Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Fenerbahçe otobüsüne yapılan silahlı saldırıya ilişkin, "İstemeden insanın aklına şu soru geliyor, Türkiye bir seçim sürecine girmiş, sanki birileri bu süreçte kaos ortamı mı yaratmak istiyor" dedi.
Hürriyet'in haberine göre; Edirne'de bir alışveriş merkezinde, kitabının imza gününe katılan Başbuğ, gazetecilere yaptığı açıklamada, Edirne'de yoğun bir ilgi görmekten memnuniyet duyduğunu söyledi.
Geçen hafta yaşanan olayların Türk milletini derinden yaraladığını vurgulayan Başbuğ, "Gerçekten geçtiğimiz hafta içerisinde Türk milletini derinden üzen bazı olaylarla karşı karşıya geldik. Bir elektrik kesintisi oldu. Daha ne oldu, ne oluyor anlamadan İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı'nda menfur bir cinayet işlendi. Değerli bir savcımız şehit edildi. Bu olay hepimizi derinden yaraladı. Ertesi gün İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bir saldırı oldu" diye konuştu.
Fenerbahçe otobüsüne yapılan silahlı saldırıya da değinen Başbuğ, saldırının planlanmış olabileceği yorumunda bulundu. Otobüsün saldırıdan sonra kontrol edilmemesi halinde büyük bir facia yaşanacağını ifade eden Başbuğ, şunları kaydetti:
"Dün akşamda Fenerbahçe takımı maç dönüşü, kimsenin hayal edemeyeceği, beklemeyeceği bir vahşetle karşılaştık. Fenerbahçe oyuncularını taşıyan otobüsüne herhalde bir silahlı saldırı oldu. Saldırı planlanmış gibi gözüküyor, saldırının yapıldığı yer gerçekten kritik bir yer. Viyadük yanılmıyorsam. Allah'tan şoförün yanında bulunanlardan birisi müdahale etmiş. Yoksa o otobüsün aşağı uçması ve sonucunda da gerçekten Türkiye'yi çok çok çok üzecek facianın eşiğinden dönüldü."
"İKİ AY SONRA SEÇİME GİDİYORUZ"
Seçim sürecinde yaşanan olayların akıllara başkaca durumları getirdiğinin altını çizen Başbuğ, şöyle devam etti:
"Bu olaylara bakarsanız, şöyle yorumlanabilir iki ay sonra ülke olarak seçime gidiyoruz. Demokrasilerde seçim bir şölen, bir bayram. Çok önemli iki ay kaldı. Bu süreçte üst üste olayların yaşandığını görüyoruz. Tabi olaylara bakarsanız iki şey karşımıza çıkıyor, istihbarat zafiyeti ve güvenlik zafiyetleri. Dün akşam yaşanan olayda bizleri çok üzdü. İstemeden insanın aklına şu soru geliyor, Türkiye bir seçim sürecine girmiş, sanki birileri bu süreçte kaos ortamı mı yaratmak istiyor? İnsanın aklına bu geliyor."
Bu sürecin barış içinde, çatışmasız, demokrasiye yakışır şekilde yapılması temennisini dile getiren Başbuğ, "Bu konu üzerinde durmak lazım. Daha evvelde defalarca ifade ettim. Maalesef biz her konuda bölünmüşlük içerisindeyiz. Bu, ülke için iyi bir şey değil. Arzumuz, bu seçime giden süreç gerçekten birbirimizi daha iyi anladığımız, birbirimizin düşüncelerine farklı da olsa saygı gösterip, Türkiye'ye yakışır süreçte sandıklara gidip, sandıkta halkın iradesi ne çıkarsa ona da herkesin saygı göstermesi gerekecek bir süreç" ifadesini kullandı.
Sağduyu çağrısında bulunan Başbuğ, "Belki de esas görev iktidara ve hükümete düşüyor. Elbette muhalefet partileri de sivil toplum örgütleri ve halkımız da duyarlı olmalı. Geçen hafta yaşanan olaylardan endişe duydum. Herkes üzerine düşen sorumluluğunu akıl yoluyla, birbirini anlayarak, sorumluluk taşıyarak ve soğukkanlılıkla bu süreci götürmeliyiz ki 7 Haziran seçimleri barış içerisinde, kardeşlik içerisinde çatışmasız cereyan etsin ve halkımızın verdiği karara da elbette bu seçimdir, sandıktan çıkacak sonuca da saygı göstereceğiz" şeklinde konuştu.
"Balyoz Planı" davasında beraat kararı
Balyoz Planı davasındaki beraat kararını da yorumlayan Başbuğ, şöyle devam etti:
"Balyoz davasına bakan mahkeme kararını verdi. Dava kapsamında ortaya atılan iddia ve yalanların, olmadığı mahkeme kararıyla tescil edildi. Bundan mutluluk duyduk. Biraz öncelere gidin. Balyoz iddialarına bakın. Yazılanları, çizilenleri hatırlayın. Bugün gelinen nokta zamanında bizlerin söylediklerini doğru olduğunu ortaya çıkardı. Tabii ki bizlere düşen görev, millet olarak bu süreçlerde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı yürütülen komploları, iftiraları çıkaranlar yargı karşısına çıkarılmalı. Ancak o zaman biz gönül huzuruna kavuşacağız."
Adaletin geç de olsa yerine geldiğini dile getiren Başbuğ, "Şuna da inanıyorum, adalet bu dünyada gerçekleşiyor. Biz ve arkadaşlarım cezaevinde bugünlerin olacağını biliyorduk. Allah büyüktür. Biz buna inanıyoruz. Allah doğruların yanında, yalancılar, kumpasçılar mutlaka ortaya çıkacak. Biz buna inanıyoruz" diyerek sözlerini tamamladı.
5 Nisan 2015 Pazar
Metin Feyzioğlu: Hiç kimse avukatın kılına dokunamaz
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, "Bugün ihtiyacımız olan en yukarıdan provokasyonlara değil tam aksine en yukarıdan en aşağıya kadar kucaklaşmaktır. Niye avukatları hedef tahtasına birileri oturtmak istemektedir? İstihbarat, güvenlik zaaflarını, Türkiye’yi terör örgütlerinin arka bahçesine kimlerin çevirdiğini konuşmayalım diye. Bir hedef saptırma olayıdır" dedi.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle Yalova Barosu tarafından düzenlenen törene katıldı. Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen programa katılan Feyzioğlu, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Avukatların adliye girişlerinde üstlerinin aranmasıyla ilgili konuşan Feyzioğlu, "Bizim görüşümüz gayet net. Hiçkimse, avukatın kılına bile dokunamaz, dokundurtmayız. Biz şahsımıza ait hiçbir ayrıcalığın peşinde değiliz. Bizim çantamızı, kendi özel mektubumuz değil, müvekkilin mektubu, özel, yani yurttaşın özeli olduğu için kimse elle açıp arayamaz. Fakat aramızda ’Çantalarımızı X- Ray’e koymayacağız, kendimiz duyarlı kapıdan geçmeyeceğiz’ diyen yok. Hakim de savcı da avukat da adliye personeli de geçecek. Adliyeye giren koliler de geçecek" diye konuştu.
TERÖR SALDIRISIYLA AVUKATLARIN UZAKTAN YAKINDAN İLGİSİ YOK
Avukatların hedef tahtasına konmak istendiğini söyleyen Feyzioğlu, şöyle devam etti:
"Adliyeye hali hazırda en güvenilir ve güvenli şekilde giren grup, zaten avukatlar. Çünkü okuyucuya kartımızı gösterdiğimizde, Ankara’daki sunucudan sisteme fotoğrafımız düşer dev ekrana ve oradan güvenlik görevlisi, bu kişi o kişidir diye kontrol ettikten sonra girer. Adliyeye hangi hakim, hangi savcı, hangi adliye personeli böyle giriyor. İstanbul’daki olay korkunç bir terör saldırısıdır. Bu terör saldırısıyla avukatların ve avukatlığın uzaktan, yakından ilgisi yoktur. Koluna cübbe almış birini, kart okuyucudan geçirerek değil, yandan içeriye almışlardır. Bunu kim yapmıştır? Asıl onun peşine düşsünler. Bugün ihtiyacımız olan birlik, beraberliktir. Bugün ihtiyacımız olan en yukarıdan provokasyonlara değil tam aksine en yukardan en aşağıya kadar kucaklaşmaktır.
'BU HAFTA İÇİNDE ÇÖZEBİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNYORUM"
Niye avukatları hedef tahtasına birileri oturtmak istemektedir? İstihbarat, güvenlik zaaflarını, Türkiye’yi terör örgütlerinin arka bahçesine kimlerin çevirdiğini konuşmayalım diye. Bir hedef saptırma olayıdır ama milletimiz kimin ne olduğunu ve niçin avukatların hedefe konulduğunu çok iyi bilmektedir. Bu hafta içinde de HSYK ile sorunu tam olarak çözebileceğimizi düşünüyorum. Dolayısıyla provokasyonları destekleyecek şekilde konuşmayı uygun görmüyorum."
Feyzioğlu’nun açıklamalarının ardından Yalova Baro Başkanı Hakan Gergeroğlu ve Feyzioğlu, Atatürk Anıtı’na çelenk bıraktı. Feyzioğlu, burada Çağlayan Adliyesi’ndeki saldırıya değinerek, "Türkiye yeni bir karanlığın içine sürüklenmek isteniyor. Önce Çağlayan’daki şehidimiz. Canımızdan can kopardılar. Bizden birini bizden kopardılar. Bu da yetmiyormuş gibi birileri kendi zaaflarını, beceriksizliklerini, hukuksuzluklarını ört pas etmek için algı operasyonlarıyla avukatlığı hedefe koymaya kalkıştılar, başaramadılar, başaramayacaklar. Allah’tan Cumhuriyet Savcımız Selim Kiraz’a rahmet diliyorum" diye konuştu.
ÖLEN ÖĞRETMENİ ANDI
Konuşmasında Yalova’da Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun azarladığı iddia edilen ve buna tepki olarak düzenlenen yürüyüşte kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren öğretmen Halil Serkan Öz’ü de anan Feyzioğlu, "Örselenen, hırpalanan, taciz edilen sevgili Halil Serkan Öz öğretmenimizi saygıyla anıyorum. Bağışla bizi öğretmenim ama yine aziz hatıran önünde sana söz veriyoruz. Öğrencilerine hep öğrettiğini gibi bilim, akıl ve dolayısıyla özgürlük mutlaka kazanacak" dedi.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle Yalova Barosu tarafından düzenlenen törene katıldı. Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen programa katılan Feyzioğlu, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Avukatların adliye girişlerinde üstlerinin aranmasıyla ilgili konuşan Feyzioğlu, "Bizim görüşümüz gayet net. Hiçkimse, avukatın kılına bile dokunamaz, dokundurtmayız. Biz şahsımıza ait hiçbir ayrıcalığın peşinde değiliz. Bizim çantamızı, kendi özel mektubumuz değil, müvekkilin mektubu, özel, yani yurttaşın özeli olduğu için kimse elle açıp arayamaz. Fakat aramızda ’Çantalarımızı X- Ray’e koymayacağız, kendimiz duyarlı kapıdan geçmeyeceğiz’ diyen yok. Hakim de savcı da avukat da adliye personeli de geçecek. Adliyeye giren koliler de geçecek" diye konuştu.
TERÖR SALDIRISIYLA AVUKATLARIN UZAKTAN YAKINDAN İLGİSİ YOK
Avukatların hedef tahtasına konmak istendiğini söyleyen Feyzioğlu, şöyle devam etti:
"Adliyeye hali hazırda en güvenilir ve güvenli şekilde giren grup, zaten avukatlar. Çünkü okuyucuya kartımızı gösterdiğimizde, Ankara’daki sunucudan sisteme fotoğrafımız düşer dev ekrana ve oradan güvenlik görevlisi, bu kişi o kişidir diye kontrol ettikten sonra girer. Adliyeye hangi hakim, hangi savcı, hangi adliye personeli böyle giriyor. İstanbul’daki olay korkunç bir terör saldırısıdır. Bu terör saldırısıyla avukatların ve avukatlığın uzaktan, yakından ilgisi yoktur. Koluna cübbe almış birini, kart okuyucudan geçirerek değil, yandan içeriye almışlardır. Bunu kim yapmıştır? Asıl onun peşine düşsünler. Bugün ihtiyacımız olan birlik, beraberliktir. Bugün ihtiyacımız olan en yukarıdan provokasyonlara değil tam aksine en yukardan en aşağıya kadar kucaklaşmaktır.
'BU HAFTA İÇİNDE ÇÖZEBİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNYORUM"
Niye avukatları hedef tahtasına birileri oturtmak istemektedir? İstihbarat, güvenlik zaaflarını, Türkiye’yi terör örgütlerinin arka bahçesine kimlerin çevirdiğini konuşmayalım diye. Bir hedef saptırma olayıdır ama milletimiz kimin ne olduğunu ve niçin avukatların hedefe konulduğunu çok iyi bilmektedir. Bu hafta içinde de HSYK ile sorunu tam olarak çözebileceğimizi düşünüyorum. Dolayısıyla provokasyonları destekleyecek şekilde konuşmayı uygun görmüyorum."
Feyzioğlu’nun açıklamalarının ardından Yalova Baro Başkanı Hakan Gergeroğlu ve Feyzioğlu, Atatürk Anıtı’na çelenk bıraktı. Feyzioğlu, burada Çağlayan Adliyesi’ndeki saldırıya değinerek, "Türkiye yeni bir karanlığın içine sürüklenmek isteniyor. Önce Çağlayan’daki şehidimiz. Canımızdan can kopardılar. Bizden birini bizden kopardılar. Bu da yetmiyormuş gibi birileri kendi zaaflarını, beceriksizliklerini, hukuksuzluklarını ört pas etmek için algı operasyonlarıyla avukatlığı hedefe koymaya kalkıştılar, başaramadılar, başaramayacaklar. Allah’tan Cumhuriyet Savcımız Selim Kiraz’a rahmet diliyorum" diye konuştu.
ÖLEN ÖĞRETMENİ ANDI
Konuşmasında Yalova’da Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun azarladığı iddia edilen ve buna tepki olarak düzenlenen yürüyüşte kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren öğretmen Halil Serkan Öz’ü de anan Feyzioğlu, "Örselenen, hırpalanan, taciz edilen sevgili Halil Serkan Öz öğretmenimizi saygıyla anıyorum. Bağışla bizi öğretmenim ama yine aziz hatıran önünde sana söz veriyoruz. Öğrencilerine hep öğrettiğini gibi bilim, akıl ve dolayısıyla özgürlük mutlaka kazanacak" dedi.
Söyleyin valiye oğlum öldü
Öğrencilerinin önünde Yalova Valisi tarafından “Gören dilenci zanneder, ne biçim öğretmensin” diye azarlanan Halil Serkan Öz’ün kalp krizinden ölmesi ailesini ve meslektaşlarını isyan ettirdi. Vali Selim Cebiroğlu da “Çok üzgünüm” diye açıklama yaptı.
