Fethullah Gülen 14 Aralık operasyonunda yaşanan gözaltılarla ilgili sert mesajlar gönderdi. Gülen yine beddua etti.
Herkul.org'da yayınlanan sohbetinde Gülen, özetle şunları söyledi:
Ölüm üzerlerine yedi başlı bir canavar şeklinde gelse, onlar o kapıyı dosta vuslat kapısı gördüklerinden tebessümle karşılarlar. Ölüme böyle bakan insanları onun berisindeki tehlikeler hiç endişelendiremez ki!.. İçeriye atacaklarmış!.. Zannediyorum, dün içeriye attıkları insanlar meseleyi Kur’an okuyarak ve gülerek karşıladıkları gibi yarın öbür gün içeriye atacakları insanlar da öyle karşılayacaklardır. Onlar da ölümü -Firavun’un karşısında- Seyyidina Hazreti Musa gibi gülerek karşılayacaklardır. Gözü dönmüş dinsiz ve densizlerin tecavüzleri karşısında ölümü gülerek karşılayan Hazreti Zekeriya, Hazreti Yahya ve Hazreti Mesih gibi gülerek karşılayacaklardır. Hiçbir peygamber Nemrutlara ve Firavunların işlerini kolaylaştırmamıştır. Zâlimin işini kolaylaştırmak da vebaldir. Göbekleri çatlasın, beyin kanamasından gitsinler...
15 Aralık 2014 Pazartesi
Fethullah Gülen'le yolları hiç birleşmedi
14 Aralık’ın gerekçesi olarak gösterilen ‘Tahşiyeciler Cemaati’nin lideri Mehmet Ali Doğan, 25 yıl boyunca Muş’ta imamlık yaptı. İleri derecede görme kaybı bulunan Doğan, 2010’daki operasyon sonrasında 17 ay tutuklu kaldı. Doğan ve arkadaşları için iddianamede, “Direkt El Kaide’yle bağlantıları görünmese de aynı amaçla ülkemizde eylemler gerçekleştirdikleri görülmektedir” denilmişti.
Gülen Cemaati’ne yakın bazı medya kuruluşlarının yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 31 isme yönelik 14 Aralık Operasyonu’nun merkezinde ‘Tahşiyeciler’ adlı grup yer aldı. Gözaltına alınanlar, Tahşiyeciler hakkında ‘suç ve delil’ uydurmakla suçlanıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise operasyonda gözaltına alınanlarla ilgili dün Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan’ı kastederek, “17 ay iki gözü dahi görmeyen bir insanı tüm bir operasyonun başı diye yakalayıp 122 kişiyi içeriye alanlar işte bunlardı” dedi.
NUR HAREKETİ KÖKENLİ
Gülen Cemaati ile Tahşiye Cemaati arasındaki en önemli ortaklık, her iki cemaatin de referans kökeninin Said-i Nursi’nin temellerini attığı Nur Hareketi olması. Taraftarlarının “Zamanın güzelliği” anlamına gelen “Bedi-üz-Zaman” nitelendirilmesiyle övdüğü Said-i Nursi’nin öğrencisi Erzurumlu Mehmet Kırkıncı, Fethullah Gülen’in hocası kabul ediliyor. Gülen’in Nisan 2009 vaazında hedef gösterdiği iddia edilen Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan ise Said-i Nursi’nin öğrencileri arasında özel bir yeri bulunan emekli Albay Hacı Hulusi Yahyagil’in tedrisatında yetişti.
15 YAŞINDAN BU YANA RİSALE-İ NUR OKUYOR
Yahyagil’in 1986’da vefatına kadar ‘yolundan’ ayrılmayan, kendisini “15 yaşından bu yana Risale-i Nur okurum” sözleriyle tanıtan Mehmet Ali Doğan, 25 yıl boyunca Muş’ta imamlık yaptı, 1998 yılında emekli oldu. İmamlığı sırasında ağırlıklı olarak Muş, Elazığ, Bingöl ve Bitlis çevresinde cemaatini büyüttü. İleri derecede görme kaybı bulunan Mehmet Ali Doğan, emekliliği sırasında cemaatiyle aynı ismi taşıyacak olan Tahşiye Yayınevi’nin 2004 yılındaki kuruluşuna öncülük etti. Yayınevi Said-i Nursi’nin ‘Risale-i Nur’ adı verilen eserleri için yazdıkları ‘Risale-i Nur Şerhleri’ ile tanındı. Kendisini “Hz. Muhammed’in tebliğine sımsıkı sarılan sahabe-i kiramın yürüdüğü yoldan yürümeye ve bu istikametten taviz vermemeye kararlı kişiler” olarak nitelendiren yayınevinin yayınladığı şerhlerin hemen hemen tümünde Mehmet Ali Doğan’ın imzası vardı. Tahşiyeciler aynı zamanda Nur Hareketi içindeki ‘Mehdi’ düşüncesine en güçlü vurguyu yapan cemaat olarak da öne çıktı.
SELEFİ DÜŞÜNCESİNE ATIF
Yaklaşık 10 yıl öncesine dayanan aktif yayıncılık faaliyetleri Mehmet Ali Doğan’ı, Hizbullah gibi Said-i Nursi’yi kendisine referans alan ikinci ‘radikal’ cemaat olarak öne çıkmasına neden oldu. Hizbullah’dan farklı olarak ‘Radikal’ atıflarının, El Kaide’nin de beslendiği ‘Selefi’ düşünceyle benzerlikler taşıdığı iddia edildi. Ocak 2010’da Mehmet Ali Doğan ve cemaatine yönelik operasyon başlatıldı. Doğan ve onlarca arkadaşı yaklaşık 17 ay tutuklu kaldı. Savcılık iddianamesinde Doğan ve arkadaşları için, “Direkt olarak El Kaide’yle bağlantıları görünmese de aynı amaç ve stratejiyle hareket ederek ülkemizde eylemler gerçekleştirdikleri görülmektedir” deniliyordu.
Gülen Cemaati’ne yakın bazı medya kuruluşlarının yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 31 isme yönelik 14 Aralık Operasyonu’nun merkezinde ‘Tahşiyeciler’ adlı grup yer aldı. Gözaltına alınanlar, Tahşiyeciler hakkında ‘suç ve delil’ uydurmakla suçlanıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise operasyonda gözaltına alınanlarla ilgili dün Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan’ı kastederek, “17 ay iki gözü dahi görmeyen bir insanı tüm bir operasyonun başı diye yakalayıp 122 kişiyi içeriye alanlar işte bunlardı” dedi.
NUR HAREKETİ KÖKENLİ
Gülen Cemaati ile Tahşiye Cemaati arasındaki en önemli ortaklık, her iki cemaatin de referans kökeninin Said-i Nursi’nin temellerini attığı Nur Hareketi olması. Taraftarlarının “Zamanın güzelliği” anlamına gelen “Bedi-üz-Zaman” nitelendirilmesiyle övdüğü Said-i Nursi’nin öğrencisi Erzurumlu Mehmet Kırkıncı, Fethullah Gülen’in hocası kabul ediliyor. Gülen’in Nisan 2009 vaazında hedef gösterdiği iddia edilen Tahşiye Cemaati’nin öncüsü ‘El Hac Muhammed Ali Doğan’ lakaplı Mehmet Ali Doğan ise Said-i Nursi’nin öğrencileri arasında özel bir yeri bulunan emekli Albay Hacı Hulusi Yahyagil’in tedrisatında yetişti.
15 YAŞINDAN BU YANA RİSALE-İ NUR OKUYOR
Yahyagil’in 1986’da vefatına kadar ‘yolundan’ ayrılmayan, kendisini “15 yaşından bu yana Risale-i Nur okurum” sözleriyle tanıtan Mehmet Ali Doğan, 25 yıl boyunca Muş’ta imamlık yaptı, 1998 yılında emekli oldu. İmamlığı sırasında ağırlıklı olarak Muş, Elazığ, Bingöl ve Bitlis çevresinde cemaatini büyüttü. İleri derecede görme kaybı bulunan Mehmet Ali Doğan, emekliliği sırasında cemaatiyle aynı ismi taşıyacak olan Tahşiye Yayınevi’nin 2004 yılındaki kuruluşuna öncülük etti. Yayınevi Said-i Nursi’nin ‘Risale-i Nur’ adı verilen eserleri için yazdıkları ‘Risale-i Nur Şerhleri’ ile tanındı. Kendisini “Hz. Muhammed’in tebliğine sımsıkı sarılan sahabe-i kiramın yürüdüğü yoldan yürümeye ve bu istikametten taviz vermemeye kararlı kişiler” olarak nitelendiren yayınevinin yayınladığı şerhlerin hemen hemen tümünde Mehmet Ali Doğan’ın imzası vardı. Tahşiyeciler aynı zamanda Nur Hareketi içindeki ‘Mehdi’ düşüncesine en güçlü vurguyu yapan cemaat olarak da öne çıktı.
SELEFİ DÜŞÜNCESİNE ATIF
Yaklaşık 10 yıl öncesine dayanan aktif yayıncılık faaliyetleri Mehmet Ali Doğan’ı, Hizbullah gibi Said-i Nursi’yi kendisine referans alan ikinci ‘radikal’ cemaat olarak öne çıkmasına neden oldu. Hizbullah’dan farklı olarak ‘Radikal’ atıflarının, El Kaide’nin de beslendiği ‘Selefi’ düşünceyle benzerlikler taşıdığı iddia edildi. Ocak 2010’da Mehmet Ali Doğan ve cemaatine yönelik operasyon başlatıldı. Doğan ve onlarca arkadaşı yaklaşık 17 ay tutuklu kaldı. Savcılık iddianamesinde Doğan ve arkadaşları için, “Direkt olarak El Kaide’yle bağlantıları görünmese de aynı amaç ve stratejiyle hareket ederek ülkemizde eylemler gerçekleştirdikleri görülmektedir” deniliyordu.
