2 Mart 2016 Çarşamba

Okul müdürü öğrencilerini tacizden tutuklandı

Çanakkale'de bir okul müdürü, iki kız öğrencisini tacizden tutuklandı. Çanakkale Milli Eğitim Müdürlüğü, olayın ardından okul müdürünü açığa aldı.


Olay, Ezine ilçesine bağlı Geyikli Beldesi’ndeki Geyikli Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde meydana geldi. 25 Şubat perşembe günü bir kişinin ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne olayı anlatan dilekçe vermesiyle ortaya çıktı. Bunun üzerine olay, tutanak altına alınarak savcılığa intikal ettirildi. Savcı, hem okul müdürü İ.K.’nin, hem de iki kız öğrencinin ifadelerini aldı. Öğrencilerden biri tacize uğramadığını söylerken, diğeri taciz iddialarını doğruladı ve okul müdürü İ.K.’nin, kendisine elle tacizde bulunduğunu öne sürerek şikayetçi oldu.

Savcının tutuklama istemiyle mahkemeye sevk ettiği okul müdürü İ.K., tutuklanarak cezaevine gönderildi. Çanakkale Milli Eğitim Müdürü Zülküf Memiş ise taciz iddiaları nedeniyle Okul Müdürü İ.K.’nin açığa alındığını ve iddiaları araştırmak üzere müfettiş görevlendirdiklerini söyledi. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor. Hürriyet

İsveç’te ‘’taciz bekçileri’’ görev başında

İsveç’te 5 kadının yüzme havuzunda sığınmacılar tarafından cinsel saldırıya uğramasının ardından toplanan bir grup, polislerle birlikte devriye görevine çıktı.

Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan ve 5 bikinili kadının sığınmacılar tarafından cinsel saldırıya uğradığı bildirilen olayın üzerine İsveç’te bir grup polisle birlikte yüzme havuzlarında nöbet tutmaya başladı.
İsveç’in güney doğusunda bulunan Kalmar kentinde huzuru sağlamak için göreve çıkan grubun üyesi Siri Bernhardsson, cinsel saldırı mağdurlarının çoğunun ‘’utanç duydukları için’’ polise gitmediklerine dikkat çekti.
‘’Havuzlarda polise bildirilmeyen vakalar çoğunlukta’’ diyen Bernhardsson, kadın ve erkeklerin ayrı ayrı jakuzilere girmek zorunda kalmalarının 2016 İsveç’inde kabul edilemez bir durum olduğunu belirtti.
Bekçi grubunun başka bir üyesi Ella Sjoberg ise, kendisinin de 16 yaşındayken cinsel saldırıya uğradığını ifade etti ve ‘’16 yaşındaki bir kız için erkekler tarafından sıkıştırılıp korkutulmak, buna benzer cinsel saldırıların gün yüzüne çıkmasını engelliyor’’ açıklamasında bulundu.
Kalmar’da son olarak 6000 sığınmacıya ev sahipliği yapılabilmesi için 34 mülteci kampının açıldığı biliniyor.
Daha önce de Almanya’nın Köln kentinde yılbaşı gecesinde 15 kişinin sığınmacılar tarafından cinsel saldırıya uğradığı bildirilmişti. ntv

Minik Fatma Gül’ün dramı

Vücudunun her yeri yara içinde olan minik Fatma herkesin yüreğini sızlattı. Ailesi ise yaşadıkları durum karşısında çaresiz...

Konya’da doğuştan deri hastalığı bulunan kelebek hastası (Epidermolysis Bullosa) 10 yaşındaki Fatma Gül Kızıltaş, Sağlık Kurulu raporu olmasına rağmen, tedavi hizmeti gördüğü hastaneden yaralarını koruyucu tıbbi malzemeyi alamıyor. Vücudunun her yeri yara içinde olan Fatma Gül’ün tek hayali ise, o tıbbi malzemeler sayesinde evlerinin penceresinden seyrettiği çocuk parkında oynayabilmek. Kamu Hastaneler Birliği yetkilileri ise Fatma Gül için ihtiyacı olan tıbbi malzeme ihalesinin yapıldığını ve aileye teslim edileceğini söyledi.

Selçuklu İlçesi’nde Kızıltaş ailesinin tek çocuğu olan Fatma Gül Kızıltaş, doğuştan kelebek hastası. Milyonda bir görülen, tedavisi olmayan bir tür su toplayan deri hastalığı olan kelebek hastalığında, deri o derece hassas ki, ufak bir sürtünme bile su toplanmasına yol açıyor. Bu nedenle de vücudunun her yeri yara içinde olan Fatma Gül’ün, el ve ayak parmaklarının üzeri hastalığı nedeniyle deri kaplanmış olduğundan, parmakları birbirine yapışık durumda.

Bugüne kadar el ve ayak parmaklarını kullanamayan Fatma Gül, yaklaşık 2 hafta önce Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan ameliyatla yapışık olan el parmakları birbirinden ayrıldı. Ayak parmakları için de önümüzdeki dönemlerde ameliyat olacak.

EVDE TEDAVİ VE EĞİTİM ALIYOR

Fatma Gül, hastalığı nedeniyle sık sık pansuman olması gerektiği içinde sürekli tedavi gördüğü Beyhekim Devlet Hastanesi tarafından ’Evde Sağlık Hizmetleri’ kapsamında evinde tedavi ediliyor. Hastalığı nedeniyle bugüne kadar okula hiç gidemeyen Fatma Gül, eğitimine de yine ‘Evde Eğitim Hizmetleri ‘ kapsamında evinde alıyor.

Fatma Gül, evinde içinde ailesiyle sarılıp temasa geçmesi ya da dışarıya çıkıp oynaması için yaralarını koyucuyu medikal malzemeleri kullanması gerekiyor. Ancak tedavi gördüğü hastaneden koruyucu medikal malzemeler alamıyor. Hatta yeni ameliyat olduğu el parmaklarına giymesi gereken koruyucu eldiven yerine poşet eldiven kullanıyor.

