2 Mart 2015 Pazartesi

İşte CHP'de Kılıçdaroğlu'nun yerine aday olacak isim: Prof. Dr. İştar Gözaydın

CHP Genel Seçimler için sürpriz bir karar aldı. Kılıçdaroğlu'nun yerine bir kadın aday olacak.


CHP Parti Meclisi’nin aldığı kararla İstanbul, İzmir, Ankara’da birinci sıra adayları kadın olacak. İstanbul 2. Bölge 1. sıradan aday olması beklenen CHP lideri Kılıçdaroğlu, karar gereği üçüncü sıradan aday olacak. Yerine ise 1. sıradan Prof. Dr. İştar Gözaydın’ın aday gösterileceği dile getiriliyor.

Radikal’den Ercan Sarıkaya’nın haberine göre CHP kulislerinde 600’e yakın aday adayının başvurduğu İstanbul’da 1. Bölge 1. sıra için en kuvvetli aday olarak Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in adı geçiyor. Esik Kadın Kolları Başkanı Hilal Dokuzcan, Beyoğlu Belediye Başkan adayı olan Aylin Kotil, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük de 1. Bölge kontenjanı için başvuruda bulundu.

CHP LİDERİ SIRASINI VERDİ

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ’nun da seçim bölgesi olan İstanbul 2. Bölge 1. sıra için Prof. Dr. İştar Gözaydın’ın ismi geçiyor. Doğuş Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin eski Dekanı Prof. Dr. İştar Gözaydın milletvekili adayı olmak için görevinden istifa etmişti. Din-devlet ilişkileri, modernite, hukuk ve siyaset üzerine çalışan Gözaydın’a göre Diyanet’in varlığı laiklik ilkesine ters değil. Ama “tekel olmaması, din hizmetlerini sunan kurumlardan biri olması lazım.” Gözaydın, Alevilerin ve talep eden tüm inanç gruplarının ayrı bir Diyaneti olabileceğini söylüyor. İstanbul 2. Bölge’den kontenjan adaylığı için PM üyesi Gülseren Onanç da başvuruda bulundu.

3. BÖLGE İÇİN ALTIOK

İstanbul 3. Bölge 1. sıra adaylığı için ise PM üyesi Zeynep Altıok Akatlı’nın adı geçiyor. PM üyesi olmadan önce İstanbul il yönetiminde bulunan Zeynep Altıok Akatlı, Madımak Katliamı’nda hayatını kaybeden şair Metin Altıok’un kızı.

BÖKE BAŞVURUSUNDA KENT BELİRTMEDİ AMA…

Aday adaylığı başvurusunda il tercihi yapmayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke ile yine adaylık başvurusunda kent tercihi yapmayan Genel Başkan Yardımcısı Seyhan Erdoğdu’nun Ankara’nın birinci sıra adayları olacağı dile getiriliyor. Yaklaşık 200 aday adayının bulunduğu Ankara’da İnönü’nün torunu olan Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan’ın adı da Ankara 1. sıra adayları arasında geçiyor. Bilgehan’ın tercih edilmesi durumda Selin Sayek Böke’nin İzmir’e kaydırılabileceği öne sürülüyor. Sosyalist Enternasyonal’in asil üyesi ve eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın dış ilişkilerden sorumlu danışmanı Şule Bucak da Ankara’dan kontenjan için başvuran kadın adaylardan biri.

İZMİR’İN BİRİ MUMCU

İzmir’de 174 aday adayı var. Birinci sırada yer alacak kadın adaylardan birinin TBMM başkanvekili güldal mumcu olacağı dile getiriliyor. Diğer isim için ise birçok kadın aday adayının adı geçiyor. İzmir’de aday adaylarının 22’si ön seçime girmek istemeyerek kontenjan istedi. CHP İzmir milletvekillerinden Oğuz Oyan ve Alaattin Yüksel vekillik için başvuruda bulunmazken, Parti Meclis Üyesi Tuncay Özkan kontenjan için başvuruda bulundu. Erdal Aksünger, aytun çıray, Rıza Türmen de kontenjan aday başvurusunda bulundu. Mustafa Balbay ise ön seçime girme kararı aldı.

Radikal

Mehmet Baransu için şok talep

Gazeteci Mehmet Baransu, evinde polis tarafından yaklaşık 10 saat arama yapıldıktan sonra gözaltına alındı. Baransu, "Balyoz Planı" davasında yargılanan bazı sanıklara “kumpas” kurulduğu iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada, tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edildi. Baransu 2010 yılında Balyoz belgeleri olduğu iddia edilen evrakları valiz içinde savcılara teslim etmişti.

Baransu'nun Eyüp'teki evine sabah saat 11.00 sıralarında gelen polis ekipleri saat 21.00'e kadar arama yaptı. Ardından, Mehmet Baransu gözaltına alınarak, polisler eşliğinde evden ayrıldı. Baransu, bu sırada gazetecilere, "Arkadaşlar, siz siz olun, gazeteci olarak adliyeye belge teslim etmeyin. Adliyeye belge teslim ettim diye örgüt kurmaktan yargılanıyorum" dedi.    

Polis ekibi, Mehmet Baransu'nun evinde yaptığı aramada bazı doküman ve eşyalara da el koydu. Baransu, daha sonra Eyüp Devlet Hastanesi'ne götürülerek sağlık kontrolünden geçirildi. Sağlık kontrolünün ardından da sorgulanmak üzere Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi.

TUTUKLAMA TALEBİ
Mehmet Baransu, buradaki işlemlerinin ardından "Balyoz Planı" davasında yargılanan bazı sanıklara “kumpas” kurulduğu iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada, tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edildi.

Balyoz'da kumpas soruşturması kapsamında dün evinde 10 saat arama yapılan ve ardından gözaltına alınan Mehmet Baransu geceyi Vatan Caddesi'nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'de geçirdi. Baransu'ya emniyette 6 saatte Balyoz Belgeleri ve 'Karargah' isimli kitabına ilişkin 28 soru yöneltildi. Emniyetteki işlemlerinin ardından Mehmet Baransu, sabah saatlerinde Çağlayan'da bulunan İstanbul Adalet Sarayı'na sevk edildi. Soruşturma savcısı Gökalp Kökçü, Mehmet Baransu'nun ifadesini almadı, dosya üzerinden inceleme yaptı. Baransu'nun avukatı Ahmet Emre Bayrak, savcının müvekkili Baransu'yu "Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri yok etmek, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek , devletin gizli kalması gereken bilgileri açıklamak" suçlamasıyla nöbetçi 5. Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk ettiğini söyledi.  

MEHMET BARANSU KİMDİR?
1977 yılında Ardahan'ın Göle ilçesinde doğdu. Ailesi ile birlikte Erzurum'a yerleşen Baransu, lise öğrenimini burada tamamladı. 

Yükseköğrenimini ise İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünde yaptı.

Baransu mezuniyetinin ardından çeşitli gazete, dergi ve tv kanallarında çalıştı. 

Yüksek lisansını Marmara Üniversitesi'nde yapan Baransu, tezini hazırlamak için Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) gitti ve yaklaşık üç yıl burada kaldı.  2007 yılından itibaren Taraf gazetesinde çalışmaya başladı. Baransu, 2009 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Baransu, Balyoz davasının açılmasına neden olan haberini de Taraf gazetesinde yayınladı. Mehmet Baransu Balyoz belgeleri olduğunu iddia ettiği evrakları valiz içinde savcılığa teslim etmiş, bu olay Türkiye gündemini uzun süre meşgul etmişti. (hürriyet.com.tr)

Kadir İnanır İmralı'ya gidecek mi?