YALOVA Valisi Selim Cebiroğlu, geçen hafta cuma günü Termal Fen Lisesi’nde gerçekleştirdiği ziyarette iddiaya göre kılık kıyafetinden dolayı Eğitim-Sen üyesi matematik öğretmeni Halil Serkan Öz’ü (42) öğrencilerinin önünde, “Bu saç-sakal ne? Ne biçim öğretmensin? İnsanlar dışarıda görseler seni dilenci zanner” diye azarlayarak sınıftan kovdu.
DESTEK YÜRÜYÜŞÜNDE KALP KRİZİ
Vali Cebiroğlu, okul idarecilerini de tersleyerek, öğretmenle ilgili soruşturma açılmasını istedi. Önceki akşam saatlerinde Eğitim-Sen Yalova Şubesi, Türk Eğitim Sen Yalova Şubesi, Eğitim-İş Sendikası Yalova Şubesi ve Aktif Eğitim Sendikası üyeleri ‘Öğretmene Saygı Yürüyüşü’ düzenleyerek Vali Selim Cebiroğlu’nu protesto ettiler. Bir haftadır Vali Cebiroğlu ile yaşadığı diyaloğun etkisinde kalan Öz, yürüyüşte rahatsızlanınca Yalova Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk müdahalenin ardından Bursa’daki özel bir hastaneye sevk edilen Öz, yolda yaşamını yitirdi.
‘OĞLUM ÜZÜNTÜDEN KAHROLDU’
Eşinden boşandıktan sonra anne ve babası ile kalan Halil Serkan Öz’ün cenazesi dün, Merkez Camisi’nde kılınan namazın ardından Yalova Şehir Mezarlığı’nda toprağa verildi. Eğitimciler, valiyi yargıya şikâyet edeceklerini söyledi. Baba Kemal Öz ise acısını sitemkâr sözlerle ifade etti: “Oğluma doyamadan gitti. Siz söyleyin o Yalova Valisi’ne oğlum öldü. Anarşist oğlum öldü, rahat etsin. Öğretmenden anarşist olur mu? Bir haftadır üzüntüden kahroldu. En son kalpten gitti.” Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin de öğretmen Öz için Twitter hesabından başsağlığı mesajı yayımladı.
İnce’den taziye
CENAZEYE katılan CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce kendisinin de fizik öğretmeni olduğunu hatırlatarak “Bu, sıradan bir kalp krizi değildir. Bu devlet eliyle işlenmiş bir cinayettir” diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da aileyi arayarak başsağlığı diledi.
Halil Serkan Öz’ün öğrencileri cenazede anne Güler Öz’e sarıldı.
VALİ: ÜZGÜNÜM
TARTIŞMALARIN odağında olan Yalova Valisi Selim Cebiroğlu gazetecilere öğretmen Halil Serkan Öz’ün ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. “Böyle değerli öğretmeni kaybetmenin üzüntüsünü duyuyorum” diyen Vali Cebiroğlu, “Çok üzgünüm. Allah’tan kendisine rahmet, yakınlarına ise başsağlığı ve sabır diliyorum” diye konuştu.
CEM YILMAZ’DAN TEPKİ
Kalbini ölesiye kırmak...
ÜNLÜ komedyen Cem Yılmaz da Yalova Valisi Cebiroğlu’nu Twitter’dan eleştirdi. Yılmaz, şu mesajı attı: “Mevki ile adam ezmek, kalbini ölesiye kırmak. Yazık oldu gitti öğretmencik. Daha büyük mevkilere gelesin Vali bey.”
Süheyla GÖZDERELİLER / DHA
YALOVA Valisi Selim Cebiroğlu, geçen hafta cuma günü Termal Fen Lisesi’nde gerçekleştirdiği ziyarette iddiaya göre kılık kıyafetinden dolayı Eğitim-Sen üyesi matematik öğretmeni Halil Serkan Öz’ü (42) öğrencilerinin önünde, “Bu saç-sakal ne? Ne biçim öğretmensin? İnsanlar dışarıda görseler seni dilenci zanner” diye azarlayarak sınıftan kovdu.
DESTEK YÜRÜYÜŞÜNDE KALP KRİZİ
Vali Cebiroğlu, okul idarecilerini de tersleyerek, öğretmenle ilgili soruşturma açılmasını istedi. Önceki akşam saatlerinde Eğitim-Sen Yalova Şubesi, Türk Eğitim Sen Yalova Şubesi, Eğitim-İş Sendikası Yalova Şubesi ve Aktif Eğitim Sendikası üyeleri ‘Öğretmene Saygı Yürüyüşü’ düzenleyerek Vali Selim Cebiroğlu’nu protesto ettiler. Bir haftadır Vali Cebiroğlu ile yaşadığı diyaloğun etkisinde kalan Öz, yürüyüşte rahatsızlanınca Yalova Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk müdahalenin ardından Bursa’daki özel bir hastaneye sevk edilen Öz, yolda yaşamını yitirdi.
‘OĞLUM ÜZÜNTÜDEN KAHROLDU’
Eşinden boşandıktan sonra anne ve babası ile kalan Halil Serkan Öz’ün cenazesi dün, Merkez Camisi’nde kılınan namazın ardından Yalova Şehir Mezarlığı’nda toprağa verildi. Eğitimciler, valiyi yargıya şikâyet edeceklerini söyledi. Baba Kemal Öz ise acısını sitemkâr sözlerle ifade etti: “Oğluma doyamadan gitti. Siz söyleyin o Yalova Valisi’ne oğlum öldü. Anarşist oğlum öldü, rahat etsin. Öğretmenden anarşist olur mu? Bir haftadır üzüntüden kahroldu. En son kalpten gitti.” Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin de öğretmen Öz için Twitter hesabından başsağlığı mesajı yayımladı.
İnce’den taziye
CENAZEYE katılan CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce kendisinin de fizik öğretmeni olduğunu hatırlatarak “Bu, sıradan bir kalp krizi değildir. Bu devlet eliyle işlenmiş bir cinayettir” diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da aileyi arayarak başsağlığı diledi.
Halil Serkan Öz’ün öğrencileri cenazede anne Güler Öz’e sarıldı.
VALİ: ÜZGÜNÜM
TARTIŞMALARIN odağında olan Yalova Valisi Selim Cebiroğlu gazetecilere öğretmen Halil Serkan Öz’ün ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. “Böyle değerli öğretmeni kaybetmenin üzüntüsünü duyuyorum” diyen Vali Cebiroğlu, “Çok üzgünüm. Allah’tan kendisine rahmet, yakınlarına ise başsağlığı ve sabır diliyorum” diye konuştu.
CEM YILMAZ’DAN TEPKİ
Kalbini ölesiye kırmak...
ÜNLÜ komedyen Cem Yılmaz da Yalova Valisi Cebiroğlu’nu Twitter’dan eleştirdi. Yılmaz, şu mesajı attı: “Mevki ile adam ezmek, kalbini ölesiye kırmak. Yazık oldu gitti öğretmencik. Daha büyük mevkilere gelesin Vali bey.”
Süheyla GÖZDERELİLER / DHA
4 Nisan 2015 Cumartesi
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu: Üzgünüm
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun geçtiğimiz hafta incelemelerde bulunmak için gittiği Termal Fen Lisesi’nde, dersanede kıyafetlerini beğenmediği için azarlayarak sınıftan kovduğu öne sürülen öğretmen Halil Serkan Öz için dün akşam ’Saygı Yürüyüşü’ adı altında düzenlenen protesto yürüyüşünde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Vali Cebiroğlu, öğretmenin ölümünden derin üzüntü duyduğunu söyledi.
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu tarafından derse sakallı girdiği için azarlanan Termal Fen Lisesi matematik öğretmeni Halil Serkan Öz, dün yapılan protesto eylemi sonrasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Olaydan derin üzüntü duyduğunu ifade eden Vali Selim Cebiroğlu, "Yalova olarak, eğitim camiamızın üyesi, değerli personelimiz, Fen Lisesi öğretmeni Halil Serkan Öz’ün vefatının derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır, bütün eğitim çalışanlarına başsağlığı dilerim" dedi.
"VALİNİN AZARI CANINI ÇOK YAKTI"
Matematik öğretmeni 42 yaşındaki Halil Serkan Öz’ün dün yapılan bu olayı protesto yürüyüşü sırasında kalp krizinden hayatını kaybetmesi, yakınları ve eğitim camiasını üzüntüye boğdu.
Oğlunun çok duygusal bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyen baba Kemal Öz, "İddia ediyorum yavrum, matematiği yemiş yutmuştu. Yüksek Lisans da yapmıştı. Yalova’da ilk iki öğretmen arasında gösteriliyordu. Ödülleri de vardı. Geçtiğimiz hafta cuma günü okula giden valinin, çok sevdiği öğrencilerinin içersinde kılık-kıyafeti yüzünden kendisini azarlayıp kovması. Canını çok yaktı. Yaşadıklarını sürekli benimle paylaştı. Öğrencilerinin olay sonrası valinin istifa etmesi için internet üzerinden başlattıkları imza kampanyası moralini biraz düzeltti. Dün kendisine destek için yapılan mitingde rahatsızlanan yavrum öldü. Benim oğlum gitti. Vali bey artık okulları rahat rahat gezsin, insanlara hakaret etsin. Kendisinden de şikayetçi olmayacağım. Çünkü çocukları var. Allah’ından bulsun."
Oğlunun yaşadığı bazı psikolojik sorunlar nedeniyle sakinleştirici ilaç aldığını fakat kalbiyle ilgili bir sorununun bulunmadığını belirten Kemal Öz, "Çocuğumun kalbindeki damarın tıkalı olduğunu öldükten sonra öğrendim" diye konuştu.
Bu arada, eşinden boşandıktan sonra anne ve babası ile kalan Halil Serkan Öz bugün, Merkez Camii’nde ikindide kılınacak cenaze namazının ardından Yalova Şehir Mezarlığı’nda toprağa verilecek. (milliyet.com.tr)
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu tarafından derse sakallı girdiği için azarlanan Termal Fen Lisesi matematik öğretmeni Halil Serkan Öz, dün yapılan protesto eylemi sonrasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Olaydan derin üzüntü duyduğunu ifade eden Vali Selim Cebiroğlu, "Yalova olarak, eğitim camiamızın üyesi, değerli personelimiz, Fen Lisesi öğretmeni Halil Serkan Öz’ün vefatının derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır, bütün eğitim çalışanlarına başsağlığı dilerim" dedi.
"VALİNİN AZARI CANINI ÇOK YAKTI"
Matematik öğretmeni 42 yaşındaki Halil Serkan Öz’ün dün yapılan bu olayı protesto yürüyüşü sırasında kalp krizinden hayatını kaybetmesi, yakınları ve eğitim camiasını üzüntüye boğdu.
Oğlunun çok duygusal bir kişiliğe sahip olduğunu söyleyen baba Kemal Öz, "İddia ediyorum yavrum, matematiği yemiş yutmuştu. Yüksek Lisans da yapmıştı. Yalova’da ilk iki öğretmen arasında gösteriliyordu. Ödülleri de vardı. Geçtiğimiz hafta cuma günü okula giden valinin, çok sevdiği öğrencilerinin içersinde kılık-kıyafeti yüzünden kendisini azarlayıp kovması. Canını çok yaktı. Yaşadıklarını sürekli benimle paylaştı. Öğrencilerinin olay sonrası valinin istifa etmesi için internet üzerinden başlattıkları imza kampanyası moralini biraz düzeltti. Dün kendisine destek için yapılan mitingde rahatsızlanan yavrum öldü. Benim oğlum gitti. Vali bey artık okulları rahat rahat gezsin, insanlara hakaret etsin. Kendisinden de şikayetçi olmayacağım. Çünkü çocukları var. Allah’ından bulsun."
Oğlunun yaşadığı bazı psikolojik sorunlar nedeniyle sakinleştirici ilaç aldığını fakat kalbiyle ilgili bir sorununun bulunmadığını belirten Kemal Öz, "Çocuğumun kalbindeki damarın tıkalı olduğunu öldükten sonra öğrendim" diye konuştu.
Bu arada, eşinden boşandıktan sonra anne ve babası ile kalan Halil Serkan Öz bugün, Merkez Camii’nde ikindide kılınacak cenaze namazının ardından Yalova Şehir Mezarlığı’nda toprağa verilecek. (milliyet.com.tr)
Trenin önüne atladı ama...
Tayland’ın Nakhon Sawan şehrinde 35 yaşındaki bir adam intihar etmek için trenin önüne atladı ama burnu bile kanamadı ve sadece bir kaç küçük incinmeyle olayı atlattı.
Supakorn Trakulkaew (35) adlı akli dengesi yerinde olmayan bir kişi saat 12:30 da Takhli tren istasyonuna gelen trenin önüne atladı. İntihar girişiminde bulunan genç görgü tanıklarının ifadesine göre raylara atlamanın etkisiyle dengesini kaybedip düştü.
Şans eseri olarak raylara düşen adamı gören makinist treni aniden durdurdu. Vagonların altında raylara paralel olarak yatan adamın sadece pantolonunun bir kısmı raylarda parçalanmış ve düşmenin etkisiyle vücudunda bazı incinmelerin mevcut olduğu kaldırıldığı Hastane doktorları tarafından açıklandı.
Baba Buntham Trakulkaew oğlunun akli dengesinin yerinde olmadığını ve düzenli olarak ilaç aldığını belirtti. Olaydan iki gün önce de “baba ben intihar etmek istiyorum” dediğini ancak oğlunu kendi canını almaması gerektiği konusunda ikna ettiğini söyledi.
30 yıl suçsuz yere hapis yattı! Mahkemeden şok itiraf
ABD'nin Alabama eyaletinde idama mahkum edilen bir adamın, cezaevinde 30 yıl yattıktan sonra suçsuz olduğu anlaşıldı.
Milliyet'in haberine göre; Alabama'da mahkeme, 1985 yılında iki kişiyi öldürme suçundan idama mahkum edilen 58 yaşındaki Ray Hinton'ın cinayet işlediğine dair kesin bir kanıt bulunmadığına ve Hinton'ın beraatine karar verdi.
Yakın zamanda yapılan balistik testler sonucu, cinayetlerde kullanılan mermilerin Hinton'ın evinde bulunan silaha ait olmadığı ortaya çıktı. Hinton, beraat ettikten sonra yaptığı açıklamada, "30 yıldır cezaevinde idamı bekliyordum. Bu kadar süre boşu boşuna hapis yattım.
Yapmaları gereken sadece silah üzerinde gerekli testleri yapmaktı" diye konuştu. Alabama eyaleti, Hinton'ın 30 yıl suçsuz yere hapis yatmasıyla ilgili henüz bir özür açıklaması yapmadı. Avukat Bryan Stevenson, bu davanın ABD yargı sistemindeki eksiklikleri göstermesi açısından "örnek vaka" olabileceğini söyledi.
Hinton'ın avukatları ise siyahi olan müvekkillerinin ırkçılık yüzünden suçsuz yere 30 yıl hapis yattığını iddia etti. Ray Hinton, 1985 yılında Birmingham'da iki restoranın soyulması sırasında restoran yöneticilerini öldürmekten suçlu bulunmuştu. Olayın ardından soruşturma başlatılmış, üçüncü bir restoran soygununda yaralanan bir yöneticinin, şüpheli olarak Hinton'u göstermesinin ardından Hinton tutuklanmıştı.
