Diyarbakır’da, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından geçen Aralık ayında 1 günlük grev, sevk ve 1 saatlik derse girmeme eylemlerine katıldıkları belirtilen Eğitim-Sen’e üye 4 bin 900 öğretmen hakkında soruşturma açıldığı belirtildi. Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Başkanı İkram Atabay, öğretmenlerin ifadelerinin alındığını söyledi. Sendikanın şube sekreteri Nuri Özdemir ise, soruşturmalar nedeniyle eğitim kalitesinin düştüğünü ve öğretmenlerin iş yapamaz hale geldiğini öne sürdü.
Diyarbakır’da KEKS’e bağlı Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Başkanı İkram Atabay, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 14 Aralık’ta Eğitim-Sen Merkezi’nin Diyarbakır için aldığı ’Hastaneye sevk’, 21 Aralık’ta ’1 saatlik derse girmeme’ ve KESK’in 29 Aralık’taki ’1 günlük iş bırakma’ eylemine katılan 4 bin 900 öğretmen hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Soruşturma kapsamında eyleme katılan Eğitim-sen üyelerinin ifadelerinin alınmaya devam edildiğini söyleyen Atabay, "Diyarbakır’da 9 bin 950 üyemiz bulunmaktadır. Eylemler sendikal faaliyetler ve genel merkezin aldığı kararlar doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Sendikal eylemler, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır" diye konuştu.
"MİLLİ EĞİTİM AYNUR ADINDA ÖĞRETMENİ ARIYOR"
Eğitim-Sen 1 No’lu Şube Sekreteri Nuri Özdemir ise, yapılan soruşturmalar nedeniyle eğitim kalitesinin düştüğünü ve öğretmenlerin iş yapamaz hala geldiğini söyledi. Traji-komik soruşturmalar açıldığını söyleyen Özdemir, şöyle dedi:
"Geçen Milli Eğitim’den Aynur adında bir üyemizi çağırmışlar. Kendisi de ifade vermeye gittiğinde şok bir durum ile karşılaşmış. Kendisine, Aynur adında bir öğretmenin dış basına Türkiye devletine hakaret eder nitelikle demeç verdiğini ve Diyarbakır’da tespit ettikleri Aynur adındaki 24 öğretmeni tespit ettiklerini ve bunların içerisinde demeç veren Aynur’u aradıklarını söylemişler. Bir eğitimcinin karşılaştığı durumu gösteren en bariz örneklerden biridir. Bölgenin şartları nedeniyle güç koşullarda eğitim veren öğretmenleri bu soruşturmalar ile iş yapamaz hale getiriyorlar."
Ferit ASLAN/DİYARBAKIR, (DHA)
24 Nisan 2016 Pazar
Özgecan'ın katilinin annesi ve kardeşi konuştu
Türkiye’yi sarsan Özgecan Aslan cinayetini işleyen Ahmet Suphi Altındöken, kaldığı cezaevinde öldürüldü. Saldırıda babası da yaralandı. Cenazesi günlerce gömülemeyen Altındöken'in annesi Naciye Tan, yaşadıklarını anlattı. Kız kardeşi ise "Bizi öldüresiye döverdi. Geceleri siren sesiyle ya da üzerimize su dökerek uyandırırdı" dedi. Altındöken'in kendisini de dövdüğünü söyleyen kız kardeş "Neremize geldiği fark etmeden vurup karşımıza geçip 'oh rahatladım' derdi" diye konuştu.
Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Naciye Tan'ın sözlerinden bir bölümü şöyle:
-Cinayetten nasıl haberiniz oldu?
Olaydan 2 gün sonra jandarma dan neler olduğunu öğrendik. Söy lenenlerin bu kadar derin olmasına inanmak istemiyordum. Olaydan sonra işe devam etmek zorunda kaldım. Canınız acısa da müşteri geldiği an başka bir maskeye bürü nüyorsunuz. Akşam el ayak çeki lince canım o kadar çok yanıyordu ki... Bir hayat gitmiş. Yeni hayatta herkes bana yabancı. Attığım adım bile tam değil, boşluktayım. Kim seye bir şey anlatamıyordum. Sokakta bakışlarıyla “O kadın” diyorlardı. Hiç kimseye bir şey söy lemeye hakkım yok. İşyerim eski Ankara yolundaydı.“Acaba kam yonun altına mı girsem” diyor dum. Sonra “Bana çarpana yazık olur” diye yapamadım. Beynim o kadar kalabalıktı ki. Sabah uyanıp kendimi çimdikliyordum. Rüyada olmak benim için daha iyiydi. Hiç uyanmak istemiyordum.
Suphi’nin cinayet işlediğini duyunca kendinizi sorguladınız mı? Onu iyi yetiştiremediğinizi düşündünüz mü?
Benim de hatalarım olmuştur. Çocuklarımın yanında kavga etme seydim belki bu hale gelmezdi. Bir ömür verip yetiştiriyorsunuz, eli nizde kocaman bir sıfır kalıyor.
Şiddet görüyor muydu nuz?
O konuyu hiç açmak istemiyo rum. Yaşandı bitti. 2009’da ayrıl dım. Kızımın üniversite sınavın dan bir gün önceydi. Eşya almadan çıkmış tım o evden. Küpelerimi satıp yol parası yaptım. Kızımı okula yazdırmaya götürdüm. Çok şükür kızım okudu.
Problemli bir çocuk muydu?
Ortaokula kadar ona ‘süt çocuğu’ derlerdi. Boyu kısaydı. Bunu kompleks yapardı. Prob lemleri vardı.
Kaçıncı sınıfa kadar okudu?
Lise 1’de terk etti. Günlerce ağladım. Giz lice rapor aldık. Vazgeçer de okula döner diye. Babası kuyumcuydu, ona güvendi. Biz daha ayrılmadan babasının işleri kötüye gitmeye başladı. Orayı satıp, tak sitle otobüs aldı.
‘17 YAŞINDA KAZA GEÇİRDİ SONRA BÖYLE OLDU’
Suphi’nin şiddet eğilimi ne zaman başladı?
17 yaşında feci bir motor kazası geçirdi. Kafası ağır hasar aldı. Günlerce hayat ünite sinde kaldı. Kafatasındaki bir kemiğini çıka rıp platin taktılar. İki kez ağzından ameliyat geçirdi. İkinci ameliyat olduğunda dokto ruyla anlaştım, “Suphi’ye psikolojik tedavi görmesi gerektiğini söyleyin” dedi. Kazadan sonra davranışları değişmişti. Agresifleşti. Normal bir hareketi yoktu. Akşamları kızıma ve bana su sıkıyordu. Gece üstümüze ışıldak tutuyordu. Şiddet uygula yıp “Oh be” diyordu. Bir gün sırf sigarası yok diye darbe aldım. Savcılığa bile gittim. Bize şiddet uyguladı ğını söyledim.
“Yapabileceğimiz bir şey yok. Polis zoruyla beyaz önlük giydirip götürme niz gerekiyor” dedi. Onu yapamadım. Keşke yapsaydım.
Bu hallerini sadece kazaya mı bağ lıyorsunuz?
17 yaşına kadar bana şiddet uygulama yan bir insan kazadan sonra şiddet uygu larsa ben bunu kazaya bağlarım.
Daha önce eşiniz sizi döverken Suphi’nin izlediğini söylemiştiniz.
Ben şiddet görürken o titreyerek seyre derdi. Her şey gözü önünde oluyordu.
BANA İŞKENCE ETTİLER
Cezaevinde vuruldu. Cenazesini 5 gün boyunca gömemediniz...
Cenazeyi gömdürmeyerek, bitmiş bir hayatla kavga ederek aslında ona değil bana işkence ettiler. Ezilmiş bir canlı düşünün. Defalarca üzerinden arabayla geçtiler...
KIZ KARDEŞİ: ‘ÖZGECAN’IN BABASI GİBİ BİR BABAM OLMASINI İSTERDİM
’Kardeşin nasıl biriydi? Annen şiddet eğilimini kazaya bağlıyor... Kaza tetiklemiş olabilir ama içinde eğilimi vardır. Suphi’nin bizim açımızdan doğru yoldaymış gibi gözükmesini iste miyorum. Benden iki yaş büyük olduğu için babamın şiddetine benden daha çok tanık olmuş. Zor zamanlar geçirmiş ola bilir. Yeğenim için şükrediyorum. O da şiddet eğilimli bir babayla büyüyecekti ve belki de şiddete eğilimli olacaktı. Herkes Suphi’nin kaza yüzünden böyle oldu ğunu söyledi.Bunu ona da duyurdular. O da şımardı. Gittiği okulun ve Fatih’in (Cinayete yardım eden suç ortağı Fatih Gökçe) etkisi çok oldu. Belki de suçlaya cak birilerini arıyorum. Kendimle savaşı yorum...
‘BİZİ ÖLDÜRESİYE DÖVERDİ’
Sana da şiddet uyguluyor muydu? Bunu tasvir etmek çok zor geli yor. Bir erkeğin kadına vurması başka dır. Erkekle erkeğin kavgası başkadır. Onda öyle bir ayrım yoktu. Neremize geldiği fark etmeden vurup, karşımıza geçip “Oh rahatladım” derdi.