BU YAŞTAN SONRA MI ÖRGÜT KURACAĞIM
Vaazlarında, “Kılıç oynamazsa İslamiyet olmaz” ya da “Şu anda şeriatla amel etmeyen Mısır, Suriye, Türkiye, Pakistan, İran, Hindistan gibi Müslüman görünen ülkelerin cümlesi kırılacak. Gerçek devlet cihat yapabilecek iradeyi elinde bulunduran güçtür” gibi ifadeler kullandığı iddia edilen Mehmet Ali Doğan ise kendisini, “66 yaşındayım ve gözümde yüzde 90 oranında görme kaybı var. Ayrıca MS hastasıyım, başkasının yardımı olmadan hareket dahi edemem. Şimdiye kadar örgüt kurmadım da 66 yaşından sonra mı örgüt kuracağım” sözleriyle savunmuştu. Mehmet Ali Doğan, Fethullah Gülen ve Cemaati’nin Risale-i Nur eserlerine getirdiği yorumlara en sert itirazları yapan isimlerden biri olarak da öne çıktı. Ki kendisine yakın isimler, Rumuz-ul Kur’an adlı eserinde Gülen Cemaati’nin 2014 yılında çöküşe geçeceğinden bahsettiğine inanıyor.
O açıkladı
22 Ocak 2010’daki El-Kaide operasyonuna ilişkin basın açıklamasını dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler yapmıştı. Güler, şu detayları vermişti: “İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı, Ankara, Erzurum, Kayseri, Kırıkkale, Niğde ve Samsun il emniyet müdürlükleri ile radikal dini motifli bir terör örgütüne, yani El Kaide terör örgütüne yönelik olarak eşzamanlı ve müşterek bir operasyon gerçekleştirdi. 57 kişi gözlem altına alındı. 3 el bombası, 1 sis bombası, 7 tabanca, fişekler, hançer, kılıç ve çok sayıda örgütsel döküman ele geçirildi. Bazı örgüt üyelerinin El Kaide’nin Avrupa, Türkiye ve Suriye sorumlusu olarak bilinen Louai Sakka isimli şahısla ve daha önce de 15 -20 Kasım 2003’deki bombalama olaylarına karışan ve Irak’ta öldüğü anlaşılan Habib Aktaş ile de ilgili oldukları tespit edilmiştir.”
Okan Konuralp / Hürriyet
Polis ağzını yırtıyordu!
Adana'da dinlenme parkına, Kobani’de IŞİD’e karşı savaşırken ölenler için taziye çadırı kurmak isteyenlere polis müdahale etti. Çıkan arbedede 2’si kadın, 12 kişi gözaltına alındı.
Kent merkezindeki İnönü Parkı’nda öğlen saatlerinde toplanan 12 kişilik grup, 12 Aralık’ta Suriye’nin Kobani kentinde IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybedenler için taziye çadırı kurmak istedi. Çadırın iskeletini kuran grubu uyaran Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri, dinlenme parkına çadır kurulmasına izin vermeyeceklerini söyledi. Zabıta ekipleri, eylemcilerin kurmaya devam ettiği çadırı almaya çalışınca arbede çıktı. Bunun üzerine müdahale eden Çevik Kuvvet polisi, 2’si kadın 12 kişiyi sert bir şekilde gözaltına aldı.
Kent merkezindeki İnönü Parkı’nda öğlen saatlerinde toplanan 12 kişilik grup, 12 Aralık’ta Suriye’nin Kobani kentinde IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybedenler için taziye çadırı kurmak istedi. Çadırın iskeletini kuran grubu uyaran Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri, dinlenme parkına çadır kurulmasına izin vermeyeceklerini söyledi. Zabıta ekipleri, eylemcilerin kurmaya devam ettiği çadırı almaya çalışınca arbede çıktı. Bunun üzerine müdahale eden Çevik Kuvvet polisi, 2’si kadın 12 kişiyi sert bir şekilde gözaltına aldı.
Memurluktan istifa eden de memur olarak emekli olabilir
Çalışırken bunu yapın emekli olduğunuzda daha yüksek maaş alın!
En az 10 yıl memurluk yapmış ve istifa etmiş biri SGK’ya başvurarak kesenek ve kurum karşılıklarını ödeyerek yani Emekli Sandığı iştirakçiliği devam ettirerek, memur emeklisi olabiliyor. En az 10 yıl memurluk yapmış ve daha sonra memurluktan ayrılmış bir kişi, primlerini ödemeye devam etmesi halinde memur olarak emekli olabilir. Dolayısıyla 25 yıl çalışmak ve belirli bir yaşı doldurmak durumunda olan memur, en az 10 yılını bir fiil memur olarak çalışarak ve kesenekleri çalıştığı kamu kurumu tarafından ödenerek, kalan 15 yıl kesenekleri kendi cebinden ödeyerek emekli olabilir.
KİMLER YARARLANAMAZ?
Bu şekilde iştirakçiliğin devam etmesi için en önemli şartlardan birisi memurluktan atılmamış, istifa ederek ayrılmış olmaktır. Memurluktan atılanlar, memur olmak için gerekli şartları kaybedenler bu uygulamadan yararlanamazlar. Ayrıca, kendi keseneklerini ödeyerek emekli olacak memurların en az 10 yıl memurluk yapmış olmaları şart. 10 Yıldan daha kısa süre memur olarak görev yapanlar bu şekilde iştirakçiliklerini devam ettiremezler.
DERECEYE GÖRE BELİRLENİR
Bu durumda olup sigortalılıkları Emekli Sandığı’na tabi olarak devam edeceklerin ödeyecekleri kesenek miktarı, memuriyetten ayrıldıkları zamanki kadrolarının karşılığı olan dereceye göre belirlenir. Kendi cebinden kesenek ödeyenlere her yıl bir kademe, her üç yıl içinse bir derece verilir.
İKRAMİYEYİ ARTIRMAZ
İştirakçilikleri devam edenlerin kendi ceplerinden ödeyecekleri kesenekler, emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz. Yani kişi emekli ikramiyesini ödediği primlerle yükseltemez. Emekli ikramiyesi, istifa etmeden önceki çalıştığı süreye göre hesaplanır. Örneğin, 15 yıl çalışıp emeklilik için gerekli sürenin geri kalanını kendi cebinden kesenek ödeyerek tamamlayan bir memurun emekli ikramiyesi 15 yıl üzerinden hesaplanarak kendisine ödenir.
Emekli aylıklarında neden farklılık oluyor?
Emeklilerin maaşlarından katılım payı kesilir. Ay içinde hastaneye başvurmuşlar veya ilaç yazdırmışlar ise katkı payı kesintisi yapılır. Bu nedenle de emeklilerin maaşlarında farklılık olabilir. SGK çalışan sigortalılar için katkı payını muayene veya ilaç yazımı anında uygular. Aktif çalışan sigortalılar hastanede muaye ne olduklarında belirlenen katılım paylarını eczanede öderler. Fakat SGK’dan aylık almakta olanlar için katılım payları eczanede ödenmez, aylıklarından kesilir. Muayene katılım payı olarak 5 TL, özel hastaneye başvurulmuşsa 12 TL’lik katılım payı emeklilerin maaşından kesilir. Emekli eğer o ay içerisinde 3 kez katılım payı ödeyecek şekilde hastaneye başvurmuşsa maaşından 15 TL kesilecektir.
6 AY İÇİNDE BAŞVURU ŞART
Uygulamadan yararlanmak için, memuriyetten ayrıldıktan sonra en geç 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmak zorunluluğu var. Memuriyetten ayrıldıktan sonra 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmayanlar ne yazık ki, bu haklarını kaybediyorlar. Kendi cebinden kesenek ödeyerek Emekli Sandığı’na tabi iştirakçiliği devam edenler, keseneklerini toplu veya aralıklı olarak 6 aydan daha uzun süre ödemezlerse, iştirakçilikleri sona erer. 1 Ekim 2008 kriteri 1 Ekim 2008 sonrası ilk kez memur olanlar, bu uygulamadan yararlanamaz. Bu nedenle ancak 1 Ekim 2008’den önce ilk kez memur olmuş, memurluktan atılmamış, memurluktan ayrıldıktan sonra SSK’lı veya Bağ – Kur’lu olarak çalışmamış olanların bu hakkı var. (Akşam)
En az 10 yıl memurluk yapmış ve istifa etmiş biri SGK’ya başvurarak kesenek ve kurum karşılıklarını ödeyerek yani Emekli Sandığı iştirakçiliği devam ettirerek, memur emeklisi olabiliyor. En az 10 yıl memurluk yapmış ve daha sonra memurluktan ayrılmış bir kişi, primlerini ödemeye devam etmesi halinde memur olarak emekli olabilir. Dolayısıyla 25 yıl çalışmak ve belirli bir yaşı doldurmak durumunda olan memur, en az 10 yılını bir fiil memur olarak çalışarak ve kesenekleri çalıştığı kamu kurumu tarafından ödenerek, kalan 15 yıl kesenekleri kendi cebinden ödeyerek emekli olabilir.
KİMLER YARARLANAMAZ?
Bu şekilde iştirakçiliğin devam etmesi için en önemli şartlardan birisi memurluktan atılmamış, istifa ederek ayrılmış olmaktır. Memurluktan atılanlar, memur olmak için gerekli şartları kaybedenler bu uygulamadan yararlanamazlar. Ayrıca, kendi keseneklerini ödeyerek emekli olacak memurların en az 10 yıl memurluk yapmış olmaları şart. 10 Yıldan daha kısa süre memur olarak görev yapanlar bu şekilde iştirakçiliklerini devam ettiremezler.
DERECEYE GÖRE BELİRLENİR
Bu durumda olup sigortalılıkları Emekli Sandığı’na tabi olarak devam edeceklerin ödeyecekleri kesenek miktarı, memuriyetten ayrıldıkları zamanki kadrolarının karşılığı olan dereceye göre belirlenir. Kendi cebinden kesenek ödeyenlere her yıl bir kademe, her üç yıl içinse bir derece verilir.
İKRAMİYEYİ ARTIRMAZ
İştirakçilikleri devam edenlerin kendi ceplerinden ödeyecekleri kesenekler, emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz. Yani kişi emekli ikramiyesini ödediği primlerle yükseltemez. Emekli ikramiyesi, istifa etmeden önceki çalıştığı süreye göre hesaplanır. Örneğin, 15 yıl çalışıp emeklilik için gerekli sürenin geri kalanını kendi cebinden kesenek ödeyerek tamamlayan bir memurun emekli ikramiyesi 15 yıl üzerinden hesaplanarak kendisine ödenir.
