Bursa'da, bir mahallede vatandaşların şikayeti doğrultusunda incelenen ve at eti bulunan soğuk hava deposunun işletmecisine 23 bin 435 lira idari para cezası verilecek.
İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden yapılan yazılı açıklamada, Yıldırım ilçesi Vatan Mahallesi'nde Ali V. tarafından işletilen depoda şikayet dolayısıyla incelemelerde bulunulduğu bildirildi. Tesiste kayıt dışı çalışıldığını belirleyen Yıldırım Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ekiplerinin, şüphe üzerine yaklaşık 130 kilogram etten numune aldığı belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: "Numune, Bursa Gıda ve Yem Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğüne gönderilmiş, mühürlenen etler ise yediemine alınmıştır. Analiz sonucunda at eti aranması pozitif çıkmıştır. Numune alındıktan sonra kalan etler, imha edilmek üzere mülkiyetleri kamuya geçirilmiş ve işletme mühürlenerek kapatılmıştır. Bu işlemi tesis eden şahısa yasal itiraz süreleri dolduktan sonra 23 bin 435 lira para cezası uygulanacaktır."
Açıklamada, etlerin satılmış olabileceği işletmelerde de çalışma yürütüldüğü duyuruldu. Denetimlerde alınan numunelerden, laboratuvar sonuçlarına göre şimdilik sadece bir işletmede at eti saptandığı aktarılan açıklamada, "At eti satışı yaptığı tespit edilen işletmelere, Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununa istinaden 14 bin 649 lira idari para cezası uygulanacaktır" ifadesi kullanıldı. İşlem ve analizler tamamlandığında, konunun tüm belgelerle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına iletileceği bilgisi verilen açıklamada, bakanlık tarafından taklit ve karıştırma yapılan ürün ile işletmelerin basın yoluyla kamuoyuna duyurulacağı belirtildi.
22 Ocak 2015 Perşembe
Kredi kartı borcu yapılandırma merkezi çalışanlarına "tefecilik" davası
Kredi kartları üzerinden borç yapılandıran ve kazanç elde etmek amacıyla ödünç para vererek tefecilik yaptığı iddia edilen 9 kişi hakim karşısına çıktı.Kart sahiplerinin iddiasına göre, kredi kartı ve şifrelerini alan ve kredi kartları üzerinden borçları yapılandıran merkez 43 bin liralık borcu 90 bin liraya, 10 bin lira olan borcu 70 bin liraya çıkardı.
ŞİKAYET ÜZERİNE BAŞLAYAN SORUŞTURMA
Hürriyet'in haberine göre; Soruşturma, müştekilerden Önder Kıvanç'ın İstanbul Emniyeti Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü'ne verdiği şikayet dilekçesiyle 5 yıl önce başladı. Ö. K.şikayet dilekçesine göre olay şöyle gelişti; 2010 yılında Mecidiyeköy'de "Kredi kartları danışma merkezi" yazılı bir iş yerine giren ve kart borcu bulunan Kıvanç, merkezin sahibi A.K. ile görüştü. A. K. kredi kartı borçlarını kendilerinin yatırabileceğini bu işlemde yüzde 25 oranında zarar edebileceğini ve danışmaklık ücreti olarak 850 lira vermesi gerektiğini anlattı.
BORÇLAR KATLANDI İDDİASI
Ö.K'nın 2 kredi kartını, şifreleri ve limit bilgilerini alan A.K, 1 ay sonra verdiği kartların borçlarını ödedi. Güven duygusuyla diğer kredi kartlarını da teslim eden Ö. K.'nın 43 bin lira olan borcu 90 bin liraya çıktı ve kartları ile kontör ticareti yapıldı. 3 mağdurun da aynı şekilde Pendik'te de şubesi bulunan merkeze başvurup aynı şekilde kartlarını verdiği olayda mağdurlar borçlarının katlandığını belirtti.
"TEFECİLİK" SUÇU
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü, Kaçakçılık ve Mali Suçlar Soruşturma Bürosu'nun hazırladığı iddianameye göre, 4 müşteki içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar nedeniyle, kredi kartları üzerinden borçları yapılandırdıklarını öğrendikleri şüphelilerle temasa geçti. Müştekilerin, şüphelilere kredi kartlarını kendi rızaları ile teslim ettiği belirtilen iddianamede, "Şüphelilerin kredi kartlarını müştekilerin onayları dahilinde limitlerinin yükseltip yapılandırılarak borç limitine göre her karttan komisyon aldıkları, birden çok müştekiye yönelik olarak kazanç elde etmek amacı ile ödünç para vererek tefecilik suçunu işledikleri anlaşılmıştır" denildi. 9 kişi hakkında "Tefecilik" suçundan 3,5'ar yıldan 8 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
"10 BİN LİRA OLAN BORCUM 70 BİN LİRA OLDU"
Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkan şüphelilerden H. Ş, kredi kartı borcu olan insanların kendilerine başvurduğunu belirterek, "Kredi kartlarını kontör satışı yapan firmalara yönlendiririz. Buradan aldığımız kontör 100 liralık ise 95 lirasını kart sahibine elden veririz. Olayda mağdur yoktur" diye savunma yaptı. Mağdurlardan N. A. ise,"Kredi kartımı kendilerine teslim etmem halinde her ay 850 lira vermem karşılığında 10 bin lira olan borcumun 1,5 sene içinde kapanacağını söylediler. Borcum bitmedi, katlanarak 70 bin lira oldu" diye konuştu. Mahkeme, duruşmaya katılmayan sanıkların gelecek celse beyanlarının alınması için davayı erteledi.
ŞİKAYET ÜZERİNE BAŞLAYAN SORUŞTURMA
Hürriyet'in haberine göre; Soruşturma, müştekilerden Önder Kıvanç'ın İstanbul Emniyeti Bilişim Suçları Şube Müdürlüğü'ne verdiği şikayet dilekçesiyle 5 yıl önce başladı. Ö. K.şikayet dilekçesine göre olay şöyle gelişti; 2010 yılında Mecidiyeköy'de "Kredi kartları danışma merkezi" yazılı bir iş yerine giren ve kart borcu bulunan Kıvanç, merkezin sahibi A.K. ile görüştü. A. K. kredi kartı borçlarını kendilerinin yatırabileceğini bu işlemde yüzde 25 oranında zarar edebileceğini ve danışmaklık ücreti olarak 850 lira vermesi gerektiğini anlattı.
BORÇLAR KATLANDI İDDİASI
Ö.K'nın 2 kredi kartını, şifreleri ve limit bilgilerini alan A.K, 1 ay sonra verdiği kartların borçlarını ödedi. Güven duygusuyla diğer kredi kartlarını da teslim eden Ö. K.'nın 43 bin lira olan borcu 90 bin liraya çıktı ve kartları ile kontör ticareti yapıldı. 3 mağdurun da aynı şekilde Pendik'te de şubesi bulunan merkeze başvurup aynı şekilde kartlarını verdiği olayda mağdurlar borçlarının katlandığını belirtti.
"TEFECİLİK" SUÇU
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü, Kaçakçılık ve Mali Suçlar Soruşturma Bürosu'nun hazırladığı iddianameye göre, 4 müşteki içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar nedeniyle, kredi kartları üzerinden borçları yapılandırdıklarını öğrendikleri şüphelilerle temasa geçti. Müştekilerin, şüphelilere kredi kartlarını kendi rızaları ile teslim ettiği belirtilen iddianamede, "Şüphelilerin kredi kartlarını müştekilerin onayları dahilinde limitlerinin yükseltip yapılandırılarak borç limitine göre her karttan komisyon aldıkları, birden çok müştekiye yönelik olarak kazanç elde etmek amacı ile ödünç para vererek tefecilik suçunu işledikleri anlaşılmıştır" denildi. 9 kişi hakkında "Tefecilik" suçundan 3,5'ar yıldan 8 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
"10 BİN LİRA OLAN BORCUM 70 BİN LİRA OLDU"
Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkan şüphelilerden H. Ş, kredi kartı borcu olan insanların kendilerine başvurduğunu belirterek, "Kredi kartlarını kontör satışı yapan firmalara yönlendiririz. Buradan aldığımız kontör 100 liralık ise 95 lirasını kart sahibine elden veririz. Olayda mağdur yoktur" diye savunma yaptı. Mağdurlardan N. A. ise,"Kredi kartımı kendilerine teslim etmem halinde her ay 850 lira vermem karşılığında 10 bin lira olan borcumun 1,5 sene içinde kapanacağını söylediler. Borcum bitmedi, katlanarak 70 bin lira oldu" diye konuştu. Mahkeme, duruşmaya katılmayan sanıkların gelecek celse beyanlarının alınması için davayı erteledi.
TÜSİAD’ın yeni Başkanı Cansen Başaran-Symes, Başkan Yardımcısı Ali Koç oldu
TÜSİAD’ın 45. Olağan Genel Kurulu’nda yapılan seçimde, Cansen Başaran-Symes’in sunduğu yönetim kurulu listesi seçildi. Allianz Sigorta ile Allianz Hayat ve Emeklilik Yönetim Kurulu Başkanı ve Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Üyesi Cansen Başaran-Symes, Arzuhan Doğan Yalçındağ ve Ümit Boyner’den sonra TÜSİAD’ın üçüncü kadın başkanı oldu. TÜSİAD'ın başkan yardımcılığı görevine ise Ali Koç ve Şükrü Ünlütürk getirildi.
Tuncay Özilhan’ın Başkanlığındaki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) listesinde, Başkan Yardımcıları olarak Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ümit Nazlı Boyner, Ömer Aras ve Ahmet Agah Uğur yer alıyor.
TÜSİAD’ın 45. Olağan Genel Kurulu, Four Seasons Hotel düzenlendi. Genel Kurul’da düzenlenen seçimlerde Cansen Başaran-Symes’ın sunduğu liste kabul edildi. Cansen Başaran-Symes’in listesinde, BankPozitif Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Hasan Akçakayalıoğlu, Trouw Nutrition Türkiye Genel Müdürü Metin Akman, Balorman Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır Balkır, Boydak Holding CEO’su ve Yönetim Kurulu Üyesi Memduh Boydak, Gürallar Yönetim Kurulu Başkanvekili Esin Güral Argat, Organik Kimya Genel Müdürü Simone Kaslowski, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Yıldırım Koç, FIBA Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özyeğin, Sabancı Holding-Kordsa Global Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Nurettin Pekarun, Enka İnşaat Genel Müdürü Agah Mehmet Tara ve Sun Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Şükrü Ünlütürk yer alıyor.
"İŞİMİZ ZOR"
Cansen Başaran Symes, oylama sonuçlarının açıklanmasının ardından kürsüye çıkarak kısa bir konuşma yaptı. Başaran Symes, toplantının ardına yönetim kuruluyla bir araya gelerek görev bölümünü yapacaklarını belirterek şöyle konuştu:
"Süreçte bana destek olan tüm üyelere, kimi telefonlar aradıysam, saat kaç olursa olsun, kime mail attıysam, kimden randevu istediysem çok seri halde oldu. Bu yönetim kurulunu oluşturuken müthiş bir güç aldım. Bütün arkdaaşlarım destek oldu, ne istediysem yaptılar. Bence şahane bir yönetim kurulu ortaya çıktı. Sizlerde bunu oylarınızla desteklediniz. Müthiş bir nerjimiz var. Sizlerden ricam bu yönetim kurulunun enerjisini sizlerde destekleyin. Haluk’u (Dinçer) dinlerken yeni döneme çok uzun bir liste verdi. İşimiz zor. Sadece aslında TÜSİAD değil, iş dünyasında 34 sene emek vermiş bir arkadaşınız olarak dünyada iş dünyasının işi zor. Bu TÜSİAD’a ve Türkiye’ye özel bir şey değil. Böyle dünyanın zor bir döneminde hep birlikte, TÜSİAD üyelerinin bilgisini en iyi harmanlayarak iş yapamaya çalışacağız. Onun için katkılarınız çok önemli."
YİK
TÜSİAD Genel Kurul toplantısına Tuncay Özilhan’ın sunduğu TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanlık Divanı aday listeside; Başkan Tuncay Özilhan, Başkan Yardımcısı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Başkan Yardımcısı Ümit Nazlı Boyner, Başkan Yardımcısı Ömer Aras, Başkan Yardımcısı Ahmet Agah Uğur, Başkan Sekreter Yavuz Canevi ve Sekreter Zekeriya Yıldırım yer alıyor.
CANSEN BAŞARAN-SYMES KİMDİR?
Cansen Başaran-Symes,İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. 2013 yılının Nisan ayına kadar PwC Kopenhag, Londra ve İstanbul ofislerinde çeşitli kademelerde görev üstlenen Cansen Başaran-Symes, PwC Orta ve Doğu Avrupa Bölgesi ve PwC Eurofirm Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Mart 2014 tarihi itibariyle Allianz Sigorta A.Ş. ve Allianz Hayat ve Emeklilik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine atandı. Cansen Başaran-Symes, Arzuhan Doğan Yalçındağ ve Ümit Boyner’den sonra TÜSİAD’ın üçüncü kadın başkanı oldu.
Tuncay Özilhan’ın Başkanlığındaki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) listesinde, Başkan Yardımcıları olarak Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ümit Nazlı Boyner, Ömer Aras ve Ahmet Agah Uğur yer alıyor.
