Azerbaycan’da küçük yaşta annesi tarafından terk edilen ve bir aile tarafından yetiştirilen ‘Zuhur’ adlı genç, katıldığı televizyon programında annesi ve geçmişi ile ilgili bilgileri öğrenince yıkıldı.
Azerbaycan’da büyük yankı uyandıran dram Azad TV’de yayınlanan ‘Öz Aramızda’ isimli programda yayınlandı.
Programa katılan 20 yaşındaki ‘Zuhur’, kendisine bir ailenin bakıp büyüttüğünü, geçmişini merak edip araştırınca ‘anne’ dediği kadından hiç tanımadığı gerçek annesiyle ilgili çeşitli iddialar duyduğunu söyledi.
Televizyon yapımcıları bunun üzerine Zuhur ile ilgili kapsamlı araştırma yaptıktan sonra Azeri genci yeniden stüdyoya davet etti. Sunucu, Zuhur’un annesinin Bakü’de yaşayan ‘Sadakat’ adlı bir kadın olduğunu, ‘Senan’ adlı bir dayısı olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Atan (Baban) teze (yeni) rahmete gider. Senan'ın dışında Müşfik ve Salman adlı dayıların var. Ananın ise işitme ve danışma (konuşma) problemi var. Lâl kendisi. Sana dendiği gibi sen tecavüz neticesi dünyaya gelmişsin. Senin anan bu tecavüzün ardından danışmasını yitirmiştir.”
Program sunucusu Zuhur’a annesinin en azından stüdyoya getirilerek yıllar sonra oğluna kavuşmasını önerdi. Stüdyo konukların gözyaşları içerisinde izlediği bu diyalog karşısında bir süre konuşamayan Zuhur, ağlayarak bu öneriyi kabul etmedi:
“Ben onları istemirem. Ben bundan sonra onlara evlat olabilmerem. Benim validelerim (annem) var. Ben onlara evlat olabilirim. Beni onlar büyüttü. Hasta olduğumda benim başımda gece-gündüz bu insan başımın üstünde durdu.”
7 Mart 2015 Cumartesi
6 Mart 2015 Cuma
Sevil Atasoy 23 yaş genç eşinden boşandı
2010 yılında Hüseyin Ekinci ile evlenen Sevil Atasoy eşinden boşandı.
İstanbul Aile Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya Prof. Dr. Sevil Atasoy ile avukatı ve davalı eşi Hüseyin Ekinci katıldı. Mahkeme hakimi, söz verdiği davacı eş Sevil Atasoy’a, “Eşinizle boşanmayı gerektirecek geçimsizlik var mı? Ayrı yaşıyor musunuz?” sorusunu yöneltti.
Vatan'dan Tolga Atar'ın haberine göre Atasoy da mahkeme hakiminin bu sorusu üzerine, “Evet aramızda şiddetli geçimsizlik var. Şu anda ayrı yaşıyoruz. Boşanma konusunda anlaştık. Birbirimizden alacak-verecek, nafaka ve tazminat talebimiz yoktur. Boşanmamıza karar verilsin” dedi. Atasoy’un eşi Hüseyin Ekinci’nin de aynı yönde ifade vermesinin ardından mahkeme tarafların boşanmasına karar verdi.
Prof.Dr. Sevil Atasoy, ilk evliliğini 1968’de Alpaslan Ataman, ikinci evliliğini 1971’de Faruk Atasoy ile yaptı. Prof. Atasoy, üçüncü evliliğini 24 Ağustos 2010 tarihinde kendisinden 23 yaş küçük Hüseyin Ekinci ile yaptı. Prof. Atasoy’un bir kızı bulunuyor.
İstanbul Aile Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya Prof. Dr. Sevil Atasoy ile avukatı ve davalı eşi Hüseyin Ekinci katıldı. Mahkeme hakimi, söz verdiği davacı eş Sevil Atasoy’a, “Eşinizle boşanmayı gerektirecek geçimsizlik var mı? Ayrı yaşıyor musunuz?” sorusunu yöneltti.
Vatan'dan Tolga Atar'ın haberine göre Atasoy da mahkeme hakiminin bu sorusu üzerine, “Evet aramızda şiddetli geçimsizlik var. Şu anda ayrı yaşıyoruz. Boşanma konusunda anlaştık. Birbirimizden alacak-verecek, nafaka ve tazminat talebimiz yoktur. Boşanmamıza karar verilsin” dedi. Atasoy’un eşi Hüseyin Ekinci’nin de aynı yönde ifade vermesinin ardından mahkeme tarafların boşanmasına karar verdi.
Prof.Dr. Sevil Atasoy, ilk evliliğini 1968’de Alpaslan Ataman, ikinci evliliğini 1971’de Faruk Atasoy ile yaptı. Prof. Atasoy, üçüncü evliliğini 24 Ağustos 2010 tarihinde kendisinden 23 yaş küçük Hüseyin Ekinci ile yaptı. Prof. Atasoy’un bir kızı bulunuyor.
Ünlü gazeteci de aday aday oldu
Gazeteci Çiğdem Anad, Milletvekili Genel Seçimleri'nde CHP’den İstanbul 2. Bölge ön seçim adayı oldu.
Mesleğine 1987'de TRT'de haber dairesi muhabiri olarak başlayan Anad, 1990'a kadar ‘Haber’ adlı Yarışma programının yapımcılığı, ‘Profil’ adlı biyografik programın yapım yardımcılığı, ‘Gün Başlıyor’ programının yapım yardımcılığı, ‘Ekonomi’ programı yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştı. Daha sonra bir süre star TV'de muhabirlik de yapan Çiğdem Anad, ATV'de 1991 – 1993 yılları arasında 32. Gün programı muhabiri olarak ve sonra 1993 – 1997 arasında da “Son Durak” programının yapımcısı ve sunucusu olarak görev yaptı.
En son NTV'de "Evet - hayır" adlı bir program sunan Çiğdem Anad, daha sonra geçtiği CNN Türk'te 9 yıl çalışıp bir ara istifa etti. 2007 de, NTV kanalında Haydi Gel Bizimle Ol isimli sohbet programını sundu. 2009 yılında 10 Kadın programının yanı sıra perşembeleri siyaset programı sundu. Son olarak çalıştığı NTV'den de ayrılmak zorunda kaldı.
Çiğdem Anad'ın belgesel yapımlarının yanı sıra, iki tane de kitabı vardır.
Mesleğine 1987'de TRT'de haber dairesi muhabiri olarak başlayan Anad, 1990'a kadar ‘Haber’ adlı Yarışma programının yapımcılığı, ‘Profil’ adlı biyografik programın yapım yardımcılığı, ‘Gün Başlıyor’ programının yapım yardımcılığı, ‘Ekonomi’ programı yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştı. Daha sonra bir süre star TV'de muhabirlik de yapan Çiğdem Anad, ATV'de 1991 – 1993 yılları arasında 32. Gün programı muhabiri olarak ve sonra 1993 – 1997 arasında da “Son Durak” programının yapımcısı ve sunucusu olarak görev yaptı.
En son NTV'de "Evet - hayır" adlı bir program sunan Çiğdem Anad, daha sonra geçtiği CNN Türk'te 9 yıl çalışıp bir ara istifa etti. 2007 de, NTV kanalında Haydi Gel Bizimle Ol isimli sohbet programını sundu. 2009 yılında 10 Kadın programının yanı sıra perşembeleri siyaset programı sundu. Son olarak çalıştığı NTV'den de ayrılmak zorunda kaldı.
Çiğdem Anad'ın belgesel yapımlarının yanı sıra, iki tane de kitabı vardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bir anne Kabataş'ta tacize maruz kaldı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Metal Sendikası Kadın İşçileri 20. Büyük Kurultayı'nda yaptığı konuşmada ''Gezi olayları sırasında bir anne yanında çocuğu olduğu halde Kabataş'ta tacize maruz kaldı. Kimse o kadını taciz edenleri kınamadı, peşine düşmedi.Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı'' dedi.
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
EY BATI, BİZE SIĞINAN MÜLTECİLER İÇİN NE YAPTINIZ?
Konuşmamın hemen başında bugün ebediyete uğurlayacağımız kahraman pilotlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum.
Ey Batı, lafa gelince kadın haklarını savunuyorsunuz. Ama bize sığınan mülteciler için ne yaptınız.
Biraz mali destek verin dediğinizde oraya hiç yanaşmazlar. Tüm Batı'da 150 bin sığınmacı var. Bizde ise 2 milyon.
Bu nerden geliyor. Bu kültürümüz ve inancımız gereği yaptığımız bir uygulamadır. Onun için Türkiye güçlüdür ve büyümeye devam edecektir.
İnsana değer vermeyen hiçbir ülkeyi büyükler kategorisinde saymam.
BOMBALAR ATARAK KADINI MAĞDUR ETMEK SUÇ DEĞİL Mİ?
Yıkılan evin başında gözyaşı döken, eşini kaybettiği için ağlayan, evi yıkıldığı için yüreği yanan kadındır. Acısı hissedilmeyen bu kadınların yaşadıkları insanlığın yarasıdır.
Bir tarafta kadın hakları diye kamuoyu ayağa kaldırılırken diğer tarafta kadınların yaşadıkları konusunda duyarsızlık var.
Bir tarafta eşitlik diye yer gök inletilirken diğer tarafta ölümler ve şiddet karşısında eşitlik oluyor. Bombalar atarak kadını mağdur etmek suç değil mi.
Kadının önce yaşama hakkına saygı duyulmalı.
O KADIN BARIŞ İSTİYOR
Hayatı her an tehdit altında bulunan evi başına yıkılmış olan aile fertlerinin her birinin geleceği hakkında endişe duyan kadına siz Kadınlar Günü'nü anlatamazsınız. Çünkü o her gün varlık yokluk içinde. O kadın kendisine çiçek uzatılmasını istemiyor. O kadın huzur istiyor, barış istiyor.
