Kırmızı Şemsiye Derneği, Türkiye’de transkadın seks işçilerine yönelik şiddet raporu hazırladı. Birleşmiş Milletler’e de sunulacak rapora göre, transkadınların yüzde 50’si polisten fiziksel şiddet, yüzde 31’i de cinsel şiddet görüyor.
KIRMIZI Şemsiye Derneği Başkanı Kemal Ördek, “Türkiye’de Transkadın Seks İşçilerine Yönelik Şiddet” çalışması yaparak 233 transkadın seks işçisine ulaştı. Çalışmayı raporlaştıran Ördek, ayrıntılarını şöyle anlattı:
CİNAYETLER TÜRKİYE’DEN
“233 transkadın seks işçisinden 171’i şiddet görüyor. Bunların yüzde 49.70’i polisten şiddet gördüğünü, yüzde 31.20’si de yine polis tarafından cinsel şiddete (tecavüz vs.) maruz kaldığını bildirmiş. Transkadın seks işçilerinin şiddet gördükleri diğer kişiler arasında müşteriler, gençler, komşular bulunuyor. Avrupa’daki trans cinayetlerinin yüzde 40’ı Türkiye’de raporlanmış. Türkiye’yi, yüzde 27 ile İtalya takip ediyor.”
ÇOĞU HAKKINI ARAYAMIYOR
“Cinsel şiddet mağduru transkadın seks işçilerinin yüzde 75’i, vakaların hiçbirinden sonra suç duyurusunda bulunmadıklarını ifade ediyor. Bunların yüzde 54.41’i adalete güvenmediği, yüzde 18.38’i dava ile uğraşmak istemediği, yüzde 13.24’ü saldırganların tehditlerinden korktuğu, yüzde 9.56’sı vaka sonrası ne yapması gerektiğini bilmediği, yüzde 3.68’i ekonomik sebeplerle, yüzde 1.47’si ise faillerle anlaştığı için suç duyurusunda bulunmadığını ifade ediyor.”
GELİRLERİ SEKS İŞÇİLİĞİ
ÇALIŞMA İstanbul, Ankara, Antalya, Gaziantep, Bursa, İzmir, Eskişehir, Mersin, Diyarbakır, İzmit ve Sivas’ta yapıldı. Katılımcıların yüzde 13.30’u üniversite mezunu. Yüzde 1.72’lik bir kesimin okuması yazması yok. 233 katılımcının 220’si, seks işçiliği dışında başka bir gelir kaynağına sahip değil. (hürriyet.com.tr)
6 Aralık 2014 Cumartesi
Soma'da şok eden yeni iddia!
Soma’da 301 madencinin hayatını kaybettiği Eynez Ocağı’nın içeride kalan malzemeleri için söküm yaptığını belirten işçiler güvenlik kurallarına yine uyulmadığını iddia etti.
SOMA A.Ş.’nin işlettiği, 301 madencinin hayatını kaybettiği Eynez Ocağı’yla ilgili yeni bir iddia atıldı. 13 Mayıs’ta 301 madencinin hayatını kaybettiği ocakta şirket tarafından içeride kalan malzemelerin sökümü yapılırken güvenlik kurallarına hala dikkat edilmediği öne sürüldü. İsmini vermekten çekinen işçilerin iddialarına göre hala risk devam eden ocakta patlatma bile yapılıyor.
3 BİN İŞÇİYLE İLGİLİ
Hem uyarı hem de öneride bulunan CHP Manisa Milletvekili Meclis Soma Araştırma Komisyonu üyesi Özgür Özel iddiaların kendisine de ulaştığını ifade ederek şu bilgileri verdi: “Soma A.Ş. ile ilgili hala sorunlar devam ediyor. Biri işten çıkarılmayıp yeraltına inen az sayıdaki işçi diğeri de işten çıkarılan yaklaşık 3 bin işçiyle ilgili. Önceki gün açıklanan komisyon raporunda da her ne kadar bazı bölümlerle ilgili muhalefet şerhi koyacak olsak da önemli bölümler var. Komisyonun, Soma A.Ş. tarafından çalışılıp bir yıl önce bırakılan bir eski imalat içinde biriken yanıcı gazın, U trafosu bölgesi denen yerden ocağın içine püskürmesi ve alev alması sonucunda patlama meydana gelip yangının çıktığı konusunda kanaati var. Soma Komisyonu’nun raporuna göre bu pozisyon hala eski imalat olan M panosunda var. Ve her an patlayabilir. Bu yüzden komisyon da Eynez Maden Ocağı’nın çalışmasının riskli olacağını söyledi.”
TOP ATIŞI YAPIYORLAR
Aynı facianın bir kez yaşanmasının söz konusu olduğunu belirten Özel, “Şimdi Soma A.Ş.’nin açıkladığı gibi burada kalan malzemelerin söküm işini yaptırıyorlar. İşçilerden aldığım bilgilere göre göçüklerin arkasına ulaşmak için kimi zaman top atışı, patlatma yapılıyor deniyor. Bu şartlar altında binlerce olmasa da yüzlerce işçinin yine hayati tehlikesi var. Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Müfettişleri’nin inceleme yapması lazım. Ya söküm işini uzman ekiplerce yapılması ya da o madene artık mühür vurulması lazım. Komisyonun Soma Raporu’nda tüm partili üyeler eski imalatın riski olduğu konusunda hemfikir. Bu diğer madenler için de söz konusu” diye konuştu.
Uygulama madeni kurulsun
İŞTEN çıkarılan işçilerle ilgili önerisi olduğunu da kaydeden Özel, “Soma A.Ş.’de çalışan işçilerle ilgili bu uyarının dışında çıkarılan işçilerle ilgili de öneride bulunuyorum. Soma’da uygulama madeni kurulmasını istiyoruz. TKİ’nin oraya yeni bir maden açmasını ve İLO 176’ya uygun standartlarda dünyaya örnek bir maden açılabilir. Hem mühendisler hem işçilerin gerçek madenciliği öğrenip, uygulayacağı bir maden olsun. Hem üst standartlarda üretim yapılabileceğini hem de kömürden para kazanılabileceğini göstermiş oluruz. Hem de işçiler işsiz kalmayacak. Türkiye’nin en iyi madeni olsun şu an işsiz kalan madenciler en iyisini yapmaya çalışan, dünyaya örnek madenin işçileri olsun” dedi.
Önlem almadan girmek cinayet
MADEN Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Muhammet Yıldız ise gerekli önlem almadan o madene girmenin cinayet olacağını söyledi. Yıldız şöyle devam etti: “Boşaltmak için bile olsa çalışma bakanlığının ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü(MİGEM)’nün çalışılabilir veya içeri girebilir diye bir rapor vermesi lazım. Aksi takdirde kapalı olan bir ocağa kendi kafalarına göre giremezler. Mutlaka bu izinlerin yeterli önlemin alınması lazım. Yoksa oraya girmek cinayet olur. İşletme Soma A.Ş.’ye ait olsa da ruhsat sahibi TKİ olduğu için meydana gelebilecek herhangi bir kazada onlar da sorumlu olur.”
SOMA A.Ş.’nin işlettiği, 301 madencinin hayatını kaybettiği Eynez Ocağı’yla ilgili yeni bir iddia atıldı. 13 Mayıs’ta 301 madencinin hayatını kaybettiği ocakta şirket tarafından içeride kalan malzemelerin sökümü yapılırken güvenlik kurallarına hala dikkat edilmediği öne sürüldü. İsmini vermekten çekinen işçilerin iddialarına göre hala risk devam eden ocakta patlatma bile yapılıyor.
3 BİN İŞÇİYLE İLGİLİ
Hem uyarı hem de öneride bulunan CHP Manisa Milletvekili Meclis Soma Araştırma Komisyonu üyesi Özgür Özel iddiaların kendisine de ulaştığını ifade ederek şu bilgileri verdi: “Soma A.Ş. ile ilgili hala sorunlar devam ediyor. Biri işten çıkarılmayıp yeraltına inen az sayıdaki işçi diğeri de işten çıkarılan yaklaşık 3 bin işçiyle ilgili. Önceki gün açıklanan komisyon raporunda da her ne kadar bazı bölümlerle ilgili muhalefet şerhi koyacak olsak da önemli bölümler var. Komisyonun, Soma A.Ş. tarafından çalışılıp bir yıl önce bırakılan bir eski imalat içinde biriken yanıcı gazın, U trafosu bölgesi denen yerden ocağın içine püskürmesi ve alev alması sonucunda patlama meydana gelip yangının çıktığı konusunda kanaati var. Soma Komisyonu’nun raporuna göre bu pozisyon hala eski imalat olan M panosunda var. Ve her an patlayabilir. Bu yüzden komisyon da Eynez Maden Ocağı’nın çalışmasının riskli olacağını söyledi.”
TOP ATIŞI YAPIYORLAR
Aynı facianın bir kez yaşanmasının söz konusu olduğunu belirten Özel, “Şimdi Soma A.Ş.’nin açıkladığı gibi burada kalan malzemelerin söküm işini yaptırıyorlar. İşçilerden aldığım bilgilere göre göçüklerin arkasına ulaşmak için kimi zaman top atışı, patlatma yapılıyor deniyor. Bu şartlar altında binlerce olmasa da yüzlerce işçinin yine hayati tehlikesi var. Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Müfettişleri’nin inceleme yapması lazım. Ya söküm işini uzman ekiplerce yapılması ya da o madene artık mühür vurulması lazım. Komisyonun Soma Raporu’nda tüm partili üyeler eski imalatın riski olduğu konusunda hemfikir. Bu diğer madenler için de söz konusu” diye konuştu.
Uygulama madeni kurulsun
İŞTEN çıkarılan işçilerle ilgili önerisi olduğunu da kaydeden Özel, “Soma A.Ş.’de çalışan işçilerle ilgili bu uyarının dışında çıkarılan işçilerle ilgili de öneride bulunuyorum. Soma’da uygulama madeni kurulmasını istiyoruz. TKİ’nin oraya yeni bir maden açmasını ve İLO 176’ya uygun standartlarda dünyaya örnek bir maden açılabilir. Hem mühendisler hem işçilerin gerçek madenciliği öğrenip, uygulayacağı bir maden olsun. Hem üst standartlarda üretim yapılabileceğini hem de kömürden para kazanılabileceğini göstermiş oluruz. Hem de işçiler işsiz kalmayacak. Türkiye’nin en iyi madeni olsun şu an işsiz kalan madenciler en iyisini yapmaya çalışan, dünyaya örnek madenin işçileri olsun” dedi.
Önlem almadan girmek cinayet
MADEN Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Muhammet Yıldız ise gerekli önlem almadan o madene girmenin cinayet olacağını söyledi. Yıldız şöyle devam etti: “Boşaltmak için bile olsa çalışma bakanlığının ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü(MİGEM)’nün çalışılabilir veya içeri girebilir diye bir rapor vermesi lazım. Aksi takdirde kapalı olan bir ocağa kendi kafalarına göre giremezler. Mutlaka bu izinlerin yeterli önlemin alınması lazım. Yoksa oraya girmek cinayet olur. İşletme Soma A.Ş.’ye ait olsa da ruhsat sahibi TKİ olduğu için meydana gelebilecek herhangi bir kazada onlar da sorumlu olur.”
O saatin cezası bile servet gibi!
GÜMRÜK Bakanlığı 17 Aralık operasyonuyla gündeme gelen ve İşadamı Reza Zarrab tarafından eski Bakan Zafer Çağlayan’a İsviçre’den getirtilen saat için 213 bin 300 TL ceza kesti. ‘Alındı belgesi’nde cezayı yatıran isim olarak Zarrab’ın adamı Murat Yılmaz var.
ESKİ Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a işadamı Reza Zarrab tarafından getirilen saatle ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın kestiği cezanın ödemesinin, 17 Aralık operasyonuna adı karışan ve TBMM’ye gönderilen fezlekede Zarrab’ın adamı ve “çantacısı” olarak nitelendirilen Murat Yılmaz tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Hürriyet’in ulaştığı belgede saat için tam 213 bin 300 TL ödendiği görülüyor.
17 Aralık soruşturmasındaki en çok tartışılan konulardan birini Reza Zarrab tarafından eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a alındığı iddia edilen 700 bin liralık Patek Philippe 5101G marka saat oluşturuyor. Çağlayan, önceki gün TBMM soruşturma komisyonunda bu konudaki sorularla karşılaşmıştı. Çağlayan, kendisi “yoğun çalıştığı için” saatin alınmasını Reza Zarrab’dan “rica ettiğini”, “onun yurtdışından getirttiğini” belirterek, “Ama parasını kendim ödedim” demişti.
Bu saatin İsviçre’den getirilmesiyle ilgili ortaya çıkan sorunlardan birini de gümrükten geçiş sırasında vergi ödenmemesi nedeniyle patlak verdi. Bu konudaki süreçler Maliye Bakanlığı’na yapılan bir şikayet üzerine başladı ve şöyle bir seyir izledi:
MALİYE’YE ŞİKÂYET: 260 BİN LİRA VERGİ KAÇIRILDI:
Ankara’da yaşayan C.E. adındaki bir vatandaş, 7 Mart 2014 tarihinde Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’na dilekçeyle başvurarak, 700 bin TL değerindeki saatin 25 Eylül 2013’te Türkiye’ye getirilişi sırasında ithalat vergisi, KDV ve ÖTV’nin ödenmediğini, beyanda da bulunulmadığını belirterek, devletin bu nedenle 260 bin TL zarara uğratıldığını söyledi. C.E., bir kişinin bakan olmasının vergi yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığını, bu nedenle Çağlayan’dan bu vergilerin tahsil edilmesini istedi. C.E. dilekçesinde ihbar ikramiyesinin de kendisine ödenmesini talep etti.