Sanatçı Kadir İnanır, müzakereleri izleme heyetiyle birlikte İmralı'ya gideceği haberleriyle ilgili hurriyet.com.tr'ye konuştu.

HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken, çözüm sürecinin ilerlemesi durumunda sahadaki durumu denetleyecek olan 'müzakereleri izleme heyeti'nin sorumluluğunun geniş bir alanı kapsayacağını söyledi. 10-15 kişiden oluşacağı ifade edilen İzleme Heyeti’nde görev alanların hepsinin İmralı’da yapılacak müzakereye katılmayacağı, belirlenen isimler arasından seçilecek 5 ya da 6 ismin adaya gideceği kaydedildi. İmralı'ya gidecek İzleme Heyeti'nde sinema oyuncusu Kadir İnanır'ın da olacağı iddia edildi.

"BEN DE GAZETELERDEN ÖĞRENDİM"
Kadir İnanır "Ben de gazetelerden öğrendim. Bana ulaşan bir teklif yok. Gelirse o zaman değerlendiririz’ dedi.

Sivas’ta genç işadamı domuz gribinden öldü

Sivas’ta özel güvenlik şirketi sahibi 39 yaşındaki Mustafa Atar, domuz gribi tanısıyla tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Sivas’ta özel güvenlik şirketi sahibi evli ve 3 çocuk sahibi Mustafa Atar, yüksek ateş şikayeti ile 19 Şubat’ta Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne başvurdu. Atar’dan alınan kan örnekleri Ankara’a gönderilerek incelendi. Yapılan tetkiklerde Atar’ın kamuoyunda ’domuz gribi’ olarak bilinen H1N1 virüsüne yakalandığı belirlendi.

Hastanenin anestezi yoğun bakım servisine yatırılan Atar, yapılan tüm müdahalelere rağmen dün yaşamını yitirdi.

Yakınlarına teslim edilen Atar’ın cenazesi, kılınan namazının ardından toprağa verildi. Hastanede bir kişinin daha aynı tanı ile tedavi gördüğü ve durumunun kritik olduğu belirtildi.

BAŞHEKİM: "AKCİĞERLERİ KÖTÜ DURUMDAYDI"

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Faktültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Gökhan Gökçe yaşamını yitiren işadamı Mustafa Atar’ın kendilerine 19 Şubat’ta akciğer enfeksiyonu ve buna bağlı bazı bulgularla müracat ettiğini belirterek şu açıklamayı yaptı:

”Biz hastayı görür görmez şikayetlerinden anladığımız için direk yoğun bakıma yatırdık. Yoğun bakımda hastanın şikayetleri daha da ilerledi. Genç hasta olması ve şikayetlerinin bu kadar hızlı ilerlemesi ve yapılan değerlendirmeler sonucunda hastamızda Domuz gribi şüphesi düşünüldü. Hastamız zaten bu şüpheyle yatırıldığı için tüm tedbirler alınmıştı. Özel izole bir odaya alındı. Gerekli tüm tedbirler alındı. Zaten bu bölgede bu tür hastaları bizim hastanemiz kabul etmekte. Bu hastayla ilgili Ankara’ya gönderdiğimiz testlerin sonucu pozitif geldi. Ve sonuçta zaten hastamıza uygun tedavi uygulanmaya başlamıştı ama hastamızı, şikayetlerini giderek artmasına bağlı olarak yoğun bakımda mekanik vantilatör dediğimiz cihaza bağladık. Bu cihaza bağlandıktan sonra tüm tedavilere rağmen hastanın şikayetlerinin ve kliniğinin düzelmemesi, daha da ağırlaşması sonucu 1 Mart’ta hastamızı çoklu organ yetmezliği ve sepsise ve akciğer yetmezliğine bağlı olarak kaybettik."

Öte yandan Atar’ın hastalanmadan bir süre önce yurt dışına çıktığı ve virüsü buradan kapmış olabileceği değerlendiriliyor. Atar’ın Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesi’nden önce özel bir hastaneye başvurduğu ve boğaz enfeksiyonuyla ilgili tedavi gördüğü, ancak durumu ilerleyince Cumhuriyet Üniversitesi’ne başvurduğu belirlendi.

Halife YALÇINKAYA/ SİVAS, (DHA)

Okul servisinde taciz

Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde servis şoförü 12 yaşındaki kız öğrenciye cinsel istismardan tutuklandı.

Pınarbaşı ilçesinde hafta içerisinde meydana gelen olayda, servis şoförü S.D.'nin en son bıraktığı 12 yaşındaki kız öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu, kız öğrencinin durumu öğretmenine anlatmasıyla ortaya çıktığı öğrenildi. Yapılan şikayet sonrasında gözaltına alınan S.D.'nin tutuklanarak cezaevine gönderildiği bildirildi.

Kayseri Valiliği de, cinsel istismar olayıyla ilgili açıklama yaptı. Yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Pınarbaşı ilçemizde 2000 doğumlu bir kız öğrencinin okuldaki durgun hareketlerinden şüphelenilmesi üzerine rehber öğretmenin öğrenci ile yaptığı görüşme sonucunda öğrenciye servis şoförü tarafından tasaddi ve sarkıntılık yapıldığı öğrenilmiş, olayla ilgili adli ve idari tahkikat başlatılmıştır. Cumhuriyet Savcısının talimatıyla gözaltına alınan servis şoförü çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından 27.02.2015 günü tutuklanarak cezaevine konulmuştur. Olayla ilgili tahkikat devam etmektedir." (hürriyet.com.tr)

Davutoğlu grup toplantısından konuşuyor

Başbakan Ahmet Davutoğlu AK parti grup toplantısında konuşuyor.

İşte Portekiz ve ABD ziyaretleri nedeniyle 1 gün erken yapılan grup toplantısında Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları:

Beklentimiz talebimiz 2013 Mart’ında yapılan açıklamada, birkaç ay içinde silahlı tüm unsurların Türkiye’yi terk etmesiydi. Tam biz bu yola çıkmışken gezi provokasyonlarıyla Türkiye’nin sokaklarını birbirine kattılar ve bu süreç yavaşladı. Onlar için yavaşlamış olabilir ama biz ne gerekiyorsa yapmaya devam ettik. Demokratikleşme paketini başbakanımız olan cumhurbaşkanımız açıkladı. Kasım ayında yeni bir ümit yeşermişti 17-25 kumpaslarıyla bu sürecin önüne geçilmeye çalışıldı. Ne zaman çözüm süreciyle biz bu milletin fertleri arasında kardeşlik tohumlarını fidan gibi büyütmeye başlamışsak birileri çözüm sürecini baltalama faaliyetine giriştiler.