Alabama polisi, olayların ardından Hinton'un evinde annesine ait bir silaha el koyarak üç olayda da aynı silahın kullanıldığını belirtmişti. Fakat yakın zamanda silah üzerinde yapılan incelemeler sonucu, silahın soygunlarda kullanılmadığı belirlendi.
2 ay çiğ balık yemiş! Mucize...
ABD’de yaklaşık 2 aydır kayıp olan denizcinin çiğ balık yiyerek ve yağmur suyu içerek hayatta kalmayı başardığı öğrenildi.
2 ay önce tekneyle denize açılan ve teknesinin ters dönmesi sonucu denizde kaybolan 37 yaşındaki Louis Jordan, ülkenin kuzeyindeki North Carolina açıklarında bir Alman tankeri tarafından bulundu. 10 metre uzunluğundaki teknesi ters dönen Jordan, teknenin gövdesinde oturur halde bulundu. Ailesinin Jordan için Ocak ayında kayıp başvurusunda bulunduğu bildirilirken, balıkçının kurtarıldıktan sonra telefonda babası ile konuştuğu öğrenildi. Jordan’ın babasından özür dilediği, babasının ise “Seni kaybettiğimi düşünmüştüm” dediği bildirildi.
ABD’li yetkili Ryan Doss, balıkçı Jordan’ın Atlas Okyanusu’nda akıntıya kapıldığını kaydederek, çiğ balık yiyerek ve yağmur suyu içerek hayatta kalmayı başardığını ifade etti.
ABD Sahil Güvenliği tarafından yapılan açıklamada ise, Alman teknesi tarafından kurtarılan Jordan’ın tekneden helikopterle alınarak Virginia eyaletindeki bir hastaneye götürüldüğü ifade edildi.
(miliyet.com.tr)
2 ay önce tekneyle denize açılan ve teknesinin ters dönmesi sonucu denizde kaybolan 37 yaşındaki Louis Jordan, ülkenin kuzeyindeki North Carolina açıklarında bir Alman tankeri tarafından bulundu. 10 metre uzunluğundaki teknesi ters dönen Jordan, teknenin gövdesinde oturur halde bulundu. Ailesinin Jordan için Ocak ayında kayıp başvurusunda bulunduğu bildirilirken, balıkçının kurtarıldıktan sonra telefonda babası ile konuştuğu öğrenildi. Jordan’ın babasından özür dilediği, babasının ise “Seni kaybettiğimi düşünmüştüm” dediği bildirildi.
ABD’li yetkili Ryan Doss, balıkçı Jordan’ın Atlas Okyanusu’nda akıntıya kapıldığını kaydederek, çiğ balık yiyerek ve yağmur suyu içerek hayatta kalmayı başardığını ifade etti.
ABD Sahil Güvenliği tarafından yapılan açıklamada ise, Alman teknesi tarafından kurtarılan Jordan’ın tekneden helikopterle alınarak Virginia eyaletindeki bir hastaneye götürüldüğü ifade edildi.
(miliyet.com.tr)
Liseli kızlara bıçaklı saldırı
Burhaniye'de bıçaklı saldırıya uğrayan iki liseli kızdan biri ağır yaralandı.
Milliyet'in haberine göre; Balıkesir'in burhaniye İlçesi'nde, parkta gezerken iki kişinin bıçaklı saldırısına uğrayan liseli genç kızlardan 17 yaşındaki E.I. ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Yanındaki arkadaşı 16 yaşındaki T.G. ise kaçarak, yaralanmaktan kurtuldu.
Burhaniye Anadolu Lisesi son sınıf öğrencisi 17 yaşındaki E.I., dün (Perşembe) öğle saatlerinde Ören sahilinde arkadaşı T.G. ile gezintiye çıktı. Sahil boyundaki bir parka gelen iki liseli kıza, iddiaya göre, arkalarından yaklaştıkları ileri sürülen, yüzlerini bez parçası ile örten iki erkeğin bıçaklı saldırısına uğradı. T.G., panikle kaçarak canını kurtarırken, saldırganlara direnen E.I., boğuşma sırasında başına sert bir cisimle vurulup darp edilirken, omuzlarından da bıçakla yaralanandı. Genç kız, kanlar içinde kalırken iki saldırgan kaçtı. Durumu ağır olan E.I., çevredekilerin haber vermesi üzerine Edremit Devlet Hastanesi'ne kaldırılıp, tedaviye alındı.
Olayın ardından Ören Polis Merkezi'ne sığınan T.G.'nin ifadesine başvuran polis, yüzlerini bez parçasıyla gizleyen iki saldırganın yakalanması için çalışma başlattı.
Milliyet'in haberine göre; Balıkesir'in burhaniye İlçesi'nde, parkta gezerken iki kişinin bıçaklı saldırısına uğrayan liseli genç kızlardan 17 yaşındaki E.I. ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Yanındaki arkadaşı 16 yaşındaki T.G. ise kaçarak, yaralanmaktan kurtuldu.
Burhaniye Anadolu Lisesi son sınıf öğrencisi 17 yaşındaki E.I., dün (Perşembe) öğle saatlerinde Ören sahilinde arkadaşı T.G. ile gezintiye çıktı. Sahil boyundaki bir parka gelen iki liseli kıza, iddiaya göre, arkalarından yaklaştıkları ileri sürülen, yüzlerini bez parçası ile örten iki erkeğin bıçaklı saldırısına uğradı. T.G., panikle kaçarak canını kurtarırken, saldırganlara direnen E.I., boğuşma sırasında başına sert bir cisimle vurulup darp edilirken, omuzlarından da bıçakla yaralanandı. Genç kız, kanlar içinde kalırken iki saldırgan kaçtı. Durumu ağır olan E.I., çevredekilerin haber vermesi üzerine Edremit Devlet Hastanesi'ne kaldırılıp, tedaviye alındı.
Olayın ardından Ören Polis Merkezi'ne sığınan T.G.'nin ifadesine başvuran polis, yüzlerini bez parçasıyla gizleyen iki saldırganın yakalanması için çalışma başlattı.
Valinin fırçaladığı öğretmen kalp krizinden öldü
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun geçtiğimiz hafta incelemelerde bulunmak için gittiği Termal Fen Lisesi’nde, dersanede kıyafetlerini beğenmediği için azarlayarak sınıftan kovduğu öne sürülen öğretmen Halil Serkan Öz için dün akşam ’Saygı Yürüyüşü’ adı altında yürüyüş düzenlendi.
Eylem sırasında rahatsızlanan Halil Serkan Öz, hastaneye kaldırıldı. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan Öz, ambulansla Bursa’ya sevk edildi. Yolculuk srasında ambulansta iki kez duran kalbi çalıştırıldığı belirtilen Öz, hastaneye gidemeden yaşamını yitirdi. TÜBİTAK tarafından ödül alan talihsiz öğretmenden geriye, miting alanında rahatsızlanınca çekilen görüntüler kaldı.
Eylem sırasında rahatsızlanan Halil Serkan Öz, hastaneye kaldırıldı. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan Öz, ambulansla Bursa’ya sevk edildi. Yolculuk srasında ambulansta iki kez duran kalbi çalıştırıldığı belirtilen Öz, hastaneye gidemeden yaşamını yitirdi. TÜBİTAK tarafından ödül alan talihsiz öğretmenden geriye, miting alanında rahatsızlanınca çekilen görüntüler kaldı.
Abdullah Gül'e Twitter şoku!
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün twitter hesabı hacklendi.
6 milyon 280 bin takipçisi olan hesabı hackleyen grup, bazı mesaj ve fotoğraflar paylaştı.
Abdullah Gül'ün hesabı bir süre sonra normale döndü. Ancak Gül'ün hesabı bir kez daha hacklendi ve yeni paylaşımlarda bulunuldu.
6 milyon 280 bin takipçisi olan hesabı hackleyen grup, bazı mesaj ve fotoğraflar paylaştı.
Abdullah Gül'ün hesabı bir süre sonra normale döndü. Ancak Gül'ün hesabı bir kez daha hacklendi ve yeni paylaşımlarda bulunuldu.
3 Nisan 2015 Cuma
15 yaşındaki kızınız Başbakan'ı dinliyormuş
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast hazırlığı yaptıkları iddiasıyla karakolluk olan Paskalidis Ailesi’nin kâbusu devam ediyor. Bu kez de Başbakanlık’a yapılan ihbarla evin 15 yaşındaki kızının, Başbakan’ın konuşmalarını dinlediği, hatta suikast planı yaptığı öne sürüldü. Küçük kız iddialarla ilgili ifade vermek zorunda kaldı.
Hürriyet'ten Eyüp Serbest'in haberine göre; Aile üyelerine dadanan esrarengiz sapık nedeniyle 7 yıldır kabus gibi bir hayat süren Lidia Paskalidis’in 15 yaşındaki kızı S.D., Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) yapılan bir ihbar nedeniyle Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun telefonlarını telsiz kullanarak dinlediği, 7 kişilik örgüt kurduğu ve suikast düzenleyeceği iddialarıyla ifade verdi. S.D.’nin annesi Lidia Paskalidis, “Bu kabusu çözemedikleri için ifade vermemeye karar vermiştik ama kapıya polis dayandı. Mecburen gidip ifade verdik. Kızım Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu dinlemiş” dedi.
Lidia Paskalidis 7 yıl öncesine kadar ne karakol ne de savcılığa bir kez bile gitmemişti. Kendi halinde bir yaşamı vardı. Annesi Sona ve babası Hiristo ile altlı üstlü dairelerde oturuyorlardı. Hayatlarını kabusa çeviren gizemler zinciri 7 yıl önce, iki dairenin ortak kullandığı telefonun gece yarısı çalmasıyla başladı. Telefondaki kişi Sona Paskalidis’ten kendisine hayat kadını göndermesini istedi. Sona Paskalidis çevresinde çok sevilen, eski İstanbullu bir kadındı. Nazikçe yanıt verdi ve telefonu kapattı. Gece yaşananlar aile arasında birkaç gün konuşulduktan sonra unutuldu. Ancak bir zaman sonra eve gelen esrarengiz telefonların sayısı arttı. Bir süre sonra daha da ilginç şeyler olmaya başladı. Evde buzdolabı bozuluyor, ‘yenisini alalım’ diye konuşuluyor, birkaç saat sonra eve yeni buzdolabı sipariş ediliyordu. İnternetten başka kişiler adına yapılan market alışverişleri onların evine gönderiliyor, içlerinde ne olduğuna bile bakmadan geri gönderdiği kargolar getiriliyordu.
Lidia Paskalidis ve ailesi polise başvurdu ancak olayın gizemi çözülemedi. Evlerini satıp aynı mahallede başka bir adrese taşınmak zorunda kaldılar. Telefonlarını da değiştirmişlerdi. Kimseye söylemedikleri yeni adresleri ve telefon numaraları ikinci günde yeniden taciz edilmeye başlandı.
BAHÇEDE CESET BİLE ARANDI
Ancak yaşananlar sadece bunlarla sınırlı değildi. Lidia Paskalidis’in e-posta adreslerinden hiç tanımadığı kişilere tehdit mailleri gönderiliyor, telefonundan mesajlar gönderiliyordu. İsmi kullanılarak internetteki ilan sitelerinde ilanlar yayınlanıyor, her gün onlarca kişiyle konuşmak zorunda kalıyordu. Bir süre kafa dinlemek için gittikleri Çınarcık’taki evlerinde de kabus peşlerini bırakmadı. “Bir kişiyi öldürüp bahçeye gömdükleri, evden sürekli silah sesi geldiği ve 40 ton uyuşturucu sakladıkları” ihbar edildi. Evi basan polis bahçede ceset, evde uyuşturucu aradı.
CUMHURBAŞKANI’NA SUİKAST İHBARI YAPTILAR
Lidia Paskalidis’in adını veren bir kişi Facebook’tan o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikast hazırlığı yapıldığını yazdı. Polis Lidia Paskalidis’in evini bastı. Ailecek polise ifade vermek zorunda kaldılar. Bir başka ihbar Sona Paskalidis’in gittiği jinelokoğu öldürdüğü ve yaktığıydı. Polis yine Lidia Paskalidis’in evini bastı.
EVDE BÖCEK ARAMASI YAPILDI
Lidia Paskalidis defalarca polise gitti. Kendisi ve ailesinin hayatından endişe ettiğini söyleyince polis korumasına alındı. Kendisi ve ailesinin kullandığı telefonlar ve bilgisayarlara el konuldu. Polis eve gelerek böcek araması ancak hiçbir sonuç çıkmadı.
15 YAŞINDA ÖRGÜT LİDERİ
Lidia Paskalidis ve ailesi ortak bir kararla, yaşadıkları çözülene kadar ifadeye gitmeme kararı aldı. Ancak önceki gün kapıya bir kez daha polis dayandı. Kızı S.’nin adı kullanılarak BİMER’e gönderilen bir ihbarda, 7 kişilik bir örgütün Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun telefonlarını telsizle dinledikleri ve suikast düzenleyecekleri iddia ediliyordu.
''SİBER BİR SALDIRI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ''
Lidia Paskalidis ve kızı apar topar Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Kendi avukatları yurtdışında olduğu için, S.D. İstanbul Barosu tarafından görevlendirilen bir avukat ve pedagog eşliğinde ifade verdi. S.D. ifadesinde şunları söyledi:
“Okuduğunuz şeyleri ilk defa duyuyorum. Benim hakkımda, yine aynı şekilde adım kullanılarak devlet büyüklerine hakaretler içeren e-mailler nedeniyle başka soruşturmalar da vardır. Yine aile bireylerim hakkında da benzer şikâyetler olmuştur. Bu dosyalarla ilgili ben ve annem detaylı ifadeler verdik. Bir kısım deliller sunduk. Tüm ailemiz siber bir saldırı ile karşı karşıyadır. Benim telefon dinlemek gibi bir durumumun söz konusu olması zaten mümkün değildir. Kimse de bana böyle bir şey söylememiştir. Bu iletide bulunan Lara ile başlayan e-posta adresi bize ait değildir. Zaten benim e-posta adresim mevcut değildir. İnterneti sadece derslerde kullanırım. Bilgisayar ve internet işlerinden iyi anlamam. Olayın faillerinin bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyorum. “
''ARTIK YETTİ''
Lidia Paskalidis ise yaşadıklarıyla ilgili şunları söyledi: “Artık yetti. Ülkeyi terk etmeyi bile düşünüyoruz. “Her bitti dediğimde yeniden başladı. Bir an bile olsun rahat bırakmıyorlar. Tüm ailemden şüphelendiler. Sadece ben değil, kızım, oğlum, annem ve babam da bir sürü davada yargılanıyor. Bu işten kurtulmak istiyoruz.”
Hürriyet'ten Eyüp Serbest'in haberine göre; Aile üyelerine dadanan esrarengiz sapık nedeniyle 7 yıldır kabus gibi bir hayat süren Lidia Paskalidis’in 15 yaşındaki kızı S.D., Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) yapılan bir ihbar nedeniyle Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun telefonlarını telsiz kullanarak dinlediği, 7 kişilik örgüt kurduğu ve suikast düzenleyeceği iddialarıyla ifade verdi. S.D.’nin annesi Lidia Paskalidis, “Bu kabusu çözemedikleri için ifade vermemeye karar vermiştik ama kapıya polis dayandı. Mecburen gidip ifade verdik. Kızım Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu dinlemiş” dedi.
