Kütahya’da boşandığı eşi A.K.’ye tecavüz etmek ve eşinin arkadaşı S.K.’yı da evde zorla alıkoymak suçundan yargılanan Murat K. 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Murat K. ile A.K. 11 Eylül 2014 tarihinde Kütahya Aile Mahkemesi’nde anlaşmalı olarak boşandı. Murat K., iddiaya göre bir hafta sonra 18 Eylül’de boşandığı eşi A.K.’yi çamaşır makinesinin nasıl çalıştığını göstermesi için evine çağırdı. A.K., yanına arkadaşı S.K.’yı alıp eski eşinin evine gitti. Murat K. iddiaya göre bıçak zoruyla eski eşi A.K.’ye tecavüz etti, S.K.’yı da bir süre evde alıkoydu. Olayın ardından Murat K. şikayet üzerine polis tarafından yakalandı ve çıkardığı mahkemece tutuklandı.
Kütahya Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşmada mahkeme heyeti Murat K.’ya boşandığı eşine tecavüz suçundan 18 yıl, S.K.’yı da evde alıkoyup hürriyetinden yoksun bıraktığı için 7 yıl olmak üzere toplam 25 yıl hapis cezasına çarptırdı.
16 Aralık 2014 Salı
Türkiye'de yarın 1 günlük yas ilan edildi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Peşaver'deki bir okula Taliban tarafından düzenlenen baskında 148 öğrenci ile öğretmenin öldürülmesi nedeniyle yarın Türkiye'de 1 günlük "milli yas" ilan edileceğini bildirdi.
Milliyet'in haberine göre; Pakistan'da Taliban bugün inanılmaz bir katliama imza attı. Çoğu çocuk 148 kişi öldürüldü. Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor. Taliban'dan yapılan açıklamada ""Saldırı için askeri okulu seçmemizin nedeni, ordunun operasyonlarda kadın ve çocuklarımızı hedef almasıdır. Onların da aynı acıyı hissetmesini istedik" denildi.
Katliam sonrası Türkiye yas kararı aldı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Pakistan'la dayanışmak için 1 günlük yas ilan ettik" diye konuştu.
Milliyet'in haberine göre; Pakistan'da Taliban bugün inanılmaz bir katliama imza attı. Çoğu çocuk 148 kişi öldürüldü. Ölü sayısının artmasından endişe ediliyor. Taliban'dan yapılan açıklamada ""Saldırı için askeri okulu seçmemizin nedeni, ordunun operasyonlarda kadın ve çocuklarımızı hedef almasıdır. Onların da aynı acıyı hissetmesini istedik" denildi.
Katliam sonrası Türkiye yas kararı aldı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Pakistan'la dayanışmak için 1 günlük yas ilan ettik" diye konuştu.
Etiketler:
Ahmet Davutoğlu,
başbakan,
haber,
Pakistan,
Türkiye
Pakistan'da Taliban okul bastı: 148 ölü
Pakistan'ın Peşaver kentinde silahlı kişiler bir okuldaki 148 kişiyi öldürdü. Sabah saatlerinde başlayan ve dokuz militanın öldürülmesiyle sona eren saldırıyı Taliban üstlendi.
Pakistan'ın kuzeybatısındaki Peşaver kentinde gerçekleşen olayda, silahlı kişiler bir askeri okulu bastı.
Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Eyalet Hükümet Sözcülüğü, baskında 148 kişinin öldüğünü, yaralı sayısının da 150 olduğunu açıkladı.
Üzerlerinde bomba bulunan Taliban militanlarıının, okula girerek etrafa rastgele ateş açtıkları bildirildi. Pakistan ordusunun düzenlediği kurtarma operasyonu, militanların öldürülmesiyle sonlandı.
Saldırıya uğrayan okulun, Pakistan'da ordu tarafından idare edilen 146 okuldan biri olduğu belirtildi. 10 ila 18 yaş arasındaki öğrencilerin okuduğu okulda, askeri personel ve sivillerin çocuklarının eğitim gördüğü açıklandı.
Taliban'ın 'Tahrik-i Taliban Pakistan' adı verilen bir kolu saldırıyı üstlenirken, okula giren altı militana yaşları büyük öğrencileri öldürme emri verdikleri bildirildi.
"AYNI ACIYI HİSSETSİNLER DİYE..."
Reuters'ın haberine göre, Taliban sözcüsü Muhammed Umar Horasani, "Ordunun okulunu seçtik çünkü hükümet bizim ailelerimizi hedef alıyor. Onların da bu acıyı hissetmesini istiyoruz" dedi.
Ordunun düzenlediği operasyonda; ikisi öğrenci, altısı öğretmen ve yedisi idari görevli 15 kişinin komandolar tarafından kurtarıldığı açıklandı.
Saldırı sırasında okulda 500 öğrenci ve öğretmenin olduğu tahmin ediliyor.
ÜÇ GÜN YAS İLANI
Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ve Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif, Peşaver'deki kanlı okul baskının ardından bölgeye hareket etti.
Peşaver kentinin bağlı olduğu Hayber Paktunhva eyalet yönetimi de üç günlük yas ilan etti.
MALALA: ASLA MAĞLUP OLMAYACAĞIZ
Pakistan'da kız çocuklarının eğitimini savunduğu için 2012 yılında Taliban tarafından başından vurulan Pakistanlı Malala Yusufzay (17), baskını kınadı.
Nobel ödüllü Malala, "bu saçma ve acımasız terör eyleminden dolayı çok üzgün" olduğunu vurguladı. Okullardaki masum çocukların böyle bir dehşet sahnesinde yeri olmadığını belirten Malala, "Bu zalim ve korkakça eylemleri kınıyorum" ifadesini kullandı.
Pakistan silahlı kuvvetleri ve hükümetinin çabalarının takdire şayan olduğuna işaret eden Malala, şunları söyledi:
"Ben ve dünya genelinde milyonlar, bu çocukların, kardeşlerimin yasını tutuyor. Ama asla mağlubiyete uğramayacağız."
TÜRKİYE'DEN KINAMA
Türk Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınadı.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, sabah saatlerinde düzenlenen saldırıda çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığının, bazı öğrencilerin de rehin alındığının büyük bir üzüntüyle öğrenildiği belirtildi.
"Kardeş Pakistan'ın huzur ve güvenliği ile iç istikrarını bozmayı hedefleyen söz konusu terör eylemini şiddetle kınıyoruz" denilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Bu menfur saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Saldırıya karşı başlatılan operasyonların başarıyla sonuçlanarak, rehin alınan tüm öğrencilerin sağ salim kurtarılmaları en büyük temennimizdir. Türkiye, kardeş Pakistan'ın terörizmle mücadelesine desteğini, Pakistan hükümeti ve halkıyla dayanışmasını kararlılıkla sürdürecektir."
OBAMA: İĞRENÇ VE ADİCE
ABD Başkanı Barack Obama da saldırıyı ‘‘iğrenç ve adice’’ olarak nitelediği yazılı açıklamada, ‘‘ABD, Pakistan’ın Peşaver kentinde, okula yapılan saldırıyı en şiddetli biçimde kınıyor. Kalplerimiz, sevdiklerini kaybeden ailelerle, dualarımız kurbanlar için. Bu adi saldırıda, öğrencileri ve öğretmenleri hedef alan teröristler, bir kez daha günahkâr ve ahlaksız olduklarını gösterdiler. ABD olarak Pakistan halkının yanındayız, bölgede barış ve istikrarı sağlamaya çalışan Pakistan hükümetini terörizm ve aşırılıkla olan mücadelesini sürdüreceğiz’’ dedi. (hürriyet.com.tr)
Pakistan'ın kuzeybatısındaki Peşaver kentinde gerçekleşen olayda, silahlı kişiler bir askeri okulu bastı.
Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Eyalet Hükümet Sözcülüğü, baskında 148 kişinin öldüğünü, yaralı sayısının da 150 olduğunu açıkladı.
Üzerlerinde bomba bulunan Taliban militanlarıının, okula girerek etrafa rastgele ateş açtıkları bildirildi. Pakistan ordusunun düzenlediği kurtarma operasyonu, militanların öldürülmesiyle sonlandı.
Saldırıya uğrayan okulun, Pakistan'da ordu tarafından idare edilen 146 okuldan biri olduğu belirtildi. 10 ila 18 yaş arasındaki öğrencilerin okuduğu okulda, askeri personel ve sivillerin çocuklarının eğitim gördüğü açıklandı.
Taliban'ın 'Tahrik-i Taliban Pakistan' adı verilen bir kolu saldırıyı üstlenirken, okula giren altı militana yaşları büyük öğrencileri öldürme emri verdikleri bildirildi.
"AYNI ACIYI HİSSETSİNLER DİYE..."
Reuters'ın haberine göre, Taliban sözcüsü Muhammed Umar Horasani, "Ordunun okulunu seçtik çünkü hükümet bizim ailelerimizi hedef alıyor. Onların da bu acıyı hissetmesini istiyoruz" dedi.
Ordunun düzenlediği operasyonda; ikisi öğrenci, altısı öğretmen ve yedisi idari görevli 15 kişinin komandolar tarafından kurtarıldığı açıklandı.
Saldırı sırasında okulda 500 öğrenci ve öğretmenin olduğu tahmin ediliyor.
ÜÇ GÜN YAS İLANI
Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ve Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif, Peşaver'deki kanlı okul baskının ardından bölgeye hareket etti.
Peşaver kentinin bağlı olduğu Hayber Paktunhva eyalet yönetimi de üç günlük yas ilan etti.
MALALA: ASLA MAĞLUP OLMAYACAĞIZ
Pakistan'da kız çocuklarının eğitimini savunduğu için 2012 yılında Taliban tarafından başından vurulan Pakistanlı Malala Yusufzay (17), baskını kınadı.
Nobel ödüllü Malala, "bu saçma ve acımasız terör eyleminden dolayı çok üzgün" olduğunu vurguladı. Okullardaki masum çocukların böyle bir dehşet sahnesinde yeri olmadığını belirten Malala, "Bu zalim ve korkakça eylemleri kınıyorum" ifadesini kullandı.
Pakistan silahlı kuvvetleri ve hükümetinin çabalarının takdire şayan olduğuna işaret eden Malala, şunları söyledi:
"Ben ve dünya genelinde milyonlar, bu çocukların, kardeşlerimin yasını tutuyor. Ama asla mağlubiyete uğramayacağız."
TÜRKİYE'DEN KINAMA
Türk Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı şiddetle kınadı.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, sabah saatlerinde düzenlenen saldırıda çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığının, bazı öğrencilerin de rehin alındığının büyük bir üzüntüyle öğrenildiği belirtildi.
"Kardeş Pakistan'ın huzur ve güvenliği ile iç istikrarını bozmayı hedefleyen söz konusu terör eylemini şiddetle kınıyoruz" denilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Bu menfur saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Saldırıya karşı başlatılan operasyonların başarıyla sonuçlanarak, rehin alınan tüm öğrencilerin sağ salim kurtarılmaları en büyük temennimizdir. Türkiye, kardeş Pakistan'ın terörizmle mücadelesine desteğini, Pakistan hükümeti ve halkıyla dayanışmasını kararlılıkla sürdürecektir."
OBAMA: İĞRENÇ VE ADİCE
ABD Başkanı Barack Obama da saldırıyı ‘‘iğrenç ve adice’’ olarak nitelediği yazılı açıklamada, ‘‘ABD, Pakistan’ın Peşaver kentinde, okula yapılan saldırıyı en şiddetli biçimde kınıyor. Kalplerimiz, sevdiklerini kaybeden ailelerle, dualarımız kurbanlar için. Bu adi saldırıda, öğrencileri ve öğretmenleri hedef alan teröristler, bir kez daha günahkâr ve ahlaksız olduklarını gösterdiler. ABD olarak Pakistan halkının yanındayız, bölgede barış ve istikrarı sağlamaya çalışan Pakistan hükümetini terörizm ve aşırılıkla olan mücadelesini sürdüreceğiz’’ dedi. (hürriyet.com.tr)
17 Aralık'ta çok önemli karar
Aralarında Rıza Sarraf, Barış Güler ve Kaan Çağlayan’ın da bulunduğu "17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk" soruşturmasının takipsizlik kararına yapılan itiraz reddedildi. Dosyanın tek müştekisi olan eski Fatih Emniyet Müdür Yardımcısı Orhan İnce, 10 Kasım tarihinde Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcısı Ekrem Aydıner tarafından verilen takipsizlik kararına itiraz etmişti. İtirazın reddi ile birlikte takipsizlik kararı kesinleşti.