GECELERİ ÜZERİMİZE SU SIKARDI
Geceleri siren sesiyle ya da üzerimize su döküle rek uyanırdık. Sabaha kadar uyumazdı. Yenilgiye tahammülü yoktu. Oyun oynar ken onu yenersem dayak yerdim. Dengesizdi ama aklı başın daydı. Sebepsiz çok dayak yedik. Üniversiteye hazırlanırken sesli ders çalışıyordum. Annem odama geldi. Telefonla konuştuğumu zannet miş. Anneme “Git başımdan” deyip masayı ittim. Suphi bağırtıya geldi. Beni dövmeye başladı. Annem ağabeyime “Vurma ona” deyince de annemi döv meye başladı. Kapıları kapattı. O gün canımızı kurtarıp o evden kaçtık. Çünkü ölüme gidiyorduk...
DUYUNCA DAYAKTAN ÖLDÜRMÜŞTÜR DİYE DÜŞÜNDÜM
Özgecan’ın başına gelenleri duyunca sen ne düşündün? Kardeşimin öfkesini iyi biliyorum. Duyunca dayaktan öldürmüştür diye düşündüm. Ben ölmedim çünkü onun dayaklarına dayanıyordum. Alışmak da iğrenç bir şey... Özgecan belki de hayatı boyunca babasından dayak yeme mişti. Bizi o kadar dövdü ama kendimizi savunmak için ona bir kere bile vurmuş luğumuz yok. Başımıza ne geleceğini biliyoruz. Belki Özgecan direnmiştir, o da daha da delirmiştir.
KEŞKE BABAM DA ÖLSE DEDİM
Öldürüldüğünü duyduğunda ne hissettiniz? Keşke babam da ölse dedim...
‘ÖZGECAN’IN AİLESİYLE GÖRÜŞMEYİ ÇOK İSTEDİK’
Özgecan’ın ailesiyle görüşmeyi denediniz mi? Benim baba eksikliğim vardı. Onun babasına imrenerek baktım. Öyle bir babasının olması ne mutlu! Bizim başı mıza böyle bir şey gelseydi benim babam böyle yüce bir tepki veremezdi.
Anne: Çok istedim. Acılarını dindiremez dim ama ziyaret etmeyi çok istedim.
‘İzdivaç’ta şiddet ve uzaklaştırma
Zuhal Topal’la İzdivaç programında tanıştığı Timuçin Fırat K.’den hamile kalan Selin G. şiddet gördüğü gerekçesiyle İstanbul Aile Mahkemesi’ne başvurarak korunma talep etti.
Psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalınca ilişkiyi bitirmek istediğini belirten 7 aylık hamile kadın, Timuçin Fırat K.’nin son olarak boğazını sıktığını söyledi.
ANNESİ DE ŞİDDET KURBANI
İddianameye göre yakın zamanda annesi bir erkek tarafından gözleri önünde bıçaklanarak öldürülen Selin G., büyük bir travma yaşadı. Kadının avukatı Mehmet Dedeoğlu, müvekkilinin can güvenliğinden endişe ettiğini anlattı. Mahkeme, Timuçin Fırat K.’nin 1 ay Selin G.’ye yaklaşmamasına karar verdi. DHA
Psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalınca ilişkiyi bitirmek istediğini belirten 7 aylık hamile kadın, Timuçin Fırat K.’nin son olarak boğazını sıktığını söyledi.
ANNESİ DE ŞİDDET KURBANI
İddianameye göre yakın zamanda annesi bir erkek tarafından gözleri önünde bıçaklanarak öldürülen Selin G., büyük bir travma yaşadı. Kadının avukatı Mehmet Dedeoğlu, müvekkilinin can güvenliğinden endişe ettiğini anlattı. Mahkeme, Timuçin Fırat K.’nin 1 ay Selin G.’ye yaklaşmamasına karar verdi. DHA
İlker Başbuğ: 'Bu defter kapanmadı, daha yeni açılıyor!'
Hayatının en önemli günlerinden biri... Müebbet hapse mahkûm olduğu dava bir gün önce çökmüş. O bana özenle Kıbrıs’ın neden Türkiye için çok önemli olduğunu anlatıyor. İnsanların ilgisini kaybetmesine üzüldüğünü söylüyor. Binlerce askerin önünde titrediği general değil, kibar bir üniversite hocası var sanki karşımda. Diplomat titizliğiyle konuşuyor, uğraşsam da polemiğe girmiyor: “Yakışmaz bize Çınarcığım. Bak, ben Genelkurmay Başkanlığı yapmış birisiyim. Haklı da olsam, haksız da olsam, astlarımla, üstlerimle tartışmaya girmem. Bize yakışmaz, haksızlık da olsa içimize atarız.” 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Ergenekon sonrası süreci, Türkiye’nin kaderini ve son kitabı ‘Unutulan Ada Kıbrıs’ı konuştuk.
Hürriyet'ten Çınar Oskay röportajı...
Orduyu ve sizin hayatınızı altüst eden dava çöktü. Nedir hisleriniz?
- Ümraniye’de bir evde komplo sonucu bulunan el bombalarından hareketle, menfur Danıştay cinayetini bile Türkiye’nin en seçkin isimleriyle -akademisyenleri, askerleri, siyasileriyle- ilişkilendirmeye teşebbüs eden Ergenekon komplosu yerle bir olmuştur. Bu komployu planlayanlar ve icra edenler için elbette çok şey söyleyebilirim. Ama bugünben onların salt hukuk açısından dünyanın en ahlaksız insanları olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu komploya suçsuz yere bulaştırılan herkesin beraat edeceğine inancım tam.
Şimdi davanız Yüce Divan’da mı devam edecek?
- Genelkurmay Karargâhı’ndaki arkadaşlarım, komplocular bana ulaşmak istediği için içeri alındı. Üç iddianame var: Biri sözde İrticayla Mücadele Eylem Planı. Daha üç gün önce o imzanın Dursun Çiçek’e ait olmadığı yeniden anlaşıldı. Diğeri, ‘İnternet Andıcı’... Hokkabazın şapkadan tavşan çıkarması! Suç yokken suç oluşturulması, bir rezalet. Üçüncüsü şahsımla ilgili. Bu iddianamelerde yer alan bütün silah arkadaşlarımın benimle aynı hukuki usule tabi tutulması gerektiğine inanıyorum.
SİYASİ İKTİDARIN BU KOMPLOLARA DESTEK VERDİĞİ ORTADA
Siz Yüce Divan’a giderseniz nasıl olacak bu?
- Tek başıma ele alınmamın doğru olmadığına inanıyorum. Dosya, Yargıtay’dan yerel mahkemeye gelecek. Yerel mahkeme bazı dosyaları tefrik edecek; Danıştay dosyasını ve o katilleri kim yargılayacaksa ayrı yargılayacak. Benimle bağlantılı üç iddianamenin Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Tabii, mahkemenin kararıdır. Şöyle bir algı var: Bunlar Yüce Divan’a mutlaka gidecek. Hayır, bunun için Yargıtay Başsavcılığı’nın suç unsuru tespit etmesi lazım. Ortada suç olduğunu düşünmüyorum. O yüzden hukuki sürecin Yargıtay Başsavcılığı’nda noktalanacağını düşünüyorum, ümit ediyorum.
Sizce tüm bu olanlarda hükümetin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sorumluluğu ne düzeyde?
- Komploları planlayan ve icra eden asıl aktör; Cemaat. Ama özellikle 2007-2011 arasında siyasi iktidarın bu komplolara destek verdiği ortada. Sayın Erdoğan’ın kendi sözü var: “Ne istediler de vermedik...”
CEMAAT ÖNCELİKLİ TEHDİTTİR, MÜCADELEYİ KİM YAPARSA DESTEKLERİM
“Amerika’nın da bu işte parmağı var” demiştiniz...
- George W. Bush hükümetinin bazı organlarının yardımcı olduğu kanaatindeyim. Fakat Obama hükümetinin daha mesafeli durduğunu, hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) zayıflatılmasının sonuçlarını gördükten sonra karşı olduğu düşüncesini taşıyorum.
“Erdoğan’dan başka kimse ‘Paralel Yapı’yla daha iyi ve daha başarılı mücadele edemezdi. 17-25 Aralık yargı darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, çok geçmeden Türkiye’nin tıpkı İran gibi bir Humeyni’si olacaktı” dediniz. Bir çelişki yok mu? Bugünkü mücadelesinden ötürü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişteki tutumunu hoş mu görüyorsunuz?
- Cemaat kapalı bir örgüttür, birinci öncelikli tehdittir. Mücadeleyi kim yaparsa yapsın, desteklerim. En iyi Sayın Cumhurbaşkanı mı yapıyor? Evet, ortada bir gerçek var. “Biz aldatıldık” ibarelerini ise ‘siyasi sorumluluk’ olarak görürüm. Siyasi sorumluluğun hesap vereceği yer seçimdir.
Peki Humeyni benzetmesi? Gülen’e yakın isimler yönetimi ele mi geçirecekti?�
- Evet. Hanefi Avcı’nın, Sabri Uzun’un kitaplarında detaylı anlatılıyor. Öyle bir şey gerçekleşse, toplumu yönlendirmek kolay. Bu tip hareketleri çekirdek kadrolar yaratır. Başarılı olursa toplumu istediği istikamete çevirebilir.
İnsanlar güçlünün yanında yer alır yani...
- Aynen...
ÇOK İYİ YETİŞMİŞ PERSONEL BİLEREK TASFİYE EDİLDİ
Dursun Çiçek, “YAŞ kararlarının yüzde 80’i Cemaat’e karşıydı” diyor. Doğru mu?