TÜSİAD’ın 45. Olağan Genel Kurulu, Four Seasons Hotel düzenlendi. Genel Kurul’da düzenlenen seçimlerde Cansen Başaran-Symes’ın sunduğu liste kabul edildi. Cansen Başaran-Symes’in listesinde, BankPozitif Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Hasan Akçakayalıoğlu, Trouw Nutrition Türkiye Genel Müdürü Metin Akman, Balorman Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır Balkır, Boydak Holding CEO’su ve Yönetim Kurulu Üyesi Memduh Boydak, Gürallar Yönetim Kurulu Başkanvekili Esin Güral Argat, Organik Kimya Genel Müdürü Simone Kaslowski, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Yıldırım Koç, FIBA Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özyeğin, Sabancı Holding-Kordsa Global Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Nurettin Pekarun, Enka İnşaat Genel Müdürü Agah Mehmet Tara ve Sun Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Şükrü Ünlütürk yer alıyor.
"İŞİMİZ ZOR"
Cansen Başaran Symes, oylama sonuçlarının açıklanmasının ardından kürsüye çıkarak kısa bir konuşma yaptı. Başaran Symes, toplantının ardına yönetim kuruluyla bir araya gelerek görev bölümünü yapacaklarını belirterek şöyle konuştu:
"Süreçte bana destek olan tüm üyelere, kimi telefonlar aradıysam, saat kaç olursa olsun, kime mail attıysam, kimden randevu istediysem çok seri halde oldu. Bu yönetim kurulunu oluşturuken müthiş bir güç aldım. Bütün arkdaaşlarım destek oldu, ne istediysem yaptılar. Bence şahane bir yönetim kurulu ortaya çıktı. Sizlerde bunu oylarınızla desteklediniz. Müthiş bir nerjimiz var. Sizlerden ricam bu yönetim kurulunun enerjisini sizlerde destekleyin. Haluk’u (Dinçer) dinlerken yeni döneme çok uzun bir liste verdi. İşimiz zor. Sadece aslında TÜSİAD değil, iş dünyasında 34 sene emek vermiş bir arkadaşınız olarak dünyada iş dünyasının işi zor. Bu TÜSİAD’a ve Türkiye’ye özel bir şey değil. Böyle dünyanın zor bir döneminde hep birlikte, TÜSİAD üyelerinin bilgisini en iyi harmanlayarak iş yapamaya çalışacağız. Onun için katkılarınız çok önemli."
YİK
TÜSİAD Genel Kurul toplantısına Tuncay Özilhan’ın sunduğu TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanlık Divanı aday listeside; Başkan Tuncay Özilhan, Başkan Yardımcısı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Başkan Yardımcısı Ümit Nazlı Boyner, Başkan Yardımcısı Ömer Aras, Başkan Yardımcısı Ahmet Agah Uğur, Başkan Sekreter Yavuz Canevi ve Sekreter Zekeriya Yıldırım yer alıyor.
CANSEN BAŞARAN-SYMES KİMDİR?
Cansen Başaran-Symes,İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. 2013 yılının Nisan ayına kadar PwC Kopenhag, Londra ve İstanbul ofislerinde çeşitli kademelerde görev üstlenen Cansen Başaran-Symes, PwC Orta ve Doğu Avrupa Bölgesi ve PwC Eurofirm Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Mart 2014 tarihi itibariyle Allianz Sigorta A.Ş. ve Allianz Hayat ve Emeklilik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine atandı. Cansen Başaran-Symes, Arzuhan Doğan Yalçındağ ve Ümit Boyner’den sonra TÜSİAD’ın üçüncü kadın başkanı oldu.
Erdoğan: Bu okulları kapatın
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yurtdışındaki cemaat okullarıyla ilgili çarpıcı bir açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrika Boynuzu ülkelerini kapsayan resmi ziyaretinin ilk durağı olan Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'ya geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gazetecinin, "paralel yapının Afrika ülkelerindeki eğitim kurumlarının durumunun görüşmelerde gündeme gelip gelmediği" sorusunu şöyle yanıtladı:
"MGK olarak bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eden, legal görünüm altındaki illegal örgütlere yönelik tavsiye kararımızı hükümetimize bildirdik. Hükümetimiz de bu tavsiye kararımızı Bakanlar Kurulu kararı olarak çıkarttı. Bakanlar Kurulu kararı olarak çıktıktan sonra yeni bir süreç başladı. Bu süreç artık paralel devlet yapılanmasının Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne girmesi anlamındadır. Artık bu örgüte karşı, ki ülkemizde bu inceliği fark etmeden hala bunlara 'cemaat' diyenler var, mücadelemiz kararlı şekilde sürmektedir, sürecektir. Gittiğimiz ülkelerde devlet, hükümet başkanlarıyla gerek şahsım gerekse başbakanımız, bakanlarımız, bunların konumunu anlatmak suretiyle, buraların kapatılmasını ve buralarda bunların vermekte olduğu hizmeti Milli Eğitim Bakanlığımız vasıtasıyla verebileceğimizi kendilerine söylüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı da buna yönelik çalışmalarını şu anda tamamlamak üzere. Ekonomik olarak da Ekonomi Bakanlığımıza bağlı olan DEİK, sivil toplum kuruluşlarımızın bir çatı kuruluşudur, bu çatı kuruluşumuz uluslararası anlamda çok daha aktif görev üstlenmek suretiyle bu görevi ifa edecektir. Gerek fuar gerekse bu ilişkilerin düzenlemesinde DEİK bu boşluğa fırsat vermeden çalışmalarını sürdürmektedir. Nitekim bugün de burada DEİK'in organizasyonunda iş forumunu yapacağız."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrika Boynuzu ülkelerini kapsayan resmi ziyaretinin ilk durağı olan Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'ya geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gazetecinin, "paralel yapının Afrika ülkelerindeki eğitim kurumlarının durumunun görüşmelerde gündeme gelip gelmediği" sorusunu şöyle yanıtladı:
"MGK olarak bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eden, legal görünüm altındaki illegal örgütlere yönelik tavsiye kararımızı hükümetimize bildirdik. Hükümetimiz de bu tavsiye kararımızı Bakanlar Kurulu kararı olarak çıkarttı. Bakanlar Kurulu kararı olarak çıktıktan sonra yeni bir süreç başladı. Bu süreç artık paralel devlet yapılanmasının Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne girmesi anlamındadır. Artık bu örgüte karşı, ki ülkemizde bu inceliği fark etmeden hala bunlara 'cemaat' diyenler var, mücadelemiz kararlı şekilde sürmektedir, sürecektir. Gittiğimiz ülkelerde devlet, hükümet başkanlarıyla gerek şahsım gerekse başbakanımız, bakanlarımız, bunların konumunu anlatmak suretiyle, buraların kapatılmasını ve buralarda bunların vermekte olduğu hizmeti Milli Eğitim Bakanlığımız vasıtasıyla verebileceğimizi kendilerine söylüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı da buna yönelik çalışmalarını şu anda tamamlamak üzere. Ekonomik olarak da Ekonomi Bakanlığımıza bağlı olan DEİK, sivil toplum kuruluşlarımızın bir çatı kuruluşudur, bu çatı kuruluşumuz uluslararası anlamda çok daha aktif görev üstlenmek suretiyle bu görevi ifa edecektir. Gerek fuar gerekse bu ilişkilerin düzenlemesinde DEİK bu boşluğa fırsat vermeden çalışmalarını sürdürmektedir. Nitekim bugün de burada DEİK'in organizasyonunda iş forumunu yapacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, Etiyopya'nın uygulandığı kalkınma planına nasıl katkı vereceği sorusu üzerine de Türk firmalarının bu ülkede önlerinin açılması halinde gerekli adımları atacağını, Türkiye devleti olarak da işadamlarının her zaman yanında yer alacaklarını söyledi.
Türk sanayi bölgesi oluşturulması için bir Türk firmasına arazi tahsisi yapıldığını ve firmanın, tarım alanında başarılı çalışmalar yapabileceği projeler hazırladığını anlatan Erdoğan, "Etiyopya'daki 2015-2020 yılları arasındaki büyüme değişim planıyla ilgili girişimcilerimiz her şeye hazır. Sanayi bölgeleriyle her türlü işbirliğine Türkiye olarak hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Şu anda Etiyopya 50 bin megavatlık su hacmine sahip, burada üretilecek elektrik enerjisi için Türk girişimciler adımlar atacak, görüşmelere başlayacaktır" dedi. (hürriyet.com.tr)
İstanbul’da suya gizli ve yüksek zam
Türkiye’de suyu en pahalı tüketen şehirler arasında yer alan İstanbul’da bu ayın başından itibaren aboneye duyurulmadan fiyatlar artırıldı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu İSKİ, 10-20 metreküplük tüketim miktarındaki suya yüzde 30,75, 21 metreküp ve üzeri suyun fiyatına ise yüzde 91,2 zam yaptı. Zaman gazetesinin haberine göre, Zamdan habersiz vatandaş önümüzdeki ay yüzde 40-50 daha yüksek faturayla karşılaşacak.
Tarife değişikliği abonelere bildirilmedi
Türkiye’nin en fazla sayıda aboneye sahip su dağıtım şirketi İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) 1 Ocak 2015 tarihinden geçerli olmak üzere sessiz sedasız su kullanım ücret tarifelerini değiştirdi. Suya gizli zam anlamına gelen tarife değişikliği abonelere duyurulmadı. İstanbul’da geçen ay (2014 Aralık) metreküpü 4,13 lira olan suyun metreküp fiyatında kullanım miktarına göre kademeli artışa gidildi. Yeni tarife ile 10 metreküp ve üzeri tüketim miktarındaki suyun metreküp ücretine yüzde 30,75 zam geldi.
Bu ayın başından itibaren konutunda 11 ilâ 20 metreküp (20 metreküp dahil) su tüketen aboneler bir metreküp suya KDV hariç 5,40 lira ödeyecek. Aralık 2014 tarihinde (geçen ay) aynı miktarda suyun KDV hariç metreküp satış fiyatı 4,13 liraydı. Ancak bu ayın başından itibaren suyun metreküpüne 1,27 lira zam geldi. Üstelik bu fiyat KDV ve diğer bedeller hariç suyun çıplak fiyatı. KDV ve diğer kalemlerin eklenmesiyle faturalardaki artış yüzde 40-50’yi bulacak.
Aynı şekilde konut başına 21 metreküpten fazla kullanım ücreti ise yüzde 91,2 oranında artışla 7,90 liraya çıktı. Bu miktarda suyun tüketimi metreküp başına 3,77 lira zamlandı. 0-10 metreküp arası kullanımda ücret ise yüzde 10,4 ucuzlatıldı. Bu tüketim aralığında 4,13 lira olan KDV hariç metreküp ücreti 3,70 liraya düşürüldü. İSKİ suya büyük oranda ve sessiz zam yaparken, bunu tarife değişikliğine bağladı. İstanbul’da tek çocuklu ve karı-koca çalışan ailelerin kullandığı aylık tüketim 10 metreküpün altında. Bunun dışındaki daha kalabalık ailelerin su tüketimi ise 10 metreküpün üzerinde. Böylece su tüketim tarifeleri üzerinden İSKİ, büyük bir çoğunluğun kullandığı suya gizli ve yüksek oranda zam yaptı.
Tüketici büyük sürprizle karşılaşacak!
İSKİ’nin suya yaptığı gizli zam tüketici derneklerinin tepkisini çekti. Tüketiciler Derneği (TÜDER) Başkanı Levent Küçük, su faturalarını sessiz sedasız zam yapılmasının doğru olmadığını, tarife değişikliğiyle tüketici aleyhine suya büyük oranlarda zam geldiğini ifade etti. Küçük, “Konutlarında ayda 10 metreküpten fazla su tüketen tüketicilerin Ocak/2015 dönemi su faturaları, bir önceki aya (Aralık/2014) göre yüzde 30,75 daha fazla, ayda 20 metreküpten fazla su tüketen tüketicilerin Ocak/2015 dönemi su faturaları ise bir önceki aya (Aralık/2014) göre yüzde 91,2 daha fazla gelecek.” dedi.
Yeni gelecek ocak ayına ilişkin su faturalarında tüketicilerin büyük bir sürpriz ile karşılaşabileceğini belirten Küçük, İSKİ yetkililerine “Bir an önce kamuoyunu, tüketicileri eksiksiz ve zamanında bilgilendirmeleri ve bir kamu kuruluşu olarak tüketicilerin ekonomik çıkarlarını korumaları” çağrısı yaptı. Küçük, tüketicilere ise, “Suyu kullanırken tüketiciler olarak hem bütçemizi hem de geleceğimiz düşünmeli, su tasarrufuna azami özen göstermeliyiz.” uyarısı yaptı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu İSKİ, 10-20 metreküplük tüketim miktarındaki suya yüzde 30,75, 21 metreküp ve üzeri suyun fiyatına ise yüzde 91,2 zam yaptı. Zaman gazetesinin haberine göre, Zamdan habersiz vatandaş önümüzdeki ay yüzde 40-50 daha yüksek faturayla karşılaşacak.
