Beyoğlu'nda müzisyen Değer Deniz (39) evinde, elleri bağlanıp boğularak öldürülmüş olarak bulundu. 2012 yılında 'Bekle' adlı bir albüm çıkaran Deniz, bir dönem çok izlenen Bez Bebek dizisinin de jeneriğini yapmış ve şarkısını seslendirmişti.
Olay, Sıraselviler Kuloğlu Mahallesi Güllabici Sokak'ta bulunan 3 katlı apartmanın 1'inci katında meydana geldi. İddiaya göre, ablası Değer Deniz'den iki gündür haber alamayan Orhan Deniz, işe de gitmediğini öğrenince, dün saat 21.00 sıralarında ablasının evine geldi. Dakikalarca kapı ziline basan Orhan Deniz, içerden ses gelmeyince, bir çilingir çağırdı. Çilingir yardımıyla içeri giren Orhan Deniz, ablasının elleri bağlanmış şekilde yerde cansız olarak yattığını gördü.
ELLERİ BAĞLANMIŞ OLARAK BULUNDU
Olay yerine gelen polis ekipleri, evin bulunduğu sokağı güvenlik şeridine alarak incelemelere başladı. Yapılan ilk incelemede, Değer Deniz'in ellerinin telefon şarj kablosu ile bağlandığı ve bir çanta kayışı yardımıyla boğulduğu tespit edildi. Boğuşma izlerine de rastlayan polis katil ya da katillerin yakalanması için çalışmalara başladı.
ALBÜMÜ VARDI
Savcının olay yerine gelerek yaptığı incelemenin ardından müzisyen Değer Deniz'in cenazesi Adli Tıp Kurumu Morguna kaldırıldı. Olayı duyarak, evin önüne gelen Değer Deniz'in arkadaşları, cenaze tabuta konulurken gözyaşlarına boğuldu. Yıllardır müzikle uğraşan Değer Deniz'in, 2012 yılında 'Bekle' adlı bir albüm çıkardığı, son yıllarda ise bir otelde çalıştığı öğrenildi.
Deniz, aynı zamanda Bez Bebek dizisinin jeneriğini yapmış ve seslendirmişti.
Murat DELİKLİTAŞ, Ozan URAL, Özgür EREN / DHA
6 Mayıs 2015 Çarşamba
Gülen'den devletin kılcal damarlarına sızın talimatı!
KPSS soruşturmasıyla ilgili bilgi veren bir emniyet yetkilisi, paralel yapının devlete nasıl sızdığını anlattı.
"Paralel yapı"nın Fethulah Gülen'in "devletin kılcal damarlarına sızın" talimatı doğrultusunda kamu kurum ve kuruluşları ile GSM firmalarının bilgi işlem merkezlerinde yapılandıkları öne sürüldü.
17 Aralık operasyonları sonrası "paralel yapı"ya karşı başlatılan ve aralarında TÜBİTAK ve KPSS soruşturmalarının da bulunduğu çok sayıda çalışmayı yürüten emniyet yetkilileri, her geçen gün söz konusu yapının faaliyetlerine yönelik yeni bulgulara ulaşıyor.
Paralel yapının Fethullah Gülen'in "devletin kılcal damarlarına sızın" talimatıyla faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları ve kamu kurum kuruluşlarının özellikle bilgi işlem birimlerinde usulsüz olarak yapılandıkları tespit edildi.
Bu kapsamda tüm kamu kurum ve kuruluşların bilgi işlem merkezlerinin mercek altına alındığı ve incelemelerin bu yönde devam ettiği öğrenildi.
"BİLGİ İŞLEM SİSTEMLERİ TESLİM ALINDI"
Konuya ilişkin açıklama yapan emniyet yetkilileri, 17 Aralık öncesinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi işlem sistemlerinin söz konusu yapı tarafından "teslim" alındığını, bu birimlerin teknik alt yapı ve program ihtiyaçlarının da yine aynı "yapı"ya ait firmalardan temin edildiğini bildirdiler.
Söz konusu programların bazılarının halen kullanımda olduğu ve bu programların "geri planda bilgi sızdırmaya yönelik" çalışmaya devam ettiği kaydedildi.
MUSTAFA TÜTÜNCÜ HAKKINDA İDDİALAR
2010 yılındaki KPSS'deki usulsüzlükleri soruşturan emniyet yetkilileri, TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporlar doğrultusunda da çalışmalarını sürdürüyor.
Ekiplerin çalışması neticesinde, 2010 yılına kadar Bilgi İşlem Başkanı olarak görevini yürüten Mustafa Tütüncü'nün de "paralel yapı" tarafından takibe alındığı ve dinlendiği bilgisine ulaşıldı.
Dinlemeler neticesinde kumar alışkanlığı olduğu öne sürülen Tütüncü'nün özel hayatına ilişkin ele geçirilen bilgilerin "şantaj" aracı olarak kullanılmış olabileceği üzerinde duran emniyet yetkilileri, şantajın yapılıp yapılmadığı, sınav sorularının sızdırılması noktasında Tütüncü'nün katkısının bulunup bulunmadığı yönünde henüz tespit yapılamadığını, bu yüzden Tütüncü'nün şüpheli listesine dahil edilmediğini bildirdiler.
Tütüncü'nün bilgisayarında yapılan incelemede, sahte isimlerle açılan internet sitelerine girişlerin olduğu, görev yaptığı sürede bazı sınavlara ait sonuçları, kamuoyuna açıklanmadan tanıdığı kişilere verdiği yönünde de bulguların olduğu tespit edildi.
Tütüncü'nün eşinin de KPSS eğitimi veren bir dershanenin sahibi olduğunu belirten yetkililer, söz konusu dershane öğrencileri arasında 2010 KPSS'de 120 net yapanların bulunduğunu öne sürdü.
(medyafaresi.com.tr)
"Paralel yapı"nın Fethulah Gülen'in "devletin kılcal damarlarına sızın" talimatı doğrultusunda kamu kurum ve kuruluşları ile GSM firmalarının bilgi işlem merkezlerinde yapılandıkları öne sürüldü.
17 Aralık operasyonları sonrası "paralel yapı"ya karşı başlatılan ve aralarında TÜBİTAK ve KPSS soruşturmalarının da bulunduğu çok sayıda çalışmayı yürüten emniyet yetkilileri, her geçen gün söz konusu yapının faaliyetlerine yönelik yeni bulgulara ulaşıyor.
Paralel yapının Fethullah Gülen'in "devletin kılcal damarlarına sızın" talimatıyla faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları ve kamu kurum kuruluşlarının özellikle bilgi işlem birimlerinde usulsüz olarak yapılandıkları tespit edildi.
Bu kapsamda tüm kamu kurum ve kuruluşların bilgi işlem merkezlerinin mercek altına alındığı ve incelemelerin bu yönde devam ettiği öğrenildi.
"BİLGİ İŞLEM SİSTEMLERİ TESLİM ALINDI"
Konuya ilişkin açıklama yapan emniyet yetkilileri, 17 Aralık öncesinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi işlem sistemlerinin söz konusu yapı tarafından "teslim" alındığını, bu birimlerin teknik alt yapı ve program ihtiyaçlarının da yine aynı "yapı"ya ait firmalardan temin edildiğini bildirdiler.
Söz konusu programların bazılarının halen kullanımda olduğu ve bu programların "geri planda bilgi sızdırmaya yönelik" çalışmaya devam ettiği kaydedildi.
MUSTAFA TÜTÜNCÜ HAKKINDA İDDİALAR
2010 yılındaki KPSS'deki usulsüzlükleri soruşturan emniyet yetkilileri, TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporlar doğrultusunda da çalışmalarını sürdürüyor.
Ekiplerin çalışması neticesinde, 2010 yılına kadar Bilgi İşlem Başkanı olarak görevini yürüten Mustafa Tütüncü'nün de "paralel yapı" tarafından takibe alındığı ve dinlendiği bilgisine ulaşıldı.
Dinlemeler neticesinde kumar alışkanlığı olduğu öne sürülen Tütüncü'nün özel hayatına ilişkin ele geçirilen bilgilerin "şantaj" aracı olarak kullanılmış olabileceği üzerinde duran emniyet yetkilileri, şantajın yapılıp yapılmadığı, sınav sorularının sızdırılması noktasında Tütüncü'nün katkısının bulunup bulunmadığı yönünde henüz tespit yapılamadığını, bu yüzden Tütüncü'nün şüpheli listesine dahil edilmediğini bildirdiler.
Tütüncü'nün bilgisayarında yapılan incelemede, sahte isimlerle açılan internet sitelerine girişlerin olduğu, görev yaptığı sürede bazı sınavlara ait sonuçları, kamuoyuna açıklanmadan tanıdığı kişilere verdiği yönünde de bulguların olduğu tespit edildi.
Tütüncü'nün eşinin de KPSS eğitimi veren bir dershanenin sahibi olduğunu belirten yetkililer, söz konusu dershane öğrencileri arasında 2010 KPSS'de 120 net yapanların bulunduğunu öne sürdü.
(medyafaresi.com.tr)
5 Mayıs 2015 Salı
Büyükelçi açıkladı! Gülen iade edilecek mi?
ABD Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi konusunda "Süreç yasal sınırlar içinde titiz, adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek." dedi.
ABD Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi konusunda "ABD hükümeti, gerçek veya farazi bireysel iade veya sınır dışı durumlar hakkında yorumda bulunmaz. Ancak şunu söyleyebilirim ki, süreç yasal sınırlar içinde titiz, adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek." dedi.
"ÜÇ FARKLI KURUM İLGİLENİYOR"
Diplomasi muhabirleri ile bir araya gelen ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi hususunu değerlendirdi. ABD'de ikamet eden yabancı vatandaşların iadesi veya sınır dışı edilmesi ile ikili anlaşmalar çerçevesinde devletin farklı üç kurumunun ilgilendiğini kaydetti.
"SÜREÇ ADİL VE ŞEFFAF ŞEKİLDE İLERLEYECEK"
Büyükelçi Bass, bu yönde resmi bir talebin gelmesi halinde dosyanın adil ve tarafsız bir şekilde ele alınacağını ifade etti. Bass, "Bu süreç yasal sınırlar içinde adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK
ABD Büyükelçisi Bass, çözüm süreciyle ilgili bir soru üzerine ise Türkiye'nin ve bölgedeki herhangi birinin isteyeceği en son şeyin çatışmaların sürmesi olduğunu ifade ederek bölgede zaten çok fazla çatışma ve şiddet yaşandığını aktardı. Bass, "Süreci kuvvetle destekliyoruz" dedi. (medyafaresi.com.tr)
ABD Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi konusunda "ABD hükümeti, gerçek veya farazi bireysel iade veya sınır dışı durumlar hakkında yorumda bulunmaz. Ancak şunu söyleyebilirim ki, süreç yasal sınırlar içinde titiz, adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek." dedi.