Orhan İnce’nin Avukatı Özcan Karakoç tarafından verilen 64 sayfalık itiraz dilekçesinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizlik kararının kanunlara, Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Uluslararası sözleşmelere, hukukun genel normlarına ve tüm kamu vicdanına açıkça aykırı olduğu öne sürülmüştü. Orhan İnce dışında İzzettin Çelik, Şaban Saimler, Sema Bayraktar, Ayşe Tosun, Tülay Cengiz, Ayla Tokmak, Meltem Ayran, Atıf Aydın, Muğla Barosu Başkanlığı, Hüseyin Öztürk, Sevil Turan, Cüneyt Akaltın, Şemime Azazi, Arif Ali Cangı, Banu Dalgıç Cangı, Mehmet Yıldırım Aycan, Bahtiyar Alkan, Ercan Demir, İzmir Barosu Başkanlığı, Fatma Saadet Bilir, Kahraman Bolat, Mahmut Tanal, Meryem Cemre Okandal, Nedime Okandal, Turhan Okandal, Ali Uysal, Mehmet Nurettin Oğuz, Ali Sarızayim, Mehmet Salıcı, Mesude Aslan, Ayşe Kuru, Filiz Ayaz, Suna Kılıçcı, Münevver Özgenç, Serdar Erkan, Tülay Gürbaba Kahraman, Sevgi Önal, Gülistan Evran, Veli Sağ, Sabahat Hülya Ölçer, Halkın Kurtuluş Partisi vekilleri tarafından da takipsizlik kararına itiraz edilmişti.
AYRI KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERİLDİ
Orhan İnce’nin itirazını bir ay sonra karara bağlayan İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği, müşteki Orhan İnce’nin itirazını esas yönünden, diğer kişi ve kurumların itirazını ise usul yönünden reddetti. İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimi Fevzi Keleş red kararında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından verilen takipsizlik kararını hatırlatarak, "53 şüpheli hakkında kamu adına soruşturma yürütüldüğü, yapılan soruşturma neticesinde yukarıda bahsedilen tarih ve no ile tüm şüpheliler hakkında ayrı ayrı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği görülmüştür" görüşüne yer verdi.
'ORHAN İNCE HARİCİNDE DİĞERLERİ TARAF DEĞİL’
Başsavcılığın takipsizlik kararına aralarında müşteki Orhan İnce’nin de aralarında bulunduğu bazı kişiler ve kurumlarca itiraz edildiği hatırlatılan kararda, "İtiraz eden kişilerden Orhan İnce’nin suç tarihinde emniyet müdürü olarak görev yaptığı, dosyada müşteki sıfatı ile ifadesinin alındığı, diğerlerinin ise dosyanın tamamında ya da kısmen soruşturma esnasında görev yapan kolluk görevlileri ile dosyanın mağduru olmayan kişi ya da kuruluşlar oldukları, dosya kapsamında taraf sıfatlarının bulunmadığı anlaşılmıştır" denildi.
CMK’nın 173/1 maddesinin itiraz hakkını suçtan zarar gören kişilere verdiği hatırlatılan itirazın reddi kararında, "Bu madde itiraz hakkını esasta suçtan zarar gören şikayetçiye ve şikayetçisi bulunmayan hallerde karar veren Cumhuriyet Savcısının bağlı olduğu Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet Başsavcısına vermiş bulunmaktadır. Bunun dışında yasal olarak karara itiraz hakkı başkalarına tanınmamıştır" ifadelerine yer verildi.
Bu nedenle müşteki Orhan İnce haricindeki kişilerin itiraz haklarının bulunmadığı belirtilen kararda, "Orhan İnce’nin dosyada müşteki olarak ifadesinin bulunduğu anlaşılmakta ise de Orhan İnce’nin şikayetçi olduğu konunun dosyanın tamamına dair olmadığı anlaşılmakla, dosyanın Orhan İnce yönünden sadece kendisine ilişkin kısmı ile incelenmesi gerekmektedir.
Müşteki Orhan İnce şikayet ve itiraz dilekçelerinde dosyada şüpheli olarak isimleri geçen Rıza Sarraf, Barış Güler ve Muammer Güler hakkında önce tayinini İstanbul dışındaki illere çıkarttıkları, akabinde de meslekten ihraç edildiği gerekçesi ile şikayetçi olmuştur. Öncelikle Muammer Güler’in milletvekili olması nedeniyle hakkındaki soruşturma dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi Soruşturma Komisyonu’na gönderildiği, bu hususta Cumhuriyet Savcılığının soruşturma yetkisinin bulunmadığı, böylelikle de Muammer Güler hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmasının hukuken mümkün olmadığı açıktır. Diğer iki şüpheli Rıza Sarraf ve Barış Güler hakkındaki şikayetin değerlendirilmesinde her iki şüphelinin de müşteki Orhan İnce’nin tayin edilmesi ya da meslekten ihraç edilmesi olayında herhangi bir yetkilerinin bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda her iki şüpheli hakkında da hukuken atfedilecek suç teşkil eden bir eylem bulunmadığı yönündeki kovuşturmaya yer olmadığına dair karar usul ve yasaya uygundur" denildi.
Orhan İnce dışındaki kişiler ve kuruluşlarının itiraz hakları bulunmadığı için bu kişilerin itirazını "Usul yönünden" reddeden Fevzi Keleş, Orhan İnce’nin itirazını da, "Takipsizlik kararı usul ve yasaya uygun" olduğu gerekçesi ile "Esas yönünden" reddetti.
Takipsizliğe yapılan itirazın reddi ile 53 kişi hakkında verilen takipsizlik kararı kesinleşti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyon ile işadamı Rıza Sarraf, eski bakan Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in de aralarında bulunduğu 53 kişi gözaltına alınmıştı. Aralarında Barış Güler, Rıza Sarraf, Kaan Çağlayan’ın da bulunduğu bazı kişiler bir süre tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ekrem Aydıner, geçtiğimiz aylarda 53 kişi hakkında takipsizlik kararı vermişti.
Yüksel KOÇ/İSTANBUL, (DHA)
Orhan İnce’nin Avukatı Özcan Karakoç tarafından verilen 64 sayfalık itiraz dilekçesinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizlik kararının kanunlara, Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Uluslararası sözleşmelere, hukukun genel normlarına ve tüm kamu vicdanına açıkça aykırı olduğu öne sürülmüştü. Orhan İnce dışında İzzettin Çelik, Şaban Saimler, Sema Bayraktar, Ayşe Tosun, Tülay Cengiz, Ayla Tokmak, Meltem Ayran, Atıf Aydın, Muğla Barosu Başkanlığı, Hüseyin Öztürk, Sevil Turan, Cüneyt Akaltın, Şemime Azazi, Arif Ali Cangı, Banu Dalgıç Cangı, Mehmet Yıldırım Aycan, Bahtiyar Alkan, Ercan Demir, İzmir Barosu Başkanlığı, Fatma Saadet Bilir, Kahraman Bolat, Mahmut Tanal, Meryem Cemre Okandal, Nedime Okandal, Turhan Okandal, Ali Uysal, Mehmet Nurettin Oğuz, Ali Sarızayim, Mehmet Salıcı, Mesude Aslan, Ayşe Kuru, Filiz Ayaz, Suna Kılıçcı, Münevver Özgenç, Serdar Erkan, Tülay Gürbaba Kahraman, Sevgi Önal, Gülistan Evran, Veli Sağ, Sabahat Hülya Ölçer, Halkın Kurtuluş Partisi vekilleri tarafından da takipsizlik kararına itiraz edilmişti.
AYRI KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERİLDİ
Orhan İnce’nin itirazını bir ay sonra karara bağlayan İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği, müşteki Orhan İnce’nin itirazını esas yönünden, diğer kişi ve kurumların itirazını ise usul yönünden reddetti. İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimi Fevzi Keleş red kararında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından verilen takipsizlik kararını hatırlatarak, "53 şüpheli hakkında kamu adına soruşturma yürütüldüğü, yapılan soruşturma neticesinde yukarıda bahsedilen tarih ve no ile tüm şüpheliler hakkında ayrı ayrı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği görülmüştür" görüşüne yer verdi.
'ORHAN İNCE HARİCİNDE DİĞERLERİ TARAF DEĞİL’
Başsavcılığın takipsizlik kararına aralarında müşteki Orhan İnce’nin de aralarında bulunduğu bazı kişiler ve kurumlarca itiraz edildiği hatırlatılan kararda, "İtiraz eden kişilerden Orhan İnce’nin suç tarihinde emniyet müdürü olarak görev yaptığı, dosyada müşteki sıfatı ile ifadesinin alındığı, diğerlerinin ise dosyanın tamamında ya da kısmen soruşturma esnasında görev yapan kolluk görevlileri ile dosyanın mağduru olmayan kişi ya da kuruluşlar oldukları, dosya kapsamında taraf sıfatlarının bulunmadığı anlaşılmıştır" denildi.
CMK’nın 173/1 maddesinin itiraz hakkını suçtan zarar gören kişilere verdiği hatırlatılan itirazın reddi kararında, "Bu madde itiraz hakkını esasta suçtan zarar gören şikayetçiye ve şikayetçisi bulunmayan hallerde karar veren Cumhuriyet Savcısının bağlı olduğu Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet Başsavcısına vermiş bulunmaktadır. Bunun dışında yasal olarak karara itiraz hakkı başkalarına tanınmamıştır" ifadelerine yer verildi.
Bu nedenle müşteki Orhan İnce haricindeki kişilerin itiraz haklarının bulunmadığı belirtilen kararda, "Orhan İnce’nin dosyada müşteki olarak ifadesinin bulunduğu anlaşılmakta ise de Orhan İnce’nin şikayetçi olduğu konunun dosyanın tamamına dair olmadığı anlaşılmakla, dosyanın Orhan İnce yönünden sadece kendisine ilişkin kısmı ile incelenmesi gerekmektedir.
Müşteki Orhan İnce şikayet ve itiraz dilekçelerinde dosyada şüpheli olarak isimleri geçen Rıza Sarraf, Barış Güler ve Muammer Güler hakkında önce tayinini İstanbul dışındaki illere çıkarttıkları, akabinde de meslekten ihraç edildiği gerekçesi ile şikayetçi olmuştur. Öncelikle Muammer Güler’in milletvekili olması nedeniyle hakkındaki soruşturma dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi Soruşturma Komisyonu’na gönderildiği, bu hususta Cumhuriyet Savcılığının soruşturma yetkisinin bulunmadığı, böylelikle de Muammer Güler hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmasının hukuken mümkün olmadığı açıktır. Diğer iki şüpheli Rıza Sarraf ve Barış Güler hakkındaki şikayetin değerlendirilmesinde her iki şüphelinin de müşteki Orhan İnce’nin tayin edilmesi ya da meslekten ihraç edilmesi olayında herhangi bir yetkilerinin bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda her iki şüpheli hakkında da hukuken atfedilecek suç teşkil eden bir eylem bulunmadığı yönündeki kovuşturmaya yer olmadığına dair karar usul ve yasaya uygundur" denildi.
Orhan İnce dışındaki kişiler ve kuruluşlarının itiraz hakları bulunmadığı için bu kişilerin itirazını "Usul yönünden" reddeden Fevzi Keleş, Orhan İnce’nin itirazını da, "Takipsizlik kararı usul ve yasaya uygun" olduğu gerekçesi ile "Esas yönünden" reddetti.
Takipsizliğe yapılan itirazın reddi ile 53 kişi hakkında verilen takipsizlik kararı kesinleşti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyon ile işadamı Rıza Sarraf, eski bakan Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in de aralarında bulunduğu 53 kişi gözaltına alınmıştı. Aralarında Barış Güler, Rıza Sarraf, Kaan Çağlayan’ın da bulunduğu bazı kişiler bir süre tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ekrem Aydıner, geçtiğimiz aylarda 53 kişi hakkında takipsizlik kararı vermişti.
