26 Aralık 2015 Cumartesi

3 milyon işsizimiz varken Suriyeli’ye çalışma izni

Türkiye’de resmi 3 milyon 103 bin işsiz varken, hükümet yüzbinlerce Suriyeli mültecilere çalışma izni vermeye hazırlanıyor.

Türkiye’de resmi olarak 3 milyon 103 bin işsiz varken sığınmacı olarak ülkemizde bulunan Suriyelilere iş kapıları açılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Suriyeli öğretmen atamasının ardından Avrupa Birliği  Bakanı Volkan Bozkır da, Suriyelilerin iş piyasasına girmelerini de içeren bir paket hazırladıklarını, Başbakan Davutoğlu’nun muhalefet liderleriyle yapacağı görüşmede bunun ele alınacağını bildirdi.

Resmi rakamlara göre sayıları 2 milyon 421 bine ulaşan mültecilere çalışma izni verilmesi için Bakanlar Kurulu kararı çıkartılacak. Suriyelilerle ilgili adımın mesajını AB Bakanı Volkan Bozkır, önceki gün TBMM’de verdi. TBMM AB Uyum Komisyonu’na bilgi veren Bakan Bozkır, geri kabul anlaşmasını 1 Haziran 2016’dan itibaren 3 ay deneme olarak uygulayacaklarını açıkladı. Ekim 2016’da AB’nin vizeyi kaldıracağını hatırlatan Bakan, “Eğer vize kalkmazsa biz de bunu durduracağız, hatta geri kabul anlaşmasını her anlaşma içinde yer alan bir maddeye göre fesih imkanımız var” ifadelerini kullandı.

MÜLTECİ DİYEMİYORUZ

Ülkemizde bulunan Suriyelileri neden ‘mülteci’ olarak görmediklerini bakan şöyle anlattı: “Suriyelilerle ilgili ‘misafir’ tabirini kullanırken, bizim 1948 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğumuz bir coğrafi çekince var. O coğrafi çekinceyi kaldırmadığımız sürece güney komşularımızdan gelenlere mülteci demiyoruz.”

İŞ HAYATINA GİRECEKLER

Bozkır, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin iş piyasasına uyumlarını sağlayacak düzenleme yapacaklarını ve bu konunun Başbakan Davutoğlu’nun muhalefet liderleriyle yapacağı görüşmede ele alınacağını da açıkladı.  Bakan, “Ülkemizde geçici korumadan yararlanan Suriye vatandaşlarının iş piyasasına erişimlerini sağlayacak Bakanlar Kurulu kararı. Türkiye -Yunanistan- Bulgaristan arasında üçlü temas merkezi anlaşmasına ilişkin sözleşme gibi yaklaşık 10 kadar da sözleşme var. Şimdi, bu yasaları ayrı ayrı değil, bir paket halinde getirmeye planlıyoruz ve Başbakanımız da, bütün parti liderleriyle buna yönelik olarak görüşme yapacak” dedi.

400 BİN KAÇAK ÇALIŞIYOR

Hacettepe Üniversitesi, Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanan rapora göre Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu yana Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteci sayısı 2.4 milyona ulaştı. Çoğunluğu çocuk olan kaçak Suriyeli işçi sayısı da 400 bine ulaştı.

Her ne kadar toplum ve siyasiler nezdinde sığınmacılara geçici gözüyle baksa da göç uzmanları, ‘kalıcılık göçün fıtratında var’ vurgusu ile Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin artık kalıcı olduğuna ve bir daha geri dönmeyeceklerine işaret ediyor. Bugüne kadar yaklaşık 7.5 milyar dolarlık harcama yapılan Suriyeli göçmenlerin 400 bini, inşaat ve imalat sanayi başta olmak üzere pek çok sektörde kayıt dışı olarak çalışıyor. Rapora göre sadece Gaziantep’te kayıt dışı çalışanların sayısı 150 bin. Rapora göre, iş dünyası ise Suriyeli sığınmacıların istihdama kazandırılmasından yana. Ancak işverenler, Suriyelileri yabancı statüsünde çalıştırmanın getireceği ilave maliyetler konusunda devletin teşvik politikaları ile özendirici olmasını talep ediyor.

SURİYELİLER 6′INCI

ÇALIŞMA Bakanlığı verilerine göre, 2014 sonu itibarıyla 52 bin 304 yabancıya Türkiye’de çalışma izni verildi. Verilere göre, uyruklara ve izin türlerine göre yabancılara verilen çalışma izin sayısına 7 bin 680 ile Gürcistanlılar ilk sırada yer alıyor. İkinci sırada, 4 bin 334 ile Ukraynalılar, 3’üncülüğü 2 bin 635 kişi ile Türkmenler, 4’üncülüğü 2 bin 621 ile Çinliler ve 5’inciliği ise 2 bin 562 kişi ile Ruslar izledi. Türkiye’de çalışma izni verilen Suriyelilerin sayısı ise 2 bin 541 oldu. Suriyeliler bu rakamla en fazla çalışma izni verilen yabancılar sıralamasında 6’ncı oldu. Yabancılara çalışma izni verilmesine ilişkin tartışmalar özellikle işsizlik oranlarını yüzde 10’u aşması ile geniş bir kesim tarafından tepki ile karşılanıyor. Resmi verilere göre Türkiye’de çalışma izni alan yabancı sayısı sınırlı olmasına karşın Türkiye’de yasadışı çalışan sayısının çok büyük rakamlara ulaştığı biliniyor.

sözcü.com.tr

Eşcinsel erkeklere kan bağışı izni

ABD’de eşcinsel erkeklerin kan bağışı yapmasını engelleyen 30 yıllık yasak kaldırıldı. Ancak ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından kaldırılan yasağa rağmen son bir yıl içerisinde cinsel ilişkiye girmiş olan erkekler kan veremeyecek. 
Aynı politika İngiltere, Avustralya ve Japonya dâhil olmak üzere pek çok ülkede uygulanıyor. Kanada’da ise bu kısıtlama 5 yıl.Ancak ABD’de bazı eşcinsel aktivistler, ‘son bir yıl’ uygulamasının ayrımcılık olduğunu savunuyor.
İtalya, Meksika, Polonya, Portekiz, Rusya ve İspanya’da eşcinsellerin kan vermesine ilişkin herhangi bir yasak yok. Fakat bu ülkelerde kan bağışında bulunmak isteyen eşcinseller daha katı bir sorgulama sürecinden geçiyor.