“PARKTA OYNAMAK İSTİYORUM”

Fatma Gül, tek hayalinin sürekli evinin penceresinden baktığı parkta oynamak olduğunu söyledi. Fatma Gül, ”Evimizin önünde park var. Pencereden sürekli bakıyorum ama hiç parka gidemedim. Aslında gitmeyi çok istiyorum. Ancak orada kaydıraktan kayarken vücudumda yara olur ve olan yaralarım da daha kötü olur diye korkuyorum. Yaralarım iyileşince koşup oynamak, parka gitmek, seksek oynamak istiyorum” dedi.

HEMŞİRE OLMAK İSTİYOR

Hastalığı nedeniyle okula gidemediği için evde eğitim gören Fatma Gül, ”Diğer çocuklar gibi ben de okula gidip, sınıfta sıralara oturup ders görmek istiyorum. Ama hastalığım nedeniyle gidemiyorum. Öğretmenim eve geliyor. Derslerimi aksatmadan çalışıyorum. Hemşire olmak istiyorum” dedi.

TIBBİ MALZEME ALAMIYORUZ

29 yaşındaki ev kadını anne Şerife Kızıltaş, evde tedavi hizmeti gördüğü Beyhekim Devlet Hastanesi’nden kızının yaraları için koruyucu malzeme alamadıklarını ileri sürdü. Sağlık Kurulu Raporu karşılığında tıbbi malzeme alabileceklerini hatırlatan Kızıltaş, ”Sağlık Kurulu Raporu’nu 2 yılı aşkın bir süre önce aldık.  Ama taleplerimize rağmen hala tıbbi malzeme alamadık. Kızım daha önce Numune Hastanesi’nde tedavi görüyordu, sonradan Beyhekim Devlet Hastanesi’nde tedavisini devam ettirdik. Her iki hastanedeye talep etmiştik. Ancak hastane yetkilileri bize medikalcılar versin diyor. Eğer oradan alırsak parasını devlet karşılamaz. Bizim ödememiz gerekir. Biz de bunun altında kalmayız. Eşim sanayi de çalışıyor. Alacak gücümüz yok. Bu malzemeleri alamayınca kızımın yaraları da artıyor” dedi.

KİMSE BİZİ EVİNE ALMAK İSTEMİYOR

Kızının yaraları nedeniyle de toplum tarafından dışlandıklarını ileri süren Kızıltaş, ”Zor bir hayatımız var. Toplum içine çıkamıyoruz. Komşuya bile, misafirliğe gidemiyoruz. Kızımın derileri dökülüyor. Kimse bizi evine almak istemiyor. Tamamen eve kapalı kaldık. Hastaneye bile zor götürüyorum. Çok zor bir hayat sürüyoruz. Kızımın yaraları geçmese bile hafiflemesini istiyorum” diye konuştu.

GEREKİRSE BAKANLIĞIN ÖNÜNDE YATIP, EYLEM YAPACAĞIZ

Epidermolysis Bullosa Yardım ve Dayanışma Derneği (Debra Türkiye) Başkanı Adem Akyüz, Sağlık Bakanlığı ile SGK’nın evde sağlık hizmeti gören hastaların tıbbi medikal malzemelerini tedavi gördükleri hastaneler tarafından karşılanacağı yönünde protokol imzaladığını belirterek, ”Eğer bir hastane, bir hastaya evde tedavi hizmeti veriyorsa, hasta için gerekli olan tıbbı medikal malzemeleri de temin etmek zorunda. Çünkü hasta başka bir yerden alırsa, parasını kendi öder. Devlet karşılamaz. Ancak çoğu hastane, tıbbı malzemelerin fiyatlarını yüksek bulup, bu malzemeleri satın almıyor. Bu durum Türkiye genelindeki var. Sağlık Bakanlığı ve SGK tarafından imzalanan protokolde yerine getirilmemiş oluyor” dedi.

Akyüz, Fatma Gül’ün kullanabileceği sabitleyici giysinin 200, eldivenin 50, yapışkan yara örtüsünün 90, silikon yara örtüsünün de 215 lira olduğunu ve bu malzemelerin de bir kaç güne bir yenisiyle değiştirilmesi gerektiğini belirtti.

KAMU HASTANELER BİRLİĞİ’NDEN AÇIKLAMA

Kamu Hastaneler Birliği yetkilileri ise Fatma Gül Kızıltaş’a, 2 yıldır  düzenli olarak evde sağlık hizmeti verildiğini belirterek, “Fatma Gül Kızıltaş’ın tıbbı malzeme alamadığı yönünde bize bugüne kadar şikayet ya da müracaat olmadı. Biz durumu yeni öğreniyoruz. Yaptığımız araştırmada da evde sağlık hizmeti veren doktor, geçen 29 Şubat günü aileden malzeme alınması için talep almış ve aylık bin 500 lira olmak üzere 12 ay boyunca tıbbi malzeme alınması yönünde ihalesini de hemen gerçekleştirdik. Malzemeler yarın aileye teslim edilecek. Geçen 2 yıllık süreçte hastanın mağduriyeti konusunda ise her hangi bir ihmal olup olmadığı yönünde de soruşturma başlattık. İhmal varsa sorumlular hakkında gerekli yasal işlem yapılacak. Hastanımızda bundan sonra düzenli olarak tıbba malzemelerini alacak” dedi. DHA

Gelinler Suriyeli damatlar Alman!

Yabancılarla evliliklerde Suriyeli gelinler, Alman damatlar ilk sırada yer aldı.


Türkiye İstatistik Kurumu’nun ‘Evlenme ve Boşanma İstatistikleri- 2015′ araştırmasında, evlenme ve boşanmalarda önceki yıla göre önemli bir değişim görülmedi. Ancak, 1 yıllık dönemde boşanan çiftlerin sayısı önceki yıla göre yüzde 0.7 , boşananların sayısı ise yüzde 0.5 arttı. Yabancı gelinde Suriyeliler, damatta ise Almanlar birinci sırayı aldı.