Kumpaslara milletimiz seçimlerle cevap verdi. biz haziran 2014’te çözüm sürecini yasalaştırdık. Yaptığımız ilk çalışma çözüm süreci yasasına dayalı olarak kurumları oluşturmak oldu. en geç 15 günde bir çözüm süreci kurulunu toplayarak durumu değerlendirdik. 6-7 ekim Kobani olayları tamda yeni bir ümit ortaya çıktığında yapılan provokasyondur. İç güvenlik reformu, alınan bir tedbirdir. Çözüm sürecinin önünü açacak bir tedbirdir. Kimsenin şehirleri sokakları kaosa dönüştürerek kardeşlik projesini sabote etmesini engelleyecek bir yasa tasarısıdır. Onu engelleyen bir şart da değildir. Bir taraftan özgürlüklerin korumasıyla kamu düzeni demeye devam edeceğiz, diğer taraftan da cumartesi yapılan açıklamanın özü olan silahsızlanmayı demokratik siyaseti savunmaya devam edeceğiz.

“CUMARTESİ GÜNÜ YAPILAN AÇIKLAMAYLA YENİ BİR AŞAMAYA GELDİK”
Cumartesi günü yapılan açıklamayla yeni bir aşamaya geldik. Üç hususa dikkat çekmek istiyorum, yeni bir dönem başlıyor. Birincisi ortak aidiyet duygusunun güçlendirilmesi. 77 milyon vatandaşımızın bu ülkeye tam bir ortak aidiyet bilinciyle bağlanması en önemli teminatımızdır. Tarihdaşlık ve vatandaşlık. Şimdi düşününüz Alparslan’ın Malazgirt’e yürüyen ordusunda Türkler de Kürtler de vardı. Selahaddin Eyyübi’nin ordusunda da vardı. Sarıkamış’a yürüyen gençler her etnik ve mezhebi gruptan gençlerdi. Çanakkale’ye yürüyen gençler de istiklal için yürüyen gençler arasında bu toprakların bütün evlatları vardı. Ortak tarihdaşlık bilincimizi korumaya devam edeceğiz. Bu ortak tarihi aşıp hani ki onlar da bizim medeniyetimizin parçasıdır, Osmanlı ve Selçuklu’yu unutturarak değil, Mezopatamya’da oradaki Eyyubileri Akkoyunluları unutturarak bu milletin fertleri arasında iki ayrı tarih varmış gibi bilinç oluşturmaya çalışanlara karşı, biz inadına Alparslan’ın Süleyman Şah’ın o yolda yürüyenlerin takipçisiyiz demeye devam edeceğiz. Bu yürüyüş gibi son şah Fırat operasyonunda Karakozak’a yürüyenler arasında Türkiye’nin her yerinden askerlerimiz vardı.

“İKİNCİ AYAK DEMOKRATİK SİYASET”
İkinci ayağı ortak vatandaşlıktır. Vatandaşlık söz konusu olduğunda biz kimsenin etnik mezhebi kökenine bakmayız. Modern çağdaş devletin vatandaşları olarak eşit haklara sahiptir. Bundan sonra dışlayıcı reddedici fişleyici ayrımcılıklara son verilmiştir. Yeni Türkiye vatandaşların eşit olduğu, eşit haklara sahip olduğu bir Türkiye’dir. İkinci ayak demokratik siyaset. Eğer bir ülkede demokrasi varsa bütün dertlerin şifası da var demektir. Demokrasi bütün insanlara özgürlük alanını açar. Demokrasinin olduğu yerde şiddet kültürü gelişmez. Demokratik siyasetin olduğu yerde artık silahlara dayalı mücadele yürütmek isteyenlerin, bunun haklı zemini olamaz. Herhangi bir kesimin silah dilini kullanması kesinlikle o demokrasiye yapılabilecek en büyük saldırıdır. Bu açıklamayla demokratik siyasete yapılan çağrı olumludur. Tabi göreceğiz, artık Türkiye’nin herhangi bir yerinde silah dilinin uygulanmaması lazım. 6-7 ekim olaylarında olduğu gibi demokrasiye yakışmayan görüntülerin çıkmaması lazım.

HDP’ye seslenerek söylüyorum, kimin ne derdi varsa tartışacağı yer TBMM’dir. Kimin ne derdi varsa başvuracağı makam silah değil millettir, terör değil halktır, savaş değil barıştır.

“KAMU DÜZENİNDE TAVİZ VERMEYİZ”
Biz her şeyi tartışmaya açığız. Ama 2013’te olduğu gibi yine eğer silahları bırak çağrısının ardından oyalamalar başlar, silahlar başka şekilde dile getirilmeye kalkılırsa, kamu düzeni söz konusu olduğunda hiçbir taviz vermeyeceğimizin de herkes tarafından bilinmesi lazım.

Üçüncü önemli husus ortak gelecek bilincidir. Şu anda biz burada konuşurken Diyarbakır’da, Edirne’de, Konya’da bebekler doğuyor. Bizim burada, TBMM’de konuşurken hepimizin zihninde bebeklerin hangi etnik ve mezhebi arka plana sahip olursa olsun 20 yıl sonra nerede bulunacaklarıdır. Bu bebekler tahrikle büyüdüklerinde çatışma alanında mı buluşacaklar yoksa onurlu geleceği birlikte mi inşa edecekler. Eğer 1980-90’larda bu kürsüde olanlar, o gün doğan bebekler için geleceğinde nerede olacaklar sorusunu sormuş olsalardı bu kadar çok şehit vermezdik, can kaybetmezdik, bu kadar annenin gözyaşları akmazdık.

“BUGÜN DOĞAN BÜTÜN BEBEKLERİ SELAMLIYORUM”
Önümüzde Suriye ve Irak’ı görerek diyoruz ki Türkiye’yi o ülkelerde olduğu gibi kardeş kavgasına götürmenin kimsenin gücü yetmeyecektir. Bugün doğan bütün bebekleri selamlıyorum. Onlar yeni Türkiye’nin inşa edicileri olacaklar.

“8 MART’TA MARDİN’DE GAP EYLEM PLANINI AÇIKLAYACAĞIZ”
Geçmişte olduğu gibi çözüm sürecine kesinlikle Türkiye’nin ekonomik kaynaklarının israf edildiği bir gelecek oluşmasına izin vermeyeceğiz. Önümüzdeki hafta 8 Mart’ta Mardin’de GAP eylem planını açıklayacağız. Yeni Türkiye’yi adım adım inşa edeceğiz. Her ilde üniversite kurmak gibi, her ilimize havaalanı inşa etme düşüncemiz, Türkiye’nin illeri arasında bir fark olmaması için. Onun için çözüm süreciyle ortaya çıkan ortamın, Türkiye’nin ekonomisine ivme katacağına inancımız sonsuzdur. İşte o zaman gelin Türkiye’yi görün. Oluşacak olan barışla Sakarya’yla Fırat Edirne ile Hakkari el ele olacak.

“HEP BERABER BARIŞ KARDEŞLİK DİLİ KONUŞALIM”
Buradan çözüm sürecinin özelliklerini vurguluyorum. Millidir, özgündür ve yerlidir. Çağrıda bulunmak istiyorum, bütün taraflara. Daha önce olduğu gibi çözüm sürecinin önüne, oyalamalarla engel çıkarılmasın. Söz verildiği üzere silahlar, şiddet kültürü tümüyle tasfiye edilsin. Hep beraber barış kardeşlik dili konuşalım. Geleceği inşa etmek için ne gerekiyorsa bu adımları atalım. İhya edelim. Ama düşmanlık ve fitne tohumu ekmek isteyenlere karşı omuz omuza duralım.

