Cansız bedeni Bodrum sahillerine vuran 3 yaşındaki Aylan’ın akıllara kazınan o fotoğrafı, 12 saat içinde 20 milyon farklı bilgisayar ekranında görüntülendi. Bu detay, İngiltere’deki Sheffield Üniversitesi’nden bilim insanlarının gerçekleştirdiği yeni bir sosyal medya deneyiyle ortaya çıkarıldı.
Bilim insanları fotoğrafın Eylül ayında yayınlanmasından sonra bu konuda yapılan 3 milyon sosyal medya paylaşımını inceledi. Araştırmacılar bir avuç gazetecinin fotoğrafı paylaşmasından kısa bir süre sonra bu görüntünün sosyal medyayı etkisi altına aldığını ve fotoğrafla ilgili saatte 53 bin tweet atıldığını belirtti.
GÖÇMEN KRİZİNE BAKIŞI DEĞİŞTİRDİ
Sheffield Üniversitesi Görsel Sosyal Medya Laboratuvarı Direktörü Farida Vis, konuyla ilgili Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, “Biz bu fotoğrafı ve aldığı tepkileri görünce şaşırtıcı bir olayla karşı karşıya olduğumuzu anladık” dedi. Fotoğrafın kısa sürede milyonlarca kişi tarafından görüntülendiğini ve dünyanın göçmen krizine bakışını değiştirdiğini söyleyen Vis, “Biz bu görüntülerin göçmen ve mültecilerle ilgili tartışmaları nasıl etkilediğini anlamak istedik. Yaptığımız analiz, bu hikâyenin sadece tüm dünyadan kitlelerin ilgisini çekmekle kalmadığını, sosyal medya kullanıcılarının göç kavramına olan bakışını da değiştirdiğini gösterdi” dedi.
İNSANLAR 'MÜLTECİ' SÖZCÜĞÜNÜ KULLANMAYA BAŞLADI
Araştırmayı gerçekleştiren ekip, Pulsar şirketinin topladığı sosyal medya verilerinden yararlandı. Pulsar Ürün ve Araştırma Departmanı Başkan Yardımcısı Francesco D’Orazio “2015 yılının büyük bir kısmında göçmen ve mülteci kelimeleri tartışmalarda eşit ağırlıkta kullanıldı. 9 ay boyunca 5.2 milyon tweet’te göçmen, 5.3 milyon tweet’te ise mülteci kelimesine yer verildi. Ancak 2 Eylül’den (DHA Muhabiri Nilüfer Demir’in çektiği fotoğrafın servis edildiği tarih) sonra bu yaklaşım değişti. İnsanlar mülteci kelimesini kullanmaya başladı. 2.9 milyon tweet’te göçmen kelimesi geçerken, 6.5 milyon tweet’te mülteci kelimesi kullanıldı” dedi.
İKİ KAVRAM ARASINDAKİ FARK
Uluslararası hukukta “mülteci” kavramı, vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve "ırkı, dini, uyruğu, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu" için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişileri ifade etmektedir. Göçmen ise mülteci tanımında bulunan nedenlerin dışında, çoğu zaman ekonomik gerekçelerle, ülkesini gönüllü olarak terk ederek başka bir ülkeye giden kişiler için kullanılıyor.
hürriyet.com.tr
15 Aralık 2015 Salı
Aziz Sancar Nobel sertifikası ve madalyasını Anıtkabir'e verecek
Prof. Dr. Aziz Sancar'ın Nobel için kendisine verilen madalya ve sertifika Genelkurmay'da kasaya konuldu. Sancar, madalya ve sertifikayı 19 Mayıs'ta Anıtkabir'e teslim edeceğini söyledi.
NOBEL Kimya ödülü sahibi Aziz Sancar bu sabah Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'la karargahta görüştüğünü söyledi.
Sancar, Nobel için kendisine verilen madalya ve sertifikayı Orgeneral Akar'a teslim ettiğini 19 Mayıs tarihinde de Anıtkabir'e giderek Atatürk’e hediye edeceğini açıkladı.
Akar, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesinden sonra soruları yanıtlarken şöyle konuştu :
"Genelkurmay Başkanına teslim ettim ve Genelkurmay Başkanlığı kasasında saklanacak. Ödülü madalyayı teslim ettim hem sertifikayı hem madalyayı teslim ettim. 19 Mayıs'ta Allah kısmet ederse Anıtkabir’e koyacağız. Bu Atatürk’ün ve cumhuriyetin madalyasıdır. 19 Mayıs'ta tekrar geleceğim ve Anıtkabir’e koyacağız. "
Sancar, bir başka soru üzerine de "En çok Ankara simidini ve İzmir incirini özledim" dedi.Hürriyet
NOBEL Kimya ödülü sahibi Aziz Sancar bu sabah Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'la karargahta görüştüğünü söyledi.
Sancar, Nobel için kendisine verilen madalya ve sertifikayı Orgeneral Akar'a teslim ettiğini 19 Mayıs tarihinde de Anıtkabir'e giderek Atatürk’e hediye edeceğini açıkladı.
Akar, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesinden sonra soruları yanıtlarken şöyle konuştu :
"Genelkurmay Başkanına teslim ettim ve Genelkurmay Başkanlığı kasasında saklanacak. Ödülü madalyayı teslim ettim hem sertifikayı hem madalyayı teslim ettim. 19 Mayıs'ta Allah kısmet ederse Anıtkabir’e koyacağız. Bu Atatürk’ün ve cumhuriyetin madalyasıdır. 19 Mayıs'ta tekrar geleceğim ve Anıtkabir’e koyacağız. "
Sancar, bir başka soru üzerine de "En çok Ankara simidini ve İzmir incirini özledim" dedi.Hürriyet
Ali Ağaoğlu üniversite kuruyor
Ağaoğlu Şirketler Grubu Başkanı Ali Ağaoğlu, üniversite kuruyor. Bugüne kadar inşaat projeleriyle bilinen Ağaoğlu, hurriyet.com.tr'ye yaptığı açıklamada, üniversite için gerekli izinleri almaları durumunda gelecek öğretim yılına yetiştirmek istediklerini söyledi.
Üniversitenin yeri için Maslak'ı düşündüklerini belirten Ağaoğlu şöyle devam etti:
"Şimdilik ilk aşamada 1500 öğrenci kapasiteli bir okul olacak. Bugüne kadar yüzlerce okul yaptık. Damla bile bir mermer üzerine sürekli damlasa o mermeri deler biliyorsunuz. Biz artık kendi okulumuzu açmak istiyoruz. Evet 1500 kişi ile başlayıp, sayıyı daha da genişletmek istiyoruz" dedi.
Ali Ağaoğlu, üniversite için yer olarak Maslak'ı düşündüklerini belirtti ve " Üniverite için Maslak'taki projemiz Maslak 1453'ü düşünüyoruz. Kampüs için yeterli alanımız da var" diye devam etti.
"AMACIM TİCARİ DEĞİL"
Ağaoğlu, üniversite kurmaktaki kesinlikle ticari bir amaç gütmediğinin altını çizerken, tek düşüncesinin "Tamamen üst düzey bir insan kaynağı yetiştirmek istiyorum" dedi.
Ağaoğlu, ilk aşamada mimarlık ve mühendis fakülteleri hedeflerinde olduğunu, daha sonra üniversitenin eğitim kapasitesinin daha da genişletileceğini ifade etti.
Ağaoğlu, okulun özel üniversite şartlarında eğitim vereceğini ve burslu öğrencilerin de kabul edileceğini sözlerine ekledi.
Üniversitenin adı Ali Ağaoğlu Üniversitesi olacak.
Üniversitenin yeri için Maslak'ı düşündüklerini belirten Ağaoğlu şöyle devam etti:
"Şimdilik ilk aşamada 1500 öğrenci kapasiteli bir okul olacak. Bugüne kadar yüzlerce okul yaptık. Damla bile bir mermer üzerine sürekli damlasa o mermeri deler biliyorsunuz. Biz artık kendi okulumuzu açmak istiyoruz. Evet 1500 kişi ile başlayıp, sayıyı daha da genişletmek istiyoruz" dedi.
Ali Ağaoğlu, üniversite için yer olarak Maslak'ı düşündüklerini belirtti ve " Üniverite için Maslak'taki projemiz Maslak 1453'ü düşünüyoruz. Kampüs için yeterli alanımız da var" diye devam etti.
"AMACIM TİCARİ DEĞİL"
Ağaoğlu, üniversite kurmaktaki kesinlikle ticari bir amaç gütmediğinin altını çizerken, tek düşüncesinin "Tamamen üst düzey bir insan kaynağı yetiştirmek istiyorum" dedi.
Ağaoğlu, ilk aşamada mimarlık ve mühendis fakülteleri hedeflerinde olduğunu, daha sonra üniversitenin eğitim kapasitesinin daha da genişletileceğini ifade etti.
Ağaoğlu, okulun özel üniversite şartlarında eğitim vereceğini ve burslu öğrencilerin de kabul edileceğini sözlerine ekledi.
Üniversitenin adı Ali Ağaoğlu Üniversitesi olacak.
Özgecan Aslan davasının gerekçeli kararı açıklandı
Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi, üniversite öğrencisi öğrencisi Özgecan Aslan'ın öldürülmesiyle ilgili 3 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiği kararın gerekçesini açıkladı.
Mahkeme tarafından hazırlanan 74 sayfalık gerekçeli kararda, savcılığın davaya ilişkin iddianamesine, sanıklar Ahmet Suphi ve babası Necmettin Altındöken ile Fatih Gökçe ve tanıkların ifadeleri ile delillere yer verildi.
Olayın detaylarıyla anlatıldığı kararda, okuldan çıktıktan sonra bir arkadaşıyla Tarsus ilçesindeki alışveriş merkezine giden Özgecan Aslan'ın, evine dönmek üzere yolcu taşımacılığı yapan sanık Ahmet Suphi Altındöken'in minibüsüne bindiği, aracın normal seyrinde E-5 karayoluna çıktığı, daha sonra Mersin istikametine doğru ilerlerken birden sanığın aracı otoban bağlantı yoluna doğru sürdüğü belirtildi.
Sanık Ahmet Suphi Altındöken'in Aslan'ın tepkisine rağmen aracın kapılarını açmadığının anlaşıldığı ifade edilen kararda, "Sanığın aracı yolun kenarına tenha bir yere çekerek durdurduğu, böylelikle mağduru hürriyetinden yoksun kıldığı, akabinde maktule nitelikli cinsel saldırıda bulunduğu" bilgisine yer verildi.
Maktulün sanığa direndiği ve yüzünü tırnakladığı kaydedilen gerekçeli kararda, sanığın Aslan'ı darbettiği, bu darbelerin etkisiyle genç kızın aracın koridorundaki demir aksamlara çarparak baygınlık geçirdiği bildirildi.
Kararda, "Nitelikli cinsel saldırı suçu için maktulün hürriyetini tahdit ettiği de dikkate alındığında sanık Ahmet Suphi'nin cinsel amaçlı, cebir, tehdit ve hile kullanarak hürriyeti tahdit ile insanların toplu yaşama zorunluluğunda bulunduğu halk otobüsü gibi bir yerin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediği anlaşılmaktadır" değerlendirmesinde bulunuldu.