Lidia Paskalidis 7 yıl öncesine kadar ne karakol ne de savcılığa bir kez bile gitmemişti. Kendi halinde bir yaşamı vardı. Annesi Sona ve babası Hiristo ile altlı üstlü dairelerde oturuyorlardı. Hayatlarını kabusa çeviren gizemler zinciri 7 yıl önce, iki dairenin ortak kullandığı telefonun gece yarısı çalmasıyla başladı. Telefondaki kişi Sona Paskalidis’ten kendisine hayat kadını göndermesini istedi. Sona Paskalidis çevresinde çok sevilen, eski İstanbullu bir kadındı. Nazikçe yanıt verdi ve telefonu kapattı. Gece yaşananlar aile arasında birkaç gün konuşulduktan sonra unutuldu. Ancak bir zaman sonra eve gelen esrarengiz telefonların sayısı arttı. Bir süre sonra daha da ilginç şeyler olmaya başladı. Evde buzdolabı bozuluyor, ‘yenisini alalım’ diye konuşuluyor, birkaç saat sonra eve yeni buzdolabı sipariş ediliyordu. İnternetten başka kişiler adına yapılan market alışverişleri onların evine gönderiliyor, içlerinde ne olduğuna bile bakmadan geri gönderdiği kargolar getiriliyordu.
Lidia Paskalidis ve ailesi polise başvurdu ancak olayın gizemi çözülemedi. Evlerini satıp aynı mahallede başka bir adrese taşınmak zorunda kaldılar. Telefonlarını da değiştirmişlerdi. Kimseye söylemedikleri yeni adresleri ve telefon numaraları ikinci günde yeniden taciz edilmeye başlandı.
BAHÇEDE CESET BİLE ARANDI
Ancak yaşananlar sadece bunlarla sınırlı değildi. Lidia Paskalidis’in e-posta adreslerinden hiç tanımadığı kişilere tehdit mailleri gönderiliyor, telefonundan mesajlar gönderiliyordu. İsmi kullanılarak internetteki ilan sitelerinde ilanlar yayınlanıyor, her gün onlarca kişiyle konuşmak zorunda kalıyordu. Bir süre kafa dinlemek için gittikleri Çınarcık’taki evlerinde de kabus peşlerini bırakmadı. “Bir kişiyi öldürüp bahçeye gömdükleri, evden sürekli silah sesi geldiği ve 40 ton uyuşturucu sakladıkları” ihbar edildi. Evi basan polis bahçede ceset, evde uyuşturucu aradı.
CUMHURBAŞKANI’NA SUİKAST İHBARI YAPTILAR
Lidia Paskalidis’in adını veren bir kişi Facebook’tan o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikast hazırlığı yapıldığını yazdı. Polis Lidia Paskalidis’in evini bastı. Ailecek polise ifade vermek zorunda kaldılar. Bir başka ihbar Sona Paskalidis’in gittiği jinelokoğu öldürdüğü ve yaktığıydı. Polis yine Lidia Paskalidis’in evini bastı.
EVDE BÖCEK ARAMASI YAPILDI
Lidia Paskalidis defalarca polise gitti. Kendisi ve ailesinin hayatından endişe ettiğini söyleyince polis korumasına alındı. Kendisi ve ailesinin kullandığı telefonlar ve bilgisayarlara el konuldu. Polis eve gelerek böcek araması ancak hiçbir sonuç çıkmadı.
15 YAŞINDA ÖRGÜT LİDERİ
Lidia Paskalidis ve ailesi ortak bir kararla, yaşadıkları çözülene kadar ifadeye gitmeme kararı aldı. Ancak önceki gün kapıya bir kez daha polis dayandı. Kızı S.’nin adı kullanılarak BİMER’e gönderilen bir ihbarda, 7 kişilik bir örgütün Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun telefonlarını telsizle dinledikleri ve suikast düzenleyecekleri iddia ediliyordu.
''SİBER BİR SALDIRI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ''
Lidia Paskalidis ve kızı apar topar Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Kendi avukatları yurtdışında olduğu için, S.D. İstanbul Barosu tarafından görevlendirilen bir avukat ve pedagog eşliğinde ifade verdi. S.D. ifadesinde şunları söyledi:
“Okuduğunuz şeyleri ilk defa duyuyorum. Benim hakkımda, yine aynı şekilde adım kullanılarak devlet büyüklerine hakaretler içeren e-mailler nedeniyle başka soruşturmalar da vardır. Yine aile bireylerim hakkında da benzer şikâyetler olmuştur. Bu dosyalarla ilgili ben ve annem detaylı ifadeler verdik. Bir kısım deliller sunduk. Tüm ailemiz siber bir saldırı ile karşı karşıyadır. Benim telefon dinlemek gibi bir durumumun söz konusu olması zaten mümkün değildir. Kimse de bana böyle bir şey söylememiştir. Bu iletide bulunan Lara ile başlayan e-posta adresi bize ait değildir. Zaten benim e-posta adresim mevcut değildir. İnterneti sadece derslerde kullanırım. Bilgisayar ve internet işlerinden iyi anlamam. Olayın faillerinin bulunmasını ve cezalandırılmasını istiyorum. “
''ARTIK YETTİ''
Lidia Paskalidis ise yaşadıklarıyla ilgili şunları söyledi: “Artık yetti. Ülkeyi terk etmeyi bile düşünüyoruz. “Her bitti dediğimde yeniden başladı. Bir an bile olsun rahat bırakmıyorlar. Tüm ailemden şüphelendiler. Sadece ben değil, kızım, oğlum, annem ve babam da bir sürü davada yargılanıyor. Bu işten kurtulmak istiyoruz.”
İmam babanın en zor görevi
İzmir'in Karşıyaka İlçesi’ndeki Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nin imamı Adem Uran’ın küçük oğlu kafe işletmecisi 31 yaşındaki Halit Uran, rahatsızlığı nedeniyle başvurduğu hastanede serum tedavisi yapılıp taburcu edildikten sonra fenalaşıp hayatını kaybetti. Yaklaşık 1 ay sonra ikinci kez baba olacağı belirtilen genç işletmecinin ölümü ailesiyle sevenlerini yasa boğdu. Oğlunun cenaze namazını kıldıran İmam Adem Uran ise ayakta durmakta zorluk çekti.
Bostanlı Semti’ndeki Denizpark adlı kafenin, ağabeyi ile işletmeciliğini yapan evli bir çocuk babası Halit Uran, dün akşam saatlerinde rahatsızlanınca, özel bir hastaneye başvurdu. Burada serum tedavisi uygulanan Uran, daha sonra taburcu edildi. Evine dönen, Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nin imamı Adem Uran’ın küçük oğlu Halit Uran, ilerleyen saatlerde henüz bilinmeyen bir nedenle fenalaştı, yakınları hemen sağlık ekiplerine haber verdi. Eve gelen sağlık görevlileri bir ay sonra ikinci kez baba olmayı bekleyen Halit Uran’ı ambulansla başka bir özel hastaneye kaldırırken Uran’ın kalbi durdu. Müdahalelere rağmen talihsiz işletmeci yolda hayatını kaybetti.
AİLESİ VE SEVENLERİ YASA BOĞULDU
İzmir’in sevilen ailelerinden olan Uran Ailesi, acı haberle adeta yıkıldı. Genç yaşta hayata veda eden Halit Uran’ın 8 aylık hamile eşi Hande Uran da büyük üzüntü yaşadı. Gözyaşlarına hakim olamayan baba Adem Uran, Bostanlı’daki evinde taziyeleri kabul etti. Kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için cansız bedeni otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırılan Halit Uran’ın, bugün ikindide babasının da görevli olduğu Beşikçioğlu Camii’nde düzenlenecek cenaze töreninin ardından son yolculuğuna uğurlanacağı bildirildi.
İMAM BABANIN EN ZOR GÖREVİ
İzmir’in Karşıyaka İlçesi’ndeki Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nin imamı Adem Uran’ın küçük oğlu olan ve rahatsızlığı nedeniyle başvurduğu hastanede serum tedavisi yapılıp taburcu edildikten sonra fenalaşarak hayatını kaybeden kafe işletmecisi 31 yaşındaki Halit Uran’ın İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’nda yapılan otopsisi tamamlandı. Cenazesi yakınlarına teslim edilen talihsiz işletmecinin otopsisinde, kesin ölüm nedeni belirlenemediği öğrenildi. Çevresinde sevilen bir kişi olan ve ölümüyle ailesiyle yakınlarını yasa boğan Halit Uran’dan alınan örneklerin detaylı olarak inceleneceği, yapılacak testlerin ardından ölüm nedeninin netlik kazanacağı bildirildi.
İLK KEZ BABA OLACAKTI
Daha önce bir çocuğu olduğu belirtilen Halit Uran’ın, çocuğunun olmadığı ve eşi Hande Uran’ın 8 aylık hamile olduğu bildirildi. Baba olmanın sevincini yaşayamadan ve evladını göremeden hayatını kaybeden Halit Uran için babasının da görevli olduğu Beşikçioğlu Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Törene, Başbakan Ahmet Davutoğlu çelenk gönderirken, İzmir Valisi Mustafa Toprak, İzmir İl Müftüsü Ramazan Muslu, Halit Uran’ın ailesi, yakınları ve yüzlerce kişi katıldı. Çocuğunu kucağına alacağı günü beklerken eşinin ölüm haberiyle sarsılan Hande Uran ve genç işletmecinin yakınları uzun süre tabutun başında gözyaşı döktü.
EN ZOR GÖREV
Camide ilk olarak, doğal yollarla hayatını kaybeden Cemil Toksöz’ün cenaze namazı kılındı. Ardından güçlükle ayakta durabilen imam Adem Uran, İl Müftüsü Muslu ile cemaatin önünde saf tuttu. Oğlunun cenaze namazını kıldıran Adem Uran, dualar etti. Müftü Muslu’nun konuşması sırasında, acılı baba oğlunun tabutuna başını yasladı. Helallik alınmasının ardından Halit Uran’ın tabutu cenaze aracına taşındı. Genç işletmeci, Doğançay Mezarlığı’nda gözyaşları arasında toprağa verildi. (DHA)
Bostanlı Semti’ndeki Denizpark adlı kafenin, ağabeyi ile işletmeciliğini yapan evli bir çocuk babası Halit Uran, dün akşam saatlerinde rahatsızlanınca, özel bir hastaneye başvurdu. Burada serum tedavisi uygulanan Uran, daha sonra taburcu edildi. Evine dönen, Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nin imamı Adem Uran’ın küçük oğlu Halit Uran, ilerleyen saatlerde henüz bilinmeyen bir nedenle fenalaştı, yakınları hemen sağlık ekiplerine haber verdi. Eve gelen sağlık görevlileri bir ay sonra ikinci kez baba olmayı bekleyen Halit Uran’ı ambulansla başka bir özel hastaneye kaldırırken Uran’ın kalbi durdu. Müdahalelere rağmen talihsiz işletmeci yolda hayatını kaybetti.
AİLESİ VE SEVENLERİ YASA BOĞULDU
İzmir’in sevilen ailelerinden olan Uran Ailesi, acı haberle adeta yıkıldı. Genç yaşta hayata veda eden Halit Uran’ın 8 aylık hamile eşi Hande Uran da büyük üzüntü yaşadı. Gözyaşlarına hakim olamayan baba Adem Uran, Bostanlı’daki evinde taziyeleri kabul etti. Kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için cansız bedeni otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’na kaldırılan Halit Uran’ın, bugün ikindide babasının da görevli olduğu Beşikçioğlu Camii’nde düzenlenecek cenaze töreninin ardından son yolculuğuna uğurlanacağı bildirildi.
İMAM BABANIN EN ZOR GÖREVİ
İzmir’in Karşıyaka İlçesi’ndeki Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nin imamı Adem Uran’ın küçük oğlu olan ve rahatsızlığı nedeniyle başvurduğu hastanede serum tedavisi yapılıp taburcu edildikten sonra fenalaşarak hayatını kaybeden kafe işletmecisi 31 yaşındaki Halit Uran’ın İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu’nda yapılan otopsisi tamamlandı. Cenazesi yakınlarına teslim edilen talihsiz işletmecinin otopsisinde, kesin ölüm nedeni belirlenemediği öğrenildi. Çevresinde sevilen bir kişi olan ve ölümüyle ailesiyle yakınlarını yasa boğan Halit Uran’dan alınan örneklerin detaylı olarak inceleneceği, yapılacak testlerin ardından ölüm nedeninin netlik kazanacağı bildirildi.
İLK KEZ BABA OLACAKTI
Daha önce bir çocuğu olduğu belirtilen Halit Uran’ın, çocuğunun olmadığı ve eşi Hande Uran’ın 8 aylık hamile olduğu bildirildi. Baba olmanın sevincini yaşayamadan ve evladını göremeden hayatını kaybeden Halit Uran için babasının da görevli olduğu Beşikçioğlu Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Törene, Başbakan Ahmet Davutoğlu çelenk gönderirken, İzmir Valisi Mustafa Toprak, İzmir İl Müftüsü Ramazan Muslu, Halit Uran’ın ailesi, yakınları ve yüzlerce kişi katıldı. Çocuğunu kucağına alacağı günü beklerken eşinin ölüm haberiyle sarsılan Hande Uran ve genç işletmecinin yakınları uzun süre tabutun başında gözyaşı döktü.
EN ZOR GÖREV
Camide ilk olarak, doğal yollarla hayatını kaybeden Cemil Toksöz’ün cenaze namazı kılındı. Ardından güçlükle ayakta durabilen imam Adem Uran, İl Müftüsü Muslu ile cemaatin önünde saf tuttu. Oğlunun cenaze namazını kıldıran Adem Uran, dualar etti. Müftü Muslu’nun konuşması sırasında, acılı baba oğlunun tabutuna başını yasladı. Helallik alınmasının ardından Halit Uran’ın tabutu cenaze aracına taşındı. Genç işletmeci, Doğançay Mezarlığı’nda gözyaşları arasında toprağa verildi. (DHA)
120 bin işsize ağaç dikim işi
Seçime iki ay kala emekliler için yeni bir paket gündeme getiren hükümet, dün de üretim paketi açıkladı. Toplam 2.8 milyar TL’lik paketin en önemli ayağını 120 bin kişiye geçici iş verilmesi oluşturuyor. Yatırım ve istihdam teşviklerinin arttırılarak sürdürülmesi de paketin önemli düzenlemeleri arasında bulunuyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu, ekonomi bakanlarıyla birlikte açıkladığı paketin emeklilere yapılan zamla birlikte değerlendirildiğinde 7.5 milyar TL’lik bir maliyetinin olacağını söyledi.
KURSİYER ALANIN PRİMLERİ DEVLETTEN
İşbaşı eğitim programlarında 6 ay süreyle çalışacak kursiyerlere İŞKUR asgari ücret ödeyecek. İşverenin kursiyerler için yaptığı harcamalar vergiden düşülebilecek. Kursiyerler süreç sonunda aynı işkolunda işe alınırsa imalat sektöründe 42, diğer sektörlerde 30 ay boyunca SGK işveren primlerini İŞKUR ödeyecek. 2015 Temmuz ayına kadar işbaşı eğitimine başlanmış olunursa, ilave 6 ay daha teşvik verilecek.
