Ehliyette Avrupa Birliği’ne uyum için değişiklik geliyor. 24 milyon ehliyet değişecek, ehliyetler çipli olacak. Ayrıca 17 sınıfta ehliyet alınacak, sadece otomatik vites kullananlara da ayrı ehliyet verilecek.
EHLİYETLE İLGİLİ 4 KRİTİK DEĞİŞİKLİK
-Otomatik vites kullananlara ayrı ehliyet
-1997 öncesi ilkokul mezunlarına ehliyet hakkı
-Ehliyet çeşidi artıyor
-Ehliyetlere süre kısıtmalası geliyor.
Geçen yıl ağustos ayında çıkarılan torba yasada yer alan ve yaklaşık 24 milyon ehliyetin değişmesini, Avrupa Birliği’nin aradığı koşullarda çipli ehliyet verilmesini sağlayan düzenlemeler, yeni Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde yer alacak. Milli eğitim ve İçişleri Bakanlığı’nın ortaklaşa hazırlağını sürdürdüğü yönetmeliğin, 1 Haziran 2015’te yürürlüğe girmesi öngörülüyor.
Yasa, 1 yıllık aday sürücülüğün koşullarını ve ehliyetlerin değiştirilme sürecine ilişkin hükümler içerdi. Halen ehliyet sahibi olanları yeni koşuların kapsamı dışında tutuluyor. Yönetmelik yasada yer alan yeni hükümlerin nasıl uygulanacağını bütün ayrıntılarıyla düzenleyecek. Yeni ehliyet sisteminde sürücüler her 10 yılda bir belli kontrollerden geçirilerek ehliyetlerini yenileyekler. Ancak yönetmelikten önceki tarihlerde ehliyet sahibi olanlar, kullandıkları ehliyet grubuna bağlı olarak ehliyetlerini sınavsız değiştirebilecekler. Yönetmelik taslağına göre, Türk sürücülerin AB ülkelerinde sıkıntı yaşamasına neden olan 9 ayrı ehliyet sınıfı 17 ayrı sınıfa çıkarılacak. Yeni sürücü belgeleri; A1, A2, A, B1, B, BE, C1, C1E, C, CE, D1, D1E, DE, M, F, G ve K sınıfından oluşacak. Ehliyetler artık süreli olacak. A1, A2, A, B1, B, BE, F ve G sınıfı sürücü belgeleri 10 yıl, C1, C1E, C, CE, D1, D1E, D ve DE sınıfı ehliyetler 5 yıl geçerli olacak. Sadece otomatik vites araç kullanan sürücülere B1, aday sürücülere K sınıfı ehliyet verilecek.
31 Ekim 2014 Cuma
Çok acı haber! Facebook'ta bu mesajı paylaşmış...
Tekirdağ’ın Saray İlçesi’nde kaygan zeminde virajı alamayan 20 yaşındaki Damla Canyoran yönetimindeki hafif ticari araç elektrik direğine çarptı. Kazada sürücü Canyoran olay yerinde yaşamını yitirirken, yanında bulunan arkadaşı ise ağır yaralandı.
Kaza, dün gece 23.00 sıralarında Saray Yuvalı Mahallesi yolu üzerinde meydana geldi. Bir tekstil fabrikasında çalışan Damla Canyoran iş çıkışı, aynı işyerinde çalışan arkadaşı Ahmet Topçular’ı da yanına alarak, evlerine gitmek için plakalı hafif ticari araçla yola çıktı. iddiaya göre yağışlı hava nedeniyle kayganlaşan yolda virajı alamayan araç sürücüsü Canyoran, Yuvalı Mahallesi girişinde bulunan demir elektrik direğine çarptı. Kazada hafif ticari araç hurda yığınına dönerken, sürücü Damla Canyoran olay yerinde öldü. Aynı yaştaki arkadaşı Ahmet Topçular ise ağır yaralandı.
Çevredekilerin ihbarıyla gelen ambulansla Saray Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ahmet Topçular tedavi altına alındı.
Cumhuriyet Savcısının yaptığı incelemenin ardından ölen Canyoran’ın cesedi Saray Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
GELİNLİK KISMET OLMADI
Kazada ölen Damla Canyoran’dan geriye sosyal paylaşım sitelerine yüklediği mutluluk fotoğrafları kaldı. Canyoran’ın denemek için giydiği ve geçen 16 Eylül’de sosyal paylaşım sitesinde altına ’Belki bir gün’ yazısıyla paylaştığı gelinlikli fotoğrafı arkadaşları tarafından beğenilirken, yakınları tarafından ’İnşallah hayırlı kişiyle, allahım nasip eder sana çok yakışmış’, ’Tatlım inşallah birgün hayırlisıyla giyersin. Çok yakışmış, prensesim benim’ yorumları yapıldığı görüldü. Milliyet
Kaza, dün gece 23.00 sıralarında Saray Yuvalı Mahallesi yolu üzerinde meydana geldi. Bir tekstil fabrikasında çalışan Damla Canyoran iş çıkışı, aynı işyerinde çalışan arkadaşı Ahmet Topçular’ı da yanına alarak, evlerine gitmek için plakalı hafif ticari araçla yola çıktı. iddiaya göre yağışlı hava nedeniyle kayganlaşan yolda virajı alamayan araç sürücüsü Canyoran, Yuvalı Mahallesi girişinde bulunan demir elektrik direğine çarptı. Kazada hafif ticari araç hurda yığınına dönerken, sürücü Damla Canyoran olay yerinde öldü. Aynı yaştaki arkadaşı Ahmet Topçular ise ağır yaralandı.
Çevredekilerin ihbarıyla gelen ambulansla Saray Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Ahmet Topçular tedavi altına alındı.
Cumhuriyet Savcısının yaptığı incelemenin ardından ölen Canyoran’ın cesedi Saray Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
GELİNLİK KISMET OLMADI
Kazada ölen Damla Canyoran’dan geriye sosyal paylaşım sitelerine yüklediği mutluluk fotoğrafları kaldı. Canyoran’ın denemek için giydiği ve geçen 16 Eylül’de sosyal paylaşım sitesinde altına ’Belki bir gün’ yazısıyla paylaştığı gelinlikli fotoğrafı arkadaşları tarafından beğenilirken, yakınları tarafından ’İnşallah hayırlı kişiyle, allahım nasip eder sana çok yakışmış’, ’Tatlım inşallah birgün hayırlisıyla giyersin. Çok yakışmış, prensesim benim’ yorumları yapıldığı görüldü. Milliyet
Şok iddia: Tecavüze uğramış 286 kadın cesedi bulundu
Rus yanlılarının bağımsızlık ilan ettiği Donetsk'te şok iddia...
Donetsk Halk Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandr Zaharçenko, Donetsk Bölgesi'nin Krasnoarmeysk kentinde Ukrayna Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen özel operasyonlar sırasında 18-25 yaş arası yaklaşık 400 kadının kaybolduğunu iddia etti ve son zamanlarda 286 kadının cesedinin bulunduğunu bildirdi.
Konuyla ilgili açıklama yapan Zaharçenko, "14 Ekim'e kadar 18-25 yaş arası 382 kadın kayboldu. Krasnoarmeysk kentinin yakınında bulunan 286 kişinin ensesinden vurulduğu saptandı" ifadelerini kullandı. Kadınların tecavüze uğradığı açıklandı. Milliyet
Donetsk Halk Cumhuriyeti Başbakanı Aleksandr Zaharçenko, Donetsk Bölgesi'nin Krasnoarmeysk kentinde Ukrayna Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen özel operasyonlar sırasında 18-25 yaş arası yaklaşık 400 kadının kaybolduğunu iddia etti ve son zamanlarda 286 kadının cesedinin bulunduğunu bildirdi.
Konuyla ilgili açıklama yapan Zaharçenko, "14 Ekim'e kadar 18-25 yaş arası 382 kadın kayboldu. Krasnoarmeysk kentinin yakınında bulunan 286 kişinin ensesinden vurulduğu saptandı" ifadelerini kullandı. Kadınların tecavüze uğradığı açıklandı. Milliyet
Altın 4 yılın en düşüğünde
Fed kararlarının ardından altında düşüş durmuyor. Altın ons başına 1167 dolara kadar düşerek son 4 yılın en düşük seviyesine geriledi.
ABD merkez bankası'nın (Fed) tahvil alımına son vermesinin ardından ABD ekonomisinin 3. çeyrekte beklentileri aşan büyüme performansı sergilemesi altını çok kötü etkiledi.