Araştırmaya göre, evlenen çiftlerin sayısı önceki yıla göre yüzde 0.5 artarak 2015 yılında 602 bin 982’ye ulaştı. Kaba evlenme hızı ise, binde 7.71 olarak gerçekleşti. Boşanan çiftlerin sayısı önceki yıla göre yüzde 0.7 artarak 131 bin 830 oldu. Kaba boşanma hızı ise binde 1.69 olarak gerçekleşti. Kaba evlenme hızının 2015 yılında en yüksek olduğu il; binde 9.84 oranı ile Kilis oldu. Kilis’i binde 9.40 ile Aksaray, binde 9.33 ile Ağrı izledi. Kaba evlenme hızının en düşük olduğu il ise binde 5.87 ile Kastamonu oldu. Kastamonu’yu binde 5.92 oranı ile Gümüşhane, binde 5.94 ile Tunceli takip etti. Ortalama ilk evlenme yaşı, 2015 yılında erkekler için 27, kadınlar için 23.9 oldu. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk evlenme yaş farkı ise 3.1 yaş olarak gerçekleşti.

SURİYELİLER, YABANCI GELİNLER ARASINDA BİRİNCİ

TÜİK araştırmasında yabancı gelinlerin sayısı 2015 yılında 18 bin 814 ve toplam gelinlerin yüzde 3.1’ini oluşturdu. Yabancı gelinler arasında Suriyeliler 3 bin 569 kişi ve yüzde 19 ile birinci sırada yer aldı. Suriyeli gelinleri yüzde 14. ile Alman gelinler 2 bin 695 kişiyle Alman gelinler ve  yüzde 8. ve bin 653 kişi ile Azerbaycanlı gelinler izledi. Yabancı damatlar arasında Alman damatlar ilk sırada yer aldı. Yabancı damatlar uyruklara göre incelendiğinde, Alman damatlar bin 368 kişiyle yüzde 38. ile birinci sıraya çıktı. Alman damatları yüzde 7. ile 282 kişiyle Avusturyalı damatlar ve yüzde 8 ve 241 ile Suriyeliler izledi. DHA

Üsküdar’a papağan yağdı!

Üsküdar Salacak'ta tesbih ağaçlarına konmuş 50 kadar papağan, görenleri şaşkına çevirdi.

Birçok İstanbullu hâlâ bilmez, papağanların bu şehirde hızla çoğaldığını; üstelik sürüler hâlinde gezdiğini… İşte o sürülerden birine rastladık dün Üsküdar’da… Tabiri caizse, Harem’den Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur; ama papağan yağmuru!…

İkindi sonrası Salacak sahillerindeki tesbih ağaçlarına konmuş 50 kadar papağanla karşılaşan vatandaşlar çok şaşırdı. Tesbih ağaçları üzerindeki yemişleri çıtır çıtır yiyen yeşil papağanları görenler, Kızkulesi manzarasını bırakıp bu ‘tropikal cümbüşü’ seyretmeyi tercih etti. “Nereden kaçmış bunlar? Burası Rio mu? Halüsinasyon mu görüyoruz?” diyenler de vardı, papağanlara çoktan alışmış olanlar da… İstanbul’un yeşiline yeşillik katan bu şirin papağanlar, Cihan objektiflerine de eşsiz pozlar verdi!

HIZLA ÇOĞALIYORLAR

Salacak-Karacaahmet civarını mesken tutan yeşil papağanlar, son yıllarda Yıldız Parkı, Eyüp, Moda ve Florya gibi semtlerde de sıkça görülür oldu. İstanbul’da sayıları hızla artan yeşil papağanlar (İskender papağanları) diğer tropikal türlere göre soğuğa daha dayanıklı. Havaların ısınmasıyla birlikte hareketlenen bu sempatik hayvanlar, her an karşınıza çıkıp size ‘tropikal’ bir sürpriz yaşatabilir. Bizim gibi şanslıysanız, sürüsüyle de karşılaşabilirsiniz.
Yeşil papağanların İstanbul’a ilk nasıl geldiği ise tam olarak bilinmiyor… Kimileri, 90’larda Boğaz’da batan bir gemiden veya devrilen bir TIR’dan kaçan papağanların koloniler kurarak hızla çoğaldığını söylüyor, kimileri ise gümrükten geçirilemeyen papağanların tabiata bırakıldığını…

Ancak, herkesin korkulu rüyası “küresel ısınma” ile birlikte soğuğa dayanıklı yeşil papağanların yaşam alanının kuzeye doğru genişlediği de bilimsel bir gerçek… Üsküdar Salacak sahilinde bu durumu anlattığımız bir vatandaş, “Eğer öyleyse, kırmızı gagalı bu sevimli hayvanların İstanbul’a gelişi belki de kıyamet alametidir!” diye espri yapıyor. Cemal Süreya da bir şiirinde, “Biliyorum, papağan renklidir mahşer!” der. “İstanbul’un dili olsa, papağan gibi konuşsa” diyor bir başka şair… Kim bilir belki de çok uzak olmayan bir gelecekte papağanlar da martılar kadar İstanbul’la özdeşleşir!…Sözcü



Ünlü sunucu Seval Akbaba hayatını kaybetti

Bir süredir kanser tedavisi gören sunucu Seval Akbaba yaşam mücadelesini kaybetti.


TRT’de ekranlara gelen Sokak Lezzetleri programının sunucusu Seval Akbaba, bir süredir kanserle mücadele ediyordu.

Genç sunucu verdiği yaşam mücadelesini bu sabah kaybetti. Kötü haberi, Seval Akbaba’nın yapımcı arkadaşı Tunahan İlbars facebook’tan duyurdu.

İlbars, Seval Akbaba ile yer aldığı fotoğrafı sayfasında paylaşarak altına şu notu düştü:

“Bundan bir kaç yıl önce girdi hayatıma. Önce sunucumdu… Sonra, dostum, can yoldaşım, sırdaşım ve kardeşim oldu. Bugün o kardeşimi kaybetmenin tarifsiz acısını yaşıyorum… Bir çok insan için öldükten sonra arkasından güzel şeyler söylenir. Kimi doğrudur, kimi abartıdır. Ancak Seval, şu üç günlük dünyada tanıdığım en temiz, en dürüst ve en iyi insanlardan biriydi. ‘Kanatsız melek’ tanımı en çok O’na yakışırdı. Belki de bu kirli dünya O’nun gibi melek ruhlu birine fazla geldi. Söylenecek, anlatacak o kadar çok şey var ki… Velhasıl seni hep bu fotoğraftaki gibi hatırlayacağım güzel arkadaşım. O sıcacık, içten, gülen gözlerinle… Hayatımıza hep güzel şeyler kattın, yüce Rabbim de ahirette sana nice güzellikler nasip etsin… Seni çok seviyorum…”


1 Mart 2016 Salı

Skandal kitap: Çok eşli Nasreddin Hoca!