“EŞCİNSEL ERKEKLERİ DAMGALAMAK HAKLI GÖSTERİLEMEZ”


İnsan Hakları Kampanyası Sözcüsü David Stacy, karar için “Doğru yönde atılmış bir adım” yorumunu yaptı. Stacy yine de FDA’in daha fazla adım atması gerektiği görüşünde:”FDA, eşcinsel ve biseksüel erkekleri damgalamaya devam ediyor. Mevcut bilimsel araştırmalar ışığında ve gelişmiş kan tarama teknolojisiyle bu haklı gösterilemez.” Yasak kaldırılmadan önce, ABD’de 1977’den sonraki zaman diliminde erkeklerle cinsel ilişkiye giren erkeklerin kan bağışında bulunmasına izin verilmiyordu. 
BBC Sağlık

Mum yakan imama linç kampanyası

Museviler’in Hanuka Bayramı’nda mum yakan imam Bilal Doğan aktrollerin linç kampanyasına uğradı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun kutlama mesajları yayınladıkları Museviler’in Hanuka Bayramı’nda mum yakan imama linç kampanyası başlatıldı.

Aralarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Dışişleri Bakanlığı gibi kurumlardan üst düzey temsilcilerin de katıldığı ve ilk defa devletin katılımıyla gerçekleştirilen Hanuka Bayramı’nda hahamla birlikte geleneksel bayram mumu yakan imam Bilal Doğan, trollerin hedefi haline geldi.

Büyük Mecidiye Cami İmamı Bilal Doğan, Beşiktaş Müftüsü’yle birlikte katıldığı kutlamalarda, Ortaköy Sinagogu Hahamı Akaali Rav Naftali Haleva ile birlikte şamdandaki mumları yakmıştı.

SEN MİSİN MUM YAKAN

Başta Milli Görüş cephesi olmak üzere, AKP’ye yakın kesimlerden de Doğan’ın mum yakması tefe konuldu. Diyanet’le ilgili haberlere yer veren “Dinihaberler” adlı sitede de imam Doğan’a ‘’Kepazelik” başlıklı bir haberle yüklenildi ve “Diyanet, gereğini yapsın” diye hedef gösterildi.

Diyanet Alo Fetva Hattı ise, ayrıntılarda dikkatli olmak kaydıyla, başka bir inanca ait ritüellerde, o inanç mensuplarına da saygı gereği eşlik etmenin bir sakıncası olmadığını savundu. Fetva Hattı, “Papa da ülkemize geldiğinde, namaz kılar gibi duruş sergiledi. Namaz mıydı değildi, onların inancında var mıydı, yoktu. Ama, başkalarının inancına saygı adına bu tür hareketler olabilir. Yeter ki kendi inancı dışına çıkmasın” dedi. Sözcü

Çatışmada 3 aylık bebek ve dedesi öldü!

Cizre’de çatışma ortasında kalan 3 aylık bebek ile dedesi öldü.


Bebeği hastaneye götürmek amacıyla sokağa çıkan annesi ve dedesi de kurşunlara hedef oldu. Karnından vurulan dede Ramazan İnce, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Annenin tedavisi ise sürüyor.

Alınan bilgilere göre, olay Cizre’nin Sur Mahallesi’nde dün gece meydana geldi. Cihan Haber Ajansı’na konuşan bebeğin amcası Abdurrahman İnce, olayı şöyle anlattı: “Dün gece saat 21.30 civarındaydı. Babamlarla birlikteydik. Babamın evi iki katlıdır. Yatma zamanı gelmişti, çocukların yatması gerektiğini söyledik. Bebeğin annesi ile halası bebeği alıp aşağı kata indiler. İndikleri merdivenler dışarıdan gözüküyor. Kadınlar bebekle aşağıya inerken silah sesi geldi. Hepimiz ayaklandık. 3 aylık bebeğimiz halasının kucağındaydı. Yanına gittiğimizde halası ‘bize ateş ettiler’ dedi. Halasının kucağındaki 3 aylık bebek göğsünden vurulmuş, kanı halasının üzerine sıçramıştı. O sırada bütün aile çığlıklara boğuldu. Ne yapacağımızı bilemedik. Hepimiz çocuk öldü zannettik. 5 dakika sonra bebek ağlayınca yaşadığını fark ettik ve 112‘yi aradık. Bize ‘polisi arayın, güvenliği sağlasınlar o zaman biz de geliriz’ dediler. 155’i aradık ‘yaralımız var’ dedik, ‘tamam’ dediler götürebilirsiniz. Babam, bebeğin annesi ve babası ellerinde beyaz bayraklarla bebeği ambulansa götürmek için yola çıktı. Ambulansa varmadan ateş açıldı. Gelen mermiler bebeğe, annesine ve babama isabet etti. Bebek orada vefat ederken babam ve bebeğin annesi hastaneye kaldırıldı. Oradan da Adana Devlet Hastanesi’ne sevk edildiler. Babam bu sabah saatlerinde vefat etti. Bebeğinin annesinin tedavisi devam ediyor.”

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı 12 gündür devam ediyor. Sözcü

Veganlardan Galatasaray'da eylem

Vegan Özgürlük Hareketi üyesi bir grup aktivist, Yılbaşı’nda hindi ve çam ağacı kesilmesini protesto etmek için Galatasaray Meydanı’nda soyunarak eylem yaptı. Topluluktan bazı üyeler paketlenmiş et maketlerinin içine girdi.

Vegan Özgürlük Hareketi üyesi bir grup aktivist, Yılbaşı’nda hindi ve çam ağacı kesilmesini protesto etmek için Galatasaray Meydanı’nda soyunarak eylem yaptı. Galatasaray Meydanı’nda 14.00’de toplanan bir grup Vegan aktivisti, "özel günler adı altında hayvan ve doğa katliamına dur demek için" eylem yaptı. Grup, "Noel canilere bayram hayvanlara katliam", "Mezbahalar var oldukça savaşlar devam edecek", "Cinayete ortak olma", "Kafesler kırılsın mezbahalar yıkılsın" yazılı dövizler taşıdı.

ŞAŞKIN BAKIŞLARLA İZLEDİLER

Burada Vegan aktivistleri Metin Kılıç ve Gülce Akdoğan çevredekilerin şaşkın bakışları altında önce soyundu ardından önceden hazıradıkarı ve marketlerde etlerin konulduğu kağıt tabaklara benzettikleri kabın içine girdi. Kan görüntüsü vermek için üzerlerine kırmızı boya döken eylemciler, bir süre bu şekilde bekledi. Çevrede toplananlarda bu durumu cep telefonu kameralarına kaydetti. İki küçük çocuk da şaşkın bakışlarla eylemi izledi.