Emekli aylıklarında neden farklılık oluyor?
Emeklilerin maaşlarından katılım payı kesilir. Ay içinde hastaneye başvurmuşlar veya ilaç yazdırmışlar ise katkı payı kesintisi yapılır. Bu nedenle de emeklilerin maaşlarında farklılık olabilir. SGK çalışan sigortalılar için katkı payını muayene veya ilaç yazımı anında uygular. Aktif çalışan sigortalılar hastanede muaye ne olduklarında belirlenen katılım paylarını eczanede öderler. Fakat SGK’dan aylık almakta olanlar için katılım payları eczanede ödenmez, aylıklarından kesilir. Muayene katılım payı olarak 5 TL, özel hastaneye başvurulmuşsa 12 TL’lik katılım payı emeklilerin maaşından kesilir. Emekli eğer o ay içerisinde 3 kez katılım payı ödeyecek şekilde hastaneye başvurmuşsa maaşından 15 TL kesilecektir.
6 AY İÇİNDE BAŞVURU ŞART
Uygulamadan yararlanmak için, memuriyetten ayrıldıktan sonra en geç 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmak zorunluluğu var. Memuriyetten ayrıldıktan sonra 6 ay içerisinde SGK’ya başvurmayanlar ne yazık ki, bu haklarını kaybediyorlar. Kendi cebinden kesenek ödeyerek Emekli Sandığı’na tabi iştirakçiliği devam edenler, keseneklerini toplu veya aralıklı olarak 6 aydan daha uzun süre ödemezlerse, iştirakçilikleri sona erer. 1 Ekim 2008 kriteri 1 Ekim 2008 sonrası ilk kez memur olanlar, bu uygulamadan yararlanamaz. Bu nedenle ancak 1 Ekim 2008’den önce ilk kez memur olmuş, memurluktan atılmamış, memurluktan ayrıldıktan sonra SSK’lı veya Bağ – Kur’lu olarak çalışmamış olanların bu hakkı var. (Akşam)
Bir numaralı isim Fethullah Gülen
'Silahlı terör örgütü" soruşturmasında bir numaralı şüphelinin Fethullah Gülen olduğu ortaya çıktı. İlk bilgiler 32 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldığı yönündeydi. Başsavcılık 31 olarak revize etti. Gülen. Pensilvanya'da yaşadığı için hakkında gözaltı kararı çıkarılmadı.Başsavcılığın, Kırmızı Bülten çıkarılması için dosyayı Adalet Bakanlığı'na göndereceği belirtiliyor.
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın da gözaltına alındığı silahlı terör örgütü soruşturmasının 1 numaralı sanığının Fethullah Gülen olduğu ortaya çıktı. ABD’de yaşadığı için hakkında yakalama kararı verilmeyen Gülen’in dosyası Kırmızı Bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderilecek.
KIRMIZI BÜLTEN'LE İSTENECEK
Başsavcılık kaynaklarına göre soruşturma kapsamında 37 kişiye işlem uygulandı. Bu sayının 5’i çeşitli soruşturmalar kapsamında cezaevinde bulunuyor. 31 kişi hakkında ise gözaltı kararı verildi. Geriye kalan diğer ismin ise “Silahlı Terör Örgütü” soruşturmasının 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen olduğu öğrenildi. Gülen, ABD’nin Pensilvanya kentinde ikamet ettiği için hakkında arama veya gözaltı kararı çıkarılmadı. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülen hakkındaki dosyayı kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderecek. Adalet Bakanlığı dosyayı inceledikten sonra İnterpol’den Gülen’in yakalanması için Kırmızı Bülten talep edecek.
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın da gözaltına alındığı silahlı terör örgütü soruşturmasının 1 numaralı sanığının Fethullah Gülen olduğu ortaya çıktı. ABD’de yaşadığı için hakkında yakalama kararı verilmeyen Gülen’in dosyası Kırmızı Bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderilecek.
KIRMIZI BÜLTEN'LE İSTENECEK
Başsavcılık kaynaklarına göre soruşturma kapsamında 37 kişiye işlem uygulandı. Bu sayının 5’i çeşitli soruşturmalar kapsamında cezaevinde bulunuyor. 31 kişi hakkında ise gözaltı kararı verildi. Geriye kalan diğer ismin ise “Silahlı Terör Örgütü” soruşturmasının 1 numaralı sanığı Fethullah Gülen olduğu öğrenildi. Gülen, ABD’nin Pensilvanya kentinde ikamet ettiği için hakkında arama veya gözaltı kararı çıkarılmadı. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülen hakkındaki dosyayı kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı’na gönderecek. Adalet Bakanlığı dosyayı inceledikten sonra İnterpol’den Gülen’in yakalanması için Kırmızı Bülten talep edecek.
Fethullah Gülen: Demek ki doğru yoldasınız
Fethullah Gülen, 'Demek ki doğru yoldasınız' başlıklı yeni sohbetinde14 Aralık operasyonuyla ilgili mesajlar verdi.
Herkul.org'ta yayınlanan sohbetinde Gülen, özetle şunları söyledi:
YAPILAN ŞEYLERİ ALLAH'TAN GÖRMÜYORSANIZ NANKÖRLÜKTÜR
Bazılarının dedikleri gibi “Ben yaptım.. Ben ettim.. Başkaları benim yaptıklarımın rüyasını bile görmemiştir.. Benim yaptığım bu işi ayakta alkışlamazsan ben seni de fişlerim!..” mülahazalarına kapılırsanız -Allah muhafaza- nankörlüğe düşmüş olursunuz. Yapılan şeyleri Allah’tan görmüyorsanız, bu bir nankörlüktür ve “…şayet nankörlük yaparsanız, biliniz ki azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7) buyurulmaktadır. Bu itibarla da meseleleri ne kendimize ne de aidiyet mülahazasına bağlamalıyız.
REFERANS OLDULAR
Vakıa bazı kimseler destek oldular. Makamları cennet olsun. Turgut Özal merhum, vefatından evvel Asya’da gezdi; hatta arkadaşlar gitmedikleri zaman bana haber gönderdi: “Ben sizin için gidiyorum. Ne diye gelmiyor bu arkadaşlar?” diye. O Asya’daki devletleri dolaştı ve dedi ki “Ben bunlara kefil oluyorum.” Allah (celle celâluhu) ona öyle güzel bir iş yaptırdı ki, döner dönmez, bir iki gün sonra da ruhunun ufkuna yürüdü. Allah ona onu nasip etti ve binlerce insan gözyaşıyla cenazesine iştirak etti. Allah gönlümüzde ona verdiğimiz yere göre, öbür tarafta da onu serfirâz kılsın. Süleyman Bey belki 20 tane devlet başkanına mektup yazdı. Ben hiçbir devlet başkanının böyle yapacağına ihtimal vermedim, vermiyorum, bundan sonra da vermeyeceğim… Şimdi bunları görmezden gelmemek lazım; referans oldular. Bundan evvelki Cumhurbaşkanı da değişik yerlere telefon etti; gittiği yerlerde de söyledi. Allah onun da ecr u mesûbatını ziyade eylesin. Ama mesele bunların te’yid ve desteğiyle değildi. Esasen -sebepler planında- o işi götürecek, o boyunduruğa boyun verecek hasbi, fedakâr insanlar vardı.
ELLİ KATINA MARUZ KALDILAR
Bu hizmetten daha küçük çapta hizmetleri bulunan insanlar şimdiye kadar sizin şöyle böyle maruz kaldığınız şeylerin elli katına maruz kaldılar.
NEDEN HİÇ FİSKE BİLE YEMİYORUZ
Şimdi, hep aklımdan geçiyordu: Bu insanlar yirmi senede dünyanın yüz altmış ülkesinde bin üç yüz, bin dört yüz okul açtılar. Acaba bizim hizmetimiz hora geçmiyor mu, Cenâb-ı Hakk’ın rızasına muvafık değil mi?!. Neden böyle hiç fiske bile yemiyoruz; bir iğnenin ucuyla bize dokunmuyorlar?
SAĞDA SOLDA KEYİF ÇATANLARIN BAŞINA BUNLAR GELMİYORSA...
Evet, bu kadar hizmet karşısında bunlar olmasaydı, bir yönüyle “demek ki hora geçmiyor” denebilirdi. İnşaallah yapılan şeyler hora geçiyor ki nezd-i Uluhiyette, Allah (celle celaluhu) o mübarek, o mukaddes seleflerinizin yolunda, onların başlarına gelen şeyleri belli ölçüde, gücünüzün yettiği kadar sizin başınıza da getiriyor. “Hizmet yapıyorum” deyip de sağda solda keyif çatan insanlar, başlarına bunlar gelmiyorsa, kendi hallerine ağlamalıdırlar. “Belanın en çetin, en zor ve altından kalkılmaz olanına enbiya maruz kalır. Ondan sonra da seviyesine göre diğer mü’minler” deniyor hadis-i şerifte.
ARINMA HADİSESİ
Dolayısıyla çektiğimiz şeyler bizim için bir arınma hadisesidir. Dünyada bazı şeyleri çekenler, ızdırap ve elemleri burada yaşayanlar, korkulu halleri burada atlatanlar, o taksiti burada ödeyenler ötede emniyet ve sürur içinde olurlar.
Emniyetini dünyada yaşayan, ferih fahur ömür süren ve bohemce duygularını takip eden insanlar -bir yönüyle emniyet, zevk ve safa haklarını burada kullandıklarından dolayı- orada zevk u sefadan mahrum edilirler.
Herkul.org'ta yayınlanan sohbetinde Gülen, özetle şunları söyledi:
YAPILAN ŞEYLERİ ALLAH'TAN GÖRMÜYORSANIZ NANKÖRLÜKTÜR
Bazılarının dedikleri gibi “Ben yaptım.. Ben ettim.. Başkaları benim yaptıklarımın rüyasını bile görmemiştir.. Benim yaptığım bu işi ayakta alkışlamazsan ben seni de fişlerim!..” mülahazalarına kapılırsanız -Allah muhafaza- nankörlüğe düşmüş olursunuz. Yapılan şeyleri Allah’tan görmüyorsanız, bu bir nankörlüktür ve “…şayet nankörlük yaparsanız, biliniz ki azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7) buyurulmaktadır. Bu itibarla da meseleleri ne kendimize ne de aidiyet mülahazasına bağlamalıyız.