Nasreddin hoca'nın iki eşli olarak gösterildiği “Nasreddin Hoca ile Düşünmeyi Öğrenmek” kitabına velilerden tepki geldi.

CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin, 8 yaş üzeri çocuklara yönelik olarak basılan ve okullara dağıtılan bir kitapta, ”Çok eşliliğin olağan ve sevimli gösterilmeye çalışıldığını” savundu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi verdi.

İstanbul’da çeşitli okullarda görevli öğretmenler tarafından tavsiye edilen okuma listeleri arasında yer alan, Oscar Brenifier ve İsabelle Millon imzalı “Nasreddin Hoca ile Düşünmeyi Öğrenmek” kitabındaki “Seçme ve Fark Etme” bölümünde yer alan “İki Eş” başlıklı öykünün velilerce tepkiyle karşılandığını belirten Engin, Bakan Avcı’ya bu kitaptan kadar kaç adet basıldığını ve hangi okullara satıldığını sordu.

ÇAĞDIŞI EĞİTİM

Nüktedan kişiliği ile öne çıkan Nasreddin Hoca’nın bu kitapta “iki teyze kızı ile evli bir adam” olarak yansıtıldığını vurgulayan Engin şöyle dedi:

“Kitabın arka kapağında çocuklara Nasreddin Hoca fıkraları üzerine biraz daha düşünerek alt metinlerini okuma becerisi kazandırmanın ve derinlerde yatan felsefi kavramlarla tanıştırmanın amaçlandığı yazılı. Fakat gerçekte çok eşliliği gencecik zihinlerin bilinçaltına sinsice yerleştirme ve sevimli gösterme çabasını yansıtmaktadır. Bu durum çağdaş Türkiye’nin aile yapısına ve toplumsal değerlerine de aykırıdır. Gelişmiş ülkeler okul öncesi eğitimden başlayarak yaratıcı beyinler yetiştirmeye çalışırken, ülkemizde böyle bir kitabın okullarımızda tavsiye edilmesi, geleceğimizin umudu olan çocuklarımıza nasıl çağ dışı bir eğitim sunulduğunun ve geleceğimizi nasıl kaybetmekte olduğumuzun tipik bir göstergesidir”

ÇOK EŞLİ NASREDDİN HOCA!

Kitaptaki öyküye göre Nasreddin Hoca, Leyla ve onun teyzesinin kızı Ceren isimli iki eşi olan biri olarak yansıtılıyor. Leyla ve Ceren de, kimi daha çok sevdiğini öğrenmeye çalışmak için Nasrettin Hoca’yı sıkıştıran ve bu sebeple sürekli birbirleriyle tartışan kadınlar olarak anlatılıyor.

Kitapta öyküye ilişkin sorularda ise “Nasreddin Hoca iyi bir koca mıdır?”, “Nasreddin Hoca’nın verdiği cevap iki kadını da mutlu eder mi?”, “Nasreddin Hoca neyi ölçüt alarak iki eşi arasında seçim yapmaktadır?” gibi çocuklarda kafa karışıklığı yaratabilecek sorular yer alıyor.

Yayıncısı tarafından “her yaş” grubuna hitap ettiği iddia edilen kitabın çeşitli okullarda 2. sınıftan 8. sınıfa dek tavsiye edilen okuma listeleri içerisinde yer aldığının velilerce dile getirildiğini belirten Engin, Bakanlığın bu durumdan haberdar olup olmadığını sordu.

”Bu ve benzeri kitaplar Bakanlığınız tarafından herhangi bir ön denetimden geçirilmemekte midir?. Kitaplardaki cinsiyetçi öğeler bugüne dek neden ayıklanmamıştır? İktidarınız bu konuda neden yeterince istekli bir tutum sergilememektedir? Bu kitabın eğitimcilerce tavsiye edilmesi ve öğrencilerce okunmasını önlemek için şimdiye dek Bakanlığınız nezdinde herhangi bir girişimde bulunulmuş mudur? Bu kitaba ilişkin Bakanlığınıza gelen herhangi bir şikâyet mevcut mudur?” sorularının da yanıtlanmasını istedi. (cumhuriyet.com.tr)

Başbakanlık konutunda sürpriz görüşme

Başbakan Ahmet Davutoğlu bugün öğle saatlerinde sürpriz görüşme yaptı.


Davutoğlu, Mersin'de vahşi bir cinayete kurban giden Özgecan Aslan'ın annesi Songül Aslan ile babası Mehmet Aslan'ı kabul etti.

Başbakanlık konutundaki görüşmeye Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu da katıldı.



Haliç'in temizliği 20 yıldır aralıksız devam ediyor

Bir zamanlar çevreye yaydığı pis koku nedeniyle yanından geçilemeyen İstanbul'un önemli simgelerinden ve "Altın Boynuz" adıyla da bilinen Haliç'in temizlik çalışmaları 20 yıldır aralıksız sürüyor.

Son yıllarda yüzülebilir hale gelen, etrafında 5 yıldızlı otellerin, üniversitelerin, siyasi parti il başkanlıklarının ve sivil toplum kuruluşlarının genel merkez binalarının kurulmaya başladığı Haliç'in temizlenmesi 1981'de askeri yönetim zamanında gündeme geldi.

İlk ciddi temizleme çalışmasına Bedrettin Dalan'ın belediye başkanlığı döneminde başlanan Haliç'in, çevresindeki deri ve diğer fabrikalarla iş yerleri başka bölgelere yönlendirildi. Haliç'in temizleme çalışmalarının hızı, Dalan'dan sonra göreve gelen belediye başkanı Nurettin Sözen döneminde giderek yavaşladı.

Erdoğan döneminde Haliç'ten 5 milyon metreküp çamur çıkartıldı

İstanbullular için ciddi bir problem kaynağı olan Haliç'in temizlenmesi işi dönemin belediye başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın döneminde "Haliç Çevre Koruma Projesi" ismiyle yeniden başlatıldı.

