İstihdam seferberliğinde iki ayda 256 bin kişi iş buldu. İŞKUR acilen 100 bin açık iş için personel aradığını duyurdu. Çalışma Bakanı Müezzinoğlu, “İki ayda eksi istihdam artıya döndü” diye konuştu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı istihdam seferberliğinin ardından hükümetin yeni personel alımlarında sigortayı ve vergiyi ödeyeceğini açıklaması her kesimi harekete geçirdi.
Edinilen bilgilere göre, iki ayda 256 bin kişi iş buldu. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR), 100 bin açık iş için acilen personel ararken, ihtiyaç duyulanlar arasında aşçı, akaryakıt satış elemanı ve çağrı merkezi personeli başta geliyor.
Yıl sonuna kadar 2 milyon kişiye iş sağlanmasını amaçlayan seferberlikle Türkiye'nin dört bir yanında istihdam fuarları düzenlenmeye başladı. Bu çerçevede, Ankara'da 24-25 Mart tarihlerinde istihdam günleri yapılacak.
Sabah'a değerlendirmelerde bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, "İstihdam sizden, sigorta ve vergi bizden" derken, Türkiye'de yarının kazananlarının iş yaratanlar olacağını söyledi.
Bu yıl işsizliği yüzde 10'un altına indirmeyi hedeflediklerini belirten Müezzinoğlu, "2017'de 2 milyona iş yaratmazsak, tuzak kuranların ekmeğine yağ süreriz. Yılın ilk iki ayında eksi istihdamın artıya döndü. Her artı bir istihdamın bir yıllık vergi yükünü üstleniyoruz" diye konuştu.
Vergi ve sigortalar devletten
Hükümet, Aralık 2017'ye kadar özel sektörün mevcut çalışanlarına ilave alacakları her sigortalı için sigorta ve vergi yükünü devlet üstleniyor. İşverenlerin ilave istihdam ettikleri her bir sigortalı için 773 lira tutarındaki prim ve vergi yükümlülükleri devlet tarafından karşılanıyor.
Öte yandan Türkiye Taşkömürü Kurumu da Armutçuk, amasra, Üzülmez, Karadon, Kozlu işletmeleri için 400 mühendis alacak.
8 Mart 2017 Çarşamba
KPSS sorularını çalan FETÖ başarı oranını 6’ya katlamış
2010 KPSS’de FETÖ’nün soru hırsızlığının boyutları, savcılık soruşturmasında ortaya çıktı. 2009’da 50 ve üzeri soru yapan aday sayısı 20 bin 669 iken 2010’da 143 bin 128’e yükselmiş.
Habertürk'ün haberine göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ’nün 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavı ( KPSS) soru hırsızlığına ilişkin soruşturmasında çarpıcı tespitlere ulaşıldı. 10 Temmuz 2010’daki KPSS Eğitim Bilimleri, Genel Yetenek ve Genel Kültür sorularının sınavdan önce FETÖ mensuplarınca elde edilerek dağıtılmasıyla ilgili olarak aynı yıl soruşturma başlatıldı.
Ancak soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Şadan Sakınan’ın döneminde yaklaşık 3.5 yıl dosya işlem görmedi. Savcı Sakınan daha sonra FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. 2014 yılından itibaren dosya yeniden ele alındı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman, soruşturmayı üstlendikten sonra şüpheliler hakkında MASAK raporu aldı, baz bilgilerini dosyaya ekledi ve imhadan kurtulan bazı sınav kitapçıkları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırdı.
Bu araştırmaların sonucunda 23 Mart 2015’te şüphelilere yönelik ilk operasyon gerçekleştirildi. Bugüne kadar yapılan 10 operasyon sonucunda toplam bin kişi hakkında “FETÖ yöneticisi ve üyesi olmak”, “dolandırıcılık” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından dava açıldı. Bunların 348’i tutuklandı. Savcılığın yaklaşık 2 bin şüpheli hakkında daha dava açması bekleniyor.
‘Kılcal damarlara sızın’
Soruşturmalar kapsamında FETÖ elebaşısı Gülen’in 1990’lı yıllardaki sohbetlerinde verdiği “Devletin kılcal damarlarına sızın” talimatı uyarınca örgütün 2010 KPSS ile birlikte Askeri Lise Sınavları, Hâkimlik, Polis Akademisi, Astsubay, Kurmaylık, Komiser Yardımcılığı, Polis Meslek Yüksek Okulu, Üniversite sınavları, 2011-2012-2013 KPDS, 2011-2012-2013 ALES, 2009-2011-2012- 2013 KPSS gibi ÖSYM’nin ve kurumların yaptığı sınavların birçoğunun sorularını sınav öncesi elde ettiği tespit edildi. Soruşturmada çarpıcı başka tespitlere de ulaşıldı.
Buna göre, 2009 KPSS’de genel yetenek alanında 50 ve üzeri doğru yapan sayısı 20 bin 669 iken 2010 KPSS’de bu sayı 143 bin 128’e yükseldi. Soruşturma şüphelilerinden bir örgüt imamının itirafları, FETÖ’nün 2010 KPSS sırasında soru hırsızlığında zirve yaptığını gösterdi. O ifade şöyle: “2010 KPSS sınavlarında yapılan usulsüzlüklerin çıkış noktası mahrem hizmetler olarak adlandırılan askeri ve bürokratik kurumlardan sorumlu abiler ve imamların cemaat kurumları dışında meslek sahibi olmalarının sağlanması ile birlikte askeriyedeki ve bürokrasideki cemaatçilerin eşlerinin meslek sahibi olmasının sağlanması amaçlanmıştır.”
7’si kaymakam eşi
Savcılık, 2010 KPSS’nin Genel Yetenek ve Genel Kültür kısmına ilişkin de ayrı bir soruşturma başlatmıştı. Soruşturma kapsamında şu ana kadar P10 (eğitim bilimleri) ve P3 (genel yetenek genel kültür) sınav türleri dahil yaklaşık 13 bin şüpheliye ulaşıldı. Bunlardan 2 bin 116’sı FETÖ’nün haberleşme programı ByLock kullanıcısı. Bin 600’ünün, örgüt elebaşısı Gülen’in “kurtarma çağrısı” yaptığı dönemde Bank Asya’ya para yatırdığı belirlendi.
P10 türündeki yaklaşık 3 bin şüphelinin 488’i asker ve asker eşi, P3 puan türündeki yaklaşık 10 bin şüphelinin 413’ü asker ve asker eşi, 347’si polis ve polis eşi, 42’si hâkim ve savcı eşi, 7’si kaymakam, 7’si kaymakam eşi. Eşleri KPSS şüphelisi olan askerlerden 7’sinin ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikasta giden FETÖ’cü subayların eşleri olduğu kaydedildi.
Darbe direktifinde Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak görevlendirilen FETÖ’cü Mehmet Oğuz Akkuş’un eşinin de KPSS şüphelisi olduğu belirlendi.
Habertürk'ün haberine göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın FETÖ’nün 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavı ( KPSS) soru hırsızlığına ilişkin soruşturmasında çarpıcı tespitlere ulaşıldı. 10 Temmuz 2010’daki KPSS Eğitim Bilimleri, Genel Yetenek ve Genel Kültür sorularının sınavdan önce FETÖ mensuplarınca elde edilerek dağıtılmasıyla ilgili olarak aynı yıl soruşturma başlatıldı.
Ancak soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Şadan Sakınan’ın döneminde yaklaşık 3.5 yıl dosya işlem görmedi. Savcı Sakınan daha sonra FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. 2014 yılından itibaren dosya yeniden ele alındı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman, soruşturmayı üstlendikten sonra şüpheliler hakkında MASAK raporu aldı, baz bilgilerini dosyaya ekledi ve imhadan kurtulan bazı sınav kitapçıkları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırdı.
Bu araştırmaların sonucunda 23 Mart 2015’te şüphelilere yönelik ilk operasyon gerçekleştirildi. Bugüne kadar yapılan 10 operasyon sonucunda toplam bin kişi hakkında “FETÖ yöneticisi ve üyesi olmak”, “dolandırıcılık” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından dava açıldı. Bunların 348’i tutuklandı. Savcılığın yaklaşık 2 bin şüpheli hakkında daha dava açması bekleniyor.
‘Kılcal damarlara sızın’
Soruşturmalar kapsamında FETÖ elebaşısı Gülen’in 1990’lı yıllardaki sohbetlerinde verdiği “Devletin kılcal damarlarına sızın” talimatı uyarınca örgütün 2010 KPSS ile birlikte Askeri Lise Sınavları, Hâkimlik, Polis Akademisi, Astsubay, Kurmaylık, Komiser Yardımcılığı, Polis Meslek Yüksek Okulu, Üniversite sınavları, 2011-2012-2013 KPDS, 2011-2012-2013 ALES, 2009-2011-2012- 2013 KPSS gibi ÖSYM’nin ve kurumların yaptığı sınavların birçoğunun sorularını sınav öncesi elde ettiği tespit edildi. Soruşturmada çarpıcı başka tespitlere de ulaşıldı.
Buna göre, 2009 KPSS’de genel yetenek alanında 50 ve üzeri doğru yapan sayısı 20 bin 669 iken 2010 KPSS’de bu sayı 143 bin 128’e yükseldi. Soruşturma şüphelilerinden bir örgüt imamının itirafları, FETÖ’nün 2010 KPSS sırasında soru hırsızlığında zirve yaptığını gösterdi. O ifade şöyle: “2010 KPSS sınavlarında yapılan usulsüzlüklerin çıkış noktası mahrem hizmetler olarak adlandırılan askeri ve bürokratik kurumlardan sorumlu abiler ve imamların cemaat kurumları dışında meslek sahibi olmalarının sağlanması ile birlikte askeriyedeki ve bürokrasideki cemaatçilerin eşlerinin meslek sahibi olmasının sağlanması amaçlanmıştır.”
7’si kaymakam eşi
Savcılık, 2010 KPSS’nin Genel Yetenek ve Genel Kültür kısmına ilişkin de ayrı bir soruşturma başlatmıştı. Soruşturma kapsamında şu ana kadar P10 (eğitim bilimleri) ve P3 (genel yetenek genel kültür) sınav türleri dahil yaklaşık 13 bin şüpheliye ulaşıldı. Bunlardan 2 bin 116’sı FETÖ’nün haberleşme programı ByLock kullanıcısı. Bin 600’ünün, örgüt elebaşısı Gülen’in “kurtarma çağrısı” yaptığı dönemde Bank Asya’ya para yatırdığı belirlendi.
P10 türündeki yaklaşık 3 bin şüphelinin 488’i asker ve asker eşi, P3 puan türündeki yaklaşık 10 bin şüphelinin 413’ü asker ve asker eşi, 347’si polis ve polis eşi, 42’si hâkim ve savcı eşi, 7’si kaymakam, 7’si kaymakam eşi. Eşleri KPSS şüphelisi olan askerlerden 7’sinin ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikasta giden FETÖ’cü subayların eşleri olduğu kaydedildi.
Darbe direktifinde Ankara Sıkıyönetim Savcısı olarak görevlendirilen FETÖ’cü Mehmet Oğuz Akkuş’un eşinin de KPSS şüphelisi olduğu belirlendi.