MUHALEFETE: “BU YENİ BİR GÜNDÜR”
Muhalefet partilerine seslenmek istiyorum. Bu yeni bir gündür. Ak Parti başından itibaren ilkeli davrandı. Türkiye cumhuriyeti devletinin birliğini dirliğini istikbalini hiçbir zaman tartışma konusu yapmadı. Bu ülkenin birliğine kim kast ederse karşısında AK Parti kadrolarını bulacaklardır.

Şimdi diğer partiler içinde bir sınav günüdür. Cumartesiden beri takip ediyoruz. CHP, silahları bırakma çağrısı karşısında önce olumlu mesajlar verdiler, ama hala kararlı duruşları yok. Buradan Kılıçdaroğlu’na sesleniyorum, gün o gündür. Kapsamlı bir muhasebe yapınız ve bu sürece sahip çıkınız. Ülkenin geleceği söz konusu olduğunda, AK Parti’nin başarısızlığı üzerine bir siyaset inşa etmeye kalkmayın. Bu sürece destek verirseniz halkın karşısına çıkacak yüz bulursunuz. Baltalarsanız, ne oy verir ne destek verir ne de yüzünüze bakar.

"SAYIN BAHÇELİ'YE SESLENİYORUM"
MHP’ye ve Sayın Bahçeli’ye sesleniyorum. Son iki gün içinde çok ağır ithamlarla ifadeler kullandılar. Sayın Bahçeli, ülkenin milli birliği ancak ve ancak ortak aidiyet bilinciyle oluşur. AK Parti’nin tek hedefi milletin bütün fertleri arasında aidiyet bilincini güçlendirmektir. Şehitlerimiz üzerinden siyaset geliştirmeye kalkar, istismar dilini kullanırsanız kaybedersiniz. Onun geçmişini dilini etnik kökenini düşünmeden kucaklaşın. Ama çözüm süreci üstünden siyaset istismarı yapmayın. Gelin hep beraber konuşalım. Çözüm süreci yeni Ortadoğu’nun temel taşıdır. Türkiye’den eğer birlik çağrıları geliyorsa bu çağrılar Ortadoğu için önemlidir. Irak ve Suriye etnik ve mezhebi temelde bölündü. Maliki yıllarca Musul’a gidemedi. Beşar Esad, Halep’e doğru dürüst gidemedi. Ortak aidiyet bilinci kalmadı. bir ve beraber olmanın onurunu hizmetini verir.

AK Parti her yerde özgürlük demeye milli birlik ve kardeşlik demeye ve Türkiye’nin haklarını her yerde korumaya kararlıdır. MHP bu kritik eşikte Türkiye’deki bütün annelerin yüreğinde ümit ışığı oluşturan bu sürece sahip çıkmalıdır. Şehitlerimizin oluşturduğu haklı infial sebebiyle bir istismara yönelmemelidir. Biz Türkiye’nin geleceğinde bu milli birlik ve beraberliğin tahkim edildiği, bir siyaseti inşa edeceğiz.

HDP’lilere sesleniyorum. Bir taraftan bu açıklama yapılırken, HDP’den farklı sesler çıkmaya başladı. Eğer 2013 senaryosunu, farklı mesajlar vermeye dönük ikircikli dil kullanmaya devam ederlerse onlar kaybedeler. Bir taraftan bizimle görüşürken, bir taraftan 6-7 ekimde olduğu gibi şiddet dili kullanırlarsa onlar kaybederler. Biz bu süreci sahiplenmeye devam edeceğim.

Aziz milletim, Türkiye Cumhuriyeti asırlara giden tarihi derinliğe sahip köklü bir devlettir. AK Parti olarak AK Parti hükümetleri olarak Türkiye’nin birliği ve beraberliği için ne gerekiyorsa bunu yapmaya hazırız. Sizden beklentimiz, kim hangi mahallede ilçede ilde olursa olsun karşılaştığı komşusu vatandaşıyla kucaklaşsın. O Sunni mi alevi mi Kürt mü alevi mi demeden selamların en güzeliyle selam versin “esselamu aleyküm” desin. Buradan selamlaşma kampanyası başlatıyorum. 7 Haziran seçimlerinde kim hangi partiye oy verirse versin herkes barış içinde yürüdüğünden emin olsun.

İstanbul’daki üç katlı büyük İstanbul tüneli… Şah Fırat operasyonu bizim askeri kuvvetimizi gösterdi. Geçtiğimiz Cuma günü İstanbul’da açıkladığımız büyük İstanbul tüneli ise ekonomik kudretimizi ulaştığı aşamayı gösterdi. Bu dünyada bir ilk. Üst ve alt kat kara yolu geçişi için, orta kat metro geçişi için. Nasıl İstanbul’a en büyük havalimanını inşa ediyorsak, Asya ve Avrupa arasında dünyanın ilk üç katlı tüneli inşa ediyoruz. Devlet kasasından bir kuruş çıkmayacak. İstanbul’un 9 raylı sistemi, üç köprüsü, üç havalimanı birbirine entegre biçimde bağlanacak. İstanbul’u bilenler, bu proje beni heyecanlandırıyor. Trafiği İstanbul’un altına indirerek, günde 6,5 milyon İstanbulluyu taşıma kapasitesine ulaştığı için. En iyi metrobüsleri getirseniz karayolları yapsanız şehrin üstündeki trafik tarihi şehirlerin dokusunu etkiler.

incirli, Topkapı, Mecidiyeköy, Altunizade, Söğütlüçeşme hattı 40 dakikaya inecek. Hasdal kavşağı ile Ümraniye çamlık arası 14 dakikaya inecek. FSM’ye ek bir kara yolu hattı oluşturacağız, Boğaziçi köprüsüne metro hattı oluşturuyoruz. Kuzey Marmara otoyoluyla, İstanbul İzmir otoyolu 3,5 saate indirecek. İstanbul tarihin kadim şehri olan İstanbul geleceğin küresel şehri olacak.

Gurur duyuyoruz. Hani gezi olayında çevreci bilinç itibariyle bazı hassasiyetleri istismar edenlere sesleniyorum, bu projeye sahip çıkın. Sera gazlarının yılda 110 bin ton az üretilmesini sağlayacak. Sera gazları emisyonu düşecek, İstanbul’un o güzel Boğaziçisi Yeditepeleri kuzey ormanları hep beraber güzel hava teneffüs edilecek. Hep zikrediyorum, cumartesi günü kendimi tutamadan sokaklarında yürüyüş yaptığımda ne kadar özlediğimi bir kez daha hatırladım. Hepimiz İstanbul’un talebeleriyiz.

Bu projeyle, cumartesi günü çözüm süreciyle arasında irtibat vardır. Bölücülük senaryosu çizenler, İstanbul’dan kopabilir mi Diyarbakır, İstanbul’dan kopabilir mi Diyarbakırlı?

Biz yer altında tünelleriyle uğraşırken, CHP de bırakın yer üstünde şişli belediyesiyle uğraşsın, o onlara yeter. Ayıplamayın sakın, CHP’nin ölçeği şişli. Bizim ölçeğimiz ise İstanbul, Türkiye, bütün dünya. Biz dünya ölçeğinde düşünüyoruz. Hala mahkemeleri devam ediyor dimi? Pehlivan tefrikasına dönmüştü. Onlar onlarla uğraşsınlar. Biz Şah Fırat operasyonuyla, çözüm süreciyle, mega projelerle uğraşıyoruz.

