak 2017 yılında başlıyor, 3 Şubat 2017'de sona eriyor. 6 Şubat 2017'de öğretim yılının ikinci dönemi başlıyor.
18 Ağustos 2016 Perşembe
100 karısı olan Kral
Orta Afrika ülkesi Kamerun'daki çok sayıda küçük krallıktan biri olan Bafut'ta 11'nci Kral Abumbi'nin 100'e yakın eşi olduğu düşünülüyor.
CNN International’in haberleştirdiği Bafut Krallığı’nda, geleneklere göre ölen kralın tüm mirasıyla birlikte, eşleri de varisine kalıyor. Aynı zamanda yeni kral kendi seçtiği kraliçeyle de evleniyor.
Krallıkta eşlerin oldukça önemli bir rolü bulunuyor.
Abumbi’nin üçüncü eşi Kraliçe Constance, her başarılı erkeğin arkasında başarılı, güçlü bir kadın vardır diyor ve ekliyor, “Geleneklerimize göre önceki kralın yaşlı eşleri yeni genç eşlere kuralları öğretir. Aynı şekilde yeni krala da geleneklerimizin öğretilmesi eşlerin görevidir.”
Poligami yani çok eşliliğin yasal olduğu Kamerun’daki Bafut Krallığı’nda eski Kral Zofoa’nın babası öldüğünde onun 72 karısı ve 500 çocuğu kendisine “miras” kalmış.
CNN International’in sunucusu Soni Methu, Kral Abumbi ilen tanıştıktan sonra şu izlenimini aktarıyor: “Kralın yaşam tarzıyla ilgili hızlıca yargılara kapılıyoruz ancak aynı Birleşik Krallık’ta olduğu gibi Afrika’daki krallıklar da zengin bir kültür ve tarihe sahip.” Sözcü
CNN International’in haberleştirdiği Bafut Krallığı’nda, geleneklere göre ölen kralın tüm mirasıyla birlikte, eşleri de varisine kalıyor. Aynı zamanda yeni kral kendi seçtiği kraliçeyle de evleniyor.
Krallıkta eşlerin oldukça önemli bir rolü bulunuyor.
Abumbi’nin üçüncü eşi Kraliçe Constance, her başarılı erkeğin arkasında başarılı, güçlü bir kadın vardır diyor ve ekliyor, “Geleneklerimize göre önceki kralın yaşlı eşleri yeni genç eşlere kuralları öğretir. Aynı şekilde yeni krala da geleneklerimizin öğretilmesi eşlerin görevidir.”
Poligami yani çok eşliliğin yasal olduğu Kamerun’daki Bafut Krallığı’nda eski Kral Zofoa’nın babası öldüğünde onun 72 karısı ve 500 çocuğu kendisine “miras” kalmış.
CNN International’in sunucusu Soni Methu, Kral Abumbi ilen tanıştıktan sonra şu izlenimini aktarıyor: “Kralın yaşam tarzıyla ilgili hızlıca yargılara kapılıyoruz ancak aynı Birleşik Krallık’ta olduğu gibi Afrika’daki krallıklar da zengin bir kültür ve tarihe sahip.” Sözcü
Suriye iç savaşı: Halepli çocukların dramı!
Suriye'de yaşanan iç savaşın en dramatik görüntülerinden biri... Muhalifler, rejim güçlerinin Halep'e yönelik ablukasını kırdığını iddia ederken, 5 yaşındaki Umran Dakneş'in bu fotoğrafı, dünyayı derinden sarstı.
İngiliz The Independent gazetesinin haberine göre; minik Umran’ın fotoğrafı sosyal medyada yaygın biçimde paylaşıldı. Fotoğraf, hükümet güçleri ya da Rus uçaklarının Halep’te muhaliflerin kontrolündeki doğu bölgesinde bulunan Katerji semtine yönelik saldırılarının ardından çekildi.
Medya aktivistleri tarafından kaydedilen videoda, üzeri tozla kaplı halde olan Umran, bir evin enkazından çıkarılıyor ve ambulansın koltuğuna oturtuluyor. Akabinde kurtarma görevlileri, olay yerine dönmek için yanından ayrılıyor. Umran ambulansın koltuğunda tek başına kalıyor, boş gözlerle etrafa bakıyor ve sonra kan revan içindeki başını siliyor.
Haberde, Umran’ın şehirdeki M10 hastanesine kaldırıldığı ve tedavi edildikten sonra taburcu edildiği belirtildi. Umran’ın doktorlar tarafından görüldükten sonra bir fotoğrafı daha yayınlandı.
Cansız bedeni Bodrum sahillerine vuran Aylan Kurdi gibi Suriye iç savaşının sembolü haline gelen minik Umran’ın ailesinin nerede olduğu bilinmiyor.
İngiliz The Independent gazetesinin haberine göre; minik Umran’ın fotoğrafı sosyal medyada yaygın biçimde paylaşıldı. Fotoğraf, hükümet güçleri ya da Rus uçaklarının Halep’te muhaliflerin kontrolündeki doğu bölgesinde bulunan Katerji semtine yönelik saldırılarının ardından çekildi.
Medya aktivistleri tarafından kaydedilen videoda, üzeri tozla kaplı halde olan Umran, bir evin enkazından çıkarılıyor ve ambulansın koltuğuna oturtuluyor. Akabinde kurtarma görevlileri, olay yerine dönmek için yanından ayrılıyor. Umran ambulansın koltuğunda tek başına kalıyor, boş gözlerle etrafa bakıyor ve sonra kan revan içindeki başını siliyor.
Haberde, Umran’ın şehirdeki M10 hastanesine kaldırıldığı ve tedavi edildikten sonra taburcu edildiği belirtildi. Umran’ın doktorlar tarafından görüldükten sonra bir fotoğrafı daha yayınlandı.
Cansız bedeni Bodrum sahillerine vuran Aylan Kurdi gibi Suriye iç savaşının sembolü haline gelen minik Umran’ın ailesinin nerede olduğu bilinmiyor.
Mısır'da sekiz kadın spikere zayıflama şartı!
Mısır'da devlet kanalı sekiz kadın spikere zayıflamaları için bir ay süre verdi, aksi takdirde ekranlara geri dönemeyecekleri söylendi. Karar ülkeyi ikiye böldü.
ERTU kanalında çalışan sekiz spikere zayıflamaları için ihtarda bulundu. Bir ay süre veren kanal, spikerlerden zayıflamalarını ve ekranların karşısına geri dönmelerini istedi. Kilo verememeleri halinde bir daha ekrana çıkmayacakları söylendi.
Bu kararı veren ise daha önce kendisi de spiker olan kanalın kadın yöneticisi Safaa Hegazy.