- 2002-2010 döneminde bu sürecin etkili makamlarında bulundum. Bir cemaat ya da tarikatla bağlantılı olduğuna dair istihbarat raporu olan insanları ordudan uzaklaştırdık.
Hepsinde delil vardı yani...
- Kesinlikle. İstihbaratı vereni açıkça söyleyeyim, MİT’ti. Gülen Cemaati’nden çok kişi yoktu aslında. Onlara yönelik değildi.
Orduda bu hassasiyet çok uzun yıllardır var, tehdidin farkında. Siz de NATO Uluslararası Askeri Karargâhı’nda cari istihbarat plan subaylığı yapmış birisiniz. İstihbari açıdan bakarsak, dini bir lider etrafında toplanmış bir örgüt koskoca TSK’yı nasıl köşeye sıkıştırabildi?
- Ne zaman ki Silahlı Kuvvetler, MİT’in büyük boyutta dışında tutuldu, ordu istihbarat açısından çok etkilendi. İstihbarat olmadan yapamazsınız.
Ordu bugün ne durumda? Atatürkçü, laik çizgisi tehdit altında mı? İktidarın orduyu değiştirme niyeti var mı?
- Bunlara çok girmek istemiyorum... Çok iyi yetişmiş personel, bilerek ve seçilerek tasfiye edildi. Bu korkunç bir olay. Dünyada bu çapta örnek olduğunu söyleyemem. Bunlara rağmen TSK’nın mayası, yapısı, aldığı eğitim çok önemli. Bütün silah arkadaşlarım yüreğine taş basıyor ama görevini en iyi şekilde yapmak için hayatını ortaya koyuyor.
Terörle mücadeleden bahsediyorsunuz... Nasıl ordunun performansı?�
- Mükemmeller, hiç tereddütsüz. Biz nasıl bıraktıysak öyle... İki-üç ay evvel GATA’da yatan bir Jandarma Üsteğmenimizi ziyaret ettim. Bir bacağını kaybetmiş, ilk sorusu şu oldu: “Görevime subay olarak devam edebilecek miyim?”, “Tabii evladım” deyince gözleri parladı ışıl ışıl. Bir başka teğmen çenesinden vurulmuş, konuşamıyor. Kulağına eğildim; “Arkadaşlarımı Sur’da yalnız bıraktım, üzülüyorum” dedi. Türk askeri bu. Bütün haksızlıklara rağmen önce vatan-millet vardır.
TERÖRÜN KÖKÜNÜ KAZIRIM FİLAN, BUNLAR HAMASET...
Yine güvenlikçi politikalara dönüldü. Bu doğru bir hamle mi? Yoksa aynı hata baştan mı yapılıyor?
- Teröristle mücadele askere, terörle mücadele devlete aittir. Bu ikincisinin ekonomik, sosyo-kültürel, psikolojik harekât, uluslararası siyaset boyutu vardır. Yalnız ‘güvenlik’le başarı sağlanamaz. Ama güvenlik alanını dışlayarak da olmaz. “Diğer alanlarda mücadeleyle çözerim” dediniz, işte sonuç bu... “Terörün kökünü kazırım” filan, bunlar hamaset. Sıfırlamak terörle mücadelenin kitabında yok, marjinalize edeceksiniz.
Nasıl?
- Ben birilerini etkisiz hale getiriyorken, o gün örgüte 100 kişi katılıyorsa, bu fasit dairedir. Katılımların önlenmesi devletin işidir. Sınırımız olan ülkelerde güvenlikli bölgeler varsa, ortadan kaldırmak gerekir. Örgütün silahlı gücü beş-altı bin kişidir. Biz 30 bin kişiyi etkisiz hale getirmişiz. Yani beş kere örgütü bitirmişim ama gene var. E kardeşim, katılımı önlemiyorsun!
BİZİM ZAMANIMIZDA BÖYLE HENDEKLER YOKTU
Bugünkü askeri müdahaleler sizin döneminizdekilerden farklı mı?
Evet, bu en zoru. Meskûn mahallerde ve örgüt uzun zamandır hazırlanmış. Bizim zamanımızda böyle hendekler filan yoktu. Ayrıca halkla iç içe. Bölge halkına zarar verirseniz örgütün ekmeğine yağ sürersiniz. Bir de keskin nişancılar var, biri birkaç can alabiliyor. Ama güvenlik güçleri başarıyla götürüyor. Bu her türlü takdirin üzerinde.
Dursun Çiçek, Ahmet Hakan’a verdiği röportajda sizi hem en kızdığı hem en beğendiği komutanlar arasında gösterdi. Emeklilik öncesi ve sonrası döneminizi ayırdığını belirtti. Tüm bu süreçte “Keşke farklı yapsaydım” dediğiniz bir şey var mı?�
- Genelkurmay Karargâhı’ndaki arkadaşlar içeri alındığı zaman Bodrum’daydım. “Açıklama yapmam, isyan etmem lazım” dedim. İki avukatım “Yapmayın” dedi. Keşke onları dinlemeseydim... Kişisel bazda yanıtlamam ama ben Genelkurmay Başkanı’yken bildiğim doğrular çerçevesinde yapabileceğim her şeyi yapmaya çalıştım. İstediğim bazı sonuçları elde edememiş olabilirim. Samimi, önyargısız eleştirilere açığım. Diğerlerini dikkate almadığımı söylemek isterim. İnsanlar bu konular üzerinde konuşurken onurlu davranmak istiyorlarsa 6 Ekim 2015’te Yargıtay’da yaptığım konuşmayı okusunlar ve anlasınlar.
BU DEFTER KAPANMADI, DAHA YENİ AÇILIYOR
Hayatınızda ilk kez cezaevinde şiir yazmışsınız...�
- Samimi konuşayım; şiir kitaplarıyla ilk kez orada karşılaştım. İlki; Hıfzı Topuz’un Nâzım Hikmet’i anlatan ‘Hava Kurşun Gibi Ağır’ı oldu.
Şiir yazmışsınız Nazım için...
- Tanımamışım. Bu devlet ona çok büyük haksızlık yapmış. Şiirimde bir özür var. İlk cümlem: “Yaban ellerinde, mezarının başında yabancıyım sana. Sonra, “Utandım” diyorum.
TURGUT KAZAN’I ÇOK SEVİYORUM
Sol ile ilgili fikirlerinizde değişme oldu mu? �
- 12 Eylül, solu ezdi tabii. Askeri müdahalelerde çok insan gadre uğramış. Onlarla emekli olduktan sonra tanışma, arkadaş olma fırsatımız oldu. Bir bakıyorsunuz, şu anda en samimi olduğunuz insanların hemen hepsi bundan payını almış. Mesela Turgut Kazan’ı çok seviyorum. E ona yapılanları nasıl açıklayacağız? Müjdat Gezen aynı şekilde...
Ordu adına kendinizi suçlu hissediyor musunuz?
- Biraz hissediyorsunuz tabii. Maalesef her dönemde yanlışlıklar yapılıyor. Bizden önce bazıları yaşamış, bugün bizler yaşıyoruz. Bizden sonra yaşanmasın... Hukuk hâkim olsun. “13. Ağır Ceza Mahkemesi yargılansın” dedim. En büyük isteğim. Ama bunlar adil yargılansın. İntikam alalım, kin duyalım, bunlar yok...
En büyük isteğiniz komplocuların yargılanması mı?
- Tabii, kim kaldı, kim kaçtı bilmiyoruz ama bu bizim için öncelik. Bu defter o zaman kapanır. Bu süreçte hayatını kaybedenlere borcumuzu o zaman öderiz.
Defter kapanmadı yani...
- Kesinlikle hayır! Daha yeni açılıyor! Ama bizlere yapılan hukuk cinayetleri bunlara yapılmasın.
SONRADAN BAKTIM MEĞER DEMEMİŞİM
Bu ‘boru meselesi’ de sanırım tarihe geçti. İşin matrak tarafı hiç “Boru” dememiş olmanız...
- Bu dönem, algı operasyonları dönemi. İfade verirken sordular: “Boru dediniz. Neydi amacınız?”, “Evet, dedim” diye yanıtladım. Sonra kafama takıldı, konuşmalara baktım. Meğer dememişim, bunu Deniz Baykal söylemiş.
- Bu dönem, algı operasyonları dönemi. İfade verirken sordular: “Boru dediniz. Neydi amacınız?”, “Evet, dedim” diye yanıtladım. Sonra kafama takıldı, konuşmalara baktım. Meğer dememişim, bunu Deniz Baykal söylemiş.
KIBRIS’I UNUTTUK
Bunca karmaşanın ortasında neden Kıbrıs kitabı yazdınız?
- Bu konu Kıbrıslı Türkler için ne kadar önemliyse, Türkiye’nin geleceği açısından o kadar önemli. Kitabın son cümlesi şöyle: “Tarih ilerisini göremeyenler için acımasızdır.” Biz Kıbrıs’ı unuttuk. Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik sahalar belki ilerde bize çok şey kaybettirecek. Dış politikada yanlışların sonuçları karşınıza hemen çıkmayabilir. Ama gün gelir, “Eyvah, biz ne yaptık” dersiniz.
İnsanlar artık “Nasıl olsa çözülmez” mi diyor acaba...