Dün piyasalar kapanırken ons başına 1202 dolar seviyesinde bulunan altında kritik 1200 dolar seviyesi kırıldı ve altın 1167 dolara kadar geriledi.
Altının bu fiyatı 2010 yılından bu yana en düşük fiyat oldu.
Tahvil alım programını sonlandıran Fed, faiz artırımı konusunda kararını değiştirmese de iyileşen istihdam piyasasına dikkat çekmişti.
Altın fiyatlarının 4 senelik seyri (Grafik: Foreks)
İKİ SENEDE YÜZDE 34 DEĞER KAYBETTİ
Fed'in Eylül 2012'de üçüncü parasal genişleme ile para musluklarını açması sonrasında altın yine Eylül 2012'de 1787 dolara kadar fırlamıştı. Altın para musluklarının kapandığı Ekim sonu itibariyle Eylül 2012'ye göre yüzde 34 değer kaybetti.
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan düşüşe geçen altının nihai dip seviyelerinin 1060-950 dolar bandı olduğunu belirtti.
ALTININ KADERİNİ YELLEN BELİRLEYECEK
ALB Menkul Değerler Araştırma Müdürü Yeliz Karabulut teknik olarak gerileyen altının tekrar 1180 dolar seviyesi altında kalmaya devam etmesi durumunda altında satış baskısıyla birlikte 1160 ve 1150 seviyeleri test edilebileceğini söyledi. Karabulut "Altının 1180 seviyesi üzerine yükselmesi durumunda alımların tekrar gelebileceği ve 1200 ve 1208 seviyesine doğru bir toparlanma hareketi görebiliriz. Önümüzdeki hafta Altını etkileyebilecek önemli olaylar ABD’de tarım dışı istihdam ve işsizlik oranıyla birlikte Fed başkanı Yellen konuşmasıdır" diye konuştu.
GRAM ALTIN YÜZDE 5'TEN FAZLA DÜŞTÜ
Altındaki sert düşüş İstanbul Kapalıçarşı’da da fiyatlara yansıdı. Gram altının fiyatı yüzde 2'ye yakın gerileyerek 82 TL’ye indi.
Sabah 10.00 itibariyle son fiyatlar şöyle:
Gram altın 82 TL
Cumhuriyet 565 TL
Çeyrek altın 134 TL
Reşat altını 582 TL
Ata yarım 281 TL
ABD merkez bankası'nın (Fed) tahvil alımına son vermesinin ardından ABD ekonomisinin 3. çeyrekte beklentileri aşan büyüme performansı sergilemesi altını çok kötü etkiledi.
Dün piyasalar kapanırken ons başına 1202 dolar seviyesinde bulunan altında kritik 1200 dolar seviyesi kırıldı ve altın 1167 dolara kadar geriledi.
Altının bu fiyatı 2010 yılından bu yana en düşük fiyat oldu.
Tahvil alım programını sonlandıran Fed, faiz artırımı konusunda kararını değiştirmese de iyileşen istihdam piyasasına dikkat çekmişti.
Altın fiyatlarının 4 senelik seyri (Grafik: Foreks)
İKİ SENEDE YÜZDE 34 DEĞER KAYBETTİ
Fed'in Eylül 2012'de üçüncü parasal genişleme ile para musluklarını açması sonrasında altın yine Eylül 2012'de 1787 dolara kadar fırlamıştı. Altın para musluklarının kapandığı Ekim sonu itibariyle Eylül 2012'ye göre yüzde 34 değer kaybetti.
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan düşüşe geçen altının nihai dip seviyelerinin 1060-950 dolar bandı olduğunu belirtti.
ALTININ KADERİNİ YELLEN BELİRLEYECEK
ALB Menkul Değerler Araştırma Müdürü Yeliz Karabulut teknik olarak gerileyen altının tekrar 1180 dolar seviyesi altında kalmaya devam etmesi durumunda altında satış baskısıyla birlikte 1160 ve 1150 seviyeleri test edilebileceğini söyledi. Karabulut "Altının 1180 seviyesi üzerine yükselmesi durumunda alımların tekrar gelebileceği ve 1200 ve 1208 seviyesine doğru bir toparlanma hareketi görebiliriz. Önümüzdeki hafta Altını etkileyebilecek önemli olaylar ABD’de tarım dışı istihdam ve işsizlik oranıyla birlikte Fed başkanı Yellen konuşmasıdır" diye konuştu.
GRAM ALTIN YÜZDE 5'TEN FAZLA DÜŞTÜ
Altındaki sert düşüş İstanbul Kapalıçarşı’da da fiyatlara yansıdı. Gram altının fiyatı yüzde 2'ye yakın gerileyerek 82 TL’ye indi.
Sabah 10.00 itibariyle son fiyatlar şöyle:
Gram altın 82 TL
Cumhuriyet 565 TL
Çeyrek altın 134 TL
Reşat altını 582 TL
Ata yarım 281 TL
İsrail'de gürültü kirliliği gerekçesiyle ezan yasağı tasarısı
İsrail'de aşırı sağcı Evimiz İsrail Partisi milletvekili Robert Ilatov, ezanın gürültü kirliliği yaptığını iddia etti
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın partisi Evimiz İsrail milletvekili Robert Ilatov, İsrail sınırları içerisinde 5 vakit ezanın yasaklanması yönünde bir yasa tasarısı hazırlandı.
İngiliz The Telegraph gazetesinde yer alan habere göre, "gürültü kirliliği" nedeniyle ezanın yasaklanması yönünde yasa tasarısı hazırlayan Ilatov'un bu önerisinin İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman tarafından da desteklendiği belirtildi.
Ezanın günde 5 kez yüksek sesle okunduğuna dikkat çeken İsrailli aşırı sağcı milletvekili Robert Ilatov, bu durumun uyuyan birçok vatandaşı rahatsız ettiğini ileri sürdü.
Yasa teklifinde, "Negev, Galilee, Kudüs ve İsrail'in tüm şehirlerinde yaşayan yüzbinlerce vatandaş, müezinin camide düzenli olarak çıkardığı gürültüden rahatsız olmaktadır" denildi.
Yasa tasarısının önümüzdeki haftalarda bakanlar kurulu gündemine geleceği iddia edildi. Ancak yasa tasarısının dini özgürlüklere engel olacağı gerekçesiyle reddedileceği belirtiliyor.
İsrail'de benzer bir yasa tasarısı 2011 yılında "Evimiz İsrail' tarafından gündeme gelmişti. O dönem yasa tasarısı Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından desketlenmesine rağmen rafa kalkmıştı.
İsrail sınırları içerisinde yaklaşık yüzde 20 oranında Arap yaşıyor. İsrail'de yaşayan Arapların büyük çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor. Medyafaresi
İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın partisi Evimiz İsrail milletvekili Robert Ilatov, İsrail sınırları içerisinde 5 vakit ezanın yasaklanması yönünde bir yasa tasarısı hazırlandı.
İngiliz The Telegraph gazetesinde yer alan habere göre, "gürültü kirliliği" nedeniyle ezanın yasaklanması yönünde yasa tasarısı hazırlayan Ilatov'un bu önerisinin İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman tarafından da desteklendiği belirtildi.
Ezanın günde 5 kez yüksek sesle okunduğuna dikkat çeken İsrailli aşırı sağcı milletvekili Robert Ilatov, bu durumun uyuyan birçok vatandaşı rahatsız ettiğini ileri sürdü.
Yasa teklifinde, "Negev, Galilee, Kudüs ve İsrail'in tüm şehirlerinde yaşayan yüzbinlerce vatandaş, müezinin camide düzenli olarak çıkardığı gürültüden rahatsız olmaktadır" denildi.
Yasa tasarısının önümüzdeki haftalarda bakanlar kurulu gündemine geleceği iddia edildi. Ancak yasa tasarısının dini özgürlüklere engel olacağı gerekçesiyle reddedileceği belirtiliyor.
İsrail'de benzer bir yasa tasarısı 2011 yılında "Evimiz İsrail' tarafından gündeme gelmişti. O dönem yasa tasarısı Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından desketlenmesine rağmen rafa kalkmıştı.
İsrail sınırları içerisinde yaklaşık yüzde 20 oranında Arap yaşıyor. İsrail'de yaşayan Arapların büyük çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor. Medyafaresi
Isparta'ta trafik faciası: 15 ölü!