REFERANS OLDULAR
Vakıa bazı kimseler destek oldular. Makamları cennet olsun. Turgut Özal merhum, vefatından evvel Asya’da gezdi; hatta arkadaşlar gitmedikleri zaman bana haber gönderdi: “Ben sizin için gidiyorum. Ne diye gelmiyor bu arkadaşlar?” diye. O Asya’daki devletleri dolaştı ve dedi ki “Ben bunlara kefil oluyorum.” Allah (celle celâluhu) ona öyle güzel bir iş yaptırdı ki, döner dönmez, bir iki gün sonra da ruhunun ufkuna yürüdü. Allah ona onu nasip etti ve binlerce insan gözyaşıyla cenazesine iştirak etti. Allah gönlümüzde ona verdiğimiz yere göre, öbür tarafta da onu serfirâz kılsın. Süleyman Bey belki 20 tane devlet başkanına mektup yazdı. Ben hiçbir devlet başkanının böyle yapacağına ihtimal vermedim, vermiyorum, bundan sonra da vermeyeceğim… Şimdi bunları görmezden gelmemek lazım; referans oldular. Bundan evvelki Cumhurbaşkanı da değişik yerlere telefon etti; gittiği yerlerde de söyledi. Allah onun da ecr u mesûbatını ziyade eylesin. Ama mesele bunların te’yid ve desteğiyle değildi. Esasen -sebepler planında- o işi götürecek, o boyunduruğa boyun verecek hasbi, fedakâr insanlar vardı.
ELLİ KATINA MARUZ KALDILAR
Bu hizmetten daha küçük çapta hizmetleri bulunan insanlar şimdiye kadar sizin şöyle böyle maruz kaldığınız şeylerin elli katına maruz kaldılar.
NEDEN HİÇ FİSKE BİLE YEMİYORUZ
Şimdi, hep aklımdan geçiyordu: Bu insanlar yirmi senede dünyanın yüz altmış ülkesinde bin üç yüz, bin dört yüz okul açtılar. Acaba bizim hizmetimiz hora geçmiyor mu, Cenâb-ı Hakk’ın rızasına muvafık değil mi?!. Neden böyle hiç fiske bile yemiyoruz; bir iğnenin ucuyla bize dokunmuyorlar?
SAĞDA SOLDA KEYİF ÇATANLARIN BAŞINA BUNLAR GELMİYORSA...
Evet, bu kadar hizmet karşısında bunlar olmasaydı, bir yönüyle “demek ki hora geçmiyor” denebilirdi. İnşaallah yapılan şeyler hora geçiyor ki nezd-i Uluhiyette, Allah (celle celaluhu) o mübarek, o mukaddes seleflerinizin yolunda, onların başlarına gelen şeyleri belli ölçüde, gücünüzün yettiği kadar sizin başınıza da getiriyor. “Hizmet yapıyorum” deyip de sağda solda keyif çatan insanlar, başlarına bunlar gelmiyorsa, kendi hallerine ağlamalıdırlar. “Belanın en çetin, en zor ve altından kalkılmaz olanına enbiya maruz kalır. Ondan sonra da seviyesine göre diğer mü’minler” deniyor hadis-i şerifte.
ARINMA HADİSESİ
Dolayısıyla çektiğimiz şeyler bizim için bir arınma hadisesidir. Dünyada bazı şeyleri çekenler, ızdırap ve elemleri burada yaşayanlar, korkulu halleri burada atlatanlar, o taksiti burada ödeyenler ötede emniyet ve sürur içinde olurlar.
Emniyetini dünyada yaşayan, ferih fahur ömür süren ve bohemce duygularını takip eden insanlar -bir yönüyle emniyet, zevk ve safa haklarını burada kullandıklarından dolayı- orada zevk u sefadan mahrum edilirler.
Kemal Kılıçdaroğlu: Hülya Avşar kim? Yalakadan sanatçı..
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gazetecilerin sorularını yanıtladı. Yolsuzluk operasyonlarının unutturulmaya çalışıldığını söyleyen Kılıçdaroğlu, 14 Aralık soruşturmasıyla ilgili 'İntikam alma güdüsüyle yapılan operasyonlar bunlar' dedi. Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin Hülya Avşar'ın açtığı tazminat davasıyla ilgili sorusu üzerine ise 'Hülya Avşar kim, sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Yalakadan sanatçı olmaz' diye konuştu.
"BİRİLERİNİN ÜZERİNE YOĞUN BASKILAR YAPILIYOR"
Ankara Barosu'nda gazetecilere açıklama yaparak gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Dünün muktediri bir sonraki günün mazlumu olabilir. Biz tarafız ve hukuktan yana tarafız, diye hukukun üstünlüğünü hep beraber savunmak zorundayız. Hukuk herkes için eşit koşullarda uygulanmalı. Üstünlerin hukuku ayrı vatandaşın hukuku ayrı olmamalı. Eğer güçlü olacaksak adalete inandığımız için güçlü olmalıyız.
Gücü baskıyla değil gücü adaletle sağlamalıyız. Türkiye bu konuda önemli adımlar atabilirse dünyada saygınlığı artacaktır. Sarayların penceresinden dünyaya bakarak Türkiye'ye bakarak kendinizi güçlü göremezsiniz. Güç farklı bir şeydir. Akılla elde edilir güç. Baskıyla kaba kuvvetle elde edilmez. Türkiye'de maalesef birilerinin hukuku var. Birilerinin üzerine yoğun baskılar yapılıyor. Parlamento da bu süreç içerisinde gerekli özeni göstermiyor” ifadelerini kullandı.
"DEMOKRASİYE YÖNELİK MÜDAHALELER PEK ÇOK ÇEVREYİ KAYGILANDIRIYOR"
14 Aralık operasyonu ile ilgili olarak dünyadan gelen tepkiler hatırlatılarak Türkiye'nin dünyadaki imajı sorulan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “Türkiye'nin imajında öteden beri süren ciddi bir kayıp var. Bunu görmemek mümkün değil. Avrupa Birliği'nin önemli kurumların Türkiye ile ilgili ciddi kaygıları var. Özellikle demokrasi ve özgürlükler konusunda ciddi kaygılar taşıyorlar. Basın üzerindeki baskılar demokrasiye yönelik müdahaleler pek çok çevreyi kaygılandırıyor”
"17-25 ARALIK YOLSUZLUKLARI UNUTTURULMAK İSTENİYOR"
MHP'nin 17-25 Aralık operasyonları için yolsuzluk haftası ilan etme çalışmaları olduğu hatırlatılarak CHP'nin de böyle bir projesi olup olmadığı sorulan Kılıçdaroğlu, “Biz zaten açıklamıştık yolsuzluk haftası olması gerektiğini ısrarla dile getirmiştik. Bu konuda çabalarımız da var çalışmalarımız da var. Billboardları kiralamak istedik ama o konuda engeller çıkarıldı. Unutturulmak isteniyor 17-25 Aralık yolsuzlukları. Bunu unutmayacağız ve unutturmayacağız” açıklamasında bulundu.
"OPERASYONLAR BİZE ÖĞRETİLEN HUKUK ÇERÇEVESİNDE DEĞİL"
14 Aralık operasyonu hakkındaki görüşleri sorulan Kılıçdaroğlu, “Operasyonlar bize öğretilen hukuk çerçevesinde yapılan operasyonlar değil. İntikam alma güdüsüyle yapılan operasyonlar bunlar. Devleti yönetenler devleti intikam güdüsüyle yönetemezler. Hınçla yönetemezler. Ben bir öncekinin rövanşını alacağım, anlayışıyla devleti yönetemezler. Devletin TRT bile ön yargıyla haber yapıyor. Ön yargı ile bilgi toplamaya çalışıyor. Bunlar doğru değil" diye konuştu.
"İFADELER GERÇEKTEN SÖYLENMİŞ Mİ, BAKILACAK"
CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler'in cemaat ile CHP'nin iş birliği yaptığına dair iddiaları sorulan Kılıçdaroğlu, “O konuyu arkadaşlarım değerlendiriyor. Değerlendiriyoruz. Önce o ifadeler gerçekten söylenmiş mi söylenmemiş mi bakılacak. Ona göre değerlendirilecek” ifadelerini kullandı.
"AKP KANADININ BİLİNÇLİ OLARAK DİLLENDİRDİĞİ SÖYLEM"
HDP tarafından yapıldığı belirtilen ittifak çağrılarına CHP'nin yanıtının ne olacağı sorulan Kılıçdaroğlu, “Bizim hiç kimseyle ittifak yapmaya ihtiyacımız yok. Biz CHP olarak seçimlere gireceğiz. Bu özellikle AKP kanadının bilinçli olarak dillendirdiği söylem” şeklinde konuştu.
"YALAKADAN SANATÇI OLMAZ"
Hülya Avşar'ın kendisine yönelik açtığı tazminat davası sorulan Kılıçdaroğlu, “Hülya Avşar kim efendim? Sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Kimse kusura bakmasın. Yalakadan sanatçı olmaz. Herkes bunu böyle bilmek zorunda. Sanatçı dik durur. Sanatçı aykırı insandır. Gücün karşısında sanatçı eğilmez. Gücün karşısında eğilen kişiye de sanatçı denilmez. Sanatçı rüzgara karşı yürür. Aykırıdır. Aykırılığın uyumudur” diye yanıt verdi.
"BİRİLERİNİN ÜZERİNE YOĞUN BASKILAR YAPILIYOR"
Ankara Barosu'nda gazetecilere açıklama yaparak gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Kemal Kılıçdaroğlu, “Dünün muktediri bir sonraki günün mazlumu olabilir. Biz tarafız ve hukuktan yana tarafız, diye hukukun üstünlüğünü hep beraber savunmak zorundayız. Hukuk herkes için eşit koşullarda uygulanmalı. Üstünlerin hukuku ayrı vatandaşın hukuku ayrı olmamalı. Eğer güçlü olacaksak adalete inandığımız için güçlü olmalıyız.