"VEGAN OLMAYA DAVET EDİYORUZ"

Grup adına Vegan aktivisti Ebru Alyuntaş yaptığı basın açıklamsında, "Bizler, Vegan Özgürlük Hareketi, vegan ve vejetaryen hayvan özgürlüğü savunucuları olarak, daha önce defalarca, ‘‘Bayram’a Evet, Kurban’a Hayır!” demek için bir araya geldik ve son beş yıldır yaptığımız gibi bu sene de Noel”, Yılbaşı” ve Şükran Günü” adı altında gerçekleşen hindi ve çam katliamlarına, bu şiddet hezeyanına hayır demek için ve kendilerini savunmak ya da seslerini duyurmak için hiçbir şansı olmayan hayvanların sesi olmak için buradayız. Her yıl 65 milyardan fazla kara hayvanı gıda endüstrisi tarafından yapılan soykırımın kurbanı oluyor.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da milyonlarca canlı, gelenek”, inanç” ve eğlence” uğruna kurban edilecek. Ortalama boya gelmesi yaklaşık 10 yıl süren çam ağaçları, kesilip çeşitli ışıklar ve hediyelerle süslenerek birkaç günlük bir eğlencenin kurbanı olacak. Hindiler bilinçleri açık bir halde burunlarından kancalara asılacak, derileri yüzülecek ve kaynar suya atılacak. Bilimin bu denli geliştiği çağımızda artık hindi ya da yenmek üzere başka hiçbir hayvanın katledilmesinin gereği yoktur ve kötü gidişatta olan gezegenimizi kurtarmak ve dünya üzerinde açlık sorununu bitirmek için bütün insanlığı ve kendine insanım diyen bütün merhametli bireyleri Vegan olmaya davet ediyoruz" dedi. Açıklamanın ardından eylem sona erdi. DHA

Mülteciler için 8 milyar dolar harcandı

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde, İstanbul İktisatçılar Derneği tarafından düzenlenen "Göç ve Ekonomi" konulu "Sabahattin Zaim İslam ve Ekonomi Sempozyumu"na katıldı. Burada açıklamalarda bulunan Kurtulmuş, mülteciler için Türkiye'nin 8 milyar dolar harcadığını ifade etti.


Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, İstanbul Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde, İstanbul İktisatçılar Derneği tarafından düzenlenen "Göç ve Ekonomi" konulu "Sabahattin Zaim İslam ve Ekonomi Sempozyumu"na katıldı.

Sabahattin Zaim’in hayatından kesitlerin anlatıldığı sinevizyon gösteriminin ardından kürsüye çıkan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye’nin ve dünyanın göç sorunu karşısında neler yaptıkları hakkında bilgiler verdi.

" 2 MİLYON 280 BİN SURİYELİ MÜLTECİYLE KARŞI KARŞIYA KALDIK"

Göç ve ekonomi sorununa karşı dünya kamuoyunun son zamanlarda ilgisinin artığını dile getiren Kurtulmuş, Türkiye’nin göçün ortaya koymuş olduğu sorunlarla son 5 yıldır boğuşan bir ülke haline geldiğini ifade etti. Kurtulmuş, "Türkiye yaklaşık 2 milyon 280 bin sadece Suriyeli mülteciyle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca Irak’tan gelen mültecileri kabul etmiştir. Bu millet dünyanın neresinde başı sıkışan neresinde başı belaya giren varsa ona yardım eli uzatmış, ülkelerinin sınırlarını açarak ev sahipliği yapmıştır" dedi.

"HARCANAN PARA 8 MİLYAR DOLAR"

Kurtulmuş, 5 yıl içerisinde mültecilere yapılan ev sahipliğinin maddi karşılığının ise yaklaşık 8 milyar dolar seviyesinde olduğunu söyledi. Türkiye’nin böylesine önemli bir yükü tek başına çektiğini ve katlanmak zorunda kaldığını belirten Kurtulmuş, "Bunu yaparken de hiçbir şekilde yüksünmeden, hiçbir şekilde şikayet etmeden Türkiye, böylesine bir sorunun üstesinden gelmeye gayret etmiştir" dedi. Bu durumun devletin başarısından çok milletin başarısı olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Bu milletin böylesine büyük bir hazmetme kapasitesi olmasaydı, batılı ülkeleri kastederek söylüyorum, bin tane, on bin tane geldiği zaman büyük bir sorun olarak ayağa kalkanlara inat bu millet neredeyse 2 buçuk milyon mülteciyi 5 yıl içerisinde alırken hiçbir şekilde hazmetme sorunu çekmedi" diye konuştu.

"TÜRKİYE’NİN MİSAFİRPERVERLİĞİYLE ÇÖZÜLEMEYECEK KADAR VAHİM NOKTADA"

Kurtulmuş, tüm bunlara rağmen meselenin sadece Türkiye’nin tek başına altından kalkacağı bir mesele olmadığını dile getirerek, "Hani diyorlar ya ’Avrupa Birliği’nden şu kadar milyar dolar yardım gelecek’ hiç kusura bakmasınlar 1 kuruş bile yardım etmeseler de Türkiye mülteciler konusunda tek başına mücadele etmeye devam edecektir. Ancak mesele sadece Türkiye’nin bu misafirperverliğiyle, hamiyetperverliğiyle çözülemeyecek kadar vahim bir noktadadır" dedi.

"3. DÜNYA SAVAŞINDAN DAHA BÜYÜK BİR TEHDİT"

Göç meselesinin bu şekilde devam etmesi durumunda önümüzdeki on yılların en ana sorunlarından birisi olacağını söyleyen Kurtulmuş, "Açık söylüyorum eğer dünya sistemi ve dünya sisteminin temel aktörleri göç konusundaki tavırları bu şekliyle devam ederse küresel göç tehdidi 3. dünya savaşından daha büyük bir tehdit olarak insanlığın gündeminde devam edecektir" diye konuştu.

"NE ZAMAN Kİ AYLAN BEBEĞİN CESEDİ KARAYA VURDU..."

Aylan bebeğin cesedinin sahile vurana kadar dünya kamuoyunda yeterince bir hassasiyet oluşmadığına da dikkat çeken Kurtulmuş, "Mesele birçok siyaset yapıcı için uzaklarda ötede, doğuya ait bir meseleydi. Doğunun yüzüne bakılmayan insanların bir iç sorunu olarak bakılıyordu. Ancak ne zaman ki 2015’in yaz aylarında Doğu Akdeniz göç yollarının farklı kanalları kullanılarak Türkiye üzerinden Avrupa’ya çok yoğun bir göç dalgası başladı, ne zaman ki denizlerde cesetler yüzmeye başladı, ne zaman ki Aylan bebeğin cesedi karaya vurdu insanlığın gözü açılmaya başladı" dedi.