Yüksel KOÇ/İSTANBUL, (DHA)
13 saatlik yol 4 saate iniyor
Konya-İstanbul Yüksek Hızlı Tren seferleri başlıyor. Otobüsle 10-11 saat, konvansiyonel trenlerle 13 saat olan Konya-İstanbul arası, hattın açılmasıyla 4 saat 15 dakikaya düşecek.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Konya-İstanbul Yüksek Hızlı Trenin (YHT), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun katılacağı törenle yarın seferlerine başlayacağını bildirdi. Bakan Elvan, yazılı açıklamasında, kavuşma günü anlamına gelen "Şeb-i Arus" törenleri öncesinde gerçekleştirilecek açılışla Konya ve İstanbul'un birbirine kavuşturulacağını ifade etti.
Konya-İstanbul arasında seyahat süresinin mevcut durumda otobüsle 10-11 saat, konvansiyonel trenlerle 13 saat sürdüğüne işaret eden Elvan, Konya-İstanbul hattının açılmasıyla bu sürenin 4 saat 15 dakikaya düşeceğini belirtti. - Konya-İstanbul sefer saatleri… Konya-İstanbul YHT'nin, konforlu, güvenli, çevreye saygılı ve ekonomik oluşuyla demiryoluna ilgiyi arttıracağını vurgulayan Elvan, günde 2 gidiş 2 dönüş olarak hizmet vermeye başlayacak YHT'lerin Konya'dan 6.10 ve 18.35'te hareket edeceğini belirtti.
Lütfi Elvan, İstanbul'dan (Pendik) 7.10 ve 18.30 saatlerinde hareket edecek YHT'lerin, İzmit, Arifiye, Bozüyük, Eskişehir ve Konya güzergahında hizmet vereceğini kaydetti. Konya-İstanbul seferlerinin başlamasıyla birlikte YHT'lerin sefer ve hareket saatlerinde yeni düzenleme yapıldığını bildiren Bakan Elvan, buna göre; Ankara-İstanbul-Ankara arasında günlük 10 sefer, Konya-İstanbul-Konya arasında günlük 4 sefer, Ankara-Konya-Ankara arasında günlük 14 sefer, Ankara-Eskişehir-Ankara arasında günlük 8 sefer olmak üzere toplam 36 sefer yapılacağını açıkladı.
Konya-İstanbul 42,5 liradan başlayan bilet fiyatlarıyla
YHT'lerde erken bilet alan yolcuların 42,5 liradan başlayan fiyatlarla seyahat etme imkanına kavuşacağını vurgulayan Elvan, "Ekonomi tipinde tam biletle 85 lira, business tipi koltuk tipinde ise tam biletle 119 lira karşılığında seyahat edilebilirken; genç, öğretmen, TSK mensubu, 60-64 yaş, basın mensubu, gidiş-dönüş bileti alan yolcular yüzde 20 indirimli olarak, 7-12 yaş arası ve 65 yaş üstü olan yolcular yüzde 50 indirimli olarak hesaplı, konforlu, çevre dostu ve güvenli seyahat imkanı bulacak" diye konuştu.
Öte yandan, Konya-İstanbul seferlerinin başlaması ile birlikte yolcuların Ankara-İstanbul YHT'lerde sunulan "Plus" hizmeti ile tanışacağını ifade eden Elvan, "business" ve "ekonomi' bölümünde seyahat eden yolcuların 15 lira karşılığında Sabah seferlerinde kahvaltı, akşam seferlerinde sıcak yemek alma imkanına sahip olacağını belirtti. Muhabir: Tamer Toğanaş
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Konya-İstanbul Yüksek Hızlı Trenin (YHT), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun katılacağı törenle yarın seferlerine başlayacağını bildirdi. Bakan Elvan, yazılı açıklamasında, kavuşma günü anlamına gelen "Şeb-i Arus" törenleri öncesinde gerçekleştirilecek açılışla Konya ve İstanbul'un birbirine kavuşturulacağını ifade etti.
Konya-İstanbul arasında seyahat süresinin mevcut durumda otobüsle 10-11 saat, konvansiyonel trenlerle 13 saat sürdüğüne işaret eden Elvan, Konya-İstanbul hattının açılmasıyla bu sürenin 4 saat 15 dakikaya düşeceğini belirtti. - Konya-İstanbul sefer saatleri… Konya-İstanbul YHT'nin, konforlu, güvenli, çevreye saygılı ve ekonomik oluşuyla demiryoluna ilgiyi arttıracağını vurgulayan Elvan, günde 2 gidiş 2 dönüş olarak hizmet vermeye başlayacak YHT'lerin Konya'dan 6.10 ve 18.35'te hareket edeceğini belirtti.
Lütfi Elvan, İstanbul'dan (Pendik) 7.10 ve 18.30 saatlerinde hareket edecek YHT'lerin, İzmit, Arifiye, Bozüyük, Eskişehir ve Konya güzergahında hizmet vereceğini kaydetti. Konya-İstanbul seferlerinin başlamasıyla birlikte YHT'lerin sefer ve hareket saatlerinde yeni düzenleme yapıldığını bildiren Bakan Elvan, buna göre; Ankara-İstanbul-Ankara arasında günlük 10 sefer, Konya-İstanbul-Konya arasında günlük 4 sefer, Ankara-Konya-Ankara arasında günlük 14 sefer, Ankara-Eskişehir-Ankara arasında günlük 8 sefer olmak üzere toplam 36 sefer yapılacağını açıkladı.
Konya-İstanbul 42,5 liradan başlayan bilet fiyatlarıyla
YHT'lerde erken bilet alan yolcuların 42,5 liradan başlayan fiyatlarla seyahat etme imkanına kavuşacağını vurgulayan Elvan, "Ekonomi tipinde tam biletle 85 lira, business tipi koltuk tipinde ise tam biletle 119 lira karşılığında seyahat edilebilirken; genç, öğretmen, TSK mensubu, 60-64 yaş, basın mensubu, gidiş-dönüş bileti alan yolcular yüzde 20 indirimli olarak, 7-12 yaş arası ve 65 yaş üstü olan yolcular yüzde 50 indirimli olarak hesaplı, konforlu, çevre dostu ve güvenli seyahat imkanı bulacak" diye konuştu.
Öte yandan, Konya-İstanbul seferlerinin başlaması ile birlikte yolcuların Ankara-İstanbul YHT'lerde sunulan "Plus" hizmeti ile tanışacağını ifade eden Elvan, "business" ve "ekonomi' bölümünde seyahat eden yolcuların 15 lira karşılığında Sabah seferlerinde kahvaltı, akşam seferlerinde sıcak yemek alma imkanına sahip olacağını belirtti. Muhabir: Tamer Toğanaş
"Kızlar tecavüze uğramasın diye..."
BM Suriye'de yaşana IŞİD vahşetine dikkat çekti. BM Acil Durumlar Koordinatörü Valerie Amos, genç kızların miltanlar tarafından pazarlarda satıldığına dikkat çekti ve ailelerin kızlarını IŞİD'den korumak için küçük yaşta evlenmeye zorladığını açıkladı.
Valerie Amos, BM Güvenlik Konseyi'ne verdiği brifingde, Suriye'de giderek kötüleşen insani durum ve işlenen savaş suçlarını anlatarak Konsey'den soruna çözüm bulmasını aksi halde bu trajedinin Suriye'nin bugününü aldığı gibi geleceğini de parçalayacağını dile getirdi.
BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'ye insani yardım girişine izin verilmesi ve asker-sivil ayrımı gözetmeksizin yapılan saldırılara son verilmesi için şubatta 2139 sayılı karar tasarısını kabul ettiğini hatırlatan Amos, "BMGK'nın karar tasarısını kabul etmesinin üzerinden geçen on ayda tasarıdaki talepler taraflarca gözardı edildi. Taraflar en temel insani prensipleri çiğnemeyi sürdürüyor" dedi.
BM tahminlerine göre şubat ayında 100 bin olan ölü sayısının şu anda 200 bin civarında olduğunu kaydeden Amos, bir milyon kişinin yaralandığını ve bu rakamların sürekli arttığını belirtti.
Amos 12.2 milyon Suriyelinin insani yardıma ihtiyacı olduğunu, toplam nüfusun neredeyse yarısının yerlerinden edildiğini kaydederek, "7.6 milyondan fazla Suriyeli ülke içinde yerlerinden edildi. 3 milyondan fazlası da komşu ülkelere sığındı. Dünya genelinde yerlerinden edilen her beş kişiden birisi Suriyeli" dedi.
"Suriye'de işlenen vahşeti, şiddeti ve insan yaşamına saygısızlığı tam olarak ifade edecek kelime kalmadı" diye konuşan Amos, rejimin hava saldırılarını ve varil bombası kullanmayı, "muhaliflerin ve terör örgütlerinin" de sivillerin bulunduğu bölgelerde patlayıcı kullanımı ve intihar saldırılarını sürdürdüğünü ifade etti.
"Beş yaşındaki çocuklara savaş eğitimi"
Amos, ülkede çocukların maruz kaldığı koşullara da değinerek, 5.6 milyon Suriyeli çocuğun acil yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi.
Çocukların işkence ve cinsel saldırılara maruz kaldıklarını, öldürüldüklerini anlatan Amos, özellikle IŞİD'in çocukları halkın gözü önünde idam ettiğini ya da taşlayarak öldürdüğünü kaydetti.
Amos, çocukların savaşmaya zorlandığını da belirterek, "Raporlara göre, Rakka'da askeri kampta aralarında beş yaşındakilerin de yer aldığı 350 çocuğa savaş eğitimi verildi" diye konuştu.
"Genç kızlar pazarda satılıyor"
Valerie Amos, IŞİD'in kız çocuklarına yaptığı insanlık dışı muameleleri de Konsey'in dikkatine getirerek, IŞİD'in kızları Rakka'daki pazarda köle olarak sattığını, köle olarak alıkonulan bazılarının da IŞİD militanlarının tecavüzüne uğradığını söyledi.
Amos, ailelerin kızlarını IŞİD'den korumak için küçük yaşta evlenmeye zorladığını da anlattı.
Kentlerdeki kuşatmaların da devam ettiğini kaydeden Amos, 185 bin kişinin hükümet kontrolündeki bölgelerde 26 bin 500'ünün ise muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde mahsur kaldığını ifade etti.
İnsani yardım ulaştırılmasını emreden BMGK kararından bu yana kuşatma altındakilerden sadece yüzde beşine ulaşılabildiğini vurgulayan Amos, "Savaşın bile kuralı olur. Tıbbi yardımı engelleme ve aç bırakma uluslararası hukuk tarafından yasaklanmıştır" dedi. (Milliyet)
Valerie Amos, BM Güvenlik Konseyi'ne verdiği brifingde, Suriye'de giderek kötüleşen insani durum ve işlenen savaş suçlarını anlatarak Konsey'den soruna çözüm bulmasını aksi halde bu trajedinin Suriye'nin bugününü aldığı gibi geleceğini de parçalayacağını dile getirdi.
BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'ye insani yardım girişine izin verilmesi ve asker-sivil ayrımı gözetmeksizin yapılan saldırılara son verilmesi için şubatta 2139 sayılı karar tasarısını kabul ettiğini hatırlatan Amos, "BMGK'nın karar tasarısını kabul etmesinin üzerinden geçen on ayda tasarıdaki talepler taraflarca gözardı edildi. Taraflar en temel insani prensipleri çiğnemeyi sürdürüyor" dedi.
BM tahminlerine göre şubat ayında 100 bin olan ölü sayısının şu anda 200 bin civarında olduğunu kaydeden Amos, bir milyon kişinin yaralandığını ve bu rakamların sürekli arttığını belirtti.
Amos 12.2 milyon Suriyelinin insani yardıma ihtiyacı olduğunu, toplam nüfusun neredeyse yarısının yerlerinden edildiğini kaydederek, "7.6 milyondan fazla Suriyeli ülke içinde yerlerinden edildi. 3 milyondan fazlası da komşu ülkelere sığındı. Dünya genelinde yerlerinden edilen her beş kişiden birisi Suriyeli" dedi.
"Suriye'de işlenen vahşeti, şiddeti ve insan yaşamına saygısızlığı tam olarak ifade edecek kelime kalmadı" diye konuşan Amos, rejimin hava saldırılarını ve varil bombası kullanmayı, "muhaliflerin ve terör örgütlerinin" de sivillerin bulunduğu bölgelerde patlayıcı kullanımı ve intihar saldırılarını sürdürdüğünü ifade etti.