Kanaldan kendilerine yapılan açıklama karşısında şoke olan spikerler şaşkın ve üzgün olduklarını açıkladı. Ülkedeki kadın hakları örgütleri kararın yasalara aykırı olduğunu söylediler. ERTU kanalı yöneticileri ise kararlarından geri dönmeyeceklerini açıkladı.
Mısır'da tartışmaya yol açan olaydan sonra devlet gazetesi El Ahram çalışanı gazeteci Fatma el Şaravi kararın haklı olduğunu savunarak tüm TV kanallarında uygulanması gerektiğini söyledi. Akademisyen ve yazar Vahid Abdul Macit ise kararı eleştirerek kadınların görüntüsüyle değil haberlerin içerikleriyle ilgilenilmesi gerektiğini savundu. Hürriyet
ERTU kanalında çalışan sekiz spikere zayıflamaları için ihtarda bulundu. Bir ay süre veren kanal, spikerlerden zayıflamalarını ve ekranların karşısına geri dönmelerini istedi. Kilo verememeleri halinde bir daha ekrana çıkmayacakları söylendi.
Bu kararı veren ise daha önce kendisi de spiker olan kanalın kadın yöneticisi Safaa Hegazy.
Kanaldan kendilerine yapılan açıklama karşısında şoke olan spikerler şaşkın ve üzgün olduklarını açıkladı. Ülkedeki kadın hakları örgütleri kararın yasalara aykırı olduğunu söylediler. ERTU kanalı yöneticileri ise kararlarından geri dönmeyeceklerini açıkladı.
Mısır'da tartışmaya yol açan olaydan sonra devlet gazetesi El Ahram çalışanı gazeteci Fatma el Şaravi kararın haklı olduğunu savunarak tüm TV kanallarında uygulanması gerektiğini söyledi. Akademisyen ve yazar Vahid Abdul Macit ise kararı eleştirerek kadınların görüntüsüyle değil haberlerin içerikleriyle ilgilenilmesi gerektiğini savundu. Hürriyet
FETÖ'nün 'yemin metni' iddianamede
Uşak Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye yönelik süren soruşturma kapsamında mahkeme tarafından kabul edilen iddianamede, örgütün sözde "yemin metni" yer aldı.
Uşak Cumhuriyet Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, örgütün sözde "yemin metni" yer aldı.
AA'nın haberine göre, Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY'nin finans ayağına yönelik yaklaşık bir yıldır süren soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, örgüte dahil olan her kişiye mecburi kılınan 9 maddelik sözde "yemin metni" dikkati çekti.
Fethullah Gülen'in "bir numaralı" sanık olarak yer aldığı 13'ü tutuklu 111 sanık hakkında yürütülen
FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturma kapsamında hazırlanan 2 bin 527 sayfalık iddianamede, yer alan FETÖ'nün sözde "yemin metni" ile örgüt mensuplarının yapıya bağlılıklarının pekiştirilmeye çalışıldığı belirtildi.
"İtirazsız yerine getirecek aksi halde..."
Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen ve 6'sı şikayetçi, 60'ı mağdur toplam 220 tanık ifadesine yer verildiği iddianamede, "Örgütün kuruluşundaki yemin metni" başlıklı bölümde, yapının aldığı kararlara örgüt üyelerinin itirazsız yerine getireceği, kurallara uymadığı takdirde kişinin bu kadrodan kendi rızasıyla ayrılıp herhangi bir talebe gibi dershane vazifesine devam edileceği ifade edildi.
"Kutsal değerler üzerine yemin ettiriliyor"
İddianamede, FETÖ üyelerinin kod isim kullanmalarının istendiği, örgüte itaat ve bağlılık için dini duyguların istismar edilerek kutsal değerler üzerine yemin ettirildiği, bu yöntemle örgüt liderine koşulsuz sadakatin sağlanmasının amaçlandığı kaydedildi.
FETÖ'de hiyerarşik görev dağılımı ve gizlilik esasının ön koşul olduğunun belirtildiği iddianamede, iletişimin gizliliğe riayet edilerek ulaklar vasıtası ile sağlandığı, bu terör örgütünün kendine özgü ceza ve ödül sistemi bulunan profesyonel bir örgütlenme olduğu ifade edildi.
İşte FETÖ örgütünün o "yemin metni"
İddianamede yer alan FETÖ'nün sözde "yemin metni" şöyle:
"Gücüm yettiği kadar Kur'anı hayatıma gaye edineceğime, kardeşlerime karşı sadakat izinde bulunacağıma, halkın ve talebe arkadaşların izzet ve onurlarını izzetim ve onurum kadar yükseltmeye çalışacağıma, kusurlarımın hatırlatılması karşısında memnuniyet ihzar edeceğime, dahilden ve hariçten gelen bilumum taarruz ve tenkitleri 'nefsime yapılmış' gibi reddedeceğime, bilumum karar listesindeki esaslara riayette bulunacağıma, hizmet adına uhdeme aldığım vazifeleri veya kararla bana tahmil edilen mükellefiyetleri itirazsız yerine getirmeye çalışacağıma, Kur'ana sadakatten hiçbir surette ayrılmayacağıma, münferit hareket edip bu kararlara muhalif davrandığım an ihtiyarımla bu kadrodan kendimi ıskat edip herhangi bir talebe gibi dershanede vazifeme devam edeceğime vallah-billah kasemleriyle yemin ediyor ve bu yeminin La Yen Kati olmasına, CENAB-I HAKKI istişhadda bulunuyorum."
İddianamede, örgütün sözde "yemin metni"nin ardından FETÖ üyelerinin uyması gereken kurallarla ilgili bölüme de yer verildi.
Uşak Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ/PDY'nin finans ayağına yönelik Eylül 2015'te başlattığı soruşturma kapsamında, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri 83 kişiyi gözaltına almış, FETÖ yapılanmasında "bürokrasi imamının yardımcısı" olduğu iddia edilen iş adamı Hazim Sesli ile Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Ali Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu 13 kişi tutuklanmıştı. Operasyon kapsamında 20 kişi hakkında ise yakalama kararı çıkarılmıştı. cnntürk
Uşak Cumhuriyet Başsavcılığınca Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, örgütün sözde "yemin metni" yer aldı.
AA'nın haberine göre, Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY'nin finans ayağına yönelik yaklaşık bir yıldır süren soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, örgüte dahil olan her kişiye mecburi kılınan 9 maddelik sözde "yemin metni" dikkati çekti.