Öldürüp, delilleri yok etmeye çalıştılar
Panikleyen Altındöken'in daha sonra arkadaşı Fatih Gökçe'yi aradığı ve ne yapacaklarına karar vermek üzere üniversite yerleşkesi yakınlarındaki ıssız alana gittikleri belirtilen kararda, sanıklardan Gökçe'nin, olaydan haberi olmadığı kanaatine varılarak hakkında ek takipsizlik kararı verilen tanık Osman T'den benzin istediği, şahsın benzini getirmesinin ardından sanıkların, Altındöken'in babası Necmettin Altındöken'in evine gittikleri kaydedildi.
Altındöken'in, babasına, "Arabada kavga ettiğim birisi yatıyor, öldü mü, kaldı mı, bilmiyorum" dediği, yaptıkları kontrolde Aslan'ın halen yaşadığı ve kendisinden gelen hırıltıyı fark ettikleri aktarılan kararda, Ahmet Suphi Altındöken'in eve çıkarak üzerini değiştirip, elini ve yüzünü yıkadığı bilgisine yer verildi.
Kararda, Gökçe'nin minibüse girdiği ve nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediği belirtilerek, şunlar kaydedildi:
"Sanık Gökçe cinsel saldırı suçunu işlemediğini belirtmiş ise de sanık Ahmet Suphi Altındöken ile eskiye dayalı sıkı dostlukları bulunması, başının belada olduğunu duyduktan sonra bir telefonla hemen yardımına gitmesi nazara alındığında, sanık Altındöken'in, sanık Gökçe'ye iftira atması için sebep bulunmadığı, ayrıca olayı haber almasından sonra özellikle maktulün öldürülmesi, bileklerinin kesilmesi ve yakılarak suç delillerinin gizlenmesindeki gayreti, hayatın olağan akışına göre maktule karşı suç işlemeyen kişinin sırf arkadaşı için yapabileceği yardım olarak değerlendirilememiştir."
Gerekçeli kararda, sanıkların maktulü öldürme ve delilleri yok etme konusunda hep birlikte plan yaptıkları aktarılarak, sanıklardan Gökçe'nin minibüste maktule cinsel saldırı eylemini gerçekleştirmesi karşısında kendisinin de delil bırakmış olabileceği şüphesiyle sanık Ahmet Suphi Altındöken'e, "Başladığın işi bitir, öldür, sen kimliğini kızın parmakları arasında bıraktın, oradan her türlü seni bulurlar, bileklerini kes" dediği, sanık Necmettin Altındöken'in bu sözü duymasına rağmen karşı davranış göstermediği, sanıkların hepsinin maktulden gelen hırıltıyı duydukları vurgulandı.
Maktulün yakılması konusunda da sanıkların fikir birliğine vardığı bildirilen kararda, şu ifadelere yer verildi:
"Sanık Ahmet Suphi'nin işlemiş olduğu cinsel saldırı ve hürriyeti tahdit suçlarını gizlemek için canavarca hisle ve eziyet çektirerek, baygın olması sebebiyle kendisini savunamayacak durumdaki maktule karşı kasten öldürme suçunu işlediği, sanık Gökçe'nin işlemiş olduğu nitelikli cinsel istismar suçunu gizlemek için canavarca hisle ve eziyet çektirerek, baygın olması sebebiyle kendisini savunamayacak durumda bulunan maktule karşı kasten öldürme suçunu işlediği, sanık Necmettin'in ise yine diğer sanıklarla konuşmalarında müsnet cinsel saldırı suçunu gizlemeye dönük öldürme fiillerinde bizzat yanlarında bulunarak, maktulün sanık Ahmet Suphi tarafından bıçakla boğazının ve bileklerinin kesildiği sırada can çekişme seslerini duymasına rağmen engel olmayarak, maktulün kesilen bileklerini saklayarak, öldürülme fiilinin başından sonuna kadar diğer sanıklarla fikir birliğiyle hareket edip fiile ortak hakimiyet kurarak, diğer sanıklarla, onların cinsel saldırı suçlarını gizlemek için canavarca hisle, baygınlığı sebebiyle kendisini savunamayacak durumdaki maktule karşı kasten öldürme suçunu işlediği anlaşıldığından aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
Gerekçeli kararda, sanıklara verilen cezalara ilişkin detaylar da yer aldı.
Verilen cezalar
Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 Aralık'taki duruşmada, sanıklardan Ahmet Suphi Altındöken'in "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs ve cinsel saikle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve çeşitli suçlardan 27 yıl hapisle cezalandırılmasına karar vermişti.
Mahkeme heyeti, Fatih Gökçe'nin "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, nitelikli cinsel saldırı, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve çeşitli suçlardan 24 yıl hapisle cezalandırılmasını kararlaştırmıştı.
Mahkeme, baba Necmettin Altındöken'i ise "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmıştı. hürriyet.com.tr
Mahkeme tarafından hazırlanan 74 sayfalık gerekçeli kararda, savcılığın davaya ilişkin iddianamesine, sanıklar Ahmet Suphi ve babası Necmettin Altındöken ile Fatih Gökçe ve tanıkların ifadeleri ile delillere yer verildi.
Olayın detaylarıyla anlatıldığı kararda, okuldan çıktıktan sonra bir arkadaşıyla Tarsus ilçesindeki alışveriş merkezine giden Özgecan Aslan'ın, evine dönmek üzere yolcu taşımacılığı yapan sanık Ahmet Suphi Altındöken'in minibüsüne bindiği, aracın normal seyrinde E-5 karayoluna çıktığı, daha sonra Mersin istikametine doğru ilerlerken birden sanığın aracı otoban bağlantı yoluna doğru sürdüğü belirtildi.
Sanık Ahmet Suphi Altındöken'in Aslan'ın tepkisine rağmen aracın kapılarını açmadığının anlaşıldığı ifade edilen kararda, "Sanığın aracı yolun kenarına tenha bir yere çekerek durdurduğu, böylelikle mağduru hürriyetinden yoksun kıldığı, akabinde maktule nitelikli cinsel saldırıda bulunduğu" bilgisine yer verildi.
Maktulün sanığa direndiği ve yüzünü tırnakladığı kaydedilen gerekçeli kararda, sanığın Aslan'ı darbettiği, bu darbelerin etkisiyle genç kızın aracın koridorundaki demir aksamlara çarparak baygınlık geçirdiği bildirildi.
Kararda, "Nitelikli cinsel saldırı suçu için maktulün hürriyetini tahdit ettiği de dikkate alındığında sanık Ahmet Suphi'nin cinsel amaçlı, cebir, tehdit ve hile kullanarak hürriyeti tahdit ile insanların toplu yaşama zorunluluğunda bulunduğu halk otobüsü gibi bir yerin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediği anlaşılmaktadır" değerlendirmesinde bulunuldu.
Öldürüp, delilleri yok etmeye çalıştılar
Panikleyen Altındöken'in daha sonra arkadaşı Fatih Gökçe'yi aradığı ve ne yapacaklarına karar vermek üzere üniversite yerleşkesi yakınlarındaki ıssız alana gittikleri belirtilen kararda, sanıklardan Gökçe'nin, olaydan haberi olmadığı kanaatine varılarak hakkında ek takipsizlik kararı verilen tanık Osman T'den benzin istediği, şahsın benzini getirmesinin ardından sanıkların, Altındöken'in babası Necmettin Altındöken'in evine gittikleri kaydedildi.
Altındöken'in, babasına, "Arabada kavga ettiğim birisi yatıyor, öldü mü, kaldı mı, bilmiyorum" dediği, yaptıkları kontrolde Aslan'ın halen yaşadığı ve kendisinden gelen hırıltıyı fark ettikleri aktarılan kararda, Ahmet Suphi Altındöken'in eve çıkarak üzerini değiştirip, elini ve yüzünü yıkadığı bilgisine yer verildi.
Kararda, Gökçe'nin minibüse girdiği ve nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediği belirtilerek, şunlar kaydedildi:
"Sanık Gökçe cinsel saldırı suçunu işlemediğini belirtmiş ise de sanık Ahmet Suphi Altındöken ile eskiye dayalı sıkı dostlukları bulunması, başının belada olduğunu duyduktan sonra bir telefonla hemen yardımına gitmesi nazara alındığında, sanık Altındöken'in, sanık Gökçe'ye iftira atması için sebep bulunmadığı, ayrıca olayı haber almasından sonra özellikle maktulün öldürülmesi, bileklerinin kesilmesi ve yakılarak suç delillerinin gizlenmesindeki gayreti, hayatın olağan akışına göre maktule karşı suç işlemeyen kişinin sırf arkadaşı için yapabileceği yardım olarak değerlendirilememiştir."
Gerekçeli kararda, sanıkların maktulü öldürme ve delilleri yok etme konusunda hep birlikte plan yaptıkları aktarılarak, sanıklardan Gökçe'nin minibüste maktule cinsel saldırı eylemini gerçekleştirmesi karşısında kendisinin de delil bırakmış olabileceği şüphesiyle sanık Ahmet Suphi Altındöken'e, "Başladığın işi bitir, öldür, sen kimliğini kızın parmakları arasında bıraktın, oradan her türlü seni bulurlar, bileklerini kes" dediği, sanık Necmettin Altındöken'in bu sözü duymasına rağmen karşı davranış göstermediği, sanıkların hepsinin maktulden gelen hırıltıyı duydukları vurgulandı.
Maktulün yakılması konusunda da sanıkların fikir birliğine vardığı bildirilen kararda, şu ifadelere yer verildi:
"Sanık Ahmet Suphi'nin işlemiş olduğu cinsel saldırı ve hürriyeti tahdit suçlarını gizlemek için canavarca hisle ve eziyet çektirerek, baygın olması sebebiyle kendisini savunamayacak durumdaki maktule karşı kasten öldürme suçunu işlediği, sanık Gökçe'nin işlemiş olduğu nitelikli cinsel istismar suçunu gizlemek için canavarca hisle ve eziyet çektirerek, baygın olması sebebiyle kendisini savunamayacak durumda bulunan maktule karşı kasten öldürme suçunu işlediği, sanık Necmettin'in ise yine diğer sanıklarla konuşmalarında müsnet cinsel saldırı suçunu gizlemeye dönük öldürme fiillerinde bizzat yanlarında bulunarak, maktulün sanık Ahmet Suphi tarafından bıçakla boğazının ve bileklerinin kesildiği sırada can çekişme seslerini duymasına rağmen engel olmayarak, maktulün kesilen bileklerini saklayarak, öldürülme fiilinin başından sonuna kadar diğer sanıklarla fikir birliğiyle hareket edip fiile ortak hakimiyet kurarak, diğer sanıklarla, onların cinsel saldırı suçlarını gizlemek için canavarca hisle, baygınlığı sebebiyle kendisini savunamayacak durumdaki maktule karşı kasten öldürme suçunu işlediği anlaşıldığından aşağıdaki hüküm kurulmuştur."
Gerekçeli kararda, sanıklara verilen cezalara ilişkin detaylar da yer aldı.
Verilen cezalar
Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 Aralık'taki duruşmada, sanıklardan Ahmet Suphi Altındöken'in "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs ve cinsel saikle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve çeşitli suçlardan 27 yıl hapisle cezalandırılmasına karar vermişti.
Mahkeme heyeti, Fatih Gökçe'nin "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, nitelikli cinsel saldırı, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve çeşitli suçlardan 24 yıl hapisle cezalandırılmasını kararlaştırmıştı.
Mahkeme, baba Necmettin Altındöken'i ise "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmıştı. hürriyet.com.tr
Diyanet İşleri Başkanı Görmez'in sözleri tartışılıyor
Diyaneti İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, son açıklamasıyla sosyal medyanın en büyük tartışmalarından birini yarattı.