MALİYE BAKANLIĞI: BİZİ DEĞİL GÜMRÜK BAKANLIĞI’NI İLGİLENDİRİR
Vergi müfettişleri, bu ihbardaki iddiaları incelemeye aldılar. Ancak Maliye Bakanlığı, bu inceleme sonucunda “213 sayılı Vergi Usül Kanunu, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile 3065 sayılı KDV Kanunu‘nun ilgili maddeleri uyarınca “ihbar dilekçesindeki hususların Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca değerlendirilmesi gerektiğine” sonuç ve kanaatine vardı. Maliye’nin bu konudaki yazısının tarihi 7 Nisan 2014 tarihini taşıyor.
GÜMRÜK BAKANI YAZICI: “İNCELEYİP, 10 GÜNDE BİLDİRİN”
Böylelikle dosya, o tarihte Gümrük ve Ticaret Bakanı olan Hayati Yazıcı’nın önüne geldi. Yazıcı da 23 Mayıs 2014 tarihinde bakanlığın Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na bu konuda yazılı bir talimat verdi. Yazıcı, bu talimatta “Zafer Çağlayan’ın kullandığı saatin Murat Yılmaz adlı kişi tarafından İsviçre’den getirildiği” yolundaki iddiaları ve Çağlayan’ın “saatin kendisi tarafından satın alındığını, ancak yurda başkasının getirdiğini” söylediğini hatırlattı. Yazıcı, söz konusu saatin ülkeye sokulması işleminin gümrük mevzuatı açısından incelenerek makama 10 gün içinde bilgi verilmesini” istedi.
Kurye Murat Yılmaz’ın İsviçre’den getirdiği saati İstanbul’dan Ankara’ya götürürken, havaalanında x-ray cihazında çekilen görüntüleri 17 Aralık fezlekesinde bu kamera görüntüleriyle yer almıştı.
KURYE YILMAZ’DAN MÜFETTİŞLERE: “SAATİN SERTİFİKASINDA ÇAĞLAYAN’IN ADI YAZIYORDU”
Yazıcı’nın görevlendirmesi üzerine olayı araştıran gümrük müfettişleri, saati İsviçre’den getiren ve Zarrab’ın denizcilik şirketinde yat kaptanı olarak çalışan Murat Yılmaz’ın ifadesine başvurdu. Yılmaz, 30 Mayıs 2014’te verdiği ifadede, saati Reza Zarrab’ın ricası üzerine İsviçre’den aldığını belirterek şöyle dedi:
“Patek Phillippe firmasına gittim. İşverenim tarafından adı verilen Elçin hanımla görüştüm. Almam gereken bir saat olduğunu söyledim. Kendisi yerinde olmadığından başka bir yetkili bayan aracılığıyla söz konusu saati gerekli teslim tutanaklarının şahsım adıma düzenlenmesiyle teslim aldım. Saatin ödemesinin kimin tarafından yapıldığını şirkette çalışan biri olarak bilmem mümkün değil. Ben teslim alma prosedürünü uyguladım. Saatin teslimatı sırasında garanti sertifikasının sayın bakanımız Zafer Çağlayan adına düzenlenmiş olduğunu gördüm. Fakat taşıma ve çıkış işlemleriyle alakalı diğer makbuz tarafıma kesilmiştir. Daha sonra saati İstanbul’a değil Ankara’ya götürmemi istediler. Sertifikada Zafar Çağlayan’ın isminin yazdığından saatin gerçek sahibinin sayın bakanımız olduğunu anlamak mümkün. Sonrasında yapılan telefon görüşmeleri sonrası saati havaalanında adını hatırlamadığım birine teslim ettim.”
GÜMRÜK BAKANLIĞI 284 BİN LİRA CEZA YAZDI, ANCAK UZLAŞIYA GİDİLDİ
Yılmaz’ın ifadesinin ardından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı saatin getirilmesi sürecinde vergisi ödenmediği için yasaya aykırı işlemler yapıldığı sonucuna vardı. Bu çerçevede saati Türkiye’ye getirdiğini kabul eden Yılmaz’dan Gümrük Kanunu’nun 235. Maddesi kapsamında toplam 284 bin 400 TL ceza ödemesi istendi. Cezanın yüksek olmasında Gümrük Kanunu’nun “Yolcuların başkasına ait olduğu halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat alınır” şeklindeki 235’inci maddesinin hükmünün de etkili olduğu anlaşılıyor. Buna karşılık Yılmaz, talep edilen cezaya yüksek olduğu gerekçesiyle itiraz etti. Bu itiraz reddedilince, Yılmaz bu kez cezanın indirilmesi için uzlaşma teklifinde bulundu. En sonunda ödemenin belirtilen dönemde yapılması halinde, cezanın 213 bin 300 TL’ye indirilmesine karar verildi.
VE CEZA ÖDENİYOR
Yılmaz, 15 Eylül 2014 tarihinde Atatürk Havalimanı Gümrük Saymanlık Müdürlüğü’ne giderek 213 bin 300 TL cezayı ödedi. Yılmaz’a ödenen ceza karşılığında “0789009” nolu alındı belgesi düzenlendi. Veznedar Nihat Durak’ın imzasını taşıyan alındı belgesinde “İkiyüzonüç bin üçyüz TL bedeli GÜMRART ile tahsil edilmiştir” deniliyor.
PARA KİMDEN ÇIKTI
Hürriyet’te 24 Kasım 2014’te yayınlanan haberde Gümrük Bakanlığı yetkililerine atfen Zafer Çağlayan’a tebliğ edildiği ve çağlayan tarafından ödendiği belirtilmişti. Buna karşılık, gün ışığına çıkan belgeler para Çağlayan’dan çıkmış olsa da, cezayla ilgili ödemenin Rıza Zarrab’ın kuryesi Murat Yılmaz tarafından yapıldığını ortaya koyuyor. (Hürriyet)
ESKİ Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a işadamı Reza Zarrab tarafından getirilen saatle ilgili Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın kestiği cezanın ödemesinin, 17 Aralık operasyonuna adı karışan ve TBMM’ye gönderilen fezlekede Zarrab’ın adamı ve “çantacısı” olarak nitelendirilen Murat Yılmaz tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Hürriyet’in ulaştığı belgede saat için tam 213 bin 300 TL ödendiği görülüyor.
17 Aralık soruşturmasındaki en çok tartışılan konulardan birini Reza Zarrab tarafından eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a alındığı iddia edilen 700 bin liralık Patek Philippe 5101G marka saat oluşturuyor. Çağlayan, önceki gün TBMM soruşturma komisyonunda bu konudaki sorularla karşılaşmıştı. Çağlayan, kendisi “yoğun çalıştığı için” saatin alınmasını Reza Zarrab’dan “rica ettiğini”, “onun yurtdışından getirttiğini” belirterek, “Ama parasını kendim ödedim” demişti.
Bu saatin İsviçre’den getirilmesiyle ilgili ortaya çıkan sorunlardan birini de gümrükten geçiş sırasında vergi ödenmemesi nedeniyle patlak verdi. Bu konudaki süreçler Maliye Bakanlığı’na yapılan bir şikayet üzerine başladı ve şöyle bir seyir izledi:
MALİYE’YE ŞİKÂYET: 260 BİN LİRA VERGİ KAÇIRILDI:
Ankara’da yaşayan C.E. adındaki bir vatandaş, 7 Mart 2014 tarihinde Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’na dilekçeyle başvurarak, 700 bin TL değerindeki saatin 25 Eylül 2013’te Türkiye’ye getirilişi sırasında ithalat vergisi, KDV ve ÖTV’nin ödenmediğini, beyanda da bulunulmadığını belirterek, devletin bu nedenle 260 bin TL zarara uğratıldığını söyledi. C.E., bir kişinin bakan olmasının vergi yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığını, bu nedenle Çağlayan’dan bu vergilerin tahsil edilmesini istedi. C.E. dilekçesinde ihbar ikramiyesinin de kendisine ödenmesini talep etti.
MALİYE BAKANLIĞI: BİZİ DEĞİL GÜMRÜK BAKANLIĞI’NI İLGİLENDİRİR
Vergi müfettişleri, bu ihbardaki iddiaları incelemeye aldılar. Ancak Maliye Bakanlığı, bu inceleme sonucunda “213 sayılı Vergi Usül Kanunu, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile 3065 sayılı KDV Kanunu‘nun ilgili maddeleri uyarınca “ihbar dilekçesindeki hususların Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca değerlendirilmesi gerektiğine” sonuç ve kanaatine vardı. Maliye’nin bu konudaki yazısının tarihi 7 Nisan 2014 tarihini taşıyor.
GÜMRÜK BAKANI YAZICI: “İNCELEYİP, 10 GÜNDE BİLDİRİN”
Böylelikle dosya, o tarihte Gümrük ve Ticaret Bakanı olan Hayati Yazıcı’nın önüne geldi. Yazıcı da 23 Mayıs 2014 tarihinde bakanlığın Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na bu konuda yazılı bir talimat verdi. Yazıcı, bu talimatta “Zafer Çağlayan’ın kullandığı saatin Murat Yılmaz adlı kişi tarafından İsviçre’den getirildiği” yolundaki iddiaları ve Çağlayan’ın “saatin kendisi tarafından satın alındığını, ancak yurda başkasının getirdiğini” söylediğini hatırlattı. Yazıcı, söz konusu saatin ülkeye sokulması işleminin gümrük mevzuatı açısından incelenerek makama 10 gün içinde bilgi verilmesini” istedi.
Kurye Murat Yılmaz’ın İsviçre’den getirdiği saati İstanbul’dan Ankara’ya götürürken, havaalanında x-ray cihazında çekilen görüntüleri 17 Aralık fezlekesinde bu kamera görüntüleriyle yer almıştı.
KURYE YILMAZ’DAN MÜFETTİŞLERE: “SAATİN SERTİFİKASINDA ÇAĞLAYAN’IN ADI YAZIYORDU”
Yazıcı’nın görevlendirmesi üzerine olayı araştıran gümrük müfettişleri, saati İsviçre’den getiren ve Zarrab’ın denizcilik şirketinde yat kaptanı olarak çalışan Murat Yılmaz’ın ifadesine başvurdu. Yılmaz, 30 Mayıs 2014’te verdiği ifadede, saati Reza Zarrab’ın ricası üzerine İsviçre’den aldığını belirterek şöyle dedi:
“Patek Phillippe firmasına gittim. İşverenim tarafından adı verilen Elçin hanımla görüştüm. Almam gereken bir saat olduğunu söyledim. Kendisi yerinde olmadığından başka bir yetkili bayan aracılığıyla söz konusu saati gerekli teslim tutanaklarının şahsım adıma düzenlenmesiyle teslim aldım. Saatin ödemesinin kimin tarafından yapıldığını şirkette çalışan biri olarak bilmem mümkün değil. Ben teslim alma prosedürünü uyguladım. Saatin teslimatı sırasında garanti sertifikasının sayın bakanımız Zafer Çağlayan adına düzenlenmiş olduğunu gördüm. Fakat taşıma ve çıkış işlemleriyle alakalı diğer makbuz tarafıma kesilmiştir. Daha sonra saati İstanbul’a değil Ankara’ya götürmemi istediler. Sertifikada Zafar Çağlayan’ın isminin yazdığından saatin gerçek sahibinin sayın bakanımız olduğunu anlamak mümkün. Sonrasında yapılan telefon görüşmeleri sonrası saati havaalanında adını hatırlamadığım birine teslim ettim.”
GÜMRÜK BAKANLIĞI 284 BİN LİRA CEZA YAZDI, ANCAK UZLAŞIYA GİDİLDİ
Yılmaz’ın ifadesinin ardından Gümrük ve Ticaret Bakanlığı saatin getirilmesi sürecinde vergisi ödenmediği için yasaya aykırı işlemler yapıldığı sonucuna vardı. Bu çerçevede saati Türkiye’ye getirdiğini kabul eden Yılmaz’dan Gümrük Kanunu’nun 235. Maddesi kapsamında toplam 284 bin 400 TL ceza ödemesi istendi. Cezanın yüksek olmasında Gümrük Kanunu’nun “Yolcuların başkasına ait olduğu halde kendi eşyasıymış gibi gösterdikleri eşyanın gümrük vergileri iki kat alınır” şeklindeki 235’inci maddesinin hükmünün de etkili olduğu anlaşılıyor. Buna karşılık Yılmaz, talep edilen cezaya yüksek olduğu gerekçesiyle itiraz etti. Bu itiraz reddedilince, Yılmaz bu kez cezanın indirilmesi için uzlaşma teklifinde bulundu. En sonunda ödemenin belirtilen dönemde yapılması halinde, cezanın 213 bin 300 TL’ye indirilmesine karar verildi.
VE CEZA ÖDENİYOR
Yılmaz, 15 Eylül 2014 tarihinde Atatürk Havalimanı Gümrük Saymanlık Müdürlüğü’ne giderek 213 bin 300 TL cezayı ödedi. Yılmaz’a ödenen ceza karşılığında “0789009” nolu alındı belgesi düzenlendi. Veznedar Nihat Durak’ın imzasını taşıyan alındı belgesinde “İkiyüzonüç bin üçyüz TL bedeli GÜMRART ile tahsil edilmiştir” deniliyor.