Fethullah Gülen'in "bir numaralı" sanık olarak yer aldığı 13'ü tutuklu 111 sanık hakkında yürütülen
FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturma kapsamında hazırlanan 2 bin 527 sayfalık iddianamede, yer alan FETÖ'nün sözde "yemin metni" ile örgüt mensuplarının yapıya bağlılıklarının pekiştirilmeye çalışıldığı belirtildi.
"İtirazsız yerine getirecek aksi halde..."
Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen ve 6'sı şikayetçi, 60'ı mağdur toplam 220 tanık ifadesine yer verildiği iddianamede, "Örgütün kuruluşundaki yemin metni" başlıklı bölümde, yapının aldığı kararlara örgüt üyelerinin itirazsız yerine getireceği, kurallara uymadığı takdirde kişinin bu kadrodan kendi rızasıyla ayrılıp herhangi bir talebe gibi dershane vazifesine devam edileceği ifade edildi.
"Kutsal değerler üzerine yemin ettiriliyor"
İddianamede, FETÖ üyelerinin kod isim kullanmalarının istendiği, örgüte itaat ve bağlılık için dini duyguların istismar edilerek kutsal değerler üzerine yemin ettirildiği, bu yöntemle örgüt liderine koşulsuz sadakatin sağlanmasının amaçlandığı kaydedildi.
FETÖ'de hiyerarşik görev dağılımı ve gizlilik esasının ön koşul olduğunun belirtildiği iddianamede, iletişimin gizliliğe riayet edilerek ulaklar vasıtası ile sağlandığı, bu terör örgütünün kendine özgü ceza ve ödül sistemi bulunan profesyonel bir örgütlenme olduğu ifade edildi.
İşte FETÖ örgütünün o "yemin metni"
İddianamede yer alan FETÖ'nün sözde "yemin metni" şöyle:
"Gücüm yettiği kadar Kur'anı hayatıma gaye edineceğime, kardeşlerime karşı sadakat izinde bulunacağıma, halkın ve talebe arkadaşların izzet ve onurlarını izzetim ve onurum kadar yükseltmeye çalışacağıma, kusurlarımın hatırlatılması karşısında memnuniyet ihzar edeceğime, dahilden ve hariçten gelen bilumum taarruz ve tenkitleri 'nefsime yapılmış' gibi reddedeceğime, bilumum karar listesindeki esaslara riayette bulunacağıma, hizmet adına uhdeme aldığım vazifeleri veya kararla bana tahmil edilen mükellefiyetleri itirazsız yerine getirmeye çalışacağıma, Kur'ana sadakatten hiçbir surette ayrılmayacağıma, münferit hareket edip bu kararlara muhalif davrandığım an ihtiyarımla bu kadrodan kendimi ıskat edip herhangi bir talebe gibi dershanede vazifeme devam edeceğime vallah-billah kasemleriyle yemin ediyor ve bu yeminin La Yen Kati olmasına, CENAB-I HAKKI istişhadda bulunuyorum."
İddianamede, örgütün sözde "yemin metni"nin ardından FETÖ üyelerinin uyması gereken kurallarla ilgili bölüme de yer verildi.
Uşak Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ/PDY'nin finans ayağına yönelik Eylül 2015'te başlattığı soruşturma kapsamında, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri 83 kişiyi gözaltına almış, FETÖ yapılanmasında "bürokrasi imamının yardımcısı" olduğu iddia edilen iş adamı Hazim Sesli ile Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Ali Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu 13 kişi tutuklanmıştı. Operasyon kapsamında 20 kişi hakkında ise yakalama kararı çıkarılmıştı. cnntürk
Fethullah Gülen'in yeğeni Ümraniye'de gözaltına alındı
FETÖ/PDY terör örgütü elebaşı Fethullah Gülen'in yeğeni Ümraniye'de gözaltına alındı.
Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, ihbar üzerine bir eve operasyon düzenledi. Operasyonda terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in yeğeni Selman Gülen gözaltına alındı. Selman Gülen'e ait lüks bir otomobilde yapılan aramada 3 adet telefon, bir adet hard disk, drone ve Gülen'a ait kitaplar ele geçirildi.
Selman Gülen'in Yamanlar Koleji mezunu olduğu öğrenilen Selman Gülen'in, Fetullah Gülen'in kardeşinin çocuğu olduğu belirtildi. Selman Gülen'in tanınmamak için şapka taktığı ve bıyık bıraktığı da görüldü.Gözaltına alınan Selman Gülen, sorgulanmak üzere Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Hürriyet
Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, ihbar üzerine bir eve operasyon düzenledi. Operasyonda terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in yeğeni Selman Gülen gözaltına alındı. Selman Gülen'e ait lüks bir otomobilde yapılan aramada 3 adet telefon, bir adet hard disk, drone ve Gülen'a ait kitaplar ele geçirildi.
Selman Gülen'in Yamanlar Koleji mezunu olduğu öğrenilen Selman Gülen'in, Fetullah Gülen'in kardeşinin çocuğu olduğu belirtildi. Selman Gülen'in tanınmamak için şapka taktığı ve bıyık bıraktığı da görüldü.Gözaltına alınan Selman Gülen, sorgulanmak üzere Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Hürriyet
17 Ağustos 2016 Çarşamba
5. kattan ölüme atladı!
Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde psikolojik sorunlar yaşadığı öğrenilen bir genç kız, 5. kattan atlayarak intihar etti.
Olay Müftü Mahallesi Devrek Yolu Caddesi üzerindeki 5 katlı apartmanda meydana geldi. İddiaya göre, bir süredir psikolojik sorunlar yaşayan Kader Ş. (21) babası ile telefonda tartıştıktan sonra 5 katlı apartmanın son katında yaşayan kız arkadaşı Ece E.'ye ait dairenin penceresinden kendisini boşluğa bıraktı.
Olayı gören çevredeki vatandaşlar 112 ekiplerine haber verdi. Kısa sürede olay yerine gelen 112 sağlık görevlileri genç kıza ilk müdahaleyi yaptıktan sonra ambulansla hastaneye kaldırdı. Genç kız burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.
Öte yandan Kader Ş.'yi yerde baygın yatarken gören arkadaşları gözyaşlarına hakim olamadı. Polis olayla ilgili olarak soruşturma başlattı. Sözcü
Olay Müftü Mahallesi Devrek Yolu Caddesi üzerindeki 5 katlı apartmanda meydana geldi. İddiaya göre, bir süredir psikolojik sorunlar yaşayan Kader Ş. (21) babası ile telefonda tartıştıktan sonra 5 katlı apartmanın son katında yaşayan kız arkadaşı Ece E.'ye ait dairenin penceresinden kendisini boşluğa bıraktı.
Olayı gören çevredeki vatandaşlar 112 ekiplerine haber verdi. Kısa sürede olay yerine gelen 112 sağlık görevlileri genç kıza ilk müdahaleyi yaptıktan sonra ambulansla hastaneye kaldırdı. Genç kız burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.