Mısır’da Esma'ları katledenlerin kadının adını ağzına almasına almaya hakkı yoktur.
Ülkelerinde bir meta gibi alınıp sayılan kadınlara ses etmeyip de kadının örtünmesini yasaklayanların kadının ağzını almaya hakkı yoktur.
Kadınla erkeği aynı yarışa sokmak kadının hakkını savunmak değildir.Kadını Allah’ın bir emaneti olarak görmek kadına karşı ayrımcılık değil tam tersi kadını baştacı etmek kadını yüceltmektir. Kadının analık vasfına vurgu yapmak ayrımcılık değildir.
ANASININ AYAKLARININ ALTINI ÖPEN BİR EVLADIM
Bazıları diyor ki 'Bize ana demeyin, biz kadınız.'
Ben anasının ayaklarının altını öpen bir evladım. Anacığım ayağını çekerdi ben zorla öperdim derdim ki benden cennetin kokusunu mu esirgiyorsun. Bu idrake varabilmek kolay bir iş değil.
Peygamberimiz kız çocuğunu erkekten ayırmayan ve en iyi şekilde yetiştiren babaları cennetle müjdelemiştir.
Kadın cinayetleri üzerinden bir milletin kültürünün, inancının itham edilmesine müsaade edemeyiz.
Geçmişte yaşanan sancılı olayların mağdurların başında kadınlar geliyor. Tüm yıkımların yükünü kadınlar omuzlamıştır.
SADECE BAŞÖRTÜLÜ DİYE MERVE HANIMA YAPMADIKLARINI BIRAKMADILAR
Bu ülkenin Meclisi'nde sadece başörtülü olduğu için Merve hanıma yapmadıklarını bırakmadılar. Hatta vatandaşlıktan çıkardılar.
Benim de iki kız evladım aynı akıbete uğradılar. Evlatlarım kotaya, katsayıya tabi tutuldu. Siz imam hatip mezunusunuz dediler üniversiteye sokmadılar. Bizim kızlarımızı cebren okullardan dışarı attılar.
Erkek ve belli kalıpta bayanlar kamuda çalışıyor da neden başörtülü kadınlar kamuda çalışmasın. Bu İngiltere’de ABD’de oluyor da benim ülkem de neden olmasın.
Başı açık başı örtülü bu ayrımcılık niye. Yıllarca bunu yaptılar.
BİR ANNE KABATAŞ'TA TACİZE MARUZ KALDI
Gezi olayları yaşadık değil mi. Gezi olayları sırasında bir genç kadın. Bir belediye başkanının gelini. Bir anne yanında çocuğu olduğu halde Kabataş’ta tacize maruz kaldı. Kimse o kadını taciz edenleri kınamadı, peşine düşmedi.
Tacize uğrayana kadına ise etmediklerini bırakmadılar. Terbiyesizce ahlaksızca o kadının üzerine gittiler.
Hatta o hanımefendiyle ilgili yazılar yazan 4 tane bayan köşe yazarına da olmadık hakaretler ettiler. Şimdi de sosyal medyada üzerine gitmeye devam ediyorlar.
Hatta bu hanımefendi ile ilgili gidip incelemesini yapıp olumlu yazılar yazan 4 tane bayan köşe yazarına da olmadık hakarette bırakmadılar.
Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı.
Çarşaflı kadınlara rozetler takarken diğer tarafta çarşaflı kadınları köle olarak gösteren sergiler açtılar.
Benim annem de başörtülü edebiyatı yaparken elleri öpülesi anaları evlatlarının mezuniyetlerine almadılar.
Demek ki bunlar için önemli olan kadının kendisi değil sadece bazı kadınlar.
EN AZ 3 ÇOCUK TAVSİYESİNDE BULUNDUĞUMDA HAFİFE ALANLAR OLUYOR
Her türlü ayrımcılığa olduğu gibi kadına karşı ayrımcılığa karşı mücadele ettim. Bundan sonra da var gücümle mücadele edeceğim.
Şiddete maruz kalarak hayatını yitirmiş tüm kadınlarımıza, kızlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Şiddet uygulayanları da lanetle anıyorum.
Biz kadının çalışmasına asla karşı değiliz. Kariyer yapmak isteyen kendi işini kurmak isteyen kadının yanındayız. Sosyal hakların kısıtlanmasına kadının hakkının sömürülmesine asla müsaade etmeyiz.
Bugün kadınların iş hayatındaki yeri eskisiyle mukayese edilemeyecek kadar iyi durumdadır.
Çocuk her işin bereketidir. Çocuk rızkıyla gelir bunu da biliniz. Çocuk evin neşesidir. Geleceğin teminatıdır.
Ben katıldığım nikah törenlerinden en az 3 çocuk tavsiyesinde bulunduğumda bunu hafife alanlar oluyor. Onlar tehlikenin farkında değildir.
Bu bir para meselesi de değil. Zenginlerin ailelerine bakın. Ya bir ya iki çocuğu vardır. Bu para meselesi değil. Başka bir mesele. (hürriyet.com.tr)
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
EY BATI, BİZE SIĞINAN MÜLTECİLER İÇİN NE YAPTINIZ?
Konuşmamın hemen başında bugün ebediyete uğurlayacağımız kahraman pilotlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum.
Ey Batı, lafa gelince kadın haklarını savunuyorsunuz. Ama bize sığınan mülteciler için ne yaptınız.
Biraz mali destek verin dediğinizde oraya hiç yanaşmazlar. Tüm Batı'da 150 bin sığınmacı var. Bizde ise 2 milyon.
Bu nerden geliyor. Bu kültürümüz ve inancımız gereği yaptığımız bir uygulamadır. Onun için Türkiye güçlüdür ve büyümeye devam edecektir.
İnsana değer vermeyen hiçbir ülkeyi büyükler kategorisinde saymam.
BOMBALAR ATARAK KADINI MAĞDUR ETMEK SUÇ DEĞİL Mİ?
Yıkılan evin başında gözyaşı döken, eşini kaybettiği için ağlayan, evi yıkıldığı için yüreği yanan kadındır. Acısı hissedilmeyen bu kadınların yaşadıkları insanlığın yarasıdır.
Bir tarafta kadın hakları diye kamuoyu ayağa kaldırılırken diğer tarafta kadınların yaşadıkları konusunda duyarsızlık var.
Bir tarafta eşitlik diye yer gök inletilirken diğer tarafta ölümler ve şiddet karşısında eşitlik oluyor. Bombalar atarak kadını mağdur etmek suç değil mi.
Kadının önce yaşama hakkına saygı duyulmalı.
O KADIN BARIŞ İSTİYOR
Hayatı her an tehdit altında bulunan evi başına yıkılmış olan aile fertlerinin her birinin geleceği hakkında endişe duyan kadına siz Kadınlar Günü'nü anlatamazsınız. Çünkü o her gün varlık yokluk içinde. O kadın kendisine çiçek uzatılmasını istemiyor. O kadın huzur istiyor, barış istiyor.
Mısır’da Esma'ları katledenlerin kadının adını ağzına almasına almaya hakkı yoktur.
Ülkelerinde bir meta gibi alınıp sayılan kadınlara ses etmeyip de kadının örtünmesini yasaklayanların kadının ağzını almaya hakkı yoktur.
Kadınla erkeği aynı yarışa sokmak kadının hakkını savunmak değildir.Kadını Allah’ın bir emaneti olarak görmek kadına karşı ayrımcılık değil tam tersi kadını baştacı etmek kadını yüceltmektir. Kadının analık vasfına vurgu yapmak ayrımcılık değildir.
ANASININ AYAKLARININ ALTINI ÖPEN BİR EVLADIM
Bazıları diyor ki 'Bize ana demeyin, biz kadınız.'
Ben anasının ayaklarının altını öpen bir evladım. Anacığım ayağını çekerdi ben zorla öperdim derdim ki benden cennetin kokusunu mu esirgiyorsun. Bu idrake varabilmek kolay bir iş değil.
Peygamberimiz kız çocuğunu erkekten ayırmayan ve en iyi şekilde yetiştiren babaları cennetle müjdelemiştir.
Kadın cinayetleri üzerinden bir milletin kültürünün, inancının itham edilmesine müsaade edemeyiz.
Geçmişte yaşanan sancılı olayların mağdurların başında kadınlar geliyor. Tüm yıkımların yükünü kadınlar omuzlamıştır.
SADECE BAŞÖRTÜLÜ DİYE MERVE HANIMA YAPMADIKLARINI BIRAKMADILAR
Bu ülkenin Meclisi'nde sadece başörtülü olduğu için Merve hanıma yapmadıklarını bırakmadılar. Hatta vatandaşlıktan çıkardılar.
Benim de iki kız evladım aynı akıbete uğradılar. Evlatlarım kotaya, katsayıya tabi tutuldu. Siz imam hatip mezunusunuz dediler üniversiteye sokmadılar. Bizim kızlarımızı cebren okullardan dışarı attılar.
Erkek ve belli kalıpta bayanlar kamuda çalışıyor da neden başörtülü kadınlar kamuda çalışmasın. Bu İngiltere’de ABD’de oluyor da benim ülkem de neden olmasın.
Başı açık başı örtülü bu ayrımcılık niye. Yıllarca bunu yaptılar.
BİR ANNE KABATAŞ'TA TACİZE MARUZ KALDI
Gezi olayları yaşadık değil mi. Gezi olayları sırasında bir genç kadın. Bir belediye başkanının gelini. Bir anne yanında çocuğu olduğu halde Kabataş’ta tacize maruz kaldı. Kimse o kadını taciz edenleri kınamadı, peşine düşmedi.
Tacize uğrayana kadına ise etmediklerini bırakmadılar. Terbiyesizce ahlaksızca o kadının üzerine gittiler.