PARA KİMDEN ÇIKTI
Hürriyet’te 24 Kasım 2014’te yayınlanan haberde Gümrük Bakanlığı yetkililerine atfen Zafer Çağlayan’a tebliğ edildiği ve çağlayan tarafından ödendiği belirtilmişti. Buna karşılık, gün ışığına çıkan belgeler para Çağlayan’dan çıkmış olsa da, cezayla ilgili ödemenin Rıza Zarrab’ın kuryesi Murat Yılmaz tarafından yapıldığını ortaya koyuyor. (Hürriyet)
"Bu memlekette inkilap (köpekleştirme) yapılmıştır"
TRT 1’de yayınlanan “Ramazan Sevinci” programında, “hamileler sokağa çıkmasın” sözüyle kamuoyunun tepkisini çeken Ömer Tuğrul İnançer, TBMM İnsan Kaynakları Başkanlığı davetiyle meclis personeline “Hazreti Mevlana’yı Anlamak” konulu konferans verdi. Mustafa Kemal Atatürk'ün 1 Kasım 1928'de yaptığı 'Harf Devrimi' hakkında sert açıklamalarda bulunan İnançer “İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz ‘Köpekleştirme’ demektir. Bu memlekette inkilap (köpekleştirme) yapılmıştır. Dünyanın en büyük kütüphane cinayeti 1928’de Türkiye’de olmuştur. Bir gecede Türkiye’nin kitapları okunmaz hale gelmiştir” dedi.
ELİF ŞAFAK’A ELEŞTİRİ
“Amerika’da evli bir avukatın, evli bir hanımla olan macerasını -kusura bakmayın ben açık sözlüyüm, bunun adına ilimde ‘zina’ derler- bu hadiseyi Hz. Mevlânâ ile Hz. Şems arasındaki muhabbet ile paralelleştirmeye çalışan bir roman çok satıyor diye o romanın yazarı (Elif Şafak) bu konuyu bilen oluyor öyle mi? Yazıklar olsun. Ben bunu söyledim diye de onun beyi söylemediğim bir laftan dolayı aleyhime kampanya başlattı. Ben ‘hamileler sokakta gezmesin’ demedim. ‘Nazar değer’ dedim. ‘Beyleri akşam onları arabayla gezdirdisin’ dedim.”
BU MEMLEKETTE İNKİLAP YAPILDI
Mevlevihanelerin patrikhane kadar haklarının korunmadığının söylenmesi üzerine İnançer, şu yorumları yaptı: “Çünkü Anayasa’ya aykırı. 1925 tarihli kanun değiştirilmesi teklif edilmesi dahi anayasaya aykırı. Böyle vatandaşa böyle kanun. Kaldır onu, anayasadan kaldır o maddeyi devirdiğimiz şeyleri dikelim, o zaman düzelir. İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz ‘Köpekleştirme’ demektir. Ancak inkılap dersek ‘Kalp etme’ diye bakacaksınız. Bu memlekette inkilap yapılmış. İskenderiye Kütüphanesi ve Bağdat Kütüphanesi dünyanın en büyük kütüphane cinayeti diye tarihe geçmiştir. Yalan. Dünyanın en büyük kütüphane cinayeti 1928’de Türkiye’de işlenmiştir. Bu mübarek Meclis’in çatısı altında söylüyorum. Ne dediğimi de biliyorum ben hukukçuyum. Bir gecede bütün Türkiye’nin kitapları okunmaz hale gelmiştir. Kütüphaneler kapatılmıştır. Eğer yazı Latinize edilmekle adam olunaydı Japonlar o kargacık burgacık yazılarıyla bugüne gelemezdi.”
ELİF ŞAFAK’A ELEŞTİRİ
“Amerika’da evli bir avukatın, evli bir hanımla olan macerasını -kusura bakmayın ben açık sözlüyüm, bunun adına ilimde ‘zina’ derler- bu hadiseyi Hz. Mevlânâ ile Hz. Şems arasındaki muhabbet ile paralelleştirmeye çalışan bir roman çok satıyor diye o romanın yazarı (Elif Şafak) bu konuyu bilen oluyor öyle mi? Yazıklar olsun. Ben bunu söyledim diye de onun beyi söylemediğim bir laftan dolayı aleyhime kampanya başlattı. Ben ‘hamileler sokakta gezmesin’ demedim. ‘Nazar değer’ dedim. ‘Beyleri akşam onları arabayla gezdirdisin’ dedim.”
BU MEMLEKETTE İNKİLAP YAPILDI
Mevlevihanelerin patrikhane kadar haklarının korunmadığının söylenmesi üzerine İnançer, şu yorumları yaptı: “Çünkü Anayasa’ya aykırı. 1925 tarihli kanun değiştirilmesi teklif edilmesi dahi anayasaya aykırı. Böyle vatandaşa böyle kanun. Kaldır onu, anayasadan kaldır o maddeyi devirdiğimiz şeyleri dikelim, o zaman düzelir. İnkilap mı? İnkilap ne demek biliyor musunuz ‘Köpekleştirme’ demektir. Ancak inkılap dersek ‘Kalp etme’ diye bakacaksınız. Bu memlekette inkilap yapılmış. İskenderiye Kütüphanesi ve Bağdat Kütüphanesi dünyanın en büyük kütüphane cinayeti diye tarihe geçmiştir. Yalan. Dünyanın en büyük kütüphane cinayeti 1928’de Türkiye’de işlenmiştir. Bu mübarek Meclis’in çatısı altında söylüyorum. Ne dediğimi de biliyorum ben hukukçuyum. Bir gecede bütün Türkiye’nin kitapları okunmaz hale gelmiştir. Kütüphaneler kapatılmıştır. Eğer yazı Latinize edilmekle adam olunaydı Japonlar o kargacık burgacık yazılarıyla bugüne gelemezdi.”
Saray'ın kaç odalı olduğunu ilk kez açıkladı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çırağan Saray'ında düzenlenen Anadolu Aslanları İş Adamları Derneğinin (ASKON) 9. Olağan Genel Kurulu toplantısında konuştu. Erdoğan, "1000 odalı değil. Yanlış biliyorsunuz. 1150 küsür odası var" dedi.
İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
Sadece son 1.5 yıl içinde darbeci zihniyetin farklı maskeler içinde millet eve ülkeye nasıl saldırdıklarını birlikte gördük.
Birileri çıkıyor. Son 1,5 yıldır olan hadiseleri küçük, önemsiz göstermeye çalışıyor.
TÜRKİYE BUGÜN NEREDE OLURDU?
Gezi olayları kontrol edilmemiş olsaydı sokaklar şiddete teslim olmuş olsaydı acaba Türkiye bugün nerede olurdu? Bu sorunun Mısır’da, Ukrayna’da cevabı verildi. Mısır’da sokak olayları bahane edildi, çok kanlı bir darbe yapıldı. 18 yaşındaki
Esma kurşunlanarak orada şehit edildi. Rabia denilen olay kökeni itibariyle bu ve önemli. Bu hareket bir kenara konulamaz. Dünyada da demokrasiyi savunduğunu iddia edenlerin bunlara sahip çıkmak suretiyle ne kadar anti demokratik oldukları ortaya çıkıyor. İşte Ferguson olayları.Arizona olayları. Elinde silahı yok.
POLİSİMİZ VATANDAŞI MI ÖLDÜRDÜ
Adamı yatırıyorlar yere ve kafasını yere vurup, nefessiz bırakıp öldürüyorlar. Silah yok, Molotof kokteyli yok. Burada polisimiz vatandaşı mı öldürdü, silah mı çekti. Polisi öldürecekleri anda polis kendini savunmayacak mı? Savunacakları anda paralel yargı bakıyorsunuz 8 seneye mahkum ediyor.
'NEREDESİNİZ TENCERE TAVACILAR'
Kadıköy’de başlayıp Taksim’e gelen zat 12 ağacın yeri değiştirildi, kesilmedi. Ama Yalova’dakiler kesildi. 250’yi aşkın ağaç eksildi. Neredesin sen? Nerede o çevreciler? Nerede Taksim’de yürüyenler. Neredesiniz tencere tavacılar.
Bakırköy Belediyesi’nin kestikleri ağaç değil mi? Gezi olaylarında mesele ağaç olsaydı o gün sokağa çıkanlar, yakanlar herhalde Bakırköy, Yalova, ODTÜ’nün Eymir gölü için kestiği ağaçlar için sokağa çıkardı.
O gün biri ne demişti: Mesele ağaç değil sen hala anlamadın mı?
Aslında herkes anladı.
KILIÇDAROĞLU’NUN ‘AKILSIZ’ LAFINA CEVAP
17-25 Aralık operasyonları gayesine ulaşmış olsaydı Türkiye bugün nerede olurdu? O bir darbe girişimi değil miydi? Bu soruların cevabı 25 Aralık’ı silmeye çalıştıkları fezlekede ortaya çıktı. ‘Dönemin Başbakanı’ ifadesini kullanıyorlar fezleke için.
Türkiye’de muhalefet partilerinin üzerinde çok ciddi bir şantaj baskısı var, medyanın üzerinde de. Kasetlerin, telefon kayıtlarının tehdidi var.
Ana muhalefet partisinin genel başkanı hafta içinde şahsıma yönelik edebe uygun düşmeyecek ifadeler kullandı. Bir engelli kardeşimiz şahsımla alakalı ‘zihinsel özürlü değil mi’ diye soru soruyor. Onun da cevabı şahsımla alakalı ‘o akılsızdır’ diyor. Bunu ana muhalefetin başı söylüyor. O engelli yine ben evlatlarımız, kardeşlerimiz diyeceğim hem ona hem bize bu hakareti yapıyor.
O KASET OLMASAYDI GENEL BAŞKAN OLAMAZDI
Ancak ve ancak kaset ve şantaj böyle birini öyle bir partinin başında tutabilir.
Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün derler.
Böyle bir genel başkanlık ancak kasetle ve şantajla mümkün olur. O kaset olmasaydı bundan genel başkan falan olmazdı.
Onları şantaj ve tehditle esir aldılar. Ama o dönem milletin partisini esir alamadılar.
MGK KARARI
Türkiye’deki bütün cemaatlerin, vakıfların, derneklerin hedef yapıldığı yalanı yayılmak isteniyor. MGK’da bu türden kararların alındığı yazılıyor. Ulusal güvenliğimizi tehdit eden her yapı MGK’da ele alınır ve onun gözünün yaşına bakılmaz, tavsiye kararı çıkar. Paralel yapı böyle bir yapıdır.
ALÇAKÇA BİR YALAN
Bütün vakıfların, cemaatlerin hedef alınacağı da alçakça bir yalandan başka bir şey değildir. Hukukun dışına çıkmadığı sürece herkes faaliyetleriniz özgürce yerine getirir.
17-25 Aralık darbe girişimlerinde başarısız olanların hedeflerinden vazgeçmediği ortadadır. Seçim sistemini etkilemeye dönük olarak milli iradeye yönelik girişimler de bu mahiyettedir.
BİZİM İÇİMİZDEN DE ONLARA UYANLAR ÇIKTI
2010’da 26 maddelik bir anayasa paketi kanunu çıkardık. Maddelerden biri de siyasi partileri kapatmayı önleyecek maddeydi. O zaman muhalefet salonu terk etti. Bizim içimizden de maalesef onlara uyanlar çıktı. 330’u yakalayamadık.
Partilerin kapatılmasının önüne geçmek için paketi hazırlayıp getiren biziz. Buna karşı çıkan CHP, MHP ve BDP, şimdiki adıyla HDP. Bizim içimizden de o zaman bazı ihanet edenler çıktı. Şimdi de onların yerleri belli. Nerede olduklarını biliyorsunuz
BARAJLAR KALKSIN DEDİK, YANAŞMADILAR
Barajlar kalksın diyorlar. Onu da teklif ettik. 5’e insin, sıfırlayalım dedik. Ona da yanaşmadılar. Ana muhalefetin başındaki akşam başka, sabah başka. Türkiye’de yalanı en güzel kim söyler diye sordukları zaman vereceğiniz cevap ana muhalefetin başı. Malzeme yok. O yüzden şimdi cumhurbaşkanı ile uğraşıyor
BEN ALIŞILMIŞ CUMHURBAŞKANI DEĞİLİM, OLMAYACAĞIM
Bazıları cumhurbaşkanı buna cevap verir mi diyor. Ben alışılmış cumhurbaşkanı değilim. Olmadım olmayacağım bunu böyle bilinç
1150 KÜSÜR ODASI VAR
Beştepe Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılıyor. Yalanlar.. Sanki burası benim kişisel sarayım. Dünyayı da gezmemiş, bilmiyor. Devlet yönetimi nedir anlamaz. Çünkü SSK’yı nasıl batırdığını bilirsiniz. 1000 odalı değil. Yanlış biliyorsunuz. 1150 küsür odası var.
İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ
Kendi mimarimizle orada projeyi uyguladık. Bunlarda büyük düşünmek diye bir şey yok. Adımlarımızı büyük düşünerek atıyoruz
İstanbul dendiğinde akla Dolmabahçe gelir, Topkapı Sarayı gelir. Turistlere buraları gösterirler. Cumhuriyete yönelik yaptıklarımızdan acaba ne gösteriyoruz.