Öte yandan Kader Ş.'yi yerde baygın yatarken gören arkadaşları gözyaşlarına hakim olamadı. Polis olayla ilgili olarak soruşturma başlattı. Sözcü
Erdoğan'a Başdanışman atanan Adnan Tanrıverdi kimdir,
Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlığına atanan emekli general Adnan Tanrıverdi ve kurucusu olduğu kuruluş Sadat bir çok iddia ile gündeme geldi. Peki Adnan Tanrıverdi kimdir ve Sadat adlı şirket ne faaliyetler yürütüyor? İşte iddialar ve kamuoyuna yapılan açıklamalarıyla bu soruların yanıtları...
Sadat adlı uluslararası savunma danışmanlığı firmasının kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'nin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına getirilmesi kamuoyunda da merak edilen soruları beraraberinde getirdi. Peki Adnan Tanrıverdi kimdir ve Sadat firması ne yapmaktadır?
1944 Konya Akşehir doğumlu olan Adnan Tanrıverdi, 1963-1964'te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümündeki öğreniminin ardından 1964 yılında girdiği Kara Harp Okulun'dan 1966'da topçu subayı olarak mezun oldu ve 1996 yılındaki emekliliğine kadar 30 yıl TSK'da görev yaptı. 1980'de kurmay subay olan ve "Gayrinizami Harp Kursu" de gören Tanrıverdi'nin görev yaptığı birlikler arasında Genelkurmay Özel Harp Daire Başkanlığı ile KKTC Sivil savunma Teşkilat Başkanlığı da bulunuyor.
"İrticai faaliyet" iddiası
1992'de tuğgeneralliğe yükseltilen Tanrıverdi, İstanbul'daki 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı'nın ardından Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı yaptı ve 1996'da kadrosuzluk gerekçesiyle emekli edildi. Tanrıverdi'nin geçmişte ve atamasının ardından "TSK içinde irticai faaliyetler yürüttüğü için" emekli edildiği iddiaları sıkça gündeme getirildi. Emeklilikten sonra da Üsküdar FM Radyosunun Genel Koordinatörlüğünü, İhlâs Marmara Evleri Camii Yaptırma ve Yardım Derneği Yönetim Kurulu üyeliğini yapan Tanrıverdi'nin genel başkanlığını yaptığı, 2000 yılında kurulan Adaleti Savunanlar Derneği'nin (ASDER) TSK'dan ihraç edilen ve emekli askerlerden oluştuğu sıkça eleştiri konusu oldu. Kuruluş, bünyesindeki Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASSAM) aracılığıyla TSK'nın yeniden yapılandırılmasına yönelik eleştiriler geliştirdi. Atama sonrasında basında yer alan iddialar arasında 15 Temmuz sonrasındaki kararnamelerle TSK'ya getirilen yeni düzenlemelerin bu önerilerle paralellik taşıdığı da var.
Eski istihbarat başkanından 'Dini kışlaya sokan adam' iddiası
Atama kararının ardından Genelkurmay Eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin'in, "Bu adam TSK'daki görev yaptığı süre boyunca dini kendi amaçlarına alet eden uygulamalar içinde olmuştur. İstanbul Maltepe'deki Tugay Komutanlığı sırasında kışlanın içine dini sokmuş, kendine orada bir grup yaratamaya çalışmış, kışla içinde toplu sihir namazları kıldığına yönelik gelen bilgiler doğrultusunda kızak bir göreve çekilerek emekli edilmiştir" şeklindeki iddiası basına yansıdı.
'Atatürk düşmanı' iddiası
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz da Tanrıverdi'yi "Atatürk düşmanı" diye niteleyerek, "Atatürk düşmanı, cumhuriyet düşmanı bir adamla yoluna devam edenler bu ülkeyi bu felaketten kurtaramaz" açıklaması yaptı.
Sadat'ın faaliyetleri ne?
Adnan Tanrıveri'nin 2012'de kurucusu olduğu Sadat Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi, özellikle Suriye savaşı bağlamında sıkça gündeme gelen bir kuruluş.
Misyonu: 'İslam dünyasının dünya süper güçleri arasındaki yerini almasına yardımcı olmak'
Gayri nizami harp eğitimi veren şirketin çeşitli yerlerde açtığı eğitim kamplarında 2 bin 800 kişinin gayri nizamı harp ya da gerilla eğitimi aldığı 3 Eylül 2012'deki Aydınlık gazetesinin bir haberinde yer aldı. Peki Sadat kendisini nasıl anlatıyor? Şirketin internet sitesinde misyonu, "Silahlı Kuvvetlerin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonu, iç güvenlik ve savunma alanında stratejik danışmanlık, iç güvenlik ve askeri eğitim ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam Ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamı oluşturmayı ve İslam Dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da Dünya Süper Güçleri arasındaki hak ettiği yerini almasına yardımcı olmaktır" şeklinde tanımlanıyor.
Askeri eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyor
Türkiye'de uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek şirket olduğu belirtilen ve eski TSK mensuplarının görev aldığı Sadat, askeri ve "iç güvenlik" yani "terörle mücadele" alanında danışmanlık ve eğitim hizmeti veriyor. Askeri ve güvenlik alanında pek çok eğitimi veren şirketin, kursları arasında "Gayri Nizamı Harp" ve "Keskin Nişancılık" gibi başlıklar da dikkat çekiyor. "Kara Harekatı", "Keskin Nişancılık", "Koruma", "Tahrip", "Gayri Nizami Harp", "İleri Tek Er Muharebe", "Topçu ve Havan İleri Gözetleyicilik", "Tank / Zırhlı Araç Avcılığı" gibi kurs eğitim paketleri bulunuyor.
Gayri Nizami Harp Eğitim Paketi
Şirketin "Gayri Nizami Harp Kursu Eğitim Paketi" kapsamında, "Gayri Nizami Harp teşkilatlanması ve bu teşkilatın unsurlarının pusu, baskın, yol kapaması, tahrip, sabotaj ve kurtarma-kaçırma harekatları ile bu harekatlara karşı koyma faaliyetlerinin eğitimini" verdiği anlatılıyor. Şirketin bu kurs kapsamında verdiği dersler arasında, "istihbarat", "gerilla harekatı", "kurtarma-kaçırma harekatı", "özel kuvvetler harekatı", "psikolojik harp" dikkat çekiyor. Bu kurs sonucunda "kazandırılacak kabiliyetler" başlığı altında da şunlar sayılıyor:
"Suikast kabiliyeti kazandırılır"
"Kursiyerler, GNH Kursları sonucunda; Başta psikolojik harp ve harekat olmak üzere, Sabotaj, Baskın, Pusu, Tahrip, Suikast, Kurtarma ve kaçırma, Tedhiş, Sokak hareketleri türü eylemlerde ve gizli etkinliklerden oluşan harekat teknikleri, imkân ve kabiliyetine ulaştırılır ve yapılacak test ve değerlendirmelerde başarılı olanlara GNH Uzmanlığı Sertifika verilir."