Dün ABD Başkanı Barack Obama’nın Özel Temsilcisi Şerik Zafer ve beraberindeki heyeti kabul eden Görmez, İslam coğrafyasının zor bir dönemden geçtiğini ve bu dönemde Zafer’in yaptığı işin önemine ve zorluğuna dikkat çekti.
Anadolu Ajansı’na göre Görmez, “sekülerizmin dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekun bir savaşın içine soktuğunu” ifade etti.
Doğan Haber Ajansı’na göre Görmez şu ifadeyi kullandı: "Fransız ihtilaliyle birlikte insanlık başka bir arayış içine girdi. Dinlerin dışında daha seküler bir dünya kurmayı tasarladı. Fakat sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekun bir savaşın içine soktu. İnsanlar da bilimsel keşiflerle atom bombasını düşünebildi. Kimyasal silahları üretti ve tarihteki savaşlarda ölen bütün insanların birkaç katını modern zamanlardaki savaşlarda kaybettik. İki büyük dünya savaşı yaşandı ve şimdi üçüncü dünya savaşından söz ediliyor ve sayın Papa’nın ağzından bile böyle bir cümle dökülebiliyor."
Türk Dil Kurumu’na göre “sekülarizm” şu anlama geliyor: “Dünyacılık. Bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti.”
Sosyal medyada Görmez’i eleştirenler, laikliğin de dinin devletten ayrılması anlamına geldiğini ve Türkiye’nin laik bir düzene sahip olduğunu vurguladılar.
Görmez’i haklı bulanlar ise laiklik ile sekülerizmin farklı kavramlar olduğunu, Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerinin çarptıldığını savundular. DHA
Dün ABD Başkanı Barack Obama’nın Özel Temsilcisi Şerik Zafer ve beraberindeki heyeti kabul eden Görmez, İslam coğrafyasının zor bir dönemden geçtiğini ve bu dönemde Zafer’in yaptığı işin önemine ve zorluğuna dikkat çekti.
Anadolu Ajansı’na göre Görmez, “sekülerizmin dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekun bir savaşın içine soktuğunu” ifade etti.
Doğan Haber Ajansı’na göre Görmez şu ifadeyi kullandı: "Fransız ihtilaliyle birlikte insanlık başka bir arayış içine girdi. Dinlerin dışında daha seküler bir dünya kurmayı tasarladı. Fakat sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekun bir savaşın içine soktu. İnsanlar da bilimsel keşiflerle atom bombasını düşünebildi. Kimyasal silahları üretti ve tarihteki savaşlarda ölen bütün insanların birkaç katını modern zamanlardaki savaşlarda kaybettik. İki büyük dünya savaşı yaşandı ve şimdi üçüncü dünya savaşından söz ediliyor ve sayın Papa’nın ağzından bile böyle bir cümle dökülebiliyor."
Türk Dil Kurumu’na göre “sekülarizm” şu anlama geliyor: “Dünyacılık. Bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti.”
Sosyal medyada Görmez’i eleştirenler, laikliğin de dinin devletten ayrılması anlamına geldiğini ve Türkiye’nin laik bir düzene sahip olduğunu vurguladılar.
Görmez’i haklı bulanlar ise laiklik ile sekülerizmin farklı kavramlar olduğunu, Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerinin çarptıldığını savundular. DHA
İstanbul’da korkutan deprem!
İstanbul'un Şile ilçesi Karadeniz açıklarında bu gece 4.0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanlığı Deprem Bilgilendirme Servisinin verilerine göre; Karadeniz’de Şile’ye 105 kilometre mesafede saat 03.13′te yerin 43.47 kilometre derinliğinde 4.0 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi. Depremde herhangi can ve mal kaybının olmadığı belirtildi. DHA
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanlığı Deprem Bilgilendirme Servisinin verilerine göre; Karadeniz’de Şile’ye 105 kilometre mesafede saat 03.13′te yerin 43.47 kilometre derinliğinde 4.0 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi. Depremde herhangi can ve mal kaybının olmadığı belirtildi. DHA
‘Puşt’ davasını Uğur Dündar kazandı
AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, Gazeteci Uğur Dündar ve CHP Sözcüsü Haluk Koç’a tazminat ödemeye mahkum oldu.
Uğur Dündar yönetiminde Halk TV’de yayınlanan Halk Arenası programında yolsuzluklar konuşulurken, dönemin Yeni Asır gazetesi yazarı Kocabıyık, Twitter’da “Halk TV adlı kanalda 4 tane puşt Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na hakaret ediyor” diye yazmıştı. Mahkemeye taşınan hakarette mahkeme Hüseyin Kocabıyık’ın Uğur Dündar ve Haluk Koç’a 5’er bin TL tazminat ödemesine karar verdi.
AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, CHP Ankara Milletvekili Haluk Koç, CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ile Gazeteci Nedim Şener’in canlı yayın konuğu olarak katıldığı Uğur Dündar ile Halk Arenası programı ile ilgili olarak, “Dört puşt Cumhurbaşkanı’na hakaret ediyor” demişti. Kocabıyık ayrıca, “Cumhurbaşkanı’na rüşvet aldı diyen puşt oğlu puşttur” diye yazmıştı. Kocabıyık’ın Twitter hesabından yayınladığı bu ifadeler kamuoyunda tepki ile karşılanmıştı.
Haluk Koç ve Uğur Dündar, Kocabıyık hakkında ceza ve manevi tazminat davası açtı. İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki dava tek celsede sonuçlandı. Mahkeme Kocabıyık’a, Koç ve Dündar’a beşer bin lira manevi tazminat verilmesini kararlaştırdı. Koç ve Dündar’ın avukatı Murat Ergün, “Bütün Türkiye’yi rahatsız eden saldırı olmuştu. Hukuk çerçevesinde hak mücadelesi başlatıldı. Yargı manevi tazminata hükmetti. Konu ile ilgili savcılık da iddianame hazırlamıştı. Ancak söz konusu hakaretçi şahıs milletvekili seçilip, dokunulmazlık elde edince ceza yargılaması durdu. Kocabıyık’ın milletvekili olduğunu belirtip, yargılamasının durdurulması için yaptığı başvuruya mahkeme olumlu yanıt verdi. Ben ceza yargılamasında da milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasını istedim. Çünkü, hakaret yasama faaliyeti kapsamında değerlendirilemez” dedi. Ergün, Gazeteci Nedim Şener’in de aynı yönde dava açacağını sözlerine ekledi.
Uğur Dündar yönetiminde Halk TV’de yayınlanan Halk Arenası programında yolsuzluklar konuşulurken, dönemin Yeni Asır gazetesi yazarı Kocabıyık, Twitter’da “Halk TV adlı kanalda 4 tane puşt Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na hakaret ediyor” diye yazmıştı. Mahkemeye taşınan hakarette mahkeme Hüseyin Kocabıyık’ın Uğur Dündar ve Haluk Koç’a 5’er bin TL tazminat ödemesine karar verdi.
AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, CHP Ankara Milletvekili Haluk Koç, CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ile Gazeteci Nedim Şener’in canlı yayın konuğu olarak katıldığı Uğur Dündar ile Halk Arenası programı ile ilgili olarak, “Dört puşt Cumhurbaşkanı’na hakaret ediyor” demişti. Kocabıyık ayrıca, “Cumhurbaşkanı’na rüşvet aldı diyen puşt oğlu puşttur” diye yazmıştı. Kocabıyık’ın Twitter hesabından yayınladığı bu ifadeler kamuoyunda tepki ile karşılanmıştı.
Haluk Koç ve Uğur Dündar, Kocabıyık hakkında ceza ve manevi tazminat davası açtı. İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki dava tek celsede sonuçlandı. Mahkeme Kocabıyık’a, Koç ve Dündar’a beşer bin lira manevi tazminat verilmesini kararlaştırdı. Koç ve Dündar’ın avukatı Murat Ergün, “Bütün Türkiye’yi rahatsız eden saldırı olmuştu. Hukuk çerçevesinde hak mücadelesi başlatıldı. Yargı manevi tazminata hükmetti. Konu ile ilgili savcılık da iddianame hazırlamıştı. Ancak söz konusu hakaretçi şahıs milletvekili seçilip, dokunulmazlık elde edince ceza yargılaması durdu. Kocabıyık’ın milletvekili olduğunu belirtip, yargılamasının durdurulması için yaptığı başvuruya mahkeme olumlu yanıt verdi. Ben ceza yargılamasında da milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasını istedim. Çünkü, hakaret yasama faaliyeti kapsamında değerlendirilemez” dedi. Ergün, Gazeteci Nedim Şener’in de aynı yönde dava açacağını sözlerine ekledi.
Etiketler:
ak parti,
chp,
milletvekili,
Uğur Dündar
14 Aralık 2015 Pazartesi
Kremlin: Erdoğan-Putin zirvesi gerçekleşmeyecek
Kremlin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında St. Petersburg'da 15 Aralık'ta yapılması planlanan zirvenin gerçekleşmeyeceğini açıkladı.
Gazetecilerin, zirveyle ilgili sorularını yanıtlayan Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov, “Planlarda yok. Gerçekleşmesi söz konusu değil” dedi.
İki lider, zirvenin gerçekleştirilmesine, Antalya’da geçen ay düzenlenen G20 toplantıları sırasında karar vermişti. Türkiye-Rusya arasındaki uçak krizinin ardından bu zirvenin iptal edildiği öne sürülse de konuya ilişkin resmi bir açıklama yapılmamıştı.
Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından Moskova yönetimi, Türkiye ile birçok alandaki işbirliğini tek taraflı askıya aldığını açıklamıştı.
TÜRK TARAFI DA TEYİT ETTİ
Cumhurbaşkanlığı kaynakları da Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) toplantısının iptal edildiğini doğruladı.
Cumhurbaşkanlığı kaynakları, ÜDİK'e ev sahipliği sırasının Rusya'da olduğunu hatırlatarak, söz konusu toplantının daha önce sözü edilen 15 Aralık tarihinde gerçekleşme durumunun bulunmadığını belirtti.
KARAKUTU HÂLÂ AÇILAMADI
Öte yandan Rusya Genelkurmay Başkanı General Valeriy Gerasimov, vurulan Su-24 savaş uçağının karakutusunun açılmayı beklediğini söyledi.
Yabancı ülkelere Rusya’nın çağrısını yineleyen Gerasimov, “Türkiye tarafından vurulan uçağımızla ilgili dış gözlemcilerin katılacağı uluslararası bağımsız bir komisyon kurularak gerçeklerin gün ışığına çıkarılmasını bekliyoruz” dedi.
RUSYA’DAN ÖSO’YA DESTEK
Moskova’da Rusya Savunma Bakanlığı Operasyon Dairesi’nde yabancı ülke askeri ataşelerine verdiği brifingde Suriye’deki duruma da değinen Gerasimov, “Rusya Silahlı Kuvvetleri Suriye’de Beşar Esad’a karşı olan, ancak Suriye ordusuyla birlikte İŞİD’e karşı savaşmayı kabul eden Özgür Suriye Ordusu gruplarına da askeri yardım yapmaya başlamıştır. Humus, Hama, Halep ve Rakka çevresinde yaklaşık 5 bin ÖSO mensubunua silah yardımı yapmaya başladık” diye konuştu. Hürriyet
Gazetecilerin, zirveyle ilgili sorularını yanıtlayan Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov, “Planlarda yok. Gerçekleşmesi söz konusu değil” dedi.