TOPLUM YARARINA İŞE ALINACAKLAR
Toplum yararına çalışma kapsamında ilave 120 bin kişi daha işe alınacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ilk olarak 2008 yılında uygulamaya giren toplum yararına çalışmayla işe alınacak olanların ağaç dikimi ve çevre işlerini yapacağını açıkladı. Toplam maliyeti 1 milyar TL olacak düzenlemenin kaynağı İşsizlik Sigortası Fonu olacak.
YÜKSEK TEKNOLOJİ YATIRIMINA DESTEK
İlerİ teknoloji sınıfında yer alan yatırımlar öncelikli yatırım olacak ve 5. bölge teşviklerinden yararlanacak. Ayrıca yıl sonuna kadar başlayan yatırımlar için daha yüksek oran ve sürelerde vergi indirimi ve sigorta primi desteği uygulanacak.
YATIRIM DÖNEMİ VERGİDE İNDİRİM ARTACAK
Yatırım döneminde yatırımcının yararlanabileceği vergi indirimleri daha yüksek olacak. Örneğin dördüncü bölgede 5 milyon TL’lik bir yatırım için şu anda yatırım döneminde 450 bin TL’lik, işletme döneminde 1 milyon 50 bin TL’lik vergi indirimi uygulanıyor. Yeni dönemde ise bu rakamlar yatırım döneminde 975 bin TL, işletme döneminde 525 bin TL olacak. Böylece yatırım döneminde kullanılabilecek vergi indirim oranı yüzde 65’e kadar çıkacak.
SANAYİCİYE KKDF KOLAYLIĞI
Nakdi sermaye artırımı yapan şirketler artırılan sermayenin belli bir kısmını her yıl Kurumlar Vergisi’nden indirebilecek. Böylece şirketlerin borç yerine öz kaynak kullanımının özendirilmesi amaçlanıyor. Yatırım malları ve ara mallarının vadeli ithalatında kaynak kullanımı destekleme fonu (kkdf) yüzde 6 yerine sıfır olacak. Bu yolla sanayicinin girdi maliyeti azaltılacak.
TÜBİTAK ORTAK OLABİLECEK
TÜBİTAK tarafından başta enerji, ulaştırma ve sağlık sektörleri olmak üzere imalat sanayinde hazırlanan projeler Türkiye Kalkınma Bankası aracılığıyla desteklenecek. Projeler özel sektör tarafından hayata geçirilecek. TÜBİTAK gerektiği takdirde bu şirketlere belirli bir süre ortak olabilecek. KOBİ’lerin finansmana erişiminin artırılması için, taşınırları teminat olarak kullanmasına olanak sağlayan bir kanun tasarısı meclise sevk edilecek.
TASARIM AAR-GE DESTEĞİ
Tasarım merkezleri, AR-GE merkezleri gibi desteklenecek. AR-GE ve tasarım personelinin daha esnek çalışmasına olanak sağlanacak. TBMM’de kabul edilen kanunla, kredi garanti fonuna aktarılacak kaynak 1 milyar TL’den 2 milyar TL’ye çıkarıldı. Böylece Kredi Garanti Fonu aracılığıyla 20 milyar TL’ye kadar Hazine kefaletiyle kredi kullandırılmasının yolu açılacak. Aynı düzenleme ile kadın girişimcilerin 100 bin TL’ye kadar ve 5 yıl vadeli kullanacakları krediler için Kredi Garanti Fonu’nun desteği sağlanırken; imalatçı KOBİ’lere verilecek kefalette vade 8 yıldan 10 yıla çıkarılıyor. Kefalet oranı da imalatçı KOBİ’ler için yüzde 75 değil 80 olacak.
Babacan ekibin içinde olmaya devam edecek
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Ak Parti’nin üç dönem kuralı nedeniyle seçimlerden sonra Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da aralarında bulunduğu bazı isimlerin listede yer alıp almayacağıyla ilgili, olarak da “Ekipte olmaya devam edecekler” yorumunda bulundu. Şimdiye kadar hükümette bir süreklilik problemi olmadığını belirten Davutoğlu, “Hiçbir şekilde ne ekonomi yönetiminde ne siyasi adalet yargı yönetiminde ne eğitimde ne dış politika yönetiminde süreklilik problem olmayacak. Aynı çizgide, aynı perspektifte hükümetlerimiz görev alacak. Süreklilik mantığı içinde bu çizgi sürdürülecek. İkincisi, hani sağ tarafa arkadaşlarıma şimdi söylüyorum, Ali Bey, Faruk Bey, Nurettin Bey, bu arkadaşlarımız bu ekibin içinde yer olmaya devam edecek. Bizim anlayışımızda düşüncemizde felsefemizde emeklilik diye bir şey yok. Yani siyasette de hayatta da. Emeklilik yani hukuken var ama biz son nefese kadar bu millete, bu ülkeye, insanlığa hizmet etmek için yaşayan bireyleriz. Anlayışımız budur. Dolasıyla herhalde kimse, üçü maşallah benden genç oldukları için, üç arkadaşımın da benden önce emekli olacağı kimse düşünmesin” ifadelerini kullandı. Davutoğlu’nun açıklamaları siyaset kulislerinde “3 dönemlik bazı bakanlar dışarıdan bakan olarak atanabilir” yorumlarına da yol açtı. Davutoğlu’nun açıklamasından önce salona AK Parti Milletvekili aday adayı İbrahim Turhan’ın da gelmesi ise “Yeni dönem ekonomi yönetiminin sinyalleri veriliyor” kulislerine neden oldu. (hürriyet.com.tr)
KURSİYER ALANIN PRİMLERİ DEVLETTEN
İşbaşı eğitim programlarında 6 ay süreyle çalışacak kursiyerlere İŞKUR asgari ücret ödeyecek. İşverenin kursiyerler için yaptığı harcamalar vergiden düşülebilecek. Kursiyerler süreç sonunda aynı işkolunda işe alınırsa imalat sektöründe 42, diğer sektörlerde 30 ay boyunca SGK işveren primlerini İŞKUR ödeyecek. 2015 Temmuz ayına kadar işbaşı eğitimine başlanmış olunursa, ilave 6 ay daha teşvik verilecek.
TOPLUM YARARINA İŞE ALINACAKLAR
Toplum yararına çalışma kapsamında ilave 120 bin kişi daha işe alınacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ilk olarak 2008 yılında uygulamaya giren toplum yararına çalışmayla işe alınacak olanların ağaç dikimi ve çevre işlerini yapacağını açıkladı. Toplam maliyeti 1 milyar TL olacak düzenlemenin kaynağı İşsizlik Sigortası Fonu olacak.
YÜKSEK TEKNOLOJİ YATIRIMINA DESTEK
İlerİ teknoloji sınıfında yer alan yatırımlar öncelikli yatırım olacak ve 5. bölge teşviklerinden yararlanacak. Ayrıca yıl sonuna kadar başlayan yatırımlar için daha yüksek oran ve sürelerde vergi indirimi ve sigorta primi desteği uygulanacak.
YATIRIM DÖNEMİ VERGİDE İNDİRİM ARTACAK
Yatırım döneminde yatırımcının yararlanabileceği vergi indirimleri daha yüksek olacak. Örneğin dördüncü bölgede 5 milyon TL’lik bir yatırım için şu anda yatırım döneminde 450 bin TL’lik, işletme döneminde 1 milyon 50 bin TL’lik vergi indirimi uygulanıyor. Yeni dönemde ise bu rakamlar yatırım döneminde 975 bin TL, işletme döneminde 525 bin TL olacak. Böylece yatırım döneminde kullanılabilecek vergi indirim oranı yüzde 65’e kadar çıkacak.
SANAYİCİYE KKDF KOLAYLIĞI
Nakdi sermaye artırımı yapan şirketler artırılan sermayenin belli bir kısmını her yıl Kurumlar Vergisi’nden indirebilecek. Böylece şirketlerin borç yerine öz kaynak kullanımının özendirilmesi amaçlanıyor. Yatırım malları ve ara mallarının vadeli ithalatında kaynak kullanımı destekleme fonu (kkdf) yüzde 6 yerine sıfır olacak. Bu yolla sanayicinin girdi maliyeti azaltılacak.
TÜBİTAK ORTAK OLABİLECEK
TÜBİTAK tarafından başta enerji, ulaştırma ve sağlık sektörleri olmak üzere imalat sanayinde hazırlanan projeler Türkiye Kalkınma Bankası aracılığıyla desteklenecek. Projeler özel sektör tarafından hayata geçirilecek. TÜBİTAK gerektiği takdirde bu şirketlere belirli bir süre ortak olabilecek. KOBİ’lerin finansmana erişiminin artırılması için, taşınırları teminat olarak kullanmasına olanak sağlayan bir kanun tasarısı meclise sevk edilecek.
TASARIM AAR-GE DESTEĞİ
Tasarım merkezleri, AR-GE merkezleri gibi desteklenecek. AR-GE ve tasarım personelinin daha esnek çalışmasına olanak sağlanacak. TBMM’de kabul edilen kanunla, kredi garanti fonuna aktarılacak kaynak 1 milyar TL’den 2 milyar TL’ye çıkarıldı. Böylece Kredi Garanti Fonu aracılığıyla 20 milyar TL’ye kadar Hazine kefaletiyle kredi kullandırılmasının yolu açılacak. Aynı düzenleme ile kadın girişimcilerin 100 bin TL’ye kadar ve 5 yıl vadeli kullanacakları krediler için Kredi Garanti Fonu’nun desteği sağlanırken; imalatçı KOBİ’lere verilecek kefalette vade 8 yıldan 10 yıla çıkarılıyor. Kefalet oranı da imalatçı KOBİ’ler için yüzde 75 değil 80 olacak.
Babacan ekibin içinde olmaya devam edecek
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Ak Parti’nin üç dönem kuralı nedeniyle seçimlerden sonra Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da aralarında bulunduğu bazı isimlerin listede yer alıp almayacağıyla ilgili, olarak da “Ekipte olmaya devam edecekler” yorumunda bulundu. Şimdiye kadar hükümette bir süreklilik problemi olmadığını belirten Davutoğlu, “Hiçbir şekilde ne ekonomi yönetiminde ne siyasi adalet yargı yönetiminde ne eğitimde ne dış politika yönetiminde süreklilik problem olmayacak. Aynı çizgide, aynı perspektifte hükümetlerimiz görev alacak. Süreklilik mantığı içinde bu çizgi sürdürülecek. İkincisi, hani sağ tarafa arkadaşlarıma şimdi söylüyorum, Ali Bey, Faruk Bey, Nurettin Bey, bu arkadaşlarımız bu ekibin içinde yer olmaya devam edecek. Bizim anlayışımızda düşüncemizde felsefemizde emeklilik diye bir şey yok. Yani siyasette de hayatta da. Emeklilik yani hukuken var ama biz son nefese kadar bu millete, bu ülkeye, insanlığa hizmet etmek için yaşayan bireyleriz. Anlayışımız budur. Dolasıyla herhalde kimse, üçü maşallah benden genç oldukları için, üç arkadaşımın da benden önce emekli olacağı kimse düşünmesin” ifadelerini kullandı. Davutoğlu’nun açıklamaları siyaset kulislerinde “3 dönemlik bazı bakanlar dışarıdan bakan olarak atanabilir” yorumlarına da yol açtı. Davutoğlu’nun açıklamasından önce salona AK Parti Milletvekili aday adayı İbrahim Turhan’ın da gelmesi ise “Yeni dönem ekonomi yönetiminin sinyalleri veriliyor” kulislerine neden oldu. (hürriyet.com.tr)
Bülent Arınç: "Kral çıplak" filan demedik daha
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Türkiye'de başkanlık sisteminin altyapısı olmadan kurulamayacağını söyledi. Arınç, "Üçüncü dünya ülkelerinden, dördüncü dünya ülkelerinden başkanlık sistemini alıp da bir şekilde monte edecek halimiz yok. Montaj usulü başkanlık sistemi olmaz" dedi. Cumhurbaşkanı ile üslubunun farklı olabileceğini de belirten Arınç, ''Yani biz bütün bu eleştirilerimizde "Kral çıplak" filan demedik daha. Belki öyle günler gelecek ki "Kral çıplak" denecek. Ama biz, ilişkilerimizi dostane, kardeşane götürürüz. Partimizin zarar görmesini istemeyiz'' ifadelerini kullandı.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, bu sistemin tartışılması için Adalet ve Kalkınma Partisi'nin genel seçimde 367 ya da en azından 330 milletvekili çıkarması gerektiğini belirtti. Arınç başkanlık sistemi ile ilgili olarak, "Yani birileri diyorsa ki 'Meksika'da var, Arjantin'de var, Paraguay'da var, Bolivya'da var, orada var, burada var. Biz bunların hepsinden kendimize göre bir şeyler alalım. Ona göre bir başkanlık sistemi getirelim.' Bu, çok doğru olmaz" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç BBC Türkçe'ye verdiği mülakatta, Erdoğan'ın iki hafta önce çözüm süreci kapsamında oluşturulmasına sıcak bakmadığını söylediği izleme heyetine de değindi. Arınç, heyetin üyelerini isimlendirme aşamasında olduklarını, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bilgilendirdiğini söyledi.
Arınç'ın Ankara'da BBC Türkçe'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
NEVRUZ MESAJI
BBC Türkçe: Çözüm sürecinde şu an hangi noktadayız?
Arınç: Sonuca henüz yakın değiliz. Ama bir uzlaşmadan veya bir mutabakattan kısmen bahsedilebilir. Bir defa bu bir süreç. Adı üstünde çözüm süreci. İmralı, Öcalan faktörü, HDP faktörü ve hükümetimizin yetkili kişileri, yani biz, çözüm sürecinde bir kurul olarak çalışıyoruz, zaman zaman görüşmek suretiyle bir noktadan ilerleme kararı aldılar. Bu daha çok Dolmabahçe'de bir tarafın açıkladığı, diğer tarafın da iyi niyetini belirttiği bir şekle dönüştü. Bunlarda bir ihtilafımız yok.
Tabii orada esas konu, PKK'nın kongresini toplayarak artık silah bırakma kararını almasıydı. 21 Mart Nevruzu'nda, bu mutabakat üzerinde ve 10 maddelik anlaşma üzerinde çok tasvip eden ifadeler kullanıldı. Ancak yakın bir vadede bu toplantının yapıldığı ve bu kararın alındığı topluma ilan edilmedi. Nisan'da olması da düşünülüyordu. Mesela 4 Nisan tarihi telaffuz edilmişti, belki bir 15 Nisan tarihi telaffuz edilmişti. Fakat Öcalan'ın gönderdiği mesajda "Şu gün toplantınızı yapın" şeklinde bir tavsiyede bulunulmadı. Bunun belki bazı sebepleri olabilir ama genel itibariyle baktığımız zaman artık silahtan uzak, şiddetten uzak, örgütün Türkiye dışına çekilmesi, Türkiye'ye yönelik hiçbir eylem yapmaması, "tahkim edilmiş bir ateşkes" onların tabiriyle, Türkiye’ye yönelik hiçbir tehdidin ve suikastın olmaması...Bu, talimat olarak verildi ve talimat karşı tarafça da kabul edildi.
BBC Türkçe: Karşı tarafın beklentileri açısından mesela izleme komitesi ne olacak?