Sadat TBMM gündeminde
Kurulduğu 2012'de Ali Rıza Öztürk, Bülent Tezcan ve Ali İhsan Köktürk tarafından verilen Soru ve Meclis Araştırması önergesiyle TBMM gündemine taşınan Sadat'la ilgili son olarak CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar, Başbakan Binali Yıldırım'ın yanıtlaması talebiyle 1 Temmuz'da soru önergesi vermişti. Suriye savaşındaki etkinliği ve faaliyetleri sorgulanan Sadat'la ilgili önergede, "Sadat'ın TSK'ya alternatif oluşturduğu" iddiaları hatırlatılmıştı. Sağlar'ın deyimiyle şirketin "kontrgerilla eğitimi" verdiği belirtilen soru önergesinde, şirketin "Suriye'de savaşan IŞİD türevi radikal İslamcı örgütlere gayrı nizami harp eğitimi" verdiği iddiaları sorulmuştu. Sağlar soru önergesinde, şirketin kamplarında "Osmanlı Ocaklarından gelen gençlerin" de bulunduğu iddialarını hatırlatarak, Sadat'ın resmi kurumlarca verilmiş bir izninin olup olmadığını, "TSK'ya alternatif oluşturması için hükümet tarafından izin verilip verilmediğini" ve hangi gruplara ne tür eğitimler verdiğinin takip edilip edilmediğini sormuştu. Sağlar, "Eğer takip ediliyorsa hangi gruplara, ne tür eğitimler hangi tarihler aralığında ve nerede verilmiştir?" sorusuna da yanıt istemişti. Soru önergesinde Sağlar, "Gerilla eğitimi veren SADAT’ın kontrol edilmemesi durumunda, ne gibi sıkıntılara gebe olduğumuzu ön görüyor musunuz?" diye de sormuştu.
Sadat'tan yanıt: Fuat Avni ve Mehmet Eymür'ün iftiraları
Fikri Sağlar'ın soru önergesine 12 Temmuz'da Sadat'ın internet sitesi üzerinden yanıt verilmiş ve bu iddiaların arkasında sosyal medyada "Fuat Avni" olarak bilinen ve kim olduğu bilinmeyen bir kişiyle, eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün bulunduğu belirtilerek, bunların iftira olduğu ileri sürülmüştü. Cevapta Eymür'ün bu iddiaları, "CIA'nin yönlendirmesiyle" gündeme getirdiği iddia edilerek, "Bu ülkelerin silahlı kuvvetlerine ihtiyaç duydukları askeri eğitimleri SADAT A.Ş. vermesin de ABD şirketleri mi versin?" denilmişti.
'Hiçbir ülkeye gerilla eğitimi verilmedi'
Şirketten soru önergesi üzerine yapılan açıklamada, Ticaret Kanunu kapsamında faaliyet gösterdikleri, şirketin kuruluşunun Ticaret ve Milli Savunma Bakanlıkları'na bildirildiği ve "Türk Silahlı kuvvetlerine alternatif olmak gibi bir amacı ve iddiası" olmadığı söylendi. Kurulduğu günden bu güne kadar herhangi bir ülke veya gruba, yurt içinde ve yurt dışında nizami-gayri nizami veya herhangi bir konuda eğitim hizmeti verilmediği belirtilen açıklamada, bazı ülkeler ile proje bazında danışmanlık için görüşme yapıldığı ifade edildi. Savunma Sanayi ürünleri alıp-satmak için girişimlerde bulundukları anlatılan açıklamada, "Milli Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlıklarının izni olmadan, savunma sanayi ürünlerinin yurt içi ve uluslararası sevkiyatı mümkün değildir. SADAT A.Ş. de aynı hükümlere tabidir" denildi. Yurt içinde ve yurt dışında herhangi bir eğitim tesisi ve kamplarının bulunmadığı dile getirilen açıklamada, bu yöndeki iddialar "iftira" olarak nitelendirildi. Açıklamada, "SADAT A.Ş.'nin eğitim kampları yoktur. SADAT A.Ş.'nin İŞİD (DAEŞ - DEAŞ - ISIS - ISIL) ile ve başka her hangi bir terör örgütü ile hiç bir ilgi ve bağlantısı yoktur ve olması da mümkün değildir. SADAT A.Ş. yurt içinde ve dışında hali hazırda hiç bir ülkeye veya örgüte gerilla eğitimi vermemiştir" denildi.
'Gayri nizami harp eğitimi verme kabiliyetimiz var'
Ancak şirketin gayri nizami harp eğitimi verme imkan ve kabiliyeti bulunduğu ifade edilen açıklamada, şu ifade ve iddialar yer aldı:
"Şu anda ihtiyaç duyan ülkelere küresel güçlerin benzer şirketleri bu eğitimi vermektedir. SADAT A.Ş. için kuşku ile bakılan bu husus ülkelerin milli ihtiyaçlarına bağlıdır. Özellikle küresel güçlerin kontrolündeki terör örgütleri ile mücadelede İslâm Ülkeleri bu tür özel eğitimli birlikler yetiştirme ihtiyacı duymaktadırlar. SADAT veya bir başka Türk şirketi veya TSK bu talebi karşılamazsa, ilgili ülkedeki teröristi de, terörle mücadele kuvvetlerini de küresel güçler eğitmektedirler. Bu tür eğitimlerin yurt dışında SADAT A.Ş. tarafından verilmesinin devlete her hangi bir sıkıntı vermesi mümkün değildir. Sadece bu imkandan haberi olmayan devlet, bu imkanı bir dış politika enstrümanı olarak kullanmaktan mahrum olacaktır."
İddiaların karalama kampanyası olarak nitelendirildiği açıklamada, Sadat'ın "ülke çıkarları için endişe edilecek değil teşvik edilecek bir şirket" olduğu öne sürülmüştü. (cnntürk.com.tr)
Sadat adlı uluslararası savunma danışmanlığı firmasının kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'nin Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığına getirilmesi kamuoyunda da merak edilen soruları beraraberinde getirdi. Peki Adnan Tanrıverdi kimdir ve Sadat firması ne yapmaktadır?