"ÜÇ FARKLI KURUM İLGİLENİYOR"
Diplomasi muhabirleri ile bir araya gelen ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi hususunu değerlendirdi. ABD'de ikamet eden yabancı vatandaşların iadesi veya sınır dışı edilmesi ile ikili anlaşmalar çerçevesinde devletin farklı üç kurumunun ilgilendiğini kaydetti.
"SÜREÇ ADİL VE ŞEFFAF ŞEKİLDE İLERLEYECEK"
Büyükelçi Bass, bu yönde resmi bir talebin gelmesi halinde dosyanın adil ve tarafsız bir şekilde ele alınacağını ifade etti. Bass, "Bu süreç yasal sınırlar içinde adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK
ABD Büyükelçisi Bass, çözüm süreciyle ilgili bir soru üzerine ise Türkiye'nin ve bölgedeki herhangi birinin isteyeceği en son şeyin çatışmaların sürmesi olduğunu ifade ederek bölgede zaten çok fazla çatışma ve şiddet yaşandığını aktardı. Bass, "Süreci kuvvetle destekliyoruz" dedi. (medyafaresi.com.tr)
Görmez: İbreti alem için o aracı iade edeceğim
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, kamuoyunda tartışmalara yol açan 1 milyonluk makam aracı iddiaları konusunda açıklamada bulundu. Görmez, konunun bir algı operasyonuna dönüştürüldüğünü öne sürerek makam aracını iade edeceğini açıkladı. İşte Görmez'in Habertürk'e yaptığı açıklamalar...
"Bakanlar Kurulu sadece kurumlara belli bir birimin üzerinden araç alınacaksa izin veriyor. O izni valiliklere de veriyor. Araç talebi bizden geldi. Mevcut araçla yürümek mümkün görünmüyordu. Edep el vermediği için daha önce konuşmadım.
Eğer siz bir algı operasyonuyla Diyanet İşleri Başkanı'nı itibarsızlaştırmaya karar vermişseniz, o takdirde sadece Türkiye'de değil Diyanet'in hizmet götürdüğü bütün noktalarda bu adımı atıyorsunuz. Bu haberler yayınlandığı zaman Diyanet İşleri Başkanı o araca binmemiş daha. Bunu gördüğüm an benim için o araç bir mezara dönüştü. Ben bir gün dahi o araca binmedim. Bu sarık leke kabul etmez. Bir nokta leke kabul etmez. Ben ibret-i alem için o aracı iade edeceğim."
"Bakanlar Kurulu sadece kurumlara belli bir birimin üzerinden araç alınacaksa izin veriyor. O izni valiliklere de veriyor. Araç talebi bizden geldi. Mevcut araçla yürümek mümkün görünmüyordu. Edep el vermediği için daha önce konuşmadım.
Eğer siz bir algı operasyonuyla Diyanet İşleri Başkanı'nı itibarsızlaştırmaya karar vermişseniz, o takdirde sadece Türkiye'de değil Diyanet'in hizmet götürdüğü bütün noktalarda bu adımı atıyorsunuz. Bu haberler yayınlandığı zaman Diyanet İşleri Başkanı o araca binmemiş daha. Bunu gördüğüm an benim için o araç bir mezara dönüştü. Ben bir gün dahi o araca binmedim. Bu sarık leke kabul etmez. Bir nokta leke kabul etmez. Ben ibret-i alem için o aracı iade edeceğim."
4 Mayıs 2015 Pazartesi
Minik Enes hayatını kaybetti
Hayrullah Baygül (27), 3 yaşındaki oğlu Enes Baygül'ün Serebral Palsi (beyin felci) hastalığının tedavi masraflarını karşılayabilmek için, Soma A.Ş,’nin Eynez Ocağı’na çalışmaya girmişti.
13 Mayıs'ta o büyük facia meydana geldiğinde Hayrullah Baygül de vardiyadaki işçiler arasındaydı. Enes hastanedeydi. Eşi Zemine haberi hastanede oğlunun başındayken almış, onu doktorlara ve hemşirelere emanet edip madene koşmuştu.
Hayrullah Baygül’ün faciada hayatını kaybeden 301 işçinin arasında olduğu ortaya çıkmıştı. 24 yaşındaki talihsiz kadın bir yandan eşini kaybetmesiyle yıkılsa da tek başına hasta oğulları Enes için mücadeleye başladı. Enes’in 1000 TL’yi aşan ve devlet tarafından karşılanmayan sondasından mamasına, bezine kadarki masraflarını tamamlamakta zorlanan genç kadının sıkıntılarını CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz meclis gündemine taşımış soru önergesi vermişti ancak tüm bunlarla ilgili harekete geçilmedi.
Facianın üzerinden bir yıl geçti, genç kadın tek başına oğlu için mücadele etti. Verilen iki soru önergesiyle ilgili harekete geçilmeden, yanıt bile gelmeden Enes bu sabah hayatını kaybetti.
Bugün yaşama veda eden Enes'in babası Soma'daki faciada hayatını kaybetmişti
İKİ ÖNERGE VERİLDİ
Milletvekili Öz Enes için hem Sağlık hem Çalışma hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na önerge verdi. İlk önergenin ardından bir şey yapılmayınca ikinci önergeyi de Mart başında verdi. İkisinde de Enes için girişimde bulunulmadı. Öz'ün 13 Mayıs’taki faciadan bir hafta sonra Enes ve ona benzer, Soma’da bulunan sosyal yaraların ortaya çıkma ihtimali nedeniyle ayrı bir araştırma komisyonu kurulmasını istemiş o da mecliste reddedilmişti.
Sakine Öz, bakanlıkların sorumluluklarını yerine getirmediğini vurgulayarak şunları söyledi:
“Verdiğimiz iki soru önergesine yönelik yanıt gelmemişti. Soma’da faciadan hemen sonra, oradaki kadınların ve çocukların gelecekleriyle ilgili ne yapılması gerektiğiyle ilgili bir araştırma önergesi vermiştim. O da kabul edilmedi. Soma Komisyonu’nun kurulduğunu gerekçe gösterdiler. Ama ikisi birbirinden tamamen ayrıydı. Benim önerim tamamen sosyal ve psikolojik alanda geride kalanların sorunlarının çözümüyle ilgiliydi. Hem soru hem de araştırma önergelerinin yanıtı gelmedi. Ali ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın orada geride kalanların durumlarıyla ilgili ne yaptığı ile ilgili bir açıklama, çalışma görmedim. Oradakilerin birçoğu genç annelerdir. Enes’in annesi de küçücük 20’li yaşlarında yaşında bur kız çocuğu gibi. Çok zordu. O yaştaki bir annenin sabredebileceği bir çocuk değildi. Cihaza bağlı, sadece gözlerinin görebildiği bir çocuktu. Ama yine de tertemiz, pırıl pırıl bakıyordu. Mücadele ediyordu. Tüm çığlığa rağmen bir şey yapılmaması tamamen sorumsuzluktur. Devletin, bakanlığın, kurumlarının sorumluluk hissetmemesi, üzerine düşmemesi duygusudur. Yadsıdığım bir durum. Orada Enes gibi başka çocuklarımız da var. Engelli, psikolojik sorun yaşayan. Onların hem sağlıklarıyla ilgilenilmesi, hem giderlerinin karşılanması hem de yardımcı olunması gerekir. Bu bakanlıkların sorunudur. Bakanlık olarak sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir.”
BİN TL’Yİ AŞAN MASRAF
Yaşanan maden faciasında yaşamını yitiren madencilerden, Hayrullah Baygül'ün oğlu Enes Baygül'ün bir süredir evde yatalak olarak bir solunum cihazına bağlı ve burundan beslenerek yaşamını sürdürdüğüne önergesinde dikkati çeken Öz, "Beyin felci teşhisi konan ve 15 günde bir değiştirilmesi gereken solunum yolunun açık tutulmasını sağlayan trakeostomi kanulü taşıyan çocuğumuzun bu masrafının tamamı devlet tarafından karşılanmamakta, aspirasyon sondasının yarısı ödenmekte. Düzenli kullanılması gereken enjektör, ilaç, eldiven, bez ve mama torbası ise devlet tarafından karşılanmamaktadır. Annemiz, bu temel ihtiyaçları ancak hayırseverlerin yardımıyla karşılayabilmektedir" demişti. Şu sorulara yanıt istemişti:
" Faciada yaşamını yitiren madencimiz Hayrullah BAYGÜL ile Zemine BAYGÜL’ün çocuğu Enes BAYGÜL, bir süredir solunum cihazına bağlı ve burundan beslenerek yaşamını sürdürmektedir. -Palsi teşhisi konan ve 15 günde bir değiştirilmesi gereken trakeostomi kanulü taşıyan çocuğumuzun bu masraflarının tamamı devlet tarafından karşılanmamakta, aspirasyon sondasının yarısı ödenmekte, düzenli kullanılması gereken enjektör, ilaç, eldiven, bez ve mama torbası ise devlet tarafından karşılanmamaktadır. Annemiz, bu temel ihtiyaçları ancak hayırseverlerin yardımıyla karşılayabilmektedir. Bahse konusu olan tedavi sorunları yaşayan, Enes Baygül için bakanlığınız devreye girecek midir? Enes Baygül'ün ve Soma maden faciasında yaşamını yitiren tüm madencilerimizin sosyal güvence, sağlık sorunları yaşamaya devam eden yakınları için daha iyi koşullarda tedavi edilmesi ve bakılması için hangi çalışmalar yapılacaktır?"
MECLİS TATİL OLUNCA YANIT GELMEDİ
Enes, 11 aylıkken kalbinin durması sonucu oksijen yetersizliği nedeniyle beyin felci geçirdi. Küçük Enes, evinde kurulan özel bir odada solunum cihazına bağlı olarak yaşıyordu. Maden faciasında eşi Hayrullah Baygül’ü kaybeden ve solunum cihazına bağlı olarak yaşayan Enes’i hayatta tutmaya çabalayan Zemine Baygül , bir süre önce, “Kocam oğlumuzu kurtarmak için öldü. Onun yaşaması, tedavi olabilmesi için madene indi. Madene inmek istemiyordu ama başka geçim kaynağımız yoktu. Oğlumun bu fotoğrafını sorumluların vicdanlarına bırakıyorum” demişti. Eşinden kalan maaşla yaşamını sürdürdüklerini söyleyen Baygül, Enes’in tıbbi ihtiyaçları sigorta tarafından karşılanmadığı için zor günler geçirdiğini söylemişti. 2 Mart’ta CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz tarafından Enes’in durumuyla ilgili Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e soru önergesi verilmesine rağmen Meclis’in kapanması ve yetkililerin ilgi göstermemesine bir kez daha üzüldüğünü vurgulamıştı. Sesini duyuramadığını söyleyen Baygül, “Eşim öldüğünde oğlumuz 2 yaşındaydı. Kocam oğlumuzu kurtarmak için öldü. Onun yaşaması tedavi olabilmesi için madene indi. Madene inmek istemiyordu. Ama başka geçim kaynağımız yoktu. Para kazanmak zorundaydı. Oğlumun bu fotoğrafını sorumluların vicdanına bırakıyorum. Aldığımız tıbbi malzemeler özel tüketim malzemesi olarak görüldüğü için kendi cebimden karşılıyorum. Dikkat etmeme rağmen Enes sık sık enfeksiyon kapıyor. Hastanelere tedavi için götürdüğümde çoğu zaman yer bulamıyorum. Enes’in bütün sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasını ve sabit bir hastanede tedavi edilmesini istiyorum” demişti.