"YENİ BİR DÜNYANIN KURULMASINI DA TEKLİF EDİYORUZ"

Mülteci sorununun başka bir temel sorunu da beraberinde getirdiğini belirten Kurtulmuş, "Bugün ki dünya sistemi dünyadaki hiçbir temel sorunu çözme yeteneğine sahip değildir. Ukrayna’daki sorunu nasıl çözecek yeteneğe sahip değilse bu kadar önemli bir küresel kriz haline gelmiş olan göç meselesini de ne yazık ki kaybetmiştir. Bu meseleyi çözebilmek için yeni bir bakış açısına yeni bir paradigmaya ihtiyaç var. Bugün ki dünyadaki kurulu sistem, dünyanın yoksullarının da bu dünyanın vatandaşları, eşit insanları olduğu fikri üzerine oturmamaktadır. Şuan ki sistem, elinde ekonomik, politik ve silah gücü olanın, BM’de tanıdığı olanın, her türlü zalimliğe kayıtsız kalanların sistemidir. Onun için göç meselesi konusunda konuşurken aynı zamanda yeni bir dünyanın kurulmasını da teklif ediyoruz" dedi. DHA

Yere çöp atan yandı

İtalya'da parlamentoda kabul edilen bir yasayla yere izmarit, sakız gibi çöp atanlara 300 euro'ya kadar para cezası geliyor.

Hafta içinde kabul edilen "yeşil ekonomi" yasası kapsamında, sokak, park gibi kamusal alanlarda "çöp kutusu olmayan" herhangi bir yeri kirletenler para cezasına çarptırılacak.

Yere sigara izmariti atarken yakalananlara 300 euro'ya kadar para cezası kesilecek.

Sakız, kâğıt parçası gibi çöpleri yere atanlara ise 30-150 euro arası ceza verilecek.

Belediyeler de, görev alanlarındaki açık alanlara yeterli sayıda çöp kutusu ve kül tablası yerleştirmekle yükümlü olacak.

Yeni yasa sayesinde, çevre ve hava kirliliğiyle savaşılması ve fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerine yaklaşılması amaçlanıyor.

Hava kirliliğiyle mücadele

Bu kapsamda hükümetin hava kirliliğiyle mücadele için 35 milyon euro yatırım yapması da öngörülüyor.

Özellikle büyük kentlerde toplu taşımanın daha ulaşılır hale getirilmesi, araç ve bisiklet paylaşımı programlarının yaygınlaştırılması amaçlanıyor.

İtalya Çevre Bakanı Luca Galletti parlamentoda kabul edilen yeşil ekonomi yasasının, Paris'te birkaç hafta önce yapılan "iklim zirvesinde (Cop 21) varılan anlaşmaya ve sürdürülebilir bir ekonomi inşa etmeye yönelik bir adım" olduğunu söyledi.

Pizza fırınları yasaklanmıştı

İtalya'da son haftalarda hava kirliliğinin özellikle büyük kentlerde kritik seviyeye ulaşması nedeniyle olağanüstü tedbirler alınmaya başlamıştı.

Roma, Milano, Torino gibi kentlerde zaman zaman özel araçların trafiğe çıkması kısıtlanıyor, toplu taşıma ücretsiz hale getiriliyor.

Pizzalarıyla ünlü Napoli yakınlarındaki San Vitaliano kasabasında da önceki hafta hava kirliliğinin kritik seviyeye gelmesi üzerine pizza yapımında kullanılan odun fırınları yasaklanmıştı.

BBC Türkçe

Kayıp kaçak bedeline 10 yıllık iade

İzmir'in Urla ilçesinde yaşayan 58 yaşındaki Nail Güçlü, 4 yıl önce elektrik faturasına yansıtılan kayıp kaçak bedelini geri almak için başlattığı hukuk mücadelesini kazandı.


Yargıtay 3'üncü Hukuk Dairesi, İzmir 1'inci Tüketici Mahkemesi'nin verdiği 'Kayıp kaçak bedelinin 10 yıl geriye dönük olarak aboneye ödenmesi' yönündeki kararı onadı. Bu kararın diğer davalarda da emsal oluşturması bekleniyor. Urla ilçesinde yaşayan emekli emniyet mensubu Nail Güçlü, elektrik faturasında kayıp kaçak bedeli alındığını fark edince yaklaşık 4 yıl önce hukuk mücadelesi başlattı. İlk etapta Urla Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'ne başvuran Güçlü, bedelin iadesi talebiyle dilekçe verdi.

Dilekçeyi değerlendiren hakem heyeti 'Kayıp kaçak bedelinin 10 yıl geriye dönük olarak aboneye ödenmesi' yönünde karar verdi. Bunun üzerine Gediz Elektrik Dağıtım AŞ'ye başvuran Nail Güçlü süreci şöyle anlattı: "Gediz Elektrik Dağıtım AŞ'nin avukatları hakem heyetinin verdiği kararı İzmir 1'inci Tüketici Mahkemesi'ne taşıdı. Dava 3 yıl sürdü ve bizim haklı olduğumuz orada da kabul gördü. Ancak bunu da kabul etmeyip davayı Yargıtay'a taşıdılar. Yaklaşık 1 yıllık sürecin ardından da Yargıtay 3'üncü Hukuk Dairesi, 1'inci Tüketici Mahkemesi'nin verdiği kararı onadı.

Bundan sonra Gediz Elektrik Dağıtım AŞ'deki 10 yıllık kayıp kaçak bedelinin geri alınmasıyla ilgili süreç başlayacak. Vatandaşlarımızdan bu işin peşine düşmesini ve hiç kimseye hak etmediği parayı ödememesini öneriyorum."Kayıp kaçak bedelinin hesaplanması için daha önce başvuruda bulunduğunu belirten Nail Güçlü, bundan sonraki süreçte kayıp kaçak bedeli altında elektrik faturasına para yansıtılması durumunda tekrar hukuk mücadelesi başlatacağını söyledi.

Tufan HAMARAT / İZMİR, (DHA)

Akdeniz'de deprem

Antalya açıklarında, Akdeniz doğu baseninde 4,1 büyüklüğünde deprem meydana geldi.


Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanlığı verilerine göre, saat 06.51'de merkez üssü Akdeniz doğu baseni olan 4,1 büyüklüğünde deprem kaydedildi.

Antalya'nın Kumluca ilçesi Çavuşköy'e 123 kilometre uzaklıktaki sarsıntı, 30 kilometre derinlikte gerçekleşti.

Bülent Arınç'tan Can Dündar ve Erdem Gül açıklaması

Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutukluluğuna ilişkin olarak, "Can Dündar ve Erdem Gül’ün belli suçlamalarla tutuklanmaları, Türkiye’deki gidişata zarar verecek bir noktaya geldi. Umarım ki hakimler itiraz sebeplerini dikkate alır ve onları tahliye ederler" dedi. Arınç, "Benim dediklerimin tersi yapılacaksa, hiç olmazsa Can ve Erdem hakkında bir şey söylemeyeyim, başlarına bir şey gelmesin diye sesimi kıstım" diye konuştu.


Arınç, Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Kulübü tarafından düzenlenen ’Bölgesel Politika Konferansı’na konuşmacı olarak katıldı. Üniversitenin Halkalı’daki yerleşkesinde Rektör Prof. Dr. Mehmet Bulut, Küçükçekmece Belediye Başkanı Temel Karadeniz ile üniversitenin akademisyenleri ve öğrencilerin izlediği konferansta konuşan Bülent Arınç, programın sonunda öğrencilerin sorularını yanıtladı.