İki lider, zirvenin gerçekleştirilmesine, Antalya’da geçen ay düzenlenen G20 toplantıları sırasında karar vermişti. Türkiye-Rusya arasındaki uçak krizinin ardından bu zirvenin iptal edildiği öne sürülse de konuya ilişkin resmi bir açıklama yapılmamıştı.
Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından Moskova yönetimi, Türkiye ile birçok alandaki işbirliğini tek taraflı askıya aldığını açıklamıştı.
TÜRK TARAFI DA TEYİT ETTİ
Cumhurbaşkanlığı kaynakları da Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) toplantısının iptal edildiğini doğruladı.
Cumhurbaşkanlığı kaynakları, ÜDİK'e ev sahipliği sırasının Rusya'da olduğunu hatırlatarak, söz konusu toplantının daha önce sözü edilen 15 Aralık tarihinde gerçekleşme durumunun bulunmadığını belirtti.
KARAKUTU HÂLÂ AÇILAMADI
Öte yandan Rusya Genelkurmay Başkanı General Valeriy Gerasimov, vurulan Su-24 savaş uçağının karakutusunun açılmayı beklediğini söyledi.
Yabancı ülkelere Rusya’nın çağrısını yineleyen Gerasimov, “Türkiye tarafından vurulan uçağımızla ilgili dış gözlemcilerin katılacağı uluslararası bağımsız bir komisyon kurularak gerçeklerin gün ışığına çıkarılmasını bekliyoruz” dedi.
RUSYA’DAN ÖSO’YA DESTEK
Moskova’da Rusya Savunma Bakanlığı Operasyon Dairesi’nde yabancı ülke askeri ataşelerine verdiği brifingde Suriye’deki duruma da değinen Gerasimov, “Rusya Silahlı Kuvvetleri Suriye’de Beşar Esad’a karşı olan, ancak Suriye ordusuyla birlikte İŞİD’e karşı savaşmayı kabul eden Özgür Suriye Ordusu gruplarına da askeri yardım yapmaya başlamıştır. Humus, Hama, Halep ve Rakka çevresinde yaklaşık 5 bin ÖSO mensubunua silah yardımı yapmaya başladık” diye konuştu. Hürriyet
Vatandaşlar Cizre ve Silopi'yi terk ediyor
Şırnak'ın Cizre ve Silopi ilçelerinde uygulanacak sokağa çıkma yasağı öncesi çok sayıda vatandaş evlerinden ayrıldı.
Şırnak Valiliğinin Cizre ve Silopi'de saat 23.00'ten itibaren sokağa çıkma yasağı uygulanacağı yönündeki açıklamasının ardından mahallelerinde hendek bulunan ailelerin bir kısmı evlerini terk etti.
Vatandaşların bir bölümü yanlarına aldıkları eşyaları yükledikleri araçlarıyla çevre köyler başta olmak üzere Şırnak, Batman ve Mardin'e gitti.
Cizre'de vatandaşların ilçeden çıkışını engellemek için PKK'lı teröristler, Nusaybin ve İdil caddelerinde durdurdukları araçların kontak anahtarlarına el koyarak, yolları ulaşıma kapattı.
Bu sırada durmayan bir araca teröristler, uzun namlulu silahla ateş açtı. Saldırıda, araçta bulunan Mevlüde İğdi (15), merminin kafasına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. Cizre Devlet Hastanesine kaldırılan İğdi, ilk müdahalenin ardından Şırnak Devlet Hastanesine sevk edildi.
Cizre'deki en büyük göç, teröristlerin çok sayıda hendek kazdığı Cudi, Nur, Sur ve Yafes mahallelerinde yaşanırken, kalan aileler gıda malzemesi almak için marketlere yöneldi.
Terminal ve marketlerde yoğunluk
Silopi'de de sokağa çıkma yasağının ilan edileceğini duyan vatandaşlar, ilçeyi terk etmek için terminallere gitti. Yanlarına alabildikleri eşyalarıyla şehir dışına çıkmaya çalışan vatandaşlar, terminallerde yoğunluğa neden oldu.
İlçede kalmayı planlayan vatandaşlar ise alışveriş için marketlere yöneldi. İlçe sakinlerinden Ömer Bilişik, imkanı olmadığı için ilçeden ayrılamadığını ve yasak nedeniyle gıda sıkıntısı çekmemek için alışveriş yaptığını söyledi.
Asker ve özel harekat timleri sevk edildi
Cizre ve Silopi'ye bugün öğleden sonra zırhlı araçlar ve otobüslerle asker ve polis harekat timleri sevk edildi. Dün akşam saatlerinden beri uçaklarla Şırnak Şerafettin Elçi Havalimanı'na getirilen asker ve polis özel harekat timleri, havadan helikopterle karadan da frekans karıştırıcı Jammer'li araçlar eşliğinde Kirpi araçları ve otobüslerle Cizre ve Silopi ilçelerine götürülerek, burada konuşlandırıldı.
Silopi'ye sevk edilen güvenlik güçleri Hastane Caddesi üzerinden, polis lojmanlarının bulunduğu TOKİ Konutları'na geldi. Yol boyunca güvenlik güçlerini taşıyan araçların oluşturduğu konvoya, 2 Sikorsky helikopteri de havadan eşlik etti. (milliyet.com.tr)
Şırnak Valiliğinin Cizre ve Silopi'de saat 23.00'ten itibaren sokağa çıkma yasağı uygulanacağı yönündeki açıklamasının ardından mahallelerinde hendek bulunan ailelerin bir kısmı evlerini terk etti.
Vatandaşların bir bölümü yanlarına aldıkları eşyaları yükledikleri araçlarıyla çevre köyler başta olmak üzere Şırnak, Batman ve Mardin'e gitti.
Cizre'de vatandaşların ilçeden çıkışını engellemek için PKK'lı teröristler, Nusaybin ve İdil caddelerinde durdurdukları araçların kontak anahtarlarına el koyarak, yolları ulaşıma kapattı.
Bu sırada durmayan bir araca teröristler, uzun namlulu silahla ateş açtı. Saldırıda, araçta bulunan Mevlüde İğdi (15), merminin kafasına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. Cizre Devlet Hastanesine kaldırılan İğdi, ilk müdahalenin ardından Şırnak Devlet Hastanesine sevk edildi.
Cizre'deki en büyük göç, teröristlerin çok sayıda hendek kazdığı Cudi, Nur, Sur ve Yafes mahallelerinde yaşanırken, kalan aileler gıda malzemesi almak için marketlere yöneldi.
Terminal ve marketlerde yoğunluk
Silopi'de de sokağa çıkma yasağının ilan edileceğini duyan vatandaşlar, ilçeyi terk etmek için terminallere gitti. Yanlarına alabildikleri eşyalarıyla şehir dışına çıkmaya çalışan vatandaşlar, terminallerde yoğunluğa neden oldu.
İlçede kalmayı planlayan vatandaşlar ise alışveriş için marketlere yöneldi. İlçe sakinlerinden Ömer Bilişik, imkanı olmadığı için ilçeden ayrılamadığını ve yasak nedeniyle gıda sıkıntısı çekmemek için alışveriş yaptığını söyledi.
Asker ve özel harekat timleri sevk edildi
Cizre ve Silopi'ye bugün öğleden sonra zırhlı araçlar ve otobüslerle asker ve polis harekat timleri sevk edildi. Dün akşam saatlerinden beri uçaklarla Şırnak Şerafettin Elçi Havalimanı'na getirilen asker ve polis özel harekat timleri, havadan helikopterle karadan da frekans karıştırıcı Jammer'li araçlar eşliğinde Kirpi araçları ve otobüslerle Cizre ve Silopi ilçelerine götürülerek, burada konuşlandırıldı.
Silopi'ye sevk edilen güvenlik güçleri Hastane Caddesi üzerinden, polis lojmanlarının bulunduğu TOKİ Konutları'na geldi. Yol boyunca güvenlik güçlerini taşıyan araçların oluşturduğu konvoya, 2 Sikorsky helikopteri de havadan eşlik etti. (milliyet.com.tr)
'Başkanlık' sorusuna cevap verdi
Başbakan Ahmet Davutoğlu ‘başkanlık’ tartışmalarıyla ilgili konuştu.
Davutoğlu, A Haber'de katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
"İKİ MEYDAN OKUMAYLA KARŞI KARŞIYAYIZ"
"Başkanlık sistemi ve yeni anayasa konusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan iki ayrı referandumdan bahsetti. Sizin düşünceniz nedir?" sorusu üzerine Davutoğlu, 12 Eylül Anayasası'nın, yetersizliği, getirdiği keşmekeş konusundaki tartışmaların hep olduğunu hatırlattı.
Bazı şeyleri AK Parti'nin tek başına yapabileceğini, bazılarında ise diğer partilerle işbirliği yapmak zorunda olunduğunu belirten Davutoğlu, "Önümüzde çok ciddi iki meydan okumayla tabiri caizse karşı karşıyayız, hemen, acil. Birisi güvenlikle ilgili, terörle mücadele. Bu konuda toplantılar yaptık. Yoğun bir terörle mücadele sürüyor. Bu konuda Irak ve Suriye'den kaynaklanan ek güvenlik riskleri de söz konusu. Dolayısıyla bu konuda atılacak adımlar, aciliyet kesbeden adımlar, toplumu bütünleştirmesi gereken adımlar" dedi.
DİKKATLERİ DAĞITMADAN TERÖRLE MÜCADELE VURGUSU
Rus uçağının sınırda düşmesi dolayısıyla bir güvenlik krizi yaşandığını, çarşamba günü açıklanması beklenen FED kararının, ekonomi üzerindeki etkileri de başta olmak üzere, dünyadaki küresel ekonomik krizin sancılarıyla uğraşmak durumunda olduklarını, hükümetin vaatlerinin, reform programlarının bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, bütün bu denklem içinde dikkatlerini, hiç dağıtmadan terörle mücadele, ekonomik yapılanma, Irak-Suriye bağlamındaki gelişmelere vermek durumunda olduklarını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, dikkatlerin dağılması, muhalefetle ortak tutum alınmaması durumunda, özellikle terörle mücadelede doğabilecek sıkıntılar olabileceğine dikkati çekti.
"DİKKAT DAĞILMADAN MÜCADELE EDECEĞİZ"
Bütün bunların içinde yeni anayasanın da unutulmaması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "ana gibi herkesi kuşatacak bir anayasa yapalım" çağrısında bulunduğunu, bu mücadeleyi sürdüreceklerini dile getirdi.
Bütçe ile ilgili atacakları adımlar sonrasında muhalefetle anayasayı, bütçeyi, iç tüzüğü, reformları konuşacaklarına işaret eden Davutoğlu, gelecek hafta bu görüşmelerin gerçekleşebileceğini ifade etti.