"Beş yaşındaki çocuklara savaş eğitimi"
Amos, ülkede çocukların maruz kaldığı koşullara da değinerek, 5.6 milyon Suriyeli çocuğun acil yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi.
Çocukların işkence ve cinsel saldırılara maruz kaldıklarını, öldürüldüklerini anlatan Amos, özellikle IŞİD'in çocukları halkın gözü önünde idam ettiğini ya da taşlayarak öldürdüğünü kaydetti.
Amos, çocukların savaşmaya zorlandığını da belirterek, "Raporlara göre, Rakka'da askeri kampta aralarında beş yaşındakilerin de yer aldığı 350 çocuğa savaş eğitimi verildi" diye konuştu.
"Genç kızlar pazarda satılıyor"
Valerie Amos, IŞİD'in kız çocuklarına yaptığı insanlık dışı muameleleri de Konsey'in dikkatine getirerek, IŞİD'in kızları Rakka'daki pazarda köle olarak sattığını, köle olarak alıkonulan bazılarının da IŞİD militanlarının tecavüzüne uğradığını söyledi.
Amos, ailelerin kızlarını IŞİD'den korumak için küçük yaşta evlenmeye zorladığını da anlattı.
Kentlerdeki kuşatmaların da devam ettiğini kaydeden Amos, 185 bin kişinin hükümet kontrolündeki bölgelerde 26 bin 500'ünün ise muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde mahsur kaldığını ifade etti.
İnsani yardım ulaştırılmasını emreden BMGK kararından bu yana kuşatma altındakilerden sadece yüzde beşine ulaşılabildiğini vurgulayan Amos, "Savaşın bile kuralı olur. Tıbbi yardımı engelleme ve aç bırakma uluslararası hukuk tarafından yasaklanmıştır" dedi. (Milliyet)
Genç kız Taksim Metrosu'nda kayboldu
Moldovalı Ana Gore (21), tatil için geldiği İstanbul’da metronun içinde kayboldu. 1 haftadır bulunamayan Ana’nın Türk vatandaşlığına geçen ve 15 yıldır İstanbul’da yaşayan annesi Liuba Gore, “Kızımın kaçırıldığını düşünüyorum” dedi.
Moldovalı Ana Gore (21), 15 gün önce İstanbul’daki annesi Liuba Gore’nin yanına tatile geldi. İkili, 7 Aralık Pazar günü gezmeye çıktı. Taksim Metrosu’nda anne Gore bir turistin Akbil dolumuna yardım etmek isterken Ana bir anda ortadan kayboldu. Kızını göremeyen anne önce metro içerisinde aradı. Bulamayınca güvenlik görevlilerinden yardım istedi. İstasyonda adı anons edilen genç kız ortaya çıkmayınca Feriköy’deki evine dönen anne, Ana dönmeyince yardım istemek için polise başvurdu. Kayıp başvurusunda bulunan Liuba Gore, kızının cep telefonu ve pasaportunun evde olduğunu belirterek Ana’nın kaçırıldığını öne sürdü.
‘KIZIM KAÇIRILDI’
Anne Gore, “15 yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Kızım tatile geldi ama kayboldu. Geceleri Taksim ve civarındaki eğlence merkezlerinde kızımı arıyorum. İstanbul’u bilmiyor. Kaçırıldığını ve bir yerlerde zorla tutulduğunu düşünüyorum. Metronun kamera görüntüleri henüz polise ulaşmadı. Lütfen kızımı bulsunlar” diye konuştu. Polis, genç kızın annesinin çantasında unuttuğu cep teflonunu incelemeye aldı.
KAYNAK: HABERTÜRK
Moldovalı Ana Gore (21), 15 gün önce İstanbul’daki annesi Liuba Gore’nin yanına tatile geldi. İkili, 7 Aralık Pazar günü gezmeye çıktı. Taksim Metrosu’nda anne Gore bir turistin Akbil dolumuna yardım etmek isterken Ana bir anda ortadan kayboldu. Kızını göremeyen anne önce metro içerisinde aradı. Bulamayınca güvenlik görevlilerinden yardım istedi. İstasyonda adı anons edilen genç kız ortaya çıkmayınca Feriköy’deki evine dönen anne, Ana dönmeyince yardım istemek için polise başvurdu. Kayıp başvurusunda bulunan Liuba Gore, kızının cep telefonu ve pasaportunun evde olduğunu belirterek Ana’nın kaçırıldığını öne sürdü.
‘KIZIM KAÇIRILDI’
Anne Gore, “15 yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Kızım tatile geldi ama kayboldu. Geceleri Taksim ve civarındaki eğlence merkezlerinde kızımı arıyorum. İstanbul’u bilmiyor. Kaçırıldığını ve bir yerlerde zorla tutulduğunu düşünüyorum. Metronun kamera görüntüleri henüz polise ulaşmadı. Lütfen kızımı bulsunlar” diye konuştu. Polis, genç kızın annesinin çantasında unuttuğu cep teflonunu incelemeye aldı.
KAYNAK: HABERTÜRK
15 Aralık 2014 Pazartesi
Göbekleri çatlasın, beyin kanamasından gitsinler..
Fethullah Gülen 14 Aralık operasyonunda yaşanan gözaltılarla ilgili sert mesajlar gönderdi. Gülen yine beddua etti.
Herkul.org'da yayınlanan sohbetinde Gülen, özetle şunları söyledi:
Ölüm üzerlerine yedi başlı bir canavar şeklinde gelse, onlar o kapıyı dosta vuslat kapısı gördüklerinden tebessümle karşılarlar. Ölüme böyle bakan insanları onun berisindeki tehlikeler hiç endişelendiremez ki!.. İçeriye atacaklarmış!.. Zannediyorum, dün içeriye attıkları insanlar meseleyi Kur’an okuyarak ve gülerek karşıladıkları gibi yarın öbür gün içeriye atacakları insanlar da öyle karşılayacaklardır. Onlar da ölümü -Firavun’un karşısında- Seyyidina Hazreti Musa gibi gülerek karşılayacaklardır. Gözü dönmüş dinsiz ve densizlerin tecavüzleri karşısında ölümü gülerek karşılayan Hazreti Zekeriya, Hazreti Yahya ve Hazreti Mesih gibi gülerek karşılayacaklardır. Hiçbir peygamber Nemrutlara ve Firavunların işlerini kolaylaştırmamıştır. Zâlimin işini kolaylaştırmak da vebaldir. Göbekleri çatlasın, beyin kanamasından gitsinler...
Herkul.org'da yayınlanan sohbetinde Gülen, özetle şunları söyledi:
Ölüm üzerlerine yedi başlı bir canavar şeklinde gelse, onlar o kapıyı dosta vuslat kapısı gördüklerinden tebessümle karşılarlar. Ölüme böyle bakan insanları onun berisindeki tehlikeler hiç endişelendiremez ki!.. İçeriye atacaklarmış!.. Zannediyorum, dün içeriye attıkları insanlar meseleyi Kur’an okuyarak ve gülerek karşıladıkları gibi yarın öbür gün içeriye atacakları insanlar da öyle karşılayacaklardır. Onlar da ölümü -Firavun’un karşısında- Seyyidina Hazreti Musa gibi gülerek karşılayacaklardır. Gözü dönmüş dinsiz ve densizlerin tecavüzleri karşısında ölümü gülerek karşılayan Hazreti Zekeriya, Hazreti Yahya ve Hazreti Mesih gibi gülerek karşılayacaklardır. Hiçbir peygamber Nemrutlara ve Firavunların işlerini kolaylaştırmamıştır. Zâlimin işini kolaylaştırmak da vebaldir. Göbekleri çatlasın, beyin kanamasından gitsinler...
Fethullah Gülen'le yolları hiç birleşmedi
14 Aralık’ın gerekçesi olarak gösterilen ‘Tahşiyeciler Cemaati’nin lideri Mehmet Ali Doğan, 25 yıl boyunca Muş’ta imamlık yaptı. İleri derecede görme kaybı bulunan Doğan, 2010’daki operasyon sonrasında 17 ay tutuklu kaldı. Doğan ve arkadaşları için iddianamede, “Direkt El Kaide’yle bağlantıları görünmese de aynı amaçla ülkemizde eylemler gerçekleştirdikleri görülmektedir” denilmişti.
Gülen Cemaati’ne yakın bazı medya kuruluşlarının yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 31 isme yönelik 14 Aralık Operasyonu’nun merkezinde ‘Tahşiyeciler’ adlı grup yer aldı. Gözaltına alınanlar, Tahşiyeciler hakkında ‘suç ve delil’ uydurmakla suçlanıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise operasyonda gözaltına alınanlarla ilgili dün Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan’ı kastederek, “17 ay iki gözü dahi görmeyen bir insanı tüm bir operasyonun başı diye yakalayıp 122 kişiyi içeriye alanlar işte bunlardı” dedi.
NUR HAREKETİ KÖKENLİ
Gülen Cemaati ile Tahşiye Cemaati arasındaki en önemli ortaklık, her iki cemaatin de referans kökeninin Said-i Nursi’nin temellerini attığı Nur Hareketi olması. Taraftarlarının “Zamanın güzelliği” anlamına gelen “Bedi-üz-Zaman” nitelendirilmesiyle övdüğü Said-i Nursi’nin öğrencisi Erzurumlu Mehmet Kırkıncı, Fethullah Gülen’in hocası kabul ediliyor. Gülen’in Nisan 2009 vaazında hedef gösterdiği iddia edilen Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan ise Said-i Nursi’nin öğrencileri arasında özel bir yeri bulunan emekli Albay Hacı Hulusi Yahyagil’in tedrisatında yetişti.
15 YAŞINDAN BU YANA RİSALE-İ NUR OKUYOR
Yahyagil’in 1986’da vefatına kadar ‘yolundan’ ayrılmayan, kendisini “15 yaşından bu yana Risale-i Nur okurum” sözleriyle tanıtan Mehmet Ali Doğan, 25 yıl boyunca Muş’ta imamlık yaptı, 1998 yılında emekli oldu. İmamlığı sırasında ağırlıklı olarak Muş, Elazığ, Bingöl ve Bitlis çevresinde cemaatini büyüttü. İleri derecede görme kaybı bulunan Mehmet Ali Doğan, emekliliği sırasında cemaatiyle aynı ismi taşıyacak olan Tahşiye Yayınevi’nin 2004 yılındaki kuruluşuna öncülük etti. Yayınevi Said-i Nursi’nin ‘Risale-i Nur’ adı verilen eserleri için yazdıkları ‘Risale-i Nur Şerhleri’ ile tanındı. Kendisini “Hz. Muhammed’in tebliğine sımsıkı sarılan sahabe-i kiramın yürüdüğü yoldan yürümeye ve bu istikametten taviz vermemeye kararlı kişiler” olarak nitelendiren yayınevinin yayınladığı şerhlerin hemen hemen tümünde Mehmet Ali Doğan’ın imzası vardı. Tahşiyeciler aynı zamanda Nur Hareketi içindeki ‘Mehdi’ düşüncesine en güçlü vurguyu yapan cemaat olarak da öne çıktı.
SELEFİ DÜŞÜNCESİNE ATIF
Yaklaşık 10 yıl öncesine dayanan aktif yayıncılık faaliyetleri Mehmet Ali Doğan’ı, Hizbullah gibi Said-i Nursi’yi kendisine referans alan ikinci ‘radikal’ cemaat olarak öne çıkmasına neden oldu. Hizbullah’dan farklı olarak ‘Radikal’ atıflarının, El Kaide’nin de beslendiği ‘Selefi’ düşünceyle benzerlikler taşıdığı iddia edildi. Ocak 2010’da Mehmet Ali Doğan ve cemaatine yönelik operasyon başlatıldı. Doğan ve onlarca arkadaşı yaklaşık 17 ay tutuklu kaldı. Savcılık iddianamesinde Doğan ve arkadaşları için, “Direkt olarak El Kaide’yle bağlantıları görünmese de aynı amaç ve stratejiyle hareket ederek ülkemizde eylemler gerçekleştirdikleri görülmektedir” deniliyordu.