Gücü baskıyla değil gücü adaletle sağlamalıyız. Türkiye bu konuda önemli adımlar atabilirse dünyada saygınlığı artacaktır. Sarayların penceresinden dünyaya bakarak Türkiye'ye bakarak kendinizi güçlü göremezsiniz. Güç farklı bir şeydir. Akılla elde edilir güç. Baskıyla kaba kuvvetle elde edilmez. Türkiye'de maalesef birilerinin hukuku var. Birilerinin üzerine yoğun baskılar yapılıyor. Parlamento da bu süreç içerisinde gerekli özeni göstermiyor” ifadelerini kullandı.
"DEMOKRASİYE YÖNELİK MÜDAHALELER PEK ÇOK ÇEVREYİ KAYGILANDIRIYOR"
14 Aralık operasyonu ile ilgili olarak dünyadan gelen tepkiler hatırlatılarak Türkiye'nin dünyadaki imajı sorulan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: “Türkiye'nin imajında öteden beri süren ciddi bir kayıp var. Bunu görmemek mümkün değil. Avrupa Birliği'nin önemli kurumların Türkiye ile ilgili ciddi kaygıları var. Özellikle demokrasi ve özgürlükler konusunda ciddi kaygılar taşıyorlar. Basın üzerindeki baskılar demokrasiye yönelik müdahaleler pek çok çevreyi kaygılandırıyor”
"17-25 ARALIK YOLSUZLUKLARI UNUTTURULMAK İSTENİYOR"
MHP'nin 17-25 Aralık operasyonları için yolsuzluk haftası ilan etme çalışmaları olduğu hatırlatılarak CHP'nin de böyle bir projesi olup olmadığı sorulan Kılıçdaroğlu, “Biz zaten açıklamıştık yolsuzluk haftası olması gerektiğini ısrarla dile getirmiştik. Bu konuda çabalarımız da var çalışmalarımız da var. Billboardları kiralamak istedik ama o konuda engeller çıkarıldı. Unutturulmak isteniyor 17-25 Aralık yolsuzlukları. Bunu unutmayacağız ve unutturmayacağız” açıklamasında bulundu.
"OPERASYONLAR BİZE ÖĞRETİLEN HUKUK ÇERÇEVESİNDE DEĞİL"
14 Aralık operasyonu hakkındaki görüşleri sorulan Kılıçdaroğlu, “Operasyonlar bize öğretilen hukuk çerçevesinde yapılan operasyonlar değil. İntikam alma güdüsüyle yapılan operasyonlar bunlar. Devleti yönetenler devleti intikam güdüsüyle yönetemezler. Hınçla yönetemezler. Ben bir öncekinin rövanşını alacağım, anlayışıyla devleti yönetemezler. Devletin TRT bile ön yargıyla haber yapıyor. Ön yargı ile bilgi toplamaya çalışıyor. Bunlar doğru değil" diye konuştu.
"İFADELER GERÇEKTEN SÖYLENMİŞ Mİ, BAKILACAK"
CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler'in cemaat ile CHP'nin iş birliği yaptığına dair iddiaları sorulan Kılıçdaroğlu, “O konuyu arkadaşlarım değerlendiriyor. Değerlendiriyoruz. Önce o ifadeler gerçekten söylenmiş mi söylenmemiş mi bakılacak. Ona göre değerlendirilecek” ifadelerini kullandı.
"AKP KANADININ BİLİNÇLİ OLARAK DİLLENDİRDİĞİ SÖYLEM"
HDP tarafından yapıldığı belirtilen ittifak çağrılarına CHP'nin yanıtının ne olacağı sorulan Kılıçdaroğlu, “Bizim hiç kimseyle ittifak yapmaya ihtiyacımız yok. Biz CHP olarak seçimlere gireceğiz. Bu özellikle AKP kanadının bilinçli olarak dillendirdiği söylem” şeklinde konuştu.
"YALAKADAN SANATÇI OLMAZ"
Hülya Avşar'ın kendisine yönelik açtığı tazminat davası sorulan Kılıçdaroğlu, “Hülya Avşar kim efendim? Sanatçı mı? Sanatçılığı tartışılır. Kimse kusura bakmasın. Yalakadan sanatçı olmaz. Herkes bunu böyle bilmek zorunda. Sanatçı dik durur. Sanatçı aykırı insandır. Gücün karşısında sanatçı eğilmez. Gücün karşısında eğilen kişiye de sanatçı denilmez. Sanatçı rüzgara karşı yürür. Aykırıdır. Aykırılığın uyumudur” diye yanıt verdi.
Annenin ifadesi şoke etti
Evde bırakılan bebeğin ağlamalarını duyan komşuların çağırdığı anneanne kapıyı kırdırıp girdiği evde dehşet verici bir manzarayla karşılaştı. Yüzü, parmak araları, hatta cinsel organının ucunda sigara söndürülen torununun bilekleri, bağlanan ipler yüzünden kesilmişti.
Polisin cep telefonundan ulaştığı anne Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. Açılan davada anne-baba “Biz yapmadık” dedi.
Habertürk'ten Sedef Şenkal Demir'in haberine göre; İstanbul Maltepe fındıklı’da bir apartmanın sakinleri 9 Aralık gecesi sabaha karşı, giriş katta oturan bebeğin ağlamaları ile uyandı. Çığlık çığlığa ağlayan 20 yaşındaki Emel A. ile 26 yaşındaki Hüseyin A.’nın 1.5 yaşındaki oğulları S.’nin gözyaşlarının dinmemesi üzerine komşular kapıyı çaldı, ancak açan olmadı. Endişelenen apartman sakinleri yakında oturan anneanne Emine Karakaş’a haber verdi. Evin kapısı kırıldı. Evde 2.5 yaşındaki S. ile 1.5 yaşındaki kardeşi S. yalnızdı. Ağlamaktan bayılmak üzere olan bebeği sakinleştirmeye çalışan Emine Karakaş bu sırada torununun yaralarını fark edince soluğu Hastanede aldı.
İŞKENCE NET
İlk muayenesinde minik bebeğin yüzünde, el ve ayak parmakları arasında, hatta cinsel organının ucunda sigara söndürüldüğü, bağlanan ipler nedeniyle bileklerinin kanadığı, boğazında izler olduğu tespit edildi. Bebek, yanık ünitesi olan Kartal Lütfi Kırdar eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Hastane polisinin ihbarı üzerine Çocuk Şube Müdürlüğü ile Polis Merkezi, olayla ilgili soruşturma başlattı.
SAVCI TUTUKLAMA İSTEDİ
Polisin cep telefonundan ulaştığı Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. İkisi de işkence iddiasını reddetti.
Olay savcılığa da bildirilirken aile içi şiddetten sorumlu Cumhuriyet Savcısı Arzu Akgün öncelikle mahkemeden tedbiren anne ve babanın çocuğun yanına yaklaşmaması kararı çıkarttırdı. Ardından anne ve babayı sorgulayan savcı, karı-kocayı “Kendisini savunamayacak durumda olan çocuğa eziyet” suçundan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. A. çifti mahkemede bir kez daha işkence iddialarını reddetti.
Emel A. kendini “02.30 03-00 sıralarında çocukları uyuttum. İki arkadaşımla Fındıklı’da bir çay bahçesine gittim. 3 saat sonra eve geldiğimde çocuklarımın olmadığını gördüm. Komşum, annemin çocukları alıp hastaneye götürdüğünü söyledi. Ben kesinlikle çocuğuma bir şey yapmadım” diye savundu.
İşyerinde olduğunu belirten Hüseyin A. ise olaydan kayınvalidesinin araması üzerine haberdar olduğunu söyledi, “Kayınvalidem S.’ye ne olduğunu sordu. Bir şey bilmediğimi söyledim. Hastanede olduğunu öğrenince hemen oraya gittim. İşe giderken çocuklarda hiçbir şey yoktu. Kim yaptı bilmiyorum” dedi. Hâkimin “Hanginiz sigara içiyor?” sorusuna ise Hüseyin A. yanıt verdi: “Ben içiyorum ama nadiren eşim de içiyor.”
‘POLİS DELİL TOPLAMADI’
Hâkim tutuklanmaları talebiyle gelen anne babayı, “olay yerinde polis tarafından bebeğin vücudunda meydana gelen yaralarla ilgili sigara izmariti gibi bulguları delil olarak toplanmaması ve bu konuda inceleme yapılarak rapor aldırılmaması gerekçesiyle” delil yetersizliğinden serbest bıraktı. Kararında “anne babanın işkence suçunu işlediklerine yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunmadığına” da yer veren hâkim; anne ve babayı, adli kontrol tedbiri kapsamında her pazar karakola imza vermelerine hükmederek serbest bıraktı.
"KIZIMI AFFETMEYECEĞİM"
Torununu hastaneye kaldıran ve başından bir an olsun ayrılmayan Emine Karakaş, kızını asla affetmeyeceğini söyledi. Hiçbir geliri olmadığı için torunlarını alamadığını belirten anneanne, gerekirse iki çocuğun da devlet bakımı altına alınmasını istedi.
"EVDE SÜREKLİ KAVGA OLUR"
APARTMAN sakinleri evde sürekli kavga olduğunu, sık sık polislerin geldiğini belirterek şu bilgileri verdi: “Baba sürekli Alkol alır; evde eşini döver. Anne de geceleri sık sık dışarı çıkar, çocuklarını yalnız bırakır. Hatta S.K.’ya hamileyken eşinden dayak yemiş, bir süre annesinin evinde kalmıştı.”
BAKICI KADIN MI YAPTI?
Genç kadının annesinin bir komşusu ise, Emel A.’nın çocuklarını bakması için bir arkadaşının annesine bıraktığını iddia etti. A.’nın arkadaşının karakol önünde genç kadına, “Benim çocukta da aynı izler var. Merhem sürüyorum” dediği iddia edildi. Komşuları işkenceyi çocuklara bakan kadının yapmış olabileceğini ileri sürdü.
Kaynak: Habertürk / Sedef Şenkal Demir
Polisin cep telefonundan ulaştığı anne Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. Açılan davada anne-baba “Biz yapmadık” dedi.