Milli Eğitim Fazıl Say'ın adını müfredat taslağından çıkardı
Milli Eğitim Bakanlığı askıya çıkarttığı ortaöğretim müzik dersi taslağından dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say'ın adını çıkardı. CHP'li Zeynep Altıok, Say'ın adının, "Ülkemizdeki klasik batı müziği yorumcularına örnekler verilmesi" gereken Müzik Kültürü ünitesinden çıkarılmasını Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'a sordu, "Fazıl Say’ın adının müzik dersi taslağından çıkarılmasının gerekçeleri arasında, zaman zaman AKP Hükümetini eleştirmesi var mıdır?" dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı askıya çıkarttığı ortaöğretim müzik dersi taslağından dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say'ın adını çıkardı. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’ın isminin müfredattan çıkartılmasını Meclis gündemine taşıdı.
Altıok, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle hazırladığı yazılı soru önergesinde “Kariyeri ulusal ve uluslararası başarılarla dolu dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın adı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın askıya çıkardığı ortaöğretim müzik dersi taslağında 12’nci sınıfta işlenecek konular arasında yer alan ‘Müzik Kültürü’ ünitesindeki 'ülkemizdeki klasik batı müziği yorumcularına örnekler verir' maddesinden çıkarılmıştır” ifadelerini kullandı.
Zeynep Altıok’un İsmet Yılmaz’a yönelttiği sorular şöyle:
1. Dünyaca tanınmış ve kariyeri başarılarla dolu piyanistimiz Fazıl Say dışında, MEB’in askıya çıkarttığı ortaöğretim müzik dersi taslağından çıkartılan başka örnek ve usta sanatçı var mıdır? Varsa bu sanatçılar kimlerdir? Sanatçıların, müzik dersi taslağından çıkarılmasının gerekçeleri nelerdir?
2. Fazıl Say’ın adının müzik dersi taslağından çıkarılmasının gerekçeleri arasında, zaman zaman AKP Hükümetini eleştirmesi var mıdır? Varsa hangi eleştiri ya da eleştirileri hükümetinizi rahatsız etmiştir? Hükümetinizi eleştiren her sanatçı için böyle kararlar mı alacaksınız?
3. Müzik dersi kitaplarına konulan örnek sanatçılar hangi kriterlere göre belirlenmektedir? Bu kriterler içinde AKP iktidarını eleştirmemek ya da övmek var mıdır?
4. MEB’in askıya çıkarttığı bu müzik dersi taslağı kimler tarafından hazırlanmıştır? Taslağı hazırlayanlar daha önce MEB’e böyle çalışmalar yaptılar mı? Yaptılar ise bu çalışmalar hangileridir ve kaçıncı sınıflar içindir?
5. Söz konusu taslaktan Fazıl Say’ın adının çıkartılması için sizin veya bir başka hükümet yetkilisinin verdiği yazılı ya da sözlü bir talimat var mıdır?
6. Dünyanın sayılı sanatçılarından biri olan piyanist Fazıl Say’ın adının müzik dersi taslağından çıkartılmasını bir hata olarak değerlendiriyorsanız, bu büyük hatadan bir an önce dönmeyi düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız hatanın düzeltilmesi için nasıl bir çalışma yapacaksınız? (cnntürk)
Milli Eğitim Bakanlığı askıya çıkarttığı ortaöğretim müzik dersi taslağından dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say'ın adını çıkardı. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’ın isminin müfredattan çıkartılmasını Meclis gündemine taşıdı.
Altıok, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle hazırladığı yazılı soru önergesinde “Kariyeri ulusal ve uluslararası başarılarla dolu dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın adı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın askıya çıkardığı ortaöğretim müzik dersi taslağında 12’nci sınıfta işlenecek konular arasında yer alan ‘Müzik Kültürü’ ünitesindeki 'ülkemizdeki klasik batı müziği yorumcularına örnekler verir' maddesinden çıkarılmıştır” ifadelerini kullandı.
Zeynep Altıok’un İsmet Yılmaz’a yönelttiği sorular şöyle:
1. Dünyaca tanınmış ve kariyeri başarılarla dolu piyanistimiz Fazıl Say dışında, MEB’in askıya çıkarttığı ortaöğretim müzik dersi taslağından çıkartılan başka örnek ve usta sanatçı var mıdır? Varsa bu sanatçılar kimlerdir? Sanatçıların, müzik dersi taslağından çıkarılmasının gerekçeleri nelerdir?
2. Fazıl Say’ın adının müzik dersi taslağından çıkarılmasının gerekçeleri arasında, zaman zaman AKP Hükümetini eleştirmesi var mıdır? Varsa hangi eleştiri ya da eleştirileri hükümetinizi rahatsız etmiştir? Hükümetinizi eleştiren her sanatçı için böyle kararlar mı alacaksınız?
3. Müzik dersi kitaplarına konulan örnek sanatçılar hangi kriterlere göre belirlenmektedir? Bu kriterler içinde AKP iktidarını eleştirmemek ya da övmek var mıdır?
4. MEB’in askıya çıkarttığı bu müzik dersi taslağı kimler tarafından hazırlanmıştır? Taslağı hazırlayanlar daha önce MEB’e böyle çalışmalar yaptılar mı? Yaptılar ise bu çalışmalar hangileridir ve kaçıncı sınıflar içindir?
5. Söz konusu taslaktan Fazıl Say’ın adının çıkartılması için sizin veya bir başka hükümet yetkilisinin verdiği yazılı ya da sözlü bir talimat var mıdır?
6. Dünyanın sayılı sanatçılarından biri olan piyanist Fazıl Say’ın adının müzik dersi taslağından çıkartılmasını bir hata olarak değerlendiriyorsanız, bu büyük hatadan bir an önce dönmeyi düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız hatanın düzeltilmesi için nasıl bir çalışma yapacaksınız? (cnntürk)
7 Mart 2017 Salı
Eski Cumhurbaşkanı yasakladığı Twitter'a üye oldu
İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, 2009 yılındaki tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından İran’da yasaklanan Twitter’a üye oldu.
Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, 2009’da yeniden cumhurbaşkanı seçildiğinde başlayan protestoların ardından yasaklanan Twitter’a ‘Ahmedinejad1956’ adıyla üye oldu.
İlk tweetini İngilizce olarak paylaşan Ahmedinejad, beslemeyle başladığı mesajında “Barış, özgürlüğü seven tüm insanlarla olsun” diye yazdı.
Ahmedinejad mesajını ‘I am on Twitter’ (Twitter’dayım) etiketiyle bitirdi.
11 saniyelik bir video yayınlayarak insanların kendisini takip etmesini isteyen Ahmedinejad, Cumhurbaşkanlığı döneminde Twitter’ı yasaklamıştı.
Ahmedinejad'ın biyografi bölümünde ise, ‘eş, baba, dede, akademisyen ve İranlı olmaktan gururlu’ ifadeleri yer aldı.
Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, 2009’da yeniden cumhurbaşkanı seçildiğinde başlayan protestoların ardından yasaklanan Twitter’a ‘Ahmedinejad1956’ adıyla üye oldu.
İlk tweetini İngilizce olarak paylaşan Ahmedinejad, beslemeyle başladığı mesajında “Barış, özgürlüğü seven tüm insanlarla olsun” diye yazdı.
Ahmedinejad mesajını ‘I am on Twitter’ (Twitter’dayım) etiketiyle bitirdi.
11 saniyelik bir video yayınlayarak insanların kendisini takip etmesini isteyen Ahmedinejad, Cumhurbaşkanlığı döneminde Twitter’ı yasaklamıştı.
Ahmedinejad'ın biyografi bölümünde ise, ‘eş, baba, dede, akademisyen ve İranlı olmaktan gururlu’ ifadeleri yer aldı.
Temassız ödemelerde yeni dönem başlıyor
Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Genel Müdürü Soner Canko, 2020 yılında tüm ödeme terminallerinin ücretsiz olacağını açıkladı.
BKM Genel Müdürü Canko, "2016 yılında Avrupa'nın ilk temassız kartı Türkiye’de kullanıldı. Bugün temassız ödemelerde yeni bir dönem başlıyor." dedi. Canko, bankaların ortak platformu ve ödeme sistemleri alanında Türkiye’nin inovasyon merkezi olan BKM’nin Türkiye’de hızla yayılan temassız ödeme alışkanlığına dair gelişmeleri ve son bir yılda yapılan temassız ödeme bilgilerini düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı.
30 yıl evvel kartlı ödemede işlem süresinin 15 dakika sürdüğünü anımsatan Canko, şimdi temassız ödemelerde bu sürenin 1 saniyeye kadar indiğini söyledi.
Canko, geçen yıl Türkiye’de 4,2 milyar adet kartlı ödeme işlemi yapıldığını, bunun yüzde 63’ünün mikro işlmelerden oluştuğunu ve 45 milyon temassız işlem gerçekleştirildiğini aktardı.
2016 yılında Avrupa'nın ilk temassız kartının Türkiye’de kullanılmaya başlandığını hatırlatan Canko, bugün temassız ödemelerde yeni bir dönemin başladığını dile getirdi. "Temassız ödemeler asıl şimdi başlıyor" diyen Canko, "temassız kartlarda dolandırıcılık işlemi çok fazla” şeklindeki yorumların tam bir şehir efsanesi ve bunun olma ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu vurguladı.
Toplu taşımada kredi kartı dönemi
"İstanbul'da toplu taşımada temassız kartla ödeme yapılabilmesi ne zaman gerçekleşecek?" sorusu üzerine Canko, "Biz buna hazırız. Bunun kararını yerel idare verecek. İstanbul ve diğer şehirlerde bu uygulamayı yapacak altyapıya, bilgi ve birikime sahibiz." şeklinde cevap verdi.
"Temassız ödemelerde 50 TL'nin altında bazen şifre istiyor neden?" sorusuna, Canko, "Bu bir oto kontrol aslında. Örneğin peşpeşe 9 TL'lik üç adet kahve ödemesi yaptınız, dördüncü 9 TL'lik kahve ödemesinde şifre ister. Bu olası kötü niyetli kullanımları engellemek için bir kontroldür. Aksi takdirde kötü niyetli birisi 49 TL'lik 49 ödeme yapsaydı ve hiç şifre sormasaydı yaklaşık 2 bin 500 TL'lik zarar verebilirdi." ifadelerini kullandı.
"Bir yılda aktif temassız terminal sayısı yüzde 137 arttı"
BKM Ödeme Platformları Genel Müdür Yardımcısı Celal Cündoğlu ise geçen yıl yapılan 4,2 milyar kartlı ödemenin 2,65 milyar adedinin 50 TL ve altındaki ödemeleri ifade eden mikro ödemeler olduğunu belirtti.
Temassız ödeme yönteminin hijyenik olmama, bozuk para taşıma, yırtılma, kaybolma ya da çalınma gibi, nakit paranın getirdiği riskleri taşımadığına dikkati çeken Cündoğlu, ayrıca temassız özellikli kartların bu yönleriyle özellikle mikro ödemeler tarafında tercih edildiğini dile getirdi.
Cündoğlu, temassız kartlarla yapılan ödemelerin, nakit ödemeye kıyasla 7 saniyelik avantaj sağladığını ifade etti.
Nakitle yapılan ödemelerin ortalama 16 saniye, temassız kartlarla yapılan ödemelerin ise 9 saniye sürdüğüne işaret eden Cündoğlu, şöyle devam etti: "Zamana karşı yarıştığımız günümüzde temassız ödemelerin, hem kart kullanıcılarına hem de iş yerlerine zaman kazandırıyor. Türkiye'de aralık ayında kredi kartıyla gerçekleşen ortalama 3,9 milyon adet temassız işlemle nakit ödemeye göre 317 gün (10,6 ay) kazanıldı. Temassız ödemenin yaygın olduğu İngiltere’de ise bu rakam Türkiye’nin 10 katı olduğu görülüyor." Cündoğlu, 2017 itibarıyla 18,5 milyon temassız kredi kartı ve 608 bin adet temassız ödeme kabul eden cihaz ile sektör olarak yeniliğin tanınması, altyapının oluşması ve denenmesi süreçlerinde çok büyük adımlar atıldığını anlattı.