Toprakla doldurulması dahi önerilen Haliç'te, Erdoğan'ın döneminde ilk etapta tarama yapıldı ve 5 milyon metreküplük çamur, döşenen dev borularla Alibeyköy'deki eski taş ocaklarına pompalandı. 1997'de başlayan bu çalışma 1999'da tamamlandı. Temizliğin ikinci etabında ise Haliç'i kirleten evsel ve sanayi atıkları kolektörlere alındı. O dönemde Haliç'i kirleten evsel ve insani atıklar fileyle ve eski teknelerle toplanırken, bugün özel aparat takılan modern teknelerle ve düzenli olarak toplanıyor. Haliç'e akan sanayi ve evsel atıklar kolektörlerde arındırıldıktan sonra tekrar Haliç'e veriliyor. Haliç'teki sorunun asıl kaynağı olan çamursa her gün bu iş için özel tasarlanmış teknelerle toplanıyor.

Kirlilik sebebiyle duran deniz taşımacılığı da Haliç'te yeniden başladı. Çamura batmış Feshane ve Sütlüce'deki mezbaha restore edilerek kültür ve kongre merkezi olarak hizmete sunuldu. Bahariye Mevlevihanesi restore edildi ve SİT alanı ilan edilen Sadabad mesire alanındaki yaklaşık 10 tarihi yapının restorasyonu ise sürüyor.

Temizlendikten sonra Haliç'e Sultan Kayıkları indirildi ve Türkiye ve Osmanlı coğrafyasından seçilmiş eserlerin 1/25 ölçekli maketlerinin yer aldığı 128 maket eserin sergilendiği Miniatürk parkı yapıldı. Temizlenen Haliç'te her yıl çeşitli dallarda spor müsabakaları da düzenleniyor.

Dünya Büyükşehir Belediyeler Birliğinden birincilik ödülü

Haliç'e can veren önemli bir adım da 21 Ekim 2012'de atıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, 3.5 yıllık çalışmasıyla İstanbul Boğazı'ndan dev borularla günde 260 bin metreküp su Haliç'e taşındı. Haliç suyunun yenilenmesi ve biyolojik çeşitliliğin artmasını sağlayacak projede, deniz suyu Sarıyer Çayırbaşı'ndan alınarak, 5 kilometrelik tünelle Ayazağa'ya ulaştırılıyor. Burada yüzeye çıkan boğaz suyu, 23 metre terfi ettirilerek Kağıthane Deresi’ne aktarılıyor. Deniz suyu 9 kilometrelik dere yolculuğu sonrası Haliç'e ulaştırılıyor. Sarıyer’den alınan deniz suyunun, tünel ve terfi merkezleri ile Haliç’e ulaştırılması projesi 44 milyon liraya mal oldu. Çalışmalar sonrasında birçok balık türünün yeniden yaşamaya başladığı Haliç'teki bu proje, Dünya Büyükşehir Belediyeler Birliğinin verdiği "Metropolis" ödüllerinde birinciliğe değer bulundu.

Haliç'ten çıkarılan çamur, sızdırmaz kamyonlarla taşınıyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Mustafa Tahmaz, Haliç'te yaklaşık 20 yıldır aralıksız süren temizlik çalışmaları hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

Tahmaz, Haliç'te artık ev ve sanayi atığından kaynaklanan bir kirlenme olmadığını belirterek, önceleri çevresi fabrika ve iş yerleriyle dolu olan
Haliç'in her iki yakasında artık parklar, spor alanları ve yürüyüş parkurları olduğunu anlattı.

İstanbul'un simgesi olan ve Altın Boynuz olarak da bilenen Haliç'te temizlik çalışmasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı döneminde iki etap halinde yürütüldüğünü hatırlatan Tahmaz, şunları kaydetti:

"2005'e kadar Haliç'in temizliğiyle ilgili bir herhangi bir sıkıntı olmadı. 2005'te zamanla şikayetler oluşmaya başladı ve biz Haliç'te ikinci etap çalışmalara başladık. 2005'ten bu yana yaklaşık yılda 50 bin metreküp çamur çıkarıyoruz Haliç'ten. Çamur için ölçümler yapılıyor, Haliç içindeki yoğunlaşma, sığlaşma bölgeleri tespit ediliyor. O bölgede kepçeler vasıtasıyla çamur çıkarılıyor. Çamur tanklara alınıyor, burada dinlendirildikten sonra yineden kepçelerle kamyonlara yükleniyor ve karada bertarafı sağlanıyor. Sızdırmaz kamyonlarımız var yaklaşık 15 tane. Bu kamyonlar ve özel donanımlı ekipman sayesinde çamurun çevreye zarar vermeden bertarafı sağlanıyor."

Mustafa Tahmaz, 25 personelin Haliç'in temizliğinde görev aldığını belirterek, "Operatörlerimiz var, mühendislerimiz var, teknik manada karadan da destek sağlanıyor ve bilinçli bir şekilde işini bilen ekip, ekipman sayesinde çalışmamız devam ediyor. Program dahilinde ölçümler yapılıyor, program ona göre çıkarılıyor. Gün boyunca çalışma devam ediyor. Bulunduğumuz yerde derinlik yaklaşık 3 metre. Yani dere ağızlarından başlayarak 3 metre. Geçmişte biz çalışmaya başladığımızda 80 santimetreye kadar düşmüştü. Şu anda biz 3 metre derinliği sabit tutmaya çalışıyoruz. Çalışma Haliç'in genelinde devam ediyor. Sığlaşma nerede varsa, söylediğimiz ölçülerde nerede daralma varsa tespit ediliyor ve o bölgede çalışma yapılıyor" diye konuştu.

Alibeyköy ve Kağıthane derelerinin Haliç'e aktığına dikkat çeken Tahmaz, yağmur, sel sularıyla gelen çamurun burada toplandığını,biriken çamurla birlikte su üstündeki insan kaynaklı atıkların da her gün düzenli olarak ekipler tarafından özel aparatlı teknelerle temizlendiğini belirtti.
Tahmaz, Sarıyer'den alınan deniz suyunun Haliç'e pompalanmaya devam ettiğini de sözlerine ekledi.
Hürriyet

Nihat Hatipoğlu'nun yanıt veremediği soru

Canlı yayında izleyiciden gelen soruları yanıtlayan Nihat Hatipoğlu, 'Midye yemek haram mıdır' sorusunu 'Bu konular tartışmalı' diyerek geçiştirdi.