(hürriyet.com.tr)
13 Mayıs'ta o büyük facia meydana geldiğinde Hayrullah Baygül de vardiyadaki işçiler arasındaydı. Enes hastanedeydi. Eşi Zemine haberi hastanede oğlunun başındayken almış, onu doktorlara ve hemşirelere emanet edip madene koşmuştu.
Hayrullah Baygül’ün faciada hayatını kaybeden 301 işçinin arasında olduğu ortaya çıkmıştı. 24 yaşındaki talihsiz kadın bir yandan eşini kaybetmesiyle yıkılsa da tek başına hasta oğulları Enes için mücadeleye başladı. Enes’in 1000 TL’yi aşan ve devlet tarafından karşılanmayan sondasından mamasına, bezine kadarki masraflarını tamamlamakta zorlanan genç kadının sıkıntılarını CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz meclis gündemine taşımış soru önergesi vermişti ancak tüm bunlarla ilgili harekete geçilmedi.
Facianın üzerinden bir yıl geçti, genç kadın tek başına oğlu için mücadele etti. Verilen iki soru önergesiyle ilgili harekete geçilmeden, yanıt bile gelmeden Enes bu sabah hayatını kaybetti.
Bugün yaşama veda eden Enes'in babası Soma'daki faciada hayatını kaybetmişti
İKİ ÖNERGE VERİLDİ
Milletvekili Öz Enes için hem Sağlık hem Çalışma hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na önerge verdi. İlk önergenin ardından bir şey yapılmayınca ikinci önergeyi de Mart başında verdi. İkisinde de Enes için girişimde bulunulmadı. Öz'ün 13 Mayıs’taki faciadan bir hafta sonra Enes ve ona benzer, Soma’da bulunan sosyal yaraların ortaya çıkma ihtimali nedeniyle ayrı bir araştırma komisyonu kurulmasını istemiş o da mecliste reddedilmişti.
Sakine Öz, bakanlıkların sorumluluklarını yerine getirmediğini vurgulayarak şunları söyledi:
“Verdiğimiz iki soru önergesine yönelik yanıt gelmemişti. Soma’da faciadan hemen sonra, oradaki kadınların ve çocukların gelecekleriyle ilgili ne yapılması gerektiğiyle ilgili bir araştırma önergesi vermiştim. O da kabul edilmedi. Soma Komisyonu’nun kurulduğunu gerekçe gösterdiler. Ama ikisi birbirinden tamamen ayrıydı. Benim önerim tamamen sosyal ve psikolojik alanda geride kalanların sorunlarının çözümüyle ilgiliydi. Hem soru hem de araştırma önergelerinin yanıtı gelmedi. Ali ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın orada geride kalanların durumlarıyla ilgili ne yaptığı ile ilgili bir açıklama, çalışma görmedim. Oradakilerin birçoğu genç annelerdir. Enes’in annesi de küçücük 20’li yaşlarında yaşında bur kız çocuğu gibi. Çok zordu. O yaştaki bir annenin sabredebileceği bir çocuk değildi. Cihaza bağlı, sadece gözlerinin görebildiği bir çocuktu. Ama yine de tertemiz, pırıl pırıl bakıyordu. Mücadele ediyordu. Tüm çığlığa rağmen bir şey yapılmaması tamamen sorumsuzluktur. Devletin, bakanlığın, kurumlarının sorumluluk hissetmemesi, üzerine düşmemesi duygusudur. Yadsıdığım bir durum. Orada Enes gibi başka çocuklarımız da var. Engelli, psikolojik sorun yaşayan. Onların hem sağlıklarıyla ilgilenilmesi, hem giderlerinin karşılanması hem de yardımcı olunması gerekir. Bu bakanlıkların sorunudur. Bakanlık olarak sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir.”
BİN TL’Yİ AŞAN MASRAF
Yaşanan maden faciasında yaşamını yitiren madencilerden, Hayrullah Baygül'ün oğlu Enes Baygül'ün bir süredir evde yatalak olarak bir solunum cihazına bağlı ve burundan beslenerek yaşamını sürdürdüğüne önergesinde dikkati çeken Öz, "Beyin felci teşhisi konan ve 15 günde bir değiştirilmesi gereken solunum yolunun açık tutulmasını sağlayan trakeostomi kanulü taşıyan çocuğumuzun bu masrafının tamamı devlet tarafından karşılanmamakta, aspirasyon sondasının yarısı ödenmekte. Düzenli kullanılması gereken enjektör, ilaç, eldiven, bez ve mama torbası ise devlet tarafından karşılanmamaktadır. Annemiz, bu temel ihtiyaçları ancak hayırseverlerin yardımıyla karşılayabilmektedir" demişti. Şu sorulara yanıt istemişti:
" Faciada yaşamını yitiren madencimiz Hayrullah BAYGÜL ile Zemine BAYGÜL’ün çocuğu Enes BAYGÜL, bir süredir solunum cihazına bağlı ve burundan beslenerek yaşamını sürdürmektedir. -Palsi teşhisi konan ve 15 günde bir değiştirilmesi gereken trakeostomi kanulü taşıyan çocuğumuzun bu masraflarının tamamı devlet tarafından karşılanmamakta, aspirasyon sondasının yarısı ödenmekte, düzenli kullanılması gereken enjektör, ilaç, eldiven, bez ve mama torbası ise devlet tarafından karşılanmamaktadır. Annemiz, bu temel ihtiyaçları ancak hayırseverlerin yardımıyla karşılayabilmektedir. Bahse konusu olan tedavi sorunları yaşayan, Enes Baygül için bakanlığınız devreye girecek midir? Enes Baygül'ün ve Soma maden faciasında yaşamını yitiren tüm madencilerimizin sosyal güvence, sağlık sorunları yaşamaya devam eden yakınları için daha iyi koşullarda tedavi edilmesi ve bakılması için hangi çalışmalar yapılacaktır?"
MECLİS TATİL OLUNCA YANIT GELMEDİ
Enes, 11 aylıkken kalbinin durması sonucu oksijen yetersizliği nedeniyle beyin felci geçirdi. Küçük Enes, evinde kurulan özel bir odada solunum cihazına bağlı olarak yaşıyordu. Maden faciasında eşi Hayrullah Baygül’ü kaybeden ve solunum cihazına bağlı olarak yaşayan Enes’i hayatta tutmaya çabalayan Zemine Baygül , bir süre önce, “Kocam oğlumuzu kurtarmak için öldü. Onun yaşaması, tedavi olabilmesi için madene indi. Madene inmek istemiyordu ama başka geçim kaynağımız yoktu. Oğlumun bu fotoğrafını sorumluların vicdanlarına bırakıyorum” demişti. Eşinden kalan maaşla yaşamını sürdürdüklerini söyleyen Baygül, Enes’in tıbbi ihtiyaçları sigorta tarafından karşılanmadığı için zor günler geçirdiğini söylemişti. 2 Mart’ta CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz tarafından Enes’in durumuyla ilgili Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e soru önergesi verilmesine rağmen Meclis’in kapanması ve yetkililerin ilgi göstermemesine bir kez daha üzüldüğünü vurgulamıştı. Sesini duyuramadığını söyleyen Baygül, “Eşim öldüğünde oğlumuz 2 yaşındaydı. Kocam oğlumuzu kurtarmak için öldü. Onun yaşaması tedavi olabilmesi için madene indi. Madene inmek istemiyordu. Ama başka geçim kaynağımız yoktu. Para kazanmak zorundaydı. Oğlumun bu fotoğrafını sorumluların vicdanına bırakıyorum. Aldığımız tıbbi malzemeler özel tüketim malzemesi olarak görüldüğü için kendi cebimden karşılıyorum. Dikkat etmeme rağmen Enes sık sık enfeksiyon kapıyor. Hastanelere tedavi için götürdüğümde çoğu zaman yer bulamıyorum. Enes’in bütün sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasını ve sabit bir hastanede tedavi edilmesini istiyorum” demişti.
(hürriyet.com.tr)
Onu bu hale getiren şeye inanamayacaksınız
6 yaşındaki Demi Brazier evlerinin bahçesine oynarken korkunç bir saldırıya maruz kaldı. Küçük kız hiç beklenmedik bir şekilde komşularının minik sevimli köpeği tarafından vahşice ısırıldı. Yüzünden aldığı ciddi yaralara bir de köpeğe bakınca olaya herkes inanmakta güçlük çekti.
Yüzünde kalıcı hasar bırakan Alfie isimli cockapoo cinsi küçük köpek Demi’ye hayatının en korkunç olayını yaşattı. Ortada bir olay yokken evlerinin bahçesinde oynayan küçük kız yan komşularının köpeği tarafından vahşi bir saldırıya uğradı. Bir anda üzerine atlayarak adeta yüzünü yemeğe çalışan köpekten Demi çığlıklarla evin içine koşarak kaçmayı başardı.6 yaşındaki minik kızı yanağından, çenesinden ve burnundan ısıran köpek, talihsiz kızın yüzünden ufak bir parçayı da koparttı. Tuhaf olayı şu an polis incelemeye aldı. Köpeğin sahipleri ise oldukça şaşkın… daha önce hiç kimseye saldırmadığı belirtilen Alfie’nin türü için de bu durum oldukça sıradışı. (kaynak:milliyet.com.tr)
Yüzünde kalıcı hasar bırakan Alfie isimli cockapoo cinsi küçük köpek Demi’ye hayatının en korkunç olayını yaşattı. Ortada bir olay yokken evlerinin bahçesinde oynayan küçük kız yan komşularının köpeği tarafından vahşi bir saldırıya uğradı. Bir anda üzerine atlayarak adeta yüzünü yemeğe çalışan köpekten Demi çığlıklarla evin içine koşarak kaçmayı başardı.6 yaşındaki minik kızı yanağından, çenesinden ve burnundan ısıran köpek, talihsiz kızın yüzünden ufak bir parçayı da koparttı. Tuhaf olayı şu an polis incelemeye aldı. Köpeğin sahipleri ise oldukça şaşkın… daha önce hiç kimseye saldırmadığı belirtilen Alfie’nin türü için de bu durum oldukça sıradışı. (kaynak:milliyet.com.tr)
Davutoğlu'ndan flaş Gülen açıklaması!