Bu bir ufuk meselesi
İtibardan tasarruf olmaz. Gelenler gidenler oraya bakıyor.
CUMHURUN TEMSİLCİLERİ MUHTARLAR GELSİN SARAYI GÖRSÜN
Bu adımlarla beraber ben vatandaşımızı buraya almaya başladım. Ankara Saray’da engelliler köyü var. Bunu biz yaptık 2005’ten sonra. Orayı ziyaret ettik. Demek ki bunu hazmedememişler. Onlar ‘cumhurbaşkanım saray nasıl bir saraydır’ dediler. O zaman ben de ‘Yarın sizi oraya alalım’ dedim. Ertesi gün geldiler, gezdiler, gördüler. Bu hazmedilemiyor. Aynı gün Kültür Sanat ödüllerini verdik. Tüm davetlilere yine orada yaklaşık 500 kişiye orada ikramda bulunduk. Yeni yıllar beraber Türkiye’deki tüm muhtarlarımızı oraya davet edeceğiz binli, ikili gruplar halinde. Cumhurun temsilcileri gelsin kendi sarayını görsün. Burası benim sarayım değil, milletin sarayı. Milletin sarayını hazmedemiyorlar.
İSTESELER DE İSTEMESELER DE…
Koltukların hesabı var falan diyorlar. Buckingam sarayı restorasyona giriyor. 5 milyar paund. Yaklaşık 7-8 milyar dolar. Bu sarayların sayısı belli mi orada. Buna benzer ne saraylar var. Geçenlerde Türkmenistan’daydık. Astana yüzlercesi ile dolu bunların. Bunlar Türkiye’nin büyümesinin düşmanı. İsteseler de istemeseler de biz Türkiye’yi büyütmeye devam edeceğiz.
YAVUZ BİNGÖL CEVABI
On yıllar boyunca fikir özgürlüğü dediler, mahalle baskısından şikayet ettiler. Şu anda kimin nerede durduğu ortaya çıkıyor. Biz sabrettik.
30 Ağustos’ta Yavuz Bingöl’le Yemen Türküsü’nü söyledik.
Ona söylemediklerini bırakmadılar. Şu anda Türkiye’nin bu büyük sanatçısını linç etmek için ellerindeki her vasıtasıyla kullanıyorlar. Nasıl olur da Erdoğan’la aynı fotoğraf karesine nasıl girersin diye. Böyle bir zihniyet olabilir mi?
Bütün sanatçılar sizin gibi düşünmeye mecbur mu?
Değerli yazarımız Alev Alatlı’ya da bunu yaptılar. Akil İnsanlar Heyeti’ndeki bir çok sanatçıya da bunu yaptılar
ahmet kaya’nın bu ülkeden mahsun ayrılışıyla yüreğimiz yandı
Çatallarla, porselen tabaklarla neler yaptıklarını, ödül töreninden nasıl kovduklarını hatırlayın.. Ertesi gün her türlü hakaret yazısını yazanlar, şimdi de yazmadım diyenler ruh kök sakat tipler. Hala aynı şeyleri yazıyorlar. (hürriyet.com.tr)
Kayıptı, ölü bulundu
İZMİR’in Bornova İlçesi’nde, 2 gündür kayıp olan Erkan Ünal’ın cesedi parkta bulundu.
Aşık Veysel Rekreasyon Alanı ve Buz Pisti yakınında akşam saatlerinde yürüyüş yapan vatandaşlar, parkta hareketsiz yatan bir kişiyi görünce durumu sağlık ve polis ekiplerine bildirdi. İhbar üzerine gelen sağlık ekipleri, yaptığı kontrollerde yerde yatan kişinin öldüğünü belirledi.
Polis ekipleri, yaptığı araştırma sonunda cesedin barmenlik yaptığı öğrenilen 32 yaşındaki Erkan Ünal’a ait olduğunu belirlendi. Yapılan incelemenin ardından Erkan Ünal’ın cesedi otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı. Erkan Ünal’dan haber alamayan ailesinin iki gün önce kayıp başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Erkan Ünal’ın nasıl öldüğü araştırılırken, olayla ilgili başlatılan soruşturma devam ediyor.
Aşık Veysel Rekreasyon Alanı ve Buz Pisti yakınında akşam saatlerinde yürüyüş yapan vatandaşlar, parkta hareketsiz yatan bir kişiyi görünce durumu sağlık ve polis ekiplerine bildirdi. İhbar üzerine gelen sağlık ekipleri, yaptığı kontrollerde yerde yatan kişinin öldüğünü belirledi.
Polis ekipleri, yaptığı araştırma sonunda cesedin barmenlik yaptığı öğrenilen 32 yaşındaki Erkan Ünal’a ait olduğunu belirlendi. Yapılan incelemenin ardından Erkan Ünal’ın cesedi otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırıldı. Erkan Ünal’dan haber alamayan ailesinin iki gün önce kayıp başvurusunda bulunduğu öğrenildi. Erkan Ünal’ın nasıl öldüğü araştırılırken, olayla ilgili başlatılan soruşturma devam ediyor.
Ege Denizi'nde deprem fırtınası
EGE Denizi’nde Richter ölçeğine göre 5.1 ve 5 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Depremler, İzmir ve çevre illerde de hissedildi.
AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı Deprem Bilgilendirme Servisi, depremin saat 03.45’te Ege Denizi’nde meydana geldiğini açıkladı. Yerin 17 kilometre derinliğinde meydana gelen depremde can ve mal kaybı olmadı. Deprem İzmir’in merkez ilçelerinde hissedildi.
Alsancak Semti’nde taksici, 52 yaşındaki Yücel Gezer depremin çok kuvvetli hissedildiğini belirterek, "Çok korktuk, irkildik" dedi. Sokakta yürüdüğü sırada depremi hissettiğini söyleyen 60 yaşındaki Oğuz Topçuoğlu ise, "Çok şiddetli bir depremdi. Tedirgin olduk, Allah daha büyüğünden korusun" diye konuştu.
İKİNCİ DEPREM 5 BÜYÜKLÜĞÜNDE
Ege Denizi Midilli açıklarında sabaha karşı 03.45'de meydana gelen 5.1 büyüklüğündeki depremden sonra saat 08.20'de yine Ege Denizi'nde bir deprem daha oldu. Deprem Ege'ye kıyısı olan Çanakkale, Balıkesir'in ilçeleri ve İzmir'de hissetti. Kandilli Rasathanesi depremin büyüklüğünü 5, erinliğini de 13.4 kilometre olarak açıkladı. Deprem kıyı kentlerinde hafif hissedildi. Deprem, hasar veya paniğe neden olmadı.
Ege'de korkutan depremler
İzmir ve çevresinde sabaha kadar 27 büyüklü küçüklü sarsıntı meydana geldi. Merkez üssü yine Ege Denizi olan sabah 08.20'de meydana gelen 5.0 şiddetindeki deprem panik yarattı.
AFAD Deprem Dairesi Başkanlığı Deprem Bilgilendirme Servisi, depremin saat 03.45’te Ege Denizi’nde meydana geldiğini açıkladı. Yerin 17 kilometre derinliğinde meydana gelen depremde can ve mal kaybı olmadı. Deprem İzmir’in merkez ilçelerinde hissedildi.
Alsancak Semti’nde taksici, 52 yaşındaki Yücel Gezer depremin çok kuvvetli hissedildiğini belirterek, "Çok korktuk, irkildik" dedi. Sokakta yürüdüğü sırada depremi hissettiğini söyleyen 60 yaşındaki Oğuz Topçuoğlu ise, "Çok şiddetli bir depremdi. Tedirgin olduk, Allah daha büyüğünden korusun" diye konuştu.
İKİNCİ DEPREM 5 BÜYÜKLÜĞÜNDE
Ege Denizi Midilli açıklarında sabaha karşı 03.45'de meydana gelen 5.1 büyüklüğündeki depremden sonra saat 08.20'de yine Ege Denizi'nde bir deprem daha oldu. Deprem Ege'ye kıyısı olan Çanakkale, Balıkesir'in ilçeleri ve İzmir'de hissetti. Kandilli Rasathanesi depremin büyüklüğünü 5, erinliğini de 13.4 kilometre olarak açıkladı. Deprem kıyı kentlerinde hafif hissedildi. Deprem, hasar veya paniğe neden olmadı.
Ege'de korkutan depremler
İzmir ve çevresinde sabaha kadar 27 büyüklü küçüklü sarsıntı meydana geldi. Merkez üssü yine Ege Denizi olan sabah 08.20'de meydana gelen 5.0 şiddetindeki deprem panik yarattı.
5 Aralık 2014 Cuma
Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapar
Daha önce de 'Müslüman bir hanım, cine bile açık internete nasıl fotoğraf koyar?' çıkışıyla tepki çeken Sosyal Doku Vakfı'nın Onursal Başkanı, fetvacı hoca Nureddin Yıldız, bu kez çalışan kadınları fuhuşa hazırlık yapmakla itham etti.
Yıldız, YouTube'ta yer alan videosunda ‘çalışan kadınların erkekleri doyumsuz hale getirdiğini ve ümmete zarar verdiğini’ öne sürdü. Bununla da yetinmeyen Yıldız, çalışan kadınların ‘erkeği ile ilişkisinde arızalı’ olduğunu kaydederek, aldatmayı meşrulaştırmaya çalıştı.
'ÇALIŞAN KADIN DOĞURMAYAN YA DA AZ DOĞURAN KADINDIR'
Yıldız, şu ifadeleri kullandı; "Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor ya da evli olduğu halde çalıştığı için yorgunluğu ve vakit darlığı nedeniyle erkeği ile ilişkisinde kadınlığı arızalıdır. Kadınlığı arızalı olduğu için erkeğin gözü açtır. O evinde erkeğini eksik bırakıyor erkeği de iş yerinde bir başka kadına tasallut oluyor. Böyle fuhuş değil ama fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor. Ayrıca çalışan kadın doğurmayan ya da az doğuran kadın demektir. Yani benim ümmetim zarar gördü."
Sosyal medyayı etkin şekilde kullanan Nureddin, daha önce de “Duyarlı Müslüman bir hanım, internet gibi insandan cine kadar herkese açık ve bir daha kapatılamayan bir ortama fotoğraflarını nasıl koyabilir” demişti. (Medyafaresi)
Yıldız, YouTube'ta yer alan videosunda ‘çalışan kadınların erkekleri doyumsuz hale getirdiğini ve ümmete zarar verdiğini’ öne sürdü. Bununla da yetinmeyen Yıldız, çalışan kadınların ‘erkeği ile ilişkisinde arızalı’ olduğunu kaydederek, aldatmayı meşrulaştırmaya çalıştı.
'ÇALIŞAN KADIN DOĞURMAYAN YA DA AZ DOĞURAN KADINDIR'
Yıldız, şu ifadeleri kullandı; "Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor ya da evli olduğu halde çalıştığı için yorgunluğu ve vakit darlığı nedeniyle erkeği ile ilişkisinde kadınlığı arızalıdır. Kadınlığı arızalı olduğu için erkeğin gözü açtır. O evinde erkeğini eksik bırakıyor erkeği de iş yerinde bir başka kadına tasallut oluyor. Böyle fuhuş değil ama fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor. Ayrıca çalışan kadın doğurmayan ya da az doğuran kadın demektir. Yani benim ümmetim zarar gördü."
Sosyal medyayı etkin şekilde kullanan Nureddin, daha önce de “Duyarlı Müslüman bir hanım, internet gibi insandan cine kadar herkese açık ve bir daha kapatılamayan bir ortama fotoğraflarını nasıl koyabilir” demişti. (Medyafaresi)
Kaçak helalliği!
TEDAŞ, çoğu Doğu ve Güneydoğu’daki 150 bin elektrik abonesiyle 3.2 milyar TL’lik helalleşme peşinde. Kamu spotlarıyla yayılacak kampanya başarılı olursa elektrik faturalarındaki kayıp kaçak bedeli düşebilir.
Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ), çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olan yaklaşık 150 bin elektrik abonesiyle helalleşmeye çalışıyor.
Helalleşmek istenen borç, faizini katmadan 3.2 milyar TL... Faizi hesaplanırsa 12 milyar TL’yi buluyor. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, İstanbul’daki Marmaray’ın maliyeti 8 milyar TL, 3. köprü maliyeti ise 4.5 milyar TL. Elektrik borcun 2 milyar TL’lik kısmı Doğu ve Güneydoğu’daki tarımsal sulamadan kaynaklanıyor.
TEDAŞ’ın “Gelin helalleşelim” sloganlı kamu spotu Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından onaylandı. TEDAŞ Genel Müdürü Mükremin Çepni, TEDAŞ’ın çiftçiyi bilgilendirici afiş, ilan ve broşürleriyle tüm muhtarlıklara ulaştığını, kamu spotunun ulusal ve yerel televizyonlarda gösterime gireceğini söyledi.
Milliyet’in sorularını yanıtlayan Çepni, çıkarılan af ile geçmişe dönük tarımsal sulama elektrik borçlarından anaparayı ödeyerek kurtulunabileceğini, örneğin 1000 liralık bir tarımsal sulama elektrik borcunun gecikme faiziyle birlikte 4 bin 230 liraya ulaştığını, ancak anapara olan 1000 lirayı ödeyenin faizden kurtulacağını söyledi.
Yoğun ilgi üzerine 30 Kasım’da biten müracaat tarihinin 31 Aralık’a uzatıldığını belirten Çepni, “Rağbet yoğun” dedi.