Bir yılda aktif temassız terminal sayısının yüzde 137, aktif temassız kredi kartı sayısının yüzde 86, aylık temassız kredi kartı işlem adetlerinin ise yüzde 77 arttığına işaret eden Cündoğlu, "Ödeme sistemlerinde lider olan Türkiye’de kartlı ödemelerin yüzde 1,5’i temassız olarak gerçekleşti. Hedefimiz bu oranı 2020 yılında yüzde 10’lara çıkarmak." dedi.
Cündoğlu, temassız ödemenin en çok market, gıda ve hizmet sektörlerinde kullanıldığını, temassızın üniversite kampüsleri, eczane, sağlık ve kozmetik ürünleri, benzin ve akaryakıt istasyonları, otomatlar ve otopark ödemelerinde de yoğun olarak tercih edildiğini aktardı.
"2020'de tüm ödeme terminalleri temassız olacak"
Celal Cündoğlu, temassız ödemenin dalga dalga yayılan bir alışkanlığa dönüştüğünü, bilinçlendirme ve yaygınlaştırma süreçlerinin tamamlanmasının ardından temassız ödemenin artık standartlaşmaya başlayacağını dile getirdi. Bu amaçla BKM olarak tüketici ve iş yerlerini bilinçlendirmeye yönelik "Bir Temassızlık Var İyi ki Var" reklam kampanyası yürüttüklerini ifade eden Cündoğlu, Türkiye'de temassız ödemelerde yeni bir dönemin başladığını belirtti.
Cündoğlu, 2016'nın bu süreçte bir milat olduğunu, tüm kredi kartları içinde her 3 karttan, tüm ödeme terminalleri arasından da her 4 terminalden birinin temassız özellikli hale geldiğini söyledi. 2020 yılı ocak ayı itibarıyla tüm ödeme terminallerinin temassız özellikli olması hedeflerinin olduğunu ifade eden Cündoğlu, gelecekte temassız ödemelerin form değiştirerek mobil ödemeler, bağış ve sosyal sorumluluk projeleri, giyilebilir teknolojiler alanlarında da kullanılacağını dile getirdi.
Cündoğlu, BKM olarak sektörü gelecek nesil temassız ödeme çözümlerine hazırladıklarını belirterek, temeassız kartlardaki dolandırıcılık bildirimlerinin normal kartlardaki bildirimlerin çok altında olduğunu sözlerine ekledi. cnntürk
BKM Genel Müdürü Canko, "2016 yılında Avrupa'nın ilk temassız kartı Türkiye’de kullanıldı. Bugün temassız ödemelerde yeni bir dönem başlıyor." dedi. Canko, bankaların ortak platformu ve ödeme sistemleri alanında Türkiye’nin inovasyon merkezi olan BKM’nin Türkiye’de hızla yayılan temassız ödeme alışkanlığına dair gelişmeleri ve son bir yılda yapılan temassız ödeme bilgilerini düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı.
30 yıl evvel kartlı ödemede işlem süresinin 15 dakika sürdüğünü anımsatan Canko, şimdi temassız ödemelerde bu sürenin 1 saniyeye kadar indiğini söyledi.
Canko, geçen yıl Türkiye’de 4,2 milyar adet kartlı ödeme işlemi yapıldığını, bunun yüzde 63’ünün mikro işlmelerden oluştuğunu ve 45 milyon temassız işlem gerçekleştirildiğini aktardı.
2016 yılında Avrupa'nın ilk temassız kartının Türkiye’de kullanılmaya başlandığını hatırlatan Canko, bugün temassız ödemelerde yeni bir dönemin başladığını dile getirdi. "Temassız ödemeler asıl şimdi başlıyor" diyen Canko, "temassız kartlarda dolandırıcılık işlemi çok fazla” şeklindeki yorumların tam bir şehir efsanesi ve bunun olma ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu vurguladı.
Toplu taşımada kredi kartı dönemi
"İstanbul'da toplu taşımada temassız kartla ödeme yapılabilmesi ne zaman gerçekleşecek?" sorusu üzerine Canko, "Biz buna hazırız. Bunun kararını yerel idare verecek. İstanbul ve diğer şehirlerde bu uygulamayı yapacak altyapıya, bilgi ve birikime sahibiz." şeklinde cevap verdi.
"Temassız ödemelerde 50 TL'nin altında bazen şifre istiyor neden?" sorusuna, Canko, "Bu bir oto kontrol aslında. Örneğin peşpeşe 9 TL'lik üç adet kahve ödemesi yaptınız, dördüncü 9 TL'lik kahve ödemesinde şifre ister. Bu olası kötü niyetli kullanımları engellemek için bir kontroldür. Aksi takdirde kötü niyetli birisi 49 TL'lik 49 ödeme yapsaydı ve hiç şifre sormasaydı yaklaşık 2 bin 500 TL'lik zarar verebilirdi." ifadelerini kullandı.
"Bir yılda aktif temassız terminal sayısı yüzde 137 arttı"
BKM Ödeme Platformları Genel Müdür Yardımcısı Celal Cündoğlu ise geçen yıl yapılan 4,2 milyar kartlı ödemenin 2,65 milyar adedinin 50 TL ve altındaki ödemeleri ifade eden mikro ödemeler olduğunu belirtti.
Temassız ödeme yönteminin hijyenik olmama, bozuk para taşıma, yırtılma, kaybolma ya da çalınma gibi, nakit paranın getirdiği riskleri taşımadığına dikkati çeken Cündoğlu, ayrıca temassız özellikli kartların bu yönleriyle özellikle mikro ödemeler tarafında tercih edildiğini dile getirdi.
Cündoğlu, temassız kartlarla yapılan ödemelerin, nakit ödemeye kıyasla 7 saniyelik avantaj sağladığını ifade etti.
Nakitle yapılan ödemelerin ortalama 16 saniye, temassız kartlarla yapılan ödemelerin ise 9 saniye sürdüğüne işaret eden Cündoğlu, şöyle devam etti: "Zamana karşı yarıştığımız günümüzde temassız ödemelerin, hem kart kullanıcılarına hem de iş yerlerine zaman kazandırıyor. Türkiye'de aralık ayında kredi kartıyla gerçekleşen ortalama 3,9 milyon adet temassız işlemle nakit ödemeye göre 317 gün (10,6 ay) kazanıldı. Temassız ödemenin yaygın olduğu İngiltere’de ise bu rakam Türkiye’nin 10 katı olduğu görülüyor." Cündoğlu, 2017 itibarıyla 18,5 milyon temassız kredi kartı ve 608 bin adet temassız ödeme kabul eden cihaz ile sektör olarak yeniliğin tanınması, altyapının oluşması ve denenmesi süreçlerinde çok büyük adımlar atıldığını anlattı.
Bir yılda aktif temassız terminal sayısının yüzde 137, aktif temassız kredi kartı sayısının yüzde 86, aylık temassız kredi kartı işlem adetlerinin ise yüzde 77 arttığına işaret eden Cündoğlu, "Ödeme sistemlerinde lider olan Türkiye’de kartlı ödemelerin yüzde 1,5’i temassız olarak gerçekleşti. Hedefimiz bu oranı 2020 yılında yüzde 10’lara çıkarmak." dedi.
Cündoğlu, temassız ödemenin en çok market, gıda ve hizmet sektörlerinde kullanıldığını, temassızın üniversite kampüsleri, eczane, sağlık ve kozmetik ürünleri, benzin ve akaryakıt istasyonları, otomatlar ve otopark ödemelerinde de yoğun olarak tercih edildiğini aktardı.
"2020'de tüm ödeme terminalleri temassız olacak"
Celal Cündoğlu, temassız ödemenin dalga dalga yayılan bir alışkanlığa dönüştüğünü, bilinçlendirme ve yaygınlaştırma süreçlerinin tamamlanmasının ardından temassız ödemenin artık standartlaşmaya başlayacağını dile getirdi. Bu amaçla BKM olarak tüketici ve iş yerlerini bilinçlendirmeye yönelik "Bir Temassızlık Var İyi ki Var" reklam kampanyası yürüttüklerini ifade eden Cündoğlu, Türkiye'de temassız ödemelerde yeni bir dönemin başladığını belirtti.
Cündoğlu, 2016'nın bu süreçte bir milat olduğunu, tüm kredi kartları içinde her 3 karttan, tüm ödeme terminalleri arasından da her 4 terminalden birinin temassız özellikli hale geldiğini söyledi. 2020 yılı ocak ayı itibarıyla tüm ödeme terminallerinin temassız özellikli olması hedeflerinin olduğunu ifade eden Cündoğlu, gelecekte temassız ödemelerin form değiştirerek mobil ödemeler, bağış ve sosyal sorumluluk projeleri, giyilebilir teknolojiler alanlarında da kullanılacağını dile getirdi.
Cündoğlu, BKM olarak sektörü gelecek nesil temassız ödeme çözümlerine hazırladıklarını belirterek, temeassız kartlardaki dolandırıcılık bildirimlerinin normal kartlardaki bildirimlerin çok altında olduğunu sözlerine ekledi. cnntürk
BİM 4 bin kişiyi istihdam edecek
Türkiye perakende sektörünün lider kuruluşu BİM Birleşik Mağazalar A.Ş. her yıl Mart ayında geleneksel olarak düzenlediği basın toplantısıyla, 2016 yılı mali sonuçlarını kamuoyu ile paylaştı.
BİM İcra Kurulu Üyeleri Galip Aykaç ve Haluk Dortluoğlu'nun katıldığı toplantıda şirketin ticari ve finansal performansının yanı sıra 2017 yılı hedefleri ele alındı.
2016 Türkiye açısından her bakımdan zor bir yıl olmasına rağmen, BİM istikrarlı gelişimini sürdürerek bir önceki yıla göre satışlarda ve kârlılıkta %15 artış ile ilk kez satış cirosunda 20 milyar TL eşiğini aştı. Bu süreçte BİM 562 milyon TL tutarında yatırım gerçekleştirirken, yurt içinde 4.000'e yakın kişiye de yeni iş olanağı sağladı
'2016 zorlu bir yıl oldu ama bim Türkiye'ye güveniyor'
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç sözlerine Türkiye'ye duydukları sonsuz güveni ifade ederek başladı:
"Hepinizin bildiği gibi 2016 yılı her bakımdan zorlu bir yıldı. Türkiye 15 Temmuz'da yüzlerce şehit, binlerce gazi pahasına FETÖ'cü darbe girişimine geçit vermedi. Peş peşe gelen terör saldırılarına rağmen ülkemiz ekonomik ve siyasal istikrarını korumayı bildi. Türkiye perakende sektörünün lideri BİM olarak, ülkemizin geleceğine ve güçlü ekonomik potansiyeline güveniyoruz.
BİM geçtiğimiz 10 yıl içerisinde toplam 2 milyar 742 milyon TL tutarında yatırım gerçekleştirdi ve yine bu süre içerisinde 2007 yılında 10.000 olan yurt içi çalışan sayısını 2016 itibarı ile 34.000'e yükseltti. Bugün mağazalarımızdan ortalamada günde 3,7 milyon, ayda 100 milyona yakın alışveriş yapılmaktadır. BİM olarak ülkemize güvendiğimiz kadar, yatırımlarımızla, çalışanlarımızla ve sağladığımız yüksek tüketici sadakati ile Türkiye ekonomisinde istikrar ve güven unsuru olmaya devam edeceğiz."