Almanya'da bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu uçakta gazetecilere konuştu. Davutoğlu, 2013'teki Fethullah Gülen ziyareti için "Sayın Gül'ün bilgisi vardı" dedi.
Milliyet'in haberine göre Davutoğlu "Pensilvanya ziyaretiyle ilgili dönemin Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'a bilgi vermiş miydiniz?" sorusu üzerine şunları söyledi: "Resmi görevdeyken Sayın Gül'den izin almadan hiçbir yere gitmedim. Sayın Gül'e saygım sonsuz ama zihnim çok berrak. Ben hiçbir görüşmeyi devlet kaydı dışında yapmadım" ifadelerini kullandı. 11. Cumhurbaşkanı Gül, görüşmeyi daha sonradan öğrendiğini belirtmişti.
GÜLEN'LE GÖRÜŞMESİNİN İÇERİĞİ
Görüşmenin başbaşa yapılmış bir görüşme olduğunu vurgulayan Davutoğlu, görüşmenin içeriği ile ilgili, "O tabi başbaşa bir görüşmeydi. Bunlar tabi herşeyi dinleme gibi bir merakları oldukları için istedikleri takdirde bu görüşmenin içeriğini bütünüyle açıklayabilirler.Ben o görüşmede Türkiye'ye dönerek bürokrasidekilerin siyasi alana karışmalarına müdahale etmesini ve iletişime açık olmasını istedim." şeklinde konuştu
Davutoğlu, "11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olduğunuz dönemdeki Fethullah Gülen ile yaptığınız görüşmeden sonradan haberi olduğunu söyledi bu konuda ne diyeceksiniz?" sorusuna cevap verdi:
HAFIZA YANILABİLİR TABİ
Davutoğlu şöyle konuştu: "Hafızalar yanılabilir tabi... Ben başdanışmanken de o dönemki Cumhurbaşkanımız Sayın Gül'den izin almadan hiç bir şehre gitmediğim gibi, hiç bir sokağa dahi gitmedim. Hiç bir toplantıya katılmadım. Devlet ahlakı da bunu gerektirir.
Bu görüşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sürerken gerçekleşti. New York'ta Sayın Gül ile birlikteydik. Böyle bir görüşmeye gideceğimi önceden kendisine söyledim. Tabi aradan süre geçti. Hafıza yanıltıcı olabilir. Benim Sayın Gül'e nasıl bir saygım olduğunu kendisi de bilir. Ama zihnim çok berrak. Türkiye'den ayrılmadan önce de o görüşme ile ilgili o dönemki Başbakanımız Sayın Erdoğan'la da bu konuyu görüşmüştük."
Milliyet'in haberine göre Davutoğlu "Pensilvanya ziyaretiyle ilgili dönemin Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'a bilgi vermiş miydiniz?" sorusu üzerine şunları söyledi: "Resmi görevdeyken Sayın Gül'den izin almadan hiçbir yere gitmedim. Sayın Gül'e saygım sonsuz ama zihnim çok berrak. Ben hiçbir görüşmeyi devlet kaydı dışında yapmadım" ifadelerini kullandı. 11. Cumhurbaşkanı Gül, görüşmeyi daha sonradan öğrendiğini belirtmişti.
GÜLEN'LE GÖRÜŞMESİNİN İÇERİĞİ
Görüşmenin başbaşa yapılmış bir görüşme olduğunu vurgulayan Davutoğlu, görüşmenin içeriği ile ilgili, "O tabi başbaşa bir görüşmeydi. Bunlar tabi herşeyi dinleme gibi bir merakları oldukları için istedikleri takdirde bu görüşmenin içeriğini bütünüyle açıklayabilirler.Ben o görüşmede Türkiye'ye dönerek bürokrasidekilerin siyasi alana karışmalarına müdahale etmesini ve iletişime açık olmasını istedim." şeklinde konuştu
Davutoğlu, "11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olduğunuz dönemdeki Fethullah Gülen ile yaptığınız görüşmeden sonradan haberi olduğunu söyledi bu konuda ne diyeceksiniz?" sorusuna cevap verdi:
HAFIZA YANILABİLİR TABİ
Davutoğlu şöyle konuştu: "Hafızalar yanılabilir tabi... Ben başdanışmanken de o dönemki Cumhurbaşkanımız Sayın Gül'den izin almadan hiç bir şehre gitmediğim gibi, hiç bir sokağa dahi gitmedim. Hiç bir toplantıya katılmadım. Devlet ahlakı da bunu gerektirir.
Bu görüşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sürerken gerçekleşti. New York'ta Sayın Gül ile birlikteydik. Böyle bir görüşmeye gideceğimi önceden kendisine söyledim. Tabi aradan süre geçti. Hafıza yanıltıcı olabilir. Benim Sayın Gül'e nasıl bir saygım olduğunu kendisi de bilir. Ama zihnim çok berrak. Türkiye'den ayrılmadan önce de o görüşme ile ilgili o dönemki Başbakanımız Sayın Erdoğan'la da bu konuyu görüşmüştük."
Ehliyet alacaklara büyük kolaylık geldi
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), artan trafik kazaları nedeniyle her geçen gün daha da zorlaştırdığı ehliyet sınavlarına ilişkin olarak bu defa farklı bir adım attı. Bakanlık, acemi sürücülere büyük kolaylık sağlayan yokuş kalkış desteği ve park sensörü bulunan araçların, sürücü kurslarında ve ehliyet sınavlarında kullanılmasına vize verdi.
Habertürk Gazetesi'nden Lütfi Erdoğan'ın haberine göre MEB, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği’nde değişiklik yapmaya hazırlanıyor. Direksiyon sınavlarındaki ‘yokuş’ ve ‘park etme’ kâbusuna son verecek karar, yeni ehliyet alacakları sevindirdi.
YENİ NESİL ARAÇLARDA YAYGIN
Hatay İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden 2 il maarif müfettişi, bakanlığa, yokuş kalkış destek sistemli araçların özel motorlu taşıt sürücüleri kurslarında ve ehliyet sınavlarında kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin görüş sordu. Yazıya cevap veren MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, mevzuatta, direksiyon sınavlarında kullanılan araçlarda park sensörü ve yokuş kalkış destek sistemi bulunmasını engelleyecek bir hüküm bulunmadığını kaydetti. Yelkenci, yeni nesil araçlarda bu sensörlerin yaygın bir şekilde kullanıldığının altını çizdi. Böylelikle hem aracı yokuşta kaldırmakta zorlanan hem de sadece aynaları kullanarak aracı park etmekte sorun yaşayan sürücü adaylarının işi kolaylaşmış oldu.
YAYAYA YOL VERMEYENE EHLİYET YOK
MEB’in, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği’nde de değişiklik yapmaya hazırlandığı öğrenildi. Değişiklik kapsamında 1 Ocak 2016’dan itibaren, stajyerlik döneminde 3 kez yayaya yol vermediği tespit edilen aday ehliyet alamayacak. 2 yıllık stajyer sürücü belgesinin iptal edilmesini gerektiren kural, yönetmelikle şöyle yer alacak: “Stajyer sürücüler, kurallara uygun olarak sağa ve sola dönüşlerde, yoldan geçiş yapan yayalara, varsa bisiklet yolundaki bisikletlilere geçiş hakkı vermek zorundalar. Bu kuralın 3 kez ihlali durumunda stajyer sürücü belgesi iptal edilecek.”
Habertürk Gazetesi'nden Lütfi Erdoğan'ın haberine göre MEB, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği’nde değişiklik yapmaya hazırlanıyor. Direksiyon sınavlarındaki ‘yokuş’ ve ‘park etme’ kâbusuna son verecek karar, yeni ehliyet alacakları sevindirdi.
YENİ NESİL ARAÇLARDA YAYGIN
Hatay İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden 2 il maarif müfettişi, bakanlığa, yokuş kalkış destek sistemli araçların özel motorlu taşıt sürücüleri kurslarında ve ehliyet sınavlarında kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin görüş sordu. Yazıya cevap veren MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, mevzuatta, direksiyon sınavlarında kullanılan araçlarda park sensörü ve yokuş kalkış destek sistemi bulunmasını engelleyecek bir hüküm bulunmadığını kaydetti. Yelkenci, yeni nesil araçlarda bu sensörlerin yaygın bir şekilde kullanıldığının altını çizdi. Böylelikle hem aracı yokuşta kaldırmakta zorlanan hem de sadece aynaları kullanarak aracı park etmekte sorun yaşayan sürücü adaylarının işi kolaylaşmış oldu.
YAYAYA YOL VERMEYENE EHLİYET YOK
MEB’in, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği’nde de değişiklik yapmaya hazırlandığı öğrenildi. Değişiklik kapsamında 1 Ocak 2016’dan itibaren, stajyerlik döneminde 3 kez yayaya yol vermediği tespit edilen aday ehliyet alamayacak. 2 yıllık stajyer sürücü belgesinin iptal edilmesini gerektiren kural, yönetmelikle şöyle yer alacak: “Stajyer sürücüler, kurallara uygun olarak sağa ve sola dönüşlerde, yoldan geçiş yapan yayalara, varsa bisiklet yolundaki bisikletlilere geçiş hakkı vermek zorundalar. Bu kuralın 3 kez ihlali durumunda stajyer sürücü belgesi iptal edilecek.”
3 Mayıs 2015 Pazar
Cübbeli medya patronu oluyor
RTÜK, İsmailağa cemaatinin televizyonuna onay verdi.
İsmailağa cemaatinin artık bir televizyonu olacak. RTÜK’e yapılan başvuruda, kuruluş unvanı İsmailağa Medya Anonim Şirketi, logosu ise İsmailağa TV olacağı belirtildi. Şirket sermayesinin tamamının ödendiğine dair belgeler de RTÜK’e sunuldu. Şirketin Nisan 2015’e göre 275.000,00 TL sermaye, şirket özvarlığının olduğu belirtildi.
Kurul, yapılan başvuruyu değerlendirerek TV kurulmasına izin verdi. RTÜK’e yapılan sunumda, İsmailağa Medya A.Ş unvanlı ve İsmailağa TV logolu kuruluşun, televizyon yayın ve hizmetlerini uydu ortamından yapmak amacıyla genel yayın türünde uydu televizyon yayın lisansı almak istediği belirtildi.
Kurul’un CHP’li üyeleri Süleyman Demirkan ve Ali Öztunç, “Hukuk müşavirliğinin görüşü alınmadığı cemaat isminin logoda kullanılmasının sakınca oluşturup oluşturmadığının RTÜK tarafından tespit edilmediği gerekçesiyle TV’nin kuruluşu konusunda karşı oy kullandı. AKP’li üyeler, MHP ve HDP’li üye ise destek verdi.