Gülen Cemaati’ne yakın bazı medya kuruluşlarının yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 31 isme yönelik 14 Aralık Operasyonu’nun merkezinde ‘Tahşiyeciler’ adlı grup yer aldı. Gözaltına alınanlar, Tahşiyeciler hakkında ‘suç ve delil’ uydurmakla suçlanıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise operasyonda gözaltına alınanlarla ilgili dün Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan’ı kastederek, “17 ay iki gözü dahi görmeyen bir insanı tüm bir operasyonun başı diye yakalayıp 122 kişiyi içeriye alanlar işte bunlardı” dedi.
NUR HAREKETİ KÖKENLİ
Gülen Cemaati ile Tahşiye Cemaati arasındaki en önemli ortaklık, her iki cemaatin de referans kökeninin Said-i Nursi’nin temellerini attığı Nur Hareketi olması. Taraftarlarının “Zamanın güzelliği” anlamına gelen “Bedi-üz-Zaman” nitelendirilmesiyle övdüğü Said-i Nursi’nin öğrencisi Erzurumlu Mehmet Kırkıncı, Fethullah Gülen’in hocası kabul ediliyor. Gülen’in Nisan 2009 vaazında hedef gösterdiği iddia edilen Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan ise Said-i Nursi’nin öğrencileri arasında özel bir yeri bulunan emekli Albay Hacı Hulusi Yahyagil’in tedrisatında yetişti.
15 YAŞINDAN BU YANA RİSALE-İ NUR OKUYOR
Yahyagil’in 1986’da vefatına kadar ‘yolundan’ ayrılmayan, kendisini “15 yaşından bu yana Risale-i Nur okurum” sözleriyle tanıtan Mehmet Ali Doğan, 25 yıl boyunca Muş’ta imamlık yaptı, 1998 yılında emekli oldu. İmamlığı sırasında ağırlıklı olarak Muş, Elazığ, Bingöl ve Bitlis çevresinde cemaatini büyüttü. İleri derecede görme kaybı bulunan Mehmet Ali Doğan, emekliliği sırasında cemaatiyle aynı ismi taşıyacak olan Tahşiye Yayınevi’nin 2004 yılındaki kuruluşuna öncülük etti. Yayınevi Said-i Nursi’nin ‘Risale-i Nur’ adı verilen eserleri için yazdıkları ‘Risale-i Nur Şerhleri’ ile tanındı. Kendisini “Hz. Muhammed’in tebliğine sımsıkı sarılan sahabe-i kiramın yürüdüğü yoldan yürümeye ve bu istikametten taviz vermemeye kararlı kişiler” olarak nitelendiren yayınevinin yayınladığı şerhlerin hemen hemen tümünde Mehmet Ali Doğan’ın imzası vardı. Tahşiyeciler aynı zamanda Nur Hareketi içindeki ‘Mehdi’ düşüncesine en güçlü vurguyu yapan cemaat olarak da öne çıktı.
SELEFİ DÜŞÜNCESİNE ATIF
Yaklaşık 10 yıl öncesine dayanan aktif yayıncılık faaliyetleri Mehmet Ali Doğan’ı, Hizbullah gibi Said-i Nursi’yi kendisine referans alan ikinci ‘radikal’ cemaat olarak öne çıkmasına neden oldu. Hizbullah’dan farklı olarak ‘Radikal’ atıflarının, El Kaide’nin de beslendiği ‘Selefi’ düşünceyle benzerlikler taşıdığı iddia edildi. Ocak 2010’da Mehmet Ali Doğan ve cemaatine yönelik operasyon başlatıldı. Doğan ve onlarca arkadaşı yaklaşık 17 ay tutuklu kaldı. Savcılık iddianamesinde Doğan ve arkadaşları için, “Direkt olarak El Kaide’yle bağlantıları görünmese de aynı amaç ve stratejiyle hareket ederek ülkemizde eylemler gerçekleştirdikleri görülmektedir” deniliyordu.
BU YAŞTAN SONRA MI ÖRGÜT KURACAĞIM
Vaazlarında, “Kılıç oynamazsa İslamiyet olmaz” ya da “Şu anda şeriatla amel etmeyen Mısır, Suriye, Türkiye, Pakistan, İran, Hindistan gibi Müslüman görünen ülkelerin cümlesi kırılacak. Gerçek devlet cihat yapabilecek iradeyi elinde bulunduran güçtür” gibi ifadeler kullandığı iddia edilen Mehmet Ali Doğan ise kendisini, “66 yaşındayım ve gözümde yüzde 90 oranında görme kaybı var. Ayrıca MS hastasıyım, başkasının yardımı olmadan hareket dahi edemem. Şimdiye kadar örgüt kurmadım da 66 yaşından sonra mı örgüt kuracağım” sözleriyle savunmuştu. Mehmet Ali Doğan, Fethullah Gülen ve Cemaati’nin Risale-i Nur eserlerine getirdiği yorumlara en sert itirazları yapan isimlerden biri olarak da öne çıktı. Ki kendisine yakın isimler, Rumuz-ul Kur’an adlı eserinde Gülen Cemaati’nin 2014 yılında çöküşe geçeceğinden bahsettiğine inanıyor.
O açıkladı
22 Ocak 2010’daki El-Kaide operasyonuna ilişkin basın açıklamasını dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler yapmıştı. Güler, şu detayları vermişti: “İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı, Ankara, Erzurum, Kayseri, Kırıkkale, Niğde ve Samsun il emniyet müdürlükleri ile radikal dini motifli bir terör örgütüne, yani El Kaide terör örgütüne yönelik olarak eşzamanlı ve müşterek bir operasyon gerçekleştirdi. 57 kişi gözlem altına alındı. 3 el bombası, 1 sis bombası, 7 tabanca, fişekler, hançer, kılıç ve çok sayıda örgütsel döküman ele geçirildi. Bazı örgüt üyelerinin El Kaide’nin Avrupa, Türkiye ve Suriye sorumlusu olarak bilinen Louai Sakka isimli şahısla ve daha önce de 15 -20 Kasım 2003’deki bombalama olaylarına karışan ve Irak’ta öldüğü anlaşılan Habib Aktaş ile de ilgili oldukları tespit edilmiştir.”
Okan Konuralp / Hürriyet
Polis ağzını yırtıyordu!
Adana'da dinlenme parkına, Kobani’de IŞİD’e karşı savaşırken ölenler için taziye çadırı kurmak isteyenlere polis müdahale etti. Çıkan arbedede 2’si kadın, 12 kişi gözaltına alındı.
Kent merkezindeki İnönü Parkı’nda öğlen saatlerinde toplanan 12 kişilik grup, 12 Aralık’ta Suriye’nin Kobani kentinde IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybedenler için taziye çadırı kurmak istedi. Çadırın iskeletini kuran grubu uyaran Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri, dinlenme parkına çadır kurulmasına izin vermeyeceklerini söyledi. Zabıta ekipleri, eylemcilerin kurmaya devam ettiği çadırı almaya çalışınca arbede çıktı. Bunun üzerine müdahale eden Çevik Kuvvet polisi, 2’si kadın 12 kişiyi sert bir şekilde gözaltına aldı.
Kent merkezindeki İnönü Parkı’nda öğlen saatlerinde toplanan 12 kişilik grup, 12 Aralık’ta Suriye’nin Kobani kentinde IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybedenler için taziye çadırı kurmak istedi. Çadırın iskeletini kuran grubu uyaran Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri, dinlenme parkına çadır kurulmasına izin vermeyeceklerini söyledi. Zabıta ekipleri, eylemcilerin kurmaya devam ettiği çadırı almaya çalışınca arbede çıktı. Bunun üzerine müdahale eden Çevik Kuvvet polisi, 2’si kadın 12 kişiyi sert bir şekilde gözaltına aldı.
Memurluktan istifa eden de memur olarak emekli olabilir
Çalışırken bunu yapın emekli olduğunuzda daha yüksek maaş alın!
En az 10 yıl memurluk yapmış ve istifa etmiş biri SGK’ya başvurarak kesenek ve kurum karşılıklarını ödeyerek yani Emekli Sandığı iştirakçiliği devam ettirerek, memur emeklisi olabiliyor. En az 10 yıl memurluk yapmış ve daha sonra memurluktan ayrılmış bir kişi, primlerini ödemeye devam etmesi halinde memur olarak emekli olabilir. Dolayısıyla 25 yıl çalışmak ve belirli bir yaşı doldurmak durumunda olan memur, en az 10 yılını bir fiil memur olarak çalışarak ve kesenekleri çalıştığı kamu kurumu tarafından ödenerek, kalan 15 yıl kesenekleri kendi cebinden ödeyerek emekli olabilir.
KİMLER YARARLANAMAZ?
Bu şekilde iştirakçiliğin devam etmesi için en önemli şartlardan birisi memurluktan atılmamış, istifa ederek ayrılmış olmaktır. Memurluktan atılanlar, memur olmak için gerekli şartları kaybedenler bu uygulamadan yararlanamazlar. Ayrıca, kendi keseneklerini ödeyerek emekli olacak memurların en az 10 yıl memurluk yapmış olmaları şart. 10 Yıldan daha kısa süre memur olarak görev yapanlar bu şekilde iştirakçiliklerini devam ettiremezler.
DERECEYE GÖRE BELİRLENİR
Bu durumda olup sigortalılıkları Emekli Sandığı’na tabi olarak devam edeceklerin ödeyecekleri kesenek miktarı, memuriyetten ayrıldıkları zamanki kadrolarının karşılığı olan dereceye göre belirlenir. Kendi cebinden kesenek ödeyenlere her yıl bir kademe, her üç yıl içinse bir derece verilir.
İKRAMİYEYİ ARTIRMAZ
İştirakçilikleri devam edenlerin kendi ceplerinden ödeyecekleri kesenekler, emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz. Yani kişi emekli ikramiyesini ödediği primlerle yükseltemez. Emekli ikramiyesi, istifa etmeden önceki çalıştığı süreye göre hesaplanır. Örneğin, 15 yıl çalışıp emeklilik için gerekli sürenin geri kalanını kendi cebinden kesenek ödeyerek tamamlayan bir memurun emekli ikramiyesi 15 yıl üzerinden hesaplanarak kendisine ödenir.
Emekli aylıklarında neden farklılık oluyor?
Emeklilerin maaşlarından katılım payı kesilir. Ay içinde hastaneye başvurmuşlar veya ilaç yazdırmışlar ise katkı payı kesintisi yapılır. Bu nedenle de emeklilerin maaşlarında farklılık olabilir. SGK çalışan sigortalılar için katkı payını muayene veya ilaç yazımı anında uygular. Aktif çalışan sigortalılar hastanede muaye ne olduklarında belirlenen katılım paylarını eczanede öderler. Fakat SGK’dan aylık almakta olanlar için katılım payları eczanede ödenmez, aylıklarından kesilir. Muayene katılım payı olarak 5 TL, özel hastaneye başvurulmuşsa 12 TL’lik katılım payı emeklilerin maaşından kesilir. Emekli eğer o ay içerisinde 3 kez katılım payı ödeyecek şekilde hastaneye başvurmuşsa maaşından 15 TL kesilecektir.
6 AY İÇİNDE BAŞVURU ŞART
Uygulamadan yararlanmak için, memuriyetten ayrıldıktan sonra en geç 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmak zorunluluğu var. Memuriyetten ayrıldıktan sonra 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmayanlar ne yazık ki, bu haklarını kaybediyorlar. Kendi cebinden kesenek ödeyerek Emekli Sandığı’na tabi iştirakçiliği devam edenler, keseneklerini toplu veya aralıklı olarak 6 aydan daha uzun süre ödemezlerse, iştirakçilikleri sona erer. 1 Ekim 2008 kriteri 1 Ekim 2008 sonrası ilk kez memur olanlar, bu uygulamadan yararlanamaz. Bu nedenle ancak 1 Ekim 2008’den önce ilk kez memur olmuş, memurluktan atılmamış, memurluktan ayrıldıktan sonra SSK’lı veya Bağ – Kur’lu olarak çalışmamış olanların bu hakkı var. (Akşam)
En az 10 yıl memurluk yapmış ve istifa etmiş biri SGK’ya başvurarak kesenek ve kurum karşılıklarını ödeyerek yani Emekli Sandığı iştirakçiliği devam ettirerek, memur emeklisi olabiliyor. En az 10 yıl memurluk yapmış ve daha sonra memurluktan ayrılmış bir kişi, primlerini ödemeye devam etmesi halinde memur olarak emekli olabilir. Dolayısıyla 25 yıl çalışmak ve belirli bir yaşı doldurmak durumunda olan memur, en az 10 yılını bir fiil memur olarak çalışarak ve kesenekleri çalıştığı kamu kurumu tarafından ödenerek, kalan 15 yıl kesenekleri kendi cebinden ödeyerek emekli olabilir.