Tarife değişikliği abonelere bildirilmedi
Türkiye’nin en fazla sayıda aboneye sahip su dağıtım şirketi İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) 1 Ocak 2015 tarihinden geçerli olmak üzere sessiz sedasız su kullanım ücret tarifelerini değiştirdi. Suya gizli zam anlamına gelen tarife değişikliği abonelere duyurulmadı. İstanbul’da geçen ay (2014 Aralık) metreküpü 4,13 lira olan suyun metreküp fiyatında kullanım miktarına göre kademeli artışa gidildi. Yeni tarife ile 10 metreküp ve üzeri tüketim miktarındaki suyun metreküp ücretine yüzde 30,75 zam geldi.
Bu ayın başından itibaren konutunda 11 ilâ 20 metreküp (20 metreküp dahil) su tüketen aboneler bir metreküp suya KDV hariç 5,40 lira ödeyecek. Aralık 2014 tarihinde (geçen ay) aynı miktarda suyun KDV hariç metreküp satış fiyatı 4,13 liraydı. Ancak bu ayın başından itibaren suyun metreküpüne 1,27 lira zam geldi. Üstelik bu fiyat KDV ve diğer bedeller hariç suyun çıplak fiyatı. KDV ve diğer kalemlerin eklenmesiyle faturalardaki artış yüzde 40-50’yi bulacak.
Aynı şekilde konut başına 21 metreküpten fazla kullanım ücreti ise yüzde 91,2 oranında artışla 7,90 liraya çıktı. Bu miktarda suyun tüketimi metreküp başına 3,77 lira zamlandı. 0-10 metreküp arası kullanımda ücret ise yüzde 10,4 ucuzlatıldı. Bu tüketim aralığında 4,13 lira olan KDV hariç metreküp ücreti 3,70 liraya düşürüldü. İSKİ suya büyük oranda ve sessiz zam yaparken, bunu tarife değişikliğine bağladı. İstanbul’da tek çocuklu ve karı-koca çalışan ailelerin kullandığı aylık tüketim 10 metreküpün altında. Bunun dışındaki daha kalabalık ailelerin su tüketimi ise 10 metreküpün üzerinde. Böylece su tüketim tarifeleri üzerinden İSKİ, büyük bir çoğunluğun kullandığı suya gizli ve yüksek oranda zam yaptı.
Tüketici büyük sürprizle karşılaşacak!
İSKİ’nin suya yaptığı gizli zam tüketici derneklerinin tepkisini çekti. Tüketiciler Derneği (TÜDER) Başkanı Levent Küçük, su faturalarını sessiz sedasız zam yapılmasının doğru olmadığını, tarife değişikliğiyle tüketici aleyhine suya büyük oranlarda zam geldiğini ifade etti. Küçük, “Konutlarında ayda 10 metreküpten fazla su tüketen tüketicilerin Ocak/2015 dönemi su faturaları, bir önceki aya (Aralık/2014) göre yüzde 30,75 daha fazla, ayda 20 metreküpten fazla su tüketen tüketicilerin Ocak/2015 dönemi su faturaları ise bir önceki aya (Aralık/2014) göre yüzde 91,2 daha fazla gelecek.” dedi.
Yeni gelecek ocak ayına ilişkin su faturalarında tüketicilerin büyük bir sürpriz ile karşılaşabileceğini belirten Küçük, İSKİ yetkililerine “Bir an önce kamuoyunu, tüketicileri eksiksiz ve zamanında bilgilendirmeleri ve bir kamu kuruluşu olarak tüketicilerin ekonomik çıkarlarını korumaları” çağrısı yaptı. Küçük, tüketicilere ise, “Suyu kullanırken tüketiciler olarak hem bütçemizi hem de geleceğimiz düşünmeli, su tasarrufuna azami özen göstermeliyiz.” uyarısı yaptı.
Cübbeli mezarda yakmayan kefen satıyor
Hürriyet'ten Ahmet Hakan'ın sorularını cevaplayan İlahiyatçı İhsan Eliaçık Cübbeli Ahmet Hoca'yı da ilgilendiren çok ilginç bir iddiada bulundu.
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık Hürriyet'te Ahmet Hakan'ın sorularını cevapladı.
"Hazreti Peygamber'in karikatürünün çizilmesi karşısında Müslümanlar rencide oluyorlar. Bu konuda ne diyorsunuz?" sorusuna cevap veren Eliaçık şöyle cevap verdi:
"Peygamber'in karikatürünün çizilmesi Müslümanları rencide eder. Allah'la, Peygamber'le, Kuran'la, ayetlerle alay edenlere karşı ne yapılması gerektiği Kuran'da var. Söylenen şu: "Alay edenlerle karşılaştığınız zaman sözü değiştirene kadar onlardan uzaklaşın ve onlarla beraber oturmayın." Mekke'de müşrikler alay etmiş, En'am suresinin 68. ayeti gelmiş. Medine'de Yahudiler ve Hıristiyanlar alay etmiş, Nisa suresinin 140. ayeti gelmiş. Ayetlerde söylenen hep aynı: Alay edenlerle birlikte oturmayın, oradan uzaklaşın... Pasifist bir tutumdur Allah'ın bizden istediği... Pasifist bir protestodur." Cezalandırma yok. Silah kullanma yok. Hele öldürme, hiç yok. Ayetler apaçık. "Sözü değiştirene kadar orada oturma, oradan uzaklaş" diyor. Alay biter de söz normale dönerse oturabilirsin. Yani "İlişkiyi kopar" bile demiyor, sadece uzaklaş diyor. Uzaklaşarak şunu söylemiş oluyorsun: "Bu yaptığın hoşuma gitmiyor. Sen de ısrarla yapmaya devam ediyorsun. O zaman bana eyvallah." Çok ince bir tutum... "
YAKMAYAN KEFEN SATIYORLAR
İhsan Eliaçık bir soru üzerine Cübbeli Ahmet Hoca'yla alakalı ilginç bir iddiadan bahsetti. Eliaçık, "İnternette "CAH ürünleri" var. Satışta... Cüppeli Ahmet Hoca ürünleri yani...Cüppeli Ahmet'in haberi var mı, yoksa adını mı kullanıyorlar bilmiyorum. Eğer adını kullanıyorlarsa mahkemeye versin. Eğer kendisininse açıklamasını yapsın. Orada satılan ürünlerden biri "yakmayan kefen". Ceylan derisine Allah'ın isimlerini yazıyorsun, onunla kefenleniyorsun ve kabir azabındaki ateşten korunuyorsun. Böylece 70 liralık kefen, oluyor sana 3 yüz 70 lira. Bu nedir kardeşim? Yakında cennetten tapu dağıtacaklar. Rüşvet sevap diyecekler. Akrabayı kayırmak Allah'ın emriymiş... Nerelere geldi iş." dedi.
İHSAN ELİAÇIK'TAN İLGİNÇ SORULAR
Ahmet Hakan röportajda İhsan Eliaçık'ın bazı sorular sorduğunu belirterek o soruları şu şekilde aktardı.
İşte o sorular:
- Dört halifeden üçü suikastla öldürüldü. Bunu Batılılar mı yaptı?
- On İki İmam... Yedisi zehirlendi... Üçü katledildi... Bunları modernistler mi yaptı?
- Hazreti Peygamber'in torunu şehit edildi Kerbela'da... Kim yaptı bunu? CIA ajanları mı?
- Yavuz ile Şah İsmail savaştı, binlerce insan katledildi... Kim çıkardı bu savaşı? Batı mı?
KAYNAK: HÜRRİYET
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık Hürriyet'te Ahmet Hakan'ın sorularını cevapladı.
"Hazreti Peygamber'in karikatürünün çizilmesi karşısında Müslümanlar rencide oluyorlar. Bu konuda ne diyorsunuz?" sorusuna cevap veren Eliaçık şöyle cevap verdi:
"Peygamber'in karikatürünün çizilmesi Müslümanları rencide eder. Allah'la, Peygamber'le, Kuran'la, ayetlerle alay edenlere karşı ne yapılması gerektiği Kuran'da var. Söylenen şu: "Alay edenlerle karşılaştığınız zaman sözü değiştirene kadar onlardan uzaklaşın ve onlarla beraber oturmayın." Mekke'de müşrikler alay etmiş, En'am suresinin 68. ayeti gelmiş. Medine'de Yahudiler ve Hıristiyanlar alay etmiş, Nisa suresinin 140. ayeti gelmiş. Ayetlerde söylenen hep aynı: Alay edenlerle birlikte oturmayın, oradan uzaklaşın... Pasifist bir tutumdur Allah'ın bizden istediği... Pasifist bir protestodur." Cezalandırma yok. Silah kullanma yok. Hele öldürme, hiç yok. Ayetler apaçık. "Sözü değiştirene kadar orada oturma, oradan uzaklaş" diyor. Alay biter de söz normale dönerse oturabilirsin. Yani "İlişkiyi kopar" bile demiyor, sadece uzaklaş diyor. Uzaklaşarak şunu söylemiş oluyorsun: "Bu yaptığın hoşuma gitmiyor. Sen de ısrarla yapmaya devam ediyorsun. O zaman bana eyvallah." Çok ince bir tutum... "
YAKMAYAN KEFEN SATIYORLAR
İhsan Eliaçık bir soru üzerine Cübbeli Ahmet Hoca'yla alakalı ilginç bir iddiadan bahsetti. Eliaçık, "İnternette "CAH ürünleri" var. Satışta... Cüppeli Ahmet Hoca ürünleri yani...Cüppeli Ahmet'in haberi var mı, yoksa adını mı kullanıyorlar bilmiyorum. Eğer adını kullanıyorlarsa mahkemeye versin. Eğer kendisininse açıklamasını yapsın. Orada satılan ürünlerden biri "yakmayan kefen". Ceylan derisine Allah'ın isimlerini yazıyorsun, onunla kefenleniyorsun ve kabir azabındaki ateşten korunuyorsun. Böylece 70 liralık kefen, oluyor sana 3 yüz 70 lira. Bu nedir kardeşim? Yakında cennetten tapu dağıtacaklar. Rüşvet sevap diyecekler. Akrabayı kayırmak Allah'ın emriymiş... Nerelere geldi iş." dedi.
İHSAN ELİAÇIK'TAN İLGİNÇ SORULAR
Ahmet Hakan röportajda İhsan Eliaçık'ın bazı sorular sorduğunu belirterek o soruları şu şekilde aktardı.
İşte o sorular:
- Dört halifeden üçü suikastla öldürüldü. Bunu Batılılar mı yaptı?
- On İki İmam... Yedisi zehirlendi... Üçü katledildi... Bunları modernistler mi yaptı?
- Hazreti Peygamber'in torunu şehit edildi Kerbela'da... Kim yaptı bunu? CIA ajanları mı?
- Yavuz ile Şah İsmail savaştı, binlerce insan katledildi... Kim çıkardı bu savaşı? Batı mı?
KAYNAK: HÜRRİYET
21 Ocak 2015 Çarşamba
Son tekmeyi atan polise 10 yıl 10 ay hapis
Gezi olayları sırasında dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz davasında karar açıklandı. Mahkeme, sanık polis memuruı Mevlüt Saldoğan’a 'ölüme sebebiyet vermek' suçundan 13 yıl hapis cezası verirken bunu 10 yıl 10 ay hapse çevirdi. Diğer polis memuru Yalçın Akbulut’a ise önce 12 yıl hapis cezası verilirken ceza10 yıla indirildi. Savcı mütaalasında sanık polis Saldoğan'a müebbet istemişti. Mahkemenin kararı açıklamasının ardından salonda gerginlik oldu. Salondakiler mahkemenin kararını protesto etti.
1’i polis 5’i tutuklu 8 kişi hakkında kasten adam öldürmek ve bu suçu kolaylaştırmaktan 10-15 yıl hapis ile müebbet hapis arasında ceza istemiyle Eskişehir’de açılan dava, kamu güvenliği gerekçesiyle Kayseri’ye nakledilmişti. Geçen celse beklenen karar, davanın tutuklu 1 numaralı sanığı Mevlüt Saldoğan böbrek ameliyatı mazeretiyle gelmeyince ertelenmişti.
Ankara 2 No’lu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nden önceki gün mahkemeye ulaşan yazıda sanığın Ankara Numune Hastanesi’nde tedavi gördüğü ve bugünkü duruşmaya SEGBİS ile katılabileceği bildirildi. Polis Saldoğan’ın SEGBİS ile katılıp son savunmasını yapacağı duruşmada karar bekleniyor. Savcı 5. celsede verdiği mütalaasında sanıklar, polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürme” suçlamasıyla müebbet hapis, polis Yalçın Akbulut hakkında “kasten yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek” suçundan 12-16 yıl hapis, fırıncı İsmail Koyuncu ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar hakkında ise 8-12 yıl hapis cezası talep etmişti. Savcı sanık polisler Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin için ise beraat talebinde bulundu.
1 NUMARALI SANIK BÜYÜK EKRANDA
Duruşma hareketli başladı. İçeride ve dışarıda yoğun güvenlik önlemlerinin vardı. Duruşma salonunda resmi ve sivil polislerin seyirci sıralarında yoğun şekilde oturmasına avukatlardan itiraz geldi. Bazı izleyiciler Ali İsmail Korkmaz tişörtleriyle duruşmaya geldi. Korkmaz ailesinin yanı sıra Taksim Dayanışması’ndan Mücella Yapıcı ve Can Atalay, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, CHP’li vekiller Sezgin Tanrıkulu, Hüseyin Aygün, HDP Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş ve Erol Dora katıldı.