Arınç: Karşı taraf beklentilerinin çoğunu bulamamıştır. Yani kabul edeceği etmeyeceği taraflar vardır ama "Kabul etmiyorum" demek hakkına sahip değiller görebildiğimiz kadarıyla. Bizi tatmin eden, tatmin etmeyen unsurlar olmuştur ama netice itibariyle 21 Mart'ta Nevruz'da verilen mesaj, sürecin güçlü bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Ama temennimiz Nisan ayı içerisinde en azından PKK'nın kongresini toplamak suretiyle artık silah bıraktığını resmen ilan etmesidir.
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı, İzleme Komitesi ve bu 10 maddeyle ilgili çekincelerini ifade etmişti. Sizin de hükümet olarak bir açıklamanız olmuştu. Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra "Süreç bitti" denmeye başlandı. Hükümet işi silahların gömülmesine getirdi, diğer kanat ise "10 maddeyle ilgili sözler tutulsun ondan sonra yapalım" diyor. Dışarıdan çözüm süreci kilitlendi gibi gözüküyor.
Arınç: Hayır, kilitlenmedi. Şu aşamada çözüm sürecinin takipçisi olan hükümetimiz, sürecin devam etmesi iradesini büyük bir ölçüde gösteriyor ve izleme heyetiyle ilgili olarak da bunu kabul ettiğini ifade ediyor. Tabii o gün için Sayın Cumhurbaşkanımızın bu düşüncelerini ifade ettiği tarihte de bu sadece bir fikir olarak ortada konuşulmuştu. Yani 5-6 kişiden müteşekkil akil insanlardan bir araya gelenler sürecin nasıl devam ettiğini, iki tarafın da verdiği sözler veya en azından geri çekilme, silah bırakma gibi unsurları yabancı bir gözün takip etmesinden ziyade yerli bir heyetin takip etmesi çok daha uygun olacak diye düşünüldü.
İzleme heyetinin görevi, bu görevi yaparken takip edeceği usuller de Başbakanlığımız tarafından belirlendi. Şimdi isimlendirme aşamasındayız. O zaman bazı isimler telaffuz edilmiş ama onların kendisiyle görüşülmemişti. Şimdi o kişilerle görüşülüyor. Kabul ettikleri takdirde Avni Özgürel gibi bazı isimler ortada konuşulmuştu. Onlar veya bir başkaları ama o 63 kişilik akil insanlar heyetinden olmak üzere bir izleme heyetimiz veya komitemiz olacak.
'CUMHURBAŞKANIMIZ MUTMAİN OLDU'
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı da onay verdi mi, isimler üzerinde konuştunuz mu?
Arınç: Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Başbakanımız görüştüler. Yapmak istediğimizi tekrar kendilerine anlattılar. O da bu konudan mutmain (tatmin, emin) oldu.
BBC Türkçe: 10 maddeden bir tanesi İç Güvenlik Paketini ilgilendiriyordu ve HDP kanadı o görüşmeden sonra İç Güvenlik Paketi ile ilgili düzeltmeler yapılması yönündeki beklentisini ifade etti. Şimdi düzenleme geçti. HDP kanadı "İç Güvenlik Paketi olduğu sürece Türkiye'de bir demokratik anayasa olmaz" diyor. Bunu nasıl çözeceksiniz?
Arınç: O lafların hepsini alın bir kenara koyun. Onlar siyaseten söylenmiş sözlerdir. Aslında İç Güvenlik Paketinin çıkmasından en çok memnuniyet duyacak olan da HDP kesimi olmalıdır. Bu kanunun çıkmasına engel olanlar veya engel olmak isteyenler, bu şiddet olaylarını devam etmek isteyen insanlardır. Bugün HDP sözlerinde samimiyse yani çözüm sürecinin devamı için Türkiye'de artık 6-7 Ekim benzeri herhangi bir kalkışmanın, herhangi bir şiddet olayının olmayacağını taahhüt ediyorsa bundan dolayı sıkıntı duymaması gerekir. HDP'nin, İç Güvenlik Paketi'ne yönelik itirazlarının hiçbir ciddiyeti yoktur. Bu kanun bence hem Anayasaya hem yürürlükteki yasalara hem de Avrupa Birliği müktesebatına uygundur. Göreceksiniz hiçbir HDP'li kanun çıktıktan sonra bugünden itibaren ağzını açıp da bir tek söz bile sarf etmeyecektir.
'BAŞKANLIK SİSTEMİNE DEĞİL CUMHURBAŞKANINA KARŞILAR'
BBC Türkçe: Seçim süreci 7 Nisan'dan sonra artık iyice hızlanacak. Tartışmaların merkezinde de başkanlık sistemi, başkanlığın tarifinin de olacağı anlaşılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bunun tartışmanın bir parçası olmasını istiyor. Siz, "Alaturka-alafranga başkanlık" ayrımı yaptınız. Nasıl bir başkanlık öngörüyorsunuz, sizin anladığınız başkanlık, nasıl bir başkanlık?
Arınç: Şunu söyleyeyim, alaturka-alafranga konusu benim kamuya açık bir toplantıda sarf ettiğim bir söz değildir. Kapalı bir toplantıda sohbet ederken bazı cümleler kullandım, bunları da ayrıca bir açıklamayla duyurdum ama size tekrar ifade edebilirim. Bir defa Türkiye'de başkanlık sistemine kategorik olarak karşı çıkanların pek çoğu başkanlık sisteminin kendi yapısından dolayı değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın Başkan olma ihtimalinden dolayı karşı çıkıyorlar. Yani bunu temelde yasal, samimi demokratik bir karşı çıkışı olarak göremezsiniz. Kişiye bağlı karşı çıkma, taraf olma veya taraf olmama var. Benim şahsen düşüncem, bu bir yönetim sistemidir. Bir hükümet modelidir. Bunu kategorik olarak reddetmek doğru değildir. Önemli olan bir ülke nasıl daha iyi yönetilebilir. Eğer başkanlık sistemiyse başımın üstünde taşırım. Yarı başkanlıksa onu da başımın üstünde taşırım. Bunun tartışılması lazım. Bunun görüşülmesi lazım ve bu bugünden yarına olabilecek şey değil. Bunun temellerinin Anayasa'da görülmesi lazım. 1982 Anayasası buna göre bir sistem getirmiyor. Biz ancak yeni bir anayasa yaparak veya Anayasa'da yürütme, yargı ve yasamayı başkanlık sistemine göre uyarlayabilecek bir değişiklik yaparak bu sisteme geçebiliriz. Yani birileri "Aaa, ne kadar güzel. Tamam hadi bakalım bir çay içelim başkanlık sistemine geçelim" diyecek. Böyle bir şey yok dünyada.
Altyapısı olmadan, birbiriyle akort olmadan, birbiriyle check-balance sistemini kurmadan bir başkanlık sistemi olmaz. Yani birileri diyorsa ki "Meksika'da var, Arjantin'de var, Paraguay'da var, Bolivya'da var, orada var, burada var. Biz bunların hepsinden kendimize göre bir şeyler alalım. Ona göre bir başkanlık sistemi getirelim." Bu, çok doğru olmaz.
Saat gibi çalışacak bir sistem kurmamız lazım. Bunun için de bizim yeni anayasaya ihtiyacımız var. Daha yeni anayasa yokken elimizde bugünden başkanlık sistemini tartışmaya başlarsak, bu tartışma safhasında kalır. Bunu ne zaman yapabiliriz? Gücümüz olduğu zaman. Gücümüz ne zaman olacak? En azından 367’yi bulduğumuz zaman. Çünkü diğer partilerin başkanlık sevdası diye bir şeyi yok. Yaparsak bunu biz yapacağız.
'EN AZ 330 MİLLETVEKİLİ OLMADAN...'
BBC Türkçe: Dolayısıyla "367'ye ulaşamazsak başkanlık sistemini tartışamayız" diyorsunuz.
Arınç: Mümkün değil. 367 veya asgari 330’u bulmadıktan sonra artık başkanlık sistemini kimse tartışamaz. Matematik olarak konuşuyorum. Anayasa'da en az 330'la kabul edilirse vatandaşa gitmek zorundayız. 367 ile kabul edilirse o zaman Meclis'te kabul edilmiş sayılır. Ama bizim düşüncemiz şu: Bir Anayasa yapıyorsak buna halkın da katkısını almamız lazım. Dolayısıyla 367 ile de kabul etsek yine de referanduma gitmeliyiz diye düşünüyoruz ama 329'da kalırsak Anayasa'dan bahsedemeyiz. Reddedilmiş sayılır. Yani bugünden her gün başkanlık sistemi demek suretiyle biz başkanlık sistemini getiremeyiz. Alafranga, alaturkadan kastım da şudur:
Bu sistem hangi ülkede başarı ile yönetiliyorsa, yürütülüyorsa, sistem çalışıyorsa, bizim onu örnek almamız lazım.
BBC Türkçe: Sizin kafanızda var mı Türkiye için uygun olduğunu düşündüğünüz bir örnek?
Arınç: Şüphesiz. Başkanlık sistemi düşünüyorsanız, tam başkanlık sistemini, o zaman Amerika'ya bakacağız. Yok Fransa usulü, "Senatosuyla Meclisiyle bizim için daha uygun. Orada bir başbakan, bir hükümet sistemi var" derseniz, ona bakacağız. Ama üçüncü dünya ülkelerinden, dördüncü dünya ülkelerinden başkanlık sistemini alıp da bir şekilde monte edecek halimiz yok. Montaj usulü başkanlık sistemi olmaz.
Ya hangi ülkelerde varsa aslını alacağız veya biz iyi gördüğümüz bir başkanlık modelini Anayasa'ya koyacağız. Ona da Sayın Başbakanımız, "Ben kendi elimle başkanlık sisteminin nasıl olması gerektiğini seçim beyannamesine koyacağım" diyor. Onun yazdığı kabulümüzdür. Çünkü o, başkanlık sistemini Türkiye şartlarında nasıl olması gerektiğini örneklerinden almak suretiyle yazacaktır. Biz de onu savunacağız ama savunduğumuz şeyi gerçekleştirmemiz için en az 367 milletvekiline ihtiyacımız var.
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı 400 milletvekili istiyor.
Arınç: İnşallah, ne güzel, ama hangi partiye istediği belli değil. Belki CHP için düşünüyordur.
'400 MİLLETVEKİLİ İSTEMESİNİ YORUMLAMAM'
BBC Türkçe: Yine de 1982 Anayasası'na göre bir Cumhurbaşkanının hangi parti olursa olsun milletvekili istemesi hukuki olarak doğru mu?
Arınç: Şüphesiz, bu hukukla ilgili bir mesele değil. Hepiniz biliyorsunuz ki her gittiği toplantıda bunu söylüyor. Eleştirenler eleştirecektir. "Ben bunu şu veya bu parti için istemiyorum" diyor, "İsmini zikretmiyorum" diyor. Türkiye demokratik bir ülke. İsteyen kabul edecek bunu, istemeyen de eleştirecek. Doğruluğunu veya yanlışlığını yorumlayacak bir noktada değilim.
BBC Türkçe: Son dönemde sosyal medya üzerinden Sayın Cumhurbaşkanı'na hakaret olduğu gerekçesiyle insanlar gözaltına alınıyor. En son 13 yaşında bir çocuk evinden, 16 yaşında çocuk da okulundan gözaltına alındı. Hatta biri iki gün tutuklu kaldı. 13 yaşında bir çocuğun hakaret ediyor diye gözaltına alınması ne kadar doğru?
Arınç: Şimdi şuna karar vermemiz lazım. Yani hakaret iyi bir fiil değil. Kim olursa olsun. Hakaret ve eleştiri birbirinden farklıdır. Gözaltılar hoş bir şey değil. Ama bunlar teşvik ediliyor ve Sayın Cumhurbaşkanına karşı bir hakaret kampanyası başlatılıyor. Aklı başında adamlar diyeceklerimiz öncülük yapıyor, çocuklar da maalesef bunlara alet ediliyor. Keşke olmasa. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Meclis Başkanı, belki diğer bütün insanlar kendileri açısından tazminat davaları açabilirler, açmayabilirler. O kendi takdirlerindedir. Ama bazıları kamu davasıdır. Ben bu hakaret sebebiyle, eğer şiddet sebebi yoksa şu anda hiç kimsenin cezaevinde olduğunu düşünmüyorum.
BBC Türkçe: Adalet ve Kalkınma Partisi'nde geçen hafta yaşanan tartışma ve gerilimin ardından "Büyü bozuldu" görüşü dile getirildi. Büyü bozuldu mu gerçekten?
Arınç: Büyü bozuldu sözü iddialıdır. Yani eleştiri her zaman yapılabilir. Eleştiriden kimse muaf değildir, yeter ki haklı olsun. Sayın Cumhurbaşkanımızın tabii o heyetle ilgili olumsuz sözlerini duyunca hükümet adına buna bir cevap verilmesi gerekir ki zihinlerde herhangi bir tereddüt oluşmasın. Ben söyledim. Başka arkadaşlarımız söyledi.
Bununla büyü bozulmaz. Yani Melih Gökçek'le Bülent Arınç arasında kavga olmuş olsa bile büyü bozulmaz. Çünkü biz kötü işleri içinde saklayan, susan, görmezden gelen insanlar değiliz. Ama birisi bir yanlışlık yaptıysa ben ona bir şekilde cevap veririm. Ha bu cevap fazla olur, ağır olur, orantısız olur, üslubu yanlış olur, çirkin olur, onun bütün sorumluluğu bendedir. Ama söz ağızdan çıkar.
'KEŞKE KENDİMİ TUTABİLSEYDİM'
Melih Gökçek benim partimin bir belediye başkanı. Hiç haddi olmadığı halde, bu partinin, bu hükümetin başbakan yardımcısına, hükümet sözcüsüne hakaret ediyor ve istifaya davet ediyor. Ben de ona, keşke bir yerde tutabilseydim kendimi, layık olduğu bir cevap veriyorum. Ondan sonra da "Tamam ben bir daha konuşmayacağım" diye kendisi bir kenara çekiliyor. Bunlardan dolayı büyü bozulmaz. Ha bunun eskiden de yapılması gerekirdi diyenler olabilir. Biz onları o zaman da usulünce kendi aramızda konuşmuşuzdur, söylemişizdir. Ama o şimdi kamuoyuna bunu açıklayınca benim de açık bir şekilde cevap vermem gerekti. Yargı sürecinden hiçbir endişemiz yoktur. Kim ne derse onun da cevabını verecek bir noktadayız.
Tabii Sayın Cumhurbaşkanımızla geçmişten bu yana siyaset yapıyoruz. Biz aynı yolda gidiyoruz ama beş kardeşin beşi bile bir değildir. Üslubumuz farklı olabilir, duygularımız, düşüncelerimiz farklı olabilir, yoğurt yiyişimiz farklı olabilir. Bu farklılıklar da bizim bir zenginliğimizdir. Yani biz bütün bu eleştirilerimizde "Kral çıplak" filan demedik daha. Belki öyle günler gelecek ki "Kral çıplak" denecek. Ama biz, ilişkilerimizi dostane, kardeşane götürürüz. Partimizin zarar görmesini istemeyiz. Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın zarar görmesini istemeyiz. Çünkü bu parti iktidar olmak ve millete hizmet etmekle görevlidir. Çok şükür bugüne kadar yaptıklarımız ortada. Partiyi zayıflatacak, seçim şansını zayıflatacak hiçbir hareketin içinde olmayız. Şimdi iki ay boyunca bütün gücümüzle partimizin tekrar iktidar olması için gayret edeceğiz.