ATV ekranlarında izleyiciden gelen soruları yanıtlayan Nihat Hatipoğlu, "Midye yemek haram mıdır?" sorusuna yanıt vermeye çalıştı. Bu konuda net ifadelerde bulunmaktan kaçınan Hatipoğlu, "Bu konular tartışmalı" diyerek topu taca attı.

Nihat Hatipoğlu kimdir?
1955 Diyarbakır doğumlu. Diyarbakır, Siirt ve Malatya'da ilkokulu tamamladı. 1975'de Uşak İmam-Hatip Lisesi'ni ve Uşak Lisesi'ni bitirdi. 1981 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni tamamladı. Aynı Fakültede Hadis Ana Bilim dalında "Kur'an-ı Kerim'in Anlaşılmasında Hadislerin Rolü" adlı çalışmasıyla doktor, 2000 yılında Doçent, 2012 Yılında da Profesör oldu.
1985-1987 yılları arasında Mısır'da Arapça üzerine eğitim gördü. İmam-Hatip, Kur'an Kursları Müdürlüğü görevlerini yaptı. Şu anda Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Hadis Ana bilim dalı Öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Evli ve 3 çocuk babası
Kanal A'da 5 yıl dini programları hazırlayıp sundu. Ayrıca Ankara'da yayın yapan iki yerel radyoda 10 yıldan bu yana aralıksız olarak haftalık yayınlarına halen devam etmektedir. 2004 yılında Ramazan ayında Flash tv'de , 2005 Ramazan ayında Star tv'de Sahur programını hazırlayıp sundu. 2006 yılında Star tv de "Dosta Doğru" programı sundu ve 2006 yılında Star Tv de iftar ve Sahur Programlarını sundu. Radyo ve televizyon izleyicileri iftar ve sahur programlarını 1.olarak seçti. Programları Türkiye'de birçok radyoda yayınlanmaktadır.2011 yılından itibaren atv de başlayan programları ile Halen atv'de Ramazan programı ve sonrasında da haftalık programları inşallah devam edecektir.
Hatipoğlu evli ve üç çocuk babasıdır.

Partide dehşet

İngiltere'nin Southport kentindeki bir ev partisinden “agresif davranışları” nedeniyle kovulan bir kadın bir süre sonra partiye geri dönerek konuklardan birine saldırdı.


26 yaşındaki Kate Nield’ın yüzünü ısıran saldırgan, kadının yanağından büyük bir et parçasının kopmasına neden oldu.
Kanlar içinde Southport Hastanesi’ne kaldırılan Nield, aldığı yaranın sadece dikişlerle kapatılamayacak denli büyük olması nedeniyle deri nakli için Whiston Hastanesi’ne gönderildi. Burada, kadının kolundan alınan deri parçası yüzüne nakledildi.



Suriye'yi kurtarmak için Türkiye'yi feda etmeyin

Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Başkanı Jean-Marie Guehenno, Guardian gazetesinin internet sitesine Türkiye ve Orta Doğu'daki gelişmelere ilişkin bir makale yazdı.


"Suriye'yi kurtarmak için Türkiye'yi feda etmeyin" başlıklı yazıda Ankara'da askeri lojmanın hedef alındığı ve 28 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısı da hatırlatılarak "Türkiye, çok yönlü krizlere sürükleniyor. Batı'daki dostları araya girmeli" deniyor.

Yorum yazısında özetle şu ifadeler yer alıyor: 

"ABD ve AB ile olan dostluğu giderek daha kırılgan hale gelen ülke şimdi de tarihi düşmanı Rusya ile kanlı bıçaklı."

"Ankara'da dolaşan en korkunç senaryolarda bile 14'üncü Rus-Türk savaşı, Türk toplumundaki eşi benzeri görülmemiş kutuplaşma ve Suriyeli mülteci dalgasının devamı konuşuluyor."

"Tüm sorunlarına rağmen, Rusya ile Batı ve Orta Doğu ile Avrupa arasındaki bugünün gergin jeopolitik fay hatları için istikrarın çapası olan Türkiye'ye odaklanma vakti geldi."
"Türkiye'nin çok cepheli krizinin bazı kısımlarına, yönetimin kendisi sebep oldu. Fakat ülkeyi aşağı çeken bu kısır döngünün tersine çevrilmesi için Türkiye'nin dostlarının büyük bir müdahalesi gerekiyor. Gerek üst seviyelerde ortak ziyaretler aracılığıyla, gerekse de mülteciler için mali destek veya sahadaki eylemleriyle. En azından Batı tarafında, ABD ve Avrupa'nın gerçek çıkarları, her zaman olduğu gibi Türkiye ile devamlı, birbirine bağımlı ve istikrarlı bir ortaklığa dayanıyor."

Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Guehenno, Türkiye'nin sorunlarının belirli bir bağlam içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtip ekonomisinin hâlâ güçlü olduğunu, Avrupa'da son beş yılda en iyi hava yolu seçilen Türk Hava Yolları'nın başarısıyla İstanbul havaalanının hareketli olduğunu yazıyor ve Türk devletinin, tarihin de gösterdiği üzere topraklarını hiçbir başka güce terk etmeyeceğini ifade ediyor.

'Tarih Batı'nın Suriye kararını yargılar'

Orta Doğu'daki gelişmelere ilişkin olarak da, Batı'nın 2003 yılında Irak işgaline ve 2011 yılında Libya bombardımanına Ankara'nın karşı çıktığı hatırlatılıyor fakat Türkiye'nin Suriye'de Beşar Esad rejimine yönelik ise dönüşü olmayan bir şekilde tepki gösterdiği belirtiliyor. Makalede "Tarih, Batı'nın Ankara'yı göz ardı etme ve Suriye'de erken ve keskin eyleme geçmeme kararını da ağır bir şekilde yargılayabilir" deniyor.