Toplumun bütününün sükunet içinde anayasayı konuşması gerektiğini belirten Davutoğlu, kimseye bir şey dayatmadan, sakin bir tartışmaya ihtiyaç olduğunu bildirdi. Başbakan olarak görevinin, Türkiye'de bu sükuneti sağlamak olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu sükunet sağlanmadan, kutuplaşma içinde bir anayasa yapılamayacağını geçmişte gördük. Matematiksel olarak da mümkün değil, psikolojik olarak da mümkün değil. Terörle mücadele ve ekonomik alanda bir kriz olmaması için çaba sarf edeceğiz, kendime biçtiğim misyon budur. Bunlarla ilgili hükümetimizin dikkati dağılmadan mücadele edeceğiz. Yoksa soyut olarak anayasa tartışmasını başlattığınız anda, buradan dikkat dağıldığında buralarda zaafa uğrarız. Öbür tarafta da anayasanın başkanlık sistemi de dahil olmak üzere sükunetle tartışılmasını, konuşulmasını, istişare edilmesini sağlayabilecek bir ortam hazırlayacağız. Bu nasıl olur? 2013'ten bu yana süregiden kutuplaşma atmosferinden çıkmak, herkesin kendi mahallesinden çıkması, herkesin kendi çevresiyle konuşmaktan çıkması ve başka çevrelerle konuşur hale gelmesi... Ben onun için sivil toplumla temasa geçeceğim, muhalefet liderleriyle..."
KILIÇDAROĞLU'NA ÇAĞRI
"Türkiye'de en büyük tehlike Alevilerin Alevilerle, Sunnilerin Sunnilerle, Kürtlerin Kürtlerle, Türklerin Türklerle konuşup ya da muhafazakarların muhafazakarlarla, ulusalcıların ulusalcılarla konuşup birbirleriyle konuşmamaları" diyen Davutoğlu, herkesin birbiriyle konuşmasını istedi.
Yeni anayasa konusunda kimsenin itirazının olmadığını belirten Davutoğlu, anayasanın muhtevası ve siyasal sistemin niteliğiyle ilgili farklılıkların olduğuna işaret etti.
Başkanlık sistemi de dahil olmak üzere bazı tartışmaların, 27 Nisan e-muhtırası yapılmasaydı, belki gündemde bile olmayacağına dikkati çeken Davutoğlu, "İhtiyaç olmadığı anlamında değil. Ama cumhurbaşkanını 'şuradan seçtiremezsiniz' dediğinde, 'o zaman halka gideriz' dedik ve başka bir yol ve yöntem benimsendi" dedi.
Davutoğlu, bütün bu tecrübeler ışığında, özellikle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na şart getirmeden, herhangi bir bariyer ortaya koymadan her şeyi tartışma çağrısında bulunarak, "Sonra da sivil toplumumuza... Ben en aykırı fikirlerde olan kimlerse, onları bulacağım, konuşacağım, dinleyeceğim, buna söz veriyorum. En aykırı fikirde olan kimse... Onlara bu anayasanın getirdiği zaafları bizzat anlatacağım. Sonrasında o psikolojik ortam oluştuğunda bulacağımız yöntem; şu veya bu kişiye, ne Sayın Cumhurbaşkanımıza ne bana ne de başka bir isme bağlı olmayacak şekilde, kalıcı bir sistemin temellerini oluşturabilir" ifadesini kullandı.
"GÖNÜL İSTER Kİ TBMM'DE MUTABAKAT SAĞLANSIN"
Hiç kimsenin anayasa tartışmasını konjonktürel bir tartışma olarak yapmaması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'de sistemik ve anayasanın felsefesi açısından problem olduğunu söyledi.
"20-30 sene sonra biz yokken de şimdi nasıl 12 Eylül Anayasasını, 27 Mayıs'ı bırakanlara sitem ediyoruz, bize sitem etmemesi lazım yeni nesillerin. Ben bu konuda hiçbir fikrin dışlanmaması gerektiğini düşünüyorum" diyen Davutoğlu, "ortam psikolojisinin" önemine işaret etti.
Davutoğlu, hiçbir şeyi dayatmayacaklarına, hiç kimsenin dışlanmayacağına değinerek, "Sayın Cumhurbaşkanının zikrettiği iki referandum, farklı yöntemler, bunların hepsi konuşulabilir, konuşulmalı da" dedi.
TBMM'nin aldığı kararın da milletin kararı olduğunu hatırlatan Davutoğlu, "Gönül ister ki TBMM'de mutabakat sağlansın, referanduma bile gitmeye ihtiyaç kalmasın. O da milletin kararıdır, çünkü biz başkası adına karar vermiyoruz" diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, partilerin anlaşmasından milletin memnun olacağını belirterek, bu anlaşmanın olmaması durumunda referandum üzerinden millete gidilebileceğini kaydetti. Hürriyet
Davutoğlu, A Haber'de katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
"İKİ MEYDAN OKUMAYLA KARŞI KARŞIYAYIZ"
"Başkanlık sistemi ve yeni anayasa konusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan iki ayrı referandumdan bahsetti. Sizin düşünceniz nedir?" sorusu üzerine Davutoğlu, 12 Eylül Anayasası'nın, yetersizliği, getirdiği keşmekeş konusundaki tartışmaların hep olduğunu hatırlattı.
Bazı şeyleri AK Parti'nin tek başına yapabileceğini, bazılarında ise diğer partilerle işbirliği yapmak zorunda olunduğunu belirten Davutoğlu, "Önümüzde çok ciddi iki meydan okumayla tabiri caizse karşı karşıyayız, hemen, acil. Birisi güvenlikle ilgili, terörle mücadele. Bu konuda toplantılar yaptık. Yoğun bir terörle mücadele sürüyor. Bu konuda Irak ve Suriye'den kaynaklanan ek güvenlik riskleri de söz konusu. Dolayısıyla bu konuda atılacak adımlar, aciliyet kesbeden adımlar, toplumu bütünleştirmesi gereken adımlar" dedi.
DİKKATLERİ DAĞITMADAN TERÖRLE MÜCADELE VURGUSU
Rus uçağının sınırda düşmesi dolayısıyla bir güvenlik krizi yaşandığını, çarşamba günü açıklanması beklenen FED kararının, ekonomi üzerindeki etkileri de başta olmak üzere, dünyadaki küresel ekonomik krizin sancılarıyla uğraşmak durumunda olduklarını, hükümetin vaatlerinin, reform programlarının bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, bütün bu denklem içinde dikkatlerini, hiç dağıtmadan terörle mücadele, ekonomik yapılanma, Irak-Suriye bağlamındaki gelişmelere vermek durumunda olduklarını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, dikkatlerin dağılması, muhalefetle ortak tutum alınmaması durumunda, özellikle terörle mücadelede doğabilecek sıkıntılar olabileceğine dikkati çekti.
"DİKKAT DAĞILMADAN MÜCADELE EDECEĞİZ"
Bütün bunların içinde yeni anayasanın da unutulmaması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "ana gibi herkesi kuşatacak bir anayasa yapalım" çağrısında bulunduğunu, bu mücadeleyi sürdüreceklerini dile getirdi.
Bütçe ile ilgili atacakları adımlar sonrasında muhalefetle anayasayı, bütçeyi, iç tüzüğü, reformları konuşacaklarına işaret eden Davutoğlu, gelecek hafta bu görüşmelerin gerçekleşebileceğini ifade etti.
Toplumun bütününün sükunet içinde anayasayı konuşması gerektiğini belirten Davutoğlu, kimseye bir şey dayatmadan, sakin bir tartışmaya ihtiyaç olduğunu bildirdi. Başbakan olarak görevinin, Türkiye'de bu sükuneti sağlamak olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu sükunet sağlanmadan, kutuplaşma içinde bir anayasa yapılamayacağını geçmişte gördük. Matematiksel olarak da mümkün değil, psikolojik olarak da mümkün değil. Terörle mücadele ve ekonomik alanda bir kriz olmaması için çaba sarf edeceğiz, kendime biçtiğim misyon budur. Bunlarla ilgili hükümetimizin dikkati dağılmadan mücadele edeceğiz. Yoksa soyut olarak anayasa tartışmasını başlattığınız anda, buradan dikkat dağıldığında buralarda zaafa uğrarız. Öbür tarafta da anayasanın başkanlık sistemi de dahil olmak üzere sükunetle tartışılmasını, konuşulmasını, istişare edilmesini sağlayabilecek bir ortam hazırlayacağız. Bu nasıl olur? 2013'ten bu yana süregiden kutuplaşma atmosferinden çıkmak, herkesin kendi mahallesinden çıkması, herkesin kendi çevresiyle konuşmaktan çıkması ve başka çevrelerle konuşur hale gelmesi... Ben onun için sivil toplumla temasa geçeceğim, muhalefet liderleriyle..."
KILIÇDAROĞLU'NA ÇAĞRI
"Türkiye'de en büyük tehlike Alevilerin Alevilerle, Sunnilerin Sunnilerle, Kürtlerin Kürtlerle, Türklerin Türklerle konuşup ya da muhafazakarların muhafazakarlarla, ulusalcıların ulusalcılarla konuşup birbirleriyle konuşmamaları" diyen Davutoğlu, herkesin birbiriyle konuşmasını istedi.
Yeni anayasa konusunda kimsenin itirazının olmadığını belirten Davutoğlu, anayasanın muhtevası ve siyasal sistemin niteliğiyle ilgili farklılıkların olduğuna işaret etti.
Başkanlık sistemi de dahil olmak üzere bazı tartışmaların, 27 Nisan e-muhtırası yapılmasaydı, belki gündemde bile olmayacağına dikkati çeken Davutoğlu, "İhtiyaç olmadığı anlamında değil. Ama cumhurbaşkanını 'şuradan seçtiremezsiniz' dediğinde, 'o zaman halka gideriz' dedik ve başka bir yol ve yöntem benimsendi" dedi.
Davutoğlu, bütün bu tecrübeler ışığında, özellikle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na şart getirmeden, herhangi bir bariyer ortaya koymadan her şeyi tartışma çağrısında bulunarak, "Sonra da sivil toplumumuza... Ben en aykırı fikirlerde olan kimlerse, onları bulacağım, konuşacağım, dinleyeceğim, buna söz veriyorum. En aykırı fikirde olan kimse... Onlara bu anayasanın getirdiği zaafları bizzat anlatacağım. Sonrasında o psikolojik ortam oluştuğunda bulacağımız yöntem; şu veya bu kişiye, ne Sayın Cumhurbaşkanımıza ne bana ne de başka bir isme bağlı olmayacak şekilde, kalıcı bir sistemin temellerini oluşturabilir" ifadesini kullandı.
"GÖNÜL İSTER Kİ TBMM'DE MUTABAKAT SAĞLANSIN"
Hiç kimsenin anayasa tartışmasını konjonktürel bir tartışma olarak yapmaması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'de sistemik ve anayasanın felsefesi açısından problem olduğunu söyledi.
"20-30 sene sonra biz yokken de şimdi nasıl 12 Eylül Anayasasını, 27 Mayıs'ı bırakanlara sitem ediyoruz, bize sitem etmemesi lazım yeni nesillerin. Ben bu konuda hiçbir fikrin dışlanmaması gerektiğini düşünüyorum" diyen Davutoğlu, "ortam psikolojisinin" önemine işaret etti.
Davutoğlu, hiçbir şeyi dayatmayacaklarına, hiç kimsenin dışlanmayacağına değinerek, "Sayın Cumhurbaşkanının zikrettiği iki referandum, farklı yöntemler, bunların hepsi konuşulabilir, konuşulmalı da" dedi.
TBMM'nin aldığı kararın da milletin kararı olduğunu hatırlatan Davutoğlu, "Gönül ister ki TBMM'de mutabakat sağlansın, referanduma bile gitmeye ihtiyaç kalmasın. O da milletin kararıdır, çünkü biz başkası adına karar vermiyoruz" diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, partilerin anlaşmasından milletin memnun olacağını belirterek, bu anlaşmanın olmaması durumunda referandum üzerinden millete gidilebileceğini kaydetti. Hürriyet
Yaşar Büyükanıt şüpheli sıfatıyla ifade verdi
Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 27 Nisan "e-muhtırasına" ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında "şüpheli" sıfatıyla İstanbul'daki evinde talimatla ifadesi alındı.