Rakamlarla bim'in 2016 performansı
2016 yılında BİM, yurt içinde çalışan sayısını %13 artırarak 3.841 yeni çalışana istihdam sağladı ve Türkiye çapında 630 yeni mağaza açtı. Böylelikle yıl sonu itibarı ile BİM'in mağaza sayısı 5.602'ye yükseldi, çalışan sayısı ise 34.073 oldu. BİM'in büyümesinde ve müşteri memnuniyetini artırmasında önemli rol oynayan Özel Markalı ürünlerin satışı ise, bir önceki yıla göre %12 artarak 13,1 milyar TL düzeyine çıktı. BİM güçlü performansıyla Türkiye perakende sektörü liderliğini açık ara sürdürdü ve pekiştirdi.
File mağazaları başarılı
BİM'in, tüketicilerin gıda, kişisel bakım ve genel temizlik ihtiyaçlarını en iyi kalitede, yüksek standartlarda üretilmiş ve sürekli düşük fiyatlardan satışa sunulan sağlıklı ve taze ürünlerle karşılamayı hedefleyen yeni perakende konsepti FİLE 2016'da başarılı bir yıl geçirdi. Tüketicilerin büyük ilgi gösterdiği FİLE mağazalarının sayısı geçen yıl İstanbul'un komşu illerine doğru yayılmaya başlayarak 9'dan 21'e çıktı.
Fas VE Mısır'da büyüme sürüyor
BİM'in tüketiciye sunduğu indirimli perakende iş modeli Fas ve Mısır'da da tüketicinin beğenisini kazanmaya devam ediyor. BİM 2016'yı Fas'ta 50 yeni mağaza açarak 329, Mısır'da ise 75 yeni mağaza açarak 215 mağaza ile kapattı. Her iki ülkedeki toplam BİM çalışanı sayısı 3.400'e yükseldi.
2017 hedefleri: 500 yeni BİM 25 yeni file mağazası, 4.000'e yakın yeni işe alım
Toplantıda söz alan BİM İcra Kurulu Üyesi Haluk Dortluoğlu ise, BİM'in 2017 hedefleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. BİM'in müşterileri ile kurduğu güçlü güven ilişkisinin temelinde fiyat istikrarı ve minimum kâr marjının bulunduğuna dikkat çeken Dortluoğlu şunları söyledi:
"Türkiye'nin perakende lideri olarak istikrarı seviyoruz ve minimum kar marjları ile çalışıyoruz. 2015'de net kâr marjımız %3.3 idi 2016 da aynı oranda. Aynı istikrar FAVÖK (Faiz Amortisman ve Vergi Öncesi Kâr) marjımız için de geçerlidir. Geleceğe güvenle bakıyoruz. 2017'de yine büyüme hedefimiz çift haneli. %15-%18 aralığında bir büyüme öngörüyoruz. 500 milyon TL yatırım yaparak altyapımızı güçlendirmeyi ve 500 BİM ve 25 FİLE mağazası açarak 4.000 kişiye yeni istihdam sağlamayı hedefliyoruz. Öte yandan İran'da yatırım olanaklarını araştırırken, Fas ve Mısır'da yatırımlarımıza da devam edeceğiz. Bu yıl içinde Fas'ta 60, Mısır'da 50 yeni mağaza açacağız. "
BİM İcra Kurulu Üyeleri Galip Aykaç ve Haluk Dortluoğlu'nun katıldığı toplantıda şirketin ticari ve finansal performansının yanı sıra 2017 yılı hedefleri ele alındı.
2016 Türkiye açısından her bakımdan zor bir yıl olmasına rağmen, BİM istikrarlı gelişimini sürdürerek bir önceki yıla göre satışlarda ve kârlılıkta %15 artış ile ilk kez satış cirosunda 20 milyar TL eşiğini aştı. Bu süreçte BİM 562 milyon TL tutarında yatırım gerçekleştirirken, yurt içinde 4.000'e yakın kişiye de yeni iş olanağı sağladı
'2016 zorlu bir yıl oldu ama bim Türkiye'ye güveniyor'
Basın toplantısının açılış konuşmasını yapan BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç sözlerine Türkiye'ye duydukları sonsuz güveni ifade ederek başladı:
"Hepinizin bildiği gibi 2016 yılı her bakımdan zorlu bir yıldı. Türkiye 15 Temmuz'da yüzlerce şehit, binlerce gazi pahasına FETÖ'cü darbe girişimine geçit vermedi. Peş peşe gelen terör saldırılarına rağmen ülkemiz ekonomik ve siyasal istikrarını korumayı bildi. Türkiye perakende sektörünün lideri BİM olarak, ülkemizin geleceğine ve güçlü ekonomik potansiyeline güveniyoruz.
BİM geçtiğimiz 10 yıl içerisinde toplam 2 milyar 742 milyon TL tutarında yatırım gerçekleştirdi ve yine bu süre içerisinde 2007 yılında 10.000 olan yurt içi çalışan sayısını 2016 itibarı ile 34.000'e yükseltti. Bugün mağazalarımızdan ortalamada günde 3,7 milyon, ayda 100 milyona yakın alışveriş yapılmaktadır. BİM olarak ülkemize güvendiğimiz kadar, yatırımlarımızla, çalışanlarımızla ve sağladığımız yüksek tüketici sadakati ile Türkiye ekonomisinde istikrar ve güven unsuru olmaya devam edeceğiz."
Rakamlarla bim'in 2016 performansı
2016 yılında BİM, yurt içinde çalışan sayısını %13 artırarak 3.841 yeni çalışana istihdam sağladı ve Türkiye çapında 630 yeni mağaza açtı. Böylelikle yıl sonu itibarı ile BİM'in mağaza sayısı 5.602'ye yükseldi, çalışan sayısı ise 34.073 oldu. BİM'in büyümesinde ve müşteri memnuniyetini artırmasında önemli rol oynayan Özel Markalı ürünlerin satışı ise, bir önceki yıla göre %12 artarak 13,1 milyar TL düzeyine çıktı. BİM güçlü performansıyla Türkiye perakende sektörü liderliğini açık ara sürdürdü ve pekiştirdi.
File mağazaları başarılı
BİM'in, tüketicilerin gıda, kişisel bakım ve genel temizlik ihtiyaçlarını en iyi kalitede, yüksek standartlarda üretilmiş ve sürekli düşük fiyatlardan satışa sunulan sağlıklı ve taze ürünlerle karşılamayı hedefleyen yeni perakende konsepti FİLE 2016'da başarılı bir yıl geçirdi. Tüketicilerin büyük ilgi gösterdiği FİLE mağazalarının sayısı geçen yıl İstanbul'un komşu illerine doğru yayılmaya başlayarak 9'dan 21'e çıktı.
Fas VE Mısır'da büyüme sürüyor
BİM'in tüketiciye sunduğu indirimli perakende iş modeli Fas ve Mısır'da da tüketicinin beğenisini kazanmaya devam ediyor. BİM 2016'yı Fas'ta 50 yeni mağaza açarak 329, Mısır'da ise 75 yeni mağaza açarak 215 mağaza ile kapattı. Her iki ülkedeki toplam BİM çalışanı sayısı 3.400'e yükseldi.
2017 hedefleri: 500 yeni BİM 25 yeni file mağazası, 4.000'e yakın yeni işe alım
Toplantıda söz alan BİM İcra Kurulu Üyesi Haluk Dortluoğlu ise, BİM'in 2017 hedefleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. BİM'in müşterileri ile kurduğu güçlü güven ilişkisinin temelinde fiyat istikrarı ve minimum kâr marjının bulunduğuna dikkat çeken Dortluoğlu şunları söyledi:
"Türkiye'nin perakende lideri olarak istikrarı seviyoruz ve minimum kar marjları ile çalışıyoruz. 2015'de net kâr marjımız %3.3 idi 2016 da aynı oranda. Aynı istikrar FAVÖK (Faiz Amortisman ve Vergi Öncesi Kâr) marjımız için de geçerlidir. Geleceğe güvenle bakıyoruz. 2017'de yine büyüme hedefimiz çift haneli. %15-%18 aralığında bir büyüme öngörüyoruz. 500 milyon TL yatırım yaparak altyapımızı güçlendirmeyi ve 500 BİM ve 25 FİLE mağazası açarak 4.000 kişiye yeni istihdam sağlamayı hedefliyoruz. Öte yandan İran'da yatırım olanaklarını araştırırken, Fas ve Mısır'da yatırımlarımıza da devam edeceğiz. Bu yıl içinde Fas'ta 60, Mısır'da 50 yeni mağaza açacağız. "
6 Mart 2017 Pazartesi
Yargıtay'dan yıllık izin müjdesi!
Çalışanların yıllık izinleriyle ilgili sürpriz bir gelişme yaşandı. Kullanılmayan yıllık izin ücretlerini işçiler alsa da hakları baki kalacak.
Çalışanlara yıllık izin piyangosu vurdu. Yargıtay'ın aldığı yıllık izinlerle ilgili karar işçilere umut oldu. Star'dan Resul Kurt'un yazısına göre; içinin yıllık izin kıdemini sıfırlaması halinde, yeniden çalışmaya başladığında, tasfiye edilmeyen süreler yıllık izin kıdeminde dikkate alınmaktayken, tasfiye edilen süreler dikkate alınmamaktaydı. İş kanuna göre, yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında, işçinin aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştığı sürelerin birleştirilerek göz önüne alınacağı hükme bağlandı.
Ancak Yargıtay, son dönemlerde vermiş olduğu kararlarda, bazı uygulama değişikliklerine sebebiyet verdiği görülüyor. Buna göre, işçinin daha önce aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde geçen hizmetlerinin yıllık izne hak kazanma ve izin süreleri hesabı yönlerinden dikkate alınması gerekir.
KIDEM TAZMİNATI FESH EDİLİRSE...
İşçiye önceki feshe bağlı olarak kullanmadığı izin ücretleri tam olarak ödenmişse, bu dönemin sonraki çalışma sürelerine eklenerek izin hesabı mümkün değildir. Önceki çalışma döneminde izin kullandırılmak veya fesihte karşılığı ödenmek suretiyle tasfiye edilmeyen çalışma süreleri, aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerindeki çalışmalara eklenir. İşçinin aralıklı olarak aynı işverene ait işyerinde çalışması halinde, önceki dönemin kıdem tazminatı ödenerek feshedilmiş olması, izin yönünden sürelerin birleştirilmesine engel oluşturmaz. Yine, önceki çalışılan sürede bir yılı doldurmadığı için izne hak kazanılmayan süreler de, işçinin aynı işverene ait işyeri ya da işyerlerindeki sonraki çalışmalarına eklenerek yıllık izin hakkı belirlenmelidir.
Örneğin işyerinde 4 yıl çalışılmış, tazminatları ve kullanmadığı yıllık izin hakları ödenerek, iş sözleşmesi feshedilen işçinin yeniden işe alınması halinde 1 yıllık çalışma süresinin sonunda kazanacağı izin hakkı yasağı gereği 20 gün olacaktır.