Suriye'nin kuzeyinde de tehlikeli bir dönüm noktasında olunduğuna dikkat çeken Uluslararası Kriz Grubu Başkanı, Türkiye'nin Kürt savaşçılar, Rusya ve İran'dan gelecek güçlüklerle karşı karşıya olduğunu yazıyor.

Makale şöyle devam ediyor: 

"Türkiye ve ABD tarafından atılan yanlış adımlar, hali hazırda Türkiye'nin Batı'yla ilişkisinde yarıklar oluşturuyor. ABD'li ve Avrupalı liderler, IŞİD'i bedeli ne olursa olsun karşı konulacak ana tehdit olarak belirledi."

"Bu teşhis doğru değil. IŞİD'in vahşi soytarılıkları, Orta Doğu'da daha önce uygulanan kötü politikaların ve iktidar boşluğunun doğurduğu berbat emarelerden daha önemli bir gerekçe oluşturmuyor. Esad'ın Suriye hükümetinin yaptığı kontrolsüz bombardımanlarda, IŞİD'in öldürdüklerinden daha fazla insan öldü."

"Her şeyi IŞİD merceğinden görmek, (örgütün) oluşturduğu propaganda tuzağına düşürür. IŞİD'in öncelik olarak belirlendiği taktikler, daha büyük bir ödülün, istikrarlı, müreffeh bir Türkiye'nin kaybedilmesi riskini doğurur. Sürdürülebilir her türlü Suriye stratejisi Türkiye boyutunu da entegre edebilmek için elinden gelenin fazlasını yapmalıdır."

'Batı ve Türkiye, Suriyeli Kürtler konusunda uzlaşmalı' 

"Burada, Türkiye ve Batı, Suriyeli Kürtlerle ilgili anlaşmazlıklarının üstesinden gelmelidir. IŞİD'le mücadele adına ABD, Suriyeli Kürt milis grubu YPG ile işbirliği yapıyor. YPG ise, Türkiye'ye karşı 31 yıldır savaşan ve ABD ile AB'nin terörist örgüt olarak tanıdığı PKK'nın tamamına sahip olduğu bir ortağıdır."

"Batılı hükümetler kendi politikalarını birbirleriyle uyumlu hale getirmelidir. Türkiye'nin, Kürt hakları dâhil yönetimle ilgili uluslararası standartlara bağlı kalmasını sağlamalı ve Türkiye'yi geçen yıl kesilen PKK ile barış görüşmelerine dönmeye ikna etmek için elinden gelenin fazlasını yapmalıdırlar."

"Ama aynı zamanda, PKK'nın ateşkesin sabote edilmesinde büyük bir rol oynadığını ve Batı'nın Suriye'deki desteğinin Türkiye'de yeni kazanımlar için heveslendiğini de kabul etmeleri gerekir."

"Türkiye, Rusya ile İran'ın, ülkenin ayağına çelme takmak ve fırsatçı bir şekilde Suriye krizini kullanarak Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerini zayıflatmak, NATO'da kriz yaratmak amacıyla PKK'yı desteklediklerine inanıyor. Rus savaş uçakları sürekli olarak Türkiye'nin Suriye sınırı yakınlarında uçuyor ve Türkiye'nin kolay sinirlenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı öfkelendirmeye çalışıyor."

'PKK ile barış çabaları yeniden başlamalı'

"Erdoğan'ın şimdi, Türkiye'nin stratejik güvenliği için iyi niyetlerine ihtiyacı olduğu Batılı ortaklarıyla yapıcı bağlar kurmaya ihtiyacı var. PKK ile barış çabalarını yeniden başlatmalı ve YPG ile doğrudan görüşmelerle, Türkiye sınır güvenliğinin sağlama alınacağı ve Türkiye ordusunun Suriye'ye ateşi sona erdireceği bir anlaşmaya varmalı."

"Batı da, gelecek için en uygun stratejisine geri dönmeli, Türkiye'de istikrarın bozulmasının kabul edilmez olduğu konusunda PKK'yı uyarmalı, barış sürecine dönülmesi çağrısı yapmalı ve Türkiye'nin Rusya ile tırmanan gerilimini dindirme çabalarına yardım etmeli, Türkiye ile AB ilişkilerini inşa etmeye yönelmeli."

Guehenno, Türkiye'nin AB üyelik sürecine ilişkin gelecekte ne olacağını kimsenin bilmediğini, AB içindeki diğer krizlerin, Birlik içinde genişleme niyeti olmadığına işaret ettiğini belirtiliyor. Fakat yazara göre müzakerelerde sağlanacak ilerleme "Türkiye'ye geleceğe yönelik inandırıcı bir reform gündemi verebilir, ülke içinde yaşamın ve yönetim gelişmesini sağlayabilir."

AB'nin de mülteci kriziyle baş etmek için Türkiye'ye 3 milyar euro teklif ettiği de hatırlatılıyor. Orta Doğu'daki açmazın Türkiye'ye daha fazla uzanması durumunda da, bedelin daha ağır olacağı ve hatta 1990lı yıllardaki gibi Türkiyeli Kürt mültecilerin sayısının da artabileceği belirtiliyor.

Makalede 'ülkeleri Türkiye'den daha zengin ve daha güvenli olan Avrupalı liderlerin yüce gönüllü davranıp kılavuzluk etmeleri gerektiği tavsiye edilirken, Türk yetkililerin de eski işbirliğine dönmekte istekleri oldukları' yorumu yapılıyor.

Uluslararası Kriz Grubu Başkanı Guehenno, makalesini şu sözle noktalıyor:

"Suriye savaşı, giderek büyüyen uluslararası bir trajedi. Mevcut jeopolitik fırtınalarda, Türkiye ve Batı da şüphesiz aynı gemide."
BBC Türkçe

29 Şubat 2016 Pazartesi

Özürlü oğluna işkence etmek suçundan tutuklandı

Vicdansızlığın bu kadarı... Özel bakıma muhtaç zihinsel özürlü çocuğa annesi ve onun erkek arkadaşı, işkence etme suçundan tutuklandı. İnsanın kanını donduran olay Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşandı.