80 bin kişi bekleniyor
Kamu spotunda “Anaparayı ödeyin borçtan kurtulun” uyarısı yaptıklarını belirten Çepni, ayrıca, tek seferde ödeyemeyen çiftçiye yılda 1 kez ödemeli 5 yıllık taksit yapılabileceğini kaydetti.
Elektrik alacakları kampanyası yaklaşık 150 bin aboneyi ilgilendiriyor. Bunun içinde tarımsal sulamanın yanı sıra resmi kurum, belediye alacakları gibi kalemler bulunuyor.
100 bin abonenin ise tarımsal sulama borçlusu olduğu belirtilirken, bunun 70 - 80 bininin kampanyaya katılması bekleniyor. Tarımsal sulama alacakları, 3.2 milyar liralık toplam elektrik alacağının yaklaşık 2 milyar lirasını oluşturuyor. Tutar, faiz uygulanması halinde 12 milyar TL dolaylarına ulaşabilecekti.
TV’den seslenecek
Çepni, kamu spotlarının 800 PTT şubesinde de günde 50 kez yayınlandığını, tarımsal sulama borçlularına birer mektup gönderilerek kampanyadan faydalanmaları için çağrıda bulunulduğunu, Türkiye geneli 53 bin muhtara ilan, afiş ve el broşürü ile ulaşıldığını belirtti.
Çepni, “RTÜK tarafından onaylanan kamu spotunun ulusal ve yerel televizyonlarda yayınlanmaya başlanacağı andan itibaren de kampanyayı duymayan hiçbir abonemiz kalmayacağı inancındayım” dedi.
Neden TEDAŞ devrede?
TEDAŞ’a bağlı 21 dağıtım bölgesinin işletme hakkı özel sektöre devredildi. Özelleştirmelerin ardından genel aydınlatma başta olmak üzere çeşitli denetleme görevlerini yürüten TEDAŞ, dağıtım şirketleri tarafından gönderilen faturalardaki tüketim miktarı ve bedelleri denetlemekle de görevli.
TEDAŞ’ın çiftçi borçları konusunda devreye gireceğini belirten Çepni, “Yanlış fatura üretilmesin diye kamunun denetimi gündeme geldi. Bu kapsamda özel şirketin Çiftçi Kayıt Sistemi kapsamında tahsil etmek üzere düzenlediği faturayı bankaya göndermeden önce TEDAŞ inceleme yapacak” diye konuştu.
Faturalar inebilir
Çepni, Türkiye’deki 3 bölge (Dicle, Van ve Aras) dışındaki kayıp - Kaçak oranının Avrupa Birliği ülkeleri seviyesinde olduğunu anlattı. Elektrik faturalarına yansıyan kayıp - kaçak bedelinin, kayıp - kaçak veren şirketlerin satışındaki zararlarının kapanmasına bağlı olduğunu vurgulayan Çepni, “Alacaklar kapanırsa daha uzun vadede kayıp kaçak bedellerinin düşmesi gündeme gelir” diye konuştu.
Mıknatıs bağlanıp somya kızartılıyor
Kaçak elektrik tüketimi için birçok farklı metod kullanılıyor:
- Genelde elektrik hatlarına kanca atılarak elektrik konuta çekiliyor.
- Bazen trafolardan çekilen kaçak hat, amatör yeraltı kablolarıyla dağıtılıyor.
- Metal somyaya kaçak elektrik verip kızarmasını sağlayan veya tuğlanın etrafına tel sarıp sobaya çevirenler var.
- Bazıları mıknatısla elektrik saatinin metal kadranını yavaşlatıyor.
- Elektronik sayaca virütik yazılımla müdahale eden ve uzaktan kumandayla
yönetenler var.
- Kırsalda elektrik sayaçları yatak odalarına alınıyor. Denetim memuru evin hanımı yalnızsa tepki görme korkusuyla yatak odasına giremiyor. Buna karşı yeni yeni kadın kontrol memuru istihdam ediliyor.
Kızıltepe’de kaçak yüzde 95’i buldu
Geçen yıl Türkiye’de 240 milyar kilovat saat elektrik üretildi. Bunun yüzde 7’si kayıp, yüzde 7’si ise kaçak. Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Batman ve Şırnak’ı kapsayan Dicle Bölgesi yüzde 78’e varan kaçakla ilk sırada. Mardin’e bağlı Kızıltepe yüzde 95 kaçak elektrikle dikkat çekiyor. Dicle Bölgesi’ni yüzde 65 kaçak ile Van, Bitlis, muş ve Hakkari’yi kapsayan Van Gölü Bölgesi izliyor.
Borçlu belediyeye Sayıştay uyarısı...
Dağıtım şirketlerinin tamamında 3.8 milyar liralık TEDAŞ alacağı göründüğünü, ancak yanlış ve mükerrer tahakkuk iptalleri olduğunu belirterek, gerçek rakamın 3.2 milyar lira dolayında olduğunu düşündüklerini belirten Çepni, “3.2 milyar TL’nin en az yarısının peşin olarak, kalan diğer yarısının taksitlendirilerek vatandaşın devleti ile helalleşmesini temin etmek istiyoruz. Bu konuda hem Enerji Bakanımız, hem Maliye Bakanımız bize çok büyük destek veriyor” dedi. Kurum ve belediyelerin de bu borç yapılandırmasından faydalanması gerektiğini söyleyen Çepni, şunları söyledi:
“Bu sayede kurum yöneticisi ya da belediye başkanı, kurumu ya da belediyesini şu anki büyük borç yükünden kurtararak daha az bir parayla borcunu kapatmış yada taksitlendirmiş olacak. Bu yapılandırmadan yararlanmayan kurum yöneticileri ve belediye başkanları kurum ve belediyeler Sayıştay denetimine tabi oldukları için eğer yapılandırmadan faydalanmazlar ise Sayıştay denetiminde başları ağrıyabilir.” Milliyet
Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ), çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olan yaklaşık 150 bin elektrik abonesiyle helalleşmeye çalışıyor.
Helalleşmek istenen borç, faizini katmadan 3.2 milyar TL... Faizi hesaplanırsa 12 milyar TL’yi buluyor. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, İstanbul’daki Marmaray’ın maliyeti 8 milyar TL, 3. köprü maliyeti ise 4.5 milyar TL. Elektrik borcun 2 milyar TL’lik kısmı Doğu ve Güneydoğu’daki tarımsal sulamadan kaynaklanıyor.
TEDAŞ’ın “Gelin helalleşelim” sloganlı kamu spotu Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından onaylandı. TEDAŞ Genel Müdürü Mükremin Çepni, TEDAŞ’ın çiftçiyi bilgilendirici afiş, ilan ve broşürleriyle tüm muhtarlıklara ulaştığını, kamu spotunun ulusal ve yerel televizyonlarda gösterime gireceğini söyledi.
Milliyet’in sorularını yanıtlayan Çepni, çıkarılan af ile geçmişe dönük tarımsal sulama elektrik borçlarından anaparayı ödeyerek kurtulunabileceğini, örneğin 1000 liralık bir tarımsal sulama elektrik borcunun gecikme faiziyle birlikte 4 bin 230 liraya ulaştığını, ancak anapara olan 1000 lirayı ödeyenin faizden kurtulacağını söyledi.
Yoğun ilgi üzerine 30 Kasım’da biten müracaat tarihinin 31 Aralık’a uzatıldığını belirten Çepni, “Rağbet yoğun” dedi.
80 bin kişi bekleniyor
Kamu spotunda “Anaparayı ödeyin borçtan kurtulun” uyarısı yaptıklarını belirten Çepni, ayrıca, tek seferde ödeyemeyen çiftçiye yılda 1 kez ödemeli 5 yıllık taksit yapılabileceğini kaydetti.
Elektrik alacakları kampanyası yaklaşık 150 bin aboneyi ilgilendiriyor. Bunun içinde tarımsal sulamanın yanı sıra resmi kurum, belediye alacakları gibi kalemler bulunuyor.
100 bin abonenin ise tarımsal sulama borçlusu olduğu belirtilirken, bunun 70 - 80 bininin kampanyaya katılması bekleniyor. Tarımsal sulama alacakları, 3.2 milyar liralık toplam elektrik alacağının yaklaşık 2 milyar lirasını oluşturuyor. Tutar, faiz uygulanması halinde 12 milyar TL dolaylarına ulaşabilecekti.
TV’den seslenecek
Çepni, kamu spotlarının 800 PTT şubesinde de günde 50 kez yayınlandığını, tarımsal sulama borçlularına birer mektup gönderilerek kampanyadan faydalanmaları için çağrıda bulunulduğunu, Türkiye geneli 53 bin muhtara ilan, afiş ve el broşürü ile ulaşıldığını belirtti.
Çepni, “RTÜK tarafından onaylanan kamu spotunun ulusal ve yerel televizyonlarda yayınlanmaya başlanacağı andan itibaren de kampanyayı duymayan hiçbir abonemiz kalmayacağı inancındayım” dedi.
Neden TEDAŞ devrede?
TEDAŞ’a bağlı 21 dağıtım bölgesinin işletme hakkı özel sektöre devredildi. Özelleştirmelerin ardından genel aydınlatma başta olmak üzere çeşitli denetleme görevlerini yürüten TEDAŞ, dağıtım şirketleri tarafından gönderilen faturalardaki tüketim miktarı ve bedelleri denetlemekle de görevli.
TEDAŞ’ın çiftçi borçları konusunda devreye gireceğini belirten Çepni, “Yanlış fatura üretilmesin diye kamunun denetimi gündeme geldi. Bu kapsamda özel şirketin Çiftçi Kayıt Sistemi kapsamında tahsil etmek üzere düzenlediği faturayı bankaya göndermeden önce TEDAŞ inceleme yapacak” diye konuştu.
Faturalar inebilir
Çepni, Türkiye’deki 3 bölge (Dicle, Van ve Aras) dışındaki kayıp - Kaçak oranının Avrupa Birliği ülkeleri seviyesinde olduğunu anlattı. Elektrik faturalarına yansıyan kayıp - kaçak bedelinin, kayıp - kaçak veren şirketlerin satışındaki zararlarının kapanmasına bağlı olduğunu vurgulayan Çepni, “Alacaklar kapanırsa daha uzun vadede kayıp kaçak bedellerinin düşmesi gündeme gelir” diye konuştu.
Mıknatıs bağlanıp somya kızartılıyor
Kaçak elektrik tüketimi için birçok farklı metod kullanılıyor:
- Genelde elektrik hatlarına kanca atılarak elektrik konuta çekiliyor.
- Bazen trafolardan çekilen kaçak hat, amatör yeraltı kablolarıyla dağıtılıyor.
- Metal somyaya kaçak elektrik verip kızarmasını sağlayan veya tuğlanın etrafına tel sarıp sobaya çevirenler var.
- Bazıları mıknatısla elektrik saatinin metal kadranını yavaşlatıyor.
- Elektronik sayaca virütik yazılımla müdahale eden ve uzaktan kumandayla
yönetenler var.
- Kırsalda elektrik sayaçları yatak odalarına alınıyor. Denetim memuru evin hanımı yalnızsa tepki görme korkusuyla yatak odasına giremiyor. Buna karşı yeni yeni kadın kontrol memuru istihdam ediliyor.
Kızıltepe’de kaçak yüzde 95’i buldu
Geçen yıl Türkiye’de 240 milyar kilovat saat elektrik üretildi. Bunun yüzde 7’si kayıp, yüzde 7’si ise kaçak. Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Batman ve Şırnak’ı kapsayan Dicle Bölgesi yüzde 78’e varan kaçakla ilk sırada. Mardin’e bağlı Kızıltepe yüzde 95 kaçak elektrikle dikkat çekiyor. Dicle Bölgesi’ni yüzde 65 kaçak ile Van, Bitlis, muş ve Hakkari’yi kapsayan Van Gölü Bölgesi izliyor.
Borçlu belediyeye Sayıştay uyarısı...
Dağıtım şirketlerinin tamamında 3.8 milyar liralık TEDAŞ alacağı göründüğünü, ancak yanlış ve mükerrer tahakkuk iptalleri olduğunu belirterek, gerçek rakamın 3.2 milyar lira dolayında olduğunu düşündüklerini belirten Çepni, “3.2 milyar TL’nin en az yarısının peşin olarak, kalan diğer yarısının taksitlendirilerek vatandaşın devleti ile helalleşmesini temin etmek istiyoruz. Bu konuda hem Enerji Bakanımız, hem Maliye Bakanımız bize çok büyük destek veriyor” dedi. Kurum ve belediyelerin de bu borç yapılandırmasından faydalanması gerektiğini söyleyen Çepni, şunları söyledi:
“Bu sayede kurum yöneticisi ya da belediye başkanı, kurumu ya da belediyesini şu anki büyük borç yükünden kurtararak daha az bir parayla borcunu kapatmış yada taksitlendirmiş olacak. Bu yapılandırmadan yararlanmayan kurum yöneticileri ve belediye başkanları kurum ve belediyeler Sayıştay denetimine tabi oldukları için eğer yapılandırmadan faydalanmazlar ise Sayıştay denetiminde başları ağrıyabilir.” Milliyet
Bakanlık 'zehirli' ayakkabıların markasını açıkladı
Zehirli ayakkabılar, Denge Enternasyonal Ayakkabıcılık İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ait 'Arow', 'Arow Men' ve 'Arow Kids' markaları olduğu açıklandı.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, 19 bin 920 çift, 9 model ayakkabı cinsi eşyanın imha edilmeyerek yasadışı olarak iç piyasaya sürüldüğünü hatırlatarak bu ayakkabılardan 2368 çiftin mühürlenerek satışlarının durdurulduğunu, 1947 çiftinin başka bir antrepoda olduğunu tespit etti. Numunesi alınan 15 model ayakkabıdan 12 tanesinin test sonuçları uygunsuz, 3 tanesinin sonuçları uygun çıktığı açıklandı. Firmaya ise 266 bin 490 TL idari para cezası uygulandığı belirtildi.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan açıklama şöyle; "Erenköy Gümrük Müdürlüğü denetimi altında faaliyet gösteren bir antrepoda muhafaza edilen, tehlikeli kimyasal madde ihtiva etmesi nedeniyle imha edilmesi gereken Denge Enternasyonal Ayakkabıcılık İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ait Çin menşeili, ’Arow’, ’Arow Men’ ve ’Arow Kids’ markalı 19 bin 920 çift, 9 model ayakkabı cinsi eşyanın imha edilmeyerek yasadışı olarak iç piyasaya sürüldüğü belirlenmişti."