Habertürk'ten Sedef Şenkal Demir'in haberine göre; İstanbul Maltepe fındıklı’da bir apartmanın sakinleri 9 Aralık gecesi sabaha karşı, giriş katta oturan bebeğin ağlamaları ile uyandı. Çığlık çığlığa ağlayan 20 yaşındaki Emel A. ile 26 yaşındaki Hüseyin A.’nın 1.5 yaşındaki oğulları S.’nin gözyaşlarının dinmemesi üzerine komşular kapıyı çaldı, ancak açan olmadı. Endişelenen apartman sakinleri yakında oturan anneanne Emine Karakaş’a haber verdi. Evin kapısı kırıldı. Evde 2.5 yaşındaki S. ile 1.5 yaşındaki kardeşi S. yalnızdı. Ağlamaktan bayılmak üzere olan bebeği sakinleştirmeye çalışan Emine Karakaş bu sırada torununun yaralarını fark edince soluğu Hastanede aldı.
İŞKENCE NET
İlk muayenesinde minik bebeğin yüzünde, el ve ayak parmakları arasında, hatta cinsel organının ucunda sigara söndürüldüğü, bağlanan ipler nedeniyle bileklerinin kanadığı, boğazında izler olduğu tespit edildi. Bebek, yanık ünitesi olan Kartal Lütfi Kırdar eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Hastane polisinin ihbarı üzerine Çocuk Şube Müdürlüğü ile Polis Merkezi, olayla ilgili soruşturma başlattı.
SAVCI TUTUKLAMA İSTEDİ
Polisin cep telefonundan ulaştığı Emel A. çocuklarını 02.30-03.00 sıralarında uyuttuktan sonra arkadaşlarıyla dışarıya çıktığını söyledi. Baba Hüseyin A. ise gece çalıştığını bildirdi. İkisi de işkence iddiasını reddetti.
Olay savcılığa da bildirilirken aile içi şiddetten sorumlu Cumhuriyet Savcısı Arzu Akgün öncelikle mahkemeden tedbiren anne ve babanın çocuğun yanına yaklaşmaması kararı çıkarttırdı. Ardından anne ve babayı sorgulayan savcı, karı-kocayı “Kendisini savunamayacak durumda olan çocuğa eziyet” suçundan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. A. çifti mahkemede bir kez daha işkence iddialarını reddetti.
Emel A. kendini “02.30 03-00 sıralarında çocukları uyuttum. İki arkadaşımla Fındıklı’da bir çay bahçesine gittim. 3 saat sonra eve geldiğimde çocuklarımın olmadığını gördüm. Komşum, annemin çocukları alıp hastaneye götürdüğünü söyledi. Ben kesinlikle çocuğuma bir şey yapmadım” diye savundu.
İşyerinde olduğunu belirten Hüseyin A. ise olaydan kayınvalidesinin araması üzerine haberdar olduğunu söyledi, “Kayınvalidem S.’ye ne olduğunu sordu. Bir şey bilmediğimi söyledim. Hastanede olduğunu öğrenince hemen oraya gittim. İşe giderken çocuklarda hiçbir şey yoktu. Kim yaptı bilmiyorum” dedi. Hâkimin “Hanginiz sigara içiyor?” sorusuna ise Hüseyin A. yanıt verdi: “Ben içiyorum ama nadiren eşim de içiyor.”
‘POLİS DELİL TOPLAMADI’
Hâkim tutuklanmaları talebiyle gelen anne babayı, “olay yerinde polis tarafından bebeğin vücudunda meydana gelen yaralarla ilgili sigara izmariti gibi bulguları delil olarak toplanmaması ve bu konuda inceleme yapılarak rapor aldırılmaması gerekçesiyle” delil yetersizliğinden serbest bıraktı. Kararında “anne babanın işkence suçunu işlediklerine yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunmadığına” da yer veren hâkim; anne ve babayı, adli kontrol tedbiri kapsamında her pazar karakola imza vermelerine hükmederek serbest bıraktı.
"KIZIMI AFFETMEYECEĞİM"
Torununu hastaneye kaldıran ve başından bir an olsun ayrılmayan Emine Karakaş, kızını asla affetmeyeceğini söyledi. Hiçbir geliri olmadığı için torunlarını alamadığını belirten anneanne, gerekirse iki çocuğun da devlet bakımı altına alınmasını istedi.
"EVDE SÜREKLİ KAVGA OLUR"
APARTMAN sakinleri evde sürekli kavga olduğunu, sık sık polislerin geldiğini belirterek şu bilgileri verdi: “Baba sürekli Alkol alır; evde eşini döver. Anne de geceleri sık sık dışarı çıkar, çocuklarını yalnız bırakır. Hatta S.K.’ya hamileyken eşinden dayak yemiş, bir süre annesinin evinde kalmıştı.”
BAKICI KADIN MI YAPTI?
Genç kadının annesinin bir komşusu ise, Emel A.’nın çocuklarını bakması için bir arkadaşının annesine bıraktığını iddia etti. A.’nın arkadaşının karakol önünde genç kadına, “Benim çocukta da aynı izler var. Merhem sürüyorum” dediği iddia edildi. Komşuları işkenceyi çocuklara bakan kadının yapmış olabileceğini ileri sürdü.
Kaynak: Habertürk / Sedef Şenkal Demir
Yılbaşı hediyeleri Meclis’ten
TBMM’nin hediyelik eşya reyonu yılbaşı öncesi çok hareketli. Atatürk resimli köstekli saatten, TBMM logolu anahtarlığa ve hatta Osmanlı heybelerine kadar çeşit çok. Fiyatlar ise 10 liradan 7 bin TL’ye kadar değişiyor.
Yılbaşı geliyor. Bir yakınınıza veya arkadaşınıza üzerinde Ulu Önder Atatürk’ün fotoğrafı bulunan köstekli bir saat veya üzerinde TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) logolu bir anahtarlık, kol düğmesi veya bir cüzdan hediye etmek istemez misiniz? Ya da seçeceğiniz hediye Yıldız Porselen Fabrikası’nın usta ellerinden çıkmış, Osmanlı saraylarında kullanılan seramik, üstü işlenmiş bir aşurelik takım veya Osmanlı heybesi de olabilir.
Bunun için Ankara’da Meclis yerleşkesi içinde Ziyaretçi Kabul Salonu’nda bulunan hediyelik eşya reyonunu ziyaret etmeniz lazım. Zarif bir şekilde paketlenmiş madlen çikolotadan, mavi topraktan yapılmış şekerliklere kadar 10 liradan, 7 bin liraya kadar her keseye göre hediyelik bulabilirsiniz.
Satışlar halka açık
Yıldız Porselen Fabrikası’nın Meclis için yaptığı özel ürünlerin yanında yine usta tasarımcıların dizaynı 50 çeşit renk renk deri takımlar, anahtarlıklar, aynalar, zarf açacaklarının üzerinde ya TBMM logosu, ya da TBMM sülieti bulunuyor. TBMM Vakfı tarafından işletilen hediyelik eşya reyonu, başta milletvekilleri ve personelin adeta uğrak yeri. TBMM yöneticileri, reyonun halka da açık olduğunu, kolay girilebildiğini, Reklam yapmamalarına rağmen halkın ilgisinin büyük olduğunu belirttiler. (milliyet.com.tr)
Yılbaşı geliyor. Bir yakınınıza veya arkadaşınıza üzerinde Ulu Önder Atatürk’ün fotoğrafı bulunan köstekli bir saat veya üzerinde TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) logolu bir anahtarlık, kol düğmesi veya bir cüzdan hediye etmek istemez misiniz? Ya da seçeceğiniz hediye Yıldız Porselen Fabrikası’nın usta ellerinden çıkmış, Osmanlı saraylarında kullanılan seramik, üstü işlenmiş bir aşurelik takım veya Osmanlı heybesi de olabilir.
Bunun için Ankara’da Meclis yerleşkesi içinde Ziyaretçi Kabul Salonu’nda bulunan hediyelik eşya reyonunu ziyaret etmeniz lazım. Zarif bir şekilde paketlenmiş madlen çikolotadan, mavi topraktan yapılmış şekerliklere kadar 10 liradan, 7 bin liraya kadar her keseye göre hediyelik bulabilirsiniz.
Satışlar halka açık
Yıldız Porselen Fabrikası’nın Meclis için yaptığı özel ürünlerin yanında yine usta tasarımcıların dizaynı 50 çeşit renk renk deri takımlar, anahtarlıklar, aynalar, zarf açacaklarının üzerinde ya TBMM logosu, ya da TBMM sülieti bulunuyor. TBMM Vakfı tarafından işletilen hediyelik eşya reyonu, başta milletvekilleri ve personelin adeta uğrak yeri. TBMM yöneticileri, reyonun halka da açık olduğunu, kolay girilebildiğini, Reklam yapmamalarına rağmen halkın ilgisinin büyük olduğunu belirttiler. (milliyet.com.tr)
Yuva yıkan Cansu'ya tazminat şoku
İzmir’de 2 çocuk annesi Dr. Müjde U.’nun, bir yıl önce boşandığı Dr. Murat U. ile ilişki yaşayarak yuvasını yıkmakla suçladığı hemşire Cansu Ö.’ye karşı açtığı 50 bin liralık manevi tazminat davasını kazandı, 10 bin lira alacak.
İzmir’de Dr. Müjde U. ile eşi KBB uzmanı Dr. Murat U. geçen yıl temmuz ayında Karşıyaka 4’üncü Aile Mahkemesi’nde boşandı. Mahkeme, yaşları 5 ve 9 olan çocukların velayetini anneye verirken, ikisine aylık 9 bin lira iştirak nafakası bağladı. Temyiz başvurusu nedeniyle Yargıtay’da olan davadaki karar, henüz kesinleşmedi.
Eşinin 14’e yakın gayrimenkulü ve kendisinin de katkılarıyla aldığı hastaneyi sattığını belirten Müjde U., evli olduğu dönemde, eşinin kendisini aynı hastanede çalışan hemşire Cansu Ö. ile aldattığını boşandıktan sonra öğrenince, mahkemeye başvurdu. Dr. Müjde U., yuvasını yıkmakla suçladığı hemşire Cansu Ö.’ye karşı Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 50 bin lira manevi tazminat istemiyle dava açtı.