Arınç, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün MİT TIR’ları haberleri nedeniyle tutuklanmalarıyla ilgili bir soru üzerine, bu konudaki görüşlerini açıkladı.

"CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL’Ü TANIRIM"

Dündar ve Gül’ü tanıdığını belirten Bülent Arınç, bu iki isim hakkında olumsuz ve yanlış bir düşüncesinin olmadığını kaydetti. Arınç, "Can Dündar iyi bir gazeteci ve belgeselcidir. Çok önemli konularda demokrat kişiliğiyle belgeseller yapmıştır. Mesela, son dönemde Bediüzzaman Said Nursi hakkında belgesel hazırlığı yaptığını, ancak belli sebeplerle bunu başaramadığını duymuştum. Kendisiyle çok fazla görüşmemiz yoktur. Önemli olan, demokrat ya da özgür düşünce sahibi olduğuna inandığımız insanların cezaevinde olmamasıdır. Erdem Gül’ü daha yakından tanırım. Evet, gazetelerinin yayın çizgisini beğenmiyor olabilirsiniz ama, eleştiri de bir haktır. Erdem, seviyeli bir gazetecidir" diye konuştu.

"GAZETECİLERİN BU TÜR SUÇLAMALAR KARŞISINDA TUTUKLANMAMASI GEREKİR"

Bülent Arınç, gazetecilerin bu tür suçlamalar karşısında tutuklanmaması gerektiğinin altını çizdi. Arınç, şöyle devam etti:

"Gazetecilik faaliyeti olarak görülmese dahi, MİT TIR’larının basılması veya yakalanmasıyla ilgili görüntüler basında hep yazıldı, çizildi. Artık gizlilik diye bir şey kalmadı. Daha önce başka bir gazetede yayınlanan ya da internette video olarak izlenen bir konudaki başka bir konuda dün Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine verdiği bir karar var. Buna göre, ’Zaten ifşa edilmiştir, ikinci defa yayınlanması suç unsuru teşkil etmez’ diyor. MİT TIR’ları içerisinde ’Silah vardı, yoktu’ diyen çok önemli devlet büyüklerimiz, ’Değil’ diyen yine çok önemli devlet büyüklerimiz de olduğuna göre, burada aleniyet kazanması bir suç teşkil eder mi, etmez mi? O konuda öncelikle bir karar verilmesi lazım. Ancak her hal–karda gazetecilerin bu tür suçlamalar karşısında tutuklanmaması gerekir."

"TUTUKLAMA CEZA DEĞİL TEDBİR OLMALI"

Tutuklamanın bir tedbir olduğunu, ceza olmadığını vurgulayan Arınç, tutuklama kararının ’kaçma’ veya ’delilleri karartma’ ihtimali varsa verilebileceğini ifade etti.

"İNŞALLAH TUTUKLANMAZLAR DEMİŞTİM"

Arınç, "Ben ilk günlerde inşallah tutuklanmazlar, tutuksuz yargılanırlar, ağır bir suçlama var ama bunlar maruf insanlardır, kaçacaklarsa da siz de yakalarsınız demiştim. Ancak bunları çok yüksek sesle söyleyemiyoruz. Çünkü hukuk ve yargı konusunda büyük bir sıkıntı var. Bunu aşmamız lazım" dedi.

"CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL’ÜN BAŞLARINA BİR ŞEY GELMESİN DİYE SESİMİ KISTIM"

"Paralel yapı"ya yönelik Manisa’da yürütülen bir operasyonla ilgili olarak, o dönem yaptığı bir konuşmayı hatırlatan Arınç, şöyle konuştu:

"Manisa’da yürütülen bir operasyon sebebiyle birkaç defa eleştiride bulundum. İnsanları tanımasam, bu sözleri söylemezdim. Çok temiz, maruf, ahlaklı insanlar, belli suçlamalarla nezarete alındılar ve tutuklama kararları verildi. 24 Kasım günü 4 bayan öğretmen okullarından alınarak, mahkemeye sevk edilerek tutuklandı.

Bildiğiniz üzere paralel suçlaması içerisinde yaşandı. Ben, bunları tanıyorum, bu suçlamalar, bu iddialar boş çıkar, yarın mahcup olursunuz, yapmayın dedim. 7 kişi serbest bırakılmıştı, ben Manisa’dan ayrıldım. İtiraz üzerine 7’sini getirip tutuklamışlar. Benim dediklerimin tersi yapılacaksa, hiç olmazsa Can ve Erdem hakkında bir şey söylemeyeyim, başlarına bir şey gelmesin diye sesimi kıstım. Adaletin sarayı var, adaletin kendisine ihtiyacımız var. Türkiye’de şu an en çok adalete ve hakkaniyete ihtiyaç var."

"SAVCI ’TUTUKLAYIN’ DİYOR, ÖBÜRÜSÜ DE TUTUKLUYOR"

"Bizi 13 yıl tek başına iktidarda tutan şey partimizin adında ’Adalet’ olması, haktan ve hukuktan yana olmamızdır" diyen Arınç, "Bu hükümetin yargı ile ilişkileri sıfır denecek kadar azdır. HSYK Başkanı Adalet Bakanı’dır ama, diğerleri hakimler tarafından seçilmiş insanlardır. Temsili noktada Bakan onları temsil ediyor. İşin kötüsü, yargı bu kararı veriyor. Savcı ’Tutuklayın’ diyor, öbürüsü de tutukluyor. Yargıyı bu adaletsiz, haksız, hukuka aykırı noktalardan çıkarmamız lazım. Bunun için hükümetler yasal tedbir alacaksa, bunları alır. Yoksa bu yapılanlardan doğrudan dolayı hükümetimizi sorumlu tutmuyorum" ifadesini kullandı.

TAHLİYE TEMENNİSİ

Can Dündar ve Erdem Gül’ün belli suçlamalarla tutuklanmalarının, Türkiye’deki gidişata zarar verecek bir noktaya getirdiğini savunan Arınç, "Umarım ki hakimler itiraz sebeplerini dikkate alır ve onları tahliye ederler" dedi.

İSRAİL İLE MÜZAKERELER...

Bülent Arınç, Türkiye ile İsrail arasında yapılan müzakerelerle ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine de, Türkiye’nin çıkarlarının, milli menfaatlerinin temel esas olduğunu belirtti. Arınç, "Bir devletimiz var. Kendi özel düşüncelerimizi içimizde muhafaza ederiz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti bir devlettir. Devletten devlete ilişkilerde de, dış politikadaki temel esas ülkemizin milli menfaatleridir. Dış politikada çıkarlar söz konusu olduğunda bu devlet her şeyi yapmalıdır ve yapar. İsrail ile doğalgaz anlaşması şu ya da bu anlaşma, fısırık şeyler. Daha başka şeyler de yapılmalıdır, yeter ki ülkemizin dış politikasına yarar sağlayacak bir iş olsun. Bugün bizim Güneyimiz kaynıyor. Türkiye ciddi bir tehlike altındadır. Rusya ile geldiğimiz noktayı biliyorsunuz. Bizim ittifaklara ve dostluklara ve kendimizi koruyacak tedbirlere ihtiyacımız var" yanıtını verdi.