- Türkiye AB üyesi olmazsa, adada iki topluluklu durumu zamanla eritirsiniz. Karşı tarafın hedefi çok açık: Enosis’i (Yunanistan ile birleşme) AB müktesebatı çerçevesinde gerçekleştirmek. Türkiye’den gelen KKTC vatandaşlarının büyük bölümünün gitmesini istiyorlar. Delegasyonlar koymazsanız Türk tarafı azınlık statüsüne doğru gider. Rumlargaranti anlaşmasının, ittifak anlaşmalarının kalkmasını istiyor. Allah korusun, 1963’teki olayları yeniden yaşarız. Tarih böyle söylüyor.
KEŞKE O DÖNEMKİ YANLIŞLAR YAŞANMASAYDI
Osmanlı’nın son dönemlerinde de, Cumhuriyet döneminde de çağdaşlaşmacı, laik akımlar önce Saray’ın, sonra üst düzey bürokrasinin, askerin ittirmesiyle olmuş. Açıkyüreklilikle söylemek gerekirse halkın pek böyle bir talebi olmamış. CHP de bir-iki seçim sonrası iktidardan indiriliyor zaten. Türkiye’deki Batılılaşma çabalarının sonu ne olacak?
Türkiye’de milli burjuvazi yok. Prof. Dr. Zafer Toprak ‘Türkiye’de Milli İktisat’ kitabında anlatır.
Nedir milli burjuvazi?
- John F. Kennedy’nin dediği gibi; “Gece başınızı yastığa koyduğunuzda ‘Bugün ülkem bana ne verdi’ diye değil, ‘Ben bugün ülkeme ne verdim’” diye soran... Ülkenin çıkarlarını önde tutan bir burjuvazi lazım. Türkiye’de burjuvazi sınıfının bir kısmı elbette millî ama büyük çoğunluğu acaba bu çerçevenin içinde mi? İttihat ve Terakki milli burjuvazi yaratmak istiyor, başaramıyor. Atatürk bunun yerine elindeki tek şey olan askeri bürokrasiyi koyuyor.
İş askere düşüyor yani... Peki bu, zamanla askerin halka tepeden bakmasına sebep oldu mu? Bir şey soracağım, müsaade ederseniz... Genelkurmay Başkanlığı döneminizde bir gün televizyonda bir basın toplantınızı izliyordum. Çok sert konuşuyordunuz. Bir vatandaş olarak alındığımı, hatta “Bu ülke neden böyle” dediğimi hatırlıyorum. Bu tavır zamanla halkta orduya tepki yaratmış olabilir mi?
- Askeri müdahaleler var, bunu tarih değerlendirsin... Keşke o dönemki yanlışlar yaşanmasaydı. Ama önemli olan şu: TSK hiçbir zaman ülkeyi yönetme iddiasında olmadı. Hatta “Bir yıl sonra bırakacağız” diye ilan etmiştir. Dünyadaki diğer müdahalelerde askerler ülkeyi uzun süreler yönettiler.
Cüppeli Ahmet'ten 23 Nisan şölenlerine ağır sözler!
Cüppeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü "Ümmetin Renkleri" adlı programda yaptığı konuşmada 23 Nisan Çocuk Bayramı’na karşı çocuklara salavat okutulan program yaptığı haberler uydurulduğunu belirtti ve "Biz size diyoruz ki; siz bu milleti uyuttunuz, uyuşturdunuz. Senelerdir balelerle, danslarla, çoluk çocuğun baldır bacak çıplak vaziyette stadyumlarda dolaştırarak, bütün erkekleri onlara baktırarak, kimin oğlu, kimin kızı belli değil, sarmaş dolaş dans yaptırarak yetiştirdiniz. Bu, 150 senenin rezaletidir." dedi. "Bugüne kadar, medreseden bir tane terörist çıkmamıştır." diyen Cüppeli, "Şarkılarla türkülerle yetişen nesil eşkiya oldu." diye konuştu.
"150 SENELİK İCRAATİNİZİN SONUCUNDA MEMLEKET TERÖRİST DOLDU"
Cüppeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü yaptığı konuşmada, kendileri hakkında 23 Nisan Çocuk Bayramı’na karşı çocuklara salavat okutulan program yaptığı haberler uydurulduğunu belirterek, "Biz size diyoruz ki; siz bu milleti uyuttunuz, uyuşturdunuz. Senelerdir balelerle, danslarla, çoluk çocuğun baldır bacak çıplak vaziyette stadyumlarda dolaştırarak, bütün erkekleri onlara baktırarak, kimin oğlu, kimin kızı belli değil, sarmaş dolaş dans yaptırarak yetiştirdiniz. Bu, 150 senenin rezaletidir.
Bu, Tanzimat döneminden sonra başlayan İttihat Terakki kafasıdır. Bu kafayı 150 senedir yetiştirdiniz. Okullar yaptınız, üniversiteler yaptınız. Siyasallarda Apolar yetiştirdiniz. Hizbullah liderleri yetiştirdiniz. Siz milleti birbirine kırdırdınız, geçirttirdiniz. Bu memlekette 80’den sonra terörü siz çıkarttınız. Bunun başı hep okumuşlardan çıktı, üniversitelilerden çıktı. Sizin 150 senelik icraatınızın geldiği noktada memleket terörist doldu. DHKP-C doldu. DHKP-C’li canlı bombaların hepsi üniversiteli yahu.
Bugüne kadar, medreseden bir tane terörist çıkmamıştır. Onun için biz bu devranı döndürmek istiyoruz. Şarkılarla türkülerle yetişen nesil eşkiya oldu. Biz salavat ile Kur’an ile Hadis-i Şeriflerle halim, selim, insanların hidayetine davet eden ve insanları hidayete çeğıran, şefkate rahmete, birbirine eziyet etmemeye, intihar etmenin haram olduğuna, askere polise silah çekimlememesi gerektiğine, ulul emre itaat gerektiğine işaretle beraber topluma yararlı nesiller yetiştirmek istiyoruz. Bu devran dönecek. Batılın hükmü artık söndü, sönecek" diye konuştu.
"HİZMET DİYE SENELERCE HEZİMETLERE YARDIM ETTİLER"
Ünlü sözlerine şöyle devam etti:
"Bizim en büyük işimiz hizmetimiz bu dinin yayılması olsun. İslamın yeniden canlanması olsun. Bunun için hangi müesseselerde hizmet var, bunları çok iyi seçelim. Sonra bak hizmet diye insanlar senelerce hezimetlere yardım ettiler. Dünya, ahretlerini mahfettiler. Bunların yüzünden vatan, millet perişan oldu. Ne adliye kaldı, ne emniyet koridorları kaldı, her yer karıştı. Her ’Hizmet yapıyorum’ diyen hizmet yapmıyor. Bunların çoğu hezimet yapıyor. Hizmet ancak Kur’an hizmetidir. Sünnet hizmetidir. Ehl-i Sünnet ve Cemaat hizmetidir" şeklinde sözlerini tamamladı. DHA
"150 SENELİK İCRAATİNİZİN SONUCUNDA MEMLEKET TERÖRİST DOLDU"
Cüppeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü yaptığı konuşmada, kendileri hakkında 23 Nisan Çocuk Bayramı’na karşı çocuklara salavat okutulan program yaptığı haberler uydurulduğunu belirterek, "Biz size diyoruz ki; siz bu milleti uyuttunuz, uyuşturdunuz. Senelerdir balelerle, danslarla, çoluk çocuğun baldır bacak çıplak vaziyette stadyumlarda dolaştırarak, bütün erkekleri onlara baktırarak, kimin oğlu, kimin kızı belli değil, sarmaş dolaş dans yaptırarak yetiştirdiniz. Bu, 150 senenin rezaletidir.
Bu, Tanzimat döneminden sonra başlayan İttihat Terakki kafasıdır. Bu kafayı 150 senedir yetiştirdiniz. Okullar yaptınız, üniversiteler yaptınız. Siyasallarda Apolar yetiştirdiniz. Hizbullah liderleri yetiştirdiniz. Siz milleti birbirine kırdırdınız, geçirttirdiniz. Bu memlekette 80’den sonra terörü siz çıkarttınız. Bunun başı hep okumuşlardan çıktı, üniversitelilerden çıktı. Sizin 150 senelik icraatınızın geldiği noktada memleket terörist doldu. DHKP-C doldu. DHKP-C’li canlı bombaların hepsi üniversiteli yahu.
Bugüne kadar, medreseden bir tane terörist çıkmamıştır. Onun için biz bu devranı döndürmek istiyoruz. Şarkılarla türkülerle yetişen nesil eşkiya oldu. Biz salavat ile Kur’an ile Hadis-i Şeriflerle halim, selim, insanların hidayetine davet eden ve insanları hidayete çeğıran, şefkate rahmete, birbirine eziyet etmemeye, intihar etmenin haram olduğuna, askere polise silah çekimlememesi gerektiğine, ulul emre itaat gerektiğine işaretle beraber topluma yararlı nesiller yetiştirmek istiyoruz. Bu devran dönecek. Batılın hükmü artık söndü, sönecek" diye konuştu.
"HİZMET DİYE SENELERCE HEZİMETLERE YARDIM ETTİLER"
Ünlü sözlerine şöyle devam etti:
"Bizim en büyük işimiz hizmetimiz bu dinin yayılması olsun. İslamın yeniden canlanması olsun. Bunun için hangi müesseselerde hizmet var, bunları çok iyi seçelim. Sonra bak hizmet diye insanlar senelerce hezimetlere yardım ettiler. Dünya, ahretlerini mahfettiler. Bunların yüzünden vatan, millet perişan oldu. Ne adliye kaldı, ne emniyet koridorları kaldı, her yer karıştı. Her ’Hizmet yapıyorum’ diyen hizmet yapmıyor. Bunların çoğu hezimet yapıyor. Hizmet ancak Kur’an hizmetidir. Sünnet hizmetidir. Ehl-i Sünnet ve Cemaat hizmetidir" şeklinde sözlerini tamamladı. DHA
23 Nisan 2016 Cumartesi
2 yaşındaki Prens George ilgi odağı
İngiltere Prensi William ve eşi Kate Middelton, başkent Londra'yı ziyaret eden ABD Başkanı Barack Obama ve eşi Michelle Obama’yı Kensington Sarayı’nda ağırladı.