Isparta’nın Yalvaç İlçesi’nden elma bahçesinde çalışan işçileri Gelendost’a götüren midibüs kaza yaptı. İlk belirlemelere göre 15 kişi öldü, 27 kişi de yaralandı.
Kaza saat 07.15 sıralarında Yalvaç’ın Balkonak Köyü’ne 2 kilometre uzaklıktaki meydana geldi. Yalvaç’tan Gelendost’a elma toplama işinde çalışanları götüren ve sürücünün kimliği henüz öğrenilemeyen midibüs, virajlı yolda şarampole yuvarlandı.
Kazada ilk belirlemelere göre 15 kişi öldü, 27 kişi de yaralandı.
Yalvaç ve Isparta’dan kaza yerine sağlık ekipleri ve ambulanslar sevk edildi.
Yalvaç Kaymakamı Ahmet Altıntaş, ilçenin Balkonak mevkisinde Akşehir'den Gelendost'a elma toplamaya giden işçileri taşıyan midibüsün ilk belirlemelere göre freninin boşalması sonucu yol kenarında istinat duvarına çarpıp yan yattığını belirtti. DHA
Kaza saat 07.15 sıralarında Yalvaç’ın Balkonak Köyü’ne 2 kilometre uzaklıktaki meydana geldi. Yalvaç’tan Gelendost’a elma toplama işinde çalışanları götüren ve sürücünün kimliği henüz öğrenilemeyen midibüs, virajlı yolda şarampole yuvarlandı.
Kazada ilk belirlemelere göre 15 kişi öldü, 27 kişi de yaralandı.
Yalvaç ve Isparta’dan kaza yerine sağlık ekipleri ve ambulanslar sevk edildi.
Yalvaç Kaymakamı Ahmet Altıntaş, ilçenin Balkonak mevkisinde Akşehir'den Gelendost'a elma toplamaya giden işçileri taşıyan midibüsün ilk belirlemelere göre freninin boşalması sonucu yol kenarında istinat duvarına çarpıp yan yattığını belirtti. DHA
Meteorolojiden kuvvetli yağış uyarısı
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Marmara'nın doğusu ile Batı Karadeniz kıyıları için kuvvetli yağış uyarısında bulundu.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, bugün öğle saatlerine kadar İstanbul'un Boğaz çevresi ve Anadolu Yakası, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik, Zonguldak, Bartın, Düzce, Kastamonu'nun kıyı ilçelerinde yerel olarak kuvvetli sağanak yağış beklendiğini açıkladı. Uyarıda, sağanak yağış sırasında sel, su baskını, ağaç veya direklerin devrilmesi, heyelan ve ulaşımda aksamalar gibi meydana gelebilecek olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması istendi.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, bugün öğle saatlerine kadar İstanbul'un Boğaz çevresi ve Anadolu Yakası, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Bilecik, Zonguldak, Bartın, Düzce, Kastamonu'nun kıyı ilçelerinde yerel olarak kuvvetli sağanak yağış beklendiğini açıkladı. Uyarıda, sağanak yağış sırasında sel, su baskını, ağaç veya direklerin devrilmesi, heyelan ve ulaşımda aksamalar gibi meydana gelebilecek olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması istendi.
Etiketler:
haber,
hava durumu,
istanbul,
meteoroloji
Gülen Cemaati kendi içine kapanıyor
Habertürk'ten Ruşen Çakır, Gülen Cemaati'nin 17 Aralık'tan sonra kendi içine kapandığını ve eskisi kadar popüler olmadığını köşesine taşıdı. İşte o yazı...
Fethullah Gülen’in sohbetlerinin yayınlandığı herkul.org adlı internet sitesi 17 Aralık sürecinde epey popüler olmuştu. Ne var ki bir süredir Gülen sohbetleri, Cemaat’le organik ilişkisi olmayan kesimlerin ilgisini eskisi kadar çekmiyor. Zaten 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Gülen’in sohbetlerinde esas olarak, doğrudan kendi cemaatine mesajlar verdiğini görüyoruz. Örneğin “Yolumuzun Kaderi ve Vazifemiz” başlığıyla yayınlanan sohbetinde Gülen’in öncelikli amacının cemaatini bir arada tutmanın olduğu kolaylıkla anlaşılıyor:
“Konjonktür bizi şöyle bir duruma itti. Bu durumda biz, gaye-i hayalimiz, mefkuremiz için rantabl olarak nasıl çalışırız? Şu anda içinde bulunduğumuz şartlar, neler yapmamıza müsaittir? Bu mevzuda hizmet adına ne türlü alternatifler oluşturabiliriz. İşte buna bakmamız lazım. Yoksa ‘Falan zalim şunu yaptı, filan zalim bunu yaptı. Falan kara yayıncı şunu yaptı, filan ak yayıncı bunu yaptı…’ Bunlarla meşgul olduğunuz zaman, kafa dağınıklığına düşersiniz; nöronlar taşımaz bunu; korteks çatlayıverir birden bire. Sonra yapacağınız işlerde üst üste fiyasko yaşarsınız. Öyleyse, dağılmamak lazım.”
SABIR TELKİNİ
21 Eylül “Musîbetlerin Perde Arkası ve Son Nefese Kadar Hizmet” başlıklı sohbetindeyse Gülen, devletten Cemaat’e yönelik baskılara karşı takipçilerine “sabır” telkin etti.
“Bu dünyada hiçbir zaman firavunsuz yaşanmamıştır. Her zaman Yezidler, Haccaclar bulunmuştur ve onların karşısında da mazlum sahabi ve tâbiin bulunmuştur. Ama dişlerini sıkıp sabretmişlerdir. Kim sabreder, dişini sıkar, katlanırsa, Allah’ın izni ve inayetiyle zaferyâb olur, umduğu şeylere nail ve mazhar olur. Sabır, kurtuluşa ermenin sırlı anahtarıdır.”
Bu cümlelerin benzerleri “Bayrama Hasret Asırlar ve Yumruklandıkça Güçlenen Bahadırlar” başlıklı sohbette de karşımıza çıkıyor: “Bir yolda yürüyorsunuz! -Benim sözüm inandırıcı olmayabilir, fakat kendim inanarak söylüyorum!- Zerre kadar kendinizi inhirafa salmadan yürüdüğünüz bu yol; baskılar ne kadar şiddetli olursa olsun, yürüdüğünüz yol, doğru yoldur!..”
12 Ekim tarihli “İman hem nurdur hem kuvvettir” başlıklı sohbetinde Gülen tüm baskılara rağmen dağılmadığını söylediği Cemaat mensuplarına teşekkür edip onları motive etmeye çalışıyor:
“O îsâr ruhunu anlamayanlar, öylesine kendini milletine adamışları tanımayanlar, hemen bir el darbesiyle, bir balyozla onları dağıtacaklarını, ürküteceklerini, korkutacaklarını veya algı operasyonlarıyla baskı altına alacaklarını zannettiler, zannederler, zannedecekler.”
GİZLİ TANIK ENDİŞESİ
Kuşkusuz Gülen’in konuşmalarında AKP iktidarına yönelik eleştiriler güçlü bir şekilde var. Fakat sohbetlere bir bütün olarak baktığımızda Gülen’in ve cemaatinin “saldırı”dan “savunma”ya geçtiğini net olarak görüyoruz. Sanıyorum, Cemaat’in çok yakından bildiği ve yakın geçmişte fazlasıyla kullandığı “gizli tanıklık” ve “itirafçılık” gibi yöntemlerle kendileri için de başvurulması ihtimaline karşı bir tür savunma hattı oluşturmak isteniyor. Bu misyonu da esas olarak Fethullah Gülen üstlenmişe benziyor. Bu amaca uygun olarak “haklılık”, “güçlülük” ve “bir arada olma” gibi kavramlar, İslam tarihinden örneklerle ön plana çıkarılıyor.
Son bir not: Gülen’in Kürt sorunu, PKK ve IŞİD üzerine değerlendirmeler yaptığı 11 Ekim tarihli 424. Nağme Cemaat dışına seslendiği ender sohbetlerden biri olarak dikkat çekiyor.