Mahkeme heyeti yerini aldıktan sonra arkalarındaki büyük ekrana sanık Mevlüt Saldoğan Ankara Numune Hastanesi’nden görüntülü olarak katıldı. Mahkeme Başkanı savcıya mütalaasında bir değişiklik olup olmadığını sordu. Savcı mütalaasını tekrar etti, polis Yalçın Akbulut'un tutuklanması talep etti. Ardından sanıklara son sözleri soruldu.
BAŞKAN SANIK POLİSE GEÇMİŞ OLSUN DEYİNCE!
Sanık İsmail Koyuncu suçsuz olduğunu öne sürüp beraatını ve tahliyesini talep etti. Sanık Ebubekir Harlar “Ben kimseyi dövmedim, polis yakala dediği için yakaladım, siz de cezaevinde yatmamı istiyorsanız savcı gibi yatarım. Benim için adaletli davranmanızı, beraatımı ve tahliyemi talep ediyorum” dedi. Ekrandan mahkeme salonuna bağlanan Mevlüt Saldoğan’a son sözü soruldu. Mahkeme Başkanı geçmiş olsun dedi, bu sözlere salondan tepki geldi.
Sanık Saldoğan aileye başsağlığı dileyerek başladığı son sözlerine şöyle devam etti:
“Benim dövdüğüm kişinin Ali İsmail olduğu hala ispat edilememiştir. Sözde tanık Semih Berkay’ın ekşi sözlükte yaptığı teşkilatıma yaptığı kin ve nefret yorumuna dayanılarak dövdüğüm şahsın Ali İsmail olduğu algısı yaratılmıştır. Sanığın lehine ve aleyhine delilleri toplamadı savcı. Tanıklardan beni gördüğünü iddia edenlerin baktığı pencere bir kişinin kafasını sığacağı büyüklüktedir, önünde tente vardır. Ali İsmail’in ilk muayenesini yapan doktora ilaç aldığını söylememiştir. Benim bulunduğum görüntüde darp edilen Ali İsmail değil. Ali İsmail 18 saat sonra beyin kanaması geçirmiştir. Devletin güvenlik güçlerine saldırmak, halkın malına zarar vermek, gasp etmek hangi demokraside ve yasada vardır? Gösteri kanununda güneş doğduktan, batmadan bir saat önce sonlanması gerekir der. Olayımız gece yarısı meydana gelmiştir, bu demokratik bir hak kullanımı değildir. Gerçek fail aranıyorsa, Gürkan bey günah keçisi istemiyoruz demişti, katılıyorum, gerçek katil sanık sandalyesinde değil, o gençleri bu suçlara sürükleyenler arasında arayın. Katili benim teşkilatımda, sanık sandalyesinde değil, Gezi parkını organize edenler arasında arayın.”
SALDOĞAN’IN SÖZLERİ SALONU KARIŞTIRDI
Saldoğan’ın bu sözleri salonda “siyasi konuşma yapıyor, avukat olmuş” sözleriyle büyük tepki çekti. Konuşması sıkça kesilen sanık Saldoğan’ın son sözünü kısa söylemesi istendi. Müdahil avukatlarından Ayhan Erdoğan, “Onun katil olduğunu biliyoruz” diyerek salonu yatıştırmaya çalıştı. Saldoğan bu kez, “Ben yıllarca namusumla, şerefimle bu ülkeye hizmet ettim, ben kimseyi yaralama, öldürme kastıyla hareket etmedim. Bir polis memuruna, mesleğe alınırken yaptırılan yeminine sadık kalarak amirlerimin verdiği emirleri bedenen kullandım. Cezaevinde sağlığımı kaybettim.” dedi.
SANIKLAR BERAATLERİNİ İSTEDİ
Sanık Muhammet Vatansever, “Suçsuzum ve suçsuz yere ceza almamı isteyenler rahatlayacaksa bir şey diyemem, vicdanınıza sığınıyorum, tahliyemi ve beraatımı istiyorum” dedi. Ramazan Koyuncu, “Siz büyüklerimden beraatımı istiyorum. Suçsuz yere yatıyorum. Adaletinize sığınıyorum” derken, Yalçın Akbulut “Mütalaayı kesinlikle kabul etmiyorum, vurduğuma dair en ufak bir görüntü varsa kabul ediyorum, bana verilen talimat gereği şahsı oradan uzaklaştırmaktı, beraatımı talep ediyorum, adaletinize sığınıyorum” diye konuştu. Sanık Şaban Gökpunar ile Hüseyin Engin de beraatlarını istediler. Mahkeme Başkanı saat 11.00’e kadar ara verdiklerini belirterek, kararı açıklayacaklarını söyledi.
KARAR AÇIKLANDI
Ali İsmail Korkmaz davasında mahkeme heyeti sanık polis memuruı Mevlüt Saldoğan’a 'ölüme sebebiyet vermek' suçundan 13 yıl hapis cezası verirken bunu 10 yıl 10 ay hapse çevirdi. Diğer polis memuru Yalçın Akbulut’a ise önce 12 yıl hapis cezası verilirken ceza10 yıla indirildi.
Diğer sanıklar fırıncı İsmail ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever’e verilen 8’er yıl hapis cezaları 6’şar yıl 8’er ay hapis cezasına indirildi. Ebubekir Harlar adlı sanığa ise 8 yıl hapis cezası verilirken suç yardım düzeyinde kaldığından 3 yıl 4 aya indirildi. Bu sanığın tutukluluk süresi göz önüne alınarak tahliyesi kararlaştırıldı.
Tutuksuz yargılanan sanık polis memurları; Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin ise kanıt yetersizliğinden beraat etti.
Kararın açıklanmasının ardından mahkeme heyeti salondakiler tarafından protesto edildi.
SAVCI MÜEBBET İSTEMİŞTİ
Ali İsmail Korkmaz davasında savcı, sanık polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürmek” suçlamasıyla müebbet hapis cezası istemişti. Saldoğan ise, ''Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı 'Gezi Parkı bir darbedir' diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım'' diye kendini savunmuştu. Saldoğan’ın avukatı da ''Eskişehir Emniyet Müdürü, Valisi, İçişleri Bakanı ve Başbakan da davaya dahil edilip, ifadeleri alınmalıdır'' demişti.
ALİ İSMAİL KORKMAZ'IN BABASI: "GÖRÜNTÜLERİ 1 KEZ İZLEYEBİLDİM"
Kayseri 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın bugünkü karar duruşması öncesinde 4 ayrı güvenlik noktası oluşturulan Adliye Sarayı çevresindeki yollar trafiğe kapatıldı. Yaya geçişleri kontrollü olarak yapıldı. Bariyerlerle kapatılan Adliye Sarayı çevresinde yaklaşık 2 bin 500 polis önlem aldı. Kayseri'ye başta Ankara olmak üzere bazı illerden takviye polis ekipleri gönderildi.
Duruşmayı izlemek için diğer ellerden çok sayıda kişi de Kayseri'ye geldi. Bunlardan İstasyon Caddesi'nden yürüyerek geçen grup, 'Ali İsmail Korkmaz, Kayseri unutmaz' yazılı pankart taşıdı.
Hatay’da oturan Korkmaz ailesi Kayseri’deki duruşmaya minibüsle geldi. Minibüsün ön camında 'K. Atatürk' imzası ve Ali İsmail Korkmaz'ın fotoğrafları dikkati çekti. Minibüsü kullanan Ali İsmail'in amcası Suphi Korkmaz, "Ali İsmail yüreğimizde, içimizde yaşıyor. Fotoğraflarını da aracımızın en önünde taşıyoruz" dedi
Ali İsmail Korkmaz’ın babası Şahap Korkmaz, yüreği el vermediği için oğlunun dayak görüntülerini şimdiye kadar sadece 1 kez izleyebildiğini anlatırken, aile olarak rahat olmadıklarını söyledi.
ACILI ANNE: GÖZYAŞLARIM ARTIK KURUDU
Gözyaşlarının artık kuruduğunu belirten anne Emel Korkmaz ise şunları söyledi:
"Ali’den sonra hayatımız, her şeyimiz değişti. Biz hayattayız ama Ali’yle birlikte biz de ölüyüz yani. Mahkemenin vereceği karar, bize sadece 'Katiller cezalarını aldı' dedirtecek, yoksa bizim hayatımızda bir şey değişmeyecek. İlk günden itibaren her şey ortada olmasına rağmen bu dava bugüne kadar sürdürüldü. Yani bu 2 duruşmada, 2 celsede bitebilirdi."
Ağabey avukat Gürkan Korkmaz, bugün özgürlükçü, aydınlıkçı düşünen, kendini ifade etmek isteyen herkesin davasının görüleceğini, sanık polis Mevlüt Saldoğan'a ömür boyu hapis diğer sanıklara kasten yaralamanın ölümle sonuçlanmasından dolayı 8-12 yıl arası ve 8-16 yıl arası ceza verilmesini beklediklerini söyledi.
(Oktay ENSARİ- Zafer BARIŞ- Mükremin ÖKSÜZGİL- Doğan BİLMEZ/KAYSERİ - DHA)
1’i polis 5’i tutuklu 8 kişi hakkında kasten adam öldürmek ve bu suçu kolaylaştırmaktan 10-15 yıl hapis ile müebbet hapis arasında ceza istemiyle Eskişehir’de açılan dava, kamu güvenliği gerekçesiyle Kayseri’ye nakledilmişti. Geçen celse beklenen karar, davanın tutuklu 1 numaralı sanığı Mevlüt Saldoğan böbrek ameliyatı mazeretiyle gelmeyince ertelenmişti.
Ankara 2 No’lu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nden önceki gün mahkemeye ulaşan yazıda sanığın Ankara Numune Hastanesi’nde tedavi gördüğü ve bugünkü duruşmaya SEGBİS ile katılabileceği bildirildi. Polis Saldoğan’ın SEGBİS ile katılıp son savunmasını yapacağı duruşmada karar bekleniyor. Savcı 5. celsede verdiği mütalaasında sanıklar, polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürme” suçlamasıyla müebbet hapis, polis Yalçın Akbulut hakkında “kasten yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek” suçundan 12-16 yıl hapis, fırıncı İsmail Koyuncu ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar hakkında ise 8-12 yıl hapis cezası talep etmişti. Savcı sanık polisler Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin için ise beraat talebinde bulundu.
1 NUMARALI SANIK BÜYÜK EKRANDA
Duruşma hareketli başladı. İçeride ve dışarıda yoğun güvenlik önlemlerinin vardı. Duruşma salonunda resmi ve sivil polislerin seyirci sıralarında yoğun şekilde oturmasına avukatlardan itiraz geldi. Bazı izleyiciler Ali İsmail Korkmaz tişörtleriyle duruşmaya geldi. Korkmaz ailesinin yanı sıra Taksim Dayanışması’ndan Mücella Yapıcı ve Can Atalay, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, CHP’li vekiller Sezgin Tanrıkulu, Hüseyin Aygün, HDP Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş ve Erol Dora katıldı.
Mahkeme heyeti yerini aldıktan sonra arkalarındaki büyük ekrana sanık Mevlüt Saldoğan Ankara Numune Hastanesi’nden görüntülü olarak katıldı. Mahkeme Başkanı savcıya mütalaasında bir değişiklik olup olmadığını sordu. Savcı mütalaasını tekrar etti, polis Yalçın Akbulut'un tutuklanması talep etti. Ardından sanıklara son sözleri soruldu.
BAŞKAN SANIK POLİSE GEÇMİŞ OLSUN DEYİNCE!
Sanık İsmail Koyuncu suçsuz olduğunu öne sürüp beraatını ve tahliyesini talep etti. Sanık Ebubekir Harlar “Ben kimseyi dövmedim, polis yakala dediği için yakaladım, siz de cezaevinde yatmamı istiyorsanız savcı gibi yatarım. Benim için adaletli davranmanızı, beraatımı ve tahliyemi talep ediyorum” dedi. Ekrandan mahkeme salonuna bağlanan Mevlüt Saldoğan’a son sözü soruldu. Mahkeme Başkanı geçmiş olsun dedi, bu sözlere salondan tepki geldi.
Sanık Saldoğan aileye başsağlığı dileyerek başladığı son sözlerine şöyle devam etti:
“Benim dövdüğüm kişinin Ali İsmail olduğu hala ispat edilememiştir. Sözde tanık Semih Berkay’ın ekşi sözlükte yaptığı teşkilatıma yaptığı kin ve nefret yorumuna dayanılarak dövdüğüm şahsın Ali İsmail olduğu algısı yaratılmıştır. Sanığın lehine ve aleyhine delilleri toplamadı savcı. Tanıklardan beni gördüğünü iddia edenlerin baktığı pencere bir kişinin kafasını sığacağı büyüklüktedir, önünde tente vardır. Ali İsmail’in ilk muayenesini yapan doktora ilaç aldığını söylememiştir. Benim bulunduğum görüntüde darp edilen Ali İsmail değil. Ali İsmail 18 saat sonra beyin kanaması geçirmiştir. Devletin güvenlik güçlerine saldırmak, halkın malına zarar vermek, gasp etmek hangi demokraside ve yasada vardır? Gösteri kanununda güneş doğduktan, batmadan bir saat önce sonlanması gerekir der. Olayımız gece yarısı meydana gelmiştir, bu demokratik bir hak kullanımı değildir. Gerçek fail aranıyorsa, Gürkan bey günah keçisi istemiyoruz demişti, katılıyorum, gerçek katil sanık sandalyesinde değil, o gençleri bu suçlara sürükleyenler arasında arayın. Katili benim teşkilatımda, sanık sandalyesinde değil, Gezi parkını organize edenler arasında arayın.”