Görüşmenin yıldızıysa Prens William ve Kate Middleton'ın 2 yaşındaki oğlu Prens George oldu.
Obama çifti, Kraliyet çifti ve Prens Harry ile birlikte akşam yemeği yedi.
Prens William, Kate Midlleton ve Prens Harry, Obama çiftini sarayın kapısında karşıladı.
Tahtın üçünçü sıradaki varisi Prens George, Obama çiftini terlik ve pijamayla karşıladı.
Barack Obama ve Michelle Obama'yı görmek için yatağa geç giden Prens George, Obama çiftinin doğduğu zaman ona hediye ettiği oyuncak atla oynadı.
Obama çiftinin, Prens George'a hediye ettiği oyuncak köpek de, buluşmanın gerçekleştiği odadaki sehpanın üzerindeydi.
Bu görüşmeyle Prens William ve Kate Middleton'ın milyonlarca pound harcayarak yeniden dekore ettirdikleri Kensington Sarayı’ndaki dairelerinin fotoğrafları ilk kez basına yansımış oldu.
Görüşmenin yıldızıysa Prens William ve Kate Middleton'ın 2 yaşındaki oğlu Prens George oldu.
Obama çifti, Kraliyet çifti ve Prens Harry ile birlikte akşam yemeği yedi.
Prens William, Kate Midlleton ve Prens Harry, Obama çiftini sarayın kapısında karşıladı.
Tahtın üçünçü sıradaki varisi Prens George, Obama çiftini terlik ve pijamayla karşıladı.
Barack Obama ve Michelle Obama'yı görmek için yatağa geç giden Prens George, Obama çiftinin doğduğu zaman ona hediye ettiği oyuncak atla oynadı.
Obama çiftinin, Prens George'a hediye ettiği oyuncak köpek de, buluşmanın gerçekleştiği odadaki sehpanın üzerindeydi.
Bu görüşmeyle Prens William ve Kate Middleton'ın milyonlarca pound harcayarak yeniden dekore ettirdikleri Kensington Sarayı’ndaki dairelerinin fotoğrafları ilk kez basına yansımış oldu.
Yabancılara konut satışında Iraklılar zirvede
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu yılın mart ayına ilişkin konut satış istatistiklerini açıkladı. Buna göre, satış sonucu el değiştiren konut sayısı, martta bir önceki aya göre yüzde 15,2 artarak 117 bin 205 oldu. Konut satışlarında İstanbul 21 bin 993 ile en yüksek paya (yüzde 18,8) sahip oldu. Yabancılara konut satışında ise martta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 0,9 azalışla bin 595 olurken, satışların yaklaşık yarısı Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Afganistan vatandaşlarına yapıldı.
Erdoğan’a hakaretten 6 yıl istendi
Fethullah Gülen hakkında Samanyolu Televizyonu’nda 8 Haziran 2015 tarihinde yayımlanan bir konuşmasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle dava açıldı.
Gülen’in konuşmasından sonra gelen bir şikayet ve Mersin İl Emniyet Müdürlüğü’nün tutanağı üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Samanyolu Televizyonu’nun yönetim adresi İstanbul’da olduğu için dosya İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’ndan savcı Levent Kandemir, terör örgütü yöneticisi olduğu gerekçesiyle hakkında yakalama kararı bulunan Fethullah Gülen’e ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ve tehdit’ suçundan dava açtı. Savcı, Fethullah Gülen’in 6 yıla kadar hapsini istedi. Davanın iddianamesinde mağdur olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın adı yer aldı. Hürriyet
Gülen’in konuşmasından sonra gelen bir şikayet ve Mersin İl Emniyet Müdürlüğü’nün tutanağı üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Samanyolu Televizyonu’nun yönetim adresi İstanbul’da olduğu için dosya İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu’ndan savcı Levent Kandemir, terör örgütü yöneticisi olduğu gerekçesiyle hakkında yakalama kararı bulunan Fethullah Gülen’e ‘Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ve tehdit’ suçundan dava açtı. Savcı, Fethullah Gülen’in 6 yıla kadar hapsini istedi. Davanın iddianamesinde mağdur olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın adı yer aldı. Hürriyet
Ünlü kalp cerrahına 'bıçak parası' tutuklaması
Ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. M.A., bir hastasının “Bizden bıçak parası diye 3 bin lira aldı” şikâyeti üzerine gözaltına alındı. M.A., ‘irtikap’ suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Habertürk Gazetesi'nden Mustafa Şekeroğlu'nun haberine göre, İstanbul’da kalp krizi geçiren 47 yaşındaki H.A., hastaneye kaldırıldı. Kalp damarlarında tıkanıklık olan kadının ameliyat olması gerektiği belirlendi. Bunun üzerine uzman bir doktor arayan H.A.’ya yakınları, ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. M.A.’yı önerdi. İddiaya göre, aracı olan kişi, ünlü cerrahın ameliyatın başarılı geçmesi durumunda kendilerinden ‘bıçak parası’ isteyebileceğini söyledi. Aile, aynı zamanda bir üniversitede öğretim üyesi de olan Prof. Dr. M.A. ile görüştü. 1 hafta önce İstanbul’daki bir araştırma hastanesinde yapılan başarılı ameliyatın ardından H.A. yoğun bakıma alındı.
DÜN AKŞAM GÖZALTINA ALINDI
Operasyonun üzerinden 1 hafta geçtikten sonra H.A.’nın oğlu, savcılığa gidip “Prof. M.A., annemi ameliyat etti. Ardından bizden 3 bin lira ‘bıçak parası’ istedi. Biz de vermek zorunda kaldık” diyerek şikâyetçi oldu. Başlatılan soruşturma kapsamında ünlü cerrah dün akşam gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilen Prof. Dr. M.A., çıkarıldığı mahkemece “irtikap” suçlamasıyla tutuklandı.
DÜNYADA İLK KEZ UYGULAMIŞTI
Önemli ameliyatlara imza atan M.A., 6 yıl önce dünyada ilk kez uygulanan bir yöntemi kullanmıştı. Ünlü kalp cerrahı, bir kadını, doğum sırasında yırtılan 3 kalp damarını önce dikip ardından da göğsünden ve ayağından alınan damarlarla by-pass yaparak bebeğine kavuşturmuştu.
Habertürk Gazetesi'nden Mustafa Şekeroğlu'nun haberine göre, İstanbul’da kalp krizi geçiren 47 yaşındaki H.A., hastaneye kaldırıldı. Kalp damarlarında tıkanıklık olan kadının ameliyat olması gerektiği belirlendi. Bunun üzerine uzman bir doktor arayan H.A.’ya yakınları, ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. M.A.’yı önerdi. İddiaya göre, aracı olan kişi, ünlü cerrahın ameliyatın başarılı geçmesi durumunda kendilerinden ‘bıçak parası’ isteyebileceğini söyledi. Aile, aynı zamanda bir üniversitede öğretim üyesi de olan Prof. Dr. M.A. ile görüştü. 1 hafta önce İstanbul’daki bir araştırma hastanesinde yapılan başarılı ameliyatın ardından H.A. yoğun bakıma alındı.
DÜN AKŞAM GÖZALTINA ALINDI
Operasyonun üzerinden 1 hafta geçtikten sonra H.A.’nın oğlu, savcılığa gidip “Prof. M.A., annemi ameliyat etti. Ardından bizden 3 bin lira ‘bıçak parası’ istedi. Biz de vermek zorunda kaldık” diyerek şikâyetçi oldu. Başlatılan soruşturma kapsamında ünlü cerrah dün akşam gözaltına alındı. Adliyeye sevk edilen Prof. Dr. M.A., çıkarıldığı mahkemece “irtikap” suçlamasıyla tutuklandı.
DÜNYADA İLK KEZ UYGULAMIŞTI
Önemli ameliyatlara imza atan M.A., 6 yıl önce dünyada ilk kez uygulanan bir yöntemi kullanmıştı. Ünlü kalp cerrahı, bir kadını, doğum sırasında yırtılan 3 kalp damarını önce dikip ardından da göğsünden ve ayağından alınan damarlarla by-pass yaparak bebeğine kavuşturmuştu.
Liderlerden 23 Nisan mesajı
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayımladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajda “23 Nisan demokrasinin, milli iradenin, millet egemenliğinin en bariz göstergesidir. Bu günün çocuklarımıza armağan edilmesi, Türkiye’nin geleceği olan çocuklarına, gençlerine olan güvenini, umudunu gösterir” dedi.