Fethullah Gülen’in sohbetlerinin yayınlandığı herkul.org adlı internet sitesi 17 Aralık sürecinde epey popüler olmuştu. Ne var ki bir süredir Gülen sohbetleri, Cemaat’le organik ilişkisi olmayan kesimlerin ilgisini eskisi kadar çekmiyor. Zaten 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Gülen’in sohbetlerinde esas olarak, doğrudan kendi cemaatine mesajlar verdiğini görüyoruz. Örneğin “Yolumuzun Kaderi ve Vazifemiz” başlığıyla yayınlanan sohbetinde Gülen’in öncelikli amacının cemaatini bir arada tutmanın olduğu kolaylıkla anlaşılıyor:
“Konjonktür bizi şöyle bir duruma itti. Bu durumda biz, gaye-i hayalimiz, mefkuremiz için rantabl olarak nasıl çalışırız? Şu anda içinde bulunduğumuz şartlar, neler yapmamıza müsaittir? Bu mevzuda hizmet adına ne türlü alternatifler oluşturabiliriz. İşte buna bakmamız lazım. Yoksa ‘Falan zalim şunu yaptı, filan zalim bunu yaptı. Falan kara yayıncı şunu yaptı, filan ak yayıncı bunu yaptı…’ Bunlarla meşgul olduğunuz zaman, kafa dağınıklığına düşersiniz; nöronlar taşımaz bunu; korteks çatlayıverir birden bire. Sonra yapacağınız işlerde üst üste fiyasko yaşarsınız. Öyleyse, dağılmamak lazım.”
SABIR TELKİNİ
21 Eylül “Musîbetlerin Perde Arkası ve Son Nefese Kadar Hizmet” başlıklı sohbetindeyse Gülen, devletten Cemaat’e yönelik baskılara karşı takipçilerine “sabır” telkin etti.
“Bu dünyada hiçbir zaman firavunsuz yaşanmamıştır. Her zaman Yezidler, Haccaclar bulunmuştur ve onların karşısında da mazlum sahabi ve tâbiin bulunmuştur. Ama dişlerini sıkıp sabretmişlerdir. Kim sabreder, dişini sıkar, katlanırsa, Allah’ın izni ve inayetiyle zaferyâb olur, umduğu şeylere nail ve mazhar olur. Sabır, kurtuluşa ermenin sırlı anahtarıdır.”
Bu cümlelerin benzerleri “Bayrama Hasret Asırlar ve Yumruklandıkça Güçlenen Bahadırlar” başlıklı sohbette de karşımıza çıkıyor: “Bir yolda yürüyorsunuz! -Benim sözüm inandırıcı olmayabilir, fakat kendim inanarak söylüyorum!- Zerre kadar kendinizi inhirafa salmadan yürüdüğünüz bu yol; baskılar ne kadar şiddetli olursa olsun, yürüdüğünüz yol, doğru yoldur!..”
12 Ekim tarihli “İman hem nurdur hem kuvvettir” başlıklı sohbetinde Gülen tüm baskılara rağmen dağılmadığını söylediği Cemaat mensuplarına teşekkür edip onları motive etmeye çalışıyor:
“O îsâr ruhunu anlamayanlar, öylesine kendini milletine adamışları tanımayanlar, hemen bir el darbesiyle, bir balyozla onları dağıtacaklarını, ürküteceklerini, korkutacaklarını veya algı operasyonlarıyla baskı altına alacaklarını zannettiler, zannederler, zannedecekler.”
GİZLİ TANIK ENDİŞESİ
Kuşkusuz Gülen’in konuşmalarında AKP iktidarına yönelik eleştiriler güçlü bir şekilde var. Fakat sohbetlere bir bütün olarak baktığımızda Gülen’in ve cemaatinin “saldırı”dan “savunma”ya geçtiğini net olarak görüyoruz. Sanıyorum, Cemaat’in çok yakından bildiği ve yakın geçmişte fazlasıyla kullandığı “gizli tanıklık” ve “itirafçılık” gibi yöntemlerle kendileri için de başvurulması ihtimaline karşı bir tür savunma hattı oluşturmak isteniyor. Bu misyonu da esas olarak Fethullah Gülen üstlenmişe benziyor. Bu amaca uygun olarak “haklılık”, “güçlülük” ve “bir arada olma” gibi kavramlar, İslam tarihinden örneklerle ön plana çıkarılıyor.
Son bir not: Gülen’in Kürt sorunu, PKK ve IŞİD üzerine değerlendirmeler yaptığı 11 Ekim tarihli 424. Nağme Cemaat dışına seslendiği ender sohbetlerden biri olarak dikkat çekiyor.
30 Ekim 2014 Perşembe
5 bin kişi bir bebek yüzünden öldü
Dünya bu iddiayı tartışıyor. Yaklaşık 5 bin kişinin ölümüne neden olan Ebola salgınının, geçen yıl Gine'de ölen 2 yaşındaki Emile Ouamouno adlı erkek bebekten çıktığı belirtiliyor.
Emile'nin annesi, kız kardeşi ve anneannesinin de aralarında bulunduğu 14 kişinin de Ebola’dan öldüğünü kaydediyor. Dünya sağlık Örgütü verilerine göre, Ebola salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı 5 bine yaklaştı.
Örgüt küresel düzeyde Ebola vakası sayısı, son rapordan bu yana 3000 daha arttığını ve 13 bin 703'e ulaştığını açıkladı. Geçen Cumartesi ise, Ebola vakalarının sayısı 10 bin 141 olarak açıklanmıştı. Ancak kısa bir sürede bu kadar büyük artışın, yeni vakaların duyurulmasından değil, verilerin, eski vakalarla güncellenmesinden kaynaklandığı belirtiliyor.
Eboladan ölenlerin sayısı son açıklanan rakama göre 4920. Bu ölümlerin 10'u dışında hepsi Liberya, Sierra Leone ve Gine'de meydana geldi.
Emile'nin annesi, kız kardeşi ve anneannesinin de aralarında bulunduğu 14 kişinin de Ebola’dan öldüğünü kaydediyor. Dünya sağlık Örgütü verilerine göre, Ebola salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı 5 bine yaklaştı.
Örgüt küresel düzeyde Ebola vakası sayısı, son rapordan bu yana 3000 daha arttığını ve 13 bin 703'e ulaştığını açıkladı. Geçen Cumartesi ise, Ebola vakalarının sayısı 10 bin 141 olarak açıklanmıştı. Ancak kısa bir sürede bu kadar büyük artışın, yeni vakaların duyurulmasından değil, verilerin, eski vakalarla güncellenmesinden kaynaklandığı belirtiliyor.
Eboladan ölenlerin sayısı son açıklanan rakama göre 4920. Bu ölümlerin 10'u dışında hepsi Liberya, Sierra Leone ve Gine'de meydana geldi.
'Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı'
Ermenek ilçesinde suyla dolan kömür ocağında mahsur kalan 18 işçiden Tezcan Gökçe'nin anne ve babası, oğullarına sağ salim kavuşacaklarına dair umutlu bekleyişlerini sürdürüyor. Acılı annenin sözleri yürek burktu: 'Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı...'
Kömür ocağında yaşanan kazanın ardından Tezcan Gökçe'den iyi bir haber gelmesini bekleyen 75 yaşındaki babası Recep ile annesi Ayşe Gökçe, büyük endişeyle gelişmeleri takip ediyor.
Ayşe Gökçe, ellerinden hiçbir şey gelmemesinin üzüntüsü içerisinde olduklarını söyledi. Olayı duyunca ne yapacaklarını bilemediğini dile getiren Gökce, o günden sonra sürekli ağladığını ifade etti.
"Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı? Geceleri uyuyamıyorum. 'Ocağa gitme artık' diye kaç defa söylememe rağmen beni dinlemedi" diyen Gökçe, geceleri kendileri için Sabah olmadığını vurguladı. Baba Gökçe ise torunlarına babalarının ocakta olduğunu ve geleceğini söylediklerini anlattı.
"Gitti mi benim oğlan şimdi, saklamayın"
Böyle bir olayın başlarına geleceğini hiç düşünmediklerini belirten Gökce, şöyle konuştu:
"Olayı duyduğumuzda acımızdan çok ağladık. Annesinin ve eşinin 'işi bırak' demesine rağmen onları hiç dinlemedi. 'Burada dursam ne yapacağım. Gidip çalışayım' derdi. Hala oğlumdan iyi bir haber alamadığımız için perişan olduk. İki gündür 'akşam gelecek' diye gözümüz kapıda ama hala gelmedi. Kimse de bir şey söylemiyor."