“KENDİ İŞİNİ KURAN ENGELLİ VATANDAŞLARA 36 BİN LİRA HİBE”
İki konuda müjde arz etmek istiyorum. Engelli vatandaşlarımızdan kendi işlerini kuranlara 36 bin liraya kadar hibe vermeye kararlaştırdık. Faizsiz kredi falan değil bu. 36 bin liraya kadar hibe.

İKİNCİ MÜJDE: FİDAN DİKİMİ İÇİN 120 BİN KİŞİ İŞE ALINACAK
250 milyon fidan dikme kampanyası başlatıyoruz. Bunun için de İŞKUR bünyesinde 6 ay için 120 bin vatandaşımızı istihdam edeceğiz.

Ayrıca bir istihdam paketleriyle vatandaşlarımıza müjde vermeye devam edeceğiz. 28 Şubat’ın yıl dönümünde, temayül yoklamaları yapıldı. Diğer partiler kendi iç problemleriyle uğraşırken, AK Parti 7 Haziran’a yürüyor. İlk temayül yoklamalarını yaptık, katılım yüzde 90’ı aştı. Teşkilatımız bu süreci sahiplendi. Her bir bakanımız, genel başkan yardımcımız değişik illerde bulundular. 28 Şubat’ın o karanlık Türkiye’sinden eski Türkiye’sinden Türkiye’yi alıp çıkaran AK Parti kadroları kararlı şekilde yürüyorlar. Hürriyet

Gezi'de akademisyenin gözünü böyle çıkardılar...

Gezi eylemlerinde Dr. Burak Ünveren'in biber gazı fişeğiyle gözünü kaybetmesiyle ilgili soruşturmada görüntülere ulaşıldı. Polisler, talimatlara aykırı şekilde yere paralel olarak fişeği ateşliyor, bazı polisler göstericilere taş atıyor.

İstanbul ’daki Gezi Parkı gösterilerine katılan Dr. Burak Ünveren’in gözünü kaybetmesine ilişkin soruşturmada, aradan geçen bir buçuk yılın ardından, biber gazı tüfeğiyle ateş eden iki polisin ve vurulma anının görüntüsüne ulaşıldı. Hazırlanan bilirkişi raporunda, kask takmayan iki polisin, mevzuatlara aykırı şekilde, 45 derece eğimle havaya değil, yere paralel şekilde ateş ettikleri görülüyor. Bazı polislerin de göstericilere taş attığı anlaşılıyor.

Dr. Burak Ünveren‘in biber gazıyla fişeğiyle gözünü kaybetmesine ilişkin soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, çevredeki MOBESE ve güvenlik kameralarını toplayarak, rapor hazırlaması için Ulusal Kriminal Büro’ya gönderdi. Ünveren’in vurulduğu o dakikaları tespit eden büro, hazırladığı raporu savcılığa gönderdi. Rapora kaynaklık eden görüntülerde, kasksız bir polisin göstericilerin üzerine nişan alarak, 45 derece eğimle değil, “yere paralel” şekilde atış yaptığı görülüyor. İki polisin de göstericilerin üzerine taş attığı ve el hareketi yaptığı anlaşılıyor. Raporda, saat 22.25’te bir gaz fişeğinin yere paralel şekilde ilerlediği ve kalabalık grubun içerisine düştüğü ifade edilerek, “Çok kuvvetle Burak’ın yaralandığı an bu zaman olmalıdır” deniyor. Zira gaz fişeğinin düştüğü noktada bir kargaşanın olduğunu ve insanların burada toplandığı vurgulanıyor.
Raporun sonuç kısmında, sokakta operasyonu yapanların “T-412” kask numaralı polisin de bulunduğu grup olduğu ifade edildi.  Biber gazı tüfeği olan ZET’le ateş eden polisin de bu grup içerisinde bulunuyor olabileceği kaydedildi. Çevik Kuvvet’in yapılanmasında, grupta bir şef, bir sağlıkçı, iki ZET’çi, sekiz kalkancı ve 12 cop’çunun bulunduğu, bu nedenle ”ortada kesinlikle iki ZET’çi polis olduğu” anlatıldı. Raporda, “ALKIM kitabevi önü ve caddede bekleşen ZET’çilerden, kasksız olan,  paralel sıkan memur olduğu değerlendirilebilir. Sadece bu iki ZET’çi sıkmaktadır” denildi. ZET’çilerden birisinin “saçları alın kısmından her iki yandan oldukça seyrek olan atletik yapılı ve uzun boylu” olduğu vurgulandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da rapor üzerine Emniyet’e yazı yazarak, görüntüdeki şüphelilerin isimlerinin bildirilmesini istedi. Ünveren’in avukatı Ayhan Erdoğan, “Burak’ı yaralayan polis, kask numarası belli olan polisin timinde görev yapıyor, görüntülerde de belli oluyor. Fail belli, adı belli değil. Emniyet’in bu adı bildirmesi ve iddianame düzenlenip dava açılması gerekiyor” dedi.

YTÜ’DE AKADEMİSYEN

Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde araştırma görevlisi olan Dr. Burak Ünveren, 1 Haziran 2013’te Beşiktaş ’taki gösterilere müdahale eden polisin sıktığı gaz bombası fişeğiyle sol gözünü kaybetmişti. O tarihte Radikal’e konuşan 31 yaşındaki Ünveren, “Evimin önünde olaylar oluyordu; ne olduğunu görmek için aşağıya indim. Ardından çok fazla gaz sıkıldığı için tekrar evime, yukarıya çıktım. Deniz gözlüğü taktım. Deniz gözlüğü takınca daha rahat yürüyebiliyordum. Üç dakikalık mesafe yürüyebildikten sonra polisin attığı gaz bombasının kapsülü yüzüme isabet etti” diye açıklama yapmıştı. Sokakta herhangi bir şiddet hareketi olmadığının altını çizen Ünveren “İnsanlar yalnızca alkışlıyor, tencereleri birbirine vuruyordu. Birileri çöp tenekelerini devirmişti. Zaten gazdan etraf çok görünüyordu. O kadar gaz vardı ki sis gibiydi. Bir şiddet hareketi yoktu, zannetmiyorum. Haksızlığa uğradığımızı düşünüyorum. Kamu güvenliğine karşı hiçbir tehdit oluşturmuyorken sadece olayların ne minvalde cereyan ettiğini görmek isterken gözümden oldum. Bence bu büyük bir haksızlık” demişti. (İsmail Saymaz / radikal.com.tr)

İstanbul'da vahşi kadın cinayeti!

İstanbul Selimpaşa'da 41 yaşındaki bir kadın, elleri ve ayakları bağlı, kafasına poşet geçirilmiş vaziyette ölü bulundu. Adli Tıp Kurumu’na kaldırılan kadının kesin ölüm nedeni yapılacak incelemelerin ardından netlik kazanacak.

İHA'da yer alan habere göre olay, dün gece Selimpaşa Araptepe mevkii 3332. Sokak üzerinde meydana geldi.

Kumburgaz’da bir veterinerde çalıştığı öğrenilen 41 yaşındaki Şölen Doğan'dan haber alamayan yakınları, durumu polise bildirdi. Polis ve çilingir marifetiyle kapının açılmasıyla Doğan, elleri ve ayakları bağlı, kafasına poşet geçirilmiş vaziyette bulundu.