Yapılan görüşme sonucunda başvuru dosyası üzerinde yapılan inceleme sonucunda yönetmelik hükümlerine göre gerekli bilgi ve belgeleri ibraz eden söz konusu kuruluşa uydu yayın lisansının verilmesinin uygun olacağı bildirildi.
Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca ismiyle bilinen Ahmet Mahmut Ünlü de İsmailağa cemaatinin önde gelen isimleri arasında yer alıyor.
(Fırat Kozok-Cumhuriyet)
İsmailağa cemaatinin artık bir televizyonu olacak. RTÜK’e yapılan başvuruda, kuruluş unvanı İsmailağa Medya Anonim Şirketi, logosu ise İsmailağa TV olacağı belirtildi. Şirket sermayesinin tamamının ödendiğine dair belgeler de RTÜK’e sunuldu. Şirketin Nisan 2015’e göre 275.000,00 TL sermaye, şirket özvarlığının olduğu belirtildi.
Kurul, yapılan başvuruyu değerlendirerek TV kurulmasına izin verdi. RTÜK’e yapılan sunumda, İsmailağa Medya A.Ş unvanlı ve İsmailağa TV logolu kuruluşun, televizyon yayın ve hizmetlerini uydu ortamından yapmak amacıyla genel yayın türünde uydu televizyon yayın lisansı almak istediği belirtildi.
Kurul’un CHP’li üyeleri Süleyman Demirkan ve Ali Öztunç, “Hukuk müşavirliğinin görüşü alınmadığı cemaat isminin logoda kullanılmasının sakınca oluşturup oluşturmadığının RTÜK tarafından tespit edilmediği gerekçesiyle TV’nin kuruluşu konusunda karşı oy kullandı. AKP’li üyeler, MHP ve HDP’li üye ise destek verdi.
Yapılan görüşme sonucunda başvuru dosyası üzerinde yapılan inceleme sonucunda yönetmelik hükümlerine göre gerekli bilgi ve belgeleri ibraz eden söz konusu kuruluşa uydu yayın lisansının verilmesinin uygun olacağı bildirildi.
Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca ismiyle bilinen Ahmet Mahmut Ünlü de İsmailağa cemaatinin önde gelen isimleri arasında yer alıyor.
(Fırat Kozok-Cumhuriyet)
1 Mayıs 2015 Cuma
Eşinin banyodaki konuşmasını dinledi, yıkıldı
Kazada gözlerini kaybeden N.S. karısının kendisini aldattığını duyunca yıkıldı. İddiaya göre başkasından olduğunu öğrendiği ikiz çocukları ise onunla yaşamayı tercih ettiklerini söyledi.
Uşak’ta yaşayan babasının ürettiği süt ürünlerini satarak geçimini sağlayan 37 yaşındaki N.S., 9 yıl önce J.S. ile evlendi. Aile, 7 yıl önce bir trafik kazasıyla sarsıldı. Kazada başına darbe alan N.S., görme kaybı yaşadı. Mutlu evlilikten ikiz kız ve erkek çocukları olan çiftin arası, J.S.’nin gizemli telefon görüşmeleriyle açıldı.
Eşinin banyoda telefon konuşmasına kulak misafiri olan N.S., iddiaya göre 7 yaşındaki ikiz kızlarının kendisinden olmadığını duyunca dünyası yıkıldı. Okuldaki kızlarına koşan baba, iki kızını alıp baba evi Uşak’a gitti.
Cem Kartal'ın haberine göre babasına gerçeği anlatamayan talihsiz adam, DNA testiyle de olay kanıtlanınca tuz ruhu içerek canına kıymak istedi; doktorların çabasıyla hayata döndürüldü. N.S., İzmir’deki can dostunu arayıp yaşadıklarını anlattı. “Keşke kulaklarım da duymasaydı, bu acı gerçeği öğrenmeseydim” diyen acılı baba, gerçeği anlatmak zorunda olduğunu söyledi.
Yıllardır öz babası gibi sarıldığı kızlarını kaybetmekten korkan acılı baba, gerçeği anlattığı kızlarının vefasıyla bir kez daha gözyaşlarına boğuldu. İkizler, anneleri J.S.'yi arayıp, “Biz babamızla yaşayacağız, ayrılmayacağız. Bizi artık arama” dedi.
N.S., erkek çocuğuna da DNA testi yaptırdı, onun öz oğlu olduğunu öğrenince 3’ünün de velayetini almak için avukatına başvurdu. Millet
Uşak’ta yaşayan babasının ürettiği süt ürünlerini satarak geçimini sağlayan 37 yaşındaki N.S., 9 yıl önce J.S. ile evlendi. Aile, 7 yıl önce bir trafik kazasıyla sarsıldı. Kazada başına darbe alan N.S., görme kaybı yaşadı. Mutlu evlilikten ikiz kız ve erkek çocukları olan çiftin arası, J.S.’nin gizemli telefon görüşmeleriyle açıldı.
Eşinin banyoda telefon konuşmasına kulak misafiri olan N.S., iddiaya göre 7 yaşındaki ikiz kızlarının kendisinden olmadığını duyunca dünyası yıkıldı. Okuldaki kızlarına koşan baba, iki kızını alıp baba evi Uşak’a gitti.
Cem Kartal'ın haberine göre babasına gerçeği anlatamayan talihsiz adam, DNA testiyle de olay kanıtlanınca tuz ruhu içerek canına kıymak istedi; doktorların çabasıyla hayata döndürüldü. N.S., İzmir’deki can dostunu arayıp yaşadıklarını anlattı. “Keşke kulaklarım da duymasaydı, bu acı gerçeği öğrenmeseydim” diyen acılı baba, gerçeği anlatmak zorunda olduğunu söyledi.
Yıllardır öz babası gibi sarıldığı kızlarını kaybetmekten korkan acılı baba, gerçeği anlattığı kızlarının vefasıyla bir kez daha gözyaşlarına boğuldu. İkizler, anneleri J.S.'yi arayıp, “Biz babamızla yaşayacağız, ayrılmayacağız. Bizi artık arama” dedi.
N.S., erkek çocuğuna da DNA testi yaptırdı, onun öz oğlu olduğunu öğrenince 3’ünün de velayetini almak için avukatına başvurdu. Millet
TÜDER Başkanı Küçük: Tüketici, mesajları yanıtlamak zorunda değil
TÜDER Başkanı Küçük: Tüketici, mesajları yanıtlamak zorunda değil
Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Levent Küçük, gönderilen Reklam iletilerinin tüketicileri bunalttığını belirterek, bu kapsamda, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesini memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Yeni dönemde, tüketici onayı dışında ticari elektronik ileti gönderilemeyeceğini hatırlatan Küçük, kanuna aykırı hareket edenlere değişen miktarlarda idari para cezası uygulanacağını belirtti.
Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından ileti göndermeye devam etmek isteyen firmaların tüketiciden onay almak için yoğun çaba sarf ettiğine dikkati çeken Küçük, "Tüketiciler, kendilerini rahatsız eden firmalara onay vermesinler. Firmanın bu konudaki cazip promosyonlarını da dikkate almasınlar" dedi.
"ONAY İSTEYEN MESAJA CEVAP YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOK"
Yasanın uygulamaya girmesiyle tüketicilerin cep telefonlarına "Kampanya ve bilgilendirme SMS'lerini almak istemiyorsanız bu numaraya çağrı bırakın ya da 'hayır' yazarak bu mesajı cevaplayınız" diye iletiler gönderildiğini belirten Küçük, şunları kaydetti: "Firma burada tüketiciden onay istiyor ve tüketicilerimizin kafası karışıyor. Elektronik ticarette yeni dönemi başlatan kanunun yürürlüğe girmesiyle alıcılara gelmeye başlayan 'SMS almak istemiyorsanız arayın, mesaj atın' gibi iletilere tüketicilerin cevap verme yükümlülüğü bulunmuyor. Bu konuda 'sessizlik' ret anlamı taşıyor. Eğer onay almayan firmalar ileti göndermeye devam ederse suç işlemiş olacak ve tüketicilerimiz, Gümrük ve Ticaret Bakanlığına şikayette bulunabilecektir. Vatandaşlar, bu yasayla hormonlu kısa mesaj ve maillerden kurtulacak. Tüketiciler, firmaların gönderdiği, kendilerini rahatsız eden mesajlar için şikayet hakkını mutlaka kullansın."
(milliyet.com.tr)
Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Levent Küçük, gönderilen Reklam iletilerinin tüketicileri bunalttığını belirterek, bu kapsamda, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesini memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Yeni dönemde, tüketici onayı dışında ticari elektronik ileti gönderilemeyeceğini hatırlatan Küçük, kanuna aykırı hareket edenlere değişen miktarlarda idari para cezası uygulanacağını belirtti.
Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından ileti göndermeye devam etmek isteyen firmaların tüketiciden onay almak için yoğun çaba sarf ettiğine dikkati çeken Küçük, "Tüketiciler, kendilerini rahatsız eden firmalara onay vermesinler. Firmanın bu konudaki cazip promosyonlarını da dikkate almasınlar" dedi.
"ONAY İSTEYEN MESAJA CEVAP YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOK"
Yasanın uygulamaya girmesiyle tüketicilerin cep telefonlarına "Kampanya ve bilgilendirme SMS'lerini almak istemiyorsanız bu numaraya çağrı bırakın ya da 'hayır' yazarak bu mesajı cevaplayınız" diye iletiler gönderildiğini belirten Küçük, şunları kaydetti: "Firma burada tüketiciden onay istiyor ve tüketicilerimizin kafası karışıyor. Elektronik ticarette yeni dönemi başlatan kanunun yürürlüğe girmesiyle alıcılara gelmeye başlayan 'SMS almak istemiyorsanız arayın, mesaj atın' gibi iletilere tüketicilerin cevap verme yükümlülüğü bulunmuyor. Bu konuda 'sessizlik' ret anlamı taşıyor. Eğer onay almayan firmalar ileti göndermeye devam ederse suç işlemiş olacak ve tüketicilerimiz, Gümrük ve Ticaret Bakanlığına şikayette bulunabilecektir. Vatandaşlar, bu yasayla hormonlu kısa mesaj ve maillerden kurtulacak. Tüketiciler, firmaların gönderdiği, kendilerini rahatsız eden mesajlar için şikayet hakkını mutlaka kullansın."
(milliyet.com.tr)
Gülen'in adı TSK'nın Kırmızı Kitabı'nda
Milli Güvenlik Kurulu’nun hükümete tavsiye ettiği ve ‘paralel yapı’nın da içinde olduğu belirtilen güncellenmiş ‘Kırmızı Kitap’ (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi), hükümet tarafından uygulanacak. TSK’nın kırmızı kitabı ‘Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi’ de Gülen Cemaati dahil edilerek yenilendi.