Röportaj sırasında Gökçe, "Gitti mi benim oğlan şimdi, saklamayın" diye sorduğu AA muhabirinden, "Henüz hiçbir şey belli değil. Çalışmalar sürüyor" cevabını alınca biraz rahatladı.
Kömür ocağında yaşanan kazanın ardından Tezcan Gökçe'den iyi bir haber gelmesini bekleyen 75 yaşındaki babası Recep ile annesi Ayşe Gökçe, büyük endişeyle gelişmeleri takip ediyor.
Ayşe Gökçe, ellerinden hiçbir şey gelmemesinin üzüntüsü içerisinde olduklarını söyledi. Olayı duyunca ne yapacaklarını bilemediğini dile getiren Gökce, o günden sonra sürekli ağladığını ifade etti.
"Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı? Geceleri uyuyamıyorum. 'Ocağa gitme artık' diye kaç defa söylememe rağmen beni dinlemedi" diyen Gökçe, geceleri kendileri için Sabah olmadığını vurguladı. Baba Gökçe ise torunlarına babalarının ocakta olduğunu ve geleceğini söylediklerini anlattı.
"Gitti mi benim oğlan şimdi, saklamayın"
Böyle bir olayın başlarına geleceğini hiç düşünmediklerini belirten Gökce, şöyle konuştu:
"Olayı duyduğumuzda acımızdan çok ağladık. Annesinin ve eşinin 'işi bırak' demesine rağmen onları hiç dinlemedi. 'Burada dursam ne yapacağım. Gidip çalışayım' derdi. Hala oğlumdan iyi bir haber alamadığımız için perişan olduk. İki gündür 'akşam gelecek' diye gözümüz kapıda ama hala gelmedi. Kimse de bir şey söylemiyor."
Röportaj sırasında Gökçe, "Gitti mi benim oğlan şimdi, saklamayın" diye sorduğu AA muhabirinden, "Henüz hiçbir şey belli değil. Çalışmalar sürüyor" cevabını alınca biraz rahatladı.
Kıskançlıktan kız arkadaşının yüzünü kesti!
Tayvan’da 79 yaşındaki bir adam, kız arkadaşının burnunu, kulaklarını ve dudağını kesip tuvalete attıktan sonra tutuklandı.
Soy isminin Huang olduğu belirtilen adam, kız arkadaşının kendisini aldattığından şüphelendiği için bu korkunç saldırıyı gerçekleştirdi.
Çanghua şehrinde yaşanan olayda Huang, yatağa bağladığı 47 yaşındaki sevgilisine bıçakla saldırdı. Yaşlı adam ambulansı aramadan önce kestiği parçaları tuvalete atarak sifonu çekti.
Emlak zengini olan Huang, karısını geçtiğimiz ay kaybetmiş, sevgilisiyle ise 6 önce ilişki yaşamaya başlamış. Polis kaynaklarından alınan bilgiye göre yoga eğitmeni olan kadın kendisiyle evlenmek isteyen başka biri olduğunu açıklayınca Huang korkunç saldırıyı gerçekleştirmiş.
Soy isminin Huang olduğu belirtilen adam, kız arkadaşının kendisini aldattığından şüphelendiği için bu korkunç saldırıyı gerçekleştirdi.
Çanghua şehrinde yaşanan olayda Huang, yatağa bağladığı 47 yaşındaki sevgilisine bıçakla saldırdı. Yaşlı adam ambulansı aramadan önce kestiği parçaları tuvalete atarak sifonu çekti.
Emlak zengini olan Huang, karısını geçtiğimiz ay kaybetmiş, sevgilisiyle ise 6 önce ilişki yaşamaya başlamış. Polis kaynaklarından alınan bilgiye göre yoga eğitmeni olan kadın kendisiyle evlenmek isteyen başka biri olduğunu açıklayınca Huang korkunç saldırıyı gerçekleştirmiş.
TSK'dan o görüntülere açıklama
Genelkurmay Başkanlığı sınırda Türk askerlerinin IŞİD militanlarıyla karşılaşmasına ilişkin bir açıklama yaptı.
Dicle Haber Ajansı (DİHA) tarafından 22 Ekim’de çekildiği belirtilen görüntülerde, sınırdaki teller arasında kalan bir bölgede Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üyeleri ve Türkiye askerleri birbiriyle konuşuyor.
Zırhlı akrep tipi aracın açık kapısının arkasında nöbet kulübesinde bir IŞİD’li ile bir Türkiye askeri sohbet ediyor. IŞİD’liler ayrılırken Türkiye’nin askerlerine ellerini kaldırarak veda ediyor. Haberciler turuncu kamuflaj boyalı nöbet kulübelerinin Kobani’nin batısında kalan bölgelerde olduğunu aktarıyor.
IŞİD üyelerinin Suruç sınırının sıfır noktasından Kobani’ye geçişleri İMC TV’nin canlı yayınında ekranlara yansımıştı.
GENELKURMAY'DAN O GÖRÜNTÜ İÇİN AÇIKLAMA
Genelkurmay Başkanlığı, Türkiye-Suriye sınırında Türk askerlerinin, sınırın diğer tarafındaki iki kişi ile görüntülendiği ve basına "Ankara-IŞİD ilişkisi" başlıklarıyla yansıyan fotoğraflar konusunda açıklama yaptı. Genelkurmay, fotoğraftaki Türk askerlerinin, sınırın diğer yanındaki kişileri "mayınlı sahayı terketmeleri konusunda ikaz ettiklerini, uymamaları halinde ateş açılacağını bildirdiklerini" söyledi.
Genelkurmay'ın açıklaması şöyle;
"28 ve 29 Ekim 2014 tarihli bazı gazetelerde "İşte Kanıtı: Ankara - IŞİD İlişkisi Görüntülendi" ve "Bu görüntüler Uluslararası Savaş Mahkemesine götürür" başlıkları ile haberler yayımlanmıştır.
Söz konusu haberler ile ilgili olarak yapılan incelemede; resmin çekildiği bölgenin, 3'üncü Hudut Alay Komutanlığı (Suruç / Şanlıurfa) Karaca Hudut Karakolu sorumluluk bölgesinde bulunan bir nöbet yeri olduğu, resimde görülen Kobra aracı ve askerî personelin, bu nöbet yerinde görev yapan ve devriye görevi icra eden unsurlarımız olduğu, ancak;
a. Sınır hattı olan demiryolunu geçerken hudut nöbetçilerimiz tarafından iki kişinin görüldüğü,
b. Bölgeye iki adet Devriye Timi sevk edildiği,
c. Bölgeye ulaşan Devriye Timleri tarafından mayınlı sahayı terketmeleri konusunda ikaz edildikleri ve ikaza uymamaları halinde ateş açılacağının kendilerine bildirildiği,
ç. Bunun üzerine şahısların "Hududu tel örgü olarak bildiklerini" ifade ederek Suriye topraklarına geri döndükleri tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, bazı basın yayın organlarında yer alan iddialar tamamen gerçek dışı olup Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Silahlı Kuvvetlerini karalamaya matuftur." (Medyafaresi)
Dicle Haber Ajansı (DİHA) tarafından 22 Ekim’de çekildiği belirtilen görüntülerde, sınırdaki teller arasında kalan bir bölgede Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üyeleri ve Türkiye askerleri birbiriyle konuşuyor.
Zırhlı akrep tipi aracın açık kapısının arkasında nöbet kulübesinde bir IŞİD’li ile bir Türkiye askeri sohbet ediyor. IŞİD’liler ayrılırken Türkiye’nin askerlerine ellerini kaldırarak veda ediyor. Haberciler turuncu kamuflaj boyalı nöbet kulübelerinin Kobani’nin batısında kalan bölgelerde olduğunu aktarıyor.
IŞİD üyelerinin Suruç sınırının sıfır noktasından Kobani’ye geçişleri İMC TV’nin canlı yayınında ekranlara yansımıştı.
GENELKURMAY'DAN O GÖRÜNTÜ İÇİN AÇIKLAMA
Genelkurmay Başkanlığı, Türkiye-Suriye sınırında Türk askerlerinin, sınırın diğer tarafındaki iki kişi ile görüntülendiği ve basına "Ankara-IŞİD ilişkisi" başlıklarıyla yansıyan fotoğraflar konusunda açıklama yaptı. Genelkurmay, fotoğraftaki Türk askerlerinin, sınırın diğer yanındaki kişileri "mayınlı sahayı terketmeleri konusunda ikaz ettiklerini, uymamaları halinde ateş açılacağını bildirdiklerini" söyledi.