SALDOĞAN’IN SÖZLERİ SALONU KARIŞTIRDI
Saldoğan’ın bu sözleri salonda “siyasi konuşma yapıyor, avukat olmuş” sözleriyle büyük tepki çekti. Konuşması sıkça kesilen sanık Saldoğan’ın son sözünü kısa söylemesi istendi. Müdahil avukatlarından Ayhan Erdoğan, “Onun katil olduğunu biliyoruz” diyerek salonu yatıştırmaya çalıştı. Saldoğan bu kez, “Ben yıllarca namusumla, şerefimle bu ülkeye hizmet ettim, ben kimseyi yaralama, öldürme kastıyla hareket etmedim. Bir polis memuruna, mesleğe alınırken yaptırılan yeminine sadık kalarak amirlerimin verdiği emirleri bedenen kullandım. Cezaevinde sağlığımı kaybettim.” dedi.
SANIKLAR BERAATLERİNİ İSTEDİ
Sanık Muhammet Vatansever, “Suçsuzum ve suçsuz yere ceza almamı isteyenler rahatlayacaksa bir şey diyemem, vicdanınıza sığınıyorum, tahliyemi ve beraatımı istiyorum” dedi. Ramazan Koyuncu, “Siz büyüklerimden beraatımı istiyorum. Suçsuz yere yatıyorum. Adaletinize sığınıyorum” derken, Yalçın Akbulut “Mütalaayı kesinlikle kabul etmiyorum, vurduğuma dair en ufak bir görüntü varsa kabul ediyorum, bana verilen talimat gereği şahsı oradan uzaklaştırmaktı, beraatımı talep ediyorum, adaletinize sığınıyorum” diye konuştu. Sanık Şaban Gökpunar ile Hüseyin Engin de beraatlarını istediler. Mahkeme Başkanı saat 11.00’e kadar ara verdiklerini belirterek, kararı açıklayacaklarını söyledi.
KARAR AÇIKLANDI
Ali İsmail Korkmaz davasında mahkeme heyeti sanık polis memuruı Mevlüt Saldoğan’a 'ölüme sebebiyet vermek' suçundan 13 yıl hapis cezası verirken bunu 10 yıl 10 ay hapse çevirdi. Diğer polis memuru Yalçın Akbulut’a ise önce 12 yıl hapis cezası verilirken ceza10 yıla indirildi.
Diğer sanıklar fırıncı İsmail ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever’e verilen 8’er yıl hapis cezaları 6’şar yıl 8’er ay hapis cezasına indirildi. Ebubekir Harlar adlı sanığa ise 8 yıl hapis cezası verilirken suç yardım düzeyinde kaldığından 3 yıl 4 aya indirildi. Bu sanığın tutukluluk süresi göz önüne alınarak tahliyesi kararlaştırıldı.
Tutuksuz yargılanan sanık polis memurları; Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin ise kanıt yetersizliğinden beraat etti.
Kararın açıklanmasının ardından mahkeme heyeti salondakiler tarafından protesto edildi.
SAVCI MÜEBBET İSTEMİŞTİ
Ali İsmail Korkmaz davasında savcı, sanık polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürmek” suçlamasıyla müebbet hapis cezası istemişti. Saldoğan ise, ''Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı 'Gezi Parkı bir darbedir' diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım'' diye kendini savunmuştu. Saldoğan’ın avukatı da ''Eskişehir Emniyet Müdürü, Valisi, İçişleri Bakanı ve Başbakan da davaya dahil edilip, ifadeleri alınmalıdır'' demişti.
ALİ İSMAİL KORKMAZ'IN BABASI: "GÖRÜNTÜLERİ 1 KEZ İZLEYEBİLDİM"
Kayseri 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın bugünkü karar duruşması öncesinde 4 ayrı güvenlik noktası oluşturulan Adliye Sarayı çevresindeki yollar trafiğe kapatıldı. Yaya geçişleri kontrollü olarak yapıldı. Bariyerlerle kapatılan Adliye Sarayı çevresinde yaklaşık 2 bin 500 polis önlem aldı. Kayseri'ye başta Ankara olmak üzere bazı illerden takviye polis ekipleri gönderildi.
Duruşmayı izlemek için diğer ellerden çok sayıda kişi de Kayseri'ye geldi. Bunlardan İstasyon Caddesi'nden yürüyerek geçen grup, 'Ali İsmail Korkmaz, Kayseri unutmaz' yazılı pankart taşıdı.
Hatay’da oturan Korkmaz ailesi Kayseri’deki duruşmaya minibüsle geldi. Minibüsün ön camında 'K. Atatürk' imzası ve Ali İsmail Korkmaz'ın fotoğrafları dikkati çekti. Minibüsü kullanan Ali İsmail'in amcası Suphi Korkmaz, "Ali İsmail yüreğimizde, içimizde yaşıyor. Fotoğraflarını da aracımızın en önünde taşıyoruz" dedi
Ali İsmail Korkmaz’ın babası Şahap Korkmaz, yüreği el vermediği için oğlunun dayak görüntülerini şimdiye kadar sadece 1 kez izleyebildiğini anlatırken, aile olarak rahat olmadıklarını söyledi.
ACILI ANNE: GÖZYAŞLARIM ARTIK KURUDU
Gözyaşlarının artık kuruduğunu belirten anne Emel Korkmaz ise şunları söyledi:
"Ali’den sonra hayatımız, her şeyimiz değişti. Biz hayattayız ama Ali’yle birlikte biz de ölüyüz yani. Mahkemenin vereceği karar, bize sadece 'Katiller cezalarını aldı' dedirtecek, yoksa bizim hayatımızda bir şey değişmeyecek. İlk günden itibaren her şey ortada olmasına rağmen bu dava bugüne kadar sürdürüldü. Yani bu 2 duruşmada, 2 celsede bitebilirdi."
Ağabey avukat Gürkan Korkmaz, bugün özgürlükçü, aydınlıkçı düşünen, kendini ifade etmek isteyen herkesin davasının görüleceğini, sanık polis Mevlüt Saldoğan'a ömür boyu hapis diğer sanıklara kasten yaralamanın ölümle sonuçlanmasından dolayı 8-12 yıl arası ve 8-16 yıl arası ceza verilmesini beklediklerini söyledi.
(Oktay ENSARİ- Zafer BARIŞ- Mükremin ÖKSÜZGİL- Doğan BİLMEZ/KAYSERİ - DHA)
Danimarka'yı karıştıran seksi politikacı
Yerel seçimlerde ülkenin ‘en seksi politikacısı’ seçilen 20 yaşındaki Nikita Klaestrup, parti gecesinde giydiği göğüs dekolteli tuvaleti ile gündeme oturdu. Nikita hoşlandığı gibi giyinmeye devam edeceğini söyledi.
Muhafazakar Parti'nin 110. Kutlama yılı eğlencesine, göğüs dekolteli bir tuvaletle gelen 20 yaşındaki politikacı Nikita Klaestrup, kıyafetlerinin çok seksi bulunmasına "hoşlandığım ve bana yakıştığına inandığım şekilde giyinmeye devam edeceğim" cümlesi ile karşılık verdi.
Muhafazakar Parti Gençlik Teşkilatı Üyesi Nikita Klaestrup, yerel seçimlerde Guldborgsund şehrinde aday olunca, seksi pozları ile dikkat çekmiş ve Danimarka'nın en seksi politikacısı seçilmişti.
Muhafazakar parti tarafından Odd Fellow-Palæet şatosunda düzenlenen ve basına kapalı olan 110. Yıl kutlama eğlencesine gelişinde çekilen resmi, sevgilisi Rune Kristensen tarafından Facebook'a konulan Nikita yeniden gündeme oturdu. Nikita Klaestrup'un kıyafeti, "bir politikacı ne kadar seksi giyinmeli" tartışmalarını getirdi.
Nikita Klaestrup, tartışmalara cevap olarak "bugüne kadar nasıl giyindim ise bundan böyle de aynı şekilde, hoşuma gittiği ve bana yakıştığına inandığım gibi giyinmeye devam ederim. Ben o kıyafeti kapalı bir eğlence için giydiğimde Tüm Danimarka'ya yayılarak tartışma konusunu olacağını hiç düşünmedim. Çünkü ben basının veya kamuoyunun dikkatlerini üzerime çekmek için böyle giyinmiyorum. Kendimi rahat hissettiğim şekilde giyiniyorum. Politikacı olmam bir engel değil" dedi.
Rune Kristensen, eğlenceye gitmeden önce sevgilisi Nikita'nın nasıl bir kıyafet giymesi konusunda iyi düşündüklerini ve söz konusu tuvaleti uygun gördüklerini söyledi. Rune Kristensen "Nikita, o eğlenceden önce de öyle giyiniyordu. Ama onun hakkındaki tartışmaları sanki bir tehdit gibi algılıyorum. İnşallah ona bir zarar gelmez" dedi.
Nikita Klaestrup Ekstra Bladet gazetesine yaptığı açıklamada, moda olarak Başbakan Helle Thörning Schmidt'i örnek aldığını belirterek "onun giyinme tarzı hoşuma gidiyor ama benim giydiğim siyah göğüs dekolteli tuvalet genç kızlar için. 48 yaşındaki başbakana olmaz. Ben de annemi böyle görmek istemem" dedi. Medyafaresi
Muhafazakar Parti'nin 110. Kutlama yılı eğlencesine, göğüs dekolteli bir tuvaletle gelen 20 yaşındaki politikacı Nikita Klaestrup, kıyafetlerinin çok seksi bulunmasına "hoşlandığım ve bana yakıştığına inandığım şekilde giyinmeye devam edeceğim" cümlesi ile karşılık verdi.
Muhafazakar Parti Gençlik Teşkilatı Üyesi Nikita Klaestrup, yerel seçimlerde Guldborgsund şehrinde aday olunca, seksi pozları ile dikkat çekmiş ve Danimarka'nın en seksi politikacısı seçilmişti.
Muhafazakar parti tarafından Odd Fellow-Palæet şatosunda düzenlenen ve basına kapalı olan 110. Yıl kutlama eğlencesine gelişinde çekilen resmi, sevgilisi Rune Kristensen tarafından Facebook'a konulan Nikita yeniden gündeme oturdu. Nikita Klaestrup'un kıyafeti, "bir politikacı ne kadar seksi giyinmeli" tartışmalarını getirdi.
Nikita Klaestrup, tartışmalara cevap olarak "bugüne kadar nasıl giyindim ise bundan böyle de aynı şekilde, hoşuma gittiği ve bana yakıştığına inandığım gibi giyinmeye devam ederim. Ben o kıyafeti kapalı bir eğlence için giydiğimde Tüm Danimarka'ya yayılarak tartışma konusunu olacağını hiç düşünmedim. Çünkü ben basının veya kamuoyunun dikkatlerini üzerime çekmek için böyle giyinmiyorum. Kendimi rahat hissettiğim şekilde giyiniyorum. Politikacı olmam bir engel değil" dedi.
Rune Kristensen, eğlenceye gitmeden önce sevgilisi Nikita'nın nasıl bir kıyafet giymesi konusunda iyi düşündüklerini ve söz konusu tuvaleti uygun gördüklerini söyledi. Rune Kristensen "Nikita, o eğlenceden önce de öyle giyiniyordu. Ama onun hakkındaki tartışmaları sanki bir tehdit gibi algılıyorum. İnşallah ona bir zarar gelmez" dedi.
Nikita Klaestrup Ekstra Bladet gazetesine yaptığı açıklamada, moda olarak Başbakan Helle Thörning Schmidt'i örnek aldığını belirterek "onun giyinme tarzı hoşuma gidiyor ama benim giydiğim siyah göğüs dekolteli tuvalet genç kızlar için. 48 yaşındaki başbakana olmaz. Ben de annemi böyle görmek istemem" dedi. Medyafaresi
20 Ocak 2015 Salı
Fuatavni için karar verildi
Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesi, Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine, "Fuat Avni" adlı Twitter ve Facebook hesaplarına erişimin engellenmesine karar verdi. Karar, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına (TİB) iletildi.
Bu sabah başlatılan Ankara merkezli operasyonda ise çarpıcı detaylar ortay açıktı.
Mahkeme, kriptolu ve normal telefonların usulsüz dinlendiği iddiasıyla Ankara merkezli 4 ildeki "paralel yapı" operasyonuna ilişkin soruşturmanın gizliliğinin, sosyal medya aracılığıyla ihlal edildiği gerekçesiyle "Fuat Avni" adlı Twitter ve Facebook hesaplara erişimin engellenmesine karar verdi. Karar, TİB'e gönderildi.
Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesi, Twitter ve Facebook'taki ilgili sayfalara erişimin engellenmesi, bunun yerine getirilmemesi halindeyse sitelere erişimin engellenmesine yönelik karar verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Ali Babacan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu devlet büyüklerine ait kriptolu ve normal telefonların usulsüz dinlendiğinin tespitiyle ilgili başlatılan soruşturmanın gizliliğini, sosyal medya aracılığıyla ihlal ettikleri gerekçesiyle "Fuat Avni" adlı hesaptan paylaşımlarda bulunan kişi ya da kişiler hakkında soruşturma başlatılmıştı.