1944 Konya Akşehir doğumlu olan Adnan Tanrıverdi, 1963-1964'te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümündeki öğreniminin ardından 1964 yılında girdiği Kara Harp Okulun'dan 1966'da topçu subayı olarak mezun oldu ve 1996 yılındaki emekliliğine kadar 30 yıl TSK'da görev yaptı. 1980'de kurmay subay olan ve "Gayrinizami Harp Kursu" de gören Tanrıverdi'nin görev yaptığı birlikler arasında Genelkurmay Özel Harp Daire Başkanlığı ile KKTC Sivil savunma Teşkilat Başkanlığı da bulunuyor.
"İrticai faaliyet" iddiası
1992'de tuğgeneralliğe yükseltilen Tanrıverdi, İstanbul'daki 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı'nın ardından Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı yaptı ve 1996'da kadrosuzluk gerekçesiyle emekli edildi. Tanrıverdi'nin geçmişte ve atamasının ardından "TSK içinde irticai faaliyetler yürüttüğü için" emekli edildiği iddiaları sıkça gündeme getirildi. Emeklilikten sonra da Üsküdar FM Radyosunun Genel Koordinatörlüğünü, İhlâs Marmara Evleri Camii Yaptırma ve Yardım Derneği Yönetim Kurulu üyeliğini yapan Tanrıverdi'nin genel başkanlığını yaptığı, 2000 yılında kurulan Adaleti Savunanlar Derneği'nin (ASDER) TSK'dan ihraç edilen ve emekli askerlerden oluştuğu sıkça eleştiri konusu oldu. Kuruluş, bünyesindeki Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASSAM) aracılığıyla TSK'nın yeniden yapılandırılmasına yönelik eleştiriler geliştirdi. Atama sonrasında basında yer alan iddialar arasında 15 Temmuz sonrasındaki kararnamelerle TSK'ya getirilen yeni düzenlemelerin bu önerilerle paralellik taşıdığı da var.
Eski istihbarat başkanından 'Dini kışlaya sokan adam' iddiası
Atama kararının ardından Genelkurmay Eski İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin'in, "Bu adam TSK'daki görev yaptığı süre boyunca dini kendi amaçlarına alet eden uygulamalar içinde olmuştur. İstanbul Maltepe'deki Tugay Komutanlığı sırasında kışlanın içine dini sokmuş, kendine orada bir grup yaratamaya çalışmış, kışla içinde toplu sihir namazları kıldığına yönelik gelen bilgiler doğrultusunda kızak bir göreve çekilerek emekli edilmiştir" şeklindeki iddiası basına yansıdı.
'Atatürk düşmanı' iddiası
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz da Tanrıverdi'yi "Atatürk düşmanı" diye niteleyerek, "Atatürk düşmanı, cumhuriyet düşmanı bir adamla yoluna devam edenler bu ülkeyi bu felaketten kurtaramaz" açıklaması yaptı.
Sadat'ın faaliyetleri ne?
Adnan Tanrıveri'nin 2012'de kurucusu olduğu Sadat Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi, özellikle Suriye savaşı bağlamında sıkça gündeme gelen bir kuruluş.
Misyonu: 'İslam dünyasının dünya süper güçleri arasındaki yerini almasına yardımcı olmak'
Gayri nizami harp eğitimi veren şirketin çeşitli yerlerde açtığı eğitim kamplarında 2 bin 800 kişinin gayri nizamı harp ya da gerilla eğitimi aldığı 3 Eylül 2012'deki Aydınlık gazetesinin bir haberinde yer aldı. Peki Sadat kendisini nasıl anlatıyor? Şirketin internet sitesinde misyonu, "Silahlı Kuvvetlerin ve İç Güvenlik Güçlerinin organizasyonu, iç güvenlik ve savunma alanında stratejik danışmanlık, iç güvenlik ve askeri eğitim ile donatım alanlarında hizmet vererek, İslam Ülkeleri arasında savunma ve savunma sanayi işbirliği ortamı oluşturmayı ve İslam Dünyasının kendine yeterli bir askeri güç olarak da Dünya Süper Güçleri arasındaki hak ettiği yerini almasına yardımcı olmaktır" şeklinde tanımlanıyor.
Askeri eğitim ve danışmanlık hizmeti veriyor
Türkiye'de uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek şirket olduğu belirtilen ve eski TSK mensuplarının görev aldığı Sadat, askeri ve "iç güvenlik" yani "terörle mücadele" alanında danışmanlık ve eğitim hizmeti veriyor. Askeri ve güvenlik alanında pek çok eğitimi veren şirketin, kursları arasında "Gayri Nizamı Harp" ve "Keskin Nişancılık" gibi başlıklar da dikkat çekiyor. "Kara Harekatı", "Keskin Nişancılık", "Koruma", "Tahrip", "Gayri Nizami Harp", "İleri Tek Er Muharebe", "Topçu ve Havan İleri Gözetleyicilik", "Tank / Zırhlı Araç Avcılığı" gibi kurs eğitim paketleri bulunuyor.
Gayri Nizami Harp Eğitim Paketi
Şirketin "Gayri Nizami Harp Kursu Eğitim Paketi" kapsamında, "Gayri Nizami Harp teşkilatlanması ve bu teşkilatın unsurlarının pusu, baskın, yol kapaması, tahrip, sabotaj ve kurtarma-kaçırma harekatları ile bu harekatlara karşı koyma faaliyetlerinin eğitimini" verdiği anlatılıyor. Şirketin bu kurs kapsamında verdiği dersler arasında, "istihbarat", "gerilla harekatı", "kurtarma-kaçırma harekatı", "özel kuvvetler harekatı", "psikolojik harp" dikkat çekiyor. Bu kurs sonucunda "kazandırılacak kabiliyetler" başlığı altında da şunlar sayılıyor:
"Suikast kabiliyeti kazandırılır"
"Kursiyerler, GNH Kursları sonucunda; Başta psikolojik harp ve harekat olmak üzere, Sabotaj, Baskın, Pusu, Tahrip, Suikast, Kurtarma ve kaçırma, Tedhiş, Sokak hareketleri türü eylemlerde ve gizli etkinliklerden oluşan harekat teknikleri, imkân ve kabiliyetine ulaştırılır ve yapılacak test ve değerlendirmelerde başarılı olanlara GNH Uzmanlığı Sertifika verilir."