Genelkurmay'ın açıklaması şöyle;
"28 ve 29 Ekim 2014 tarihli bazı gazetelerde "İşte Kanıtı: Ankara - IŞİD İlişkisi Görüntülendi" ve "Bu görüntüler Uluslararası Savaş Mahkemesine götürür" başlıkları ile haberler yayımlanmıştır.
Söz konusu haberler ile ilgili olarak yapılan incelemede; resmin çekildiği bölgenin, 3'üncü Hudut Alay Komutanlığı (Suruç / Şanlıurfa) Karaca Hudut Karakolu sorumluluk bölgesinde bulunan bir nöbet yeri olduğu, resimde görülen Kobra aracı ve askerî personelin, bu nöbet yerinde görev yapan ve devriye görevi icra eden unsurlarımız olduğu, ancak;
a. Sınır hattı olan demiryolunu geçerken hudut nöbetçilerimiz tarafından iki kişinin görüldüğü,
b. Bölgeye iki adet Devriye Timi sevk edildiği,
c. Bölgeye ulaşan Devriye Timleri tarafından mayınlı sahayı terketmeleri konusunda ikaz edildikleri ve ikaza uymamaları halinde ateş açılacağının kendilerine bildirildiği,
ç. Bunun üzerine şahısların "Hududu tel örgü olarak bildiklerini" ifade ederek Suriye topraklarına geri döndükleri tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, bazı basın yayın organlarında yer alan iddialar tamamen gerçek dışı olup Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Silahlı Kuvvetlerini karalamaya matuftur." (Medyafaresi)
İmam Hatip öğrencisi kaymakamın elini sıkmadı!
Dereceye giren imam hatip öğrencisi ödülü veren kaymakamın elini sıkmadı.
Büyükçekmece Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleştirilen Cumhuriyet Bayramı kutlamaları coşkuya sahne olurken, ödül töreninde yaşananlar kaymakamın buz kesmesine neden oldu.
İlçe genelinde düzenlenen “Cumhuriyet” konulu kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödülleri ilçe protokolünce verildi.
Haberdar.com sitesinin haberine göre, Belediye Başkanı Hasan Akgün ve Garnizon Komutanı Albay Ayhan Akkaya öğrencilere ödüllerini verdikten sonra, kompozisyon dalında ödül kazanan İmam Hatip öğrencisine ödülünün Büyükçekmece Kaymakamı Mustafa Hulusi Arat’ın vereceği anons edildi.
Kaymakam Arat heyecanla dereceye giren öğrenciyle tokalaşmak ve tebrik etmek için elini uzattı. Ancak kaymakamın eli havada kaldı.
Ne yaşandığını anlamayan Kaymakam Arat ikinci kez elini uzatınca da, Büyükçekmece İmam Hatip Ortaokulu Öğrencisi bu kez “Hayır, elimi veremem” diyerek Kaymakamı uyardı ve uzaklaştı. (Medyafaresi)
Büyükçekmece Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleştirilen Cumhuriyet Bayramı kutlamaları coşkuya sahne olurken, ödül töreninde yaşananlar kaymakamın buz kesmesine neden oldu.
İlçe genelinde düzenlenen “Cumhuriyet” konulu kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödülleri ilçe protokolünce verildi.
Haberdar.com sitesinin haberine göre, Belediye Başkanı Hasan Akgün ve Garnizon Komutanı Albay Ayhan Akkaya öğrencilere ödüllerini verdikten sonra, kompozisyon dalında ödül kazanan İmam Hatip öğrencisine ödülünün Büyükçekmece Kaymakamı Mustafa Hulusi Arat’ın vereceği anons edildi.
Kaymakam Arat heyecanla dereceye giren öğrenciyle tokalaşmak ve tebrik etmek için elini uzattı. Ancak kaymakamın eli havada kaldı.
Ne yaşandığını anlamayan Kaymakam Arat ikinci kez elini uzatınca da, Büyükçekmece İmam Hatip Ortaokulu Öğrencisi bu kez “Hayır, elimi veremem” diyerek Kaymakamı uyardı ve uzaklaştı. (Medyafaresi)
43 öğrencinin faili zalim ‘first lady’
Meksika’yı ayağa kaldıran kayıp öğrenci olayında, ölüm emrini eyaletin ‘first lady’si Pineda’nın verdiği ortaya çıktı. Pineda’yı protesto edeceği düşünülen öğrenciler, polis tarafından mafyaya teslim edildi.
Meksika’da yaklaşık bir ay önce kaybolan 43 öğrencinin akıbeti hakkında şoke edici gelişmeler yaşanıyor. Iguala kentinde gerçekleşen olayla ilgili korkunç detaylar su yüzüne çıkarken, öğrencilerin ölüm emrini eyaletin Belediye Başkanı Jose Luis Abarca Velazquez’in karısının verdiği iddia ediliyor. Kayıplara karışan Başkan ve eşi, şu an Meksika’nın en çok aranan kişileri arasında...
Geçtiğimiz günlerde Meksika Başsavcılığı, Guerrero eyaleti Belediye Başkanı ve eşi Maria de Los Angeles Pineda Villa’nın öğrencilerin kayboluşunun ardındaki kişiler olabileceğini duyurdu. Basına yansıyan yeni soruşturma detaylarına göre, Başkan’ın eşi Pineda, olay günü Iguala’da büyük bir kampanya etkinliği düzenliyordu. Sayısız hayır işi faaliyeti bulunan Pineda, görev süresi dolduktan sonra eşinin yerini almayı planlıyordu. Ancak Pineda gizlice, hayır işleri için aldığı paranın her ay 40 bin dolarlık bir bölümünü, polis ve bölgede faaliyet gösteren Guerreros Unidos mafyasına rüşvet olarak veriyordu.
Canlı canlı yaktılar
Olayın yaşandığı 26 Eylül günü polis, Pineda’ya yabancı bir grubun şehre girdiğini bildirdi. Bu kişilerin geçen yıl olduğu gibi kendisini protesto etmeye geldiklerini düşünen Pineda, polise “Onlara bir ders verin” diye emretti. Ancak grup, başkentteki bir etkinliğe katılmak için yola çıkan ve Iguala’da mola veren masum öğrencilerdi. Polis otobüslerle seyahat eden öğrencilerin önünü kesti. İddianameye göre, bir kadın polis öğrencilerden birini başından vurdu. Ateş açılmaya devam edilirken 6 öğrenci olay yerinde can verirken, diğerleri polis tarafından Guerreros Unidos mafyasının lideri Chucky’ye teslim edildi. Mafya üyeleri kentin dışında ıssız bir yerde öğrencilere işkence yapıp onları canlı canlı yaktı.
Kayıp öğrenciler için on binlerce kişi günlerce gösteri yapınca hükümet olaya göz yumamadı. Yetkililer 22 polisi gözaltına aldı.
Mafya lideri itiraf etti
Ancak çok fazla şey bilen bu polislerin konuşmasını istemeyen mafya üyelerinden yetkililere, “22 polisi bırakın. Yoksa bizim için çalışan politikacıların adlarını açıklamaya başlarız. Savaş yeni başladı” yazılı bir mesaj gönderildi. Ancak hükümet tehditlere boyun eğmedi. Guerreros Unidos’un yeni lideri yakalanmıştı. Mafya lideri, emri kendilerine Pineda’nın verdiğini itiraf etti. Derhal Belediye başkanı ve eşi için tutuklama emri çıkarılsa da çift, çoktan kayıplara karışmıştı. Milliyet
Meksika’da yaklaşık bir ay önce kaybolan 43 öğrencinin akıbeti hakkında şoke edici gelişmeler yaşanıyor. Iguala kentinde gerçekleşen olayla ilgili korkunç detaylar su yüzüne çıkarken, öğrencilerin ölüm emrini eyaletin Belediye Başkanı Jose Luis Abarca Velazquez’in karısının verdiği iddia ediliyor. Kayıplara karışan Başkan ve eşi, şu an Meksika’nın en çok aranan kişileri arasında...
Geçtiğimiz günlerde Meksika Başsavcılığı, Guerrero eyaleti Belediye Başkanı ve eşi Maria de Los Angeles Pineda Villa’nın öğrencilerin kayboluşunun ardındaki kişiler olabileceğini duyurdu. Basına yansıyan yeni soruşturma detaylarına göre, Başkan’ın eşi Pineda, olay günü Iguala’da büyük bir kampanya etkinliği düzenliyordu. Sayısız hayır işi faaliyeti bulunan Pineda, görev süresi dolduktan sonra eşinin yerini almayı planlıyordu. Ancak Pineda gizlice, hayır işleri için aldığı paranın her ay 40 bin dolarlık bir bölümünü, polis ve bölgede faaliyet gösteren Guerreros Unidos mafyasına rüşvet olarak veriyordu.