28 KİŞİ İÇİN GÖZALTI KARARI ÇIKMIŞTI
Öte yandan Ankara ile birlikte 4 ilde kriptolu ve normal telefonların yasadışı dinlenmesine yönelik başlatılan soruşturma, Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sürdürülüyor.
Operasyon kapsamında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda (TİB) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’ndaki (TÜBİTAK) bazı kişiler hakkında yakalama kararı olduğu, 23 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.
İŞTE İSİM İSİM LİSTE
Operasyon kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan 28 kişi arasında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) eski Başkanvekili Osman Nihat Şen, eski Bilgi Sistemleri Daire Başkanı İlhan Elieyioğlu ve TÜBİTAK BİLGEM eski Başkanı Hasan Palaz da bulunuyor. Hakkında yakalama kararı çıkarılan diğer isimler şöyle: TİB mensupları, Bülent K, Cüneyt K, İbrahim K, Ahmet B, İsmail B, Hidayet C, Ferhat S, Hamza D, Ali Osman T, Erkay U, Ahmet Asım Y, İbrahim Barbaros Ö, Mehmet A, Seyit Aydın Ö, Yunus Ş, Nur Muhammet A, Harun B, Barış Y, Adil B, Halil Ç.
TÜBİTAK mensupları, Gökhan V, İmran E, Özgür Ö, Orhan Ü, Ayhan Y.
363 KONUŞMA DİNLENMİŞ
Kriptolu ve normal telefonların usulsüz dinlendiği iddiasıyla Ankara merkezli 4 ildeki operasyonu kapsamında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in de aralarında bulunduğu devlet büyüklerine ait 31 kriptolu telefonun 363 kez dinlenildiği tespit edildi.
Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığında görevli cumhuriyet savcısı Harun Ceylan'ın yürüttüğü soruşturma Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Başbakan Davutoğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Ali Babacan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile MİT Müsteşarı Fidan'ın da aralarında bulunduğu kişilere ait kriptolu ve normal telefonların usulsüz dinlendiğinin tespitiyle ilgili başlatıldı.
ERDOĞAN'IN TELEFONU 55 KEZ DİNLENMİŞ
Operasyon kapsamında devlet büyüklerine ait 31 kriptolu telefonun 363 kez dinlendiği belirlendi.
Buna göre, başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 3 ayrı kriptolu telefonu 55, Başbakan Davutoğlu'nun 26, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel'in 28, Başbakan Yardımcılarından Babacan'ın 31, Arınç'ın 5, İçişleri Bakanı Ala'nın 6, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız'ın 14 ve MİT Müsteşarı Fidan'ın ise 28 kez dinlendiği tespit edildi.
Söz konusu dinlemelerin, 17 - 25 Aralık döneminde yoğunlaştığı belirtilirken dinlemelerin kaydedilmesinin ardından silindiği ve bilirkişilerce silinen kayıtların geri döndürüldüğü bildirildi. (milliyet.com.tr)
Ölümü böyle paylaştı! Ortalığı karıştıran kare...
İngiltere'de 5 saat ambulans bekledikten sonra kocasını kaybeden kadının paylaştığı fotoğraf karesi ülkede büyük bir tartışma başlattı. Genç kadının kocası ölmeden hemen önce çekip paylaştığı o fotoğraf görenlerin içini sızlatıyor.
Menenjit geçiren kocası 38 yaşındaki Mthuthuzeli Mpongawana için acil olmayan yardım hattını arayan Lisa Mpongawana'nın hesaba katmadığı bir şey vardı. Önceliğin acil hastalara verildiği ülkede, genç kadının durumu her dakika biraz daha kötüye giden kocası için beklediği yardım bir türlü gelmedi.
5 saat boyunca evde kocası için ambulans bekleyen Lisa, hastanede bilinci kapanan kocasının yaşamını yitirdiğini öğrendiği an büyük bir şok yaşadı.
Kocasının son anlarını ambulansın içinde çektiği fotoğrafla ölümsüzleştiren kadın bir anda ülke gündemine oturdu. Yaşanan dramatik olay ülkedeki acil yardım hattıyla ilgili büyük bir tartışma başlattı.
Menenjit geçiren kocası 38 yaşındaki Mthuthuzeli Mpongawana için acil olmayan yardım hattını arayan Lisa Mpongawana'nın hesaba katmadığı bir şey vardı. Önceliğin acil hastalara verildiği ülkede, genç kadının durumu her dakika biraz daha kötüye giden kocası için beklediği yardım bir türlü gelmedi.
5 saat boyunca evde kocası için ambulans bekleyen Lisa, hastanede bilinci kapanan kocasının yaşamını yitirdiğini öğrendiği an büyük bir şok yaşadı.
Kocasının son anlarını ambulansın içinde çektiği fotoğrafla ölümsüzleştiren kadın bir anda ülke gündemine oturdu. Yaşanan dramatik olay ülkedeki acil yardım hattıyla ilgili büyük bir tartışma başlattı.
19 Ocak 2015 Pazartesi
Katalogdan kuma seçiliyor
Sadece kuma olarak giden Suriyeli sığınmacılar değil, üzerine kuma getirilen de sıkışmışlık içinde.
Kilis’te turist gibiyiz. Çünkü burada nüfusun yarıdan fazlasını Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor. Dükkânların çoğunda Arapça yazılar göze çarpıyor. O dükkânlar arasından geçip Kilis eşrafından Mehmet E. ile buluşuyoruz. Kilis’in kodunu, dışarıdan gelip kısa zamanda çözmenin mümkün olmadığını anlıyoruz. Suriyelilerin de yaşadığı küçük bir apartmandayız. Yine Suriyelilere kiralanmak üzere ayrılan ve iptidai eşyaları olan bir daireye geçiyoruz. Ticaretin yanı sıra müteahhitlik de yapan 60 yaşın üzerindeki Mehmet E. dairenin sahibi. Yeni bir bina yaptığını ve elinde çok fazla daire olduğunu söyleyen Mehmet E. bunların büyük çoğunluğunu Suriyelilere kiralıyorum derken “alçakgönüllülükle” ekliyor: “Bazılarını da mağdura hayrına veriyorum.”
‘Adamın evli olması sorun değil’
Genç bir Suriyeli olan ve E’nin evinde kirada oturan Ahmet de bize katılıyor. Erkek dünyasından kadınların yaşamını anlamaya çalışıyoruz. Ahmet, kendi kültürü hakkında kısa bilgiler veriyor: “Biz 12-13, bilemedin 14 yaşına gelen kızlarımızı, kardeşlerimizi veririz. Zaten savaş var, bakacak durumda değiliz. Öyle büyük başlık paraları da istemeyiz. Sığınmacılarla resmi nikâh yapılmıyor. Kızımızı vereceğimiz kişinin evli olması sorun olmaz. Bizde 4 kadın almak serbest zaten. Ailemizdeki kızların pek çoğu burada, bu şekilde evlendi. Hem bizim içimizde hem de karşı tarafta evlilik işlerinde aracı olanlar var. Kadınlar da erkekler de bu işlere yardımcı oluyor.”
‘Yeni bir tane daha alacağım’
Mehmet E, Ahmet’in bıraktığı yerden sözü alıyor:
“Şaşıracak bir şey yok. Biz zaten öteden beri kız alırdık. Savaştan beri bu işler kolaylaştı. Sadece Kilis’te değil, buralarda, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da herkesin bir yandan tutması vardır. Şimdi Kilis’e Ankara’dan, İzmir’den, İstanbul’dan kız almaya gelen oluyor. Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafayı ona takmış. ‘İlla ben bu kızı alacağım, babasıyla konuştum’ diyor.”
Söz burada bitmiyor. Mehmet E. çekinmeden resmi nikâhı dışında iki eşi olduğundan söz edip şakayla karışık ekliyor:
“Yeni bir tane daha alacağım. Ama zordur ha! Kimisi bir kadının kahrını çekemezken…”
Sessizliğin ardından aynı şey bir kez daha yineleniyor:
“Şaşırmayın, öyle bir günde buraları kavramak kolay değil.” Peki… Üstüne kuma getirilen kadınlar bu durumu anlamıyorlar mı? “Anlamaz olurlar mı hiç” diyor Mehmet E. “yüzlemezler sadece, anlasalar ne yapacaklar ki!” “79 numaralı” plakaya sahip otomobillerin arasından geçip kasabadan bozma şehirden ayrılıyoruz. Nüfusun yüzde altmışı Suriyeli… Evdeki nüfus belirsiz. Şehirden çıkarken arkamızı dönüp tabelaya bakıyoruz. Kilis… Nüfus: 89.500, Rakım: 640… Sanki hiçbir şey gerçek değil.
Çekinmeden resmi nikâhlı eşi dışında iki eşi olduğunu söyleyen Kilis eşrafından Mehmet E., “Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafaya onu takmış, illa bu kızı alacağım diyor” ifadelerini kullanıyor.
MAZLUMDER Gaziantep Şubesi Başkanı Avukat Sabri Sayan:
Yozlaşma daha da artacak
Avukat Sayan’la öncelikle sığınmacı sorunu ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonu üzerinde duruyoruz. Sayan, Türkiye’de yıllar öncesine uzanan yanlış uygulamalara dikkat çekiyor: “Suriyelilerden önce de bu kadar büyük olmamakla birlikte mülteci sorunu vardı. Ülkedeki mültecilerin mağduriyetlerinin en önemli sebeplerinden biri Türkiye’nin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne koymuş olduğu çekincedir. Bunun bir sonucu olarak buraya, sadece Avrupa’dan gelenler göçmen statüsünde değerlendiriliyor. Diğer bölgelerden zorunlu olarak ülkemize girenler ise ‘sığınmacı’ statüsündeler. Bu insanlara geçici bir kimlik belgesi veriliyor. Durumlarının ne olduğu belirsiz... Ucuz işgücü olarak görülüp mağdur ediliyorlar. Onların ucuza çalıştırılması ise ülke insanının işsizlik sorununu büyütüyor.
Bununla birlikte ev sahiplerinin sığınmacılardan iki üç kat daha fazla bedeller istediklerini biliyoruz. Kiralar artıp ülke insanlarının ekonomik sorunları büyüyor. Nefret söylemleri yaygınlaşıyor.
‘Nefret söylemlerinin önüne geçilmeli’
Göçmen ya da sığınmacı sorunuyla ilgili ivedi olarak ne yapmak gerekiyor?
Avukat Sayan, “Türkiye yanlış politikaların bedelini ödüyor” sözleriyle anlatıyor:
“Üç beş günde Emevi Camii’nde namaz kılarız, diyenler evdeki hesabın çarşıya uymadığını gördüler. Artık Suriye’deki savaş bitmediği sürece bu iş kalıcı olarak çözülmez. Savaşın devam etmesi ya da yayılması durumunda ise, sorunlar daha da içinden çıkılmayacak bir boyuta gelip, kangrene dönüştürür. Türkiye, bu durumlara hazırlıksız yakalandı. Kamplar alelacele kuruldu. Halen bir sürü eksiklik var. En azından bundan sonra iyi organize olmak gerekiyor. Nefret söylemlerinin de önüne geçilmeli. Bu insanlara geçici bir çalışma izni verip ucuz işgücü engellenmeli.”
Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa başı çekiyor
MAZLUMDER Şube Başkanı işlerin daha kötüye gitmesi durumunda Türkiye’de neler yaşanabileceğini de özetliyor: "10 yıl sonra, sığınmacı çocukları büyüyecek. Erkek çocuklar, suç çetelerinin hedef kitlesinde. Hem bu çocukların geleceği karartılacak hem de ülkedeki suç oranı yükselecek. Sokaktaki bir kız çocuğunun geleceği ise çok karanlık. Onlara fuhuş sektörü hazırlık yapıyor. Onlar mağdur edilirken, Türkiye’de yozlaşma artacak.”
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Suriye’de yaşanan iç savaşın ardından ikinci, hatta üçüncü evliliklerin de çok fazla yaygınlaştığına dikkat çeken Sayan, “Bu konuda şehrimizle birlikte, Kilis ve Şanlıurfa başı çekiyor” diyor.
Çift yönlü mağduriyet
Sayan, bunun çift yönlü bir mağduriyet olduğunu anlatıyor:
“Savaşlarda en çok kadın ve çocukların yara aldığına bizzat yaşayarak tanıklık ediyoruz. Bir ekmek ve sıcak bir yuva arayan mağdur sığınmacı kadınlar bir yanda, ‘kocam üstüme ya başka birini getirirse’ diye endişelenen eşler öte yanda… Bölgede resmi olmayan evliliklerin ve kuma sorununun giderek daha fazla yaygınlaştığını görüyoruz. Bununla birlikte yaşlı birinin genç bir sığınmacıyla para karşılığında evlendiğine şahit oluyoruz. (Erk Acarer-Cumhuriyet)
Kilis’te turist gibiyiz. Çünkü burada nüfusun yarıdan fazlasını Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor. Dükkânların çoğunda Arapça yazılar göze çarpıyor. O dükkânlar arasından geçip Kilis eşrafından Mehmet E. ile buluşuyoruz. Kilis’in kodunu, dışarıdan gelip kısa zamanda çözmenin mümkün olmadığını anlıyoruz. Suriyelilerin de yaşadığı küçük bir apartmandayız. Yine Suriyelilere kiralanmak üzere ayrılan ve iptidai eşyaları olan bir daireye geçiyoruz. Ticaretin yanı sıra müteahhitlik de yapan 60 yaşın üzerindeki Mehmet E. dairenin sahibi. Yeni bir bina yaptığını ve elinde çok fazla daire olduğunu söyleyen Mehmet E. bunların büyük çoğunluğunu Suriyelilere kiralıyorum derken “alçakgönüllülükle” ekliyor: “Bazılarını da mağdura hayrına veriyorum.”