Sadat TBMM gündeminde
Kurulduğu 2012'de Ali Rıza Öztürk, Bülent Tezcan ve Ali İhsan Köktürk tarafından verilen Soru ve Meclis Araştırması önergesiyle TBMM gündemine taşınan Sadat'la ilgili son olarak CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar, Başbakan Binali Yıldırım'ın yanıtlaması talebiyle 1 Temmuz'da soru önergesi vermişti. Suriye savaşındaki etkinliği ve faaliyetleri sorgulanan Sadat'la ilgili önergede, "Sadat'ın TSK'ya alternatif oluşturduğu" iddiaları hatırlatılmıştı. Sağlar'ın deyimiyle şirketin "kontrgerilla eğitimi" verdiği belirtilen soru önergesinde, şirketin "Suriye'de savaşan IŞİD türevi radikal İslamcı örgütlere gayrı nizami harp eğitimi" verdiği iddiaları sorulmuştu. Sağlar soru önergesinde, şirketin kamplarında "Osmanlı Ocaklarından gelen gençlerin" de bulunduğu iddialarını hatırlatarak, Sadat'ın resmi kurumlarca verilmiş bir izninin olup olmadığını, "TSK'ya alternatif oluşturması için hükümet tarafından izin verilip verilmediğini" ve hangi gruplara ne tür eğitimler verdiğinin takip edilip edilmediğini sormuştu. Sağlar, "Eğer takip ediliyorsa hangi gruplara, ne tür eğitimler hangi tarihler aralığında ve nerede verilmiştir?" sorusuna da yanıt istemişti. Soru önergesinde Sağlar, "Gerilla eğitimi veren SADAT’ın kontrol edilmemesi durumunda, ne gibi sıkıntılara gebe olduğumuzu ön görüyor musunuz?" diye de sormuştu.
Sadat'tan yanıt: Fuat Avni ve Mehmet Eymür'ün iftiraları
Fikri Sağlar'ın soru önergesine 12 Temmuz'da Sadat'ın internet sitesi üzerinden yanıt verilmiş ve bu iddiaların arkasında sosyal medyada "Fuat Avni" olarak bilinen ve kim olduğu bilinmeyen bir kişiyle, eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün bulunduğu belirtilerek, bunların iftira olduğu ileri sürülmüştü. Cevapta Eymür'ün bu iddiaları, "CIA'nin yönlendirmesiyle" gündeme getirdiği iddia edilerek, "Bu ülkelerin silahlı kuvvetlerine ihtiyaç duydukları askeri eğitimleri SADAT A.Ş. vermesin de ABD şirketleri mi versin?" denilmişti.
'Hiçbir ülkeye gerilla eğitimi verilmedi'
Şirketten soru önergesi üzerine yapılan açıklamada, Ticaret Kanunu kapsamında faaliyet gösterdikleri, şirketin kuruluşunun Ticaret ve Milli Savunma Bakanlıkları'na bildirildiği ve "Türk Silahlı kuvvetlerine alternatif olmak gibi bir amacı ve iddiası" olmadığı söylendi. Kurulduğu günden bu güne kadar herhangi bir ülke veya gruba, yurt içinde ve yurt dışında nizami-gayri nizami veya herhangi bir konuda eğitim hizmeti verilmediği belirtilen açıklamada, bazı ülkeler ile proje bazında danışmanlık için görüşme yapıldığı ifade edildi. Savunma Sanayi ürünleri alıp-satmak için girişimlerde bulundukları anlatılan açıklamada, "Milli Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlıklarının izni olmadan, savunma sanayi ürünlerinin yurt içi ve uluslararası sevkiyatı mümkün değildir. SADAT A.Ş. de aynı hükümlere tabidir" denildi. Yurt içinde ve yurt dışında herhangi bir eğitim tesisi ve kamplarının bulunmadığı dile getirilen açıklamada, bu yöndeki iddialar "iftira" olarak nitelendirildi. Açıklamada, "SADAT A.Ş.'nin eğitim kampları yoktur. SADAT A.Ş.'nin İŞİD (DAEŞ - DEAŞ - ISIS - ISIL) ile ve başka her hangi bir terör örgütü ile hiç bir ilgi ve bağlantısı yoktur ve olması da mümkün değildir. SADAT A.Ş. yurt içinde ve dışında hali hazırda hiç bir ülkeye veya örgüte gerilla eğitimi vermemiştir" denildi.
'Gayri nizami harp eğitimi verme kabiliyetimiz var'
Ancak şirketin gayri nizami harp eğitimi verme imkan ve kabiliyeti bulunduğu ifade edilen açıklamada, şu ifade ve iddialar yer aldı:
"Şu anda ihtiyaç duyan ülkelere küresel güçlerin benzer şirketleri bu eğitimi vermektedir. SADAT A.Ş. için kuşku ile bakılan bu husus ülkelerin milli ihtiyaçlarına bağlıdır. Özellikle küresel güçlerin kontrolündeki terör örgütleri ile mücadelede İslâm Ülkeleri bu tür özel eğitimli birlikler yetiştirme ihtiyacı duymaktadırlar. SADAT veya bir başka Türk şirketi veya TSK bu talebi karşılamazsa, ilgili ülkedeki teröristi de, terörle mücadele kuvvetlerini de küresel güçler eğitmektedirler. Bu tür eğitimlerin yurt dışında SADAT A.Ş. tarafından verilmesinin devlete her hangi bir sıkıntı vermesi mümkün değildir. Sadece bu imkandan haberi olmayan devlet, bu imkanı bir dış politika enstrümanı olarak kullanmaktan mahrum olacaktır."
İddiaların karalama kampanyası olarak nitelendirildiği açıklamada, Sadat'ın "ülke çıkarları için endişe edilecek değil teşvik edilecek bir şirket" olduğu öne sürülmüştü. (cnntürk.com.tr)
38 bin mahkum tahliye olacak
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a eklenen geçici maddeyle 38 bin mahkuma tahliye yolu açıldı. Karar ile birlikte; şu anda yaklaşık 180 bin hükümlü ve tutuklunun bulunduğu cezaevlerindeki mahkumların 5'te biri tahliye edilecek.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ iki yeni kararname ile ilgili Twitter hesabından açıklama yaptı. Bakan Bozdağ, yeni düzenleme ile 38 bin kişinin tahliye olacağını söyledi.
İşte Bekir Bozdağ’ın açıklaması;
“Resmi Gazete’de yayımlanan 671 S.Kanun Hükümde Kararnameyle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenen geçici maddeyle 1 Temmuz 2016 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle mahkum veya mahkum olacaklar bakımından iki önemli düzenleme yapılmaktadır.
Birincisi,Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 105/A’daki koşullu salıverilmeye dair “bir yıl”, “iki yıla”çıkarıldı. Buna göre;koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin cezalarının,koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmı, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilebilecektir.Diğer ifadeyle,bir yıl erken tahliye olacaklarıdır. İkinci düzenleme Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107. maddesinde düzenlenen koşullu salıvermeye ilişkindir. 107. maddenin ikinci fıkrasına göre, süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olanlar,cezalarının “üçte ikisini” infaz kurumunda çekmeleri halinde koşullu salıverilmeden yararlanabilmektedir.KHK'da yapılan düzenlemeyle “üçte ikilik(2/3)”oran,“yarısına (1/2)”ye indirilmektedir.