Canlı canlı yaktılar
Olayın yaşandığı 26 Eylül günü polis, Pineda’ya yabancı bir grubun şehre girdiğini bildirdi. Bu kişilerin geçen yıl olduğu gibi kendisini protesto etmeye geldiklerini düşünen Pineda, polise “Onlara bir ders verin” diye emretti. Ancak grup, başkentteki bir etkinliğe katılmak için yola çıkan ve Iguala’da mola veren masum öğrencilerdi. Polis otobüslerle seyahat eden öğrencilerin önünü kesti. İddianameye göre, bir kadın polis öğrencilerden birini başından vurdu. Ateş açılmaya devam edilirken 6 öğrenci olay yerinde can verirken, diğerleri polis tarafından Guerreros Unidos mafyasının lideri Chucky’ye teslim edildi. Mafya üyeleri kentin dışında ıssız bir yerde öğrencilere işkence yapıp onları canlı canlı yaktı.
Kayıp öğrenciler için on binlerce kişi günlerce gösteri yapınca hükümet olaya göz yumamadı. Yetkililer 22 polisi gözaltına aldı.
Mafya lideri itiraf etti
Ancak çok fazla şey bilen bu polislerin konuşmasını istemeyen mafya üyelerinden yetkililere, “22 polisi bırakın. Yoksa bizim için çalışan politikacıların adlarını açıklamaya başlarız. Savaş yeni başladı” yazılı bir mesaj gönderildi. Ancak hükümet tehditlere boyun eğmedi. Guerreros Unidos’un yeni lideri yakalanmıştı. Mafya lideri, emri kendilerine Pineda’nın verdiğini itiraf etti. Derhal Belediye başkanı ve eşi için tutuklama emri çıkarılsa da çift, çoktan kayıplara karışmıştı. Milliyet
Bakan Çelik'ten acı itiraf
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'ten acı itiraf: Benim gördüğüm, bu madene ruhsat verilmemeliydi.
Çalışma Bakanı Çelik, VATAN'dan Murat Çelik'e konuştu: Türkiye'de Karaman'daki gibi çok sayıda küçük maden var. Bunlar efektif değil. İşveren, daha fazla kar için yatırım yapmıyor. İşte bu tür madenler kapatılmalı...
Dün saat 21.13...
Gergin bekleyişin sürdüğü Ermenek’te bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile 12 dakikalık telefon görüşmesi yaptık. Bir telefon röportajı...
Bakan Faruk Çelik, hiç eğip bükmeden, açık açık, tabiri caiz ise dobra dobra yanıtladı sorularımızı.
- Sayın Bakan, öncelikle geçmiş olsun. Pek umut yok ama umarım iyi haberler alırız oradan...
Teşekkür ederim, sağolun. İnşallah, inşallah...
- Sizin Ermenek’teki ilk temaslarınızın ardından, CHP milletvekillerinin de bulunduğu ortamda bu madenin kapatılması gerektiğini söylediğinize dair haberler var internette. Bu mu düşünceniz?
Bakın benim söylediğim şudur. Açıkça söylüyorum. Kim alınıyorsa, sözlerim kime gidiyorsa gitsin. İçim yanıyor benim. Gerçekleri konuşmayacak mıyız? Şunu söylüyorum... Soma’da 301 kişi öldü. Daha birkaç gün sonra ‘İlla ki maden tekrar açılsın’ dendi. Bunu oradaki işçi de istedi, işveren de istedi, esnaf, yöre halkı, herkes istedi. Bölge halkından gelen bu talep doğrultusunda, yaşanan sosyal sorunlar üzerine, yetkililer, mülki amirler, bölge milletvekillerine kadar herkes açılması için talepte bulundu, baskılar yaptı.
- Bakan arkadaşlarınızdan da geldi mi ‘açılsın’ talebi?
Yok canım, bakanlar biziz zaten. Ama dediğim gibi herkesten geldi. Hatta bizlere, eş, dost, tanıdıklarımızı araya sokup ulaşmaya çalışanlar bile oldu. Biz bu duruma rağmen önce açmadık. Ne zaman ki bir galeri sağlıklı hale getirildi, yalnız o galeriyi açtık. Işıklar Ocağı... Onu da her gün başına müfettiş koyarak açtık. 2 gün sonra o galeride yangın çıktı. 50 olması gereken gaz seviyesi 150’ye çıktı. Hemen tahliye edildi, duvar örüldü ve oksijensiz bırakılıp yangın söndürüldü. Allah’tan böyle tedbirli davranmışız ve hemen yine kapatmışız.
Bu kaza değil aslında
- Ermenek’teki durum nedir peki? Yine ihmal mi var?
Bakın buradaki kazada... Gerçi bilemiyorum kaza demek ne kadar doğru. Bu kaza değil aslında. Yer altından buraya bir su patlaması var. Altını çizerek söylüyorum, kesin değil ama ilk incelemelere ve tespitlere göre, daha önce kullanılan ama şu anda metruk halde duran galeriler var, oralarda su birikintileri var. Belli ki çok su birikti o terk edilmiş olan, kullanılmayan galerilerde. Tekrar ediyorum kesin değil, ilk tahminler bu yönde, buralarda biriken suyun aşağıya deşarj olması gibi bir durum var. Böyle görünüyor.
- Siz de indiniz madene. Nedir izlenimleriniz?
Murat bey bakın, çok açık söylüyorum. Benim gördüğüm, bu madene ruhsat verilmemeliydi. Madene Sayın Başbakan ile indik. Ondan önce, 3 bakan indik. Çıkarken hepimizin ceketleri sırılsıklam oldu. Düşünün içerideki durumu. Yüzde 35 eğimli, 350 - 400 metre aşağı iniyor işçi. Raylı sistem yok, asansör yok. Yaya olarak... ‘Geri çıkmamız 45 dakika alıyor’ diyor işçiler. Biz 200 metre indik, çıkıncaya kadar hiç birimizde takat kalmadı. Bu işçi nasıl çalışacak? Herkesle konuşmaya varım
- Siz böyle söyleyince, insanlar da haklı olarak, “İyi ama icra makamında olan sizlersiniz, neden gereği yapılmıyor” diyor.
Tamam, tabii ki biz yapacağız. Sorunların bir çoğunu çözüyoruz ama çözülemeyenleri de konuşmamız gerekiyor. Bakın bu madencilik işinde, biliyorsunuz, önce yer projelendiriliyor ve arama ruhsatı veriliyor. Ara kardeşim burada. Ne kadar bir rezerv var bak. Bölgenin 3 boyutlu görüntülerine kadar çekiliyor. Sonra da, 3 yıllık dönem içinde işletme ruhsatı veriliyor. Bizim görevimiz bu aşamadan sonra başlıyor. Yani aslında tali görev bizimki. Denetimleri yapmak bizim görevimiz. Ama bakın açıkça söylüyorum, Türk madenciliğinin yapısal sorunları var. Hodri meydan, bunları her yerde, herkesle konuşmaya varım ben. Bakın mesela Zonguldak’taki düzen... Orada basıyorsunuz asansörün düğmesine, iniyorsunuz yüzlerce metre aşağıya. Keza raylı sistem... Yatırım ortada. Burada ise yatırım yok. Burası ve burası gibi küçük işletmelerde, adam para harcamıyor, yatırım yapmıyor. Bu küçük işletmeler, güvenlik açısından yatırıma engel işletmeler.
- Ve bu yüzden, bu tür küçük madenlerin kapatılmasından yanasınız öyle mi?
Aynen öyle. Türkiye’de yüksek rezervli büyük madenlerin yanı sıra çok sayıda küçük maden var. Bunlar efektif değil. Buradaki, Karaman’daki maden gibi... İş sağlığı güvenliği hükümlerine uygun olmayan... İşveren, böyle küçük madenler olunca, az sayıda işçinin çalıştığı, rezervi tükenmek üzere olan bu tip ocaklara gereken yatırımı yapmıyor. Daha fazla kar elde etmek için maliyeti minimumda tutmaya çalışıyor ve bu sebeple mevzuatın gereği olan tedbirlerin yarattığı masraftan kaçınıyor. Ben işte bu tür madenlerin kapatılması gerekir diyorum. Bunların kapatılması ve bunların yerine, daha büyük ve iş sağlığı güvenliği koşullarının sağlanabileceği madenlere ağırlık verilmesi gerekir. Söylediğim budur.