ÜCRET DE VAR İZİN DE
Şunu da eklemek gerekir ki, çalışma sürerken yıllık izin kullanılmaksızın ücretinin ödenmesi, iş akdinin sona ermesinden sonra aynı dönem için yıllık izin ücretinin talep edilmesine engel değildir. Zira çalışma sürerken yıllık iznin kullandırılması yerine ücretinin ödenmesi yıllık izin hakkını ortadan kaldırmaz. Çalışma devam ederken yıllık ücretli izin paraya tahvil edilemez. (9. Hukuk Dairesi, 2015/8588 Esas, 2016/20520 Karar, 21.11.2016 tarih)
Çalışanlara yıllık izin piyangosu vurdu. Yargıtay'ın aldığı yıllık izinlerle ilgili karar işçilere umut oldu. Star'dan Resul Kurt'un yazısına göre; içinin yıllık izin kıdemini sıfırlaması halinde, yeniden çalışmaya başladığında, tasfiye edilmeyen süreler yıllık izin kıdeminde dikkate alınmaktayken, tasfiye edilen süreler dikkate alınmamaktaydı. İş kanuna göre, yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında, işçinin aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştığı sürelerin birleştirilerek göz önüne alınacağı hükme bağlandı.
Ancak Yargıtay, son dönemlerde vermiş olduğu kararlarda, bazı uygulama değişikliklerine sebebiyet verdiği görülüyor. Buna göre, işçinin daha önce aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde geçen hizmetlerinin yıllık izne hak kazanma ve izin süreleri hesabı yönlerinden dikkate alınması gerekir.
KIDEM TAZMİNATI FESH EDİLİRSE...
İşçiye önceki feshe bağlı olarak kullanmadığı izin ücretleri tam olarak ödenmişse, bu dönemin sonraki çalışma sürelerine eklenerek izin hesabı mümkün değildir. Önceki çalışma döneminde izin kullandırılmak veya fesihte karşılığı ödenmek suretiyle tasfiye edilmeyen çalışma süreleri, aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerindeki çalışmalara eklenir. İşçinin aralıklı olarak aynı işverene ait işyerinde çalışması halinde, önceki dönemin kıdem tazminatı ödenerek feshedilmiş olması, izin yönünden sürelerin birleştirilmesine engel oluşturmaz. Yine, önceki çalışılan sürede bir yılı doldurmadığı için izne hak kazanılmayan süreler de, işçinin aynı işverene ait işyeri ya da işyerlerindeki sonraki çalışmalarına eklenerek yıllık izin hakkı belirlenmelidir.
Örneğin işyerinde 4 yıl çalışılmış, tazminatları ve kullanmadığı yıllık izin hakları ödenerek, iş sözleşmesi feshedilen işçinin yeniden işe alınması halinde 1 yıllık çalışma süresinin sonunda kazanacağı izin hakkı yasağı gereği 20 gün olacaktır.
ÜCRET DE VAR İZİN DE
Şunu da eklemek gerekir ki, çalışma sürerken yıllık izin kullanılmaksızın ücretinin ödenmesi, iş akdinin sona ermesinden sonra aynı dönem için yıllık izin ücretinin talep edilmesine engel değildir. Zira çalışma sürerken yıllık iznin kullandırılması yerine ücretinin ödenmesi yıllık izin hakkını ortadan kaldırmaz. Çalışma devam ederken yıllık ücretli izin paraya tahvil edilemez. (9. Hukuk Dairesi, 2015/8588 Esas, 2016/20520 Karar, 21.11.2016 tarih)
5 Mart 2017 Pazar
Ekmekle ilgili korkutucu iddia
Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı Hüseyin Demirtaş, ekmekle ilgili korkutucu bir iddiayı gündeme getirdi. Demirtaş, buğday üretiminde sıvı gübre ve tarım ilaçlarının bilinçsiz kullanılması halinde, ekmeğin insanlarda kanser riski oluşturabileceğini ileri sürdü. Demirtaş, Tarım Bakanlığı’nı daha sıkı denetime çağrırken, bakanlık, üretimden tüketime kadar denetimlerin yapıldığını söyledi.
Hürriyet'te yer alan habere göre yılda yaklaşık 20 milyon tonluk buğday üretiminin yapıldığı Türkiye’de, üretimde kullanılan sıvı gübre ve tarım ilaçlarının fazla kullanılması nedeniyle tüketilen ekmeğin insanlarda kanser riskini arttırdığı iddia edildi. İddiayı ortaya atan isim ise Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı Hüseyin Demirtaş. Hürriyet’e özel açıklamalarda bulunan Demirtaş, yasal düzenlemelerin çok fazla dikkate alınmadığını, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın mutlaka denetimleri sıklaştırması gerektiğine dikkat çekti.
Hastalıklar olabilir
Türkiye’de her gün kişi başı ortalama üç ekmek tüketilirken, bu da ekmek üzerinde çok fazla tartışmanın yaşanmasına neden oluyor. Hüseyin Demirtaş da bu konuya dikkat çekerek, zirai ilaçların kullanımı hakkında değerlendirmelerde bulundu. Zirai ilaçların artık sadece yaş sebze ve meyvede değil, tahıllarda da kullanıldığını dile getiren Demirtaş, “Örneğin sıvı gübreler ve tarım ilaçları fazla kullanılırsa, bu tüketiciye hastalık olarak geri dönüyor. Çünkü buğday ekmeğe dönüşüyor ve Türkiye’de tüketilen ekmeğin miktarı belli. Bunun önüne geçilmezse vahim sonuçları olur. Ekmeğin fazla tüketilmesi bir süre sonra insanda kansere ve çeşitli hastalıklara neden olabilir” dedi.
TİGEM’ler işlevsiz kaldı
Bütün bu sorunların çözümü için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın harekete geçmesi gerektiğini belirten Hüseyin Demirtaş, “Yasal mevzuat var. Maalesef buna uyulmuyor. İyi tarım uygulaması yapılmalı. Çiftçi kayıt sistemi diye bir sistem var, üretimden pazarlamaya kadar ürün takip altında. Tabi rastgele ürün satışının engellenmesi için üretici birlikleri de önemli. Bir de geçmişte Türkiye’de üretim istasyonları vardı. TİGEM’lerin amacı çiftçiye tohumluk ve damızlık verebilmekti. Böylece verim yüksek olurdu. Ancak TİGEM’ler işlevsiz hale getirildi. Bunlar yeniden eski haline getirilmeli. Araştırma ve üretme istasyonları araştırmalar yapıyor, yeni yerli tohumlar ele ediyordu. Sağlığımız için bu istasyonların da eski haline getirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Mevzuata uygun olmayana ceza
TZD Başkanı Demirtaş’ın gündeme getirdiği ‘ekmekteki kanser tehlikesi’ iddialarını biz de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na sorduk. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri ise konuyla ilgili olarak Hürriyet’e, bakanlık olarak üretimden tüketime kadar denetim yaptıklarını belirterek, “Ekmek kalıntısına da bakıyoruz. Örneğin ekmekteki tuz, kül ve katkı maddelerini inceliyoruz. Tuz ve katkı maddesi fazla mı, kül oranı yeterli mi bakıyoruz. Bunlar mevzuata uygun değilse cezai işlem uyguluyoruz” dedi.
Talimatlara uymayanlar var
Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nevzat Artık ise sıvı gübre kullanımında özellikle üreticiye büyük görev düştüğünü söyledi. Nevzat artık şu ifadeleri kullandı: “Üretici toprak analizini mutlaka yaptırmalı. Buradan aldığı reçeteye göre ne üretecekse, kullanacağı gübre miktarını ona göre ayarlamalı. Asıl kontrol edilmesi gereken ise tarım ilaçları. Bu ilaçların fazla kullanılması insan sağlığını olumsuz etkiler. Kimse kafasına göre ilaç kullanamaz. İlaç kullanacaklar ziraat mühendislerinin onayını alarak, deftere işlemeli. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kullanılan ilaçlarla ilgili sıkı denetim yapıyor. Bu denetim sonuçlarına göre uygun ilaç kullanmayanlar ceza yer. Maalesef bakanlığın talimatına uymayanlar da var.”
İnsan sağlığı kötü etkilenebilir
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör de tarım ilaçlarının fazla kullanılması sonucunda üründe ilaç kalıntısı olabileceğine dikkat çekti. Özden Güngör, “Zirai ilaç buğdayda çok kullanıldıysa, ekmek tüketiminin fazla olduğu ülkemizde insan sağlığını kötü etkileyecek sonuçlar ortaya çıkarır” dedi.
Hürriyet'te yer alan habere göre yılda yaklaşık 20 milyon tonluk buğday üretiminin yapıldığı Türkiye’de, üretimde kullanılan sıvı gübre ve tarım ilaçlarının fazla kullanılması nedeniyle tüketilen ekmeğin insanlarda kanser riskini arttırdığı iddia edildi. İddiayı ortaya atan isim ise Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı Hüseyin Demirtaş. Hürriyet’e özel açıklamalarda bulunan Demirtaş, yasal düzenlemelerin çok fazla dikkate alınmadığını, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın mutlaka denetimleri sıklaştırması gerektiğine dikkat çekti.
Hastalıklar olabilir
Türkiye’de her gün kişi başı ortalama üç ekmek tüketilirken, bu da ekmek üzerinde çok fazla tartışmanın yaşanmasına neden oluyor. Hüseyin Demirtaş da bu konuya dikkat çekerek, zirai ilaçların kullanımı hakkında değerlendirmelerde bulundu. Zirai ilaçların artık sadece yaş sebze ve meyvede değil, tahıllarda da kullanıldığını dile getiren Demirtaş, “Örneğin sıvı gübreler ve tarım ilaçları fazla kullanılırsa, bu tüketiciye hastalık olarak geri dönüyor. Çünkü buğday ekmeğe dönüşüyor ve Türkiye’de tüketilen ekmeğin miktarı belli. Bunun önüne geçilmezse vahim sonuçları olur. Ekmeğin fazla tüketilmesi bir süre sonra insanda kansere ve çeşitli hastalıklara neden olabilir” dedi.
TİGEM’ler işlevsiz kaldı
Bütün bu sorunların çözümü için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın harekete geçmesi gerektiğini belirten Hüseyin Demirtaş, “Yasal mevzuat var. Maalesef buna uyulmuyor. İyi tarım uygulaması yapılmalı. Çiftçi kayıt sistemi diye bir sistem var, üretimden pazarlamaya kadar ürün takip altında. Tabi rastgele ürün satışının engellenmesi için üretici birlikleri de önemli. Bir de geçmişte Türkiye’de üretim istasyonları vardı. TİGEM’lerin amacı çiftçiye tohumluk ve damızlık verebilmekti. Böylece verim yüksek olurdu. Ancak TİGEM’ler işlevsiz hale getirildi. Bunlar yeniden eski haline getirilmeli. Araştırma ve üretme istasyonları araştırmalar yapıyor, yeni yerli tohumlar ele ediyordu. Sağlığımız için bu istasyonların da eski haline getirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Mevzuata uygun olmayana ceza
TZD Başkanı Demirtaş’ın gündeme getirdiği ‘ekmekteki kanser tehlikesi’ iddialarını biz de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na sorduk. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri ise konuyla ilgili olarak Hürriyet’e, bakanlık olarak üretimden tüketime kadar denetim yaptıklarını belirterek, “Ekmek kalıntısına da bakıyoruz. Örneğin ekmekteki tuz, kül ve katkı maddelerini inceliyoruz. Tuz ve katkı maddesi fazla mı, kül oranı yeterli mi bakıyoruz. Bunlar mevzuata uygun değilse cezai işlem uyguluyoruz” dedi.
Talimatlara uymayanlar var
Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nevzat Artık ise sıvı gübre kullanımında özellikle üreticiye büyük görev düştüğünü söyledi. Nevzat artık şu ifadeleri kullandı: “Üretici toprak analizini mutlaka yaptırmalı. Buradan aldığı reçeteye göre ne üretecekse, kullanacağı gübre miktarını ona göre ayarlamalı. Asıl kontrol edilmesi gereken ise tarım ilaçları. Bu ilaçların fazla kullanılması insan sağlığını olumsuz etkiler. Kimse kafasına göre ilaç kullanamaz. İlaç kullanacaklar ziraat mühendislerinin onayını alarak, deftere işlemeli. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kullanılan ilaçlarla ilgili sıkı denetim yapıyor. Bu denetim sonuçlarına göre uygun ilaç kullanmayanlar ceza yer. Maalesef bakanlığın talimatına uymayanlar da var.”