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) hükümete tavsiye ettiği ve ‘paralel yapı’nın da içinde olduğu belirtilen güncellenmiş Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) uygulamasını hükümet yapacak. ‘Paralel yapı’ olarak bilinen Gülen Cemaati’nin, Kırmızı Kitap’ta yer alacağını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 6 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki Büyükelçiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Bu örgüt 2015 Milli Siyaset Belgesi içinde yerini alacaktır. Bu artık böyle bir örgüttür. Büyükelçilerimizin tüm personelleriyle gerçeklerin duyurulması için daha gayretli olmaları gerektiği açıktır” sözleriyle dile getirmişti.
GÜLEN’İN ADI VE ADRESİ VAR
İlk Bakanlar Kurulu toplantısında MGK’nın tavsiyesine uyularak, ‘Kırmızı Kitap’ olarak bilinen MGSB, ‘çok gizli’ ibaresiyle kabul edilecek. Daha sonra da hükümetin kabul ettiği güncellenmiş MGSB tüm ilgili bakanlık ve kurumlara yine ‘çok gizli’ damgasıyla gönderilip, derhal uygulamaya sokulması istenecek. MGSB’nin gönderileceği kurumlar arasında İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü ilk sıraları alıyor.
Edinilen bilgiye göre Gülen Cemaati, ‘Kırmızı Kitap’ta PKK gibi ulusal güvenliği tehdit eden örgütler sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Örgütün, hem iç, hem de dış bağlantıları nedeniyle ‘dış tehditler bölümü’nde de yer aldığı sızan bilgiler arasında. MGSB’de örgüt lideri olarak Fethullah Gülen ismine, yaşadığı yer olarak ABD-Pensilvanya’ya, Türkiye’de ve yurtdışında propagandasını hangi yollardan yaptığına, devlet içinde örgütlenme yöntemlerine ve maddi geliri hangi yollardan elde ettiğine dair ayrıntılı doküman ve bilgilere de yer verildiği öğrenildi.
TSK 100 SAYFA AYIRDI
Genelkurmay Başkanlığı da, bu güncellemeden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kırmızı kitabı olarak bilinen ‘Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi’ni (TÜMAS) yeniledi. Gülen Cemaati’nin TÜMAS’da yaklaşık 100 sayfayla ayrıntılı şekilde anlatıldığı öğrenildi. TÜMAS’da da mücadele edilmesi gereken örgütler arasında ilk sıralara yerleştirilen Gülen Cemaati ile TSK içinde etkili mücadele yöntemleri işlendi. Yenilenen TÜMAS tüm ordu, kolordular başta olmak üzere daha alt birimlere de gönderildi. 28 Şubat 1997’de yapılan MGK’da alınan “irtica ile etkin mücadele” kararı, TÜMAS’ta “öncelikle mücadele edilecek tehditler” arasında yer alıyordu.
(medyafaresi.com.tr)
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) hükümete tavsiye ettiği ve ‘paralel yapı’nın da içinde olduğu belirtilen güncellenmiş Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) uygulamasını hükümet yapacak. ‘Paralel yapı’ olarak bilinen Gülen Cemaati’nin, Kırmızı Kitap’ta yer alacağını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 6 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki Büyükelçiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Bu örgüt 2015 Milli Siyaset Belgesi içinde yerini alacaktır. Bu artık böyle bir örgüttür. Büyükelçilerimizin tüm personelleriyle gerçeklerin duyurulması için daha gayretli olmaları gerektiği açıktır” sözleriyle dile getirmişti.
GÜLEN’İN ADI VE ADRESİ VAR
İlk Bakanlar Kurulu toplantısında MGK’nın tavsiyesine uyularak, ‘Kırmızı Kitap’ olarak bilinen MGSB, ‘çok gizli’ ibaresiyle kabul edilecek. Daha sonra da hükümetin kabul ettiği güncellenmiş MGSB tüm ilgili bakanlık ve kurumlara yine ‘çok gizli’ damgasıyla gönderilip, derhal uygulamaya sokulması istenecek. MGSB’nin gönderileceği kurumlar arasında İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü ilk sıraları alıyor.
Edinilen bilgiye göre Gülen Cemaati, ‘Kırmızı Kitap’ta PKK gibi ulusal güvenliği tehdit eden örgütler sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Örgütün, hem iç, hem de dış bağlantıları nedeniyle ‘dış tehditler bölümü’nde de yer aldığı sızan bilgiler arasında. MGSB’de örgüt lideri olarak Fethullah Gülen ismine, yaşadığı yer olarak ABD-Pensilvanya’ya, Türkiye’de ve yurtdışında propagandasını hangi yollardan yaptığına, devlet içinde örgütlenme yöntemlerine ve maddi geliri hangi yollardan elde ettiğine dair ayrıntılı doküman ve bilgilere de yer verildiği öğrenildi.
TSK 100 SAYFA AYIRDI
Genelkurmay Başkanlığı da, bu güncellemeden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kırmızı kitabı olarak bilinen ‘Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi’ni (TÜMAS) yeniledi. Gülen Cemaati’nin TÜMAS’da yaklaşık 100 sayfayla ayrıntılı şekilde anlatıldığı öğrenildi. TÜMAS’da da mücadele edilmesi gereken örgütler arasında ilk sıralara yerleştirilen Gülen Cemaati ile TSK içinde etkili mücadele yöntemleri işlendi. Yenilenen TÜMAS tüm ordu, kolordular başta olmak üzere daha alt birimlere de gönderildi. 28 Şubat 1997’de yapılan MGK’da alınan “irtica ile etkin mücadele” kararı, TÜMAS’ta “öncelikle mücadele edilecek tehditler” arasında yer alıyordu.
(medyafaresi.com.tr)
30 Nisan 2015 Perşembe
4 aylık bebek 22 saat sonra sağ çıktı
Nepal'de bir mucize gerçekleşti. Depremden 22 saat sonra 4 aylık bir erkek bebeğin ekiplerce kurtarıldığı açıklandı.
Nepal'de 7,8 büyüklüğündeki depremin üzerinden günler geçtikçe, yaşamını yitirenlerin sayısı da artıyor.
Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 5 bini aşmış durumda. 10 bine yakın yaralının olduğu ve 8 milyon kişiyi etkileyen depremin yaşandığı bölgeden mucize gibi bir haber geldi. Enkaz altında kalan 4 aylık bebek 22 saat sonra kurtarma ekipleri tarafından kurtarıldı. Bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu açıklandı.
Hindistan medyasında yer alan habere göre, bölgede arama kurtarma çalışmaları yapan ekip, çaresizce enkaz altındaki kişi veya kişilere ulaşmak için uğraşırken bir ağlama sesi işitti. Bunun üzerine çalışmalarını sesin geldiği bölgeye yoğunlaştıran ekip, Sonit Awal isimli bebeği enkazdan çıkardı.
Geçtiğimiz günlerde yaşlanan olay, bölgedeki iletişim olanaklarının kısıtlı olmasından dolayı ancak dün ortaya çıktı.
Bölgede hala yüzlerce kişinin enkaz altında kurtarılmayı beklediği tahmin ediliyor. Yetkililer ölü sayısının 10 binin üzerine çıkabileceğini belirtiyor.
(milliyet.com.tr)
Nepal'de 7,8 büyüklüğündeki depremin üzerinden günler geçtikçe, yaşamını yitirenlerin sayısı da artıyor.
Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 5 bini aşmış durumda. 10 bine yakın yaralının olduğu ve 8 milyon kişiyi etkileyen depremin yaşandığı bölgeden mucize gibi bir haber geldi. Enkaz altında kalan 4 aylık bebek 22 saat sonra kurtarma ekipleri tarafından kurtarıldı. Bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu açıklandı.
Hindistan medyasında yer alan habere göre, bölgede arama kurtarma çalışmaları yapan ekip, çaresizce enkaz altındaki kişi veya kişilere ulaşmak için uğraşırken bir ağlama sesi işitti. Bunun üzerine çalışmalarını sesin geldiği bölgeye yoğunlaştıran ekip, Sonit Awal isimli bebeği enkazdan çıkardı.
Geçtiğimiz günlerde yaşlanan olay, bölgedeki iletişim olanaklarının kısıtlı olmasından dolayı ancak dün ortaya çıktı.
Bölgede hala yüzlerce kişinin enkaz altında kurtarılmayı beklediği tahmin ediliyor. Yetkililer ölü sayısının 10 binin üzerine çıkabileceğini belirtiyor.
(milliyet.com.tr)
Davutoğlu: Pensilvanya'da Gülen'le görüştüm ve...
Başbakan Davutoğlu, 2013’te Gülen ile operasyonlardan 3 ay önce yaptığı son görüşmeyi anlattı. Davutoğlu, görüşmede Gülen’e son kez ‘dön’ çağrısı yaptıklarını belirterek ‘Dışarıda ne çevirmekte olduğunu biliyorduk’ dedi. Davutoğlu, ‘Son bir hamle, çağrı yapmak istedik… Aralık ayında yapılacaktı darbe, neredeyse Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti’ diye devam etti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2013’te ABD Pensilvanya’da Fethullah Gülen’le yaptığı son günlerde gündeme getirilen görüşmesinin detaylarını ilk kez Milliyet’e anlattı. Gülen’i, Eylül 2013’te, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ile o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, “Elimizde istihbarat raporları var, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk. Dışarıda ne çevirmekte olduğunu biliyorduk. Son bir hamle, çağrı yapmak istedik. Fırtına gelir ya, hissedersiniz... Meşruiyet çizgisi içinde kalınması ve Türkiye’ye dönmesini istedik” dedi.
Erdoğan’ın 2013 yılı Mayıs ayında Gülen’e “dön” çağrısı yaptığını anımsatan Davutoğlu, “Bunu iyi niyetimizle yaptık, sivil toplum alanında tutabilir miyiz diye yaptık. Yurtdışında örgütlenerek başka istihbarat ya da dış ülkelerin tesiri altında olan bir yapıya dönüşmüş olmaları konusu vardı. Onun için Türkiye’ye davet ettik” dedi. Gülen’in kendisine “Şimdi vakti değil” yanıtı verdiğini belirten Davutoğlu, “Bugün anlıyorum ki, ‘Şimdi değil’ demekle Aralık ayındaki darbeyi bekliyormuş. Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti” diye konuştu.