‘Adamın evli olması sorun değil’
Genç bir Suriyeli olan ve E’nin evinde kirada oturan Ahmet de bize katılıyor. Erkek dünyasından kadınların yaşamını anlamaya çalışıyoruz. Ahmet, kendi kültürü hakkında kısa bilgiler veriyor: “Biz 12-13, bilemedin 14 yaşına gelen kızlarımızı, kardeşlerimizi veririz. Zaten savaş var, bakacak durumda değiliz. Öyle büyük başlık paraları da istemeyiz. Sığınmacılarla resmi nikâh yapılmıyor. Kızımızı vereceğimiz kişinin evli olması sorun olmaz. Bizde 4 kadın almak serbest zaten. Ailemizdeki kızların pek çoğu burada, bu şekilde evlendi. Hem bizim içimizde hem de karşı tarafta evlilik işlerinde aracı olanlar var. Kadınlar da erkekler de bu işlere yardımcı oluyor.”
‘Yeni bir tane daha alacağım’
Mehmet E, Ahmet’in bıraktığı yerden sözü alıyor:
“Şaşıracak bir şey yok. Biz zaten öteden beri kız alırdık. Savaştan beri bu işler kolaylaştı. Sadece Kilis’te değil, buralarda, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da herkesin bir yandan tutması vardır. Şimdi Kilis’e Ankara’dan, İzmir’den, İstanbul’dan kız almaya gelen oluyor. Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafayı ona takmış. ‘İlla ben bu kızı alacağım, babasıyla konuştum’ diyor.”
Söz burada bitmiyor. Mehmet E. çekinmeden resmi nikâhı dışında iki eşi olduğundan söz edip şakayla karışık ekliyor:
“Yeni bir tane daha alacağım. Ama zordur ha! Kimisi bir kadının kahrını çekemezken…”
Sessizliğin ardından aynı şey bir kez daha yineleniyor:
“Şaşırmayın, öyle bir günde buraları kavramak kolay değil.” Peki… Üstüne kuma getirilen kadınlar bu durumu anlamıyorlar mı? “Anlamaz olurlar mı hiç” diyor Mehmet E. “yüzlemezler sadece, anlasalar ne yapacaklar ki!” “79 numaralı” plakaya sahip otomobillerin arasından geçip kasabadan bozma şehirden ayrılıyoruz. Nüfusun yüzde altmışı Suriyeli… Evdeki nüfus belirsiz. Şehirden çıkarken arkamızı dönüp tabelaya bakıyoruz. Kilis… Nüfus: 89.500, Rakım: 640… Sanki hiçbir şey gerçek değil.
Çekinmeden resmi nikâhlı eşi dışında iki eşi olduğunu söyleyen Kilis eşrafından Mehmet E., “Yaşı hayli fazla olan bir esnaf arkadaşımız var. Dükkânında 14 yaşında bir kız çalıştırıyor. Kafaya onu takmış, illa bu kızı alacağım diyor” ifadelerini kullanıyor.
MAZLUMDER Gaziantep Şubesi Başkanı Avukat Sabri Sayan:
Yozlaşma daha da artacak
Avukat Sayan’la öncelikle sığınmacı sorunu ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonu üzerinde duruyoruz. Sayan, Türkiye’de yıllar öncesine uzanan yanlış uygulamalara dikkat çekiyor: “Suriyelilerden önce de bu kadar büyük olmamakla birlikte mülteci sorunu vardı. Ülkedeki mültecilerin mağduriyetlerinin en önemli sebeplerinden biri Türkiye’nin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne koymuş olduğu çekincedir. Bunun bir sonucu olarak buraya, sadece Avrupa’dan gelenler göçmen statüsünde değerlendiriliyor. Diğer bölgelerden zorunlu olarak ülkemize girenler ise ‘sığınmacı’ statüsündeler. Bu insanlara geçici bir kimlik belgesi veriliyor. Durumlarının ne olduğu belirsiz... Ucuz işgücü olarak görülüp mağdur ediliyorlar. Onların ucuza çalıştırılması ise ülke insanının işsizlik sorununu büyütüyor.
Bununla birlikte ev sahiplerinin sığınmacılardan iki üç kat daha fazla bedeller istediklerini biliyoruz. Kiralar artıp ülke insanlarının ekonomik sorunları büyüyor. Nefret söylemleri yaygınlaşıyor.
‘Nefret söylemlerinin önüne geçilmeli’
Göçmen ya da sığınmacı sorunuyla ilgili ivedi olarak ne yapmak gerekiyor?
Avukat Sayan, “Türkiye yanlış politikaların bedelini ödüyor” sözleriyle anlatıyor:
“Üç beş günde Emevi Camii’nde namaz kılarız, diyenler evdeki hesabın çarşıya uymadığını gördüler. Artık Suriye’deki savaş bitmediği sürece bu iş kalıcı olarak çözülmez. Savaşın devam etmesi ya da yayılması durumunda ise, sorunlar daha da içinden çıkılmayacak bir boyuta gelip, kangrene dönüştürür. Türkiye, bu durumlara hazırlıksız yakalandı. Kamplar alelacele kuruldu. Halen bir sürü eksiklik var. En azından bundan sonra iyi organize olmak gerekiyor. Nefret söylemlerinin de önüne geçilmeli. Bu insanlara geçici bir çalışma izni verip ucuz işgücü engellenmeli.”
Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa başı çekiyor
MAZLUMDER Şube Başkanı işlerin daha kötüye gitmesi durumunda Türkiye’de neler yaşanabileceğini de özetliyor: "10 yıl sonra, sığınmacı çocukları büyüyecek. Erkek çocuklar, suç çetelerinin hedef kitlesinde. Hem bu çocukların geleceği karartılacak hem de ülkedeki suç oranı yükselecek. Sokaktaki bir kız çocuğunun geleceği ise çok karanlık. Onlara fuhuş sektörü hazırlık yapıyor. Onlar mağdur edilirken, Türkiye’de yozlaşma artacak.”
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Suriye’de yaşanan iç savaşın ardından ikinci, hatta üçüncü evliliklerin de çok fazla yaygınlaştığına dikkat çeken Sayan, “Bu konuda şehrimizle birlikte, Kilis ve Şanlıurfa başı çekiyor” diyor.
Çift yönlü mağduriyet
Sayan, bunun çift yönlü bir mağduriyet olduğunu anlatıyor:
“Savaşlarda en çok kadın ve çocukların yara aldığına bizzat yaşayarak tanıklık ediyoruz. Bir ekmek ve sıcak bir yuva arayan mağdur sığınmacı kadınlar bir yanda, ‘kocam üstüme ya başka birini getirirse’ diye endişelenen eşler öte yanda… Bölgede resmi olmayan evliliklerin ve kuma sorununun giderek daha fazla yaygınlaştığını görüyoruz. Bununla birlikte yaşlı birinin genç bir sığınmacıyla para karşılığında evlendiğine şahit oluyoruz. (Erk Acarer-Cumhuriyet)
Yüzbaşı cinsiyet değiştirdi.
İngiliz ordusunun cinsiyet değiştiren ilk subayı olan Yüzbaşı Hannah Winterbourne, “Bir erkek bedeninde yaşarken kendimi kandırıyordum” dedi. Cinsiyet değiştirmenin ordudaki kariyerinin sona ermesine neden olabileceğini düşündüğünü söyleyen Winterbourne, ordunun onu olduğu gibi kabullendiğini görünce çok mutlu olduğunu ve rahatladığını söyledi.
Basına ilk kez konuşan 27 yaşındaki Winterbourne, Afganistan’daki Bastion Kampı’nda görev yaparken kadın olmak istediğine karar verdiğini söyledi.
Winterbourne, İngiliz Sun gazetesine verdiği röportajda “Cinsiyet değiştirmek Afganistan’da savaşmaktan çok daha zordu” dedi.
Winterbourne, “Her şey değişim için gereken cesareti bulmakta bitiyor. Ve bu hiç de kolay değil. Afganistan’dayken sürekli rol yapıyordum. Kaldığımız barınakta yedi erkek neredeyse üst üste yaşıyordu. Kendim olabileceğim hiçbir alan yoktu. Sonunda cinsel tercihlerimi açıklamayı ve hem kendimi hem de yaşam biçimimi değiştirmeyi seçtim” diye konuştu.
Kararını verdikten sonra cinsiyet değiştirmek istediğini üstlerine söylediğini belirten Winterbourne, bundan sonra hormon terapisine başladığını, sakallarını aldırdığını ve ameliyat olduğunu söyledi.
Geçirdiği değişimin en zorlu kısmının yeni bir isim seçmek olduğunu belirten Winterbourne, “Ama insanlar beni yeni ismimle çağırmaya başladığında kendimle gurur duydum. Bu süreç ailem için çok zordu. Benim için endişeleniyor, artık normal bir hayat süremeyeceğimi düşünüyorlardı. Ama sonunda bu süreçle nasıl baş ettiğimi görünce benimle gurur duydular” dedi.
Cinsiyet değiştirmenin ordudaki kariyerinin sona ermesine neden olabileceğini düşündüğünü söyleyen Winterbourne, ordunun onu olduğu gibi kabullendiğini görünce çok mutlu olduğunu ve rahatladığını belirtti.
Orduya genç yaşta girdiğini ve ordu sponsorluğunda üniversitede elektrik-elektronik mühendisliği eğitimi aldığını söyleyen Winterbourne “İnsanlar ordunun tutucu bir erkekler kulübü olduğunu düşünüyor. Ancak aslında İngiliz ordusu çok ileri görüşlü bir kurum” dedi.
Şu anda Kraliyet Elektrik Mühendisleri Birliği’nde yüzbaşı olarak görev yapan ve cinsiyet değiştirmek isteyen askerlere destek hizmeti veren Winterbourne, “Ben aslında ordudaki binlerce yüzbaşıdan sadece biriyim. Umarım beni görmek, benzer sorunlarla yüzleşen askerlere umut oluyordur” dedi.
İngiliz ordusunun cinsiyet değiştiren ilk pilotu olan 30 yaşındaki Ayla Holdom da “Kurumun geçirdiği değişime tam destek verdiğini” söylemiş ve “orduda hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadığını” belirtmişti. (hürriyet.com.tr)
Basına ilk kez konuşan 27 yaşındaki Winterbourne, Afganistan’daki Bastion Kampı’nda görev yaparken kadın olmak istediğine karar verdiğini söyledi.
Winterbourne, İngiliz Sun gazetesine verdiği röportajda “Cinsiyet değiştirmek Afganistan’da savaşmaktan çok daha zordu” dedi.
Winterbourne, “Her şey değişim için gereken cesareti bulmakta bitiyor. Ve bu hiç de kolay değil. Afganistan’dayken sürekli rol yapıyordum. Kaldığımız barınakta yedi erkek neredeyse üst üste yaşıyordu. Kendim olabileceğim hiçbir alan yoktu. Sonunda cinsel tercihlerimi açıklamayı ve hem kendimi hem de yaşam biçimimi değiştirmeyi seçtim” diye konuştu.
Kararını verdikten sonra cinsiyet değiştirmek istediğini üstlerine söylediğini belirten Winterbourne, bundan sonra hormon terapisine başladığını, sakallarını aldırdığını ve ameliyat olduğunu söyledi.
Geçirdiği değişimin en zorlu kısmının yeni bir isim seçmek olduğunu belirten Winterbourne, “Ama insanlar beni yeni ismimle çağırmaya başladığında kendimle gurur duydum. Bu süreç ailem için çok zordu. Benim için endişeleniyor, artık normal bir hayat süremeyeceğimi düşünüyorlardı. Ama sonunda bu süreçle nasıl baş ettiğimi görünce benimle gurur duydular” dedi.
Cinsiyet değiştirmenin ordudaki kariyerinin sona ermesine neden olabileceğini düşündüğünü söyleyen Winterbourne, ordunun onu olduğu gibi kabullendiğini görünce çok mutlu olduğunu ve rahatladığını belirtti.
Orduya genç yaşta girdiğini ve ordu sponsorluğunda üniversitede elektrik-elektronik mühendisliği eğitimi aldığını söyleyen Winterbourne “İnsanlar ordunun tutucu bir erkekler kulübü olduğunu düşünüyor. Ancak aslında İngiliz ordusu çok ileri görüşlü bir kurum” dedi.
Şu anda Kraliyet Elektrik Mühendisleri Birliği’nde yüzbaşı olarak görev yapan ve cinsiyet değiştirmek isteyen askerlere destek hizmeti veren Winterbourne, “Ben aslında ordudaki binlerce yüzbaşıdan sadece biriyim. Umarım beni görmek, benzer sorunlarla yüzleşen askerlere umut oluyordur” dedi.