İnsan sağlığı kötü etkilenebilir
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör de tarım ilaçlarının fazla kullanılması sonucunda üründe ilaç kalıntısı olabileceğine dikkat çekti. Özden Güngör, “Zirai ilaç buğdayda çok kullanıldıysa, ekmek tüketiminin fazla olduğu ülkemizde insan sağlığını kötü etkileyecek sonuçlar ortaya çıkarır” dedi.
Amazon'un ön talep skandalı
Nintende switch ile ilgili ön talep toplayan alışveriş platformu Amazon skandala imza attı
Dünya devi Amazon, Nintendo Switch ön siparişlerinde büyük bir skandala imzasını attı. Çünkü ön sipariş verenler, çıkış tarihi geldiğinde ürünün stokta yer almadığını görerek şoke oldular.
Reddit üzerinde Nintendo Switch yüzünden başlayan isyanın büyümesi üzerine de bazı kullanıcıların sorunsuz şekilde ürünlerini teslim aldıkları ortaya çıktı. shiftdelete.com'da yer alan habere göre, bunu öğrenen mağdurlar da hızla harekete geçti ve seslerini Amazon'a duyurmayı başardı.
Amazon bu konuda ne diyor?
Yaşanan bu ilginç olayın ardından Amazon kanadından da bir açıklama gecikmedi. İsterseniz açıklamayı harfi harfine sizlere iletelim ve sonra haberimize devam edelim.
"Yüzde yüz dürüst olmak istiyorum çünkü sizlere yanlış bilgi iletmemeliyiz. Şu ana kadar birçok kişiden bu konuyla ilgili şikayet almaya başladık. Fakat problemin kaynağının biz olmadığımızı söylememiz gerekiyor. Nintendo Switch için verdiğiniz ön siparişler elinize ulaşmadı çünkü bizim de elimize henüz tüm siparişlerimiz ulaşmış değil. Yapabileceğimiz tek şey beklemek ve Nintendo'dan gelen bilgiler, ürünlerin şu anda bizim tesislerimize doğru yola çıkmış olduğu yönünde. Bu yaşanan sıkıntılı durumu telafi etmek istiyoruz. Bunun için de size yapabileceğimiz şey, 50 Dolar'lık bir hediye kartını hesaplarınıza yüklemek olacak."
Açıklama yukarıda okuduğunuz gibi. Yani Amazon topu Nintendo'ya atmış durumda. Siparişlerin kendi ellerine ulaşmaması yüzünden kullanıcılarının mağdur duruma düştüğünü iddia ediyorlar. Kimin suçlanması gerektiğine ise kullanıcıların karar vermesi gerekiyor.
Dünya devi Amazon, Nintendo Switch ön siparişlerinde büyük bir skandala imzasını attı. Çünkü ön sipariş verenler, çıkış tarihi geldiğinde ürünün stokta yer almadığını görerek şoke oldular.
Reddit üzerinde Nintendo Switch yüzünden başlayan isyanın büyümesi üzerine de bazı kullanıcıların sorunsuz şekilde ürünlerini teslim aldıkları ortaya çıktı. shiftdelete.com'da yer alan habere göre, bunu öğrenen mağdurlar da hızla harekete geçti ve seslerini Amazon'a duyurmayı başardı.
Amazon bu konuda ne diyor?
Yaşanan bu ilginç olayın ardından Amazon kanadından da bir açıklama gecikmedi. İsterseniz açıklamayı harfi harfine sizlere iletelim ve sonra haberimize devam edelim.
"Yüzde yüz dürüst olmak istiyorum çünkü sizlere yanlış bilgi iletmemeliyiz. Şu ana kadar birçok kişiden bu konuyla ilgili şikayet almaya başladık. Fakat problemin kaynağının biz olmadığımızı söylememiz gerekiyor. Nintendo Switch için verdiğiniz ön siparişler elinize ulaşmadı çünkü bizim de elimize henüz tüm siparişlerimiz ulaşmış değil. Yapabileceğimiz tek şey beklemek ve Nintendo'dan gelen bilgiler, ürünlerin şu anda bizim tesislerimize doğru yola çıkmış olduğu yönünde. Bu yaşanan sıkıntılı durumu telafi etmek istiyoruz. Bunun için de size yapabileceğimiz şey, 50 Dolar'lık bir hediye kartını hesaplarınıza yüklemek olacak."
Açıklama yukarıda okuduğunuz gibi. Yani Amazon topu Nintendo'ya atmış durumda. Siparişlerin kendi ellerine ulaşmaması yüzünden kullanıcılarının mağdur duruma düştüğünü iddia ediyorlar. Kimin suçlanması gerektiğine ise kullanıcıların karar vermesi gerekiyor.
Üniversiteli Burcu'yu ölüm kaldırımda yakaladı
Bartın’da kaldırımda yürüyen üniversite öğrencisi 23 yaşındaki Burcu Duran, kontrolden çıkan otomobilin çarpması sonucu hayatını kaybetti.
Kaza, saat 16.00 sıralarında Gölbucağı Mahallesi’ndeki kavşakta meydana geldi. 21 yaşındaki Uğur K. yönetimindeki otomobil, bir anda kontrolden çıkarak yaya kaldırımına çıktı. Hızlı gelen otomobil, kaldırımda yürüyen üniversiteli Burcu Duran'a çarparak havaya fırlattı.
Otomobil taklalar atarak, bir galeriye ait park halinde bulunan 6 otomobile çarptı, ardından kaldırım üzerinde yan yatarak durabildi.
Kazada, Kırıkkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Diyestisyenlik Bölümü 2’nci sınıf öğrencisi Burcu Duran ağır yaralandı. İlk müdahalesi olay yerine gelen 112 sağlık ekipleri tarafından yapılan Duran, kaldırıldığı Bartın Devlet Hastanesi’nde müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Hafif yaralanan sürücü Uğur K. ise aynı hastanede yapılan tedavisinin ardından gözaltına alındı.
Polis kazayla ilgili soruşturma başlattı. DHA
Kaza, saat 16.00 sıralarında Gölbucağı Mahallesi’ndeki kavşakta meydana geldi. 21 yaşındaki Uğur K. yönetimindeki otomobil, bir anda kontrolden çıkarak yaya kaldırımına çıktı. Hızlı gelen otomobil, kaldırımda yürüyen üniversiteli Burcu Duran'a çarparak havaya fırlattı.
Otomobil taklalar atarak, bir galeriye ait park halinde bulunan 6 otomobile çarptı, ardından kaldırım üzerinde yan yatarak durabildi.
Kazada, Kırıkkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Diyestisyenlik Bölümü 2’nci sınıf öğrencisi Burcu Duran ağır yaralandı. İlk müdahalesi olay yerine gelen 112 sağlık ekipleri tarafından yapılan Duran, kaldırıldığı Bartın Devlet Hastanesi’nde müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Hafif yaralanan sürücü Uğur K. ise aynı hastanede yapılan tedavisinin ardından gözaltına alındı.
Polis kazayla ilgili soruşturma başlattı. DHA
Somali’de son 2 günde 110 kişi açlıktan öldü
Somali’nin güney batısındaki Bay bölgesinde son 2 günde 110 kişi açlıktan yaşamını yitirdi.
Somali Başbakanı Hasan Ali Hayri, Ulusal Kuraklık Komitesi ile düzenlediği toplantıda, kuraklık sebebiyle son 2 günde Bay bölgesinde 110 kişinin öldüğünü açıkladı.
Cumhurbaşkanı Muhammed Abdullah Fermacu, salı günü ülke genelinde etkili olmaya başlayan kuraklığın yol açtığı insani krizle mücadele için "ulusal felaket" ilan etmişti. Fermacu, Somali'de yaşanabilecek insani trajedinin önüne geçilebilmesi ve kuraklıktan etkilenen ailelere yardım ulaştırılabilmesi için uluslararası kamuoyunun desteğini istemişti.
Birleşmiş Milletler'den yapılan açıklamada ise ülkedeki aşırı kuraklık sebebiyle 6,2 milyon kişinin açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtilmiş, krizin çözümü için uluslararası toplum acilen harekete geçmeye çağrılmıştı.
Açıklamada, ülkede devam eden şiddetli kuraklığın bölgedeki tarımı yok olma noktasına getirdiği, hayvanların ölümüne neden olduğu kaydedilmişti. ntvmsnc
Somali Başbakanı Hasan Ali Hayri, Ulusal Kuraklık Komitesi ile düzenlediği toplantıda, kuraklık sebebiyle son 2 günde Bay bölgesinde 110 kişinin öldüğünü açıkladı.
Cumhurbaşkanı Muhammed Abdullah Fermacu, salı günü ülke genelinde etkili olmaya başlayan kuraklığın yol açtığı insani krizle mücadele için "ulusal felaket" ilan etmişti. Fermacu, Somali'de yaşanabilecek insani trajedinin önüne geçilebilmesi ve kuraklıktan etkilenen ailelere yardım ulaştırılabilmesi için uluslararası kamuoyunun desteğini istemişti.
Birleşmiş Milletler'den yapılan açıklamada ise ülkedeki aşırı kuraklık sebebiyle 6,2 milyon kişinin açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtilmiş, krizin çözümü için uluslararası toplum acilen harekete geçmeye çağrılmıştı.
Açıklamada, ülkede devam eden şiddetli kuraklığın bölgedeki tarımı yok olma noktasına getirdiği, hayvanların ölümüne neden olduğu kaydedilmişti. ntvmsnc
Feyzioğlu: ‘Başkana eyalet kurma yetkisi veriliyor’
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 16 Nisan’da referanduma sunulacak Anayasa değişikliği teklifinin, devlet başkanına tek başına eyalet benzeri kamu tüzel kişilikleri oluşturma yetkisi verdiğini söyledi.
Ulusal Dayanışma Platformu tarafından Türkiye Barolar Birliği’nde “Yaşasın Cumhuriyet” başlıklı panel düzenlendi. Panelde konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 16 Nisan’da referanduma sunulacak Anayasa değişikliği teklifinin, devlet başkanına tek başına eyalet benzeri kamu tüzel kişilikleri oluşturma ve üniter yapıyı darmadağın edecek yetkiler verdiğini söyledi. Feyzioğlu, “Değişiklik teklifinin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin üniter devlet yapısını korumak amacıyla koyduğu çekinceleri tek başına kaldırma yetkisini verdiğini büyük bir endişeyle tespit ettik” dedi.
“SAKINCALI DÜZENLEMELER İÇERİYOR”
Panelde konuşan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ise Anayasa değişikliği teklifinde sakıncalı gördükleri düzenlemeleri şöyle sıraladı: “Gördük ki bu değişiklik teklifi; kuvvetler ayrılığını yok eden, mahkemeleri aynı zamanda parti genel başkanı da olabilecek devlet başkanına bağımlı kılan, dolayısıyla hakim ve savcıların üzerine iktidar partisinin il ve ilçe başkanlarını koyan, hukuki bilgiye ve hakka dayanan avukatlık mesleğinin de yerine iş takipçiliğini getiren çok sakıncalı düzenlemeler içeriyor. Aynı zamanda söz konusu değişiklik teklifinin, devlet başkanına tek başına eyalet benzeri kamu tüzel kişilikleri oluşturma, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin üniter devlet yapısını korumak amacıyla koyduğu çekinceleri tek başına kaldırma yetkisini verdiğini büyük bir endişeyle tespit ettik.”