Hatta o hanımefendiyle ilgili yazılar yazan 4 tane bayan köşe yazarına da olmadık hakaretler ettiler. Şimdi de sosyal medyada üzerine gitmeye devam ediyorlar.
Hatta bu hanımefendi ile ilgili gidip incelemesini yapıp olumlu yazılar yazan 4 tane bayan köşe yazarına da olmadık hakarette bırakmadılar.
Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı.
Çarşaflı kadınlara rozetler takarken diğer tarafta çarşaflı kadınları köle olarak gösteren sergiler açtılar.
Benim annem de başörtülü edebiyatı yaparken elleri öpülesi anaları evlatlarının mezuniyetlerine almadılar.
Demek ki bunlar için önemli olan kadının kendisi değil sadece bazı kadınlar.
EN AZ 3 ÇOCUK TAVSİYESİNDE BULUNDUĞUMDA HAFİFE ALANLAR OLUYOR
Her türlü ayrımcılığa olduğu gibi kadına karşı ayrımcılığa karşı mücadele ettim. Bundan sonra da var gücümle mücadele edeceğim.
Şiddete maruz kalarak hayatını yitirmiş tüm kadınlarımıza, kızlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Şiddet uygulayanları da lanetle anıyorum.
Biz kadının çalışmasına asla karşı değiliz. Kariyer yapmak isteyen kendi işini kurmak isteyen kadının yanındayız. Sosyal hakların kısıtlanmasına kadının hakkının sömürülmesine asla müsaade etmeyiz.
Bugün kadınların iş hayatındaki yeri eskisiyle mukayese edilemeyecek kadar iyi durumdadır.
Çocuk her işin bereketidir. Çocuk rızkıyla gelir bunu da biliniz. Çocuk evin neşesidir. Geleceğin teminatıdır.
Ben katıldığım nikah törenlerinden en az 3 çocuk tavsiyesinde bulunduğumda bunu hafife alanlar oluyor. Onlar tehlikenin farkında değildir.
Bu bir para meselesi de değil. Zenginlerin ailelerine bakın. Ya bir ya iki çocuğu vardır. Bu para meselesi değil. Başka bir mesele. (hürriyet.com.tr)
Etiketler:
cumhurbaşkanı,
gezi,
haber,
kadın,
recep tayyip erdoğan,
taciz
Lalezar öğretmen herkesi ağlattı
Tekirdağ’ın Çorlu İlçesi Mimar Sinan Anadolu Lisesi’nde edebiyat öğretmeni 28 yaşındaki Lalezar Kara, tek başına yaşadığı evinde ölü bulundu.
Çorlu Mimar Sinan Anadolu Lisesi'nde edebiyat öğretmeni Lalezar Kara’nın önceki gün okula gelmemesinden şüphelenen arkadaşları polise haber verdi.
Zafer Mahallesi’nde Lalezar Kara’nın oturduğu eve giden polis ekipleri, çilingir yardımıyla girdiği evin oturma odasında Lalezar Kara’yı ölü olarak buldu.
Epilepsi hastası olduğu belirtilen Lalezar Kara’nın öğretmen arkadaşı F.Ö. gözyaşlarına boğulurken, Cumhuriyet Savcısının yaptığı incelemenin ardından genç öğretmenin cesedi otopsi Çorlu Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
Olayla ilgili olarak soruşturma sürüyor.
Çorlu Mimar Sinan Anadolu Lisesi'nde edebiyat öğretmeni Lalezar Kara’nın önceki gün okula gelmemesinden şüphelenen arkadaşları polise haber verdi.
Zafer Mahallesi’nde Lalezar Kara’nın oturduğu eve giden polis ekipleri, çilingir yardımıyla girdiği evin oturma odasında Lalezar Kara’yı ölü olarak buldu.
Epilepsi hastası olduğu belirtilen Lalezar Kara’nın öğretmen arkadaşı F.Ö. gözyaşlarına boğulurken, Cumhuriyet Savcısının yaptığı incelemenin ardından genç öğretmenin cesedi otopsi Çorlu Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
Olayla ilgili olarak soruşturma sürüyor.
5 Mart 2015 Perşembe
Türkiye'nin Gamze'si kansere yenik düştü
Türkiye’nin kendisi için seferber olduğu lösemi hastası Gamze Akbaş (31) İzmir'de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
Türkiye’nin “Oğlum Atakan için yaşamak istiyorum” çığlıklarıyla tanıdığı lösemi hastası Gamze Akbaş, tedavi gördüğü hastanede sabah saatlerinde hayatını kaybetti.
Türkiye, lösemi hastası İzmirli bankacı Gamze Akbaş'ı, 3 yaşındaki oğlu Atakan'a yazdığı mektupla ve "Ölmek istemiyorum, Atakan'ın büyüdüğünü görmek istiyorum" feryadıyla tanıdı. Doktorlar tarafından 3 aylık ömrünün kaldığının söylenmesi ve genç annenin yürekleri titreten feryadı, bir anda ülkenin gündemine oturdu.
20 bin kişi kan vermek için sıraya girdi. Türkiye'nin 'Gamzeli anne' diye nitelendirdiği Akbaş, oğlunun onu hasta haliyle görmemesi için ondan aylarca uzak kaldı. Uygun kemik iliği ise aylar sonra İtalya'da bulundu ve genç anne hasretini çektiği oğluna kavuştu. Ancak Gamze Akbaş sabah saatlerinde tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Akbaş’ın yaşama tutunma sebebi olan oğlu Atakan’ın ise annesini kaybettiğinden henüz haberi olmadığı belirtildi.
“KELEBEKLER KADAR KISA OLMAYACAK ÖMRÜM”
Son röportajını 4 Şubat’ta röportajını İHA’ya veren Gamze Akbaş, “Kelebekler kadar kısa olmayacak ömrüm” diyerek yaşama azmini göstermişti. Dünya Kanser Günü’nde kendisiyle aynı kaderi taşıyan Melis Akbaş’ın hayat resmi hediye ettiği Gamze Akbaş son röportajında şunları söylemişti:
“Hediyen için o kadar sevindim ki. Kalplerimiz birbirimizle aynı atıyor. Bu zaferi biz yendik. Yenecek olanlar da var. Kelebekler kadar renkli, ama kelebekler kadar da kısa olmayacak ömrümüz. Tamam mı? Ben senin düğününe geleceğim. Sende benim oğlumun düğününe geleceksin.
Oy yandı yavrusuna, ben yandım yavruma. Ben oğlumu göremeyeceğim diye, o gözlerinin önünde eriyecek diye. Aslında farklı gibi ama aynı ortak duyguydu yaşadığımız. Hayata tutunmak zorundaydık. O evladı için, ben oğlumun yanında olmam için şu an işe yaramasam da hiç olmazsa nefes alıyorum. Bunun mutluluğu çok güzel. Soyadlarımızdan dolayı akraba olduğumuzu düşünenler çok oldu. Kader ortaklığımız varmış öyle diyelim. Akraba değiliz. İnşallah sonumuz güzel olur önemli olan o. Renkli renkli günlerimiz olsun.”
“ÖLMEYİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE TUTUNACAK DALINIZ SİZİ ÇEKİYOR”
Çok zor günler geçirdiğini belirterek kanser hastalığıyla mücadele edenlere de tavsiyelerde bulunan Akbaş, sözlerine şöyle devam etmişti:
“Sevdiklerinizin yanınızda olması çok önemli. Eşim, anne, babam kardeşim, Atakan. Hastanedeyken hem ölümü düşünüyorsun hem de Atakan’la buluşunca yapacağın şeyleri düşünüyorsun. Bir şeye muhakkak tutunmak lazım. Her şey o zaman daha inançlı ve güzel oluyor. Hastalığı hiçbir zaman düşünmedim. Çektiğiniz acılar hepsi unutuluyor. Tutunacak dalınız varsa ölmeyi düşündüğünüz an o tutunacak dal gelip sizi o kuyudan çıkarıyor.”
YARIN TOPRAĞA VERİLECEK
Akbaş’ın cenazesi, yarın Karşıyaka Ali Gültekin Camisi’nde öğle namazına müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Doğançay Mezarlığı’nda toprağa verilecek
Yasak aşk meyvesiyim, Ak Parti'den adayım
Kıyafeti ve partiyi şok eden özgeçmişi ile dikkatleri çeken Ece Tuncer'in Bitlis'ten milletvekili aday adaylığı için Ak Parti'ye başvurusu yapması teşkilatı hareketlendirdi.
Modern kıyafeti ve partiyi şok eden özgeçmişi ile dikkatleri çeken Ece Tuncer’in Bitlis’ten milletvekili aday adaylığı için Ak Parti ’ye başvurusu yapması teşkilatı hareketlendirdi. Tuncer’in, “yasak aşkın meyvesiyim, Ak Parti ’den milletvekili adayıyım” şeklindeki açıklamaları hem Bitlis teşkilatı hem de Ak Parti Genel Merkezi’nde şaşkınlık yarattı. Tuncer’in geçtiğimiz hafta sonu yapılan temayül yoklamasına girdiği ve üç oy aldığı ortaya çıktı.
Milliyet'ten Önder Yılmaz'ın haberine göre Tuncer, özgeçmişi konusunda kendisine yöneltilen sorular üzerine şu çarpıcı açıklamaları yaptı: “Eski Bakan Kamran İnan’ın eşi, asil ve soylu kadın , Fransız asıllı aristokrat ailenin kızı olan öz annesi Merhume Annetta Alice Yasemin İnan doğunun ve güneydoğunun en büyük aşiret lideri (Şavak-Şafak aşireti) olan ayrıca o dönemin Erzincan vergi rekortmeni olan Seyid Hacı Mehmet Ali Ulukaya ile yasak aşklarının meyvesi olarak dünyaya gelmişim. Kamran İnan kırk yıl bu sırrı saklamak için her yola başvurmuştur.”