Konferansın sonunda, Bülent Arınç’a katılımından dolayı bir tablo hediye edildi. DHA

Kayseri'de üvey çocuklarına işkence yapan kadın hastaneye kaldırıldı

Kayseri'de üvey çocuklarına yaptığı işkence ile ülke gündemine oturan ve 46 yıl hapis cezası alan S.A.'nın kaldığı cezaevinden ambulans ile Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine getirilerek tedavi altına alındığı ve tedavisinin ardından taburcu olduğu ortaya çıktı.

Edinilen bilgiye göre, dün gece saatlerinde kaldığı cezaevinden ambulans ile alınan S.A.'nın yoğun güvenlik önlemleri altında Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine getirilerek tedavi edildiği ve tedavisinin ardından taburcu edildiği öğrenildi.

S.A.'nın cezaevinden hangi rahatsızlıktan dolayı hastaneye sevk edildiği ise gizemini koruyor.

Hastaneye sevk edilen kadının, hastanedeki görüntüleri ortaya çıktı.  Amatör kameraya yansıyan görüntülerde, S.A.'nın yoğun güvenlik önlemleri altında tedavi gördüğü Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisinde bulunan travma odasından çıktığı görüldü.

Özel uçakla geldiler evlerinin anahtarını aldılar

Ukrayna'dan 2 kafile halinde gelen 329 Ahıska Türkü, Erzincan’da Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan tarafından çiçeklerle karşılandı.

Ukrayna’da bulunan 329 Ahıska Türkü, Kiev’den kalkan uçakla Erzincan’a getirildi. Ahıska Türkleri için düzenlenen karşılama töreninde Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Vali Süleyman Kahraman, Belediye Başkanı Cemalettin Başsoy, Ak Parti Erzincan Milletvekilleri Sebahattin Karakelle, Serkan Bayram, Üzümlü Kaymakamı Fatih Acar, Belediye Başkanı Ahmet Sazlı hazır bulundu.

İlk kafilede bulunan 164 Ahıska Türkü, saat 16.00’da THY’ye ait uçaktan inerken alkışlarla karşılandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı üzerine harekete geçtiklerini belirten Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Erzincan Havalimanına inen Ahıska Türklerine karanfil verdi. Ahıskalı Türkleri, vatanlarına geldiklerinden için çok mutlu olduklarını ifade ederken, bazıları sevinç gözyaşı döktü. Gümrük işlemlerinin ardından Ahıskalı Türkler onuruna Belediye Mehteran Ekibi, bir gösteri yaptı. Ahıskalılar, Türk Bayraklarını sallayarak gösteriyi izledi.

Bugün 2 uçakla 90 aile ve 329 Ahıska Türkü’nün geldiğine işaret eden Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Ahıskalı Türklerin Erzincan’ın Üzümlü Bucağındaki TOKİ konutlarında iskan edileceğini söyledi. Akdoğan, "Ahıska Türklerinin geçmişte yaşadıkları sıkıntıları, zulümleri, sürgünleri biliyorsunuz. O yüzden ensar ve muhacir anlayışıyla bütün bu kardeşlerimize en iyi şekilde kucağınızı açacağınıza inanıyorum" ifadelerini kullandı.


AKDOĞAN: KURU YAPRAK GİBİ DÜNYANIN DÖRT BİR YANINA SAVRULDULAR

"Asıl vatanınıza hoşgeldiniz" diyen Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ahıskalı soydaşlarımızla 1800 yıllardan itibaren aramıza sınırlar girdi. Ama gönüllerimizin arasına hiçbir mesafe girmedi. Ahıska, Gürcistan’da aslında yakın bir bölge. Büyük acılar yaşadılar. 1944 yılında 2. Dünya savaşının yaşandığı trajedide Ahıskalı kardeşlerimiz, soydaşlarımız trenlerle bir bilinmeze doğru gittiler.

120 bin kişi trenlere dolduruldu. Nereye gittikleri belli değildi. Kuru bir yaprak gibi dünyanın dört bir yanına savruldular. Evet bugün dünyanın 9 ülkesinde yaşıyorlar. İkinci büyük trajedi 1989 yılında yaşandı. Yine acıyı çekenler Ahıskalı kardeşlerimiz oldu. Yine sürgün edildiler. Yine cefa çektiler. Evet Türkiye yarım asır çerisinde iki defa yerlerinden edilen kardeşlerine sahip çıktı, sahip çıkacak. 1992 yılında başka hiçbir topluluk için yapılmayanı yaptı. Ahıska Türklerinin Türkiye’ye kabulü ve iskanına dair kanun kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti bütün kurumları ve hükümetleriyle Ahıska Türklerine sahip çıkmıştır."

Dünya Ahıska Türkleri Birliği Genel Başkanı Ziyatdin Kassanov, 9 ülkede Ahıskalı bulunduğunu, bugünün tarihi bir gün olduğunu bildirdi. Kassanov, 3 kere sürgün edilmelerine karşın Ahıskalıların dilini, dinini, örf ve adetlerini unutmadıklarını belirtti.

Yapılan konuşmalarda 500 aile ve 3 bin kişiden oluşan Ahıska Türklerinin Üzümlü ve Geyikli’de yaptırılan 580 TOKİ konutunda iskan edileceğini, ilk iki kafilenin ardından aralıklarla Ahıskalıların Erzincan’a geleceği bildirildi. Törende Bakan Akdoğan ve protokol üyeleri tarafından Ahıska Türklerine temsili olarak 5 evin anahtarı verildi. Karşılama ve konuşmaların ardından Üzümlü ilçesindeki TOKİ konutlarına geçen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, ailelerin kalacağı evleri denetledi ve yerleşen ailelerle sohbet etti.

AHISKALI TÜRKLER YENİ EVLERİNDE

Akdoğan konuşmasının ardından Ahıska Türkü ailelere, Erzincan'ın Üzümlü ilçesinde TOKİ tarafından yaptırılan ve kendileri için dayalı döşeli hazırlanan dairelerin anahtarlarını dağıttı. Törenin ardından aileler, evlerine götürülerek yerleştirildi.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan'ın eşlik ettiği aileler, yeni evlerini görünce büyük mutluluk yaşadı. DHA


İbrahim Adnan Saraçoğlu'na aile boyu şantaj

Ünlü Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun kızı Serra Tarhan, babasına şantaj yaparak çıkar elde etmekten suçlu bulunarak 1 yıl hapse çarptırıldı. Tarhan’ın kocası ve oğlu da suçlu bulundu.