KİMLER YARARLANAMAZ?
Bu şekilde iştirakçiliğin devam etmesi için en önemli şartlardan birisi memurluktan atılmamış, istifa ederek ayrılmış olmaktır. Memurluktan atılanlar, memur olmak için gerekli şartları kaybedenler bu uygulamadan yararlanamazlar. Ayrıca, kendi keseneklerini ödeyerek emekli olacak memurların en az 10 yıl memurluk yapmış olmaları şart. 10 Yıldan daha kısa süre memur olarak görev yapanlar bu şekilde iştirakçiliklerini devam ettiremezler.
DERECEYE GÖRE BELİRLENİR
Bu durumda olup sigortalılıkları Emekli Sandığı’na tabi olarak devam edeceklerin ödeyecekleri kesenek miktarı, memuriyetten ayrıldıkları zamanki kadrolarının karşılığı olan dereceye göre belirlenir. Kendi cebinden kesenek ödeyenlere her yıl bir kademe, her üç yıl içinse bir derece verilir.
İKRAMİYEYİ ARTIRMAZ
İştirakçilikleri devam edenlerin kendi ceplerinden ödeyecekleri kesenekler, emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz. Yani kişi emekli ikramiyesini ödediği primlerle yükseltemez. Emekli ikramiyesi, istifa etmeden önceki çalıştığı süreye göre hesaplanır. Örneğin, 15 yıl çalışıp emeklilik için gerekli sürenin geri kalanını kendi cebinden kesenek ödeyerek tamamlayan bir memurun emekli ikramiyesi 15 yıl üzerinden hesaplanarak kendisine ödenir.
Emekli aylıklarında neden farklılık oluyor?
Emeklilerin maaşlarından katılım payı kesilir. Ay içinde hastaneye başvurmuşlar veya ilaç yazdırmışlar ise katkı payı kesintisi yapılır. Bu nedenle de emeklilerin maaşlarında farklılık olabilir. SGK çalışan sigortalılar için katkı payını muayene veya ilaç yazımı anında uygular. Aktif çalışan sigortalılar hastanede muaye ne olduklarında belirlenen katılım paylarını eczanede öderler. Fakat SGK’dan aylık almakta olanlar için katılım payları eczanede ödenmez, aylıklarından kesilir. Muayene katılım payı olarak 5 TL, özel hastaneye başvurulmuşsa 12 TL’lik katılım payı emeklilerin maaşından kesilir. Emekli eğer o ay içerisinde 3 kez katılım payı ödeyecek şekilde hastaneye başvurmuşsa maaşından 15 TL kesilecektir.
6 AY İÇİNDE BAŞVURU ŞART
Uygulamadan yararlanmak için, memuriyetten ayrıldıktan sonra en geç 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmak zorunluluğu var. Memuriyetten ayrıldıktan sonra 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmayanlar ne yazık ki, bu haklarını kaybediyorlar. Kendi cebinden kesenek ödeyerek Emekli Sandığı’na tabi iştirakçiliği devam edenler, keseneklerini toplu veya aralıklı olarak 6 aydan daha uzun süre ödemezlerse, iştirakçilikleri sona erer. 1 Ekim 2008 kriteri 1 Ekim 2008 sonrası ilk kez memur olanlar, bu uygulamadan yararlanamaz. Bu nedenle ancak 1 Ekim 2008’den önce ilk kez memur olmuş, memurluktan atılmamış, memurluktan ayrıldıktan sonra SSK’lı veya Bağ – Kur’lu olarak çalışmamış olanların bu hakkı var. (Akşam)
Bir numaralı isim Fethullah Gülen
'Silahlı terör örgütü" soruşturmasında bir numaralı şüphelinin Fethullah Gülen olduğu ortaya çıktı. İlk bilgiler 32 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldığı yönündeydi. Başsavcılık 31 olarak revize etti. Gülen. Pensilvanya'da yaşadığı için hakkında gözaltı kararı çıkarılmadı.Başsavcılığın, Kırmızı Bülten çıkarılması için dosyayı Adalet Bakanlığı'na göndereceği belirtiliyor.
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın da gözaltına alındığı silahlı terör örgütü soruşturmasının 1 numaralı sanığının Fethullah Gülen olduğu ortaya çıktı. ABD’de yaşadığı için hakkında yakalama kararı verilmeyen Gülen’in dosyası Kırmızı Bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderilecek.
KIRMIZI BÜLTEN'LE İSTENECEK
Başsavcılık kaynaklarına göre soruşturma kapsamında 37 kişiye işlem uygulandı. Bu sayının 5’i çeşitli soruşturmalar kapsamında cezaevinde bulunuyor. 31 kişi hakkında ise gözaltı kararı verildi. Geriye kalan diğer ismin ise “Silahlı Terör Örgütü” soruşturmasının 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen olduğu öğrenildi. Gülen, ABD’nin Pensilvanya kentinde ikamet ettiği için hakkında arama veya gözaltı kararı çıkarılmadı. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülen hakkındaki dosyayı kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderecek. Adalet Bakanlığı dosyayı inceledikten sonra İnterpol’den Gülen’in yakalanması için Kırmızı Bülten talep edecek.
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın da gözaltına alındığı silahlı terör örgütü soruşturmasının 1 numaralı sanığının Fethullah Gülen olduğu ortaya çıktı. ABD’de yaşadığı için hakkında yakalama kararı verilmeyen Gülen’in dosyası Kırmızı Bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderilecek.
KIRMIZI BÜLTEN'LE İSTENECEK
Başsavcılık kaynaklarına göre soruşturma kapsamında 37 kişiye işlem uygulandı. Bu sayının 5’i çeşitli soruşturmalar kapsamında cezaevinde bulunuyor. 31 kişi hakkında ise gözaltı kararı verildi. Geriye kalan diğer ismin ise “Silahlı Terör Örgütü” soruşturmasının 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen olduğu öğrenildi. Gülen, ABD’nin Pensilvanya kentinde ikamet ettiği için hakkında arama veya gözaltı kararı çıkarılmadı. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülen hakkındaki dosyayı kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderecek. Adalet Bakanlığı dosyayı inceledikten sonra İnterpol’den Gülen’in yakalanması için Kırmızı Bülten talep edecek.
Fethullah Gülen: Demek ki doğru yoldasınız
Fethullah Gülen, 'Demek ki doğru yoldasınız' başlıklı yeni sohbetinde14 Aralık operasyonuyla ilgili mesajlar verdi.
Herkul.org'ta yayınlanan sohbetinde Gülen, özetle şunları söyledi:
YAPILAN ŞEYLERİ ALLAH'TAN GÖRMÜYORSANIZ NANKÖRLÜKTÜR
Bazılarının dedikleri gibi “Ben yaptım.. Ben ettim.. Başkaları benim yaptıklarımın rüyasını bile görmemiştir.. Benim yaptığım bu işi ayakta alkışlamazsan ben seni de fişlerim!..” mülahazalarına kapılırsanız -Allah muhafaza- nankörlüğe düşmüş olursunuz. Yapılan şeyleri Allah’tan görmüyorsanız, bu bir nankörlüktür ve “…şayet nankörlük yaparsanız, biliniz ki azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7) buyurulmaktadır. Bu itibarla da meseleleri ne kendimize ne de aidiyet mülahazasına bağlamalıyız.
REFERANS OLDULAR
Vakıa bazı kimseler destek oldular. Makamları cennet olsun. Turgut Özal merhum, vefatından evvel Asya’da gezdi; hatta arkadaşlar gitmedikleri zaman bana haber gönderdi: “Ben sizin için gidiyorum. Ne diye gelmiyor bu arkadaşlar?” diye. O Asya’daki devletleri dolaştı ve dedi ki “Ben bunlara kefil oluyorum.” Allah (celle celâluhu) ona öyle güzel bir iş yaptırdı ki, döner dönmez, bir iki gün sonra da ruhunun ufkuna yürüdü. Allah ona onu nasip etti ve binlerce insan gözyaşıyla cenazesine iştirak etti. Allah gönlümüzde ona verdiğimiz yere göre, öbür tarafta da onu serfirâz kılsın. Süleyman Bey belki 20 tane devlet başkanına mektup yazdı. Ben hiçbir devlet başkanının böyle yapacağına ihtimal vermedim, vermiyorum, bundan sonra da vermeyeceğim… Şimdi bunları görmezden gelmemek lazım; referans oldular. Bundan evvelki Cumhurbaşkanı da değişik yerlere telefon etti; gittiği yerlerde de söyledi. Allah onun da ecr u mesûbatını ziyade eylesin. Ama mesele bunların te’yid ve desteğiyle değildi. Esasen -sebepler planında- o işi götürecek, o boyunduruğa boyun verecek hasbi, fedakâr insanlar vardı.
ELLİ KATINA MARUZ KALDILAR
Bu hizmetten daha küçük çapta hizmetleri bulunan insanlar şimdiye kadar sizin şöyle böyle maruz kaldığınız şeylerin elli katına maruz kaldılar.
NEDEN HİÇ FİSKE BİLE YEMİYORUZ
Şimdi, hep aklımdan geçiyordu: Bu insanlar yirmi senede dünyanın yüz altmış ülkesinde bin üç yüz, bin dört yüz okul açtılar. Acaba bizim hizmetimiz hora geçmiyor mu, Cenâb-ı Hakk’ın rızasına muvafık değil mi?!. Neden böyle hiç fiske bile yemiyoruz; bir iğnenin ucuyla bize dokunmuyorlar?
SAĞDA SOLDA KEYİF ÇATANLARIN BAŞINA BUNLAR GELMİYORSA...
Evet, bu kadar hizmet karşısında bunlar olmasaydı, bir yönüyle “demek ki hora geçmiyor” denebilirdi. İnşaallah yapılan şeyler hora geçiyor ki nezd-i Uluhiyette, Allah (celle celaluhu) o mübarek, o mukaddes seleflerinizin yolunda, onların başlarına gelen şeyleri belli ölçüde, gücünüzün yettiği kadar sizin başınıza da getiriyor. “Hizmet yapıyorum” deyip de sağda solda keyif çatan insanlar, başlarına bunlar gelmiyorsa, kendi hallerine ağlamalıdırlar. “Belanın en çetin, en zor ve altından kalkılmaz olanına enbiya maruz kalır. Ondan sonra da seviyesine göre diğer mü’minler” deniyor hadis-i şerifte.
ARINMA HADİSESİ
Dolayısıyla çektiğimiz şeyler bizim için bir arınma hadisesidir. Dünyada bazı şeyleri çekenler, ızdırap ve elemleri burada yaşayanlar, korkulu halleri burada atlatanlar, o taksiti burada ödeyenler ötede emniyet ve sürur içinde olurlar.
Emniyetini dünyada yaşayan, ferih fahur ömür süren ve bohemce duygularını takip eden insanlar -bir yönüyle emniyet, zevk ve safa haklarını burada kullandıklarından dolayı- orada zevk u sefadan mahrum edilirler.
Herkul.org'ta yayınlanan sohbetinde Gülen, özetle şunları söyledi:
YAPILAN ŞEYLERİ ALLAH'TAN GÖRMÜYORSANIZ NANKÖRLÜKTÜR
Bazılarının dedikleri gibi “Ben yaptım.. Ben ettim.. Başkaları benim yaptıklarımın rüyasını bile görmemiştir.. Benim yaptığım bu işi ayakta alkışlamazsan ben seni de fişlerim!..” mülahazalarına kapılırsanız -Allah muhafaza- nankörlüğe düşmüş olursunuz. Yapılan şeyleri Allah’tan görmüyorsanız, bu bir nankörlüktür ve “…şayet nankörlük yaparsanız, biliniz ki azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7) buyurulmaktadır. Bu itibarla da meseleleri ne kendimize ne de aidiyet mülahazasına bağlamalıyız.