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı ile en son ne zaman baş başa görüştünüz?
Arınç: Hükümet olarak birkaç defa şeyde toplandık. Onun dışında ayaküstü de olsa belki bir 10-15 gün evvel filan görüştük.
BBC Türkçe: Bu meselelerden sonra?
Arınç: Bunun sonrasında görüşmedik.
BBC Türkçe: Listeler konusunda tartışma var. Listeler nerede hazırlanıyor?
Arınç: Listeleri biz genel merkezimizde yapıyoruz. Ben o heyetin içinde değilim ama 6 bine yakın aday teşkilatların temayülüyle, STK'ların temayülüyle, anketlerle, kamuoyu yoklamalarıyla, o şehrin kanaat önderlerinin fikirleriyle bir havuzda toplandı. Şimdi genel başkan yardımcılarıyla beraber başbakanımız masanın başında. Zaten bir haftadır o işle meşguldü. Listeleri Genel Başkanımız ve ekibi yapıyor, hiç kimsenin endişesi olmasın. Şüphesiz Cumhurbaşkanımızın da, bizim de, bazı arkadaşlarımızın da tavsiyeleri olmuştur. Sayın Başbakanımızın, takdirleriyle, ciddi güçlü bir ekip kurma gayreti vardır. İyi bir liste olacağından ve milletin o listeden memnun olacağından hiçbir şüphemiz yok.
BBC Türkçe: "Sayın Arınç, 3 dönem kuralı nedeniyle siyasete nokta koyacağı için daha açık konuşmaya başladı" eleştirileri de var? Doğru mu bu?
Arınç: Günahımı alıyorlar. Çok yanlış. Bunlar Bülent Arınç'ı tanımayanlar veya bu tür olaylarda yanlış istikametlere dikkat çekmek isteyenler. Ben dobra dobra bir insanım. Hissiyatımı her yerde her zaman açıklıkla söylerim. Güçlü bir siyasetçiyim ben. Kimse beni bu noktalara getirmedi. Allah nasip etti, kendi gücümle geldim. Dolayısıyla "3 dönem bitecekmiş de ondan dolayıymış", bunlar saçma sapan sözler. Ben çok şükür 2011 seçimlerinden sonra "Tamam, artık 20 senedir parlamentodayım. 40 senedir siyasetteyim, dinlenmek istiyorum, biraz kafamı toplamak istiyorum" dedim. Aktif siyasetin içinde olmayacağım ama şüphesiz siyasete uzak kalamam, okuyacağım, düşüneceğim, yazacağım, konferans vereceğim, güzel bir İngilizce öğreneceğim. Onu da yapacağım. İngiltere'ye geleceğim.
(Kaynak:hürriyet.com.tr)
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, bu sistemin tartışılması için Adalet ve Kalkınma Partisi'nin genel seçimde 367 ya da en azından 330 milletvekili çıkarması gerektiğini belirtti. Arınç başkanlık sistemi ile ilgili olarak, "Yani birileri diyorsa ki 'Meksika'da var, Arjantin'de var, Paraguay'da var, Bolivya'da var, orada var, burada var. Biz bunların hepsinden kendimize göre bir şeyler alalım. Ona göre bir başkanlık sistemi getirelim.' Bu, çok doğru olmaz" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç BBC Türkçe'ye verdiği mülakatta, Erdoğan'ın iki hafta önce çözüm süreci kapsamında oluşturulmasına sıcak bakmadığını söylediği izleme heyetine de değindi. Arınç, heyetin üyelerini isimlendirme aşamasında olduklarını, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı bilgilendirdiğini söyledi.
Arınç'ın Ankara'da BBC Türkçe'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
NEVRUZ MESAJI
BBC Türkçe: Çözüm sürecinde şu an hangi noktadayız?
Arınç: Sonuca henüz yakın değiliz. Ama bir uzlaşmadan veya bir mutabakattan kısmen bahsedilebilir. Bir defa bu bir süreç. Adı üstünde çözüm süreci. İmralı, Öcalan faktörü, HDP faktörü ve hükümetimizin yetkili kişileri, yani biz, çözüm sürecinde bir kurul olarak çalışıyoruz, zaman zaman görüşmek suretiyle bir noktadan ilerleme kararı aldılar. Bu daha çok Dolmabahçe'de bir tarafın açıkladığı, diğer tarafın da iyi niyetini belirttiği bir şekle dönüştü. Bunlarda bir ihtilafımız yok.
Tabii orada esas konu, PKK'nın kongresini toplayarak artık silah bırakma kararını almasıydı. 21 Mart Nevruzu'nda, bu mutabakat üzerinde ve 10 maddelik anlaşma üzerinde çok tasvip eden ifadeler kullanıldı. Ancak yakın bir vadede bu toplantının yapıldığı ve bu kararın alındığı topluma ilan edilmedi. Nisan'da olması da düşünülüyordu. Mesela 4 Nisan tarihi telaffuz edilmişti, belki bir 15 Nisan tarihi telaffuz edilmişti. Fakat Öcalan'ın gönderdiği mesajda "Şu gün toplantınızı yapın" şeklinde bir tavsiyede bulunulmadı. Bunun belki bazı sebepleri olabilir ama genel itibariyle baktığımız zaman artık silahtan uzak, şiddetten uzak, örgütün Türkiye dışına çekilmesi, Türkiye'ye yönelik hiçbir eylem yapmaması, "tahkim edilmiş bir ateşkes" onların tabiriyle, Türkiye’ye yönelik hiçbir tehdidin ve suikastın olmaması...Bu, talimat olarak verildi ve talimat karşı tarafça da kabul edildi.
BBC Türkçe: Karşı tarafın beklentileri açısından mesela izleme komitesi ne olacak?
Arınç: Karşı taraf beklentilerinin çoğunu bulamamıştır. Yani kabul edeceği etmeyeceği taraflar vardır ama "Kabul etmiyorum" demek hakkına sahip değiller görebildiğimiz kadarıyla. Bizi tatmin eden, tatmin etmeyen unsurlar olmuştur ama netice itibariyle 21 Mart'ta Nevruz'da verilen mesaj, sürecin güçlü bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Ama temennimiz Nisan ayı içerisinde en azından PKK'nın kongresini toplamak suretiyle artık silah bıraktığını resmen ilan etmesidir.
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı, İzleme Komitesi ve bu 10 maddeyle ilgili çekincelerini ifade etmişti. Sizin de hükümet olarak bir açıklamanız olmuştu. Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra "Süreç bitti" denmeye başlandı. Hükümet işi silahların gömülmesine getirdi, diğer kanat ise "10 maddeyle ilgili sözler tutulsun ondan sonra yapalım" diyor. Dışarıdan çözüm süreci kilitlendi gibi gözüküyor.
Arınç: Hayır, kilitlenmedi. Şu aşamada çözüm sürecinin takipçisi olan hükümetimiz, sürecin devam etmesi iradesini büyük bir ölçüde gösteriyor ve izleme heyetiyle ilgili olarak da bunu kabul ettiğini ifade ediyor. Tabii o gün için Sayın Cumhurbaşkanımızın bu düşüncelerini ifade ettiği tarihte de bu sadece bir fikir olarak ortada konuşulmuştu. Yani 5-6 kişiden müteşekkil akil insanlardan bir araya gelenler sürecin nasıl devam ettiğini, iki tarafın da verdiği sözler veya en azından geri çekilme, silah bırakma gibi unsurları yabancı bir gözün takip etmesinden ziyade yerli bir heyetin takip etmesi çok daha uygun olacak diye düşünüldü.
İzleme heyetinin görevi, bu görevi yaparken takip edeceği usuller de Başbakanlığımız tarafından belirlendi. Şimdi isimlendirme aşamasındayız. O zaman bazı isimler telaffuz edilmiş ama onların kendisiyle görüşülmemişti. Şimdi o kişilerle görüşülüyor. Kabul ettikleri takdirde Avni Özgürel gibi bazı isimler ortada konuşulmuştu. Onlar veya bir başkaları ama o 63 kişilik akil insanlar heyetinden olmak üzere bir izleme heyetimiz veya komitemiz olacak.
'CUMHURBAŞKANIMIZ MUTMAİN OLDU'
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı da onay verdi mi, isimler üzerinde konuştunuz mu?
Arınç: Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Başbakanımız görüştüler. Yapmak istediğimizi tekrar kendilerine anlattılar. O da bu konudan mutmain (tatmin, emin) oldu.
BBC Türkçe: 10 maddeden bir tanesi İç Güvenlik Paketini ilgilendiriyordu ve HDP kanadı o görüşmeden sonra İç Güvenlik Paketi ile ilgili düzeltmeler yapılması yönündeki beklentisini ifade etti. Şimdi düzenleme geçti. HDP kanadı "İç Güvenlik Paketi olduğu sürece Türkiye'de bir demokratik anayasa olmaz" diyor. Bunu nasıl çözeceksiniz?
Arınç: O lafların hepsini alın bir kenara koyun. Onlar siyaseten söylenmiş sözlerdir. Aslında İç Güvenlik Paketinin çıkmasından en çok memnuniyet duyacak olan da HDP kesimi olmalıdır. Bu kanunun çıkmasına engel olanlar veya engel olmak isteyenler, bu şiddet olaylarını devam etmek isteyen insanlardır. Bugün HDP sözlerinde samimiyse yani çözüm sürecinin devamı için Türkiye'de artık 6-7 Ekim benzeri herhangi bir kalkışmanın, herhangi bir şiddet olayının olmayacağını taahhüt ediyorsa bundan dolayı sıkıntı duymaması gerekir. HDP'nin, İç Güvenlik Paketi'ne yönelik itirazlarının hiçbir ciddiyeti yoktur. Bu kanun bence hem Anayasaya hem yürürlükteki yasalara hem de Avrupa Birliği müktesebatına uygundur. Göreceksiniz hiçbir HDP'li kanun çıktıktan sonra bugünden itibaren ağzını açıp da bir tek söz bile sarf etmeyecektir.
'BAŞKANLIK SİSTEMİNE DEĞİL CUMHURBAŞKANINA KARŞILAR'
BBC Türkçe: Seçim süreci 7 Nisan'dan sonra artık iyice hızlanacak. Tartışmaların merkezinde de başkanlık sistemi, başkanlığın tarifinin de olacağı anlaşılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bunun tartışmanın bir parçası olmasını istiyor. Siz, "Alaturka-alafranga başkanlık" ayrımı yaptınız. Nasıl bir başkanlık öngörüyorsunuz, sizin anladığınız başkanlık, nasıl bir başkanlık?
Arınç: Şunu söyleyeyim, alaturka-alafranga konusu benim kamuya açık bir toplantıda sarf ettiğim bir söz değildir. Kapalı bir toplantıda sohbet ederken bazı cümleler kullandım, bunları da ayrıca bir açıklamayla duyurdum ama size tekrar ifade edebilirim. Bir defa Türkiye'de başkanlık sistemine kategorik olarak karşı çıkanların pek çoğu başkanlık sisteminin kendi yapısından dolayı değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın Başkan olma ihtimalinden dolayı karşı çıkıyorlar. Yani bunu temelde yasal, samimi demokratik bir karşı çıkışı olarak göremezsiniz. Kişiye bağlı karşı çıkma, taraf olma veya taraf olmama var. Benim şahsen düşüncem, bu bir yönetim sistemidir. Bir hükümet modelidir. Bunu kategorik olarak reddetmek doğru değildir. Önemli olan bir ülke nasıl daha iyi yönetilebilir. Eğer başkanlık sistemiyse başımın üstünde taşırım. Yarı başkanlıksa onu da başımın üstünde taşırım. Bunun tartışılması lazım. Bunun görüşülmesi lazım ve bu bugünden yarına olabilecek şey değil. Bunun temellerinin Anayasa'da görülmesi lazım. 1982 Anayasası buna göre bir sistem getirmiyor. Biz ancak yeni bir anayasa yaparak veya Anayasa'da yürütme, yargı ve yasamayı başkanlık sistemine göre uyarlayabilecek bir değişiklik yaparak bu sisteme geçebiliriz. Yani birileri "Aaa, ne kadar güzel. Tamam hadi bakalım bir çay içelim başkanlık sistemine geçelim" diyecek. Böyle bir şey yok dünyada.
Altyapısı olmadan, birbiriyle akort olmadan, birbiriyle check-balance sistemini kurmadan bir başkanlık sistemi olmaz. Yani birileri diyorsa ki "Meksika'da var, Arjantin'de var, Paraguay'da var, Bolivya'da var, orada var, burada var. Biz bunların hepsinden kendimize göre bir şeyler alalım. Ona göre bir başkanlık sistemi getirelim." Bu, çok doğru olmaz.
Saat gibi çalışacak bir sistem kurmamız lazım. Bunun için de bizim yeni anayasaya ihtiyacımız var. Daha yeni anayasa yokken elimizde bugünden başkanlık sistemini tartışmaya başlarsak, bu tartışma safhasında kalır. Bunu ne zaman yapabiliriz? Gücümüz olduğu zaman. Gücümüz ne zaman olacak? En azından 367’yi bulduğumuz zaman. Çünkü diğer partilerin başkanlık sevdası diye bir şeyi yok. Yaparsak bunu biz yapacağız.
'EN AZ 330 MİLLETVEKİLİ OLMADAN...'
BBC Türkçe: Dolayısıyla "367'ye ulaşamazsak başkanlık sistemini tartışamayız" diyorsunuz.
Arınç: Mümkün değil. 367 veya asgari 330’u bulmadıktan sonra artık başkanlık sistemini kimse tartışamaz. Matematik olarak konuşuyorum. Anayasa'da en az 330'la kabul edilirse vatandaşa gitmek zorundayız. 367 ile kabul edilirse o zaman Meclis'te kabul edilmiş sayılır. Ama bizim düşüncemiz şu: Bir Anayasa yapıyorsak buna halkın da katkısını almamız lazım. Dolayısıyla 367 ile de kabul etsek yine de referanduma gitmeliyiz diye düşünüyoruz ama 329'da kalırsak Anayasa'dan bahsedemeyiz. Reddedilmiş sayılır. Yani bugünden her gün başkanlık sistemi demek suretiyle biz başkanlık sistemini getiremeyiz. Alafranga, alaturkadan kastım da şudur:
Bu sistem hangi ülkede başarı ile yönetiliyorsa, yürütülüyorsa, sistem çalışıyorsa, bizim onu örnek almamız lazım.
BBC Türkçe: Sizin kafanızda var mı Türkiye için uygun olduğunu düşündüğünüz bir örnek?
Arınç: Şüphesiz. Başkanlık sistemi düşünüyorsanız, tam başkanlık sistemini, o zaman Amerika'ya bakacağız. Yok Fransa usulü, "Senatosuyla Meclisiyle bizim için daha uygun. Orada bir başbakan, bir hükümet sistemi var" derseniz, ona bakacağız. Ama üçüncü dünya ülkelerinden, dördüncü dünya ülkelerinden başkanlık sistemini alıp da bir şekilde monte edecek halimiz yok. Montaj usulü başkanlık sistemi olmaz.