‘Onurumu kırdı versin parasını’
İki çocuk annesi Dr. Müjde U., dava dilekçesinde şunları dile getirdi: “Davalı, eski eşim ile olan evliliğim devam ederken onunla duygusal ve cinsel ilişki yaşamış. Kendisi, evli olduğunu bilmesine rağmen bu durumu hiç önemsemeyerek eşim ile birliktelik ve ilişkisini sürdürmüş. Evliyken bile eşime aşk içerikli mesajlar atmıştır. Kendisi, evli olduğumu bildiği halde eşim ile duygusal ve cinsel ilişkiye girip, kişilik haklarıma saldırıda bulunmuştur. Bunlardan dolayı manevi zararım doğmuştur. Bu olay toplumdaki saygınlığımı, tarif edilmez düzeyde onurumu kırmıştır. Yuvamı yıkan davalıdan 50 bin lira manevi tazminat istiyorum.”
Dr. Müjde U., ayrıca mahkemeye eski eşi ile sevgilisi olduğunu belirttiği hemşirenin birlikte el ele tutuşurken çekilmiş fotoğraflarını da delil olarak sundu.
‘Diğer kadına dava açın’
DAVALI hemşire Cansu Ö.’yü, Dr. Müjde U.’nun evli olduğunu bildiği halde, eşiyle birlikte olup yuvasının yıkılmasına neden olduğu gerekçesiyle 10 bin lira tazminat ödemeye mahkum etti. Müjde U.’nun avukatı “Yargıtay içtihatlarına göre, ilişki kurduğu erkeğin evli olduğunu bilen kadın sorumlu tutuluyor. Biz de davayı bu yönden açmıştık. Mahkeme de, verdiği kararla bizim haklı olduğumuzu gösterdi” dedi.
İzmir’de Dr. Müjde U. ile eşi KBB uzmanı Dr. Murat U. geçen yıl temmuz ayında Karşıyaka 4’üncü Aile Mahkemesi’nde boşandı. Mahkeme, yaşları 5 ve 9 olan çocukların velayetini anneye verirken, ikisine aylık 9 bin lira iştirak nafakası bağladı. Temyiz başvurusu nedeniyle Yargıtay’da olan davadaki karar, henüz kesinleşmedi.
Eşinin 14’e yakın gayrimenkulü ve kendisinin de katkılarıyla aldığı hastaneyi sattığını belirten Müjde U., evli olduğu dönemde, eşinin kendisini aynı hastanede çalışan hemşire Cansu Ö. ile aldattığını boşandıktan sonra öğrenince, mahkemeye başvurdu. Dr. Müjde U., yuvasını yıkmakla suçladığı hemşire Cansu Ö.’ye karşı Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 50 bin lira manevi tazminat istemiyle dava açtı.
‘Onurumu kırdı versin parasını’
İki çocuk annesi Dr. Müjde U., dava dilekçesinde şunları dile getirdi: “Davalı, eski eşim ile olan evliliğim devam ederken onunla duygusal ve cinsel ilişki yaşamış. Kendisi, evli olduğunu bilmesine rağmen bu durumu hiç önemsemeyerek eşim ile birliktelik ve ilişkisini sürdürmüş. Evliyken bile eşime aşk içerikli mesajlar atmıştır. Kendisi, evli olduğumu bildiği halde eşim ile duygusal ve cinsel ilişkiye girip, kişilik haklarıma saldırıda bulunmuştur. Bunlardan dolayı manevi zararım doğmuştur. Bu olay toplumdaki saygınlığımı, tarif edilmez düzeyde onurumu kırmıştır. Yuvamı yıkan davalıdan 50 bin lira manevi tazminat istiyorum.”
Dr. Müjde U., ayrıca mahkemeye eski eşi ile sevgilisi olduğunu belirttiği hemşirenin birlikte el ele tutuşurken çekilmiş fotoğraflarını da delil olarak sundu.
‘Diğer kadına dava açın’
DAVALI hemşire Cansu Ö.’yü, Dr. Müjde U.’nun evli olduğunu bildiği halde, eşiyle birlikte olup yuvasının yıkılmasına neden olduğu gerekçesiyle 10 bin lira tazminat ödemeye mahkum etti. Müjde U.’nun avukatı “Yargıtay içtihatlarına göre, ilişki kurduğu erkeğin evli olduğunu bilen kadın sorumlu tutuluyor. Biz de davayı bu yönden açmıştık. Mahkeme de, verdiği kararla bizim haklı olduğumuzu gösterdi” dedi.
14 Aralık 2014 Pazar
Davutoğlu: Hesap verecekler
Paralel yapı eleştirilerini sürdüren Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Aynı yapı demokrasiyi tahrip etmeye çalışıyor. Gün imtihan günüdür. Herkes yaptıklarının, demokrasiye yönelik tavırlarının mükafatını da görecek, hesabını da verecek” dedi. Elazığ ve Adıyaman AK Parti il kongrelerinde konuşan Davutoğlu, özetle şunları söyledi:
‘İMAM EFENDİ’Yİ BİLMEZLER
“Kürsübaşı geleneği, Elazığ’da sohbetin, ilmin, irfanın yapıldığı mekânlardır. 6-7 Ekim Kobani provokasyonlarına Elazığ hiç taviz vermedi. Bugünkü siyaseti anlamlandıran iki zat var: Biri İmam Efendi, milli birliğin timsali bir şahsiyet. 93 Harbi’nde bütün Anadolu işgal tehlikesi altındayken Erzurum’u ayağa kaldıran İmam Efendi’nin torunları olarak Türkiye’nin birliği için yola çıktık. Tarihinizde Belek Gazi var. Halep bize Belek Gazi’nin emanetidir. Onun için Suriye’ye, Kudüs’e, Filistin’e, Halep’e sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu Kılıçdaroğlu ve CHP niye bu milleti anlayamaz biliyor musunuz? Onlar Belek Gazi’yi, İmam Efendi’yi bilmezler, onlar bizim tarihimizdir.
‘İMAM EFENDİ’Yİ BİLMEZLER
“Kürsübaşı geleneği, Elazığ’da sohbetin, ilmin, irfanın yapıldığı mekânlardır. 6-7 Ekim Kobani provokasyonlarına Elazığ hiç taviz vermedi. Bugünkü siyaseti anlamlandıran iki zat var: Biri İmam Efendi, milli birliğin timsali bir şahsiyet. 93 Harbi’nde bütün Anadolu işgal tehlikesi altındayken Erzurum’u ayağa kaldıran İmam Efendi’nin torunları olarak Türkiye’nin birliği için yola çıktık. Tarihinizde Belek Gazi var. Halep bize Belek Gazi’nin emanetidir. Onun için Suriye’ye, Kudüs’e, Filistin’e, Halep’e sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bu Kılıçdaroğlu ve CHP niye bu milleti anlayamaz biliyor musunuz? Onlar Belek Gazi’yi, İmam Efendi’yi bilmezler, onlar bizim tarihimizdir.
NİHAT ERİM DE CHP’DENDİ
Meclis görüşmelerinde Kılıçdaroğlu’na ‘Darbecisiniz’ dedim, alındılar. Ayağa kalktılar. Sanki onların ayağa kalkmasından biz geri adım atacakmışız gibi... Biz ayağa kalktığımızda bir daha geri adım atmayız. Çağrıda bulunuyorum. Eğer darbeci değilseniz çıkın ‘27 Mayıs yanlıştı, 27 Mayıs darbesine karşıyız’ deyin. O zaman İsmet İnönü 27 Mayıs’a meşrudur diye fetva verdi. Adnan Menderes’in katledildiği 27 Mayıs için. ‘12 Mart yanlıştı’ deyin, diyemezler. Çünkü Nihat Erim de CHP içinden gelen bir şahsiyetti. ‘28 Şubat’a yanlıştı’ deyin diyemezler.
‘HİZMET’ GÖRÜNTÜSÜYLE SAVAŞ
Dönemimizde ülke demokratikleşti, özgürleşti, kimseye yürüttüğü faaliyet dolayısıyla önyargıyla bakmadık. Ta ki ‘Hizmet’ görüntüsü altında birileri eğer bürokrasiyi kontrol etmek üzerinden ülkenin seçilmiş iktidarına savaş ilan edince, durum değişti. ‘Mavi Marmara’da otoriteye karşı çıkmak doğru değil’ diyenler bir baktık milli iradeyle işbaşına gelmiş Ak Parti hükümetlerine kumpas kuruyorlar. İktidarın Başbakanı’na ‘Dönemin Başbakanı’ diye dosya hazırlayanlar varsa hesap vereceklerdir.
BUNLAR KARŞILIKSIZ KALMAZ
Bugün o paralel çeteyle ilgili yürütülen bir soruşturma çerçevesinde birtakım adımlar atılınca onlardan önce Kılıçdaroğlu konuşuyor çünkü onların kültüründe vesayet var. ‘Hiçbir şeyden korkmuyoruz, her şey açıklansın’ diyenler niçin bugün telaş içindeler? Neden soruşturmayı engellemeye çalışıyorlar, beklesinler. Ama şunu da bilsinler ki devletin kurumlarına sızıp başbakanını, cumhurbaşkanını, devletin en mahrem toplantılarını dinleyenler, MİT Müsteşarlığına dönük operasyona kalkışanlar, Suriye’de mazlumlara yardıma giden TIR’ları durdurup ülkemizi dünyaya şikâyet edenler bunların karşılıksız kalacağını düşünmesinler.”
Erdinç ÇELİKKAN - DHA
Etiketler:
Ahmet Davutoğlu,
ak parti,
başbakan,
cemaat,
haber
Peygamberi kamyona bindirenler de gözaltında
İstanbul’da düzenlenen operasyonda gözaltına alınanlardan biri de Samanyolu TV’de yayınlanan Şefkat Tepe dizisinin yapımcısı Salih Asan oldu.