Modern kıyafeti ve partiyi şok eden özgeçmişi ile dikkatleri çeken Ece Tuncer’in Bitlis’ten milletvekili aday adaylığı için Ak Parti ’ye başvurusu yapması teşkilatı hareketlendirdi. Tuncer’in, “yasak aşkın meyvesiyim, Ak Parti ’den milletvekili adayıyım” şeklindeki açıklamaları hem Bitlis teşkilatı hem de Ak Parti Genel Merkezi’nde şaşkınlık yarattı. Tuncer’in geçtiğimiz hafta sonu yapılan temayül yoklamasına girdiği ve üç oy aldığı ortaya çıktı.
Milliyet'ten Önder Yılmaz'ın haberine göre Tuncer, özgeçmişi konusunda kendisine yöneltilen sorular üzerine şu çarpıcı açıklamaları yaptı: “Eski Bakan Kamran İnan’ın eşi, asil ve soylu kadın , Fransız asıllı aristokrat ailenin kızı olan öz annesi Merhume Annetta Alice Yasemin İnan doğunun ve güneydoğunun en büyük aşiret lideri (Şavak-Şafak aşireti) olan ayrıca o dönemin Erzincan vergi rekortmeni olan Seyid Hacı Mehmet Ali Ulukaya ile yasak aşklarının meyvesi olarak dünyaya gelmişim. Kamran İnan kırk yıl bu sırrı saklamak için her yola başvurmuştur.”
4 Mart 2015 Çarşamba
Cemre'den kötü haber
İzmir’in Balçova İlçesi’nde, duş almak için banyoya giren Prof. Dr. Aydın Şanlı ile İl Sağlık eski Müdür Yardımcısı Dr. Nesrin Gedik’in 17 yaşındaki kızları Cemre Şanlı, şofbenden sızan gazdan zehirlendi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım ünitesine kaldırılan genç kızın beyin ölümü gerçekleşti.
Balçova’da, babası Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aydın Şanlı’nın evinde kalan 17 yaşındaki Cemre Şanlı, duş almak için banyoya girdi. Ancak Cemre’nin uzun süre dışarıya çıkmaması üzerine banyonun kapısını açan evdekiler, genç kızı baygın halde buldu. Cemre Şanlı, hemen babasının da göreve yaptığı Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Acil serviste ilk kontrolleri yapılan Cemre, sağlık durumu ciddi olduğu için yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Ancak babasının meslektaşlarının çabalarına rağmen Cemre, yaşama tutunamadı ve beyin ölümü gerçekleşti.
MUCİZE KIZLARI İÇİN OLMADI
Cemre’nin beyin ölümü haberi, yakınlarını üzüntüye boğdu. Yıllardır başka bedenleri hayatta tutmak için mücadele eden Cemre’nin babası Prof. Dr. Aydın Şanlı ile İl Sağlık eski Müdür Yardımcısı Dr. Nesrin Gedik, kızları için aynı mucizeyi gerçekleştiremedi. Anne ve babanın kızlarının, organlarını bağışlayıp bağışlamadıklarına yönelik ise hastaneden henüz açıklama yapılmadı. (hürriyet.com.tr)
Balçova’da, babası Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aydın Şanlı’nın evinde kalan 17 yaşındaki Cemre Şanlı, duş almak için banyoya girdi. Ancak Cemre’nin uzun süre dışarıya çıkmaması üzerine banyonun kapısını açan evdekiler, genç kızı baygın halde buldu. Cemre Şanlı, hemen babasının da göreve yaptığı Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Acil serviste ilk kontrolleri yapılan Cemre, sağlık durumu ciddi olduğu için yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Ancak babasının meslektaşlarının çabalarına rağmen Cemre, yaşama tutunamadı ve beyin ölümü gerçekleşti.
MUCİZE KIZLARI İÇİN OLMADI
Cemre’nin beyin ölümü haberi, yakınlarını üzüntüye boğdu. Yıllardır başka bedenleri hayatta tutmak için mücadele eden Cemre’nin babası Prof. Dr. Aydın Şanlı ile İl Sağlık eski Müdür Yardımcısı Dr. Nesrin Gedik, kızları için aynı mucizeyi gerçekleştiremedi. Anne ve babanın kızlarının, organlarını bağışlayıp bağışlamadıklarına yönelik ise hastaneden henüz açıklama yapılmadı. (hürriyet.com.tr)
Gül'ün seyyar sürprizi
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün akşam saatlerinde Tarabya Sahili’nde yürüyüşe çıktı. Gül, boğazın kıyısında tezgahı olan seyyar satıcının sürpriz davetiyle karşılaştı.
Gül, kendisine yapılan çay ikramını geri çevirmedi. Seyyar soba etrafına konan tabureye oturan Gül’e çevrede olta ile balık tutan vatandaşlar da ilgi gösterdi. Gül ve balıkçılar, kendilerine ikram edilen çayı içerek sohbet ettiler. Burada yaklaşık yarım saat misafir olan Gül’ün bu anları cep telefonuyla çekilen fotoğraflara da yansıdı.
Gül, kendisine yapılan çay ikramını geri çevirmedi. Seyyar soba etrafına konan tabureye oturan Gül’e çevrede olta ile balık tutan vatandaşlar da ilgi gösterdi. Gül ve balıkçılar, kendilerine ikram edilen çayı içerek sohbet ettiler. Burada yaklaşık yarım saat misafir olan Gül’ün bu anları cep telefonuyla çekilen fotoğraflara da yansıdı.
Türkiye güzeli siyasete giriyor
1992 yılında Türkiye güzeli seçilen eski manken Özlem Kaymaz, İstanbul 1’inci Bölge’den milletvekili aday adayı olduğunu sosyal medyadan duyurdu...
Kaymaz, paylaştığı fotoğrafın altına şunları yazdı;
CHP İstanbul 1.Bölge milletvekili aday adaylığı başvurusu yapılmıştır... Bir kadın, bir anne , bir yüzücü, bir yelkenci, bir İtalyan Liseli, bir Galatasaraylı, bir Kadıköylü , bir Türkiye Güzeli , bir engelli çocuk annesi , bir Cumhuriyet çocuğu olarak 16 yıl ülkemden uzakta yaşadıktan sonra şimdi kendi vatanımda, hepimizin davası için elimi taşın altına koymaya karar verdim!... Allah utandırmasın. Yolumuz açık olsun... Kısa süre mankenlik yapan Özlem Kaymaz, Hollandalı bir iş adamıyla evlenip Hollanda’ya yerleşmiş, 16 yıl aradan sonra Türkiye’ye dönmüştü. Kaymaz'ın, Tara, Dante ve Daniel adında üç çocuğu var...
Kaymaz, paylaştığı fotoğrafın altına şunları yazdı;
CHP İstanbul 1.Bölge milletvekili aday adaylığı başvurusu yapılmıştır... Bir kadın, bir anne , bir yüzücü, bir yelkenci, bir İtalyan Liseli, bir Galatasaraylı, bir Kadıköylü , bir Türkiye Güzeli , bir engelli çocuk annesi , bir Cumhuriyet çocuğu olarak 16 yıl ülkemden uzakta yaşadıktan sonra şimdi kendi vatanımda, hepimizin davası için elimi taşın altına koymaya karar verdim!... Allah utandırmasın. Yolumuz açık olsun... Kısa süre mankenlik yapan Özlem Kaymaz, Hollandalı bir iş adamıyla evlenip Hollanda’ya yerleşmiş, 16 yıl aradan sonra Türkiye’ye dönmüştü. Kaymaz'ın, Tara, Dante ve Daniel adında üç çocuğu var...
AKP Şirin, PKK Ferhat
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Çözüm Süreci görüşmeleri kapsamında açıklanan 10 maddelik mutabakat metnine 10 maddeyle itiraz etti, “Her bir maddesi musibet, her bir maddesi melanet” dedi. MHP Grubu’nda konuşan Bahçeli, özetle şunları söyledi:
“30 Ekim 1918’de, Mondros Limanı’nda imzalanan 25 maddeden mütevellit mütareke şartları neyse 28 Şubat 2015’te ilan edilen ihanet mutabakatı aynısıdır. 433 maddelik Sevr Antlaşması’yla, bu ihanet metni arasında hiçbir fark yoktur. Bebek katilinin 10 maddelik ihanet metni şiir dinletisi gibi dinlenmiş, gösterime giren tiyatro oyunu gibi izlenmiştir. İhanetin belgeli haline tam bir itirazımız vardır.
Hürriyetin haberine göre; PKK’nın silah bırakma çağrısı zaman kazanmaya dönük bir manevradır ve kandırmacadan ibarettir. Silah bırakan varsa o da AKP hükümetidir. PKK’nın silah bırakacağını ummak ve beklemek, ahmaklık ve gaflettir.
PKK’nın olağanüstü kongreyle silah bırakmasını istemek, siyasallaşma ve meşrulaşma çabalarına sinsi bir ilavedir.
Caninin mesajı, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanı olarak takdim ve servis edilmiştir. Kurnazca kaleme alınan ifadeler, PKK’nın sözde zafer kazandığının, silah vasıtasıyla siyasal emellerine ulaşma sınırına geldiğinin dolambaçlı yollarla duyurusudur.
İhanet metninde demokratik siyasetin tanım ve içeriğinden bahsedilmektedir. Bu apaçık bir şekilde PKK’nın silahlı ve silahsız militanlarının siyaset yapabilmesine dönük tuzaktır. Başbakan ise demokratik siyasetin önü açılacak diyerek sevincini gizleyememiş, doğal olarak PKK’nın oltasına sazan gibi takılmıştır.