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Talimat Bürosu Savcısı Seyit Peker, 5 Aralık'ta savcılığa ulaşan talimat yazısı üzerine, Büyükanıt'ın avukatıyla telefonla görüştü.
Büyükanıt'ın sağlık durumunun yerinde olmadığını bildirilmesi üzerine savcı Peker, Fenerbahçe Orduevi'ndeki ikametine giderek, Büyükanıt'ın ifadesini aldı.
Yaşar Büyükanıt'ın, ifade alma işlemi sırasında 2 sayfalık yazılı savunma verdiği, savunmasında da suçlamaları kabul etmediğini söylediği öğrenildi. Büyükanıt'ın yazılı savunması UYAP'a işlenerek, Ankara'ya gönderildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, TSK'nın internet sitesinde 27 Nisan 2007'de yayımlanan e-muhtıraya ilişkin soruşturma başlatmıştı.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nda görevli Savcı Selda Binboğa da soruşturma kapsamında eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın ifadesinin alınması amacıyla, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na talimat yazmıştı. Hürriyet
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Talimat Bürosu Savcısı Seyit Peker, 5 Aralık'ta savcılığa ulaşan talimat yazısı üzerine, Büyükanıt'ın avukatıyla telefonla görüştü.
Büyükanıt'ın sağlık durumunun yerinde olmadığını bildirilmesi üzerine savcı Peker, Fenerbahçe Orduevi'ndeki ikametine giderek, Büyükanıt'ın ifadesini aldı.
Yaşar Büyükanıt'ın, ifade alma işlemi sırasında 2 sayfalık yazılı savunma verdiği, savunmasında da suçlamaları kabul etmediğini söylediği öğrenildi. Büyükanıt'ın yazılı savunması UYAP'a işlenerek, Ankara'ya gönderildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, TSK'nın internet sitesinde 27 Nisan 2007'de yayımlanan e-muhtıraya ilişkin soruşturma başlatmıştı.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nda görevli Savcı Selda Binboğa da soruşturma kapsamında eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın ifadesinin alınması amacıyla, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na talimat yazmıştı. Hürriyet
Memura en az 122 lira zam
Memurların Ocak ayında alacağı zam belli oldu. Toplu iş sözleşmesi çerçevesinde yüzde 6 olarak belirlenen zam oranına göre, en düşük memur zammı 122 lira, en yüksek memur maaşı ise 494 liraya yükselecek. Memurların maaşlarına enflasyon farkı da Mart ayında eklenecek.
En düşük memur emeklisi maaşı da 90 lira yükselecek.
Milliyet gazetesinde yer alan hesaplamada, halen 2 bin 29 lira olan en düşük memur maaşı, 2 bin 151 liraya yükselecek. Böylece en düşük memur maaşı olan 15'inci derecenin birinci kademesindeki hizmetlinin maaşında 122 lira artış gerçekleşecek. En yüksek memur maaşı olan müsteşar maaşı da 8 bin 218 liradan 8 bin 712 liraya çıkacak.
Müsteşar maaşında 494 lira artış yaşanacak. Yüzde 6 zamla; halen 2 bin 699 lira olan 3'üncü derecenin 1'inci kademesindeki öğretmen maaşı 161 lira artışla 2 bin 860 liraya, 4 bin 62 lira olan 1'inci derecenin 1'inci kademesindeki pratisyen hekim maaşı 244 lira yükselişle 4 bin 306 liraya, 3 bin 703 lira olan 2'nci derecenin 1'inci kademesindeki avukat maaşı 222 lira artışla 3 bin 925 liraya ulaşacak.
Hemşire maaşları da 2 bin 479 liradan 2 bin 628 liraya çıkacak. Böylece hemşire maaşında 149 liralık artış olacak. 3'üncü derecenin 2'nci kademesindeki memur maaşı ise 2 bin 412 liradan 145 lira yükselişle 2 bin 557 lirayı bulacak. Memur emeklileri de yüzde 6 zam alacak. Halen bin 515 lira olan en düşük memur emeklisi maaşı, bin 605 liraya çıkacak.
GÖZLER ENFLASYONDA
Ayrıca memurlara ve memur emeklilerine 2015 yılından enflasyon farkı çıkarsa, bu da Ocak maaşına eklenecek. Şu ana kadarki enflasyon verileri fark alınacağını gösteriyor. Enflasyon farkında kesin sonuç, Ocak ayı başında ortaya çıkacak.
EK ARTIŞLAR DA VAR
Öğretmenlere nöbet ücreti ödenecek. Aylık nöbet ücretinin tutarı Ocak'tan itibaren brüt 98.56 lira olarak belirlendi. Hafta sonu yapılan merkezi sınavlarda görev ücreti oturum başına 140.91 lira olacak. 4C'liler oransal zammın yanında 159 TL ek ödeme kazanımına kavuşacak. KİT'lerde görev yapan baş müdür, kombina, fabrika, müessese ve işletme müdürleri 84, mühendis, mimar ve veteriner hekimler 100 lira ilave zam alacak. Şef kadrolarındaki personel 59, koruma ve güvenlik görevlileri 42 lira ilave zamdan yararlanacak.
En düşük memur emeklisi maaşı da 90 lira yükselecek.
Milliyet gazetesinde yer alan hesaplamada, halen 2 bin 29 lira olan en düşük memur maaşı, 2 bin 151 liraya yükselecek. Böylece en düşük memur maaşı olan 15'inci derecenin birinci kademesindeki hizmetlinin maaşında 122 lira artış gerçekleşecek. En yüksek memur maaşı olan müsteşar maaşı da 8 bin 218 liradan 8 bin 712 liraya çıkacak.
Müsteşar maaşında 494 lira artış yaşanacak. Yüzde 6 zamla; halen 2 bin 699 lira olan 3'üncü derecenin 1'inci kademesindeki öğretmen maaşı 161 lira artışla 2 bin 860 liraya, 4 bin 62 lira olan 1'inci derecenin 1'inci kademesindeki pratisyen hekim maaşı 244 lira yükselişle 4 bin 306 liraya, 3 bin 703 lira olan 2'nci derecenin 1'inci kademesindeki avukat maaşı 222 lira artışla 3 bin 925 liraya ulaşacak.
Hemşire maaşları da 2 bin 479 liradan 2 bin 628 liraya çıkacak. Böylece hemşire maaşında 149 liralık artış olacak. 3'üncü derecenin 2'nci kademesindeki memur maaşı ise 2 bin 412 liradan 145 lira yükselişle 2 bin 557 lirayı bulacak. Memur emeklileri de yüzde 6 zam alacak. Halen bin 515 lira olan en düşük memur emeklisi maaşı, bin 605 liraya çıkacak.
GÖZLER ENFLASYONDA
Ayrıca memurlara ve memur emeklilerine 2015 yılından enflasyon farkı çıkarsa, bu da Ocak maaşına eklenecek. Şu ana kadarki enflasyon verileri fark alınacağını gösteriyor. Enflasyon farkında kesin sonuç, Ocak ayı başında ortaya çıkacak.
EK ARTIŞLAR DA VAR
Öğretmenlere nöbet ücreti ödenecek. Aylık nöbet ücretinin tutarı Ocak'tan itibaren brüt 98.56 lira olarak belirlendi. Hafta sonu yapılan merkezi sınavlarda görev ücreti oturum başına 140.91 lira olacak. 4C'liler oransal zammın yanında 159 TL ek ödeme kazanımına kavuşacak. KİT'lerde görev yapan baş müdür, kombina, fabrika, müessese ve işletme müdürleri 84, mühendis, mimar ve veteriner hekimler 100 lira ilave zam alacak. Şef kadrolarındaki personel 59, koruma ve güvenlik görevlileri 42 lira ilave zamdan yararlanacak.
ABD’den Gülen'e 21 gün süre
Ankara’nın, Fethullah Gülen ve takipçilerine yönelik yürüttüğü mücadele, Türk hükümetinin de anlaştığı Londra merkezli Amsterdam Hukuk Bürosu’nun Fethullah Gülen’e yönelik hafta içi ABD’de açtığı davayla yeni bir aşamaya geçti.
Dava dilekçesi Gülen Hareketi tarafından mağdur edildiklerini savunan üç Türk vatandaşı adına hazırlandı. Türkiye’nin resmi olarak dahil olmadığı davayla hem iade kararının en önemli ayağı sayılan ABD’de bir mahkemenin Gülen’e ilişkin bir suç tespit etmesi şartının yerine getirilmesi süreci başlatılmış oldu hem de resmi bir iade talebinin iki ülke ilişkileri üzerinde ilave bir baskı kurmasının önüne geçildi.
4 AY İÇİNDE TOPLANACAK
Hürriyet’in Pensilvanya’daki dava dosyasından ulaştığı bilgilere göre dava dilekçesini ‘3:15−CV−02354−RDM’ dosya numarasıyla işleme koyan Yargıç Robert Mariani, 7 Aralık 2015’te bir yazı hazırlayarak Gülen’den 21 gün içinde suçlamalara cevap vermesini istedi. Mariani, şikâyetçilerin avukatlarına gönderdiği 9 Aralık 2015 tarihli yazıda ise 4 ay içinde davaya ilişkin bir toplantı düzenleyeceğini duyurdu. Davayı açan avukat Robert Amsterdam, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, “Bizim çalışmamız Gülen Hareketi’ne yönelik hem bir hukuk mücadelesi hem de aynı zamanda politik bir mücadele ve bir soruşturma. Mart ya da nisan ayında çabalarımızın ilk sonuçlarına dair bir rapor da sunacağız “diye konuştu. Amsterdam, Gülen Hareketi’ne yönelik suçlamaların bu davanın ötesinde olduğunu belirterek, “İnsan kaçakçılığı, vergi sahtekârlığı, göçmen yasasının ihlali gibi alanlarda Gülen Hareketi’ne yönelik ciddi suçlamalar var” dedi.
Şikâyet dilekçesinin en ilginç kısmı avukatların, Türkiye’nin Gülen’in iadesini gayrıresmi olarak istediğini belirttikleri bölüm. Dilekçenin 8. maddesinde şöyle deniliyor: “Sayın Gülen, yasal olarak seçilmiş bir hükümeti devirmek için önemli devlet kurumlarına sızma nedeniyle Türkiye’de resmi olarak suçlandı. Türk Hükümeti, yargılanması için Gülen’in iadesini gayriresmi olarak istedi ancak Sayın Gülen ABD’de kalıyor ve bu mahkemenin uhdesindeki bölgede yaşıyor.” Amerikan yönetimi, mahremiyet ilkesi gereği iade başvurularına dair yorum yapmıyor. Ancak daha önce konuyla ilgili Hürriyet’e bilgi veren üst düzey bir Amerikalı yetkili, “Bu konunun asıl muhatabı Adalet Bakanlığı. Şimdiye kadar Adalet Bakanlığı’na resmi bir başvuru yapılmadı. Türkiye belgeler eşliğinde resmi başvurusunu yaptığında Adalet Bakanlığı ne yapabileceğine bakar” demiş ve Gülen’in iadesi için ABD mahkemeleri nezdinde de bir suça iştirak ettiğinin kanıtlanması gerektiğine işaret etmişti.