Hemen olay yerine sağlık ekipleri çağrıldı. Sağlık ekipleri, Doğan'ın öldüğünü tespit etti. Şüpheli ölüm üzerine olay yerine İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro ekipleri gelerek detaylı araştırma yaptı.

Kadının cenazesi ölüm sebebinin tespiti için Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

1 Mart 2015 Pazar

Cinayetin sırrı Ukraynalı mankende

Eski Başbakan Yardımcısı ve muhalif Rusya Cumhuriyetçiler Partisi-Ulusal Özgürlük Partisi Eşbaşkanı Boris Nemtsov, dün akşam yerel saatle 23.40'ta Kremlin Sarayı yakınlarında silahlı saldırıda öldürüldü.

Rusya'da cuma gecesi öldürülen eski başbakan yardımcısı ve muhalif lider Boris Nemtsov için bugün yürüyüş düzenlendi. Nemtsov silahlı saldırıya uğradığında Ukraynalı model Anna Durizkaja ile yan yana yürüyorlardı. Saldırıdan yara almayan Ukraynalı mankenin katillerin yüzünü görmüş olabileceği belirtiliyor.

Geçtiğimiz cuma günü yerel saatle 23.40'ta Rus muhalif lider Boris Nemtsov ve Ukraynalı manken Anna Durizkaja akşam yemeği sonrası Kremlin yakınlarında bir köprü üzerinde yürüyorlardı. Saldırı sonrası Ukraynalı manken, Rus polisi tarafından saatlerce sorgulandı. Dün sabah yerel saatle sabah 05.00'e kadar polis tarafından sorgulanan Anna Durizkaja'nın Nemtsov'un katillerinin yüzünü görmüş olabileceği belirtiliyor.

Erdoğan, Kabe'yi ziyaret ederek umre yaptı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi temaslarda bulunmak üzere geldiği Suudi Arabistan'da umre yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cidde Kral Abdulaziz Uluslararası Havalimanı'ndaki Kraliyet Misafirhanesi'nde ihrama girerek karayoluyla Mekke'ye geldi.

Suudi güvenlik güçlerinin oluşturduğu daire içerisinde gece yarısı Mescid-i Haram'a giren Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyet, Kabe'de önce umre tavafını yaptı. Erdoğan ve beraberindekiler daha sonra Merve ve Safa tepeleri arasında umre sayını gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra umresini tamamlayarak, Cidde'de, Mescid-i Haram'ın yanında yer alan Suudi Arabistan Kraliyet Konukevi'ne geçti.



Kabe'de umre yapan Türk vatandaşlarının yoğun ilgisiyle karşılaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine selam verenlere de el sallayarak karşılık verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, Başbakan Yardımcıları Yalçın Akdoğan ve Numan Kurtulmuş, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da umre yaptı.



Erdoğan ve beraberindekilerin bugün Medine'ye gitmesi, Medine-i Münevvere'de Hazreti Muhammed'in kabrinin bulunduğu Mescidi Nebevi'yi ziyaret etmesi planlanıyor.

Erdoğan, Mekke ve Medine'deki programlarının ardından Riyad'a geçerek, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz Al Suud ile görüşecek. Hürriyet

MHP lideri Devlet Bahçeli'den çok sert sözler

MHP lideri Devlet Bahçeli, il başkanları toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. İşte Bahçeli'nin açıklamalarından satır başları:

"Bölücülüğün yok haritası gururla sunulmuştur. Türk milleti bu olanları sıradan kabul edemez, normal görmeyecektir. AKP’ye oy veren kardeşlerim, bir umuttur diye oy verdiğiniz parti PKK’ya beyaz bayrak çekti, görmeyecek misiniz. Arkasında durduğunuz parti Türkiye’yi teröristlere tapulamak üzeredir anlamayacak mısınız?

Gerileye gerileye İmralı’nın kollarına düşen vatansızlar PKK yandaşlığında üst bir faza geçmişlerdir. PKK iktidara ortak olmuş hükümeti ele geçirmişlerdir. Bunların mütareke yıllarındaki işgal komiserlerinden ne farkları vardır. Dünkü açıklamada yer alan bakanlar PKK’nın maskarası haline gelmeyi izzeti nefislerine nasıl sindirebilmişlerdir.

PKK’nın silah bırakacağını iddia etmek tamiri imkansız bir şuursuzluktur. PKK’nın kongre toplayıp silah bırakmasını beklemek saflıktır. PKK Türkiye’den toprak almadan silah bırakmayacaktır. Aksini iddia eden varsa ya şerefi yoktur ya da aklını ve mantığını kaybetmiş  bir sefildir. AKP artık hem HDP hem de PKK’dır. Bölücülük terazisinde artık AKP ile PKK’nın aynı ağırlıkta olduğunu kimse inkar demeyecektir. Erdoğan ve Davutoğlu artık iflas etmiş ve PKK’nın kanlı tarihindeki yer almışladır. AKP-PKK verkaçı Türkiye kalesine gol olup yağmıştır.

Askerlerimizin başına çuval geçirilirken sesini çıkartamayan, Erdoğan’ın kendisine Hocam dediği, AKP’nin Özel paşasına eleştirilerimize alınan kasaptaki ete soğan doğramayan emekli paşa acaba milletin kanına ekmek doğrayanlara bir çift laf edecek cesareti gösterebilecek misin? Omuzu yıldız kümesi olan özel insanlar AKP PKK yıkım ittifakına ne diyeceksiniz?

"NE İSTEDİLER DE VERMEDİK DEMİŞTİR"

Türkiye AKP ile giderse maalesef her türlü fenalık ve faciayı yaşayacaktır. Böylesi zifiri karanlıkta 7 Haziran seçimleri yapılacaktır. Dün Suudi Arabistan’a giderken HDP ve PKK’yı ima ederek 12 yılda ne istediler de vermedik demiş ve Öcalan’a teşekkür etmiştir.. vah ki vah. Bu nasıl bir insan ve nasıl bir cumhurbaşkanıdır.

AKP HDP sandığa gömülmezse Türkiye gömülecektir. Yıkım yakındır görünüz. Tehlike dibimizdedir uyanık olunuz. AKP-PKK seçim öncesi sanal bahar havası ile 400 milletvekili çıkarıp despotu başkan yapmak için çalışacaktır. Kanundan kaçma çabasını sistem değişikliği ile emniyete alma çabası içindedir. Buna da yeni Türkiye diyeceklerdir. Biz böyle bir Türkiye tanımıyoruz. Milletimize inanıyoruz ferasetine hayranlık duyuyoruz.

"Keşke o konuşmalar yapılmasaydı"

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Şah Fırat Operasyonu nedeniyle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel arasındaki ‘vatanseverlik’ tartışmasının yapılmaması gerektiğini vurgulayarak, “Çok üzüldüm” dedi. Başbuğ, muhalefet partilerinin hiç bilgilendirilmediğine de dikkat çekerek, “Doğası gereği tepki gösteriyorsunuz. Muhalefetin her türlü sözü söyleme hakkı doğuyor” diye konuştu.