Demokratik çözümün yerel ve ulusal boyutlarıyla ilgili değerlendirmesi tamamen özerkliğin inşasına dönük bir projedir. AKP-PKK ortaklığı, üniter milli devlete vade biçmiştir.
İmralı canavarı, özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvencelerinden dem vurmaktadır. Türkiye’de özgür, eşit olmayan vatandaş mı vardır? Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes bizim için Türk’tür. Anayasa’dan vatandaşlık tanımını tümden çıkarmak veya etnik temelde marjinal tanımları yerleştirmek suçtur ve soysuzluğun damgası olacaktır.
Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına yönelik başlıklar kısmı; yasa ve ahlak dışı bölücü organizasyonların sivil toplum örgütü sayılmasını amaçlamaktadır.
İmralı canisinin Çözüm Süreci’nin sosyo-ekonomik boyutlarıyla, sürecin sözde demokrasi, güvenlik ilişkisi, kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınmasını dayatması tam bir karartma ve akıl tutulmasıdır. İç Güvenlik Paketi, HDP ve PKK’nın tenkitleri kapsamında tekrar ele alınacaktır. AKP, HDP’nin arka bahçesi, PKK’nın koşu bandıdır.
İmralı canisi yattığı hücreden, kimlik tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesine atıf yapmıştır. Teröristbaşı kimlik tanımlamaktan bahsediyor, AKP ise buna ses çıkarmıyor. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı, bu ülkenin Başbakanı’nı PKK’lıdan ayıran, ayrı tutan ve farklılaştıran artık ne kalmıştır? PKK Başbakanlık’tadır, Saray’dadır.
Anlaşılan, Öcalan ve Erdoğan aralarında saat gibi çalışan bir işbölümü yapmışlardır. Erdoğan ve Öcalan yanlarına 23 Nisan Başbakanı’nı da alarak Türkiye’nin fişini çekmek için son rötuşları yapmaya koyulmuşlardır. Kandil’de petrol aramaya kadar işi götüren AKP, PKK’ya uyuşturucu ve silah kaçakçılığından sonra yeni gelir kapıları açmanın derdindedir. AKP Şirin, PKK Ferhat olmuş; dağları delerek vicdanlarına müzakere kınası sürmüşler, beraberce milli ahlak ve güvenliğin kanını dökmüşlerdir.
“30 Ekim 1918’de, Mondros Limanı’nda imzalanan 25 maddeden mütevellit mütareke şartları neyse 28 Şubat 2015’te ilan edilen ihanet mutabakatı aynısıdır. 433 maddelik Sevr Antlaşması’yla, bu ihanet metni arasında hiçbir fark yoktur. Bebek katilinin 10 maddelik ihanet metni şiir dinletisi gibi dinlenmiş, gösterime giren tiyatro oyunu gibi izlenmiştir. İhanetin belgeli haline tam bir itirazımız vardır.
Hürriyetin haberine göre; PKK’nın silah bırakma çağrısı zaman kazanmaya dönük bir manevradır ve kandırmacadan ibarettir. Silah bırakan varsa o da AKP hükümetidir. PKK’nın silah bırakacağını ummak ve beklemek, ahmaklık ve gaflettir.
PKK’nın olağanüstü kongreyle silah bırakmasını istemek, siyasallaşma ve meşrulaşma çabalarına sinsi bir ilavedir.
Caninin mesajı, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanı olarak takdim ve servis edilmiştir. Kurnazca kaleme alınan ifadeler, PKK’nın sözde zafer kazandığının, silah vasıtasıyla siyasal emellerine ulaşma sınırına geldiğinin dolambaçlı yollarla duyurusudur.
İhanet metninde demokratik siyasetin tanım ve içeriğinden bahsedilmektedir. Bu apaçık bir şekilde PKK’nın silahlı ve silahsız militanlarının siyaset yapabilmesine dönük tuzaktır. Başbakan ise demokratik siyasetin önü açılacak diyerek sevincini gizleyememiş, doğal olarak PKK’nın oltasına sazan gibi takılmıştır.
Demokratik çözümün yerel ve ulusal boyutlarıyla ilgili değerlendirmesi tamamen özerkliğin inşasına dönük bir projedir. AKP-PKK ortaklığı, üniter milli devlete vade biçmiştir.
İmralı canavarı, özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvencelerinden dem vurmaktadır. Türkiye’de özgür, eşit olmayan vatandaş mı vardır? Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes bizim için Türk’tür. Anayasa’dan vatandaşlık tanımını tümden çıkarmak veya etnik temelde marjinal tanımları yerleştirmek suçtur ve soysuzluğun damgası olacaktır.
Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına yönelik başlıklar kısmı; yasa ve ahlak dışı bölücü organizasyonların sivil toplum örgütü sayılmasını amaçlamaktadır.
İmralı canisinin Çözüm Süreci’nin sosyo-ekonomik boyutlarıyla, sürecin sözde demokrasi, güvenlik ilişkisi, kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınmasını dayatması tam bir karartma ve akıl tutulmasıdır. İç Güvenlik Paketi, HDP ve PKK’nın tenkitleri kapsamında tekrar ele alınacaktır. AKP, HDP’nin arka bahçesi, PKK’nın koşu bandıdır.
İmralı canisi yattığı hücreden, kimlik tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesine atıf yapmıştır. Teröristbaşı kimlik tanımlamaktan bahsediyor, AKP ise buna ses çıkarmıyor. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı, bu ülkenin Başbakanı’nı PKK’lıdan ayıran, ayrı tutan ve farklılaştıran artık ne kalmıştır? PKK Başbakanlık’tadır, Saray’dadır.
Anlaşılan, Öcalan ve Erdoğan aralarında saat gibi çalışan bir işbölümü yapmışlardır. Erdoğan ve Öcalan yanlarına 23 Nisan Başbakanı’nı da alarak Türkiye’nin fişini çekmek için son rötuşları yapmaya koyulmuşlardır. Kandil’de petrol aramaya kadar işi götüren AKP, PKK’ya uyuşturucu ve silah kaçakçılığından sonra yeni gelir kapıları açmanın derdindedir. AKP Şirin, PKK Ferhat olmuş; dağları delerek vicdanlarına müzakere kınası sürmüşler, beraberce milli ahlak ve güvenliğin kanını dökmüşlerdir.
Esad^dan kaçtı Emirgan'a rekor teklif verdi
Emirgan Korusu’na komşu olan arsada ihale süreci dün başladı, arsaya 8 talip çıktı. Tartışmalı arsaya en yüksek teklifi 1 milyar 224 milyon lirayla Akayteks Tekstil ve UCC ortaklığı verirken, satış toplam geliri için en yüksek teklif 3 milyar lira ile Tahincioğlu’ndan geldi.
Alışveriş merkezi ve gökdelen yapılacağı iddiaları ile tartışma yaratan Emirgan Korusu’na komşu arazinin ihalesi yapıldı. Geçtiğimiz yıl Özelleştirme İdaresi’nden araziyi 1 milyar 5 milyon 522 bin liraya satın alan Emlak Konut GYO’nun düzenlediği ihalede arsaya en yüksek teklif 1 milyar 224 milyon lira ile Akayteks Tekstil ve UCC ortaklığından geldi. Arazi ve proje için Emlak Konut GYO’ya en yüksek teklifi ise 3 milyar lira ile Tahincioğlu Gayrimenkul verdi. Arsaya ihalenin ilk oturumunda 8 talip çıktı. Emlak Konut’un ihaleye çıktığı 158 bin 497 metrekarelik arsanın üzerinde turizm tesisi yapılabilecek. İhaleyi kazanan firma arsa üzerinde 108 bin 700 metrekare inşaat yapma hakkı elde edecek.
KATAR SÜRPRİZİ
İhalede en yüksek teklifi arsa satışı karşılığı satış toplam geliri olarak Tahincioğlu verirken, Emlak Konut’a en yüksek teklifi ise Akayteks Tekstil ve UCC ortaklığı yaptı. Tahincioğlu Gayrimenkul, Tahincioğlu Yapı ve Nida İnşaat İş Ortaklığı arsa satışı karşılığı satış toplam gelirini 3 milyar lira olarak belirledi. Emlak Konut’a ise bu rakamın yüzde 30’unu yani 900 milyon lira önerdi. Akayteks Tekstil ve UCC ortaklığı, arsa satışı karşılığı satış toplam gelirini 2 milyar 400 milyon lira olarak belirledi. Emlak Konut GYO’ya 1 milyar 224 bin lira teklif etti. En yüksek teklifi veren ortaklardan Urbacon Trading and Contracting’in (UCC) Katar merkezli şirket olması da dikkat çekti.
ESAD'DAN KAÇTI
Habertürk'ten Ünsal Ereke'nin haberine göre UCC firması, özellikle Katar başta olmak üzere konut, otel, stadyum, endüstri yapılarının müteahhidi olarak öne çıkıyor. Ancak şirketin başka bir hikâyesi var.
UrbaCon Trading & Contracting (UCC) şirketinin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Muhammed Moataz El Hayat yürütüyor. UrbaCon, El Hayat’ın 17 şirketinden bir tanesi olarak öne çıkıyor. Genelde taahhüt işleri yapan şirketin Suriye, Katar ve Fas’ta işletmesini sürdürdüğü bazı yapıları da bulunuyor.
2011’de Suriye’deki olayların ardından El Hayat, Esad karşıtı muhaliflerin yanına geçti. Bunun üzerine Esad rejimi El Hayat ve ailesinin bütün malvarlıklarına el koydu.
El Hayat bu tarihten sonra ülkesini terk etti ve şu anda bütün girişimlerini yönettiği Katar’a yerleşti.