Erdoğan’ın Türkiye ve dünyadaki tüm çocuklarının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığı yazılı açıklaması şöyle:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 96. kuruluş yıldönümünü, Türkiye ve dünyadaki tüm çocukların Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını en samimi duygularımla kutluyorum. 23 Nisan bir yönüyle ülkemizin milli egemenliğinin ve bağımsızlık mücadelesinin en önemli dönüm noktalarından birini oluştururken öte taraftan da çocuklar için bayram olarak kutlanmaktadır. İstiklal Harbi esnasında aziz milletimiz bir büyük seferberlik gerçekleştirmiş, birlik ve beraberlik içinde mücadele vererek zafere ulaşıp, Cumhuriyetimizi ilan etmiştir. 23 Nisan 1920’de, ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ şiarıyla kurulan Meclisimiz, tam bağımsızlık konusundaki azim ve kararlığımızı tüm dünyaya ilan etmiştir. TBMM, necip milletimizin, vatan ve bayrak sevgisinin, bağımsızlığa olan aşkının yanında başka milletlerin bağımsızlık mücadelelerine örnek olmuş, milli iradenin gerçekleştirilmesi yolunda emsal teşkil etmiştir. 23 Nisan demokrasinin, milli iradenin, millet egemenliğinin en bariz göstergesidir. Bu günün çocuklarımıza armağan edilmesi, Türkiye’nin geleceği olan çocuklarına, gençlerine olan güvenini, umudunu gösterir.
Türkiye’nin gençleri üzerinden yükseleceğine, onların dinamizmi, parlak hedefleri, duru zihinleriyle 2023, 2071 hedeflerine ulaşacağına inancımız tamdır. 23 Nisan 1920 ruhunu, barış, kardeşlik ve beraberlikle yoğrulan mücadele azmini çocuklarımız, gençlerimiz çağın gerektirdiği bilgiyle buluşturacak, beklediğimiz büyük Türkiye’yi inşa edecektir. Biz çocuklarımıza güveniyoruz; bizim gençlerimizden beklentilerimiz çok büyük. İnanıyorum ki onlar da, kendilerine sunulan imkânları iyi değerlendirecek, tarihlerinden aldıkları özgüvenle büyük başarılara imza atacaklardır. Bu duygularla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk başkanı olan Gazi Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşımızı sevk ve idare eden ilk Meclis’teki tüm milletvekillerini, bize bu vatanı armağan eden tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yad ediyorum. Tüm çocuklarımızın, tüm dünya çocuklarının bayramını kutluyorum.”
KILIÇDAROĞLU’NDAN 23 NİSAN MESAJI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajında, “Cumhuriyet Halk Partisi demokrasimize yönelen tüm tehditleri bertaraf ederek, Cumhuriyetimizi özgürlükçü demokrasiyle taçlandırma iradesine sahiptir. Çocuklarımıza özgür, adil ve barış içerisinde bir Türkiye bırakacağız. 23 Nisan 1920 tarihinde başlayan tarihi yürüyüş, sonsuza kadar devam edecektir. Millet adına egemenlik yetkisini kullanan ve halkımız tarafından seçilen milletvekilleri her zaman bu görevin farkında olmalı, iradelerine hiçbir kişinin ipotek koymasına asla izin vermemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bağımsızdır, özgürdür ve egemenlik yetkisini milletimiz adına kullanmakla yükümlüdür. Bu yetki hiç kimseye devredilemez veya bu yetki gasp edilemez” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajında şu ifadelere yer verdi: “23 Nisan 1920 milletimizin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte halkımız egemenliği kendi eline almış, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine başlamıştır. Büyük Atatürk’ün “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır” ifadesiyle yürütülen Kurtuluş Savaşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sorumluluğu altında vatanın kurtarılması ve Cumhuriyetin ilanıyla zafere ulaşmıştır. Milletimizi bağlayan esaret ve işgal zincirlerini kıran, insanlarımızı özgür ve hak sahibi vatandaş yapan, milletin büyük güçlüklerle elde ettiği egemenliğin simgesi olan Meclisimiz kuruluş gününü çocuklara ve yeni nesillere armağan etmiştir. Bu armağan Meclisimizin ülkemize karşı bitmeyen sorumluluğunun da simgesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi; bağımsızlık ve özgürlüğe adanan Cumhuriyetimizi çağdaş uygarlık seviyesinin bile üstüne çıkarmak, halkımızın hak ettiği imkânlara ve haklara sahip olmasını sağlamakla görevlidir.
Tarihi şan ve şerefle dolu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi vatanımızın birliğine, halkımızın haklarına ve toplumsal barışımıza yönelen her tehdide karşı tarihi görevini daha güçlü şekilde yerine getirmelidir. Millet adına egemenlik yetkisini kullanan ve halkımız tarafından seçilen milletvekilleri her zaman bu görevin farkında olmalı, iradelerine hiçbir kişinin ipotek koymasına asla izin vermemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bağımsızdır, özgürdür ve egemenlik yetkisini milletimiz adına kullanmakla yükümlüdür. Bu yetki hiç kimseye devredilemez veya bu yetki gasp edilemez. Milletimizin bin bir acı ve gözyaşı ile sahip olduğu egemenlik yetkisini gasp etmeye, Cumhuriyetimizi unutturmaya veya demokrasiyi yok etmeye çalışan bütün odaklar hüsrana uğramaya mahkûmdur.
Cumhuriyet Halk Partisi demokrasimize yönelen tüm tehditleri bertaraf ederek, Cumhuriyetimizi özgürlükçü demokrasiyle taçlandırma iradesine sahiptir. Çocuklarımıza özgür, adil ve barış içerisinde bir Türkiye bırakacağız. 23 Nisan 1920 tarihinde başlayan tarihi yürüyüş, sonsuza kadar devam edecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında bulunan tüm kahramanlarımızı şükranla anıyor, aziz şehitlerimize rahmet diliyor, bütün milletimizin ve özellikle çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum.” DHA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajda “23 Nisan demokrasinin, milli iradenin, millet egemenliğinin en bariz göstergesidir. Bu günün çocuklarımıza armağan edilmesi, Türkiye’nin geleceği olan çocuklarına, gençlerine olan güvenini, umudunu gösterir” dedi.
Erdoğan’ın Türkiye ve dünyadaki tüm çocuklarının Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladığı yazılı açıklaması şöyle:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 96. kuruluş yıldönümünü, Türkiye ve dünyadaki tüm çocukların Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını en samimi duygularımla kutluyorum. 23 Nisan bir yönüyle ülkemizin milli egemenliğinin ve bağımsızlık mücadelesinin en önemli dönüm noktalarından birini oluştururken öte taraftan da çocuklar için bayram olarak kutlanmaktadır. İstiklal Harbi esnasında aziz milletimiz bir büyük seferberlik gerçekleştirmiş, birlik ve beraberlik içinde mücadele vererek zafere ulaşıp, Cumhuriyetimizi ilan etmiştir. 23 Nisan 1920’de, ‘Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ şiarıyla kurulan Meclisimiz, tam bağımsızlık konusundaki azim ve kararlığımızı tüm dünyaya ilan etmiştir. TBMM, necip milletimizin, vatan ve bayrak sevgisinin, bağımsızlığa olan aşkının yanında başka milletlerin bağımsızlık mücadelelerine örnek olmuş, milli iradenin gerçekleştirilmesi yolunda emsal teşkil etmiştir. 23 Nisan demokrasinin, milli iradenin, millet egemenliğinin en bariz göstergesidir. Bu günün çocuklarımıza armağan edilmesi, Türkiye’nin geleceği olan çocuklarına, gençlerine olan güvenini, umudunu gösterir.
Türkiye’nin gençleri üzerinden yükseleceğine, onların dinamizmi, parlak hedefleri, duru zihinleriyle 2023, 2071 hedeflerine ulaşacağına inancımız tamdır. 23 Nisan 1920 ruhunu, barış, kardeşlik ve beraberlikle yoğrulan mücadele azmini çocuklarımız, gençlerimiz çağın gerektirdiği bilgiyle buluşturacak, beklediğimiz büyük Türkiye’yi inşa edecektir. Biz çocuklarımıza güveniyoruz; bizim gençlerimizden beklentilerimiz çok büyük. İnanıyorum ki onlar da, kendilerine sunulan imkânları iyi değerlendirecek, tarihlerinden aldıkları özgüvenle büyük başarılara imza atacaklardır. Bu duygularla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk başkanı olan Gazi Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşımızı sevk ve idare eden ilk Meclis’teki tüm milletvekillerini, bize bu vatanı armağan eden tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yad ediyorum. Tüm çocuklarımızın, tüm dünya çocuklarının bayramını kutluyorum.”
KILIÇDAROĞLU’NDAN 23 NİSAN MESAJI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajında, “Cumhuriyet Halk Partisi demokrasimize yönelen tüm tehditleri bertaraf ederek, Cumhuriyetimizi özgürlükçü demokrasiyle taçlandırma iradesine sahiptir. Çocuklarımıza özgür, adil ve barış içerisinde bir Türkiye bırakacağız. 23 Nisan 1920 tarihinde başlayan tarihi yürüyüş, sonsuza kadar devam edecektir. Millet adına egemenlik yetkisini kullanan ve halkımız tarafından seçilen milletvekilleri her zaman bu görevin farkında olmalı, iradelerine hiçbir kişinin ipotek koymasına asla izin vermemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bağımsızdır, özgürdür ve egemenlik yetkisini milletimiz adına kullanmakla yükümlüdür. Bu yetki hiç kimseye devredilemez veya bu yetki gasp edilemez” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle yayınladığı mesajında şu ifadelere yer verdi: “23 Nisan 1920 milletimizin tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte halkımız egemenliği kendi eline almış, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine başlamıştır. Büyük Atatürk’ün “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır” ifadesiyle yürütülen Kurtuluş Savaşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sorumluluğu altında vatanın kurtarılması ve Cumhuriyetin ilanıyla zafere ulaşmıştır. Milletimizi bağlayan esaret ve işgal zincirlerini kıran, insanlarımızı özgür ve hak sahibi vatandaş yapan, milletin büyük güçlüklerle elde ettiği egemenliğin simgesi olan Meclisimiz kuruluş gününü çocuklara ve yeni nesillere armağan etmiştir. Bu armağan Meclisimizin ülkemize karşı bitmeyen sorumluluğunun da simgesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi; bağımsızlık ve özgürlüğe adanan Cumhuriyetimizi çağdaş uygarlık seviyesinin bile üstüne çıkarmak, halkımızın hak ettiği imkânlara ve haklara sahip olmasını sağlamakla görevlidir.