26’ncı Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Şah Fırat Operasyonu sonrasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel arasında geçen ‘vatanseverlik’ tartışması için “Keşke o açıklamaların hiçbiri yapılmasaydı” dedi. Başbuğ, bugün ATO Congressium’daki Ankara Kitap Fuarı’nda okurlarıyla buluşacak ve ‘Nasıl Bir Türkiye’ isimli kitabını imzalayacak. Ankara’ya geldiğini duyunca kendisiyle buluştuk, hem kitabı hakkında sohbet ettik hem de geçen haftanın tartışma konusu olan Süleyman Şah Operasyonu’nu konuştuk. Arap Baharı sonucunda Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da ve son olarak Suriye’de yaşananları anımsatan Başbuğ, Süleyman Şah meselesine Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere bu konulardaki dış politikası açısından bakmak gerektiğini söyledi. Başbuğ, şu tespitleri yaptı:

CAYDIRICILIĞIMIZ ZEDELENDİ

Her ülkenin bir milli menfaati ve milli siyaseti var. Temel dış siyasetimiz komşuların iç işlerine karışmamaktır. Suriye’de bir olay var. Ne olursa olsun Suriye’nin iç meselesidir. Ortadoğu’da ülkeler arasında sorun varsa ona da karışmayın, tarafsız kalın. Kendinizi angaje ederseniz Süleyman Şah gibi sorunlarla karşılaşırsınız.

Caydırıcılık, silah atmadan milli menfaatlerinizi korumaktır ve çok önemlidir. TSK’nın temel görevi caydırıcılık. Asker savaşı hiç istemez. Görevimiz aslında barış zamanında savaşı engellemek. İki şey önemli. Bir, yönetimin kararlılığı. Kararlılıkta sendeleme olursa caydırıcılığınız zarar görüyor. Caydırıcılık bir sözdür. Söylediğiniz olmazsa karşılığını vermeniz lazım. Bunun için de Silahlı Kuvvetlerinizin güçlü olması lazım. Suriye olayına baktığımızda, caydırıcılığımızın da zedelendiğini, zaafa uğradığını söylemek mecburiyetindeyiz. Siyasi otorite bir söz söylediğinde arkasında duracak. Asker de imkan ve kabiliyetiyle caydırıcılık etkisi yaratabilmeli.

AÇIKLIK POLİTİKASI YOK

Sadece Türkiye’de değil bütün ülkelerde dış siyaset konuları iç siyasetin malzemesi oluyor. Olmamalı, hele seçim malzemesi hiç olmamalı. Süleyman Şah olayı, Türkiye’nin bir milli konusu mudur? Evet. Öyleyse devlet bir mutabakatla çözüm bulmalı. İktidar partisinin en azından parlamentoda bir mutabakat araması lazımdı. Süleyman Şah’ta bir sorun var. Nedenlerini bilmiyoruz. Haklı da olabilirler, haksız da. Ama bu konuyu TBMM’ye getirin, bir anlatın. Hadi Meclis’e getirmediniz, muhalefet liderlerine anlatın. Deyin ki ‘Bu bir milli bir meseledir. Bize bu konuda destek verin.’ Acaba muhalefet ‘hayır’ mı diyecek? Elinizdeki gerekçeler doğru ise diyemezler. Bunu yapmayınca milli konuda yine ikiye bölünüyoruz. Bu ülkeyi zayıflatıyor. ‘Biz anlatsaydık kabul etmeyeceklerdi’ diyebilirler. Siz anlatın, ‘Kabul etmediler’ deyin.

Açıklık politikası da uygulanmıyor. Süleyman Şah’la ilgili TBMM’de sorular soruluyor. Yok yok yok diyorlar. ‘Bir şey olursa 5 dakikada oradayız’ diye meydan okuyorsunuz. Pat diye bu olayla karşılaşıyorsunuz. Hangi tehditten dolayı bu tedbiri alıyorsunuz? Asker niye istemiş? Askeri zaruret nedir?

YANSITILMA ŞEKLİ YANLIŞ

Bu olayda esas tehdit, terör örgütü değil mi? Orada bir şey olsa, müdahale etseniz, Suriye’deki olayın içine çekilirsiniz. Burdaki milli menfaatimiz ne? Bu, Türkiye’ye nasıl yansır? IŞİD, Türkiye’de terör eylemleri yapar mıydı? Belki de karar almada etken faktör bunlardı.

Geçici mi değil mi? Geçici ise niye ayrı bir yer yapıyorsunuz? Boşalttığın türbeyi niye bombalıyorsun? Bırak o yapsın. Zaten önemli şeyleri alıp getirmişsiniz? Son konu, bu olayın medyaya yansıtılma şekli. Çok yanlış. Ne olursa olsun, bu bir boşaltma faaliyetidir. Geri çekiliyorsunuz. Bunun medyayla olan bacağı bu kadar değil de daha sakin olsa, belki Türkiye bu kadar kilitlenmezdi, bu kadar itişmezdik.

ÇOK ÜZÜLDÜM DOĞRUSU

Bunları alt alta yazarsanız, muhalefet partilerinin yaptığına da yanlış diyemezsiniz. Milli bir konu ve resmin dışında bırakılıyorsunuz. Hiç bilgilendirilmemişsiniz. Doğası gereği de tepki gösteriyorsunuz. Muhalefetin de her türlü sözü söyleme hakkı doğuyor. Keşke o konuşmaların, ama bütün konuşmaların hiçbiri yapılmasaydı. Çok üzüldüm doğrusu.” (hürriyet.com.tr)

28 Şubat 2015 Cumartesi

Türk vekilden cesur pozlar!

Belçika Federal Meclisi’nin Türk kökenli üyelerinden Zuhal Demir, Flamanca yayınlanan P-Magazine dergisine verdiği pozlarla gündeme oturdu.



Hürriyet'ten Güven Özalp'in haberine göre Ayrılıkçı Flaman partisi Yeni Flaman İttifakı (N-VA) üyesi olan 35 yaşındaki Demir’in fotoğrafları giydiği şık ve dekolte giysilerin yanı sıra çekimlerin Federal Meclis’in çeşitli bölümlerinde yapılması nedeniyle de ilgi çekti. P-Magazine, ilk kez bir siyasinin bu tarz bir çekimle kapak olmayı kabul etmesini “tarihi” olarak değerlendirdi.

Demir’in kapak olduğu sayının tanıtımı derginin twitter hesabından, “Parlamentonun gerçek bombası” ifadeleriyle duyuruldu.Demir fotoğraflarla ilgili olarak basına yaptığı açıklamada “Tabuları kırma konusunda sorunum yok. Bunu yapmaya cesaret eden ilk kişi ben oldum” dedi. Demir toplum nezdindeki kredibilitesi hakkında ise “Herkes benim kim olduğumu biliyor ve pozisyonlarımın farkındalar. Bu hikayenin peşimden geleceğini düşünmüyorum. Aldığım tepkiler olumlu” diye konuştu.

Federal Meclis Başkanı Siegfried Bracke, parlamento binasında yapılan çekimlerin sorun yaratacak nitelikte olmadığını belirterek, “İlginç bir söyleşi, güzel bir kadının fotoğrafları. Bununla ilgili herhangi bir sorunum yok” dedi.


Yaşar Kemal'in doktorundan ilk açıklama

92 yaşında hayatını kaybeden Türk edebiyatının usta yazarı Yaşar Kemal'in doktoru Mehmet Akif Karan'dan ilk açıklama:

Yaşar Kemal'in hayatını kaybetmesinin ardından konuşan doktoru, Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, "Günlük olarak basınla paylaştığımız bilgiler vardı.  Her gün bilgi veriyorduk. Çoklu organ yetmezliği vardı. Üzerine eklenen bozucu faktörlerin etkisiyle kalp, akciğer ve diğer organların etkilenmesiyle ortaya çıkan bir durum. Yapay solunum desteği veriliyordu. Yarım saat önce kendisini kaybettik." şeklinde açıklama yaptı.