REFERANS OLDULAR
Vakıa bazı kimseler destek oldular. Makamları cennet olsun. Turgut Özal merhum, vefatından evvel Asya’da gezdi; hatta arkadaşlar gitmedikleri zaman bana haber gönderdi: “Ben sizin için gidiyorum. Ne diye gelmiyor bu arkadaşlar?” diye. O Asya’daki devletleri dolaştı ve dedi ki “Ben bunlara kefil oluyorum.” Allah (celle celâluhu) ona öyle güzel bir iş yaptırdı ki, döner dönmez, bir iki gün sonra da ruhunun ufkuna yürüdü. Allah ona onu nasip etti ve binlerce insan gözyaşıyla cenazesine iştirak etti. Allah gönlümüzde ona verdiğimiz yere göre, öbür tarafta da onu serfirâz kılsın. Süleyman Bey belki 20 tane devlet başkanına mektup yazdı. Ben hiçbir devlet başkanının böyle yapacağına ihtimal vermedim, vermiyorum, bundan sonra da vermeyeceğim… Şimdi bunları görmezden gelmemek lazım; referans oldular. Bundan evvelki Cumhurbaşkanı da değişik yerlere telefon etti; gittiği yerlerde de söyledi. Allah onun da ecr u mesûbatını ziyade eylesin. Ama mesele bunların te’yid ve desteğiyle değildi. Esasen -sebepler planında- o işi götürecek, o boyunduruğa boyun verecek hasbi, fedakâr insanlar vardı.
ELLİ KATINA MARUZ KALDILAR
Bu hizmetten daha küçük çapta hizmetleri bulunan insanlar şimdiye kadar sizin şöyle böyle maruz kaldığınız şeylerin elli katına maruz kaldılar.
NEDEN HİÇ FİSKE BİLE YEMİYORUZ
Şimdi, hep aklımdan geçiyordu: Bu insanlar yirmi senede dünyanın yüz altmış ülkesinde bin üç yüz, bin dört yüz okul açtılar. Acaba bizim hizmetimiz hora geçmiyor mu, Cenâb-ı Hakk’ın rızasına muvafık değil mi?!. Neden böyle hiç fiske bile yemiyoruz; bir iğnenin ucuyla bize dokunmuyorlar?
SAĞDA SOLDA KEYİF ÇATANLARIN BAŞINA BUNLAR GELMİYORSA...
Evet, bu kadar hizmet karşısında bunlar olmasaydı, bir yönüyle “demek ki hora geçmiyor” denebilirdi. İnşaallah yapılan şeyler hora geçiyor ki nezd-i Uluhiyette, Allah (celle celaluhu) o mübarek, o mukaddes seleflerinizin yolunda, onların başlarına gelen şeyleri belli ölçüde, gücünüzün yettiği kadar sizin başınıza da getiriyor. “Hizmet yapıyorum” deyip de sağda solda keyif çatan insanlar, başlarına bunlar gelmiyorsa, kendi hallerine ağlamalıdırlar. “Belanın en çetin, en zor ve altından kalkılmaz olanına enbiya maruz kalır. Ondan sonra da seviyesine göre diğer mü’minler” deniyor hadis-i şerifte.
ARINMA HADİSESİ
Dolayısıyla çektiğimiz şeyler bizim için bir arınma hadisesidir. Dünyada bazı şeyleri çekenler, ızdırap ve elemleri burada yaşayanlar, korkulu halleri burada atlatanlar, o taksiti burada ödeyenler ötede emniyet ve sürur içinde olurlar.
Emniyetini dünyada yaşayan, ferih fahur ömür süren ve bohemce duygularını takip eden insanlar -bir yönüyle emniyet, zevk ve safa haklarını burada kullandıklarından dolayı- orada zevk u sefadan mahrum edilirler.
Kemal Kılıçdaroğlu: Hülya Avşar kim? Yalakadan sanatçı..
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gazetecilerin sorularını yanıtladı. Yolsuzluk operasyonlarının unutturulmaya çalışıldığını söyleyen Kılıçdaroğlu, 14 Aralık soruşturmasıyla ilgili 'İntikam alma güdüsüyle yapılan operasyonlar bunlar' dedi. Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin Hülya Avşar'ın açtığı tazminat davasıyla ilgili sorusu üzerine ise 'Hülya Avşar kim, sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Yalakadan sanatçı olmaz' diye konuştu.
"BİRİLERİNİN ÜZERİNE YOĞUN BASKILAR YAPILIYOR"
Ankara Barosu'nda gazetecilere açıklama yaparak gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Dünün muktediri bir sonraki günün mazlumu olabilir. Biz tarafız ve hukuktan yana tarafız, diye hukukun üstünlüğünü hep beraber savunmak zorundayız. Hukuk herkes için eşit koşullarda uygulanmalı. Üstünlerin hukuku ayrı vatandaşın hukuku ayrı olmamalı. Eğer güçlü olacaksak adalete inandığımız için güçlü olmalıyız.
Gücü baskıyla değil gücü adaletle sağlamalıyız. Türkiye bu konuda önemli adımlar atabilirse dünyada saygınlığı artacaktır. Sarayların penceresinden dünyaya bakarak Türkiye'ye bakarak kendinizi güçlü göremezsiniz. Güç farklı bir şeydir. Akılla elde edilir güç. Baskıyla kaba kuvvetle elde edilmez. Türkiye'de maalesef birilerinin hukuku var. Birilerinin üzerine yoğun baskılar yapılıyor. Parlamento da bu süreç içerisinde gerekli özeni göstermiyor” ifadelerini kullandı.
"DEMOKRASİYE YÖNELİK MÜDAHALELER PEK ÇOK ÇEVREYİ KAYGILANDIRIYOR"
14 Aralık operasyonu ile ilgili olarak dünyadan gelen tepkiler hatırlatılarak Türkiye'nin dünyadaki imajı sorulan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “Türkiye'nin imajında öteden beri süren ciddi bir kayıp var. Bunu görmemek mümkün değil. Avrupa Birliği'nin önemli kurumların Türkiye ile ilgili ciddi kaygıları var. Özellikle demokrasi ve özgürlükler konusunda ciddi kaygılar taşıyorlar. Basın üzerindeki baskılar demokrasiye yönelik müdahaleler pek çok çevreyi kaygılandırıyor”
"17-25 ARALIK YOLSUZLUKLARI UNUTTURULMAK İSTENİYOR"
MHP'nin 17-25 Aralık operasyonları için yolsuzluk haftası ilan etme çalışmaları olduğu hatırlatılarak CHP'nin de böyle bir projesi olup olmadığı sorulan Kılıçdaroğlu, “Biz zaten açıklamıştık yolsuzluk haftası olması gerektiğini ısrarla dile getirmiştik. Bu konuda çabalarımız da var çalışmalarımız da var. Billboardları kiralamak istedik ama o konuda engeller çıkarıldı. Unutturulmak isteniyor 17-25 Aralık yolsuzlukları. Bunu unutmayacağız ve unutturmayacağız” açıklamasında bulundu.
"OPERASYONLAR BİZE ÖĞRETİLEN HUKUK ÇERÇEVESİNDE DEĞİL"
14 Aralık operasyonu hakkındaki görüşleri sorulan Kılıçdaroğlu, “Operasyonlar bize öğretilen hukuk çerçevesinde yapılan operasyonlar değil. İntikam alma güdüsüyle yapılan operasyonlar bunlar. Devleti yönetenler devleti intikam güdüsüyle yönetemezler. Hınçla yönetemezler. Ben bir öncekinin rövanşını alacağım, anlayışıyla devleti yönetemezler. Devletin TRT bile ön yargıyla haber yapıyor. Ön yargı ile bilgi toplamaya çalışıyor. Bunlar doğru değil" diye konuştu.
"İFADELER GERÇEKTEN SÖYLENMİŞ Mİ, BAKILACAK"
CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler'in cemaat ile CHP'nin iş birliği yaptığına dair iddiaları sorulan Kılıçdaroğlu, “O konuyu arkadaşlarım değerlendiriyor. Değerlendiriyoruz. Önce o ifadeler gerçekten söylenmiş mi söylenmemiş mi bakılacak. Ona göre değerlendirilecek” ifadelerini kullandı.
"AKP KANADININ BİLİNÇLİ OLARAK DİLLENDİRDİĞİ SÖYLEM"
HDP tarafından yapıldığı belirtilen ittifak çağrılarına CHP'nin yanıtının ne olacağı sorulan Kılıçdaroğlu, “Bizim hiç kimseyle ittifak yapmaya ihtiyacımız yok. Biz CHP olarak seçimlere gireceğiz. Bu özellikle AKP kanadının bilinçli olarak dillendirdiği söylem” şeklinde konuştu.
"YALAKADAN SANATÇI OLMAZ"
Hülya Avşar'ın kendisine yönelik açtığı tazminat davası sorulan Kılıçdaroğlu, “Hülya Avşar kim efendim? Sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Kimse kusura bakmasın. Yalakadan sanatçı olmaz. Herkes bunu böyle bilmek zorunda. Sanatçı dik durur. Sanatçı aykırı insandır. Gücün karşısında sanatçı eğilmez. Gücün karşısında eğilen kişiye de sanatçı denilmez. Sanatçı rüzgara karşı yürür. Aykırıdır. Aykırılığın uyumudur” diye yanıt verdi.
"BİRİLERİNİN ÜZERİNE YOĞUN BASKILAR YAPILIYOR"
Ankara Barosu'nda gazetecilere açıklama yaparak gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Dünün muktediri bir sonraki günün mazlumu olabilir. Biz tarafız ve hukuktan yana tarafız, diye hukukun üstünlüğünü hep beraber savunmak zorundayız. Hukuk herkes için eşit koşullarda uygulanmalı. Üstünlerin hukuku ayrı vatandaşın hukuku ayrı olmamalı. Eğer güçlü olacaksak adalete inandığımız için güçlü olmalıyız.
Gücü baskıyla değil gücü adaletle sağlamalıyız. Türkiye bu konuda önemli adımlar atabilirse dünyada saygınlığı artacaktır. Sarayların penceresinden dünyaya bakarak Türkiye'ye bakarak kendinizi güçlü göremezsiniz. Güç farklı bir şeydir. Akılla elde edilir güç. Baskıyla kaba kuvvetle elde edilmez. Türkiye'de maalesef birilerinin hukuku var. Birilerinin üzerine yoğun baskılar yapılıyor. Parlamento da bu süreç içerisinde gerekli özeni göstermiyor” ifadelerini kullandı.
"DEMOKRASİYE YÖNELİK MÜDAHALELER PEK ÇOK ÇEVREYİ KAYGILANDIRIYOR"
14 Aralık operasyonu ile ilgili olarak dünyadan gelen tepkiler hatırlatılarak Türkiye'nin dünyadaki imajı sorulan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “Türkiye'nin imajında öteden beri süren ciddi bir kayıp var. Bunu görmemek mümkün değil. Avrupa Birliği'nin önemli kurumların Türkiye ile ilgili ciddi kaygıları var. Özellikle demokrasi ve özgürlükler konusunda ciddi kaygılar taşıyorlar. Basın üzerindeki baskılar demokrasiye yönelik müdahaleler pek çok çevreyi kaygılandırıyor”
"17-25 ARALIK YOLSUZLUKLARI UNUTTURULMAK İSTENİYOR"
MHP'nin 17-25 Aralık operasyonları için yolsuzluk haftası ilan etme çalışmaları olduğu hatırlatılarak CHP'nin de böyle bir projesi olup olmadığı sorulan Kılıçdaroğlu, “Biz zaten açıklamıştık yolsuzluk haftası olması gerektiğini ısrarla dile getirmiştik. Bu konuda çabalarımız da var çalışmalarımız da var. Billboardları kiralamak istedik ama o konuda engeller çıkarıldı. Unutturulmak isteniyor 17-25 Aralık yolsuzlukları. Bunu unutmayacağız ve unutturmayacağız” açıklamasında bulundu.
"OPERASYONLAR BİZE ÖĞRETİLEN HUKUK ÇERÇEVESİNDE DEĞİL"
14 Aralık operasyonu hakkındaki görüşleri sorulan Kılıçdaroğlu, “Operasyonlar bize öğretilen hukuk çerçevesinde yapılan operasyonlar değil. İntikam alma güdüsüyle yapılan operasyonlar bunlar. Devleti yönetenler devleti intikam güdüsüyle yönetemezler. Hınçla yönetemezler. Ben bir öncekinin rövanşını alacağım, anlayışıyla devleti yönetemezler. Devletin TRT bile ön yargıyla haber yapıyor. Ön yargı ile bilgi toplamaya çalışıyor. Bunlar doğru değil" diye konuştu.