“YÜREĞİ TÜRK MİLLETİ İÇİN ÇARPAN MİLYONLAR TARİH YAZIYOR”
Türkiye’nin geleceğini yakından ilgilendiren Anayasa değişikliğine karşı kamuoyunu bilgilendirmeyi görev edindiklerini anlatan Feyzioğlu şöyle devam etti: “Belki daha huzurlu, daha sakin, daha sıradan bir gündemde yaşıyor olmayı isteyebilirdik. Ancak o zaman bugünün tarihini başkaları yazar, biz de kitaptan okurduk. Şimdi yüreği Türk Milleti için çarpan milyonlar hep birlikte tarih yazıyor.” DHA
Ulusal Dayanışma Platformu tarafından Türkiye Barolar Birliği’nde “Yaşasın Cumhuriyet” başlıklı panel düzenlendi. Panelde konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 16 Nisan’da referanduma sunulacak Anayasa değişikliği teklifinin, devlet başkanına tek başına eyalet benzeri kamu tüzel kişilikleri oluşturma ve üniter yapıyı darmadağın edecek yetkiler verdiğini söyledi. Feyzioğlu, “Değişiklik teklifinin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin üniter devlet yapısını korumak amacıyla koyduğu çekinceleri tek başına kaldırma yetkisini verdiğini büyük bir endişeyle tespit ettik” dedi.
“SAKINCALI DÜZENLEMELER İÇERİYOR”
Panelde konuşan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ise Anayasa değişikliği teklifinde sakıncalı gördükleri düzenlemeleri şöyle sıraladı: “Gördük ki bu değişiklik teklifi; kuvvetler ayrılığını yok eden, mahkemeleri aynı zamanda parti genel başkanı da olabilecek devlet başkanına bağımlı kılan, dolayısıyla hakim ve savcıların üzerine iktidar partisinin il ve ilçe başkanlarını koyan, hukuki bilgiye ve hakka dayanan avukatlık mesleğinin de yerine iş takipçiliğini getiren çok sakıncalı düzenlemeler içeriyor. Aynı zamanda söz konusu değişiklik teklifinin, devlet başkanına tek başına eyalet benzeri kamu tüzel kişilikleri oluşturma, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na Türkiye’nin üniter devlet yapısını korumak amacıyla koyduğu çekinceleri tek başına kaldırma yetkisini verdiğini büyük bir endişeyle tespit ettik.”
“YÜREĞİ TÜRK MİLLETİ İÇİN ÇARPAN MİLYONLAR TARİH YAZIYOR”
Türkiye’nin geleceğini yakından ilgilendiren Anayasa değişikliğine karşı kamuoyunu bilgilendirmeyi görev edindiklerini anlatan Feyzioğlu şöyle devam etti: “Belki daha huzurlu, daha sakin, daha sıradan bir gündemde yaşıyor olmayı isteyebilirdik. Ancak o zaman bugünün tarihini başkaları yazar, biz de kitaptan okurduk. Şimdi yüreği Türk Milleti için çarpan milyonlar hep birlikte tarih yazıyor.” DHA
3 Mart 2017 Cuma
Parlamento çalışmasına kedi engeli
Fas parlamentosunun ikinci kanadı Danışma Kurulu binasını genişletme projesi, bina sahibi kedi yüzünden durduruldu.
İnternet gazetesi "El-Umk El-Mağribi"nin haberine göre, Avrupa kökenli bir kadının kedisi, parlamentoya bağlı binanın genişletilme projesinin durmasına neden oldu.
Danışma Kurulu ofisi, başkent Rabat'taki binanın genişletilmesine karar verdi. Yan bina eski binaya eklenmek üzere satın alınmak istendiğinde bu yapının sahibinin bir kedi olduğu ortaya çıktı.
Olayla ilgili araştırmada, Avrupalı bir kadının bu binanın sahibi olduğu ve ölmeden önce binanın kedisine bırakılması için vasiyette bulunduğu anlaşıldı.
Önceki danışma kurulunun binanın genişletilmesi projesini aynı nedenle durdurduğu, şu anki Danışma Kurulu Başkanı Hakim Binşmış'ın ise Ekim 2015'te göreve gelmesinin akabinde soruna çözüm bulmak için bir kez daha harekete geçtiği aktarıldı.
İnternet gazetesi "El-Umk El-Mağribi"nin haberine göre, Avrupa kökenli bir kadının kedisi, parlamentoya bağlı binanın genişletilme projesinin durmasına neden oldu.
Danışma Kurulu ofisi, başkent Rabat'taki binanın genişletilmesine karar verdi. Yan bina eski binaya eklenmek üzere satın alınmak istendiğinde bu yapının sahibinin bir kedi olduğu ortaya çıktı.
Olayla ilgili araştırmada, Avrupalı bir kadının bu binanın sahibi olduğu ve ölmeden önce binanın kedisine bırakılması için vasiyette bulunduğu anlaşıldı.
Önceki danışma kurulunun binanın genişletilmesi projesini aynı nedenle durdurduğu, şu anki Danışma Kurulu Başkanı Hakim Binşmış'ın ise Ekim 2015'te göreve gelmesinin akabinde soruna çözüm bulmak için bir kez daha harekete geçtiği aktarıldı.
Suriyeli gelin sayısı yüzde 82 arttı
Türkiye İstatistik Kurumu 2016 yılı evlenme ve boşanma istatistiklerini yayımladı. Buna göre evlenen çiftlerin sayısı 2016'da bir önceki yıla göre yüzde 1,4 azalarak 594 bin 493 oldu. En fazla yabancı gelin Suriyelilerden, en fazla yabancı damat Almanlardan seçildi. Suriyeli gelinlerin sayısı yüzde 82 artışla 6 bin 495'e yükseldi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan rakamlara göre evlenen çiftlerin sayısı 2016'da bir önceki yıla göre yüzde 1,4 azalarak 594 bin 493'e geriledi. Boşanan çiftlerin sayısı da bir önceki yıla göre yüzde 4,3 azalarak 126 bin 164 olarak gerçekleşti. En fazla yabancı gelin Suriyelilerden, en fazla yabancı damat Almanlardan seçildi.
Yabancı gelinlerin sayısı 2016 yılında 22 bin 583 olurken, yabancı gelinler toplam gelinlerin yüzde 3,8’ini oluşturdu. Yabancı gelinler uyruklarına göre incelendiğinde, Suriyeli gelinler (6 bin 495 kişi) yüzde 28,8 ile birinci sırada yer aldı. Suriyeli gelinleri yüzde 11,7 ile Alman gelinler (2 bin 644 kişi) ve yüzde9,6 ile Azerbaycanlı gelinler (2 bin 170 kişi) izledi.
Suriyeli damat sayısı 377
Yabancı damatların sayısı geçen yıl 3 bin 777 olurken, toplam damatların yüzde 0,6’sını oluşturdu. Yabancı damatlardan Alman damatlar (bin 338 kişi) yüzde 35,4 ile birinci sırada yer aldı. Alman damatları yüzde 10 ile Suriyeli damatlar (377 kişi) ve yüzde 7,7 ile Avusturyalı damatlar (291 kişi) takip etti.
Kaba boşanma hızının 2016 yılında en yüksek olduğu il, binde 2,63 ile İzmir olarak kayıtlara geçti. Bu ili binde 2,55 ile Muğla, binde 2,46 ile Antalya izledi. Kaba boşanma hızının en düşük olduğu iller ise binde 0,15 ile Hakkari ve Şırnak oldu. Bu illeri de binde 0,23 ile Siirt, binde 0,25 ile Muş izledi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan rakamlara göre evlenen çiftlerin sayısı 2016'da bir önceki yıla göre yüzde 1,4 azalarak 594 bin 493'e geriledi. Boşanan çiftlerin sayısı da bir önceki yıla göre yüzde 4,3 azalarak 126 bin 164 olarak gerçekleşti. En fazla yabancı gelin Suriyelilerden, en fazla yabancı damat Almanlardan seçildi.
Yabancı gelinlerin sayısı 2016 yılında 22 bin 583 olurken, yabancı gelinler toplam gelinlerin yüzde 3,8’ini oluşturdu. Yabancı gelinler uyruklarına göre incelendiğinde, Suriyeli gelinler (6 bin 495 kişi) yüzde 28,8 ile birinci sırada yer aldı. Suriyeli gelinleri yüzde 11,7 ile Alman gelinler (2 bin 644 kişi) ve yüzde9,6 ile Azerbaycanlı gelinler (2 bin 170 kişi) izledi.
Suriyeli damat sayısı 377
Yabancı damatların sayısı geçen yıl 3 bin 777 olurken, toplam damatların yüzde 0,6’sını oluşturdu. Yabancı damatlardan Alman damatlar (bin 338 kişi) yüzde 35,4 ile birinci sırada yer aldı. Alman damatları yüzde 10 ile Suriyeli damatlar (377 kişi) ve yüzde 7,7 ile Avusturyalı damatlar (291 kişi) takip etti.
Kaba boşanma hızının 2016 yılında en yüksek olduğu il, binde 2,63 ile İzmir olarak kayıtlara geçti. Bu ili binde 2,55 ile Muğla, binde 2,46 ile Antalya izledi. Kaba boşanma hızının en düşük olduğu iller ise binde 0,15 ile Hakkari ve Şırnak oldu. Bu illeri de binde 0,23 ile Siirt, binde 0,25 ile Muş izledi.
ABD İnsan hakları raporunda Türkiye eleştirisi
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan yıllık insan hakları raporunda Türkiye'ye 75 sayfa ayrılırken, adil yargılama ve düşünce özgürlüğü konusunda yaşanan sorunlara dikkat çekildi
Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından yıllık olarak yayınlanan İnsan Hakları Raporu, bu yıl Başkan Obama dönemine ilişkin son rapor olma özelliğini de taşıyor. Dünya ülkelerindeki insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi konuların değerlendirildiği belgede Türkiye'ye bu yıl 75 sayfa ayrılmış. Bu da Türkiye ile ilgili kısmın geçen yıldan iki sayfa daha uzun olduğu anlamına geliyor.
Amerikanın Sesi'nde yayımlanan Mehmet Sümer'in haberine göre, raporda 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sırası ve sonrasında yaşananlardan bahsedilirken özellikle tutuklu gazeteci sayısının fazlalığına dikkat çekiliyor.
Rapor, Türkiye’nin çok partili parlamenter bir sistem ile yönetildiği, bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu anayasal bir sistem olduğu ifadeleri ile başlıyor.
Raporda ilk olarak 15 Temmuz başarısız darbe girişimi ve bu girişim esnasındaki sivil kayıplardan bahsediliyor. Rapor 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sırasında 240’dan fazla kişinin hayatını kaybettiğini, 2 bin 100’den fazla kişinin de yaralandığını hatırlatıyor.
Raporda Türk hükümetinin darbe girişiminden Fethullah Gülen ve yandaşlarını sorumlu tuttuğundan bahsedilirken, Gülen için “din adamı” ifadesi kullanılıyor.
Raporun girişindeki özet kısmında başarısız darbe girişimi ile birlikte PKK terörüne ilişkin de rakamlar veriliyor. PKK ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda, 600’den fazla güvenlik gücü mensubunun ve en az 200 sivil vatandaşın hayatını kaybettiği belirtilirken bilinmeyen sayıda PKK’lının da öldürüldüğü ifade ediliyor. Söz konusu terör olayları nedeniyle yaklaşık 300 bin kişinin de evlerini terk etmek zorunda kaldıkları tahminine yer veriliyor.