"15 MODEL AYAKKABIDAN 12 TANESİNİN TEST SONUÇLARI UYGUNSUZ"
"Bakanlığımız tarafından piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri çerçevesinde yapılan inceleme ve soruşturmalar sırasında ilgili firmaya ait Türkiye çapında 28 ilde, 42 satış noktasından alınan numunelerin değerlendirilmesi sonucunda, satılmamış 2368 çift ayakkabıya rastlanmış ve bu ayakkabılar mühürlenerek satışları durdurulmuştur. Diğer taraftan bu ayakkabıların 1947 çiftinin başka bir antrepoda olduğu, piyasaya verilmediği belirlenmiştir. Söz konusu ayakkabılardan alınan numuneler test için akredite laboratuvarlarına gönderilmiş, numunesi alınan 15 model ayakkabıdan 12 tanesinin test sonuçları uygunsuz, 3 tanesinin sonuçları uygun çıkmıştır."
"266 BİN 490 TL İDARİ PARA CEZASI"
"İlgili firmaya bu tespitler çerçevesinde 266 bin 490 TL idari para cezası uygulanmıştır. Ayrıca ilgili mevzuat gereği firmadan piyasaya sürdüğü söz konusu ürünleri 2 televizyon ve gazetede ilan etmesi, bunları piyasadan çekmesi ve imha etmesi istenmiştir. Bu işlemler firma tarafından yapılmadığı takdirde Bakanlığımız tarafından yerine getirilecektir."
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, 19 bin 920 çift, 9 model ayakkabı cinsi eşyanın imha edilmeyerek yasadışı olarak iç piyasaya sürüldüğünü hatırlatarak bu ayakkabılardan 2368 çiftin mühürlenerek satışlarının durdurulduğunu, 1947 çiftinin başka bir antrepoda olduğunu tespit etti. Numunesi alınan 15 model ayakkabıdan 12 tanesinin test sonuçları uygunsuz, 3 tanesinin sonuçları uygun çıktığı açıklandı. Firmaya ise 266 bin 490 TL idari para cezası uygulandığı belirtildi.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan açıklama şöyle; "Erenköy Gümrük Müdürlüğü denetimi altında faaliyet gösteren bir antrepoda muhafaza edilen, tehlikeli kimyasal madde ihtiva etmesi nedeniyle imha edilmesi gereken Denge Enternasyonal Ayakkabıcılık İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ait Çin menşeili, ’Arow’, ’Arow Men’ ve ’Arow Kids’ markalı 19 bin 920 çift, 9 model ayakkabı cinsi eşyanın imha edilmeyerek yasadışı olarak iç piyasaya sürüldüğü belirlenmişti."
"15 MODEL AYAKKABIDAN 12 TANESİNİN TEST SONUÇLARI UYGUNSUZ"
"Bakanlığımız tarafından piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri çerçevesinde yapılan inceleme ve soruşturmalar sırasında ilgili firmaya ait Türkiye çapında 28 ilde, 42 satış noktasından alınan numunelerin değerlendirilmesi sonucunda, satılmamış 2368 çift ayakkabıya rastlanmış ve bu ayakkabılar mühürlenerek satışları durdurulmuştur. Diğer taraftan bu ayakkabıların 1947 çiftinin başka bir antrepoda olduğu, piyasaya verilmediği belirlenmiştir. Söz konusu ayakkabılardan alınan numuneler test için akredite laboratuvarlarına gönderilmiş, numunesi alınan 15 model ayakkabıdan 12 tanesinin test sonuçları uygunsuz, 3 tanesinin sonuçları uygun çıkmıştır."
"266 BİN 490 TL İDARİ PARA CEZASI"
"İlgili firmaya bu tespitler çerçevesinde 266 bin 490 TL idari para cezası uygulanmıştır. Ayrıca ilgili mevzuat gereği firmadan piyasaya sürdüğü söz konusu ürünleri 2 televizyon ve gazetede ilan etmesi, bunları piyasadan çekmesi ve imha etmesi istenmiştir. Bu işlemler firma tarafından yapılmadığı takdirde Bakanlığımız tarafından yerine getirilecektir."
Süleyman Demirel hastaneye kaldırıldı
9. CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel, solunum yolundaki enfeksiyon nedeniyle Güven Hastanesi’nde tedavi görmeye başladı
Hastane yetkililerinden Demirel’in sağlık durumuna ilişkin verilen bilgi şöyle:
“Şu anda Sayın Demirel’in solunum yollarında enfeksiyonel bir durum mevcut. Kontrollerini yapıyoruz. Genel durumu iyi, sadece mevsimsel bir sorun. Kendisinde şeker yüksekliği de var. Dönem dönem bu konuda da gerekli tedaviyi uyguluyoruz. Tetkikleri 1-2 gün alacağından gidip gelmektense hastanemizde yatmasının daha uygun olacağına karar verdik. Dünden beri hastanemizde yatan Sayın Demirel’in tetkiklerinin 1-2 gün daha alması bekleniyor.” (Meltem ÖZGENÇ/Hürriyet)
Hastane yetkililerinden Demirel’in sağlık durumuna ilişkin verilen bilgi şöyle:
“Şu anda Sayın Demirel’in solunum yollarında enfeksiyonel bir durum mevcut. Kontrollerini yapıyoruz. Genel durumu iyi, sadece mevsimsel bir sorun. Kendisinde şeker yüksekliği de var. Dönem dönem bu konuda da gerekli tedaviyi uyguluyoruz. Tetkikleri 1-2 gün alacağından gidip gelmektense hastanemizde yatmasının daha uygun olacağına karar verdik. Dünden beri hastanemizde yatan Sayın Demirel’in tetkiklerinin 1-2 gün daha alması bekleniyor.” (Meltem ÖZGENÇ/Hürriyet)
4 Aralık 2014 Perşembe
Flaş! Davutoğlu'ndan seçim barajı açıklaması
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, bedelli askerliğin sık uygulanacak bir şey olmadığını söyleyerek, “Vatandaşlarımız bedelli hakkını iyi kullansın” dedi. Yüzde on barajı ile ilgili Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışmaya girmem diyen Davutoğlu, “Kendine güvenen bir parti olarak barajdan korkmadık. Barajın arkasına da saklanmadık. Samimilerse konuşulur yeni bir formül neyse uygulanır. Biz her fikre açığız” diye konuştu. Paralel yapının cemaat özelliğini kaybettiğini söyleyerek, “Paralel yapı cemaat mi diye sorarsanız, cemaat değil. Cemaat yapısını kaybettiler. Biz ne görünmez muhalefete ne de görünmez hükümete izin vermeyiz” dedi.
Davutoğlu, TGRT Haber televizyonunda yayınlanan “Neler Oluyor Özel” programına katılarak şunları söyledi:
KONUTTA İLK YEMEĞİ ALEVİLERE VERDİM
“Yasal boyutuyla çözüp psikolojik boyutu ihmal ederseniz, o konuyu çözmüş olmazsınız. Konuttaki ilk yemeği Alevi dernekleri temsilcilerine verdim. Güzel, feyz dolu bir akşamdı. Sofra duasıyla başlayan sofra duasıyla biten güzel, samimi bir yemekti. Uzun uzun dinledim kendilerini. Bazı katılımcılar orada tanıştı. Keşke vatandaşlarımız izleseydi o yemeği. Zikredilen sorunlar aşılamayacak sorunlar değil. Sorunlar beraber çözülürse kalıcı olur. Başbakan olmasam da bir aydın olarak bu buluşmayı sağlamayı isterdim.
İKİ TARAF OLARAK BİR ARAYA GELMEDİK
Her şey iletişimle, konuşma ile başlar. Veli, Hüseyin dede irfanla, atıflarla konuştular. Öyle bir kompozisyondu ki bu mesele samimi, içsel bir şekilde ele alındı. Konuşulanlar bir Sünni’ye yabancı gelmedi. İslamiyet’i dışlayan Aleviliğin Alevilik olmadığı konusunda hemfikirdik. Biz iki taraf olarak bir araya gelmedik. Bunu zillet olarak kabul ederim.
OY TALEBİMİZ YOK
Karşılıklı bir misyonerlik yapılacak halimiz yok. Hiçbir vatandaşı devlet ötekileştiremez. Ben siyaset üstü olarak dahilim buna. Ben, bana oy verenlerin kadar vermeyenlerin de başbakanıyım. Bir oy talebimiz yok. Kimlik siyaseti yapılırsa siyaset bölen olur. Alevilikte de, Sünnilikte de blok bir fikir birliği yok.
İSTİKRARI BOZACAK ŞEYE İZİN VERMEYİZ
Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışmaya girmem. AYM başkanına atfen beyanlar oldu. Daha sonra bu açıklamanın doğru olmadığı ortaya çıktı. O atıflar yalanlanmıştır. Biz kendine güvenen bir parti olarak barajdan korkmadık. Barajın arkasına da saklanmadık. Yeni kurulan bir parti olarak seçime girdik iktidar olduk. Bizim bir kaygımız yok. Temsil ve istikrar önemlidir. Temsil ile istikrarı sağlayamıyorsanız sorun var demektir. Samimilerse konuşulur yeni bir formül neyse uygulanır. Biz her fikre açığız. Bir algı yürütülmeye çalışıldı. Türkiye’de istikrarla ilgili bir soru işareti oluşturulmak istendi. Zamanlama itibariyle önemli. Şimdi böyle bir tartışma yaratmak doğru değil. Biz istikrarı bozacak bir şeye izin vermeyiz.
PARALEL YAPI CEMAAT DEĞİL
Cemaat gönül beraberliğidir. Bunlar yasakla ortadan kalkacak şeyler değil. Yasa ile oluşmaz ki yasayla yok olsun. Yasayla kalksaydı 12 Eylül’de kaldırılabilirdi. Paralel yapı cemaat mi diye sorarsanız, cemaat değil. Bunlara cemaat adı vermek, cemaat adına ihanettir. Ak Parti iktidarında hangi cemaat bunaltıldı. 28 Şubat’ta herkes maske taktı. O maskeleri kaldıran AK Parti iktidarıdır.
CEMAAT YAPISINI KAYBETTİLER
Bu yapı o vasıfla gönüllü işler yaparken niye sorun yaşamadı. Ama şimdi başka bir amaca yöneldi. Ankara’da bürokrasiyi kontrol altına alarak iktidara politika dikte etmek istediler. Niyeti istihbari çalışmalarla devleti zor duruma düşürmek. Bu faaliyetleri alt alta dizerseniz bunlara cemaat denebilir mi. Onlara şimdi cemaat demiyoruz. Paralel yapı diyoruz. Niye demiyoruz? Cemaat yapısını kaybetti. Siz kendi yakınlarınızı devletin belli kademelerine getirmek için sınavlara müdahale edeceksiniz sonrada ‘ben hayır işi gönül işi yapıyorum’ diyeceksiniz. ‘Türkçe’yi yayan, bayrağı temsil eden faaliyete destek veriyoruz’ dediler. Ama öyle bir kriminal yapı oluştu ki, Cumhurbaşkanımızın odasına böcek yerleştireceksiniz, benim ofisimden gizli toplantıları deşifre edeceksiniz sonra da ‘Biz yapmadık’ diyeceksiniz. Fakat neden sahip çıktınız? O tapeleri yayarak ne yapmaya çalıştınız. İyi niyetlilere soruyorum, bu şimdi cemaat faaliyeti midir? Bu yapı, böyle yakalanınca bu sefer diğer cemaatleri de kendi kategorileri içinde göstermek için aslında hakarette bulunuyorlar. Hayır onlar sizin gibi değil, başka hiçbir cemaat böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet içinde örgütlenerek, yargı içinde örgütlenerek ‘Bir tek benim elemanlarım buraya girer’ demedi. İnsanların namahremlerine girmedi, kime yapılırsa yapılsın bu bizim için suçtur. Bu yapılar, cemaatler neden bunu üstüne alınsın ki?