‘HANIMEFENDİ BİZİM ARKAMIZI TOPLUYOR’
Her mitingin ardından danışmanlarının kendisine “En iyisi buydu” dediklerini ifade eden Davutoğlu, “Meydanlardaki heyecan bana enerji veriyor” diye konuştu. Eşi Sare Davutoğlu’na da espriyle “Hanımefendi bizim arkamızı topluyor, doktorluk yapıyor” dedi. Davutoğlu, Milliyet’in sorularına şu yanıtları verdi:
- RAPORLAR VARDI: (Sizin de Pensilvanya’ya gittiğiniz haberleri yapılıyor, sorusu üzerine…) Bakın ben hayatta yalan söylemedim, hiçbir şeyi gizli yapmadım, devletin gizli işleri hariç. 2013 yılında Eylül ayında BM Genel Kurulu’na gittiğimizde, Başbakanımızın (2013’te Başbakan olan Erdoğan), Cumhurbaşkanımızın (2013’te Cumhurbaşkanı olan Gül) bilgisi dahilinde gittim, doğrudur. Fethullah Gülen ile 2 veya 3 kere karşılaştım. Ondan önceki son karşılaşmam da 1995 yılında sempozyumda tebliğ sundum, kendisi teşekkür etti, o kadar. Son bir kez, gidişatın kötüye doğru gitmekte olduğunu biliyorum. Elimizde istihbarat raporları var. Ne yapmakta, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk.
- GELSİN İSTEDİK: Açık ve net mesajımızı onlara son bir kez, açıkçası vermek istedik. Birkaç saat görüştük, son bir çağrı ile meşruiyet çizgisi içinde, sivil toplum ya da cemaat yapısı içinde kalınması ve bunun için de Türkiye’ye dönmesini istedim. Cumhurbaşkanımız 2013’ün Mayıs’ındaGezi olayları oldu, Mayıs’ta ‘gel diye’ çağrı yapmıştı. Çünkü dışarıda ne çevirmekte olduğunu ve hangi yabancı unsurların tesirinde olduğunu bildiğimiz için Türkiye’ye gelsin istedik. Bu bir testti, sınavdı. Kendisi ‘şimdi vakti değil’ dedi. Her ne surette olursa olsun, hükümete karşı, devlete karşı bir tavır içinde olmayacağını söyledi. Ak Parti’ye karşı da tavır içinde olmayacağını söyledi.
- SON BİR HAMLEYDİ: Onlar kaydetmeye meraklı, neyse kayıtları çıkarsınlar. Hayatta yalan söylemedim. Ekrem Dumanlı denilen kişi beni tehdit ediyor, ‘Yedi, içti’ diyor. Biz yemeğe mi gitmişiz? Son derece saygılı karşıladılar. Saygı ifade ettiler. Yayın organlarınız, Suriye konusunda, rejim ağzıyla yayın yapıyor, Türkiye’yi eleştiriyor, bilmediğiniz konu ise bana sorun, bildiğiniz konu ise başka ülkelerin devletlerine yakın tavır sergilemeyin’ dedim. Şunu da söyledim; ‘büyük bir birikim, insan birikimi var bürokraside, ama yanlış işlerle bunu kimse harcamamalı, yanlış iş yapmamalı’ dedim. Meşruiyet zeminine çağrı için son bir hamleydi. Eğer o gün dediklerimizi dinleselerdi bugün meşruiyet sınırları içinde kalsalardı ve çekilselerdi sivil toplum alanına iddia ettikleri gibi eğitim alanına çekilselerdi, istihbaratçılık yapmaktan, devlete nüfuz etmekten kaçınıp doğru dürüst birçok diğer yapı gibi kendi doğasında seyreden bir sivil toplum olsalardı şu anda ne Türkiye devleti zarar görürdü ne yaptıkları faaliyet zarar görürdü ne de bu gereksiz süreçler yaşanırdı.
- KCK GİBİ: Tahliye kararını veren 32. Asliye Mahkemesi kime hesap veriyor? Yargı bağımsızlığı ile yargı tarafsızlığı karıştırılıyor. Yargı bağımsızlığı yasama ile yürütmenin ve yargının arasındaki ilişkidir. Yürütmeye karşı bağımsızdır ama aynı zaman tarafsız da olmalıdır. Tarafsız olması; yargı içinde örgütlenen herhangi bir yapının yargıyı kontrol ederek toplumun diğer kesimine karşı tavır almamasıdır. 1960 ihtilali öncesinde Silahlı Kuvvetlerde bir yapı vardı; yüzbaşı, general üzerinde otorite kullandı. Genelkurmay Başkanı tutuklandı, yüzbaşı generallerin üzerine çıktı. Silahlı Kuvvetlerin hiyerarşisi bozuldu. 12 Eylül’de olmadı ama 27 Mayıs’ta oldu. Bunlar da yargının hiyerarşisini bozdu, yargının görev dağılımını bozuyor. Bunun açık adı yargıdaCuntalaşmadır. Dışarıda bunlar adına karar veren bir imam var. Dışarıdan biri talimat veriyor, KCK gibi. 27 Mayıs öncesi cuntalaşma gibi. Sivil toplum görüntüsünü terk ediyor, bürokrasi üzerinden devleti kontrol altına almaya çalışıyor.
- DEVLETE MEYDAN OKUYORLAR: Şu anda sistematik mücadele var. Hukuki olmayan hiçbir adım atılmıyor. Bu hareketleriyle “Biz hâlâ güçlüyüz, buradayız” demek istiyorlar. Güçlü olsalar şu anda dışarıda olurlardı. Kararın ertesi günü “Türkiye Cumhuriyeti Devleti burada” dedim. Bakın “Ak Parti burada” demedim. Bizim rakibimiz değil. Burada bunlar devlete meydan okuyorlar. Bürokratik işleyişe meydan okuyorlar. Devlet burada olacak. Buna izin verirsek yarın başka bir grup, ertesi gün başka bir grup çıkar. Devlet hiyerarşisi parsellenir. Burada ‘şucular’, ‘bucular’ çıkar. Ehliyet, liyakat devlette esastır. Devlet içinde cunta ile mücadele ediyoruz.
- SÜLÜK GİBİ EMEN YAPI: (Yeni dönemin ana konusu paralel yapı ile mücadele diyebilir miyiz?) Tabii, ikinci atılım dönemi, Cumhurbaşkanımız yapmıştı benzetmeyi roket fırlatıldı, füze ikinci bir hamle daha yapar. Demokrasimizin de reaktif olmaması lazım. Yeni Türkiye sözleşmesi açıkladık, sitem ediyorum aydınlarla doğru dürüst bu konu tartışılmadı. Görmezden geliniyor bu tür şeyler. 12 yıl biz demokrasi önündeki engelleri kaldırmaya çalıştık, siyasal sistemi rayına oturmaya çalıştık. 27 Nisan, parti kapatma, Cumhuriyet mitingleri, Gezi hareketi, paralel yapılanma hepsi devlet içinde egemenlik kurmaya çalışan yapılar. Devletin dışına iterek siyasal meşruiyet dışına iterek koruma hattı oluşturuyor. Siyasal sisteme musallat olmuş yapıları, sülük gibi emen yapıları demokrasiden arındırdık. Ayakları üstünde yeni Anayasa ile yeni bir siyasal yapıyla devleti tekrar inşa etmeliyiz. Devleti restore etmek durumundayız. Şu veya bu grubun insan onuru değil vatandaşların insan onuru ön planda olmalı. Düşük orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçmemiz lazım.
- TEHDİT SUÇTUR: (Sosyal medyanın MGK’da ele alınıp alınmayacağının, iç güvenlik tehdidi şemsiyesinin genişletilmesi iddialarının sorulması üzerine) Kırmızı kitaba girmesine gerek yok ki. Kim yaparsa suçtur. Halkı kim kışkırtırsa sosyal medyada olsa da suçtur. X etnik gruptakiler haindir derse x mezhep mensup olanlar bu ülkeden sürülmeli derse sosyal medya nerde olsa ben desem başbakan olarak ben de suçlu olurum. Tehdit dili suçtur.
(Kıvanç El/Milliyet)
Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2013’te ABD Pensilvanya’da Fethullah Gülen’le yaptığı son günlerde gündeme getirilen görüşmesinin detaylarını ilk kez Milliyet’e anlattı. Gülen’i, Eylül 2013’te, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ile o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, “Elimizde istihbarat raporları var, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk. Dışarıda ne çevirmekte olduğunu biliyorduk. Son bir hamle, çağrı yapmak istedik. Fırtına gelir ya, hissedersiniz... Meşruiyet çizgisi içinde kalınması ve Türkiye’ye dönmesini istedik” dedi.
Erdoğan’ın 2013 yılı Mayıs ayında Gülen’e “dön” çağrısı yaptığını anımsatan Davutoğlu, “Bunu iyi niyetimizle yaptık, sivil toplum alanında tutabilir miyiz diye yaptık. Yurtdışında örgütlenerek başka istihbarat ya da dış ülkelerin tesiri altında olan bir yapıya dönüşmüş olmaları konusu vardı. Onun için Türkiye’ye davet ettik” dedi. Gülen’in kendisine “Şimdi vakti değil” yanıtı verdiğini belirten Davutoğlu, “Bugün anlıyorum ki, ‘Şimdi değil’ demekle Aralık ayındaki darbeyi bekliyormuş. Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti” diye konuştu.
‘HANIMEFENDİ BİZİM ARKAMIZI TOPLUYOR’
Her mitingin ardından danışmanlarının kendisine “En iyisi buydu” dediklerini ifade eden Davutoğlu, “Meydanlardaki heyecan bana enerji veriyor” diye konuştu. Eşi Sare Davutoğlu’na da espriyle “Hanımefendi bizim arkamızı topluyor, doktorluk yapıyor” dedi. Davutoğlu, Milliyet’in sorularına şu yanıtları verdi:
- RAPORLAR VARDI: (Sizin de Pensilvanya’ya gittiğiniz haberleri yapılıyor, sorusu üzerine…) Bakın ben hayatta yalan söylemedim, hiçbir şeyi gizli yapmadım, devletin gizli işleri hariç. 2013 yılında Eylül ayında BM Genel Kurulu’na gittiğimizde, Başbakanımızın (2013’te Başbakan olan Erdoğan), Cumhurbaşkanımızın (2013’te Cumhurbaşkanı olan Gül) bilgisi dahilinde gittim, doğrudur. Fethullah Gülen ile 2 veya 3 kere karşılaştım. Ondan önceki son karşılaşmam da 1995 yılında sempozyumda tebliğ sundum, kendisi teşekkür etti, o kadar. Son bir kez, gidişatın kötüye doğru gitmekte olduğunu biliyorum. Elimizde istihbarat raporları var. Ne yapmakta, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk.
- GELSİN İSTEDİK: Açık ve net mesajımızı onlara son bir kez, açıkçası vermek istedik. Birkaç saat görüştük, son bir çağrı ile meşruiyet çizgisi içinde, sivil toplum ya da cemaat yapısı içinde kalınması ve bunun için de Türkiye’ye dönmesini istedim. Cumhurbaşkanımız 2013’ün Mayıs’ındaGezi olayları oldu, Mayıs’ta ‘gel diye’ çağrı yapmıştı. Çünkü dışarıda ne çevirmekte olduğunu ve hangi yabancı unsurların tesirinde olduğunu bildiğimiz için Türkiye’ye gelsin istedik. Bu bir testti, sınavdı. Kendisi ‘şimdi vakti değil’ dedi. Her ne surette olursa olsun, hükümete karşı, devlete karşı bir tavır içinde olmayacağını söyledi. Ak Parti’ye karşı da tavır içinde olmayacağını söyledi.