Hazırladığı bitkisel kürlerle tanınan ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı’na getirilen Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun, kızı, eski damadı ve torunu hakkında şantaj suçlamasıyla şikâyetçi olması üzerine açılan dava sonuçlandı.Prof. Saraçoğlu’nun kâbusu haline gelen olaylar, 14 Mart 2015 tarihinde başladı. İddiaya göre, kızı Serrah Tarhan (45), babasını arayarak, “Şu anda baba-kız olarak değil iki rakip olarak karşı karşıyayız. İsteklerim için iki gün mühlet veriyorum. Yoksa hayatınız mahvolacak” sözleriyle, bazı maddi isteklerde bulundu. Konuşmaya, Saraçoğlu’nun danışmanı Mahmut Sipahioğlu da tanık oldu. Kısa süre aralarla Tarhan’ın oğlu, Prof. Saraçoğlu’nun torunu Sarp Bakış (25) ve babası, damat Burak Bakış da telefonla ve yüz yüze benzer taleplerde bulundular.

ZARFI ALIRKEN GÖZALTI

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaat eden İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun dosyası, Emniyet Müdürlüğü’ne gönderildi.Emniyet yetkilileri, suçun delillendirilmesi amacıyla, Prof. Saraçoğlu’ndan, şüphelilerden gelen isteği kabul etmesini istedi. Seri numaraları alınmış 10 bin lirayı alan danışman Sipahioğlu, Serra Tarhan ve Sarp Bakış ile buluştu. Tarhan ve oğlu, para dolu zarfı aldığı sırada yapılan operasyonla gözaltına alındı. İfadeleri sonrası anne ve oğlu serbest bırakılırken, savcılık, her üç sanık hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası talep etti.

CEZALAR 5 YIL ERTELENDİ

Yargılama sonucunda mahkeme hâkimi, Serra Tarhan’a, şantaj suçunu işlediğini sabit görerek 1 yıl hapis ve 30 gün adli para cezası verdi. Hâkim, indirimle Serra Tarhan’ı 10 ay hapis ve 25 gün adli para cezası ile cezalandırdı. Burak Bakış ile Sarp Bakış ise eyleme yardım ettikleri gerekçesiyle önce 1 yıl hapis ve 30 günlük adli para cezasına çarptırıldı. Bu ceza da iyi hal indirimi ile 5 ay hapis ve 12 gün karşılığı adli para cezasına çevrildi. Sanıkların cezaları, sabıkasız olmaları nedeniyle 5 yıllık denetim karşılığında ertelendi.

550 BİN TL VE SÜPER LÜKS OFİS

Anadolu 58. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ifade veren Prof. Saraçoğlu, kızının kapatacağı işyerinde işçilerin tazminatı için 50 bin, sermaye için 500 bin ve lüks bir ofis istediğini anlattı. Serra Tarhan suçlamaları reddederken, Burak Bakış, oğlu Sarp’ın, annesi ve dedesinin arasında kaldığı için kendisinin devreye girdiğini söyledi ve şantaj suçlamasını kabul etmedi. Sarp Bakış da, “Dedem, annemin işlettiği lokantayı kapatmasını istiyordu. Dedemle annem arasında kaldım. Dedemin neden böyle yaptığını anlamadım” dedi.

Aziz Özen / Hürriyet

İstanbul'a yılbaşında kar yağacak mı?

Yeni yıla sayılı günler kala Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün haftalık tahminleri yayınlandı. Buna göre İstanbul, Kocaeli, Sakarya ve Yalova ile Karadeniz'in tamamı yüzde 60 olasılıkla yeni yıla karla girecek. Ancak Meteoroloji Genel Müdürlüğü uzmanları, "Yüzde 60 ihtimal bizim için güvenilirliği düşük bir seviyedir. En doğru tahmini Pazartesi günü yapabileceğiz" uyarısı yaptı.

Hürriyet'e bilgi veren Meteoroloji yetkilileri, Türkiye'nin yeni yıla karlı mı karsız mı gireceğine ilişkin tutarlı bir tahmin yapabilmek için pazartesi gününün beklenmesi gerektiğinin altını çizdiler.

SÜRE UZADIKÇA TUTARLILIK AZALIYOR

7 günlük tahminlerine göre Marmara'nın doğusu ile Karadeniz'in tamamı için perşembe gecesi ve yeni yılın ilk günü kar yağışı beklediklerini belirten uzmanlar, "İlk üç günlük tahminlerimizin tutarlılığı yüzde 85 iken, bu oran ilk 3-5 gün aralığında yüzde 70'e; 5-7 gün aralığında ise yüzde 60'a düşüyor. Dolayısıyla vatandaşlarımıza daha kesin bir tahmin için Pazartesi haritalarımızı beklemelerini öneriyoruz. Çünkü yağışlı sistem Kafkaslar'a kayabileceği gibi; bizi pas geçerek Balkanlar üzerinden İtalya'ya da gidebilir. Ne olacağını Pazartesi söyleyebiliriz" diye konuştu.

Diyarbakır’dan psikiyatr uyarısı: Tedavi için 1 ay süremiz var

Operasyonların, çatışmaların ve ölümlerin yaşandığı Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aytekin Sır, bölge insanının yaşadığı ruhsal travmaya dikkat çekerek, “Süremiz çok kısa. Bu insanlara ulaşıp bir ay içinde tedavi altına almazsak bedelini çok ağır öderiz” uyarısında bulundu. 1990’lı yıllardaki köy boşaltmaların ardından gerekli önlemlerin alınmadığını belirten Prof. Sır, “Köy boşaltmada duvara tosladık. Hiç olmazsa şimdi akıllı hareket etmek lazım” dedi. Sır, Hürriyet’e özetle şunları söyledi:

DEVAMLI KORKU İÇİNDELER

“İlk bir aya akut stres bozukluğu diyoruz. Ateş açıldığı zaman çocuklar ağlamaya, bağırmaya başlıyorlar. Kendilerine, ailelerine bir şey olacak mı diye devamlı korku içindeler. Erişkinler de böyle. En azından olayın ne olduğu konuşularak, olabilecek semptomlar anlatılmalı. Yeniden patlama olacak korkusuyla en ufak bir tıkırtı oldu mu eyvah diyor; terleme, çarpıntı, nefes darlığı gibi tablolar gelişmeye başlıyor. Geceleri kâbuslar görüyorlar, bağırarak uyanıyorlar. Yaralanma, ölüm, kayıp olduysa daha büyük tablolar ortaya çıkıyor. Olayı nasıl yaşadılar, neler hissettiler, o sırada neler oldu, nelere tanık oldular, bunları konuşmak bile insanlarda önemli bir basınç azalmasına sebep oluyor.