İADE HÜKÜMETLER ARASI
Amsterdam Hukuk Bürosu’nun sahibi Robert Amsterdam, “Bu dava Gülen Hareketi’nin ABD’de de dokunulmaz olmadığını gösterecek” dedi. Amsterdam, 7 Aralık 2015’te Gülen’in yaşadığı Pensilvanya Eyaleti’ndeki Orta Bölge Mahkemesi’ne Amerikalı hukuk Bürosu Fox Rothschild ile ortak verdikleri dilekçenin Türkiye’nin iade başvurusundan ayrı olduğunu söyledi. Amsterdam, sahibi olduğu hukuk bürosunun Türkiye’nin Gülen’e yönelik iade başvurusunun herhangi bir aşamasına dahil olup olmadığı sorusuna yorum yapmayıp “İade meselesi hükümetler arasında bir meseledir” demekle yetindi. Dilekçede, Amsterdam ve avukatlar liderliğini Mehmet Doğan’ın yaptığı iddia edilen, 40 sanıklı ‘Tahşiye Davası’ nedeniyle ‘terör örgütüne üye olma’ suçlamasıyla yargılanan ve hapis yatan üç Türk vatandaşını temsil ediyor. Amsterdam, “Benim müvekilim Türk Hükümeti. Fakat bu davada Gülen Hareketi’nce mağdur edilmiş üç kurbanı savunuyoruz” derken, bu kişilerden ücret alıp almadığına açıklık getirmedi.
TALİMAT GÜLEN’DEN GİTTİ
Dava dilekçesinde, ‘dünya genelinde 10 milyon takipçisi’ olduğu, ‘25 milyar dolarlık bir varlığı ve ABD’de 120’nin üzerinde ‘charter’ diye adlandırılan, devlet destekli yarı özel okulu kontrol ettiği’ belirtilen Gülen’in talimatıyla, Türkiye’de polisin Tahşiye grubu üyelerini mağdur ettiği savunuldu. Dilekçede Gülen’in bu konudaki talimatını önce 2009 Nisan başı, takipçileri tarafından yönetilen www.herkul.org adlı sitede, sonra yine Gülen Hareketi’nin sahibi olduğu Samanyolu televizyonu kanalında ‘Tek Türkiye’ adlı bir dizi aracılığıyla verdiği belirtiliyor. Gülen’e yönelik suçlamalar şöyle: “Yabancıya Kötü Muamele Yasası’ ihlal edilerek Mehmet Doğan Hareketi üyelerine eziyet. Bu suça yardım ve suç ortaklığı. Şikâyetçilerin keyfi olarak gözaltına alınıp uzun süre tutuklu kalmaları. Suça yardım ve suç ortaklığı. Haksız yere hapse atma. Sivil komplo.”
‘Yabancıya Kötü Muamele Yasası’ (ATS), 1789’dan beri ABD kanunlarında yer alan, 1980’lerden beri de Amerikan vatandaşı olmayan kişilerin ABD dışında uğradıkları insan hakları ihlalleri nedeniyle Amerikan mahkemelerinde açtıkları davalara gerekçe olarak kullanılan bir madde.
(Tolga Tanış / hürriyet.com.tr)
Dava dilekçesi Gülen Hareketi tarafından mağdur edildiklerini savunan üç Türk vatandaşı adına hazırlandı. Türkiye’nin resmi olarak dahil olmadığı davayla hem iade kararının en önemli ayağı sayılan ABD’de bir mahkemenin Gülen’e ilişkin bir suç tespit etmesi şartının yerine getirilmesi süreci başlatılmış oldu hem de resmi bir iade talebinin iki ülke ilişkileri üzerinde ilave bir baskı kurmasının önüne geçildi.
4 AY İÇİNDE TOPLANACAK
Hürriyet’in Pensilvanya’daki dava dosyasından ulaştığı bilgilere göre dava dilekçesini ‘3:15−CV−02354−RDM’ dosya numarasıyla işleme koyan Yargıç Robert Mariani, 7 Aralık 2015’te bir yazı hazırlayarak Gülen’den 21 gün içinde suçlamalara cevap vermesini istedi. Mariani, şikâyetçilerin avukatlarına gönderdiği 9 Aralık 2015 tarihli yazıda ise 4 ay içinde davaya ilişkin bir toplantı düzenleyeceğini duyurdu. Davayı açan avukat Robert Amsterdam, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, “Bizim çalışmamız Gülen Hareketi’ne yönelik hem bir hukuk mücadelesi hem de aynı zamanda politik bir mücadele ve bir soruşturma. Mart ya da nisan ayında çabalarımızın ilk sonuçlarına dair bir rapor da sunacağız “diye konuştu. Amsterdam, Gülen Hareketi’ne yönelik suçlamaların bu davanın ötesinde olduğunu belirterek, “İnsan kaçakçılığı, vergi sahtekârlığı, göçmen yasasının ihlali gibi alanlarda Gülen Hareketi’ne yönelik ciddi suçlamalar var” dedi.
Şikâyet dilekçesinin en ilginç kısmı avukatların, Türkiye’nin Gülen’in iadesini gayrıresmi olarak istediğini belirttikleri bölüm. Dilekçenin 8. maddesinde şöyle deniliyor: “Sayın Gülen, yasal olarak seçilmiş bir hükümeti devirmek için önemli devlet kurumlarına sızma nedeniyle Türkiye’de resmi olarak suçlandı. Türk Hükümeti, yargılanması için Gülen’in iadesini gayriresmi olarak istedi ancak Sayın Gülen ABD’de kalıyor ve bu mahkemenin uhdesindeki bölgede yaşıyor.” Amerikan yönetimi, mahremiyet ilkesi gereği iade başvurularına dair yorum yapmıyor. Ancak daha önce konuyla ilgili Hürriyet’e bilgi veren üst düzey bir Amerikalı yetkili, “Bu konunun asıl muhatabı Adalet Bakanlığı. Şimdiye kadar Adalet Bakanlığı’na resmi bir başvuru yapılmadı. Türkiye belgeler eşliğinde resmi başvurusunu yaptığında Adalet Bakanlığı ne yapabileceğine bakar” demiş ve Gülen’in iadesi için ABD mahkemeleri nezdinde de bir suça iştirak ettiğinin kanıtlanması gerektiğine işaret etmişti.
İADE HÜKÜMETLER ARASI
Amsterdam Hukuk Bürosu’nun sahibi Robert Amsterdam, “Bu dava Gülen Hareketi’nin ABD’de de dokunulmaz olmadığını gösterecek” dedi. Amsterdam, 7 Aralık 2015’te Gülen’in yaşadığı Pensilvanya Eyaleti’ndeki Orta Bölge Mahkemesi’ne Amerikalı hukuk Bürosu Fox Rothschild ile ortak verdikleri dilekçenin Türkiye’nin iade başvurusundan ayrı olduğunu söyledi. Amsterdam, sahibi olduğu hukuk bürosunun Türkiye’nin Gülen’e yönelik iade başvurusunun herhangi bir aşamasına dahil olup olmadığı sorusuna yorum yapmayıp “İade meselesi hükümetler arasında bir meseledir” demekle yetindi. Dilekçede, Amsterdam ve avukatlar liderliğini Mehmet Doğan’ın yaptığı iddia edilen, 40 sanıklı ‘Tahşiye Davası’ nedeniyle ‘terör örgütüne üye olma’ suçlamasıyla yargılanan ve hapis yatan üç Türk vatandaşını temsil ediyor. Amsterdam, “Benim müvekilim Türk Hükümeti. Fakat bu davada Gülen Hareketi’nce mağdur edilmiş üç kurbanı savunuyoruz” derken, bu kişilerden ücret alıp almadığına açıklık getirmedi.
TALİMAT GÜLEN’DEN GİTTİ
Dava dilekçesinde, ‘dünya genelinde 10 milyon takipçisi’ olduğu, ‘25 milyar dolarlık bir varlığı ve ABD’de 120’nin üzerinde ‘charter’ diye adlandırılan, devlet destekli yarı özel okulu kontrol ettiği’ belirtilen Gülen’in talimatıyla, Türkiye’de polisin Tahşiye grubu üyelerini mağdur ettiği savunuldu. Dilekçede Gülen’in bu konudaki talimatını önce 2009 Nisan başı, takipçileri tarafından yönetilen www.herkul.org adlı sitede, sonra yine Gülen Hareketi’nin sahibi olduğu Samanyolu televizyonu kanalında ‘Tek Türkiye’ adlı bir dizi aracılığıyla verdiği belirtiliyor. Gülen’e yönelik suçlamalar şöyle: “Yabancıya Kötü Muamele Yasası’ ihlal edilerek Mehmet Doğan Hareketi üyelerine eziyet. Bu suça yardım ve suç ortaklığı. Şikâyetçilerin keyfi olarak gözaltına alınıp uzun süre tutuklu kalmaları. Suça yardım ve suç ortaklığı. Haksız yere hapse atma. Sivil komplo.”
‘Yabancıya Kötü Muamele Yasası’ (ATS), 1789’dan beri ABD kanunlarında yer alan, 1980’lerden beri de Amerikan vatandaşı olmayan kişilerin ABD dışında uğradıkları insan hakları ihlalleri nedeniyle Amerikan mahkemelerinde açtıkları davalara gerekçe olarak kullanılan bir madde.
(Tolga Tanış / hürriyet.com.tr)
Öğretmenler Cizre ve Silopi’yi terk ediyor
Cizre ile Silopi'de görevli öğretmenlere SMS ile mesaj gönderilerek 'hizmet içi eğitime' alındıkları bildirilince ilçeleri terk etmeye başladılar.
Cizre’de otogardaki yoğunluk nedeniyle araç bulamayan öğretmenler yanlarındaki bavullarla 5 kilometre yürüyerek İpek Yolu’na çıkarak bulabildikleri araçlara bindi.
“SEMİNERLERİ MEMLEKETİNİZDE ALABİLİRSİNİZ”
Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde öğretmenlere bugün öğle saatlerinde cep telefonlarına SMS mesajları gönderildi. Mesajlarda tüm öğretmen ve yöneticilerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 14 Aralık 2015 tarihinden itibaren hizmet içi eğitim seminerine alındığı belirtilirken, “Öğretmenlerimiz seminerlerini memleketlerinde alabilir” yazılı mesaj gönderildi.
Cizre’de 104 okulda 431 bin 127 öğrenciye eğitim veren 1298 öğretmenden aileleri başka il ve ilçelerde oturan öğretmenler bunun üzerine ilçeyi terk etmeye başladı. Önce bankalar önünde para çekmek için uzun kuyruklar oluşturan öğretmenler, ardından yanlarına aldıkları bavullarla birlikte ayrılmaya başladı. Özel araçları bulunan öğretmenler araçlarıyla, olmayanlar ile minibüs ve yaya olarak otogara akın etti. Otogarda yoğunluk nedeniyle büyük hareketlilik yaşandı. İlçeden ayrılmak için otobüs bulamayan öğretmenler yaya olarak 5 kilometre uzaklıkta bulunan uluslararası İpek Yolu’na çıktı. Öğretmenler burada otostop yaparak bulabildikleri araçlara binerek ayrıldı. Araç bulamayan öğretmenler ise yağmur altında beklemek zorunda kaldı.