El Hayat ülkesindeki Esad karşıtı mücadeleyi de uzaktan destekliyor. Engineering News Record Dergisi’ne göre dünyanın en büyük 250 müteahhidi arasında UCC 184’üncü sırada bulunurken, şirketin yıllık geliri 1.1 milyar dolar olarak ölçülüyor. (habertürk.com.tr)
MHP lideri Devlet Bahçeli: Kim zehirleyecek onu?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için yiyecek ve içeceğiyle ilgili özel analiz yapılacağı ve laboratuvar kurulacağı konusunda, "İnançlı insanlarda tereddüt olmaz. Kim zehirleyecek onu? Haramı çok olanlarda korku çok olur" dedi. Bahçeli, "Zehirlenmekten mi korkuyor? Yakın çevresindekilerden mi tereddüt içinde?" sorusuna, "O kadar yakın münasebetimiz yok. Özeliklerini tanımıyorum" yanıtını verdi.
Hürriyet'te yer alan habere göre; Bahçeli, Parlamento muhabirleri ile sohbetinde, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
''KOTA KOYMADIK''
24. Dönem Parlamentosu'nda kadın milletvekillerinin sayısının artması konusunda MHP'nin nasıl bir yöntem izleyeceği sorusuna Bahçeli, il ve ilçe kongrelerinde kadın aday sayısının artması için aşırı derecede telkinde bulunduğunu belirterek, "Bakalım ne kadar olacak onu bilemiyoruz. Kota koymadık" dedi.
''BİZDE YOK ÖYLE BİR UYGULAMA''
Bir gazetecinin "CHP, üç büyük ilde ilk sıraları kadınlara verecek. Sizde bu şekilde dikkati çekici uygulama olabilir mi?" sorusuna Bahçeli, "Bizde yok öyle bir uygulama yok" karşılığını verdi.
Seçim beyannamesi hazırlığının sürdüğünü, henüz belirginleşmiş durum olmadığını ifade eden Bahçeli, Türkiye'nin tüm gündemine cevap teşkil edebilecek, karşılığı metinde olacak bir çalışmalarının olacağını söyledi.
''EFKAN ALA'NIN ANAYASA'YI REDDETMESİ YAKIŞIK ALMAZ''
İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın "Anayasa'yı tanımıyorum" ifadesini nasıl değerlendirdiği sorusuna Bahçeli, "Hem bürokraside yetişmiş hem siyasete katılmakla beraber önemli sorumluluklar üstlenmiş olan bir kişinin geldiği yer o Anayasa... Anayasa'yı reddetmesi yakışık almaz" dedi.
''İÇ GÜVENLİK PAKETİ'NİN ÇEKİLMESİNDE YARAR VAR''
İç Güvenlik Paketi ile ilgili sorulara Bahçeli, "Yasanın bu şekliyle Meclis'e gelmesi çok yanlış olmuştur. Seçim öncesi Türkiye'nin bu kadar önemli sürecin yaşandığı ortamda çekilmesinde yarar var. Yeniden Komisyon'a iade edilip orada daha geniş kapsamlı tartışmayla, STK ve üniversitelerin de görüşü alınarak çalışma yapılması daha sağlıklı olur" diye konuştu.
Bahçeli, 21 Mart'ta yapılacak 11. MHP Olağan Kurultayı ile ilgili sorulara, "Güzel bir kongre olacak inşallah" dedi.
''ANKETLER YÜZDE 50 DESE DE BENİM YÜZÜMDE DEĞİŞİKLİK OLMAZ''
Seçime yönelik anketleri nasıl değerlendirdiği ve seçime yönelik tahmini olup olmadığı sorularına Bahçeli, "Anketlere güvenim yok. Yüzde 50 de dese, benim yüzümde değişiklik olmaz" karşılığını verirken, seçimde "İktidar olmaya yeter rakam neyse onu hedeflediklerini" söyledi.
''İNANDIRICILIĞI YOK''
Bahçeli, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun grup toplantısında kendisine yönelik ve İç Güvenlik Paketi için teklif vermedikleri hakkındaki sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Bir Brezilya filmi vardı 'Yalan Rüzgarı' diye... O hale gelmişler artık, ciddiye alınacak tarafları yok. Hiç inandırıcılığı yok" dedi.
''O KARARDAN VAZGEÇMEZLER''
"Terör örgütüyle ilgili olarak 'toprak almadan kapatmazlar bu meseleyi' dediniz. Bu neyi ifade ediyor?" sorusuna Bahçeli, "1978 yılında Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis köyünde 1. Kongre'de almış oldukları karardır. O karardan vazgeçecekleri ihtimalini vermiyorum. Verirlerse zaten söylenecek bir şey kalmaz. Oradaki tek şey açık ve net olarak Marksist Leninist temelli bir Kürdistan devletini kurma amaçlanmıştı. O amaç uğruna çalışıyorlar hala" diye konuştu.
Bahçeli, "Akil İnsanlar Grubu'nun mini bir versiyonunu oluşturup sürecin üçüncü gözlemcisi olma durumu konusunda değerlendirmeniz nedir?" sorusuna "Üçüncü dönem yasağı 68 kişi... Akil İnsanlar 63 kişi. Beşini dışarıda bırakmak kaydıyla Akil İnsanları Meclis'e taşımalarında ve Türkiye'nin yönetimini bu zevata teslim etmelerinde yarar var. Beş kişiyi de diğer partilere verebilirler. Her konuda bu arkadaşlar ülkeyi yönetecekse..." karşılığını verdi.
''PETROLLE Mİ KANDIRMAYA ÇALIŞIYORLAR''
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın "Kandil'in eteklerinde petrol arayacaklarını söylüyor. Buna nasıl bakıyorsunuz?" sorusuna Bahçeli, "Türkiye topraklarındaki arama bitmiş midir acaba? Petrolle mi kandırmaya çalışıyorlar? Bugünkü siyasi iktidar bütünüyle inandırıcılığını kaybetmiştir. Ne söylediklerinin kendileri de farkında değiller. Bakanlar Kurulu'nda da çok seslilik hakim olmuş" dedi.
''DÖVİZ SAHİPLERİNİ DAHA DA ZENGİNLEŞTİRİR''
Bahçeli, dövizdeki yükseliş ve faiz konusundaki tartışmalarla ekonomideki gelişmelerin nereye gideceği sorusuna, "Döviz sahiplerini daha da zenginleştirir. Olacak olan o..." karşılığını verirken "Başta Erdoğan mı var? Cumhurbaşkanı dolar hesabından 17 bin lira kazanmış" denilmesine, "Döviz sahibi olanlar, önemli artışlara sahip oldular. Dövizle borçlanmış olanlar da felakete sürüklendi. Hele hele bazı mağazaların kiraları dövizle. Onlar önümüzdeki günlerde kiraları nasıl ödeyecekler, ne yapacaklar? O bakımdan iktidarın, merkez bankası'na bu kadar saldırgan olmaması lazım. Bakanlar Kurulu'nda ekonomiden sorumlu bakanlar var. Eğer Merkez Bankası ile diyalog kurmak istiyorlarsa onların kurması daha doğru olur. Recep Tayyip Erdoğan'ın faiz hakkında bir kanaati vardır fakat Merkez Bankası ile ilişkiler açısından bildiği bir şey olmadığı kanaatindeyim. Acaba o eğitimi aldı mı? O da belli değil" diye konuştu.
''BİLGİLİ, DÜRÜST BİR İNSAN. BUNUN NERESİ HAİN OLACAK?''
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Merkez Bankası Başkanı ve yüksek faizle ilgili "vatan hainliği" sözleriyle ilgili sorulara Bahçeli, "Vatan hainleriyle dost olunca, birilerini hain ilan etmesi lazım. O insanın şahsına bakınca, hiçbir yerinde bir hainlik göremezsiniz. Tertemiz bir Türk bürokrasisi. Bilgili, dürüst bir insan. Bunun neresi hain olacak?" karşılığını verdi.
''SEROK AHMET DÜŞÜNSÜN''
Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 9 Mart'ta Bakanlar Kurulu'na başkanlık edeceğinin hatırlatılması üzerine, "Serok Ahmet düşünsün. Bana niye soruyorsunuz?" diyerek güldü.
''ANALAR NİYE AĞLASIN''
MHP tabanının Çözüm Süreci'ne destek verip vermediği, buna ilişkin ölçümü olup olmadığı sorusuna Bahçeli, "Bunun ölçümü olur mu? Analar niye ağlasın? Anaların ağlamasından haz duyan birisi olabilir mi? Bu anaları ayırt etmenin manası yok. Türkiye'yi böldükleri gibi anneleri de bölmenin bir manası yok" dedi.
''KİM ZEHİRLEYECEK ONU''
Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yiyecek ve içeceklerinin kontrolden geçirildiği özel laboratuvarlar kurulduğuna yönelik haberlerin hatırlatılması üzerine Bahçeli, "İnançlı insanlarda tereddüt olmaz. Kim zehirleyecek onu? Eski Osmanlı saraylarında da vardı böyle şeyler. Çeşnicibaşı şimdi çağdaş kurumsal hale getirilmiş" karşılığını verdi.
Bahçeli, "Zehirlenmekten mi korkuyor? Yakın çevresindekilerden mi tereddüt içinde?" sorusuna, "O kadar yakın münasebetimiz yok. Özeliklerini tanımıyorum. Haramı çok olanlarda korku çok olur" diye konuştu.
''FLAŞLAR ÖNDE Mİ OTURACAK''
Kamuoyunun 7 Haziran seçimlerine yönelik MHP'den flaş isimler görüp görmeyeceği sorusuna Bahçeli, "Şu aşamada bir şey söyleyemem. Adaylık başvuruları 12'sinde başlıyor. Müracaat edenler içerisinde bakacağız. Ama bunları flaş, flaş olmayanlar diye ayırt etmek doğru değil. İkisi de Meclis'e gelirse ne yapacak, flaşlar önde mi oturacak?" dedi.