Buna göre,süreli hapis cezalarına mahkumlar,cezalarının 1/2’sini infaz kurumunda çektikleri takdirde,koşullu salıvermeden yararlanabilecek ancak aşağıdaki suçları işlemiş olanlar bu düzenlemenin kapsamı dışındadır.
Bu suçlar şunlardır:
a)Kasten öldürme (madde 81,82)
b)altsoya,üstsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumunda bulunan kişiye karşı işlenen asten yaralama veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları;
c)cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar (madde 102,103,104,105);
d)özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (madde 132,133,134,135,136,137,138)
e) uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti (madde 188);
f)devletin güvenliğine karşı suçlar;
g)anayasal düzene karşı suçlar;
h) milli savunmaya karşı suçlar;
ı) devlet sırlarına karşı suçlar ve
i) Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar.
Bu düzenlemenin sonucu ilk etapta kapalı ve açık ceza infaz kurumlarından yaklaşık 38.000 kişi tahliye olacaktır. Düzenleme,bir af değildir. Koşullu salıverilme tarihine kadar geçecek sürede ceza,dışarıda denetimli serbestlik olarak infaz edilecektir. Düzenlemenin mahkumlar,yakınları,milletimiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını dilerim. Ayrıca düzenleme,kapsamındaki 1 Temmuz 2016’dan önce işlenmiş suçları içermektedir.1 Temmuz 2016’dan sonraki suçlar da kapsam dışındadır.”
RAHŞAN AFFINDA YÜZDE 42’Sİ ÇIKMIŞTI
Türkiye tarihindeki en kapsamlı makhum aflarından olan ve kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen 2000 Genel Affı’nda cezaevlerinden 30 bin hükümlü çıkmıştı. Bu o dönemki hükümlü oranının yüzde 42’sine tekabül ediyordu. 2000 yılındaki afta cinayet ve cinsel suçlar gibi cürümleri işleyenler de serbest bırakılmıştı. Şimdi yapılan afta ise cezaevlerindeki 180 bin kişinin yüzde 21’i serbest bırakılıyor.
Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu sayıları yıllara şöyleydi.
1999 – 67.581
2000 – 49.512
2001 – 55.609
2002 – 59.429
2003 – 64.296
2004 – 57.930
2005 – 55.870
2006 – 70.277
2007 – 90.837
2008 – 103.235
2009 – 116.340
2010 – 120.814
2011 – 128.604
2012 – 136.020
2013 – 145.478
2014 – 158.837
2015 – 164.461
2016 – 179.611 (13 Ocak 2016)
Sözcü
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ iki yeni kararname ile ilgili Twitter hesabından açıklama yaptı. Bakan Bozdağ, yeni düzenleme ile 38 bin kişinin tahliye olacağını söyledi.
İşte Bekir Bozdağ’ın açıklaması;
“Resmi Gazete’de yayımlanan 671 S.Kanun Hükümde Kararnameyle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenen geçici maddeyle 1 Temmuz 2016 tarihine kadar işlenen suçlar nedeniyle mahkum veya mahkum olacaklar bakımından iki önemli düzenleme yapılmaktadır.
Birincisi,Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 105/A’daki koşullu salıverilmeye dair “bir yıl”, “iki yıla”çıkarıldı. Buna göre;koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin cezalarının,koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmı, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilebilecektir.Diğer ifadeyle,bir yıl erken tahliye olacaklarıdır. İkinci düzenleme Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107. maddesinde düzenlenen koşullu salıvermeye ilişkindir. 107. maddenin ikinci fıkrasına göre, süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olanlar,cezalarının “üçte ikisini” infaz kurumunda çekmeleri halinde koşullu salıverilmeden yararlanabilmektedir.KHK'da yapılan düzenlemeyle “üçte ikilik(2/3)”oran,“yarısına (1/2)”ye indirilmektedir.
Buna göre,süreli hapis cezalarına mahkumlar,cezalarının 1/2’sini infaz kurumunda çektikleri takdirde,koşullu salıvermeden yararlanabilecek ancak aşağıdaki suçları işlemiş olanlar bu düzenlemenin kapsamı dışındadır.
Bu suçlar şunlardır:
a)Kasten öldürme (madde 81,82)
b)altsoya,üstsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumunda bulunan kişiye karşı işlenen asten yaralama veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları;
c)cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar (madde 102,103,104,105);
d)özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar (madde 132,133,134,135,136,137,138)
e) uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti (madde 188);
f)devletin güvenliğine karşı suçlar;
g)anayasal düzene karşı suçlar;
h) milli savunmaya karşı suçlar;
ı) devlet sırlarına karşı suçlar ve
i) Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar.
Bu düzenlemenin sonucu ilk etapta kapalı ve açık ceza infaz kurumlarından yaklaşık 38.000 kişi tahliye olacaktır. Düzenleme,bir af değildir. Koşullu salıverilme tarihine kadar geçecek sürede ceza,dışarıda denetimli serbestlik olarak infaz edilecektir. Düzenlemenin mahkumlar,yakınları,milletimiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını dilerim. Ayrıca düzenleme,kapsamındaki 1 Temmuz 2016’dan önce işlenmiş suçları içermektedir.1 Temmuz 2016’dan sonraki suçlar da kapsam dışındadır.”
RAHŞAN AFFINDA YÜZDE 42’Sİ ÇIKMIŞTI
Türkiye tarihindeki en kapsamlı makhum aflarından olan ve kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen 2000 Genel Affı’nda cezaevlerinden 30 bin hükümlü çıkmıştı. Bu o dönemki hükümlü oranının yüzde 42’sine tekabül ediyordu. 2000 yılındaki afta cinayet ve cinsel suçlar gibi cürümleri işleyenler de serbest bırakılmıştı. Şimdi yapılan afta ise cezaevlerindeki 180 bin kişinin yüzde 21’i serbest bırakılıyor.
Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu sayıları yıllara şöyleydi.
1999 – 67.581
2000 – 49.512
2001 – 55.609
2002 – 59.429
2003 – 64.296
2004 – 57.930
2005 – 55.870
2006 – 70.277
2007 – 90.837
2008 – 103.235
2009 – 116.340
2010 – 120.814
2011 – 128.604
2012 – 136.020
2013 – 145.478
2014 – 158.837
2015 – 164.461
2016 – 179.611 (13 Ocak 2016)
Sözcü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)