Tarihi şan ve şerefle dolu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi vatanımızın birliğine, halkımızın haklarına ve toplumsal barışımıza yönelen her tehdide karşı tarihi görevini daha güçlü şekilde yerine getirmelidir. Millet adına egemenlik yetkisini kullanan ve halkımız tarafından seçilen milletvekilleri her zaman bu görevin farkında olmalı, iradelerine hiçbir kişinin ipotek koymasına asla izin vermemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bağımsızdır, özgürdür ve egemenlik yetkisini milletimiz adına kullanmakla yükümlüdür. Bu yetki hiç kimseye devredilemez veya bu yetki gasp edilemez. Milletimizin bin bir acı ve gözyaşı ile sahip olduğu egemenlik yetkisini gasp etmeye, Cumhuriyetimizi unutturmaya veya demokrasiyi yok etmeye çalışan bütün odaklar hüsrana uğramaya mahkûmdur.
Cumhuriyet Halk Partisi demokrasimize yönelen tüm tehditleri bertaraf ederek, Cumhuriyetimizi özgürlükçü demokrasiyle taçlandırma iradesine sahiptir. Çocuklarımıza özgür, adil ve barış içerisinde bir Türkiye bırakacağız. 23 Nisan 1920 tarihinde başlayan tarihi yürüyüş, sonsuza kadar devam edecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında bulunan tüm kahramanlarımızı şükranla anıyor, aziz şehitlerimize rahmet diliyor, bütün milletimizin ve özellikle çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum.” DHA
Artık maaşlardan kesilecek.. Yeni dönem başlıyor..
Bireysel emeklilikte otomatik katılımın şartları belli oldu. 50 kişinin üzerinde çalışanı bulunan şirketler, işe alımda 45 yaş altındakilere BES yaptıracak. Prim, çalışandan kesilecek. Çıkmak isteyen BES’i hemen terk edemeyecek.
Türkiye’deki tasarrufların artırılması için Bireysel emeklilik Sistemi’nde (BES) katılımcı sayısını artırmayı hedefleyen hükümet, getirmeyi planladığı “otomatik BES sistemi”nde son aşamaya geldi. sigorta şirketleriyle paylaşılan son taslağa göre, otomatik katılım sadece işe yeni girenleri kapsayacak.
Burada da ilgili işletmenin çalışan sayısına bakılacak. Zorunlu BES’te yükü çalışan üstlenecek, işveren payı olmayacak. Sigorta sektörünün önde gelen isimleri, yurtdışı örneklere bakıldığında işveren payının geçerli olduğunu, bunun da sistemi büyüttüğünü ifade ederken, Türkiye’deki çalışmada bu uygumanın geçerli olmaması halinde, sistemden hızlı çıkışlar olabileceği konusuna dikkat çekti.
Çıkış korkusu
Sistemin 50 kişinin üzerinde çalışana sahip işletmeleri kapsadığı düşünüldüğünde, yılda ortalama 650 bin kişilik yeni katılımcı girişi hesaplandığını belirten sigortacılar, primin sadece işçinin maaşından kesildiği senaryoda sistemden ilk yılında yüzde 80’e varan çıkışların yaşanacağını hesaplıyor.
Bunun da istenilen tasarruf seviyesine ulaşmada etkili bir adım olmayacağı belirtiliyor. Şu anda BES’te 6.2 milyonu aşkın katılımcı bulunurken, tasarrufların toplamı da 46.5 milyar liraya yaklaşıyor. Bireyselde yeni dönemle ilgili değişikler arasında şu noktalar öne çıkıyor:
45 yaş altı zorunlu
- Türkiye genelinde 50 kişinin üzerinde çalışanı bulunan işletmeler, yeni işe alım yaptıklarında otomatik olarak çalışanını BES’e dahil edecek.
- Otomatik katılımda yaş sınırı olacak. İlk etapta 45 yaşın altındaki yeni çalışanlar için otomatik BES uygulaması geçerli olacak. Önümüzdeki yıllarda bu yaş kademeli olarak yukarı doğru çekilebilecek.
- Sistem tüm çalışanları değil, sadece yeni çalışanları kapsayacak. Mevcut çalışanın işten ayrılıp başka bir işe girmesi durumunda, yeni girdiği işletme 50 kişinin üzerinde çalışana sahip ise BES’e başvurulacak.
- Bununla birlikte kıdem tazminatı sisteminde yapılacak yeni değişiklikler sonrasında tüm çalışanların birleştirilerek BES’e dahil edilmesi söz konusu olacak.
Pencere Sistemi çıkışı uzatacak
- İşletmenin çalışan sayısı ve yaş sınırının tutması halinde otamatik BES’e giriş “zorunlu” olacak. İşveren veya çalışan “sisteme girmek istemiyorum” diyemeyecek.
- Otomatik BES’e katılan bir kişinin 6 ay boyunca hiç çıkış hakkı olmayacak.
- Sistemden çıkmak isteyenler ilk işe giriş tarihinden ancak 6 ay sonra çıkmak isteyebilecek ama bu durumda da hemen sistemden çıkamayacak.
- Getirilecek olan Pencere Sistemi ile 2 aylık cayma hakkı süresi hayatımıza girecek. Böylece 6 ay sonra çıkmak isteyenler, bunun üzerine eklenecek 2 ayın ardından, yani 8 ay sonrasında sistemden çıkabilecek.
Ayda 50 TL kesilecek
- Otamatik BES’e katılımda işveren payı olmayacak. Prim tutarı çalışanın maaşından kesilecek.
- Aylık prim tutarının kişi başına aylık 50 liranın altında olmaması planlanıyor. Bunun tamamını da çalışan ödeyecek.
- Otamatik BES için kesilen paralar standart fonlarda, yani sadece risksiz yatırım araçlarında değerlendirilebilecek. Hürriyet
Türkiye’deki tasarrufların artırılması için Bireysel emeklilik Sistemi’nde (BES) katılımcı sayısını artırmayı hedefleyen hükümet, getirmeyi planladığı “otomatik BES sistemi”nde son aşamaya geldi. sigorta şirketleriyle paylaşılan son taslağa göre, otomatik katılım sadece işe yeni girenleri kapsayacak.
Burada da ilgili işletmenin çalışan sayısına bakılacak. Zorunlu BES’te yükü çalışan üstlenecek, işveren payı olmayacak. Sigorta sektörünün önde gelen isimleri, yurtdışı örneklere bakıldığında işveren payının geçerli olduğunu, bunun da sistemi büyüttüğünü ifade ederken, Türkiye’deki çalışmada bu uygumanın geçerli olmaması halinde, sistemden hızlı çıkışlar olabileceği konusuna dikkat çekti.
Çıkış korkusu
Sistemin 50 kişinin üzerinde çalışana sahip işletmeleri kapsadığı düşünüldüğünde, yılda ortalama 650 bin kişilik yeni katılımcı girişi hesaplandığını belirten sigortacılar, primin sadece işçinin maaşından kesildiği senaryoda sistemden ilk yılında yüzde 80’e varan çıkışların yaşanacağını hesaplıyor.
Bunun da istenilen tasarruf seviyesine ulaşmada etkili bir adım olmayacağı belirtiliyor. Şu anda BES’te 6.2 milyonu aşkın katılımcı bulunurken, tasarrufların toplamı da 46.5 milyar liraya yaklaşıyor. Bireyselde yeni dönemle ilgili değişikler arasında şu noktalar öne çıkıyor:
45 yaş altı zorunlu
- Türkiye genelinde 50 kişinin üzerinde çalışanı bulunan işletmeler, yeni işe alım yaptıklarında otomatik olarak çalışanını BES’e dahil edecek.
- Otomatik katılımda yaş sınırı olacak. İlk etapta 45 yaşın altındaki yeni çalışanlar için otomatik BES uygulaması geçerli olacak. Önümüzdeki yıllarda bu yaş kademeli olarak yukarı doğru çekilebilecek.
- Sistem tüm çalışanları değil, sadece yeni çalışanları kapsayacak. Mevcut çalışanın işten ayrılıp başka bir işe girmesi durumunda, yeni girdiği işletme 50 kişinin üzerinde çalışana sahip ise BES’e başvurulacak.
- Bununla birlikte kıdem tazminatı sisteminde yapılacak yeni değişiklikler sonrasında tüm çalışanların birleştirilerek BES’e dahil edilmesi söz konusu olacak.
Pencere Sistemi çıkışı uzatacak
- İşletmenin çalışan sayısı ve yaş sınırının tutması halinde otamatik BES’e giriş “zorunlu” olacak. İşveren veya çalışan “sisteme girmek istemiyorum” diyemeyecek.