Ya hangi ülkelerde varsa aslını alacağız veya biz iyi gördüğümüz bir başkanlık modelini Anayasa'ya koyacağız. Ona da Sayın Başbakanımız, "Ben kendi elimle başkanlık sisteminin nasıl olması gerektiğini seçim beyannamesine koyacağım" diyor. Onun yazdığı kabulümüzdür. Çünkü o, başkanlık sistemini Türkiye şartlarında nasıl olması gerektiğini örneklerinden almak suretiyle yazacaktır. Biz de onu savunacağız ama savunduğumuz şeyi gerçekleştirmemiz için en az 367 milletvekiline ihtiyacımız var.
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı 400 milletvekili istiyor.
Arınç: İnşallah, ne güzel, ama hangi partiye istediği belli değil. Belki CHP için düşünüyordur.
'400 MİLLETVEKİLİ İSTEMESİNİ YORUMLAMAM'
BBC Türkçe: Yine de 1982 Anayasası'na göre bir Cumhurbaşkanının hangi parti olursa olsun milletvekili istemesi hukuki olarak doğru mu?
Arınç: Şüphesiz, bu hukukla ilgili bir mesele değil. Hepiniz biliyorsunuz ki her gittiği toplantıda bunu söylüyor. Eleştirenler eleştirecektir. "Ben bunu şu veya bu parti için istemiyorum" diyor, "İsmini zikretmiyorum" diyor. Türkiye demokratik bir ülke. İsteyen kabul edecek bunu, istemeyen de eleştirecek. Doğruluğunu veya yanlışlığını yorumlayacak bir noktada değilim.
BBC Türkçe: Son dönemde sosyal medya üzerinden Sayın Cumhurbaşkanı'na hakaret olduğu gerekçesiyle insanlar gözaltına alınıyor. En son 13 yaşında bir çocuk evinden, 16 yaşında çocuk da okulundan gözaltına alındı. Hatta biri iki gün tutuklu kaldı. 13 yaşında bir çocuğun hakaret ediyor diye gözaltına alınması ne kadar doğru?
Arınç: Şimdi şuna karar vermemiz lazım. Yani hakaret iyi bir fiil değil. Kim olursa olsun. Hakaret ve eleştiri birbirinden farklıdır. Gözaltılar hoş bir şey değil. Ama bunlar teşvik ediliyor ve Sayın Cumhurbaşkanına karşı bir hakaret kampanyası başlatılıyor. Aklı başında adamlar diyeceklerimiz öncülük yapıyor, çocuklar da maalesef bunlara alet ediliyor. Keşke olmasa. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Meclis Başkanı, belki diğer bütün insanlar kendileri açısından tazminat davaları açabilirler, açmayabilirler. O kendi takdirlerindedir. Ama bazıları kamu davasıdır. Ben bu hakaret sebebiyle, eğer şiddet sebebi yoksa şu anda hiç kimsenin cezaevinde olduğunu düşünmüyorum.
BBC Türkçe: Adalet ve Kalkınma Partisi'nde geçen hafta yaşanan tartışma ve gerilimin ardından "Büyü bozuldu" görüşü dile getirildi. Büyü bozuldu mu gerçekten?
Arınç: Büyü bozuldu sözü iddialıdır. Yani eleştiri her zaman yapılabilir. Eleştiriden kimse muaf değildir, yeter ki haklı olsun. Sayın Cumhurbaşkanımızın tabii o heyetle ilgili olumsuz sözlerini duyunca hükümet adına buna bir cevap verilmesi gerekir ki zihinlerde herhangi bir tereddüt oluşmasın. Ben söyledim. Başka arkadaşlarımız söyledi.
Bununla büyü bozulmaz. Yani Melih Gökçek'le Bülent Arınç arasında kavga olmuş olsa bile büyü bozulmaz. Çünkü biz kötü işleri içinde saklayan, susan, görmezden gelen insanlar değiliz. Ama birisi bir yanlışlık yaptıysa ben ona bir şekilde cevap veririm. Ha bu cevap fazla olur, ağır olur, orantısız olur, üslubu yanlış olur, çirkin olur, onun bütün sorumluluğu bendedir. Ama söz ağızdan çıkar.
'KEŞKE KENDİMİ TUTABİLSEYDİM'
Melih Gökçek benim partimin bir belediye başkanı. Hiç haddi olmadığı halde, bu partinin, bu hükümetin başbakan yardımcısına, hükümet sözcüsüne hakaret ediyor ve istifaya davet ediyor. Ben de ona, keşke bir yerde tutabilseydim kendimi, layık olduğu bir cevap veriyorum. Ondan sonra da "Tamam ben bir daha konuşmayacağım" diye kendisi bir kenara çekiliyor. Bunlardan dolayı büyü bozulmaz. Ha bunun eskiden de yapılması gerekirdi diyenler olabilir. Biz onları o zaman da usulünce kendi aramızda konuşmuşuzdur, söylemişizdir. Ama o şimdi kamuoyuna bunu açıklayınca benim de açık bir şekilde cevap vermem gerekti. Yargı sürecinden hiçbir endişemiz yoktur. Kim ne derse onun da cevabını verecek bir noktadayız.
Tabii Sayın Cumhurbaşkanımızla geçmişten bu yana siyaset yapıyoruz. Biz aynı yolda gidiyoruz ama beş kardeşin beşi bile bir değildir. Üslubumuz farklı olabilir, duygularımız, düşüncelerimiz farklı olabilir, yoğurt yiyişimiz farklı olabilir. Bu farklılıklar da bizim bir zenginliğimizdir. Yani biz bütün bu eleştirilerimizde "Kral çıplak" filan demedik daha. Belki öyle günler gelecek ki "Kral çıplak" denecek. Ama biz, ilişkilerimizi dostane, kardeşane götürürüz. Partimizin zarar görmesini istemeyiz. Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın zarar görmesini istemeyiz. Çünkü bu parti iktidar olmak ve millete hizmet etmekle görevlidir. Çok şükür bugüne kadar yaptıklarımız ortada. Partiyi zayıflatacak, seçim şansını zayıflatacak hiçbir hareketin içinde olmayız. Şimdi iki ay boyunca bütün gücümüzle partimizin tekrar iktidar olması için gayret edeceğiz.
BBC Türkçe: Sayın Cumhurbaşkanı ile en son ne zaman baş başa görüştünüz?
Arınç: Hükümet olarak birkaç defa şeyde toplandık. Onun dışında ayaküstü de olsa belki bir 10-15 gün evvel filan görüştük.
BBC Türkçe: Bu meselelerden sonra?
Arınç: Bunun sonrasında görüşmedik.
BBC Türkçe: Listeler konusunda tartışma var. Listeler nerede hazırlanıyor?
Arınç: Listeleri biz genel merkezimizde yapıyoruz. Ben o heyetin içinde değilim ama 6 bine yakın aday teşkilatların temayülüyle, STK'ların temayülüyle, anketlerle, kamuoyu yoklamalarıyla, o şehrin kanaat önderlerinin fikirleriyle bir havuzda toplandı. Şimdi genel başkan yardımcılarıyla beraber başbakanımız masanın başında. Zaten bir haftadır o işle meşguldü. Listeleri Genel Başkanımız ve ekibi yapıyor, hiç kimsenin endişesi olmasın. Şüphesiz Cumhurbaşkanımızın da, bizim de, bazı arkadaşlarımızın da tavsiyeleri olmuştur. Sayın Başbakanımızın, takdirleriyle, ciddi güçlü bir ekip kurma gayreti vardır. İyi bir liste olacağından ve milletin o listeden memnun olacağından hiçbir şüphemiz yok.
BBC Türkçe: "Sayın Arınç, 3 dönem kuralı nedeniyle siyasete nokta koyacağı için daha açık konuşmaya başladı" eleştirileri de var? Doğru mu bu?
Arınç: Günahımı alıyorlar. Çok yanlış. Bunlar Bülent Arınç'ı tanımayanlar veya bu tür olaylarda yanlış istikametlere dikkat çekmek isteyenler. Ben dobra dobra bir insanım. Hissiyatımı her yerde her zaman açıklıkla söylerim. Güçlü bir siyasetçiyim ben. Kimse beni bu noktalara getirmedi. Allah nasip etti, kendi gücümle geldim. Dolayısıyla "3 dönem bitecekmiş de ondan dolayıymış", bunlar saçma sapan sözler. Ben çok şükür 2011 seçimlerinden sonra "Tamam, artık 20 senedir parlamentodayım. 40 senedir siyasetteyim, dinlenmek istiyorum, biraz kafamı toplamak istiyorum" dedim. Aktif siyasetin içinde olmayacağım ama şüphesiz siyasete uzak kalamam, okuyacağım, düşüneceğim, yazacağım, konferans vereceğim, güzel bir İngilizce öğreneceğim. Onu da yapacağım. İngiltere'ye geleceğim.
(Kaynak:hürriyet.com.tr)
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu'ndan Kayahan için taziye mesajı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Kayahan için taziye mesajı paylaştı.
Kayahan'ın vefatı nedeniyle yazılı bir mesaj paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadelere yer verdi:
“Türk pop müziğinin saygıdeğer ismi, besteci ve söz yazarı Kayahan’ın vefatını derin bir teessürle öğrendim.
Şarkıları ve sesiyle, aziz milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinen Kayahan, Türk pop müziğinin gelişiminde önemli rol oynamış, derin izler bırakmıştır.
Eserleriyle yaşamaya devam edecek olan merhum sanatçımız, her zaman sevgi ve saygıyla yad edilecektir.
Kıymetli sanatçımız Kayahan’a Allah’tan rahmet niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine ve sanat dünyamıza başsağlığı diliyorum.”
DAVUTOĞLU: BİR NESLİN ŞARKILARIYLA BÜYÜDÜĞÜ KAYAHAN
Sosyal paylaşım sitesinden yayınladığı mesajında Kayahan’ın hayatını kaybetmesinden duyduğu üzüntüyü ifade eden Davutoğlu, "Türk müziğine sayısız beste kazandıran, bir neslin şarkılarıyla büyüdüğü Kayahan’ı kaybetmenin hüznü içindeyiz. Ailesine, tüm sevenlerine ve sanat camiasına taziyelerimi iletiyorum" dedi.
Kayahan'ın vefatıyla ilgili siyasilerin taziye mesajları şöyle:
Meclis Başkanı Cemil Çiçek: Kayahan'ın vefatından büyük üzüntü duydum. Onu her zaman özlemle arayacağız. Sevenlerine başsağlığı diliyorum.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Kayahan; sevginin, samimiyetin sanatçısıydı. Dinleyicisine hep sevdalı kaldı. Milletimize has zarif duyguların kaybıdır. Başımız sağolsun.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik: "Kayahan, gönüllerde iz bırakan eserleri ve beyefendi tarzıyla yüreklerimizde her zaman özel bir yere sahip olacak, Türk müziğine verdiği emekler için her zaman sevgi ve saygıyla anılacaktır.Büyük sanatçıya Yüce Allah’tan rahmet, ailesi, sevenleri ve sanat camiamıza sabırlar diliyorum.”
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu: Ülkemizin yetiştirdiği değerli sanatçılarımızdan sevgili Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Hayırlı Cumalar. Ülkemizin Yetiştirdiği Değerli Sanatçılarımızdan Kayahan'a Allah'tan Rahmet, Ailesine ve Sevenlerine Başsağlığı Dilerim
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce: Odalarda ışıksızız. Mekanın cennet olsun Kayahan
İstanbul Valisi Vasip Şahin: Türk müziğinin önemli bestekar ve sanatçısı Kayahan'a Allah'tan rahmet, ailesi, yakınları ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ: "Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün yolumuz kesişecek." Mekanın cennet olsun Büyük Sanatçı Kayahan
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü: Ünlü sanatçı Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Tüm sevenlerinin ve yakınlarının başı sağolsun.
CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın: Sevgili Kayahan'a Allah'tan rahmet; tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. O, gönüllerde iz bırakan şarkılarıyla dilden dile hep yaşayacak.
CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir: Değerli sanatçmız Kayahan'ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz Allah'tan rahmet ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Kayahan'ın vefatı nedeniyle yazılı bir mesaj paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadelere yer verdi:
“Türk pop müziğinin saygıdeğer ismi, besteci ve söz yazarı Kayahan’ın vefatını derin bir teessürle öğrendim.
Şarkıları ve sesiyle, aziz milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinen Kayahan, Türk pop müziğinin gelişiminde önemli rol oynamış, derin izler bırakmıştır.
Eserleriyle yaşamaya devam edecek olan merhum sanatçımız, her zaman sevgi ve saygıyla yad edilecektir.
Kıymetli sanatçımız Kayahan’a Allah’tan rahmet niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine ve sanat dünyamıza başsağlığı diliyorum.”
DAVUTOĞLU: BİR NESLİN ŞARKILARIYLA BÜYÜDÜĞÜ KAYAHAN
Sosyal paylaşım sitesinden yayınladığı mesajında Kayahan’ın hayatını kaybetmesinden duyduğu üzüntüyü ifade eden Davutoğlu, "Türk müziğine sayısız beste kazandıran, bir neslin şarkılarıyla büyüdüğü Kayahan’ı kaybetmenin hüznü içindeyiz. Ailesine, tüm sevenlerine ve sanat camiasına taziyelerimi iletiyorum" dedi.
Kayahan'ın vefatıyla ilgili siyasilerin taziye mesajları şöyle:
Meclis Başkanı Cemil Çiçek: Kayahan'ın vefatından büyük üzüntü duydum. Onu her zaman özlemle arayacağız. Sevenlerine başsağlığı diliyorum.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Kayahan; sevginin, samimiyetin sanatçısıydı. Dinleyicisine hep sevdalı kaldı. Milletimize has zarif duyguların kaybıdır. Başımız sağolsun.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik: "Kayahan, gönüllerde iz bırakan eserleri ve beyefendi tarzıyla yüreklerimizde her zaman özel bir yere sahip olacak, Türk müziğine verdiği emekler için her zaman sevgi ve saygıyla anılacaktır.Büyük sanatçıya Yüce Allah’tan rahmet, ailesi, sevenleri ve sanat camiamıza sabırlar diliyorum.”
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu: Ülkemizin yetiştirdiği değerli sanatçılarımızdan sevgili Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Hayırlı Cumalar. Ülkemizin Yetiştirdiği Değerli Sanatçılarımızdan Kayahan'a Allah'tan Rahmet, Ailesine ve Sevenlerine Başsağlığı Dilerim
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce: Odalarda ışıksızız. Mekanın cennet olsun Kayahan
İstanbul Valisi Vasip Şahin: Türk müziğinin önemli bestekar ve sanatçısı Kayahan'a Allah'tan rahmet, ailesi, yakınları ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ: "Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün yolumuz kesişecek." Mekanın cennet olsun Büyük Sanatçı Kayahan
Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü: Ünlü sanatçı Kayahan'ı kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Tüm sevenlerinin ve yakınlarının başı sağolsun.
CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın: Sevgili Kayahan'a Allah'tan rahmet; tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. O, gönüllerde iz bırakan şarkılarıyla dilden dile hep yaşayacak.
CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir: Değerli sanatçmız Kayahan'ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz Allah'tan rahmet ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)