45 GÜNDÜR YOĞUN BAKIMDAYDI

Solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sebebiyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Yaşar Kemal, 14 Ocak'tan beri bu hastanede tedavi görüyordu. Yaşar Kemal'in doktorları yaptıkları açıklamalarda, akciğer enfeksiyonu ve ritm bozukluğunun yanında çoklu organ yetmezliği yaşadığını söyledi. Kemal, hastaneye yattığı 14 Ocak'tan bugüne kadar 45 gündür kesintisiz olarak yoğun bakımda kaldı.

Büyük usta Yaşar Kemal'i kaybettik

Türk edebiyatının efsanevi ismi yazar büyük usta Yaşar Kemal'i kaybettik. 92 yaşındaki Yaşar Kemal, uzun süredir İstanbul Üniversitesi'nde tedavi görüyordu.

Solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sebebiyle 14 Ocak'ta İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Yaşar Kemal, o tarihten beri bu hastanede tedavi görüyordu. Yaşar Kemal'in doktorları yaptıkları açıklamalarda, akciğer enfeksiyonu ve ritm bozukluğunun yanında çoklu organ yetmezliği yaşadığını söyledi. Kemal, hastaneye yattığı 14 Ocak'tan bugüne kadar 45 gündür kesintisiz olarak yoğun bakımda kaldı.

Yaşar Kemal'in hayatını kaybetmesinin ardından konuşan doktoru, Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, "Günlük olarak basınla paylaştığımız bilgiler vardı.  Her gün bilgi veriyorduk. Organ yetmezliği vardı. Üzerine eklenen bozucu faktörlerin etkisiyle kalp, akciğer ve diğer organların etkilenmesiyle ortaya çıkan bir durum. Yapay solunum desteği veriliyordu. Yarım saat önce kendisini kaybettik." şeklinde açıklama yaptı.

Yaşar Kemal kimdir?

Yaşar Kemal, 1923 yılında Gökçedam, Osmaniye'nin Gökçedam köyünde doğdu.

Türk edebiyatının en önde gelen yazarlarından biridir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet'te tefrika edildi. İnce Memed, yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlandı ve kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır.

Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu'nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. PEN Yazarlar Derneği üyesidir. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen ilk Türk yazardır.

ÇOCUKLUĞU

Yaşar Kemal, Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi'nin oğlu olarak aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü'ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan bir aileden dünyaya geldi.Kendi anlatımına göre bir Türkmen köyünde tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğup büyüyen Yaşar Kemal, evde Kürtçe, köyde ise Türkçe konuşurdu. Ailesi, Birinci Dünya Savaşı'ndan dolayı Adana'nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşti. Beş yaşındayken, babasının camide öldürülüşüne tanık oldu. Ortaokul döneminde çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği'nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele'de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli'nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı.

SANAT HAYATI

1978 yılında yaptığı bir söyleşide sanat çalışmalarına ilkokula başlamadan önce şiirle işe koyulduğunu ve okula başladığında "yaşlı halk şairleriyle çakıştığını" anımsadığını belirtti.İlkokulun son sınıfındayken arkadaşı Aşık Mecit, çok iyi saz çalarken kendisi annesinden ötürü sazı "berbat" çalmaktaydı. Bunun nedenini şu sözlerle dile getirdi:

"Benim saz çalamamamın sebebi var, anam aşık olacağım da diyar diyar dolaşacağım diye saza, aşıklığa düşman olmuştu. Onun tek çocuğuydum ve gözünden ayırmıyordu beni. Okulda, düğünlerde bayramlarda beni hep Aşık Mecitle çakıştırırlardı. Aşık Mecitle Kadirlide bir kahvede bir gece sabaha kadar çakıştığımı şimdi iyice anımsıyorum."

Ortaokuldan ayrıldıktan sonra folklor derlemelerine başladı ve 1940-1941 yılları arasında Çukurovadan ile Toroslardan derlediği ağıtları içeren ilk kitabı olan Ağıtlar, Adana Halkevi tarafından 1943 yılında yayınladı. 1944 yılında ilk hikâyesi Pis Hikâye'yi yayınladı. Bunu, Kayseri'de askerlik yaparken yazmıştı. Bebek, Dükkâncı, Memet ile Memet öyküleri 1950'lerde yayımlandı.

Kemal Sadık Göğceli adı ile çeşitli yayımlarda yazarken Yaşar Kemal adını Cumhuriyet gazetesine girince kullanmaya başladı. 1952 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı olan Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü burada tefrika edildi.

1947'de İnce Memed'i yazdı fakat yarım bıraktı ve 1953-54’te bitirdi.Romanı yazma nedeni eşkiya olan ve dağda vurulan amcasının oğlunun vurulması olduğunu 1987 yılındaki bir söyleşisinde belirtti. Ayrıca aynı söyleşide, çocukluğunun eşkiyalığın içinde geçtiğini, dayısının "en büyük" eşkiyalardan biri olduğunu, o çevrede 1936'lara kadar beş yüze yakın eşkiya bulunduğunu ve bunlardan birinin de Kurtuluş Savaşı'nda Kadirli'yi ilk örgütleyenlerden olan Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Bey olduğunu söyledi. Remzi Bey'in kendisine, ilk İnce Memed hikayesinde "Çakırdikeni" diye yer alan diken hikâyesini anlattı ve Yaşar Kemal'le "eşkıyalığın felsefesini" yaptı.

Yaşar Kemal'in dünyada ilk kez yayımlanan eseri, Bebek öyküsüdür ve önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romenceye ve diğer dillere çevrildi.

SİYASET

17 yaşından bu yana sosyalist politikanın içindedir.1961 Anayasası'ndan sonra kurulan Türkiye İşçi Partisi'ne 1962'de katıldı.Emekçi sınıfının tamamen yönetime gelmesini isteyen Kemal,TİP'te sekiz yıl çalıştı ve yöneticilerden biriydi.

1987'deki bir söyleşisinde Türkiye'de bir Marksist partiye ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Aynı söyleşideki "Nasıl bir sol modelden yanasınız?" sorusuna, şu cevabı vermiştir:

"Her ülke sosyalist modelini kendisi kurar. Sovyetlerin 70 yıldır yaşama geçmiş modelini kabul edemeyiz. Yüzde yüz bağımsızlıktır sosyalizm. Kişi bağımsızlığı, ülke bağımsızlığı, politik bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, özellikle de kültürel bağımsızlık... Sosyalizmin başka bir anlamı yok benim için. Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini beslemişlerdir, yok etmemişlerdir. Oysa çağımızda, kültürler kültürleri yok etmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır, emperyalistler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım."

TİP'ten ayrılan yazar, nedenini partinin niteliğini yitirmesine, bürokratların eline geçmesine ve emekçilerden kopmasına bağladı.Sovyetler Birliği çökmesinin, sosyalizmin de çökmesi değil, tam tersine dünya sosyalizminin zaferi olduğunu 1993'teki bir söyleşisinde dile getirmiştir.