ARAŞTIRMA YAPAMIYORUZ

Akut stres bozukluğunun sıklığı ve ‘biyolojik marker’lara bakmak için bir çalışma hazırladım ama inanın arkadaşları gönderemiyorum. Özellikle Sur’da Baro Başkanı’nın öldürülmesinin ardından çok ciddi bir korku hâkim oldu. Sur dediğimiz bölgeyle üniversite karşı karşıya. Silvan burnumuzun dibi, gidemiyoruz, Cizre’ye öyle. Ama bugün bu işi çözmezsek ileride çok daha büyük yaralar açılacak. İleride oluşacak tablonun adı da post-travmatik stres bozukluğu veya travma sonrası stres bozukluğu. Bu, iki uçta yaşanıyor. Ya evden dışarı çıkamıyorlar ya da ilişkilerde kuvvet hâkimiyeti olmaya başlıyor; kimin elinde silahı varsa kendini kuvvetli hissetmeye başlıyor.

DUVARA TOSLADIK

Köy boşaltmalarda da ben buradaydım. Göç eden köyle göç etmeyen köyler arasında travma sonrası stres bozukluğu oranında neredeyse yüzde 38 gibi bir fark vardı. Keşke o dönemde köyler yakılırken ‘ne yapalım’ diye sorsalardı. O zaman biz de onlara ‘Halkın güvenliğini sağlayamıyorsanız boşaltın ama ev yapın, bir iş verin ki hayatını devam ettirebilsin’ diyecektik. Herkes evini römorka yükleyip şehir merkezine göçtü. Ne oldu? Şu anki olayları çıkartanlar onların çocukları. Devlet şimdi daha mı kârlı çıktı? Köy boşaltmalarda duvara tosladık. Hiç olmazsa şimdi akıllı hareket etmek lazım, en azından sonrası için olabilecek olayların önüne geçeriz.”

ASKER-POLİS DE REHABİLİTE EDİLMELİ

m PROF. Sır, güvenlik güçleriyle ilgili şu uyarılarda bulunuyor: “Biz sivilleri konuşuyoruz ama aynı olay poliste de askerde de var şu anda. Onların da rehabilite edilmesi gerekiyor. Onlar da arkadaşlarını kaybediyorlar. Bir polis anlatıyor: Çocuk diyor ki, siz köyümüzü yaktınız. Ben dünyada yoktum ama siz köyümüzü yakmışsınız. Nesilden nesile aktarılıyor bu düşmanlık. Bunu daha derinleştirmemek adına şu an harekete geçmenin tam zamanı. Geç kalacak olursak bunun bedelini çok ağır öderiz. Bu ateş yayılıyor ve bütün Türkiye’yi yakıyor.”

OYUNCAK TABANCAYI YASAKLARIM

PROF. Aytekin Sır’ın yetişkinlere tavsiyeleri ise şöyle: “Erişkinlere tavsiyemiz hiçbir şey yokmuş gibi davranmasınlar. Bir psikiyatri kliniğine müracaat etsinler, bir şey olup olmadığına biz karar verelim. Çocuklarıyla oyun oynayabilirler. Bomba patlıyorsa burada çocuğu önceden uyarmak gerekiyor. Onun yerine ‘Bak şimdi ben ağzımla bom diye bir ses çıkaracağım, böyle sesler zaman zaman olabilir. Ben de bazen korkuyorum ama bu esasında dışarıda olan bir olay, bize bir tehdit söz konusu değil. Burada güvendeyiz’i hissettirmek lazım çocuklara. Ben inanın bu şehri yönetiyor olsam, ilk yapacağım şey oyuncak tabancanın dahi şehre girişine engel olmak. Yasaklarım bunu. Çatapatların, torpillerin, havai fişeklerin girişine engel olurum. Bunlar bile insanları o kadar çok korkutmaya başlayacak ki, insanlar daha farkında değil bunların.”

EŞLERDEN PASTA-BÖREK

TERÖR örgütü PKK’ya yönelik Diyarbakır’ın Sur ilçesinde görev yapan polislere eşlerinden destek geldi. Polislerin eşleri, bölgeye giderek evde yaptıkları pasta ve börekleri eşlerine ve arkadaşlarına dağıttı.

ÇÖZÜME ORTAĞIZ

CHP’nin kadın milletvekillerinden oluşan heyet, Diyarbakır’da incelemelerde bulundu ve partinin Kürt sorununda çözüm ortağı olduğunu ilan ederek, çözüm paketini açıkladı. Heyete başkanlık yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, “Bir üçüncü yol olduğunu, hendeklerle, barikatlarla, terörle, şiddetle değil siyasetle çözebileceğimizi ve CHP’nin bu çözümde öncü rol oynayabileceğini anımsatmaya geldik” dedi.
silah sesleri duyuldu

CHP’de sokağa çıkma yasakları ve çatışmaların değerlendirildiği MYK’da bölgeye heyet gönderme kararının alınmasının ardından Selin Sayek Böke ile CHP’li kadın vekiller Melike Basmacı, Gamze İlgezdi, Elif Doğan Türkmen, Zeynep Altıok ve Nurhayat Altaca Kayışoğlu Diyarbakır’a giderek incelemelerde bulundu. CHP’li kadınlar ilk olarak Sur’da yasağın sürdüğü 6 mahalleye geçmek istedi ancak polis barikatı nedeniyle bölgeye girilemedi. Sıkı güvenlik önlemleri altında esnaf ve vatandaşlarla görüşen heyet, daha sonra Dağkapı Meydanı’na geçti. Bu sırada, sokağa çıkma yasağının bulunduğu yerden silah sesleri geldi. CHP’li kadınlar, Sur ilçesi muhtarları ile bir araya geldi, Sur’dan göç eden aileleri dinleyerek, Sur esnafı ile de bir toplantı yaptı. Görüşmeler sonrası CHP’nin çözüm paketini de anlatan CHP’li Böke, şunları söyledi:

İLK ADIM

“Kalbimizi, kulağımızı ve aklımızı açtık. Diyarbakır’ın sesini duymaya, duyduğumuz sesi daha sonra akılla politikaya dönüştürmek için ilk adımı atmaya geldik. Burada yaşanan acıyı tarif etmemiz mümkün değil. Kadın olarak, anne olarak bu ağır yükü paylaştık. İlaç almak için o barikatları aşmak zorunda kalan bir anne ile konuştuk. Bu barikatları Türkiye’nin aşması gerekiyor. Okula gidemeyen çocukların acısını gözlerinden hissettiğimiz annelerle görüştük. Bir umut var, üçüncü yol var. TBMM’de ‘Toplumsal Mutabakat Komisyonu’ kurulması için ısrarcıyız. Barışı toplumsallaştıracak adımların atıldığı bir komisyon kurulmasını çok önemsiyoruz.” (Rifat BAŞARAN/DİYARBAKIR) Hürriyet