İngiliz ordusunun cinsiyet değiştiren ilk pilotu olan 30 yaşındaki Ayla Holdom da “Kurumun geçirdiği değişime tam destek verdiğini” söylemiş ve “orduda hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadığını” belirtmişti. (hürriyet.com.tr)
90 yıllık reklam arası mı lale parası mı?
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Tülay Babuşçu'nun geçen hafta yazdığı "Osmanlı'nın reklam arası" sözlerini köşesine taşıdı. İşte o yazıdan bir bölüm...
Bir milletvekilinin Cumhuriyet için 90 yıllık reklam arası demesinde bir sorun yok..
Nihayetinde düşüncesini ifade etmiştir.
Ve her ne kadar her gün her yerinden tokatlansa da bu memlekette düşünce özgürlüğü vardır.
Fakat bir milletvekili...
Bir yandan 90 yıllık reklam arası bitti, Osmanlı geldi diye haykırıyor...
Bir yandan da ürettiği Osmanlı lalelerini AK Partili belediyelere satarak cukkayı cebe indiriyorsa...
Orada izaha muhtaç bir durum vardır.
*
AK Parti Milletvekili Tülay Babuşçu bir açıklama yapmalıdır.
Cumhuriyete 90 yıllık reklam arası demem ile AK Partili belediyelere Osmanlı lalesi satıp zengin olmam arasında hiçbir ilişki yoktur şeklinde bir açıklama bile kabulümüzdür.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Bir milletvekilinin Cumhuriyet için 90 yıllık reklam arası demesinde bir sorun yok..
Nihayetinde düşüncesini ifade etmiştir.
Ve her ne kadar her gün her yerinden tokatlansa da bu memlekette düşünce özgürlüğü vardır.
Fakat bir milletvekili...
Bir yandan 90 yıllık reklam arası bitti, Osmanlı geldi diye haykırıyor...
Bir yandan da ürettiği Osmanlı lalelerini AK Partili belediyelere satarak cukkayı cebe indiriyorsa...
Orada izaha muhtaç bir durum vardır.
*
AK Parti Milletvekili Tülay Babuşçu bir açıklama yapmalıdır.
Cumhuriyete 90 yıllık reklam arası demem ile AK Partili belediyelere Osmanlı lalesi satıp zengin olmam arasında hiçbir ilişki yoktur şeklinde bir açıklama bile kabulümüzdür.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Etiketler:
ahmet hakan,
ak parti,
haber,
milletvekili
17 Ocak 2015 Cumartesi
Bahçeli: Reklamda vekil olanın film başladığında ne olacağı kendi meselesidir
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Siyaset ve Liderlik Okulu’nun 11’inci dönem eğitim faaliyetlerinin tamamlanması dolayısıyla düzenlenen sertifika törenine katıldı.
Ankara’da gerçekleştirilen törende konuşan Bahçeli, Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşcu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamaları eleştirerek, "Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 yıllık reklam arası sona ermiş. AKP’li bir milletvekili böyle söylüyor. Biz 624 yıl film çevrildiğini yeni öğrendik. Demek ki, Türk milleti, 1919 Samsun’undan 1922 İzmir’ine kadar koltukta oturmuş, patlamış mısır yemiş, reklam arası için zaman geçirmiştir. Demek ki, 1923’de reklam başlamış, beyaz perdenin ışıkları sönmüştür. Bu zeka ve vicdan özürlü lafların tutar hiçbir yanı, hiçbir tarafı yoktur. Eğer Cumhuriyet tarihi bir reklam arası ise bu ucube lafı söyleyen kendisinin de nerede, hangi rüşvet ve ihaneti yıkama işinde rol aldığını sanıyorum açıklayacaktır. Reklamda milletvekili olanın, film başladığında ne olacağı kendi meselesidir" dedi.
"TÜRKÇE İLE BAL GİBİ, BUZ GİBİ FELSEFE YAPILIR"
Konuşmasında Türkçe ile felsefe yapılacağını savunan Bahçeli, "Farabi’yi bilmeden, aydınlanma çağına öykünmek, sırf akıl diyerek insanı duygulardan ve vicdani hasletlerden soyutlamak geçmişi anlamamak demektir. Gazali’nin, 11.yüzyılda kaleme aldığı Filozofların Tutarsızlığı isimli anıtlaşmış eserine yaklaşık yüz yıl sonra Filozofların Tutarsızlığının Tutarsızlığı eseriyle cevap veren İbn Rüşd’ü bilmeden, bu iki dev ismin fikirsel rekabetini idrak etmeden felsefeyle ilgili polemik yapmak cahilliğin nursuz yüzüdür. İstismarı felsefe olan, inkarı fikir gören, fiiliyatı ise rüşvet ve yolsuzluk karanlığına sapan birisinin; Türkçe’ye çamur atması, Türkçe’yi alaya ve hafife alması en hafif deyimle taş devri kafasıdır. Diyorum ki, Türkçe’yle bal gibi, buz gibi felsefe yapılır ve bugüne kadar da yapılmıştır.Bir dil bir millettir. Türk milletinin dili de Türkçe’dir. Dil bir kimliktir. Bu da Türk kimliğidir. Türk kimliğini çözme ve çökertme ısrarında olanların müessir metotlar kullanması, tarih ve kültür değerlerimizi istismar etmesi basitlik ve çirkinliktir" ifadelerini kullandı.
"CUMHURBAŞKANI BUGÜN GURURLA NEMALANMAYA ÇALIŞTIĞI TÜRK DEVLETLERİNİ İDARE-İ MASLAHATÇILIKLA YAFTALAMIŞTI"
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın 16 Türk devletinin askerlerini giysileriyle temsil eden uygulamayı hatırlatarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiren Bahçeli, "16 devletin yıkılması demek, her şeyi bittiği anlamına gelmemiştir. Geçmişteki kayıplarımızın elbette çok farklı nedenleri vardır. Ne var ki, kutlu ecdadımızın mirasını bölücülük değirmeninde öğütüp de, kıyafet gösterisine çıkmak, dombıra çalıp da Kandil’in dümbeği haline gelmek en azından tarihi hakikatlere yüz çevirmektir.
Hatırlarsanız, 20-21-22 Kasım 2013 tarihlerinde 3.Sanayi Şurası toplanmıştı. Bu şurada dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir konuşma yapmıştı. Erdoğan, bu konuşmasında, tarih içinde 16 devlet kurmuş olmakla zaman zaman övündüğümüzü, ancak bir başka açıdan bakıldığında bu ifadenin 15 devletin de yıkılması anlamı taşıdığını iddia etmişti. Ben de, bu konuşmadaki fahiş hataları 23 Kasım 2013 tarihinde Antalya’da düzenlediğimiz 2.Akademisyenler Toplantısında eleştirmiştim.Erdoğan’ın, örtülemez, geçiştirilemez ve kapatılamaz cehaletinin bir kez daha kurbanı olduğunu vurgulamıştım.
Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızın tarihteki 16 büyük Türk devletini simgelediğine değinmiştim. Biz millet olarak gerçekte 17 devlet kurup, 16 devletin yıkılışını yaşadık. Erdoğan ise bu basit gerçeği çarpıtmış ve zannederim mahcup olmuştur. Cumhurbaşkanı, bugün gururla ve siyasi sinsilikle nemalanmaya çalıştığı Türk devletlerini idare-i maslahatçılıkla yaftalamıştı. Peki 'Türklükle karşıma gelmeyin' diyen bir garabet ve gaflet ehli, lekelediği, hakir gördüğü, basite aldığı 16 Türk devletinin mirasına hangi yüzle saklanır? 2013’de idare-i maslahatçı olarak mimlenen 16 Türk devleti, şimdi nasıl olmuştur da yere göğe sığdırılamamaktadır? Değişen nedir, neler olmuştur? Şayet Erdoğan, geçmiş günahlarına kefaret olsun diyen böyle bir teşebbüste bulunmuş ve içten yanmalı motorlar gibi pişmanlığı yüreğini ha bire yakıyorsa söyleyeceğimiz bir şey yoktur. Ancak, Türk tarihine bakınca kıyafet gören, kaçak ve karanlık sarayda istismar podyumu kuran Erdoğan’ın inandırıcılığı kalmadığı için, yaptığı veya yapacağı hiçbir girişimin de samimiyeti olmayacaktır. Dağı eşkıya kaynayan, beylik taslayanların düzen bozan olduğu bir ülkede, 17. Türk devletini yıkmak için kolları sıvayanlara Türk milleti artık prim ve kredi vermeyecektir" diye konuştu.
"ZEKA VE VİCDAN ÖZÜRLÜ LAFLARIN TUTAR HİÇBİR TARAFI YOKTUR"
Ak Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşcu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamaları eleştiren Bahçeli, "Şu hezeyan diline bakınız ki, Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 yıllık reklam arası sona ermiş. AKP’li bir milletvekili böyle söylüyor. Biz 624 yıl film çevrildiğini yeni öğrendik. Demek ki, Türk milleti, 1919 Samsun’undan 1922 İzmir’ine kadar koltukta oturmuş, patlamış mısır yemiş, reklam arası için zaman geçirmiştir. Demek ki, 1923’de reklam başlamış, beyaz perdenin ışıkları sönmüştür. Bu zeka ve vicdan özürlü lafların tutar hiçbir yanı, hiçbir tarafı yoktur. Eğer Cumhuriyet tarihi bir reklam arası ise bu ucube lafı söyleyen kendisinin de nerede, hangi rüşvet ve ihaneti yıkama işinde rol aldığını sanıyorum açıklayacaktır. Reklamda milletvekili olanın, film başladığında ne olacağı kendi meselesidir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’ndan keskin bir kopuş değildir. Tarih şuuru olmayanlar bunu idrak edemeyecektir. 29 Ekim 1923, mazisi binlerce yılı bulan Türk milletinin süreklilik içinde muhafaza ettiği iradesi olup, 1299 Söğüt felsefesine yapılan güçlü bir aşı, muhteşem bir ekleme ve geçmişi tamamlayan kader noktasıdır. Bunu bilmeyen ya provokatör, ya yabancı hayranı, ya tarih hasmı ya da kör bir cahildir" açıklamasında bulundu. Hürriyet
O Dekan istifa etti
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Herken, Cumhurbaşkanlığı karşılama törenindeki askerlerle ilgili sosyal medyada yayımladığı ve daha sonra kaldırdığı paylaşımına ilişkin değerlendirme ve tepkiler nedeniyle dekanlık görevinden istifa ettiğini bildirdi.
Herken yaptığı yazılı açıklamada, sosyal medya paylaşımının kastının dışında değerlendirildiğini belirterek, "Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez" ifadesini kullandı.
"ÇALIŞMALARIM YERİNE PAYLAŞIMLA ANILMAK ÜZÜNTÜ VERİCİ"
Herken, görev süresince PAÜ'de tıp eğitiminin kalitesini artırmaya yönelik bir çok yeniliğe imza attıklarını, bu çalışmalarının ve yaptıkları ilklerin yerine bir sosyal medya paylaşımıyla anılmaktan üzüntü duyduğunu belirtti.
Prof. Dr. Herken, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez. Bu tweeti paylaşırken amacım medyaya yansıtılmaya çalışıldığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden Cumhurbaşkanımızın makamını itibarsızlaştırmak olmadığı gibi mensubu olmaktan gurur duyduğumuzun milletimiz ve şanlı tarihimizle de alay etmek değildir."
Paylaştığı tweetin PAÜ'de rektör seçimlerini etkilemeye yönelik malzeme yapıldığını savunan Herken, açıklamasını "Sorumluluk gereği şahsım üzerinden üniversitemizin hedef gösterilmemesi ve başka gayelere hizmet etmemesi adına dekanlık görevinden ayrılıyorum. Çalışmalarıma psikiyatri kliniği öğretim üyesi olarak devam edeceğim" ifadeleriyle tamamladı.
Herken yaptığı yazılı açıklamada, sosyal medya paylaşımının kastının dışında değerlendirildiğini belirterek, "Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez" ifadesini kullandı.
"ÇALIŞMALARIM YERİNE PAYLAŞIMLA ANILMAK ÜZÜNTÜ VERİCİ"
Herken, görev süresince PAÜ'de tıp eğitiminin kalitesini artırmaya yönelik bir çok yeniliğe imza attıklarını, bu çalışmalarının ve yaptıkları ilklerin yerine bir sosyal medya paylaşımıyla anılmaktan üzüntü duyduğunu belirtti.
Prof. Dr. Herken, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Düşünce dünyamın yazılı ve görsel medyada yansımalarına bakıldığında milletimizin tarihine, manevi değerlerine ve T.C. Devleti'nin temsil noktasında bulunan Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret, aşağılama veya istihza içeren tek bir beyanım olmamıştır, gösterilemez. Bu tweeti paylaşırken amacım medyaya yansıtılmaya çalışıldığı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden Cumhurbaşkanımızın makamını itibarsızlaştırmak olmadığı gibi mensubu olmaktan gurur duyduğumuzun milletimiz ve şanlı tarihimizle de alay etmek değildir."
Paylaştığı tweetin PAÜ'de rektör seçimlerini etkilemeye yönelik malzeme yapıldığını savunan Herken, açıklamasını "Sorumluluk gereği şahsım üzerinden üniversitemizin hedef gösterilmemesi ve başka gayelere hizmet etmemesi adına dekanlık görevinden ayrılıyorum. Çalışmalarıma psikiyatri kliniği öğretim üyesi olarak devam edeceğim" ifadeleriyle tamamladı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)