Bakan’dan acı itiraf
- Sayın Bakan, tüm bu anlattıklarınız, en yetkili ağızdan gelen bir ‘acı itiraf’ değil mi? İtiraf tabii ki. Bakın ben geçenlerde İstanbul’daki asansör olayında da söyledim bunu. Acı gerçekler var. İmar rantı yok mu bu memlekette? Ben bunları söyleyince bazıları tepki gösteriyor ama kimse kusura bakmasın. Sözlerim nereye gidiyorsa gitsin. Belediyeye ise belediyeye, bakanlığa ise bakanlığa, kendi bakanlığıma ise kendi bakanlığıma. Bu kadar da açık konuşuyorum. İnsanlar ölüyor, içimiz yanıyor. Bazı şeylerin açık açık konuşulması gerekmiyor mu?
Çalışma Bakanı Çelik, VATAN'dan Murat Çelik'e konuştu: Türkiye'de Karaman'daki gibi çok sayıda küçük maden var. Bunlar efektif değil. İşveren, daha fazla kar için yatırım yapmıyor. İşte bu tür madenler kapatılmalı...
Dün saat 21.13...
Gergin bekleyişin sürdüğü Ermenek’te bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile 12 dakikalık telefon görüşmesi yaptık. Bir telefon röportajı...
Bakan Faruk Çelik, hiç eğip bükmeden, açık açık, tabiri caiz ise dobra dobra yanıtladı sorularımızı.
- Sayın Bakan, öncelikle geçmiş olsun. Pek umut yok ama umarım iyi haberler alırız oradan...
Teşekkür ederim, sağolun. İnşallah, inşallah...
- Sizin Ermenek’teki ilk temaslarınızın ardından, CHP milletvekillerinin de bulunduğu ortamda bu madenin kapatılması gerektiğini söylediğinize dair haberler var internette. Bu mu düşünceniz?
Bakın benim söylediğim şudur. Açıkça söylüyorum. Kim alınıyorsa, sözlerim kime gidiyorsa gitsin. İçim yanıyor benim. Gerçekleri konuşmayacak mıyız? Şunu söylüyorum... Soma’da 301 kişi öldü. Daha birkaç gün sonra ‘İlla ki maden tekrar açılsın’ dendi. Bunu oradaki işçi de istedi, işveren de istedi, esnaf, yöre halkı, herkes istedi. Bölge halkından gelen bu talep doğrultusunda, yaşanan sosyal sorunlar üzerine, yetkililer, mülki amirler, bölge milletvekillerine kadar herkes açılması için talepte bulundu, baskılar yaptı.
- Bakan arkadaşlarınızdan da geldi mi ‘açılsın’ talebi?
Yok canım, bakanlar biziz zaten. Ama dediğim gibi herkesten geldi. Hatta bizlere, eş, dost, tanıdıklarımızı araya sokup ulaşmaya çalışanlar bile oldu. Biz bu duruma rağmen önce açmadık. Ne zaman ki bir galeri sağlıklı hale getirildi, yalnız o galeriyi açtık. Işıklar Ocağı... Onu da her gün başına müfettiş koyarak açtık. 2 gün sonra o galeride yangın çıktı. 50 olması gereken gaz seviyesi 150’ye çıktı. Hemen tahliye edildi, duvar örüldü ve oksijensiz bırakılıp yangın söndürüldü. Allah’tan böyle tedbirli davranmışız ve hemen yine kapatmışız.
Bu kaza değil aslında
- Ermenek’teki durum nedir peki? Yine ihmal mi var?
Bakın buradaki kazada... Gerçi bilemiyorum kaza demek ne kadar doğru. Bu kaza değil aslında. Yer altından buraya bir su patlaması var. Altını çizerek söylüyorum, kesin değil ama ilk incelemelere ve tespitlere göre, daha önce kullanılan ama şu anda metruk halde duran galeriler var, oralarda su birikintileri var. Belli ki çok su birikti o terk edilmiş olan, kullanılmayan galerilerde. Tekrar ediyorum kesin değil, ilk tahminler bu yönde, buralarda biriken suyun aşağıya deşarj olması gibi bir durum var. Böyle görünüyor.
- Siz de indiniz madene. Nedir izlenimleriniz?
Murat bey bakın, çok açık söylüyorum. Benim gördüğüm, bu madene ruhsat verilmemeliydi. Madene Sayın Başbakan ile indik. Ondan önce, 3 bakan indik. Çıkarken hepimizin ceketleri sırılsıklam oldu. Düşünün içerideki durumu. Yüzde 35 eğimli, 350 - 400 metre aşağı iniyor işçi. Raylı sistem yok, asansör yok. Yaya olarak... ‘Geri çıkmamız 45 dakika alıyor’ diyor işçiler. Biz 200 metre indik, çıkıncaya kadar hiç birimizde takat kalmadı. Bu işçi nasıl çalışacak? Herkesle konuşmaya varım
- Siz böyle söyleyince, insanlar da haklı olarak, “İyi ama icra makamında olan sizlersiniz, neden gereği yapılmıyor” diyor.
Tamam, tabii ki biz yapacağız. Sorunların bir çoğunu çözüyoruz ama çözülemeyenleri de konuşmamız gerekiyor. Bakın bu madencilik işinde, biliyorsunuz, önce yer projelendiriliyor ve arama ruhsatı veriliyor. Ara kardeşim burada. Ne kadar bir rezerv var bak. Bölgenin 3 boyutlu görüntülerine kadar çekiliyor. Sonra da, 3 yıllık dönem içinde işletme ruhsatı veriliyor. Bizim görevimiz bu aşamadan sonra başlıyor. Yani aslında tali görev bizimki. Denetimleri yapmak bizim görevimiz. Ama bakın açıkça söylüyorum, Türk madenciliğinin yapısal sorunları var. Hodri meydan, bunları her yerde, herkesle konuşmaya varım ben. Bakın mesela Zonguldak’taki düzen... Orada basıyorsunuz asansörün düğmesine, iniyorsunuz yüzlerce metre aşağıya. Keza raylı sistem... Yatırım ortada. Burada ise yatırım yok. Burası ve burası gibi küçük işletmelerde, adam para harcamıyor, yatırım yapmıyor. Bu küçük işletmeler, güvenlik açısından yatırıma engel işletmeler.
- Ve bu yüzden, bu tür küçük madenlerin kapatılmasından yanasınız öyle mi?
Aynen öyle. Türkiye’de yüksek rezervli büyük madenlerin yanı sıra çok sayıda küçük maden var. Bunlar efektif değil. Buradaki, Karaman’daki maden gibi... İş sağlığı güvenliği hükümlerine uygun olmayan... İşveren, böyle küçük madenler olunca, az sayıda işçinin çalıştığı, rezervi tükenmek üzere olan bu tip ocaklara gereken yatırımı yapmıyor. Daha fazla kar elde etmek için maliyeti minimumda tutmaya çalışıyor ve bu sebeple mevzuatın gereği olan tedbirlerin yarattığı masraftan kaçınıyor. Ben işte bu tür madenlerin kapatılması gerekir diyorum. Bunların kapatılması ve bunların yerine, daha büyük ve iş sağlığı güvenliği koşullarının sağlanabileceği madenlere ağırlık verilmesi gerekir. Söylediğim budur.
Bakan’dan acı itiraf
- Sayın Bakan, tüm bu anlattıklarınız, en yetkili ağızdan gelen bir ‘acı itiraf’ değil mi? İtiraf tabii ki. Bakın ben geçenlerde İstanbul’daki asansör olayında da söyledim bunu. Acı gerçekler var. İmar rantı yok mu bu memlekette? Ben bunları söyleyince bazıları tepki gösteriyor ama kimse kusura bakmasın. Sözlerim nereye gidiyorsa gitsin. Belediyeye ise belediyeye, bakanlığa ise bakanlığa, kendi bakanlığıma ise kendi bakanlığıma. Bu kadar da açık konuşuyorum. İnsanlar ölüyor, içimiz yanıyor. Bazı şeylerin açık açık konuşulması gerekmiyor mu?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)