İnsan Hakları Raporu’nda ayrıca PKK terörü ile birlikte IŞİD saldırıları neticesiyle de çok sayıda sivilin 2016 yılı boyunca hayatını kaybettiğine dikkat çekiliyor.
Raporda Türkiye’deki en temel insan hakları sorunları şu başlıklar şeklinde sıralanıyor.
* Adil yargılama sürecine ulaşım sorunları,
* Hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi,
* Sivillerin güvenliğinin sağlanamaması,
* Cezaevlerindeki insan hakları ihlalleri,
* İnsan hakları ihlali gerçekleştiren güvenlik güçleri ve yöneticiler hakkında soruşturma açılması ve cezalandırılmaları konusundaki eksiklikler
* Adil Yargılama Süreçlerine Erişim Sorunları
Adil yargılama süreçlerine ulaşım sorunları kısmında, mahkemelerin darbeyi ya da terör örgütlerini desteklediği suçlaması ile onbinlerce kişinin hapse atılmasına karar verdiği, bu kişilerin büyük çoğunluğu hakkında suçlamalar ile ilgili yeterli delil ve kanıt olmadığı ifade ediliyor. OHAL kapsamında çıkarılan kararnameler ile şüphelilerin adli yardım almakta zorlandıkları belirtilirken bir aya kadar uzayan sebepsiz gözaltılar konusuna da dikkat çekiliyor. Bazı insan hakları örgütlerinin tespitlerine göre suçlulara ulaşılamaması durumunda, bu kişilerin yerine aile bireylerinin tutuldukları ya da seyahat haklarına sınırlamalar getirildiğine atıfta bulunuluyor. Raporun yine aynı bölümünde çok sayıda okul, kurum ve derneğin kapatıldığı, onbinlerce kişinin de yasal başvuru ya da temyiz hakkı olmadan işlerinden atıldığı belirtiliyor.
İfade Özgürlüğüne Müdahale
Raporun ifade özgürlüğü ile ilgili bölümünde ise darbe girişimin ardından Türkiye’de hükümetin, ifade özgürlüğüne, medyaya ve internete kısıtlamalar getirdiği belirtiliyor. Ayrıca raporda, "Gülen Hareketi" olarak isimlendirilen grup ile ilişkili ya da PKK terör örgütü ile bağlantılı oldukları gerekçesi ile, 140’dan fazla gazetecinin hapse gönderildiğine dikkat çekiliyor. Bununla birlikte çok sayıda medya kuruluşuna baskın yapıldığı, çoğunun kapatıldığı, kitapların yasaklandığı, gazeteciler ve editörler hakkında teröre destek suçlamaları ile davalar açıldığı, internet sitelerinin engellendiği ve yayın yasakları getirildiği hatırlatılıyor. Hükümetin tartışmalı bölgelere yabancı basını ve gözlemcileri sokmadığı, buralardaki durum ile ilgili bağımsız raporlar hazırlanmasını önlediği belirtiliyor.
Sivillerin Güvenliğinin Sağlanamaması
Amerikan Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları 2016 Yılı Raporu’na göre hükümet, PKK ile mücadele noktasında sivillerin güvenliğini sağlamakta başarısız oldu. Yüzbinlerce kişi şiddet olayları nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı. 200’e yakın sivil hayatını kaybetti. Yine rapora göre çeşitli insan hakları örgütlerinin verdiği bilgiler, güvenlik güçlerinin Suriye sınırından Türkiye’ye kaçak yollardan girmeye çalışan çok sayıda kişiyi vurarak öldürdüğüne, darbe girişimi sonrası gözaltına alınan kişilere taciz ve işkence uygulandığına işaret ediyor.
Cezaevlerinde İnsan Hakları İhlalleri
Raporda dikkat çekilen bir başka konu da hapishanelerin kalabalıklaşması. Darbe girişiminden sonra onbinlerce kişinin tutuklanması nedeniyle, hapishanelerde aşırı kalabalığın ortaya çıktığına dikkat çekiliyor. Bu noktada hükümetin, 3 binden fazla yargı mensubunu görevden almasının yargının bağımsızlığını kısıtladığı, davaların ertelenmesine neden olduğu ve bir korku ortamı yarattığı ifade ediliyor. Öte yandan adı insan hakları ihlallerine karışan yönetici ve güvenlik güçleri hakkında soruşturma açılması ve cezalandırılmaları konusunda hükümetin attığı adımların sınırlı kaldığı hatırlatılıyor.
Raporda ayrıca, Türkiye’nin erken yaşta evliliğin önlenmesi, kadın ve çocuk haklarının korunması, aralarında Alevilerin, Hristiyanların ve LGBTİ bireylerin de bulunduğu azınlık haklarının gözetilmesi gibi konularda da yetersiz kaldığı, AKP hükümeti yanlısı basın kuruluşlarının azınlıkları hedef alan söylemlerde bulunduğu tespitleri yapılıyor.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından yıllık olarak yayınlanan İnsan Hakları Raporu, bu yıl Başkan Obama dönemine ilişkin son rapor olma özelliğini de taşıyor. Dünya ülkelerindeki insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi konuların değerlendirildiği belgede Türkiye'ye bu yıl 75 sayfa ayrılmış. Bu da Türkiye ile ilgili kısmın geçen yıldan iki sayfa daha uzun olduğu anlamına geliyor.
Amerikanın Sesi'nde yayımlanan Mehmet Sümer'in haberine göre, raporda 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sırası ve sonrasında yaşananlardan bahsedilirken özellikle tutuklu gazeteci sayısının fazlalığına dikkat çekiliyor.
Rapor, Türkiye’nin çok partili parlamenter bir sistem ile yönetildiği, bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu anayasal bir sistem olduğu ifadeleri ile başlıyor.
Raporda ilk olarak 15 Temmuz başarısız darbe girişimi ve bu girişim esnasındaki sivil kayıplardan bahsediliyor. Rapor 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sırasında 240’dan fazla kişinin hayatını kaybettiğini, 2 bin 100’den fazla kişinin de yaralandığını hatırlatıyor.
Raporda Türk hükümetinin darbe girişiminden Fethullah Gülen ve yandaşlarını sorumlu tuttuğundan bahsedilirken, Gülen için “din adamı” ifadesi kullanılıyor.
Raporun girişindeki özet kısmında başarısız darbe girişimi ile birlikte PKK terörüne ilişkin de rakamlar veriliyor. PKK ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda, 600’den fazla güvenlik gücü mensubunun ve en az 200 sivil vatandaşın hayatını kaybettiği belirtilirken bilinmeyen sayıda PKK’lının da öldürüldüğü ifade ediliyor. Söz konusu terör olayları nedeniyle yaklaşık 300 bin kişinin de evlerini terk etmek zorunda kaldıkları tahminine yer veriliyor.
İnsan Hakları Raporu’nda ayrıca PKK terörü ile birlikte IŞİD saldırıları neticesiyle de çok sayıda sivilin 2016 yılı boyunca hayatını kaybettiğine dikkat çekiliyor.
Raporda Türkiye’deki en temel insan hakları sorunları şu başlıklar şeklinde sıralanıyor.
* Adil yargılama sürecine ulaşım sorunları,
* Hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi,
* Sivillerin güvenliğinin sağlanamaması,
* Cezaevlerindeki insan hakları ihlalleri,
* İnsan hakları ihlali gerçekleştiren güvenlik güçleri ve yöneticiler hakkında soruşturma açılması ve cezalandırılmaları konusundaki eksiklikler
* Adil Yargılama Süreçlerine Erişim Sorunları
Adil yargılama süreçlerine ulaşım sorunları kısmında, mahkemelerin darbeyi ya da terör örgütlerini desteklediği suçlaması ile onbinlerce kişinin hapse atılmasına karar verdiği, bu kişilerin büyük çoğunluğu hakkında suçlamalar ile ilgili yeterli delil ve kanıt olmadığı ifade ediliyor. OHAL kapsamında çıkarılan kararnameler ile şüphelilerin adli yardım almakta zorlandıkları belirtilirken bir aya kadar uzayan sebepsiz gözaltılar konusuna da dikkat çekiliyor. Bazı insan hakları örgütlerinin tespitlerine göre suçlulara ulaşılamaması durumunda, bu kişilerin yerine aile bireylerinin tutuldukları ya da seyahat haklarına sınırlamalar getirildiğine atıfta bulunuluyor. Raporun yine aynı bölümünde çok sayıda okul, kurum ve derneğin kapatıldığı, onbinlerce kişinin de yasal başvuru ya da temyiz hakkı olmadan işlerinden atıldığı belirtiliyor.
İfade Özgürlüğüne Müdahale
Raporun ifade özgürlüğü ile ilgili bölümünde ise darbe girişimin ardından Türkiye’de hükümetin, ifade özgürlüğüne, medyaya ve internete kısıtlamalar getirdiği belirtiliyor. Ayrıca raporda, "Gülen Hareketi" olarak isimlendirilen grup ile ilişkili ya da PKK terör örgütü ile bağlantılı oldukları gerekçesi ile, 140’dan fazla gazetecinin hapse gönderildiğine dikkat çekiliyor. Bununla birlikte çok sayıda medya kuruluşuna baskın yapıldığı, çoğunun kapatıldığı, kitapların yasaklandığı, gazeteciler ve editörler hakkında teröre destek suçlamaları ile davalar açıldığı, internet sitelerinin engellendiği ve yayın yasakları getirildiği hatırlatılıyor. Hükümetin tartışmalı bölgelere yabancı basını ve gözlemcileri sokmadığı, buralardaki durum ile ilgili bağımsız raporlar hazırlanmasını önlediği belirtiliyor.
Sivillerin Güvenliğinin Sağlanamaması
Amerikan Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları 2016 Yılı Raporu’na göre hükümet, PKK ile mücadele noktasında sivillerin güvenliğini sağlamakta başarısız oldu. Yüzbinlerce kişi şiddet olayları nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı. 200’e yakın sivil hayatını kaybetti. Yine rapora göre çeşitli insan hakları örgütlerinin verdiği bilgiler, güvenlik güçlerinin Suriye sınırından Türkiye’ye kaçak yollardan girmeye çalışan çok sayıda kişiyi vurarak öldürdüğüne, darbe girişimi sonrası gözaltına alınan kişilere taciz ve işkence uygulandığına işaret ediyor.
Cezaevlerinde İnsan Hakları İhlalleri
Raporda dikkat çekilen bir başka konu da hapishanelerin kalabalıklaşması. Darbe girişiminden sonra onbinlerce kişinin tutuklanması nedeniyle, hapishanelerde aşırı kalabalığın ortaya çıktığına dikkat çekiliyor. Bu noktada hükümetin, 3 binden fazla yargı mensubunu görevden almasının yargının bağımsızlığını kısıtladığı, davaların ertelenmesine neden olduğu ve bir korku ortamı yarattığı ifade ediliyor. Öte yandan adı insan hakları ihlallerine karışan yönetici ve güvenlik güçleri hakkında soruşturma açılması ve cezalandırılmaları konusunda hükümetin attığı adımların sınırlı kaldığı hatırlatılıyor.
Raporda ayrıca, Türkiye’nin erken yaşta evliliğin önlenmesi, kadın ve çocuk haklarının korunması, aralarında Alevilerin, Hristiyanların ve LGBTİ bireylerin de bulunduğu azınlık haklarının gözetilmesi gibi konularda da yetersiz kaldığı, AKP hükümeti yanlısı basın kuruluşlarının azınlıkları hedef alan söylemlerde bulunduğu tespitleri yapılıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)