MGK’DA CEMAAT KONUŞULMADI PARALEL KONUŞULDU
MGK’da hiçbir cemaat konuşulmamıştır. Paralel yapı konuşulmuştur. Kimse bunu başka bir yere çekmesin. Türkiye’de hiçbir sivil toplum, cemaat baskı altına alınmayacaktır. Ama devlet üzerine ipotek koymaya kalkarlarsa başka. Birisi görünmez bir muhalefet yapmak istiyor. Ve muhalefeti kullanıyor. Biz ne görünmez muhalefete ne de görünmez hükümete izin vermeyiz. ‘Siyaset dışındayız’ diyor. ‘Uzağız’ diyor. Uzak dur o zaman. Ya da gel siyaset yap. Görünmez olarak güç kullanmaya kalkıyorlar.
İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ TEMİNAT ALTINDA
Dinleme konusu aslında hükümetlerin taahhüt etmesi gereken bir husus, bizimde taahhütümüzdür. Toplumumuzun özgürleşmesi lazım, birçok ülkelerde de Wikileaks gibi şeyler çıktı. Bu riskler her zaman olabilir. Sıradan vatandaşlarımızın özgürlüğü teminat altındadır. Ancak kriminolojik konularda takip yapılır. Vatandaşlarımızın siyasi düşünceleri sebebiyle, etnik mezhep, kimlik sebebiyle dinlenmesi, takip edilmesi söz konusu olamaz. Böyle bir şeye izin vermeyiz, geçmişte yaşanmış olan acı tecrübelerden sonra bu alanı kesin şekilde özgür tutmak amacındayız. Devlet desteği olmadan da izleme yapılabiliyor. Tabi bizim görevimiz bunları engellemek.
ÇÖZÜM DE YENİ ORTAM OLUŞMAYA BAŞLADI
6-7 Ekim olayları gösterdi ki kamu düzeni olmadan hiçbir şey olmaz. Devlet otoritesi demiyorum. Herkesin sahip çıktığı kamu düzeni diyoruz. O olaylar faili meçhul bırakılmak istendi. Yeni ortam oluşmaya başladı. Burada nihai sonuca ulaşmak istiyoruz. En marjinal talep bile konuşulur. Ancak bu silah kullanmaya zemin teşkil etmez.
YAŞANAN ACI HATIRALAR TEK TARAFLI DEĞİL
Bütün yaşanan acı hatıralar üzerinden, ki tek taraflı acı hatırlar değildir bunlar. Geçmişte Kürtçe konuştuğu için cezalandırılanlar, Alevi geçmişine sahip olduğu için yanlış uygulamalara şahit olunmuştur. Yeni Türkiye dendiği zaman herkes silahı bıraksın, gelsin istişare yapsın. Taleplerini dile getirsin. Halk, benim ne isteğim var ve karşılık bulmuyor da silaha başvuruluyor diye sormalı. Bu soruyu Diyarbakırlı, Hakkarili sormalı. Sorarsa çözüm olur. Havaalanını niye istemiyorsun. Yatırımlar geliyor. Niye şantiyeleri yakıyorsun. Halk bunu sormalı. Talimatım açık, suç işlemede İzmir’de, Edirne’de nasıl bir işlem yapılıyorsa, Diyarbakır’da, Hakkari’de o yapılmalı.
SEÇİME KADAR ÇÖZELİM İSTİYORUZ
Bu süreç kolay bir süreç değil. Bir sürü insan yanmış, acılar çekilmiş. Bu tortu üzerine bir şey inşa edilmeye çalışılıyor. Bu süreçte her şey birlikte yapılmalı. Gönül ister ki, hedefte bu. Seçime kadar bu meseleyi çözelim istiyoruz. Karşı tarafa doğru kulaçları hızlı atalım. Ama birileri kulaç atanları suyun altına çekmeye çalışıyor. Tüm aktörlerin burada doğru, kararlı adım atması önemli. Nihai hedef silahlı tüm faaliyetlerin devre dışı kalmasıdır.
HER HAFTA BİR REFORM PAKETİ
Her hafta bir reform paketi yayınlayacağız. Türkiye’de felaket tellalı bol. Ekim sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 65’e çıktı. Önümüzdeki hafta ekonomiyle ilgili müjdeler vereceğiz, 8 paket daha ilan edeceğiz. Özellikle sosyal destek boyutunda. Türkiye’de yoksulluk sınırında olan kişi sayısı yüzde otuzdu. Şimdi yeni değerler geldi 2.06’ya düştü. 1 doların altında kimse kalmadı. Gelişmiş ülkelerde bile bu oran yakalanamıyor. Dünyada Türkiye’nin başarısı mucize olarak kabul ediliyor. Halkın refahı arttı. Bunu araç alımından ve başka göstergelerden anlıyorsunuz.
VATANDAŞLARIMIZ BEDELLİ HAKKINI İYİ KULLANSIN
Son YAŞ toplantısında şuna dikkati çektim. Ordumuzun insan odaklı yapıdan teknolojik yapıya geçmesi gerekiyor. Şu anda caydırıcılık teknolojide, elektronik harpte. Yoksa Kuzey Kore dünyanın en büyük ordusu olurdu. Mesleki askerliği geliştirmemiz lazım. Bedelli askerliğe de buradan geldik. Bu iş sürekli yapılamaz. Vatandaşlarımız bu hakkı iyi kullansın.” (Hürriyet)
Davutoğlu, TGRT Haber televizyonunda yayınlanan “Neler Oluyor Özel” programına katılarak şunları söyledi:
KONUTTA İLK YEMEĞİ ALEVİLERE VERDİM
“Yasal boyutuyla çözüp psikolojik boyutu ihmal ederseniz, o konuyu çözmüş olmazsınız. Konuttaki ilk yemeği Alevi dernekleri temsilcilerine verdim. Güzel, feyz dolu bir akşamdı. Sofra duasıyla başlayan sofra duasıyla biten güzel, samimi bir yemekti. Uzun uzun dinledim kendilerini. Bazı katılımcılar orada tanıştı. Keşke vatandaşlarımız izleseydi o yemeği. Zikredilen sorunlar aşılamayacak sorunlar değil. Sorunlar beraber çözülürse kalıcı olur. Başbakan olmasam da bir aydın olarak bu buluşmayı sağlamayı isterdim.
İKİ TARAF OLARAK BİR ARAYA GELMEDİK
Her şey iletişimle, konuşma ile başlar. Veli, Hüseyin dede irfanla, atıflarla konuştular. Öyle bir kompozisyondu ki bu mesele samimi, içsel bir şekilde ele alındı. Konuşulanlar bir Sünni’ye yabancı gelmedi. İslamiyet’i dışlayan Aleviliğin Alevilik olmadığı konusunda hemfikirdik. Biz iki taraf olarak bir araya gelmedik. Bunu zillet olarak kabul ederim.
OY TALEBİMİZ YOK
Karşılıklı bir misyonerlik yapılacak halimiz yok. Hiçbir vatandaşı devlet ötekileştiremez. Ben siyaset üstü olarak dahilim buna. Ben, bana oy verenlerin kadar vermeyenlerin de başbakanıyım. Bir oy talebimiz yok. Kimlik siyaseti yapılırsa siyaset bölen olur. Alevilikte de, Sünnilikte de blok bir fikir birliği yok.
İSTİKRARI BOZACAK ŞEYE İZİN VERMEYİZ
Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışmaya girmem. AYM başkanına atfen beyanlar oldu. Daha sonra bu açıklamanın doğru olmadığı ortaya çıktı. O atıflar yalanlanmıştır. Biz kendine güvenen bir parti olarak barajdan korkmadık. Barajın arkasına da saklanmadık. Yeni kurulan bir parti olarak seçime girdik iktidar olduk. Bizim bir kaygımız yok. Temsil ve istikrar önemlidir. Temsil ile istikrarı sağlayamıyorsanız sorun var demektir. Samimilerse konuşulur yeni bir formül neyse uygulanır. Biz her fikre açığız. Bir algı yürütülmeye çalışıldı. Türkiye’de istikrarla ilgili bir soru işareti oluşturulmak istendi. Zamanlama itibariyle önemli. Şimdi böyle bir tartışma yaratmak doğru değil. Biz istikrarı bozacak bir şeye izin vermeyiz.
PARALEL YAPI CEMAAT DEĞİL
Cemaat gönül beraberliğidir. Bunlar yasakla ortadan kalkacak şeyler değil. Yasa ile oluşmaz ki yasayla yok olsun. Yasayla kalksaydı 12 Eylül’de kaldırılabilirdi. Paralel yapı cemaat mi diye sorarsanız, cemaat değil. Bunlara cemaat adı vermek, cemaat adına ihanettir. Ak Parti iktidarında hangi cemaat bunaltıldı. 28 Şubat’ta herkes maske taktı. O maskeleri kaldıran AK Parti iktidarıdır.
CEMAAT YAPISINI KAYBETTİLER
Bu yapı o vasıfla gönüllü işler yaparken niye sorun yaşamadı. Ama şimdi başka bir amaca yöneldi. Ankara’da bürokrasiyi kontrol altına alarak iktidara politika dikte etmek istediler. Niyeti istihbari çalışmalarla devleti zor duruma düşürmek. Bu faaliyetleri alt alta dizerseniz bunlara cemaat denebilir mi. Onlara şimdi cemaat demiyoruz. Paralel yapı diyoruz. Niye demiyoruz? Cemaat yapısını kaybetti. Siz kendi yakınlarınızı devletin belli kademelerine getirmek için sınavlara müdahale edeceksiniz sonrada ‘ben hayır işi gönül işi yapıyorum’ diyeceksiniz. ‘Türkçe’yi yayan, bayrağı temsil eden faaliyete destek veriyoruz’ dediler. Ama öyle bir kriminal yapı oluştu ki, Cumhurbaşkanımızın odasına böcek yerleştireceksiniz, benim ofisimden gizli toplantıları deşifre edeceksiniz sonra da ‘Biz yapmadık’ diyeceksiniz. Fakat neden sahip çıktınız? O tapeleri yayarak ne yapmaya çalıştınız. İyi niyetlilere soruyorum, bu şimdi cemaat faaliyeti midir? Bu yapı, böyle yakalanınca bu sefer diğer cemaatleri de kendi kategorileri içinde göstermek için aslında hakarette bulunuyorlar. Hayır onlar sizin gibi değil, başka hiçbir cemaat böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet içinde örgütlenerek, yargı içinde örgütlenerek ‘Bir tek benim elemanlarım buraya girer’ demedi. İnsanların namahremlerine girmedi, kime yapılırsa yapılsın bu bizim için suçtur. Bu yapılar, cemaatler neden bunu üstüne alınsın ki?
MGK’DA CEMAAT KONUŞULMADI PARALEL KONUŞULDU
MGK’da hiçbir cemaat konuşulmamıştır. Paralel yapı konuşulmuştur. Kimse bunu başka bir yere çekmesin. Türkiye’de hiçbir sivil toplum, cemaat baskı altına alınmayacaktır. Ama devlet üzerine ipotek koymaya kalkarlarsa başka. Birisi görünmez bir muhalefet yapmak istiyor. Ve muhalefeti kullanıyor. Biz ne görünmez muhalefete ne de görünmez hükümete izin vermeyiz. ‘Siyaset dışındayız’ diyor. ‘Uzağız’ diyor. Uzak dur o zaman. Ya da gel siyaset yap. Görünmez olarak güç kullanmaya kalkıyorlar.
İLETİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ TEMİNAT ALTINDA
Dinleme konusu aslında hükümetlerin taahhüt etmesi gereken bir husus, bizimde taahhütümüzdür. Toplumumuzun özgürleşmesi lazım, birçok ülkelerde de Wikileaks gibi şeyler çıktı. Bu riskler her zaman olabilir. Sıradan vatandaşlarımızın özgürlüğü teminat altındadır. Ancak kriminolojik konularda takip yapılır. Vatandaşlarımızın siyasi düşünceleri sebebiyle, etnik mezhep, kimlik sebebiyle dinlenmesi, takip edilmesi söz konusu olamaz. Böyle bir şeye izin vermeyiz, geçmişte yaşanmış olan acı tecrübelerden sonra bu alanı kesin şekilde özgür tutmak amacındayız. Devlet desteği olmadan da izleme yapılabiliyor. Tabi bizim görevimiz bunları engellemek.
ÇÖZÜM DE YENİ ORTAM OLUŞMAYA BAŞLADI
6-7 Ekim olayları gösterdi ki kamu düzeni olmadan hiçbir şey olmaz. Devlet otoritesi demiyorum. Herkesin sahip çıktığı kamu düzeni diyoruz. O olaylar faili meçhul bırakılmak istendi. Yeni ortam oluşmaya başladı. Burada nihai sonuca ulaşmak istiyoruz. En marjinal talep bile konuşulur. Ancak bu silah kullanmaya zemin teşkil etmez.
YAŞANAN ACI HATIRALAR TEK TARAFLI DEĞİL
Bütün yaşanan acı hatıralar üzerinden, ki tek taraflı acı hatırlar değildir bunlar. Geçmişte Kürtçe konuştuğu için cezalandırılanlar, Alevi geçmişine sahip olduğu için yanlış uygulamalara şahit olunmuştur. Yeni Türkiye dendiği zaman herkes silahı bıraksın, gelsin istişare yapsın. Taleplerini dile getirsin. Halk, benim ne isteğim var ve karşılık bulmuyor da silaha başvuruluyor diye sormalı. Bu soruyu Diyarbakırlı, Hakkarili sormalı. Sorarsa çözüm olur. Havaalanını niye istemiyorsun. Yatırımlar geliyor. Niye şantiyeleri yakıyorsun. Halk bunu sormalı. Talimatım açık, suç işlemede İzmir’de, Edirne’de nasıl bir işlem yapılıyorsa, Diyarbakır’da, Hakkari’de o yapılmalı.