HALK TEDİRGİN OLDU
Cizre’de öğretmenlerin ayrılması ilçe halkı arasında da tedirginlik yarattı. İlçe sakinleri, Cizre’de sokağa çıkma yasağı uygulanacağı tahmininde bulunarak, fırın, market, manavlara akın ederek alışveriş yaptı. Özellikle fırın ve marketlerin önünde saatlerce uzun kuyrukları oluştu. Cizre’de polis ilçe giriş ve çıkışlarını zırhlı araçlarla tutarak yoğun güvenlik önlemleri aldığı görüldü.
SİLOPİ’DE 3 GÜN İZİN
Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde Milli Eğitim Müdürlükleri SMS aracılığıyla öğretmenlere mesaj atarak, izinli oldukları bildirildi. 68 okulda 39 bin 128 öğrencinin bulunduğu ve 1701 öğretmenin görev yaptığı Silopi’de İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Sait Uysal tarafından öğretmenlere gönderilen mesajda, “Merkez okullarında görev yapan öğretmenler 14-15-16.12.2015 tarihlerinde hizmet içi eğitime alınacağından belirtilen tarihlerde okullar tatil edilmiştir. İş-Kur personelleri belirtilen tarihlerde okullarda hazır tutulacaktır. Okullarda bulunmayan personellerin işlerine son verilecektir. Bilgilerinize rica ederim” denildi. Silopi’de son günlerde halk arasında ‘sokağa çıkma yasağı’ ilan edilecek söylentilerinin ardından öğretmenlere gönderilen mesajların ardından, öğretmenler yanlarına aldıkları kişisel eşyaları ile birlikte ilçeyi terk etmeye başladı. İlçe otogarında da öğretmenlerin ayrılması nedeniyle hareketli anlar yaşadı. Silopi’de köylerden gelen öğrencilerin kaldığı pansiyon ve yurtlarda boşaltılarak, öğrenciler evlerine gönderildi. DHA
Cizre’de otogardaki yoğunluk nedeniyle araç bulamayan öğretmenler yanlarındaki bavullarla 5 kilometre yürüyerek İpek Yolu’na çıkarak bulabildikleri araçlara bindi.
“SEMİNERLERİ MEMLEKETİNİZDE ALABİLİRSİNİZ”
Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde öğretmenlere bugün öğle saatlerinde cep telefonlarına SMS mesajları gönderildi. Mesajlarda tüm öğretmen ve yöneticilerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 14 Aralık 2015 tarihinden itibaren hizmet içi eğitim seminerine alındığı belirtilirken, “Öğretmenlerimiz seminerlerini memleketlerinde alabilir” yazılı mesaj gönderildi.
Cizre’de 104 okulda 431 bin 127 öğrenciye eğitim veren 1298 öğretmenden aileleri başka il ve ilçelerde oturan öğretmenler bunun üzerine ilçeyi terk etmeye başladı. Önce bankalar önünde para çekmek için uzun kuyruklar oluşturan öğretmenler, ardından yanlarına aldıkları bavullarla birlikte ayrılmaya başladı. Özel araçları bulunan öğretmenler araçlarıyla, olmayanlar ile minibüs ve yaya olarak otogara akın etti. Otogarda yoğunluk nedeniyle büyük hareketlilik yaşandı. İlçeden ayrılmak için otobüs bulamayan öğretmenler yaya olarak 5 kilometre uzaklıkta bulunan uluslararası İpek Yolu’na çıktı. Öğretmenler burada otostop yaparak bulabildikleri araçlara binerek ayrıldı. Araç bulamayan öğretmenler ise yağmur altında beklemek zorunda kaldı.
HALK TEDİRGİN OLDU
Cizre’de öğretmenlerin ayrılması ilçe halkı arasında da tedirginlik yarattı. İlçe sakinleri, Cizre’de sokağa çıkma yasağı uygulanacağı tahmininde bulunarak, fırın, market, manavlara akın ederek alışveriş yaptı. Özellikle fırın ve marketlerin önünde saatlerce uzun kuyrukları oluştu. Cizre’de polis ilçe giriş ve çıkışlarını zırhlı araçlarla tutarak yoğun güvenlik önlemleri aldığı görüldü.
SİLOPİ’DE 3 GÜN İZİN
Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde Milli Eğitim Müdürlükleri SMS aracılığıyla öğretmenlere mesaj atarak, izinli oldukları bildirildi. 68 okulda 39 bin 128 öğrencinin bulunduğu ve 1701 öğretmenin görev yaptığı Silopi’de İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü Sait Uysal tarafından öğretmenlere gönderilen mesajda, “Merkez okullarında görev yapan öğretmenler 14-15-16.12.2015 tarihlerinde hizmet içi eğitime alınacağından belirtilen tarihlerde okullar tatil edilmiştir. İş-Kur personelleri belirtilen tarihlerde okullarda hazır tutulacaktır. Okullarda bulunmayan personellerin işlerine son verilecektir. Bilgilerinize rica ederim” denildi. Silopi’de son günlerde halk arasında ‘sokağa çıkma yasağı’ ilan edilecek söylentilerinin ardından öğretmenlere gönderilen mesajların ardından, öğretmenler yanlarına aldıkları kişisel eşyaları ile birlikte ilçeyi terk etmeye başladı. İlçe otogarında da öğretmenlerin ayrılması nedeniyle hareketli anlar yaşadı. Silopi’de köylerden gelen öğrencilerin kaldığı pansiyon ve yurtlarda boşaltılarak, öğrenciler evlerine gönderildi. DHA
13 Aralık 2015 Pazar
'32 gazetecinin hapiste olması en büyük ayıplardan birisi'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü ziyaret etmek için Silivri Cezaevi’ne gitti. Kılıçdaroğlu, yaklaşık 2 saat süren ziyaretin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, "Şu anda 32 gazeteci hapiste. 21. yüzyılın Türkiyesi'nde 32 gazetecinin hapiste olması en büyük ayıplardan birisidir" dedi.
Kılıçdaroğlu, Grup Başkanvekili Levent Gök, Genel Sekreter Gürsel Tekin ve İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın ile Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ü ziyaret etti. Demokrasiye ve özgürlüklere ihtiyaç olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "haber yaptı" diye gazetecilerin tutuklanması, gözaltına alınması ve hapse atılmasının doğru ve kabul edilir olmadığını söyledi.
Dündar ve Gül'ün moralinin iyi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Aslında içerideler mi dışarıdalar mı emin olun çok büyük bir farkı da yok bu işin. Çünkü Türkiye bir yarı açık cezaevine dönüştürüldü. İnsan hakları ihlal ediliyor, demokrasi askıya alınmış gibi bir hava, atmosfer var" ifadelerini kullandı.
'32 GAZETECİ HAPİSTE'
Kılıçdaroğlu, grup toplantısında Başbakan Ahmet Davutoğlu'na "Gazeteci arkadaşlar tutuklanmasın, tutuksuz yargılansınlar, arzu ediyorsanız bir kanun teklifiyle bu işi çözelim ve Türkiye'yi bu ayıptan kurtaralım" diye çağrıda bulunduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Şu anda 32 gazeteci hapiste. 21. yüzyılın Türkiyesi'nde 32 gazetecinin hapiste olması en büyük ayıplardan birisidir. Bakın Türkiye bugün dünyada tutuklu gazeteciler nedeniyle gündemde oluyor. Neden olsun, hangi gerekçeyle? Yazık günah değil mi bu insanlara? 'Haber yapıyor' diye gazeteciye alıyorsunuz, hapse atıyorsunuz, üstelik yapılan haberlerin tamamı doğru. Dünyanın bildiği bir gerçeği gazetede manşete çektiler diye insanlar hapse mi atılır? Bunları doğru bulmuyoruz. Bu ülkede huzur içinde yaşayacaksak, özgürce bir şeyleri tartışacaksak, hükümetin yanlışlarını özgürce gazeteciler köşelerine veyahut manşetlerine taşıyıp, haber yapacaklarsa bundan üzüntü değil, gurur duymamız gerekir. Demokrasinin gelişmiş olduğunu anlamış oluruz. Güç, kendisine en azından sınırlama getirmiş olur. Hem 'güçlü olacağım' diyeceksiniz hem insanları tutuklayacaksınız, hapse atacaksınız ve bunun adına 'ileri demokrasi' diyeceksiniz. Bunu asla kabul etmiyoruz."
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, söylediklerinin 32 gazeteci içinde de geçerli olduğunu dile getirerek, "Türkiye Cumhuriyeti hapishanelerinde 32 gazetecimiz var ve bunu asla doğru bulmuyoruz. 32 gazetecinin de serbest bırakılmasını istiyoruz" diye konuştu. Kılıçdaroğlu, açıklamasının ardından vatandaşlarla fotoğraf çektirdi. DHA
Kılıçdaroğlu, Grup Başkanvekili Levent Gök, Genel Sekreter Gürsel Tekin ve İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın ile Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ü ziyaret etti. Demokrasiye ve özgürlüklere ihtiyaç olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "haber yaptı" diye gazetecilerin tutuklanması, gözaltına alınması ve hapse atılmasının doğru ve kabul edilir olmadığını söyledi.
Dündar ve Gül'ün moralinin iyi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Aslında içerideler mi dışarıdalar mı emin olun çok büyük bir farkı da yok bu işin. Çünkü Türkiye bir yarı açık cezaevine dönüştürüldü. İnsan hakları ihlal ediliyor, demokrasi askıya alınmış gibi bir hava, atmosfer var" ifadelerini kullandı.
'32 GAZETECİ HAPİSTE'
Kılıçdaroğlu, grup toplantısında Başbakan Ahmet Davutoğlu'na "Gazeteci arkadaşlar tutuklanmasın, tutuksuz yargılansınlar, arzu ediyorsanız bir kanun teklifiyle bu işi çözelim ve Türkiye'yi bu ayıptan kurtaralım" diye çağrıda bulunduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Şu anda 32 gazeteci hapiste. 21. yüzyılın Türkiyesi'nde 32 gazetecinin hapiste olması en büyük ayıplardan birisidir. Bakın Türkiye bugün dünyada tutuklu gazeteciler nedeniyle gündemde oluyor. Neden olsun, hangi gerekçeyle? Yazık günah değil mi bu insanlara? 'Haber yapıyor' diye gazeteciye alıyorsunuz, hapse atıyorsunuz, üstelik yapılan haberlerin tamamı doğru. Dünyanın bildiği bir gerçeği gazetede manşete çektiler diye insanlar hapse mi atılır? Bunları doğru bulmuyoruz. Bu ülkede huzur içinde yaşayacaksak, özgürce bir şeyleri tartışacaksak, hükümetin yanlışlarını özgürce gazeteciler köşelerine veyahut manşetlerine taşıyıp, haber yapacaklarsa bundan üzüntü değil, gurur duymamız gerekir. Demokrasinin gelişmiş olduğunu anlamış oluruz. Güç, kendisine en azından sınırlama getirmiş olur. Hem 'güçlü olacağım' diyeceksiniz hem insanları tutuklayacaksınız, hapse atacaksınız ve bunun adına 'ileri demokrasi' diyeceksiniz. Bunu asla kabul etmiyoruz."
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, söylediklerinin 32 gazeteci içinde de geçerli olduğunu dile getirerek, "Türkiye Cumhuriyeti hapishanelerinde 32 gazetecimiz var ve bunu asla doğru bulmuyoruz. 32 gazetecinin de serbest bırakılmasını istiyoruz" diye konuştu. Kılıçdaroğlu, açıklamasının ardından vatandaşlarla fotoğraf çektirdi. DHA
Etiketler:
can dündar,
chp,
kemal kılıçdaroğlu,
medya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)