"İFADELER GERÇEKTEN SÖYLENMİŞ Mİ, BAKILACAK"
CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler'in cemaat ile CHP'nin iş birliği yaptığına dair iddiaları sorulan Kılıçdaroğlu, “O konuyu arkadaşlarım değerlendiriyor. Değerlendiriyoruz. Önce o ifadeler gerçekten söylenmiş mi söylenmemiş mi bakılacak. Ona göre değerlendirilecek” ifadelerini kullandı.
"AKP KANADININ BİLİNÇLİ OLARAK DİLLENDİRDİĞİ SÖYLEM"
HDP tarafından yapıldığı belirtilen ittifak çağrılarına CHP'nin yanıtının ne olacağı sorulan Kılıçdaroğlu, “Bizim hiç kimseyle ittifak yapmaya ihtiyacımız yok. Biz CHP olarak seçimlere gireceğiz. Bu özellikle AKP kanadının bilinçli olarak dillendirdiği söylem” şeklinde konuştu.
"YALAKADAN SANATÇI OLMAZ"
Hülya Avşar'ın kendisine yönelik açtığı tazminat davası sorulan Kılıçdaroğlu, “Hülya Avşar kim efendim? Sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Kimse kusura bakmasın. Yalakadan sanatçı olmaz. Herkes bunu böyle bilmek zorunda. Sanatçı dik durur. Sanatçı aykırı insandır. Gücün karşısında sanatçı eğilmez. Gücün karşısında eğilen kişiye de sanatçı denilmez. Sanatçı rüzgara karşı yürür. Aykırıdır. Aykırılığın uyumudur” diye yanıt verdi.
Annenin ifadesi şoke etti
Evde bırakılan bebeğin ağlamalarını duyan komşuların çağırdığı anneanne kapıyı kırdırıp girdiği evde dehşet verici bir manzarayla karşılaştı. Yüzü, parmak araları, hatta cinsel organının ucunda sigara söndürülen torununun bilekleri, bağlanan ipler yüzünden kesilmişti.
Polisin cep telefonundan ulaştığı anne Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. Açılan davada anne-baba “Biz yapmadık” dedi.
Habertürk'ten Sedef Şenkal Demir'in haberine göre; İstanbul Maltepe fındıklı’da bir apartmanın sakinleri 9 Aralık gecesi sabaha karşı, giriş katta oturan bebeğin ağlamaları ile uyandı. Çığlık çığlığa ağlayan 20 yaşındaki Emel A. ile 26 yaşındaki Hüseyin A.’nın 1.5 yaşındaki oğulları S.’nin gözyaşlarının dinmemesi üzerine komşular kapıyı çaldı, ancak açan olmadı. Endişelenen apartman sakinleri yakında oturan anneanne Emine Karakaş’a haber verdi. Evin kapısı kırıldı. Evde 2.5 yaşındaki S. ile 1.5 yaşındaki kardeşi S. yalnızdı. Ağlamaktan bayılmak üzere olan bebeği sakinleştirmeye çalışan Emine Karakaş bu sırada torununun yaralarını fark edince soluğu Hastanede aldı.
İŞKENCE NET
İlk muayenesinde minik bebeğin yüzünde, el ve ayak parmakları arasında, hatta cinsel organının ucunda sigara söndürüldüğü, bağlanan ipler nedeniyle bileklerinin kanadığı, boğazında izler olduğu tespit edildi. Bebek, yanık ünitesi olan Kartal Lütfi Kırdar eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Hastane polisinin ihbarı üzerine Çocuk Şube Müdürlüğü ile Polis Merkezi, olayla ilgili soruşturma başlattı.
SAVCI TUTUKLAMA İSTEDİ
Polisin cep telefonundan ulaştığı Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. İkisi de işkence iddiasını reddetti.
Olay savcılığa da bildirilirken aile içi şiddetten sorumlu Cumhuriyet Savcısı Arzu Akgün öncelikle mahkemeden tedbiren anne ve babanın çocuğun yanına yaklaşmaması kararı çıkarttırdı. Ardından anne ve babayı sorgulayan savcı, karı-kocayı “Kendisini savunamayacak durumda olan çocuğa eziyet” suçundan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. A. çifti mahkemede bir kez daha işkence iddialarını reddetti.
Emel A. kendini “02.30 03-00 sıralarında çocukları uyuttum. İki arkadaşımla Fındıklı’da bir çay bahçesine gittim. 3 saat sonra eve geldiğimde çocuklarımın olmadığını gördüm. Komşum, annemin çocukları alıp hastaneye götürdüğünü söyledi. Ben kesinlikle çocuğuma bir şey yapmadım” diye savundu.
İşyerinde olduğunu belirten Hüseyin A. ise olaydan kayınvalidesinin araması üzerine haberdar olduğunu söyledi, “Kayınvalidem S.’ye ne olduğunu sordu. Bir şey bilmediğimi söyledim. Hastanede olduğunu öğrenince hemen oraya gittim. İşe giderken çocuklarda hiçbir şey yoktu. Kim yaptı bilmiyorum” dedi. Hâkimin “Hanginiz sigara içiyor?” sorusuna ise Hüseyin A. yanıt verdi: “Ben içiyorum ama nadiren eşim de içiyor.”
‘POLİS DELİL TOPLAMADI’
Hâkim tutuklanmaları talebiyle gelen anne babayı, “olay yerinde polis tarafından bebeğin vücudunda meydana gelen yaralarla ilgili sigara izmariti gibi bulguları delil olarak toplanmaması ve bu konuda inceleme yapılarak rapor aldırılmaması gerekçesiyle” delil yetersizliğinden serbest bıraktı. Kararında “anne babanın işkence suçunu işlediklerine yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunmadığına” da yer veren hâkim; anne ve babayı, adli kontrol tedbiri kapsamında her pazar karakola imza vermelerine hükmederek serbest bıraktı.
"KIZIMI AFFETMEYECEĞİM"
Torununu hastaneye kaldıran ve başından bir an olsun ayrılmayan Emine Karakaş, kızını asla affetmeyeceğini söyledi. Hiçbir geliri olmadığı için torunlarını alamadığını belirten anneanne, gerekirse iki çocuğun da devlet bakımı altına alınmasını istedi.
"EVDE SÜREKLİ KAVGA OLUR"
APARTMAN sakinleri evde sürekli kavga olduğunu, sık sık polislerin geldiğini belirterek şu bilgileri verdi: “Baba sürekli Alkol alır; evde eşini döver. Anne de geceleri sık sık dışarı çıkar, çocuklarını yalnız bırakır. Hatta S.K.’ya hamileyken eşinden dayak yemiş, bir süre annesinin evinde kalmıştı.”
BAKICI KADIN MI YAPTI?
Genç kadının annesinin bir komşusu ise, Emel A.’nın çocuklarını bakması için bir arkadaşının annesine bıraktığını iddia etti. A.’nın arkadaşının karakol önünde genç kadına, “Benim çocukta da aynı izler var. Merhem sürüyorum” dediği iddia edildi. Komşuları işkenceyi çocuklara bakan kadının yapmış olabileceğini ileri sürdü.
Kaynak: Habertürk / Sedef Şenkal Demir
Polisin cep telefonundan ulaştığı anne Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. Açılan davada anne-baba “Biz yapmadık” dedi.
Habertürk'ten Sedef Şenkal Demir'in haberine göre; İstanbul Maltepe fındıklı’da bir apartmanın sakinleri 9 Aralık gecesi sabaha karşı, giriş katta oturan bebeğin ağlamaları ile uyandı. Çığlık çığlığa ağlayan 20 yaşındaki Emel A. ile 26 yaşındaki Hüseyin A.’nın 1.5 yaşındaki oğulları S.’nin gözyaşlarının dinmemesi üzerine komşular kapıyı çaldı, ancak açan olmadı. Endişelenen apartman sakinleri yakında oturan anneanne Emine Karakaş’a haber verdi. Evin kapısı kırıldı. Evde 2.5 yaşındaki S. ile 1.5 yaşındaki kardeşi S. yalnızdı. Ağlamaktan bayılmak üzere olan bebeği sakinleştirmeye çalışan Emine Karakaş bu sırada torununun yaralarını fark edince soluğu Hastanede aldı.
İŞKENCE NET
İlk muayenesinde minik bebeğin yüzünde, el ve ayak parmakları arasında, hatta cinsel organının ucunda sigara söndürüldüğü, bağlanan ipler nedeniyle bileklerinin kanadığı, boğazında izler olduğu tespit edildi. Bebek, yanık ünitesi olan Kartal Lütfi Kırdar eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Hastane polisinin ihbarı üzerine Çocuk Şube Müdürlüğü ile Polis Merkezi, olayla ilgili soruşturma başlattı.
SAVCI TUTUKLAMA İSTEDİ
Polisin cep telefonundan ulaştığı Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. İkisi de işkence iddiasını reddetti.
Olay savcılığa da bildirilirken aile içi şiddetten sorumlu Cumhuriyet Savcısı Arzu Akgün öncelikle mahkemeden tedbiren anne ve babanın çocuğun yanına yaklaşmaması kararı çıkarttırdı. Ardından anne ve babayı sorgulayan savcı, karı-kocayı “Kendisini savunamayacak durumda olan çocuğa eziyet” suçundan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. A. çifti mahkemede bir kez daha işkence iddialarını reddetti.
Emel A. kendini “02.30 03-00 sıralarında çocukları uyuttum. İki arkadaşımla Fındıklı’da bir çay bahçesine gittim. 3 saat sonra eve geldiğimde çocuklarımın olmadığını gördüm. Komşum, annemin çocukları alıp hastaneye götürdüğünü söyledi. Ben kesinlikle çocuğuma bir şey yapmadım” diye savundu.
İşyerinde olduğunu belirten Hüseyin A. ise olaydan kayınvalidesinin araması üzerine haberdar olduğunu söyledi, “Kayınvalidem S.’ye ne olduğunu sordu. Bir şey bilmediğimi söyledim. Hastanede olduğunu öğrenince hemen oraya gittim. İşe giderken çocuklarda hiçbir şey yoktu. Kim yaptı bilmiyorum” dedi. Hâkimin “Hanginiz sigara içiyor?” sorusuna ise Hüseyin A. yanıt verdi: “Ben içiyorum ama nadiren eşim de içiyor.”
‘POLİS DELİL TOPLAMADI’
Hâkim tutuklanmaları talebiyle gelen anne babayı, “olay yerinde polis tarafından bebeğin vücudunda meydana gelen yaralarla ilgili sigara izmariti gibi bulguları delil olarak toplanmaması ve bu konuda inceleme yapılarak rapor aldırılmaması gerekçesiyle” delil yetersizliğinden serbest bıraktı. Kararında “anne babanın işkence suçunu işlediklerine yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunmadığına” da yer veren hâkim; anne ve babayı, adli kontrol tedbiri kapsamında her pazar karakola imza vermelerine hükmederek serbest bıraktı.
"KIZIMI AFFETMEYECEĞİM"
Torununu hastaneye kaldıran ve başından bir an olsun ayrılmayan Emine Karakaş, kızını asla affetmeyeceğini söyledi. Hiçbir geliri olmadığı için torunlarını alamadığını belirten anneanne, gerekirse iki çocuğun da devlet bakımı altına alınmasını istedi.
"EVDE SÜREKLİ KAVGA OLUR"
APARTMAN sakinleri evde sürekli kavga olduğunu, sık sık polislerin geldiğini belirterek şu bilgileri verdi: “Baba sürekli Alkol alır; evde eşini döver. Anne de geceleri sık sık dışarı çıkar, çocuklarını yalnız bırakır. Hatta S.K.’ya hamileyken eşinden dayak yemiş, bir süre annesinin evinde kalmıştı.”
BAKICI KADIN MI YAPTI?
Genç kadının annesinin bir komşusu ise, Emel A.’nın çocuklarını bakması için bir arkadaşının annesine bıraktığını iddia etti. A.’nın arkadaşının karakol önünde genç kadına, “Benim çocukta da aynı izler var. Merhem sürüyorum” dediği iddia edildi. Komşuları işkenceyi çocuklara bakan kadının yapmış olabileceğini ileri sürdü.
Kaynak: Habertürk / Sedef Şenkal Demir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)