''KAPI, PENCERE AÇIK. HERKES GELSİN İSTİYORUZ''
Bahçeli, başvuranların dışında partiye davet edeceklerinin olup olmayacağı sorusuna, "Herkese açık davet yapıyoruz. Hepsi gelsin istiyoruz" derken, seçim ittifakı olup olmayacağı sorusuna, bu konuda bir gelişme ya da temas olmadığını söyledi. Bahçeli, seçime 94 gün kaldığını, gelişmelerin nasıl olacağını bilemediklerini ancak kendilerini böyle bir düşüncesi olmadığını ifade ederek, "Kapı pencere açık. Herkes gelsin istiyoruz" karşılığını verdi.
Miting takviminin Kongre sonrası netleşeceğini belirten Bahçeli, kongrede başka aday olup olmayacağı sorusuna, "21 Mart önemli bir gün olacak Ankara için. Nereye baksanız üç Hilali, bir Türkiye sevdalısını göreceksiniz. Sloganlar bize göre var ama henüz basına açıklanacak boyutta değil. İl ve ilçe kongrelerimizde çok sayıda adaylar oldu. Mesela Antalya Kongresi'ne 7 aday vardı. Bizim için çok adaylı yapı, yadırganacak değil. Bakalım hayırlısı olur inşallah" dedi.
''GENELKURMAY BAŞKANI'NIN SÖYLEDİKLERİ KENDİ TAKDİRİ''
"Genelkurmay Başkanı'nın yazılı açıklama ile kendisine yanıt verdiğinin, polemiğin fazla sürmediği" sözlerine Bahçeli, "Söylediklerimiz bizim takdirimizdir, Genelkurmay Başkanı'nın söyledikleri de kendilerinin takdiridir. Saygılı olmak lazım" karşılığını verdi.
''BANA GÖRE ÇEKİLMESİNDE FAYDA VARDI''
Bahçeli, "Siyasi irade görev verdiğinde 'ben bunu yapmıyorum' diyebilir mi?" sorusuna, "Yapamaz, yapmaya kalkarsa da istifa eder. Geçmişte örnekleri var" derken, "Sizce, o süreçte istifa etmesi mi gerekiyordu" sorusuna ise "Bana göre çekilmesinde fayda vardı. 37 kilometreden bir nakil işleminin Türk tarihinde altın sayfalar yazmış bir silahlı kuvvetler için olağanüstü başarı gibi takdim edilmesi, zaten ne maksatla yapıldığının işaretidir. Ya bunu cevaplandıracaktı ya çekilecekti" dedi.
Bir gazetecinin "Belki mareşallik bekliyordu" demesine Bahçeli, "Meydan savaşı olması lazım. Şimdi meydan savaşı yok" karşılığını verdi.
''KİM VERDİYSE BAVULU YANİ...''
Bahçeli, "Mehmet Baransu'nun orduya kumpasla ilgili olarak tutuklanmasına nasıl bakıyorsunuz?" sorusuna, "Başından beri hep böyle oluyor zaten, çıkıyorlar geri giriyorlar. O bavulu kim verdiyse, onunla beraber almaları lazım. Kim verdiyse bavulu yani... Sonra ne vardı o bavulun içinde, onu bilen de yok. 25 emniyet mensubunu alıyorlar, bir gün sonra 12'si serbest oluyor, daha sonra birkaçı şey yapıyor. Bugünkü iktidarın bir de muhasebe kayıtlarını tutması lazım. Kaç kişi tutuklandı, kaç kişi bırakıldı, bunları bilen de yok" diye konuştu.
''7 HAZİRAN'A KADAR NE OLACAĞINI KİMSE BİLEMEZ''
Bir gazetecinin "Fuat Avni'nin MHP ile ilgili bir şeyi çıkmadı, CHP ile ilgili çıktı" sözüne Bahçeli, "Daha hiç belli olmaz. 7 Haziran'a kadar neler olacağını kimse bilemez" dedi.
''BAZI ŞEYLERE BİZİMKİ KAPALIDIR''
Bahçeli, Yurt Atayün'un MHP'den adaylığı ile ilgili sorusuna, "Bizim öyle bir düşüncemiz de yok, öyle bir müracaat da yok" karşılığını verdi. "Kapıyı kapattınız sanki" denilmesi üzerine, "Bazı şeylere bizimki kapalıdır" diyen Bahçeli, "Haşim Kılıç'a da kapalı mı?" sorusuna, "Haşim Kılıç zannediyorum siyaseti erken buluyor herhalde. Ne düşünüyor onu bilemiyorum. Düşünceleri hakkında bir bilgi sahibi değiliz. Başvurular 12-18 Mart arasında, 7 gün içinde olacak. Zannediyorum MHP'yi, güçlü bir yapıyla Meclis'e getirebilecek tercihler olur ise onda memnuniyet duyarız. Ama tabii seçici olacağımızı da herkesin bilmesi lazım" diye konuştu. (hürriyet.com.tr)
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hakan Fidan’a hâlâ kırgınım
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti’den milletvekili aday adayı olmak üzere MİT Müsteşarlığı görevinden istifa eden Hakan Fidan’a hâlâ kırgın olduğunu belirterek, “Onu böyle bir göreve getiren benim. Müsaade edilmiyorsa orada kalması ve ayrılmaması gerekirdi. Tabii ki kırgınım” dedi. Suudi Arabistan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, özetle şunları söyledi:
İRAN’LA İLGİLİ ÖRTÜŞÜYORUZ
Kralla ilk görüşmeniz nasıl geçti, değerlendirir misiniz?
İkili ilişkilerimizin çok daha iyi bir konuma geleceğine dair umutlarım artmıştır. Ve özellikle de siyasi, askeri, güvenlik, terörle mücadele ve insani yardımlar noktasında olsun, müşterek çalışmalar içerisine girebileceğimizi karşılıklı olarak teyit ettik. Bölgesel sorunlar, bölgedeki ülkelerle olan ilişkiler noktasında hemen hemen bütün ülkelerle ilgili yaklaşımımız büyük ölçüde örtüşüyor. Bu ülkelere İran, Irak, Suriye, Filistin, Libya da dahil. Mısır’da biraz farklılıklar olsa da, bunlar bizim ikili ilişkilerimizi etkileyecek noktada değil. Bütün derdimiz Ortadoğu’da ve İslam dünyasında, özellikle Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerinin çok daha güçlü bir zemine oturtulması ve bu şekilde de geleceğe yürümektir. Örneğin Suriye ile ilgili uçuşa yasak bölge noktasında, güvenli bölge noktasında ve eğit donat noktasında aynı şeyleri düşündüklerini ifade ettiler. Buna benzer konularda işbirliği yapabileceğimize yönelik irade beyanı bizleri gerçekten umutlandırmıştı. Doğrusu bunlar zaten bizim beklentilerimiz dahilindeydi. Sağ olsunlar, onlar da beklentilerimizi karşıladılar. Çanakkale kutlamalarına Suudi Arabistan’ı da davet etmiştik. (Kral) Gelme arzusundalar, programları elverirse... G-20 toplantısına zaten gelecekler. Biliyorsunuz Suudi Arabistan da G-20 üyesidir.
RAHMETLİ İLE İLİŞKİ MISIR’A KADAR İYİYDİ
Yeni Kral’la görüşmeniz, önceki kral döneminde yapılan görüşmelerden farklı oldu diyebilir miyiz? Özellikle de İslam dünyasındaki sorunlara bakış açısında bir farklı duruş söz konusu mu?
Devamlılığın olduğunu gördüğüm gibi, ilgi ve alakada bir artış da var. Ülkemize yönelik bir sempati var ve her geçen gün artıyor. Rahmetli Kral Abdullah bin Abdülaziz ile de münasebetlerimiz aslında Mısır olayına kadar gayet iyiydi. Hakikaten bir abi kardeş hukuku içerisinde hassasiyet vardı. 2013’de Salman bin Abdülaziz’in de Türkiye’ye ziyaretleri olmuştu. Biz ilk görüşmemizi orada yapmıştık. Şimdi tabii Cumhurbaşkanı sıfatıyla buradayız. Bölge bugün o günlerden çok daha farklı bir travma yaşıyor. Almamız gereken yükler çok daha fazla.
-En hassas konu Mısır. Mısır konusunda aramızdaki farklar ne?
Bizim Mısır’a bakış açımız noktasında bu hususu ayrı bir kategoride değerlendirmemiz gerekiyor. Bizim için asıl önem arz eden konu, Türkiye-Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri daha iyi bir noktaya taşımak. Mısır meselesi, bizim Suudi Arabistan ile ilişkilerimize gölge düşürmemelidir.
-Suud Kralı dün de Sisi’yle görüştü. Size Sisi’den herhangi bir mesaj iletildi mi? Bu konuda arabuluculuk girişimi var mı?
Hayır, bize herhangi bir mesaj iletilmiş değil.
SUUDİLER ADIM ATARSA DEVRAN TERSİNE DÖNER
Mısır konusunda İhvan liderlerinin siyaset yapabilmeleri, idam cezalarının kaldırılması gibi hususlar gündeme geldi mi?
Mısır meselesi konuşulurken, kendilerinin dikkatini oradaki duruma çektim. Şu anda, yüzde 52 oyla iş başına gelmiş olan bir Cumhurbaşkanı halen içeride. Yaklaşık 18 bin siyasi tutuklu var. Binlerce insan idama mahkûm edildi. Tüm bunlar orada bir gaz sıkışması olduğunu gösteriyor. Kontrollü bir yumuşama olmazsa, yaşananlardan dolayı sosyal patlama olabilir. Öyle bir durumda da Mısır’da ne istikrar kalır ne de güven! Mısır, 90 milyon nüfusu itibarıyla bizim o bölgede en önemli kardeş ülkemiz. Mısır’ı asla yok farz edemeyiz. Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye; bu üçlü ayak, bölgenin en önemli ülkeleri. Bölgenin barışı, huzuru, refahı için hepimizin üzerimize düşen görevler var. Burada her ülke üzerine düşen görevi yerine getirecek olursa, inanıyorum ki çok daha rahat bir şekilde neticeye ulaşırız. Bana göre Mısır konusunda, en etkin olabilecek olan ülke Suudi Arabistan’dır. Bunu kendileriyle de paylaştım. Eğer burada Suudi Arabistan bir adım atacak olursa, devran tersine dönebilir.