SEÇİME KADAR ÇÖZELİM İSTİYORUZ
Bu süreç kolay bir süreç değil. Bir sürü insan yanmış, acılar çekilmiş. Bu tortu üzerine bir şey inşa edilmeye çalışılıyor. Bu süreçte her şey birlikte yapılmalı. Gönül ister ki, hedefte bu. Seçime kadar bu meseleyi çözelim istiyoruz. Karşı tarafa doğru kulaçları hızlı atalım. Ama birileri kulaç atanları suyun altına çekmeye çalışıyor. Tüm aktörlerin burada doğru, kararlı adım atması önemli. Nihai hedef silahlı tüm faaliyetlerin devre dışı kalmasıdır.
HER HAFTA BİR REFORM PAKETİ
Her hafta bir reform paketi yayınlayacağız. Türkiye’de felaket tellalı bol. Ekim sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 65’e çıktı. Önümüzdeki hafta ekonomiyle ilgili müjdeler vereceğiz, 8 paket daha ilan edeceğiz. Özellikle sosyal destek boyutunda. Türkiye’de yoksulluk sınırında olan kişi sayısı yüzde otuzdu. Şimdi yeni değerler geldi 2.06’ya düştü. 1 doların altında kimse kalmadı. Gelişmiş ülkelerde bile bu oran yakalanamıyor. Dünyada Türkiye’nin başarısı mucize olarak kabul ediliyor. Halkın refahı arttı. Bunu araç alımından ve başka göstergelerden anlıyorsunuz.
VATANDAŞLARIMIZ BEDELLİ HAKKINI İYİ KULLANSIN
Son YAŞ toplantısında şuna dikkati çektim. Ordumuzun insan odaklı yapıdan teknolojik yapıya geçmesi gerekiyor. Şu anda caydırıcılık teknolojide, elektronik harpte. Yoksa Kuzey Kore dünyanın en büyük ordusu olurdu. Mesleki askerliği geliştirmemiz lazım. Bedelli askerliğe de buradan geldik. Bu iş sürekli yapılamaz. Vatandaşlarımız bu hakkı iyi kullansın.” (Hürriyet)
Etiketler:
Ahmet Davutoğlu,
başbakan,
haber,
seçim
Kayıp kızlar tweet attı
MERSİN’de arkadaşlarına veda mektubu bıraktıktan sonra ortadan kaybolan Nihal Erdem Anadolu Ticaret Meslek Lisesi İletişim Gazetecilik Bölümü 10’uncu sınıf öğrencisi 16 yaşındaki Buse Y. ile aynı bölümün 11’nci sınıf öğrencisi 17 yaşındaki Fevziye O.’nun zaman zaman sosyal medya hesaplarını kullandıkları ortaya çıktı.
Geçen 14 Kasım’da veda mektubu bırakarak ortadan kaybolan liseli kızları bulmak için Mersin Emniyet Müdürlüğü’nce kurulan özel ekip, çalışmalarına aralıksız devam ederken yeni bilgilere ulaştılar. Buse Y.’nin kayıplara karışmadan önce kapattığı twetter hesabını farklı bir isimle yeniden açıp ’Çekiniyorlarmış çıkmaya, korkuyorlarmış görünmeye’ yazılı bir tweet attı. Yapılan incelemelerde kayıp kızların son günlerde zaman zaman sosyal medyayı kullandıkları belirlendi.
Ayrıca, Fevziye O.’nun babası Erdoğan O. ile sık sık sorunlar yaşadığı, aile içi tartışmalarda bir gün çıkıp gideceğini söylediği öne sürülüyor. Fevziye’nin, Buse Y. ile birlikte arkadaş olduktan sonra uyuşturucu hap kullanmaya başladığı, bu nedenle farklı ortamlara girerek yakın arkadaşlarından uzaklaştığı ve davranışlarında da değişimlerin gözlendiği belirtiliyor.
Geçen pazar günü Cumhuriyet ve Pirireis Mahalleleri’nde kiralık ev aradıkları ve bunun için de bazı emlakçılarla görüştüklerini belirleyen polisin bu yönde de çalışmalarını sürdürdüğü belirtildi.
1 Ocak 1988’de doğanlar da bedelliden yararlanacak
Bedelli askerlikle ilgili çalışmalar hızla devam ederken, 1 Ocak 1988'de doğanlara müjde geldi.
Hükümet, bedelliyi bir an önce yasalaştırmak için Meclis Milli Savunma Komisyonu’nda ele alınan “Milli Mayın Faaliyet Merkezi” kurulmasını da öngören tasarıdan yararlanıyor. Bedelli düzenlemesine ilişkin önerge bu tasarıya eklendi. 1 Ocak 1988’de doğanlar da bedelliden yararlanabilecek. Bununa gerekçe olarak da özellikle kırsal kesimde doğumların yılbaşında nüfusa yazılması gösterildi.
27.403 KİŞİYE SON DAKİKA PİYANGOSU
TUİK verilerine göre 1988 yılının tamamında doğan kişi sayısı 1 milyon 265 bin 406 iken; bunun yüzde 51'i erkek.
Yine TUİK verilerine göre 1 Ocak 1988 tarihinde Türkiye genelinde 53 bin 733 kişi doğdu. Bunların da yüzde 51'inin erkek olduğu varsayımıyla; yeni tarihten 27 bin 403 kişi daha yararlanacak.
'EN ŞANSSIZ' İSİMDİ
Medcezir dizisinin Orkun'u Metin Akdülger, ilk tasarıya göre 1 gün farkla bedelli askerlik fırsatından yararlanamıyordu. 1 Ocak 1988 doğumlu olan oyuncu 'En şanssız isim' olarak haber olmuştu. Yeni önergeye göre Metin Akdülger, bedelliden faydalanabilecek.
Rıza Sarraf her duruşmada hastalanıyor
Rıza Sarraf'a telefonla arayarak tehdit ve hakaret ettiği iddia edilen tutuksuz sanık Ahmet Aydın talimatla verdiği ifadesinde, Sarraf'ı aradığını ancak tehdit ve hakaret etmediğini belirtti. Şikayetçi Rıza Sarraf (Reza Zarrab) sağlık sorunlarını gerekçe göstererek duruşmaya katılmadı. Buna tepki gösteren hakim son duruşmada Rıza Sarraf'ın avukatına "Müvekkilinizi neden hazır edemediniz?" diye seslendi. Avukatın "rahatsız" şeklindeki yanıtı üzerine hakim bu kez "Geçen celse de aynı şeyi söylemiştiniz" dedi.
Rıza Sarraf'ın bir sonraki duruşmada hazır edilmesine karar veren mahkeme duruşmayı erteledi.
SANIK DA ŞİKAYETÇİ DE DURUŞMAYA KATILMADI
İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan 82. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuksuz sanık Ahmet Aydın ve şikayetçi Rıza Sarraf katılmadı. Rıza Sarraf'ı duruşmada avukatı Ayten Hiçyılmaz temsil etti.
"MÜVEKKİLİNİZİ NEDEN HAZIR EDEMEDİNİZ?"
Hakim Aytekin Özanlı, "Müvekkilinizi neden hazır edemediniz?" diye sordu. Avukat Hiçyılmaz ise müvekkili Sarraf'ın rahatsız olduğunu bu nedenle duruşmaya katılamadığını söyledi. Bunun üzerine Hakim Özanlı, "Geçen celse de aynı şeyi söylemiştiniz" dedi. Avukat Hiçyılmaz, bir sonraki celsede müvekkili Sarraf'ı hazır edeceğini ifade etti.
"ARADIM AMA HAKARET VE TEHDİT ETMEDİM"
Hakim Özanlı, sanık Ahmet Aydın'ın Doğu Beyazıt Mahkemesi'nde talimatla ifade verdiğini söyledi. Sanık Aydın 2 sayfalık ifadesinde Sarraf'ı aradığını ancak tehdit ve hakaret etmediğini belirtti. Suçlamaları redden sanık Aydın, beraatini istedi.
"SANIĞIN BAŞKASININ YÖNLENDİRMESİYLE MÜVEKKİLİM SARRAF'I ARADIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ"
Söz alan Hiçyılmaz, "Müvekkilim rahatsızdır, önümüzdeki celse hazır edeceğiz. Ayrıca davaya katılamamıza karar verilsin. Ayrıca sanığın başkasının yönlendirmesiyle müvekkilim Sarraf'ı aradığını düşünüyoruz. Bu nedenle 6572 sayılı yasa yürürlüğe girip Cumhurbaşkanı'nın onayına sunulduğundan yeni düzenleme nazara alınarak TİB'e yeniden müzekkere yazılsın. Sanığı arayan ve arananlara ait kimlik bilgileri celp edilsin. HTS raporları istensin" diye konuştu.
RIZA SARRAF BİR SONRAKİ CELSEDE DİNLENECEK
Suçtan zarar görme ihtimaline binaen Rıza Sarraf'ın katılan olarak davaya kabulüne karar veren mahkeme, sanığa ait 0 541... no'lu telefonun kime ait olduğu ve şikayetçiye ait telefon numarasını hangi tarihlerde aradığı hususlarının TİB'e sorulmasına karar verdi. Avukat Hiçyılmaz'a müvekkili Sarraf'ı bir sonraki celsede hazır etmek üzere süre verilmesine hükmeden mahkeme, eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.
İDDİANAMEDE SANIĞIN 4 YILA KADAR HAPSİ İSTENİYOR
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamede, şüpheli Ahmet Aydın'ın, 2013'te müşteki Rıza Sarraf'ı telefonla arayarak ' Ben Ağrılı Ahmet. Neredesin adresini söyle oturduğun yeri biliyorum. Yarın gelip seni öldürüp mezara gömeceğim" diyerek tehdit ettiği iddia ediliyor. İddianamede şüpheli Ahmet Aydın'ın 'hakaret' ve 'tehdit' suçlarından 3 aydan 4 yıla kadar hapsi isteniyor.
Rıza Sarraf'ın bir sonraki duruşmada hazır edilmesine karar veren mahkeme duruşmayı erteledi.
SANIK DA ŞİKAYETÇİ DE DURUŞMAYA KATILMADI
İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan 82. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuksuz sanık Ahmet Aydın ve şikayetçi Rıza Sarraf katılmadı. Rıza Sarraf'ı duruşmada avukatı Ayten Hiçyılmaz temsil etti.
"MÜVEKKİLİNİZİ NEDEN HAZIR EDEMEDİNİZ?"
Hakim Aytekin Özanlı, "Müvekkilinizi neden hazır edemediniz?" diye sordu. Avukat Hiçyılmaz ise müvekkili Sarraf'ın rahatsız olduğunu bu nedenle duruşmaya katılamadığını söyledi. Bunun üzerine Hakim Özanlı, "Geçen celse de aynı şeyi söylemiştiniz" dedi. Avukat Hiçyılmaz, bir sonraki celsede müvekkili Sarraf'ı hazır edeceğini ifade etti.
"ARADIM AMA HAKARET VE TEHDİT ETMEDİM"
Hakim Özanlı, sanık Ahmet Aydın'ın Doğu Beyazıt Mahkemesi'nde talimatla ifade verdiğini söyledi. Sanık Aydın 2 sayfalık ifadesinde Sarraf'ı aradığını ancak tehdit ve hakaret etmediğini belirtti. Suçlamaları redden sanık Aydın, beraatini istedi.
"SANIĞIN BAŞKASININ YÖNLENDİRMESİYLE MÜVEKKİLİM SARRAF'I ARADIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ"
Söz alan Hiçyılmaz, "Müvekkilim rahatsızdır, önümüzdeki celse hazır edeceğiz. Ayrıca davaya katılamamıza karar verilsin. Ayrıca sanığın başkasının yönlendirmesiyle müvekkilim Sarraf'ı aradığını düşünüyoruz. Bu nedenle 6572 sayılı yasa yürürlüğe girip Cumhurbaşkanı'nın onayına sunulduğundan yeni düzenleme nazara alınarak TİB'e yeniden müzekkere yazılsın. Sanığı arayan ve arananlara ait kimlik bilgileri celp edilsin. HTS raporları istensin" diye konuştu.
RIZA SARRAF BİR SONRAKİ CELSEDE DİNLENECEK
Suçtan zarar görme ihtimaline binaen Rıza Sarraf'ın katılan olarak davaya kabulüne karar veren mahkeme, sanığa ait 0 541... no'lu telefonun kime ait olduğu ve şikayetçiye ait telefon numarasını hangi tarihlerde aradığı hususlarının TİB'e sorulmasına karar verdi. Avukat Hiçyılmaz'a müvekkili Sarraf'ı bir sonraki celsede hazır etmek üzere süre verilmesine hükmeden mahkeme, eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.
İDDİANAMEDE SANIĞIN 4 YILA KADAR HAPSİ İSTENİYOR
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca hazırlanan iddianamede, şüpheli Ahmet Aydın'ın, 2013'te müşteki Rıza Sarraf'ı telefonla arayarak ' Ben Ağrılı Ahmet. Neredesin adresini söyle oturduğun yeri biliyorum. Yarın gelip seni öldürüp mezara gömeceğim" diyerek tehdit ettiği iddia ediliyor. İddianamede şüpheli Ahmet Aydın'ın 'hakaret' ve 'tehdit' suçlarından 3 aydan 4 yıla kadar hapsi isteniyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)