Hürriyet'in haberine göre; Aynı saatlerde Samanyolu TV’de yayınlanan eski ismi ‘Şefkat Tepe’ yeni ismi ‘Sungurlar’ dizisinin yönetmeni Engin Koç, Eskişehir’de Odunpazarı ilçesindeki evinde gözaltına alındı. Dizinin 25 Ocak 2014’te yayınlanan 136. bölümünde salavatlar eşliğinde Hz. Muhammed bir ışık halesi içinde gökten iniyor, bindiği kamyoneti kaçırıyordu. Bu görüntüler büyük tepki uyandırmış, dizinin senaristi Samim Utku’nun geçmişte porno film senaryolarına imza attığı iddia edilmişti. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu sahneye ve aynı kanalda daha önce yayınlanan ve yapımcılığını yine Salih Asan’ın üstlendiği Küçük Kıyamet dizisinde Azrail’in insan gibi tasvir edilmesine çok sert tepki göstermişti. Erdoğan, 15 Şubat’taki Haliç Metro Geçiş Köprüsü’nün açılışında yaptığı konuşmada, “Peygamberimizi Miraç’tan indirip kamyonet kasasına bindirecek kadar ahlaksız bunlar” demişti.
Hürriyet'in haberine göre; Aynı saatlerde Samanyolu TV’de yayınlanan eski ismi ‘Şefkat Tepe’ yeni ismi ‘Sungurlar’ dizisinin yönetmeni Engin Koç, Eskişehir’de Odunpazarı ilçesindeki evinde gözaltına alındı. Dizinin 25 Ocak 2014’te yayınlanan 136. bölümünde salavatlar eşliğinde Hz. Muhammed bir ışık halesi içinde gökten iniyor, bindiği kamyoneti kaçırıyordu. Bu görüntüler büyük tepki uyandırmış, dizinin senaristi Samim Utku’nun geçmişte porno film senaryolarına imza attığı iddia edilmişti. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu sahneye ve aynı kanalda daha önce yayınlanan ve yapımcılığını yine Salih Asan’ın üstlendiği Küçük Kıyamet dizisinde Azrail’in insan gibi tasvir edilmesine çok sert tepki göstermişti. Erdoğan, 15 Şubat’taki Haliç Metro Geçiş Köprüsü’nün açılışında yaptığı konuşmada, “Peygamberimizi Miraç’tan indirip kamyonet kasasına bindirecek kadar ahlaksız bunlar” demişti.
Ahmet Şık'tan operasyon açıklaması
Emniyet'teki cemaat yapılanmasıyla ilgili kitap yazarken tutuklanan ve 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan gazeteci Ahmet Şık, bugünkü operasyonu sert sözlerle eleştirdi.
2011 yılında Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve 2012 yılının Mart ayına kadar tutuklu kalan gazeteci Ahmet Şık, bugünkü operasyonla ilgili Twitter’dan açıklamalarda bulundu.
2011 yılında, Oda TV soruşturması kapsamında gözaltına alındığı sırada, Emniyet içindeki Gülen Cemaati örgütlenmesini ele alan “İmamın Ordusu” isimli bir Kitap yazmakta olan ve polis aracına bindirilirken söylediği “Dokunan yanar” sözleri çok konuşulan Ahmet Şık, cemaate yakın isimlere yapılan operasyon için ‘faşizm’ yorumu yaptı.
Ahmet Şık twitter mesajında, “Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat'in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir” diye yazdı.
2011 yılında Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve 2012 yılının Mart ayına kadar tutuklu kalan gazeteci Ahmet Şık, bugünkü operasyonla ilgili Twitter’dan açıklamalarda bulundu.
2011 yılında, Oda TV soruşturması kapsamında gözaltına alındığı sırada, Emniyet içindeki Gülen Cemaati örgütlenmesini ele alan “İmamın Ordusu” isimli bir Kitap yazmakta olan ve polis aracına bindirilirken söylediği “Dokunan yanar” sözleri çok konuşulan Ahmet Şık, cemaate yakın isimlere yapılan operasyon için ‘faşizm’ yorumu yaptı.
Ahmet Şık twitter mesajında, “Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat'in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir” diye yazdı.
Öldüren dostluk
İntihar eden işadamı Mete Mustafa Tiryakioğlu ardında iki mektup bıraktı. Mektuplarda eşine “Soner’in bana 40 milyon borcu var” demiş, Soner’e de “Can dostum” diye hitap etmişti. Borçtan şüphelenen polis Soner’i dolandırıcılıktan yakaladı.
Hürriyet'in haberine göre; İş adamı Mete Mustafa Tiryakioğlu (49), Hollandalı saat markası TW Steel’in Türkiye ve Ortadoğu distribütörlüğünü yürüten Forum Saat’in sahibiydi. Ayrıca, Vahdet Tiryakioğlu Otomotiv ve Sanayi Ticaret A.Ş.’nin ve Rulman Dünyası Limited Şirketlerinin de Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürütüyordu. 11 Mayıs 2013 gecesi ailesine bir toplantıya gideceğini söyleyerek evden ayrıldı. Otomobilini Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinde durdurdu.
İŞADAMI KÖPRÜDE DURDU VE...
Otomobilden indi ve korkuluklara çıkarak kendini boşluğa bıraktı. Cesedi 2 saat sonra deniz polisi tarafından bulundu. Haberlerde, borçları nedeniyle bunalıma girdiği ve alacaklıların baskısına daha fazla dayanamayarak intiharı seçtiği yazılıyordu.
BİRİ EŞİNE, BİRİ SONER’E İKİ MEKTUP
Geride eşi ve ortağı Soner İ.’ye birer mektup bıraktı. Eşi Yonca Tiryakioğlu’na yazdığı mektupta, iş ilişkisinden bahsediyor ve Soner İ.’den 40 milyon lira alacaklı olduklarını bilmesini istiyordu. Mektuptaki bu cümle polisin dikkatini çekti. Savcı, Tiryakioğlu’nun dolandırılarak intihara sürüklendiğinden şüphelenerek olayın araştırılması için Mali Suçlarla Mücadele’ye talimat verdi.
TELEFONLARI, MESAJLARI İNCELENDİ
Ekipler, Tiryakioğlu ile Soner İ. arasındaki telefon, mesaj ve e-posta trafiğini mercek altına aldı. Yakınları ile görüşüldü. İddialara göre; Soner İ., Mete Mustafa Tiryakioğlu ile ölümünden bir yıl önce tanıştı. Kendisini hükümet yetkilileriyle rahat görüşebilen, ihale bağlayabilen bir kişi olarak tanıttı. Tiryakioğlu, Soner İ.’ye duyduğu güven nedeniyle beraber iş yapma teklifini kabul etti.
SAAT İHALELERİNi ALMA VAADİ
Soner İ. ilk iş olarak 3 şirket kurdu. Bu şirketler üzerinden bakanlıkların açtığı saat ve giyim eşyası benzeri ihaleleri aldıklarını, masraf ve vergi adı altında Tiryakioğlu’ndan 50 çek ve nakit para aldı. Bazı ihalelere girerek alacakları vaadiyle de para almaya devam etti. Almanya’ya tişört ihraç edeceklerini söyleyerek para almaya devam etti. Tiryakioğlu’ndan alınan para 40 milyon lirayı buldu. Ancak ortada yapılan hiçbir şey yoktu. Soner İ., her seferinde bakanlıklarla görüşmelerinin devam ettiğini söyleyerek Tiryakioğlu’nu oyaladı. Tiryakioğlu, 1 yıl içinde iflas etti ve intihar etti.
ÖLÜRKEN BİLE GÜVENİYORDU
SMS’LERİ inceleyen polise göre, Tiryakioğlu, ölümünden önce de Soner İ.’ye güvenmeye devam etti ve dolandırıldığını fark edemedi. Soner İ.’ye bıraktığı mektuba, “Can dostum” diyerek başladı ve ayrılık satırları yazdı. Polis, dolandırıcılık olayında Ümit Ç.’nin aracılık ettiğini, Soner İ.’nin eşinin de dolandırıcılık olayıyla bağlantılı olduğunu belirledi.
‘CAN DOSTU’ TUTUKLANDI
Önceki gün operasyon başlatıldı. Soner İ. ve eşi Ulus’ta 2500 lira kirada oturdukları evde gözaltına alındı. Ümit Ç. de yakalandı. 3 kişi, ‘nitelikli dolandırıcılık’, ‘belgede sahtecilik’ ve ‘ölüme sesebiyet vermek’ten sorguya alındı. Ardından tutuklandı.
TATLITUĞ SAATLERİ YAPMIŞLARDI
Tiryakioğlu, bir ilke imza atarak bir Türk model adına dünya pazarı için özel üretilen ‘Kıvanç Tatlıtuğ Special Edition’ saatlerinin koleksiyonunu sunmuştu.
Anne ve 9 yaşındaki kızı bıçakla öldürüldü
Konya’nın Ilgın ilçesinde kendilerinden haber alınamayan anne ve 9 yaşındaki kızı evlerinde bıçakla öldürülmüş halde bulundu.
Olay, akşam saatlerinde ilçeye bağlı Göstere Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre Burdur’da üniversitede okuyan İlyas Geçitli, 38 yaşındaki annesi Fatma ve 9 yaşındaki kız kardeşi Betül’e telefonla ulaşamayınca durumu yakınlarına haber verdi. Eve giden Geçitli ailesinin yakınları kapıyı kimsenin açmaması üzerine durumu jandarmaya bildirdi. Eve giren ekipler anne ve kızını bıçaklanarak öldürülmüş halde buldu. Anne ve kızının cenazeleri incelemelerin ardından otopsi yapılmak üzere Ilgın Devlet Hastanesi Morguna kaldırıldı. Jandarma anne ve kızını kimlerin öldürdüğünü belirlemek için çok yönlü soruşturma başlattı.
Olay, akşam saatlerinde ilçeye bağlı Göstere Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre Burdur’da üniversitede okuyan İlyas Geçitli, 38 yaşındaki annesi Fatma ve 9 yaşındaki kız kardeşi Betül’e telefonla ulaşamayınca durumu yakınlarına haber verdi. Eve giden Geçitli ailesinin yakınları kapıyı kimsenin açmaması üzerine durumu jandarmaya bildirdi. Eve giren ekipler anne ve kızını bıçaklanarak öldürülmüş halde buldu. Anne ve kızının cenazeleri incelemelerin ardından otopsi yapılmak üzere Ilgın Devlet Hastanesi Morguna kaldırıldı. Jandarma anne ve kızını kimlerin öldürdüğünü belirlemek için çok yönlü soruşturma başlattı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)