POLİSLERİN SERBEST KALMASI ŞAŞIRTICI
Sizin de mağduru olduğunuz bir ‘yasadışı dinleme’ soruşturmasında gözaltına alınan 54 kişi serbest bırakıldı. Nasıl yorumluyorsunuz?
Serbest bırakılma konusundaki haber benim açımdan da şaşırtıcı oldu. Ancak konu tabii yargı sürecinde bir mesele olduğu için, değerlendirmeye girmem uygun olmaz. Bahsettiğiniz uzantıların, o tür bir dil kullanmasından toplum da rahatsız elbet. Toplum huzurunu kaçırıp, “Ben bilmediklerinizi biliyor, duymadıklarınızı duyuyorum” diye adeta devletle dalga geçmeye kalkışıyorlar. Devlet, her türlü kanunsuzluğun, yasadışı işlerin elbette peşinde olacaktır. Er ya da geç gereği yapılacaktır. Daha sonra da yargı bu konunun değerlendirmesini yapacaktır.
FİDAN MİT’TEN AYRILMAMALIYDI
Hakan Fidan meselesinde kırgın olduğunuzu söylemiştiniz. Hâlâ aynı hissiyatta mısınız?
Biz devlet yönetiyoruz. O konuya ilişkin kanaatimi daha önce de söyledim. Kanaatlerimizi ifade etmiş olmamıza rağmen istifa edip adaylık söz konusu olmuş ise elbette bir kırgınlık söz konusudur. MİT sıradan bir kurum değildir. Devletin en önemli kurumudur. Devletin Milli İstihbarat Teşkilatı zayıfsa, o devletin ayakta kalması mümkün değildir. Şimdi biz onu böyle bir göreve getirdik. Getiren de benim. Madem öyle, ayrılırken de, eğer müsaade edilmiyorsa orada kalması ve ayrılmaması gerekirdi. Dolayısıyla tabii ki kırgınım.
İç Güvenlik Paketi’ne yönelik muhalefetin eleştirileri var. Yasa Tasarısı’nı inceleyebildiniz mi?
İç Güvenlik Yasa Tasarısı taslağını inceledim. Eksiği var, fazlası yok. (Akif Beki / Hürriyet)
Metin Feyzioğlu: Mehmet Baransu'nun tutuklanması tüm gazetecilere tehdit
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, gazeteci Mehmet Baransu'nun tutuklanma gerekçesini 'tüm gazeteciler için tehdit' olarak nitelendirdi. Feyzioğlu, 'Baransu'nun yaptığı gazeteciliği yanlış bulsam da, tutuklanma gerekçesi tüm gazeteciler için tehdittir' dedi.
Feyzioğlu, Hürriyet'e yaptığı açıklamada, Baransu'nun TCK'nın 'gizli belge temin etmek/bulundurmak' suçunu düzenleyen 327. maddesi uyarınca tutuklandığını vurgulayarak, şöyle konuştu;
'Eğer Baransu'nun elindeki belgeler sahteyse, zaten devletin güvenliğine ilişkin tehditten söz edilemez. Ancak eğer belgeler gerçekse, Baransu TCK'nın 327. maddesine dayanılarak, belgeleri temin etmekten tutuklanmış. Gazetecinin bu tip belgeleri temin etmek için aktif faaliyet içinde bulunduğu delillendirilmemişse, yani aktif şekilde bu belgeyi bulunduğu yerden aldığına ilişkin delil bulunmamışsa; Ya da gazeteci başka birini hukuka aykırı şekilde bu belgeyi alması için ikna etmemişse, bu belgeye sahip olduğu gerekçesiyle asla cezalandırılamaz' dedi.
'DEĞİL TUTUKLANMAK, SORUŞTURMA BİLE AÇILAMAZ'
Gazeteciye haber kaynağından bilgi gelmesinin 'gazetecilik yapmanın gereği olduğunu' vurgulayan Feyzioğlu, şöyle devam etti;
'Anayasa'ya göre, halkın bilgi alma hürriyeti kapsamında, gazetecinin bu belge bulundurması, bunları kamu yararı çerçevesinde açıklaması basın hürriyetine girer, hiçbir şekilde suç teşkil etmez. Ancak gazeteci, bu belgeleri almak için, örneğin birine para verdiyse, ya da hukuk dışı şekilde bu belgeleri alması için birini teşvik ettiyse, ikna etsiyle, bu durum gizli belgeleri temin etme suçuna iştirake girer. Böyle bir duruma ilişkin delil ortaya konulmadığı sürece, gazeteci sadece elinde belge bulundurmaktan dolayı suçlanamaz. Değil tutuklanması ya da yargılanması, delillendirilmediği sürece gazeteci hakkında bu konuda soruşturma bile açılamaz.'
'BASIN HÜRRİYETİNİ SINIRLAR'
Gazetecinin, belgelerin temin edilmesine ilişkin hakkında delil olmadan 'soruşturulmasının bile basın hürriyetini sınırlayacağını' söyleyen Feyzioğlu, 'böyle bir durum, gazetecileri baskı altına alır. Sınırlandırır, sindirir' dedi.
'BARANSU'NUN YAPTIĞI GAZETECİLİĞİ YANLIŞ BULUYORUM AMA...'
Feyzioğlu, şöyle konuştu:
'Mehmet Baransu'nun yaptığı gazeteciliği ahlaki yönden sonuna kadar yanlış bulmama, gazetecilikten ziyade tetikçi gibi davrandığını her platforma söyleyen biri olmama rağmen, kendisine yönelik bu uygulamanın, Baransu'nun şahsiyetinin ötesinde, basın hürriyetini tehdit etmektedir.'
Baransu'nun bu belgeleri aktif şekilde temin ettiğinin delillendirilmemiş olması halinde tutuklanmasını 'yanlış bulduğunu' vurgulayan Feyzioğlu, 'Sırf Baransu mahkum olsun diye Türkiye'de gazeteciliğin mahkum olmasına izin veremeyiz' dedi. (Zeynep Gürcanlı / Hürriyet)
Feyzioğlu, Hürriyet'e yaptığı açıklamada, Baransu'nun TCK'nın 'gizli belge temin etmek/bulundurmak' suçunu düzenleyen 327. maddesi uyarınca tutuklandığını vurgulayarak, şöyle konuştu;
'Eğer Baransu'nun elindeki belgeler sahteyse, zaten devletin güvenliğine ilişkin tehditten söz edilemez. Ancak eğer belgeler gerçekse, Baransu TCK'nın 327. maddesine dayanılarak, belgeleri temin etmekten tutuklanmış. Gazetecinin bu tip belgeleri temin etmek için aktif faaliyet içinde bulunduğu delillendirilmemişse, yani aktif şekilde bu belgeyi bulunduğu yerden aldığına ilişkin delil bulunmamışsa; Ya da gazeteci başka birini hukuka aykırı şekilde bu belgeyi alması için ikna etmemişse, bu belgeye sahip olduğu gerekçesiyle asla cezalandırılamaz' dedi.
'DEĞİL TUTUKLANMAK, SORUŞTURMA BİLE AÇILAMAZ'
Gazeteciye haber kaynağından bilgi gelmesinin 'gazetecilik yapmanın gereği olduğunu' vurgulayan Feyzioğlu, şöyle devam etti;
'Anayasa'ya göre, halkın bilgi alma hürriyeti kapsamında, gazetecinin bu belge bulundurması, bunları kamu yararı çerçevesinde açıklaması basın hürriyetine girer, hiçbir şekilde suç teşkil etmez. Ancak gazeteci, bu belgeleri almak için, örneğin birine para verdiyse, ya da hukuk dışı şekilde bu belgeleri alması için birini teşvik ettiyse, ikna etsiyle, bu durum gizli belgeleri temin etme suçuna iştirake girer. Böyle bir duruma ilişkin delil ortaya konulmadığı sürece, gazeteci sadece elinde belge bulundurmaktan dolayı suçlanamaz. Değil tutuklanması ya da yargılanması, delillendirilmediği sürece gazeteci hakkında bu konuda soruşturma bile açılamaz.'
'BASIN HÜRRİYETİNİ SINIRLAR'
Gazetecinin, belgelerin temin edilmesine ilişkin hakkında delil olmadan 'soruşturulmasının bile basın hürriyetini sınırlayacağını' söyleyen Feyzioğlu, 'böyle bir durum, gazetecileri baskı altına alır. Sınırlandırır, sindirir' dedi.
'BARANSU'NUN YAPTIĞI GAZETECİLİĞİ YANLIŞ BULUYORUM AMA...'
Feyzioğlu, şöyle konuştu:
'Mehmet Baransu'nun yaptığı gazeteciliği ahlaki yönden sonuna kadar yanlış bulmama, gazetecilikten ziyade tetikçi gibi davrandığını her platforma söyleyen biri olmama rağmen, kendisine yönelik bu uygulamanın, Baransu'nun şahsiyetinin ötesinde, basın hürriyetini tehdit etmektedir.'
Baransu'nun bu belgeleri aktif şekilde temin ettiğinin delillendirilmemiş olması halinde tutuklanmasını 'yanlış bulduğunu' vurgulayan Feyzioğlu, 'Sırf Baransu mahkum olsun diye Türkiye'de gazeteciliğin mahkum olmasına izin veremeyiz' dedi. (Zeynep Gürcanlı / Hürriyet)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)