- Otomatik BES’e katılan bir kişinin 6 ay boyunca hiç çıkış hakkı olmayacak.
- Sistemden çıkmak isteyenler ilk işe giriş tarihinden ancak 6 ay sonra çıkmak isteyebilecek ama bu durumda da hemen sistemden çıkamayacak.
- Getirilecek olan Pencere Sistemi ile 2 aylık cayma hakkı süresi hayatımıza girecek. Böylece 6 ay sonra çıkmak isteyenler, bunun üzerine eklenecek 2 ayın ardından, yani 8 ay sonrasında sistemden çıkabilecek.
Ayda 50 TL kesilecek
- Otamatik BES’e katılımda işveren payı olmayacak. Prim tutarı çalışanın maaşından kesilecek.
- Aylık prim tutarının kişi başına aylık 50 liranın altında olmaması planlanıyor. Bunun tamamını da çalışan ödeyecek.
- Otamatik BES için kesilen paralar standart fonlarda, yani sadece risksiz yatırım araçlarında değerlendirilebilecek. Hürriyet
22 Nisan 2016 Cuma
Başbuğ'dan Ergenekon kararı yorumu
Genelkurmay Eski Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Twitter'dan Yargıtay'ın aldığı Ergenekon kararı ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Başbuğ yaptığı açıklamada, 'Yargıtay'ın kararı Ergenekon mahkemesi'nin gerçekleştirdiği bütün işlemleri ve kararları yerle bir etmiştir. Bu karar elbette hayatını kaybedenleri geri gelmez. Acıları azaltacak tek husus, hukuk cinayetlerini işleyenlerin yargılanmasıdır.
Başbuğ yaptığı açıklamada, 'Yargıtay'ın kararı Ergenekon mahkemesi'nin gerçekleştirdiği bütün işlemleri ve kararları yerle bir etmiştir. Bu karar elbette hayatını kaybedenleri geri gelmez. Acıları azaltacak tek husus, hukuk cinayetlerini işleyenlerin yargılanmasıdır.
Arınç’tan dokunulmazlık formülü önerisi
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, Parlamento Muhabirleri Derneği’ni ziyaret etti. Arınç, ziyarette, tartışmaları süren dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda yeni bir formül gündeme getirdi.
Arınç, milletvekilleri hakkında gözaltı ve tutuklama kararı alınamayacağının hüküm olarak anayasaya eklenmesini önerdi.
'PARDON DEMİYORUM'
Arınç, "Ergenekon davasıyla ilgili geçmişte söyledikleriniz için 'pardon' diyor musunuz" sorusuna, "Pardon falan demiyorum" yanıtını verdi. Arınç, Yargıtay’ın Ergenekon davasına ilişkin kararını ise “İyi bir bozma olduğunu düşünüyorum” açıklamasını yaptı. Hürriyet
Arınç, milletvekilleri hakkında gözaltı ve tutuklama kararı alınamayacağının hüküm olarak anayasaya eklenmesini önerdi.
'PARDON DEMİYORUM'
Arınç, "Ergenekon davasıyla ilgili geçmişte söyledikleriniz için 'pardon' diyor musunuz" sorusuna, "Pardon falan demiyorum" yanıtını verdi. Arınç, Yargıtay’ın Ergenekon davasına ilişkin kararını ise “İyi bir bozma olduğunu düşünüyorum” açıklamasını yaptı. Hürriyet
Etiketler:
ak parti,
bülent arınç,
haber,
milletvekili,
tbmm
Defalarca ameliyat oldu ve tek hayali bu
Jennifer Hiles, 28 yaşında ve iki çocuk annesi. Arteriyal venöz malformasyon (AVM) hastası. Yani atardamarlarındaki bir bozukluk nedeniyle cildini besleyen kan akışı olamıyor ve bu yüzden yüzünde devamlı şişlikler oluyor. Hastalığı o kadar ciddi ki birçok defa kalp krizinden ölümün eşiğine gelmiş.
Yüzünün tam ortasında kocaman şişlikler oluşan Hiles'in tek sorunu damarlarının beslenmemesi de değil. Genç kadın bu nedenle hayatı boyunca dalga geçilmiş, okul yılları arkadaşsız, yalnız başına geçmiş.
DEFALARCA AMELİYAT OLDU
Defalarca ameliyat olan kadının sorununa ise bir türlü çözüm bulunabilmiş değil. Önümüzdeki aylarda yeni bir operasyon geçirecek olan Hiles için bu kez doktorlar iddialı ve sorunu çözebileceklerini belirtiyor.
"BANA OKULDA HERKESİN ORTASINDA SARILDI"
Ancak hayatını değiştiren insan, evlenmeyi düşündüğü kişi Dustin VanOverschelde karşısına biyoloji dersinde çıkmış. Genç kadın sevgilisi ile ilk karşılaşmasını şöyle anlattı: "Okulda bana herkesin ortasında sarılıp, öpünce gerçekten çok şaşırmıştım. Diğer insanların bizi izliyor olmasını hiç umusramamıştı ve hiç kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim. Her zaman bana ne kadar güzel olduğumu, dünyadaki en iyi insan olduğumu söylüyor." dedi.
"SEVGİLİM SADECE SAĞLIĞINA KAVUŞSUN YETER"
Sevgilisinin görüntüsünü hiç umursamadığını belirten, VanOverschelde isimli genç adam ise bu operasyonun sadece onun sağlığına kavuşturmasını istediğini söylüyor.
Jennifer Hiles'in tek isteği ise dışarıda çocukları ve ailesiyle diğer insanlar onu dikizlemeden vakit geçirebilmek. hürriyet.com.tr
DEFALARCA AMELİYAT OLDU
Defalarca ameliyat olan kadının sorununa ise bir türlü çözüm bulunabilmiş değil. Önümüzdeki aylarda yeni bir operasyon geçirecek olan Hiles için bu kez doktorlar iddialı ve sorunu çözebileceklerini belirtiyor.
"BANA OKULDA HERKESİN ORTASINDA SARILDI"
Ancak hayatını değiştiren insan, evlenmeyi düşündüğü kişi Dustin VanOverschelde karşısına biyoloji dersinde çıkmış. Genç kadın sevgilisi ile ilk karşılaşmasını şöyle anlattı: "Okulda bana herkesin ortasında sarılıp, öpünce gerçekten çok şaşırmıştım. Diğer insanların bizi izliyor olmasını hiç umusramamıştı ve hiç kendimi bu kadar iyi hissetmemiştim. Her zaman bana ne kadar güzel olduğumu, dünyadaki en iyi insan olduğumu söylüyor." dedi.
"SEVGİLİM SADECE SAĞLIĞINA KAVUŞSUN YETER"
Sevgilisinin görüntüsünü hiç umursamadığını belirten, VanOverschelde isimli genç adam ise bu operasyonun sadece onun sağlığına kavuşturmasını istediğini söylüyor.
Jennifer Hiles'in tek isteği ise dışarıda çocukları ve ailesiyle diğer insanlar onu dikizlemeden vakit geçirebilmek. hürriyet.com.tr
Sezon böyle açıldı! Plajda taciz
Bodrum’da hava sıcaklığının artması üzerine plajlar yavaş yavaş hareketlenirken, yabancı kadın turistleri göz hapsine alan gençlerin tavırları zaman zaman sıkıntı yarattı.
Bodrum’da deniz suyu sıcaklığının 19 hava sıcaklığının ise 29 dereceye ulaşması nedeniyle ilçeye gelen yerli ve yabancı turistler kent merkezindeki ve Bitez ile Ortakent-Yahşi plajlarında deniz ve güneşin tadını çıkardı.
Bol bol denize giren ve güneşlenen turistler güzel hava nedeniyle dakikalarca denizden çıkmadı. Bodrum’un dünyaca ünlü Paşatarlası Plajı’na denize girmeye gelen yabancı bir kadın turist ise zor anlar yaşadı.
Havlusunu serip güneşlenen kadın turistin etrafını çeviren çok sayıda erkek, kadını göz hapsine almakla yetinmeyip cep telefonları ile fotoğraflarını çekti. Yabancı kadın turist rahatsız edici bakışlardan kurtulmak için denize girdi ancak burada da rahat edemeyince vazgeçip geri döndü.
Olayı görenler, Bodrum’un dünyaca ünlü plajında sezon başındaki bu manzaranın turistik ilçeye yakışmadığını söyledi. İşte o kareler...
Bodrum’da deniz suyu sıcaklığının 19 hava sıcaklığının ise 29 dereceye ulaşması nedeniyle ilçeye gelen yerli ve yabancı turistler kent merkezindeki ve Bitez ile Ortakent-Yahşi plajlarında deniz ve güneşin tadını çıkardı.
Bol bol denize giren ve güneşlenen turistler güzel hava nedeniyle dakikalarca denizden çıkmadı. Bodrum’un dünyaca ünlü Paşatarlası Plajı’na denize girmeye gelen yabancı bir kadın turist ise zor anlar yaşadı.
Havlusunu serip güneşlenen kadın turistin etrafını çeviren çok sayıda erkek, kadını göz hapsine almakla yetinmeyip cep telefonları ile fotoğraflarını çekti. Yabancı kadın turist rahatsız edici bakışlardan kurtulmak için denize girdi ancak burada da rahat edemeyince vazgeçip geri döndü.
Olayı görenler, Bodrum’un dünyaca ünlü plajında sezon başındaki bu manzaranın turistik ilçeye yakışmadığını söyledi. İşte o kareler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)