Amerika'nın Teksas eyaletinin Kaufman ilçesinde yaşayan Christi Howell (40), ve erkek arkadaşı Casey Shackleford (45), iddiaya göre Christi'nin 13 yaşındaki zihinsel özürlü oğluna suya yatırma işkencesinin de (Waterboarding) aralarında bulunduğu çeşitli istismar ve şiddet suçlamalarıyla tutuklandı.

İsmi açıklanmayan çocuğun yetkililere anlattıklarına göre, özürlü çocuk Shackleford'a 'evin köpeğinin kalçasına parmağını soktuğunu' söylediği için cezalandırıldı. Shackleford çocuğu saçlarından tutarak yüzüne havlu doladı. Ardından çocuğu yere yatırarak ağzına ve yüzüne soğuk su boca etti.

İPLE DOLADI

Yine iddialara göre, anne ve erkek arkadaşı özürlü çocuğu domuz bağı stilinde, boynundan ve cinsel organlarından bir iple bağladı. Bu işkence çocuğun vücudunda kesiklere ve ip yanıklarına sebep oldu.

Özürlü çocuk annesi Howell'ı, şınav çekerken vücudunu düzgün tutamayınca dövmekle de itham etti. Annesinin her yanlış şınav çekişinde 20-30 kez kalçasına, sırtına ve dirseklerine bir sopayla vurduğunu söyledi.

FİKRİ ERKEK ARKADAŞI BULMUŞ

Anne Howell su işkenceleri sırasında özürlü oğluna su döktüğünü ve iple bağladığını kabul etti. Gaddar anne istismarın Shackleford'un fikri olduğunu söyledi. Hakkında tutuklama talebiyle arama çıkartılan Shackleford, Kaufman polisine teslim oldu.

Anne Howell'ın kefalet bedeli 250.000 dolar olarak belirlendi. Shackleford'un hangi suçlarla itham edileceği ve kefalet bedeli henüz açıklanmadı. hürriyet.com.tr

Bir kilo erik 300 liradan satıldı

Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Ayaş Mahallesi'nde örtü altına alınan 10 dönümlük bahçede yetiştirilen erik, kilogramı 300 liradan satıldı.

Üretici Cengiz Yıldız, gazetecilere yaptığı açıklamada, emekli olduktan sonra kurduğu serada erik yetiştiriciliği yaptığını belirterek, çiftçiliği çok sevdiğini söyledi.

Bu yıl havaların sıcak gitmesi sayesinde erken ürün aldığını aktaran Yıldız, "Bu yıl ilk defa şubat ayında erik hasadı yaptım. İlk hasatta 250 kilogram erik topladık ve kilosunu 300 liradan sattık. Bahçeden toplanan erikleri İstanbul, Ankara ve İzmir'deki tüketicilere gönderiyoruz. Erken hasat yapmaktan dolayı çok mutluyum" dedi.

Yıldız, eriğin market ve manavlarda 100'er gramlık paketler halinde tüketicinin beğenisine sunulacağını sözlerine ekledi.

Ziraat yüksek mühendisi Mustafa Besili de son dönemlerde hava sıcaklığının yüksek olmasının erikleri çabuk olgunlaştırdığını vurgulayarak, normalde mart ortalarında olan hasadın bu sezon erken yapıldığını ifade etti.

"Dijital boşanma"ya büyük ilgi

Yılda ortalama 35 bin çiftin boşanma başvurusu yaptığı Hollanda'da, internet üzerinden gerçekleştirilen "dijital boşanma"ların sayısı giderek artıyor.

Hükümetin boşanmaları kolaylaştırmak için kurduğu siteye haftada ortalama 15 - 20 başvuru yapılıyor.

"Dijital boşanma", normal boşanma davalarına göre çok daha az masraflı. Ancak Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği, yeni sistemden memnun değil.

Bir yıllık denemenin ardından üç ay önce hizmete sokulan sitenin kuruluş amaçlarından biri, sorunlu çiftlerin karşı karşıya gelmeden, kavgasız biçimde boşanmalarına yardımcı olmaktı.

Ancak, masrafların düşüklüğü nedeniyle site kullanıcılarının yüzde 60'ını anlaşarak boşanmak isteyen çiftler oluşturuyor.

3 BİN EURO YERİNE 120 EURO

Normal bir boşanma davası, mahkeme harçlarıyla birlikte 3 bin euroyu buluyor. Ancak internet üzerinden yapılan boşanmaların toplam maliyeti 120 euro civarında.

Site üzerinden bugüne kadar 1520 boşanma başvurusu yapıldı. Bunlardan 600 çiftin boşanmış ya da boşanmak üzere olduğu belirtiliyor.

İnternet üzerinden yapılan başvurular, anlaşmazlık ve müzakere uzmanı avukatlar tarafından inceleniyor.

Çiftler, nafaka, velayet, ziyaret hakları ve mülkiyet gibi konularda internet üzerinden mesajlaşma yoluyla bildirimde bulunuyor.

Gereken durumlarda, başvuruyu inceleyen avukat anlık mesajlaşma yoluyla çiftlere sorular yöneltiyor ya da onların sorularına yanıt veriyor.

Başvurunun tamamlanmasının arından yetkili avukat bunu mahkemeye iletiyor. Hollanda'da boşanma davaları ortalama 3 - 4 ay sürüyor.

Projede yer alan avukatlardan Corry van Zeeland, Volkskrant gazetesine açıklamasında dijital boşanmanın çiftler arasındaki sorunları asgariye indirdiğini söyledi.

'SORUMSUZLUK'

Aile Avukatları ve Arabulucuları Derneği ise, dijital boşanma uygulamasını "sorumsuzluk" diye değerlendiriyor.

Derneğe göre, her boşanmada karmaşık hukuki, finansal ve vergi sorunları ortaya çıkıyor. İnternet yoluyla boşanma, aile avukatlarına farklı bir iş yükü getiriyor.

Dernek Başkanı Dianne Kroze, tepkilerinin kıskançlık ya da müşteri kaybetme korkusundan kaynaklanmadığını savunuyor. Üye avukatların kendi işleri yerine, dijital boşanmanın yarattığı sorunları tamir etmek için uğraştıklarını söylüyor. BBC Türkçe