- SON BİR HAMLEYDİ: Onlar kaydetmeye meraklı, neyse kayıtları çıkarsınlar. Hayatta yalan söylemedim. Ekrem Dumanlı denilen kişi beni tehdit ediyor, ‘Yedi, içti’ diyor. Biz yemeğe mi gitmişiz? Son derece saygılı karşıladılar. Saygı ifade ettiler. Yayın organlarınız, Suriye konusunda, rejim ağzıyla yayın yapıyor, Türkiye’yi eleştiriyor, bilmediğiniz konu ise bana sorun, bildiğiniz konu ise başka ülkelerin devletlerine yakın tavır sergilemeyin’ dedim. Şunu da söyledim; ‘büyük bir birikim, insan birikimi var bürokraside, ama yanlış işlerle bunu kimse harcamamalı, yanlış iş yapmamalı’ dedim. Meşruiyet zeminine çağrı için son bir hamleydi. Eğer o gün dediklerimizi dinleselerdi bugün meşruiyet sınırları içinde kalsalardı ve çekilselerdi sivil toplum alanına iddia ettikleri gibi eğitim alanına çekilselerdi, istihbaratçılık yapmaktan, devlete nüfuz etmekten kaçınıp doğru dürüst birçok diğer yapı gibi kendi doğasında seyreden bir sivil toplum olsalardı şu anda ne Türkiye devleti zarar görürdü ne yaptıkları faaliyet zarar görürdü ne de bu gereksiz süreçler yaşanırdı.
- KCK GİBİ: Tahliye kararını veren 32. Asliye Mahkemesi kime hesap veriyor? Yargı bağımsızlığı ile yargı tarafsızlığı karıştırılıyor. Yargı bağımsızlığı yasama ile yürütmenin ve yargının arasındaki ilişkidir. Yürütmeye karşı bağımsızdır ama aynı zaman tarafsız da olmalıdır. Tarafsız olması; yargı içinde örgütlenen herhangi bir yapının yargıyı kontrol ederek toplumun diğer kesimine karşı tavır almamasıdır. 1960 ihtilali öncesinde Silahlı Kuvvetlerde bir yapı vardı; yüzbaşı, general üzerinde otorite kullandı. Genelkurmay Başkanı tutuklandı, yüzbaşı generallerin üzerine çıktı. Silahlı Kuvvetlerin hiyerarşisi bozuldu. 12 Eylül’de olmadı ama 27 Mayıs’ta oldu. Bunlar da yargının hiyerarşisini bozdu, yargının görev dağılımını bozuyor. Bunun açık adı yargıdaCuntalaşmadır. Dışarıda bunlar adına karar veren bir imam var. Dışarıdan biri talimat veriyor, KCK gibi. 27 Mayıs öncesi cuntalaşma gibi. Sivil toplum görüntüsünü terk ediyor, bürokrasi üzerinden devleti kontrol altına almaya çalışıyor.
- DEVLETE MEYDAN OKUYORLAR: Şu anda sistematik mücadele var. Hukuki olmayan hiçbir adım atılmıyor. Bu hareketleriyle “Biz hâlâ güçlüyüz, buradayız” demek istiyorlar. Güçlü olsalar şu anda dışarıda olurlardı. Kararın ertesi günü “Türkiye Cumhuriyeti Devleti burada” dedim. Bakın “Ak Parti burada” demedim. Bizim rakibimiz değil. Burada bunlar devlete meydan okuyorlar. Bürokratik işleyişe meydan okuyorlar. Devlet burada olacak. Buna izin verirsek yarın başka bir grup, ertesi gün başka bir grup çıkar. Devlet hiyerarşisi parsellenir. Burada ‘şucular’, ‘bucular’ çıkar. Ehliyet, liyakat devlette esastır. Devlet içinde cunta ile mücadele ediyoruz.
- SÜLÜK GİBİ EMEN YAPI: (Yeni dönemin ana konusu paralel yapı ile mücadele diyebilir miyiz?) Tabii, ikinci atılım dönemi, Cumhurbaşkanımız yapmıştı benzetmeyi roket fırlatıldı, füze ikinci bir hamle daha yapar. Demokrasimizin de reaktif olmaması lazım. Yeni Türkiye sözleşmesi açıkladık, sitem ediyorum aydınlarla doğru dürüst bu konu tartışılmadı. Görmezden geliniyor bu tür şeyler. 12 yıl biz demokrasi önündeki engelleri kaldırmaya çalıştık, siyasal sistemi rayına oturmaya çalıştık. 27 Nisan, parti kapatma, Cumhuriyet mitingleri, Gezi hareketi, paralel yapılanma hepsi devlet içinde egemenlik kurmaya çalışan yapılar. Devletin dışına iterek siyasal meşruiyet dışına iterek koruma hattı oluşturuyor. Siyasal sisteme musallat olmuş yapıları, sülük gibi emen yapıları demokrasiden arındırdık. Ayakları üstünde yeni Anayasa ile yeni bir siyasal yapıyla devleti tekrar inşa etmeliyiz. Devleti restore etmek durumundayız. Şu veya bu grubun insan onuru değil vatandaşların insan onuru ön planda olmalı. Düşük orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçmemiz lazım.
- TEHDİT SUÇTUR: (Sosyal medyanın MGK’da ele alınıp alınmayacağının, iç güvenlik tehdidi şemsiyesinin genişletilmesi iddialarının sorulması üzerine) Kırmızı kitaba girmesine gerek yok ki. Kim yaparsa suçtur. Halkı kim kışkırtırsa sosyal medyada olsa da suçtur. X etnik gruptakiler haindir derse x mezhep mensup olanlar bu ülkeden sürülmeli derse sosyal medya nerde olsa ben desem başbakan olarak ben de suçlu olurum. Tehdit dili suçtur.
(Kıvanç El/Milliyet)
29 Nisan 2015 Çarşamba
Pamir'in ölümüne ilişkin davada karar
Sarıyer Zekeriyaköy'de kaybolduktan 30 saat sonra komşu evin havuzunda ölü bulunan 3 buçuk yaşındaki Pamir Dikdik'in annesi Süverce Dikdik ile babası Serdar Dikdik'in "Taksirle ölüme neden olma" suçundan 6'şar yıla kadar hapis istemiyle yargılandıkları dava ilk duruşmada karara bağlandı. Hakim, aileye "Yeteri kadar acı çektiğinizi düşünüyorum, ceza vermiyorum. Dava bitti" dedi.
İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan 59. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmaya Anne Süverce Dikdik ve Baba Serdar Dikdik ile avukatları hazır bulundu. Kimlik tespiti yapılan sanık Serdar Dikdik elekronik mühendisi olduğunu ve İzmir'de ikamet ettiğini belirtti. Anne Süverce Dikdik ise üniversite mezunu olduğunu belirtti.
"ELİMİZDEN GELDİĞİ KADAR İYİ BİR ANNE VE BABA OLMAYA ÇALIŞTIK"
Duruşmada ilk olarak savunmasını baba Serdar Dikdik yaptı. Serdar Dikdik, "Çocuğumuzu kaybettik. Elimizden geldiği kadar iyi bir anne ve baba olmaya çalıştık. Dosya içinde bulunan bilirkişi raporunu ve suçlamayı kabul etmiyorum" dedi.
"O BİZİM AŞKIMIZDI"
Anne Süverce Dikdik ise "O (Pamir Dikdik) bizim aşkımızdı. Yedi yirmidört kendimizi çocuğumuza adamıştık. Ailenin tek çocuğuydu. Suçlamayı kabul etmiyorum" ifadelerini kullandı. Duruşmada söz alan Dikdik Ailesi'nin avukatı Fazıl Erat "Bu acıyla ilgili müvekkillerim konuşmak istemiyor. Dosyada bulunan bilirkişi raporu özensizce hazırlanmıştır. Anne ve baba çocuğa kendini adamıştır. Anne ve baba bu olaydan sonra acıyı duymamak için İzmir'e gitmişlerdir. Müvekkilllerimin beraatini talep ediyorum" dedi. Ailenin diğer 2 avukatı da anne ve babaya ceza verilmemesini istedi.
"YETERİ KADAR ACI ÇEKTİĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORUM"
Davayı karara bağlayan mahkeme, Türk Ceza Kanunu'nun 22/6 maddesi gereğince sanıklara ceza verilmemesine karar verdi. Hakim, anne ve baba Dikdik'e hitaben, "Yeteri kadar acı çektiğinizi düşünüyorum, ceza vermiyorum. Dava bitti" dedi.
ANNE DURUŞMA SALONUNDA AĞLADI
Duruşmanın ardından Anne Süverce Dikdik ağladı. Duruşmaya izleyici olarak katılan Pamir Dikdik'in babaannesi de hakime teşekkür etti.
TCK'NIN 22/6 MADDESİ:
"Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir."
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede anne Süverce Dikdik ve baba Serdar Dikdik şüpheli sıfatıyla yer almıştı. İddianamede, adli muayene, otopsi ve Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun 17 Eylül 2014 tarihli raporuna göre Pamir Dikdik'in ölümünün "suda boğulma" sonucu meydana geldiği ifade edilmişti. Soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporunda Türk Medeni Kanunu'na göre ergin olmayan çocuğun velayetinin anne ve babasına ait olduğu, evliliğin devam ettiği sürece anne ve babanın velayeti ortaklaşa kullanacağı norm altına alınmıştır. Buna göre Pamir Dikdik'in bakım ve gözetiminin her iki ebeveyn tarafından ortaklaşa gerçekleştirilmesi gerektiği, çocuğun vefatında bir takım ihtimallerinin bulunduğu ve her iki ebeveynin de ortak sorumluluğa sahip olduğu değerlendirilmiştir" denilmişti. Raporda, Pamir Dikdik'în vefatı ile sonuçlanan olayda anne ve babanın zincirleme ihmali nedeniye asli olmak üzere ağır kusurlu oldukları sonucuna ulaşıldığı vurgulandı. İddianamede "Bu olaydan dolayı şüphelilerin münhasıran kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olduğu görülmüş ise de, bu durumun yargılama aşamasında mahkeme tarafından değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatiyle şüpheliler hakkında "taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet verme" suçundan kamu davası açılmasına karar verilmiştir" denilmişti. Pamir Dikdik'in annesi Süverce Dikdik ile babası Serdar Dikdik'in "Taksirle ölüme neden olma" suçundan 6'şar yıla kadar hapsi isteniyordu.
Serpil Kırkeser / DHA
İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan 59. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmaya Anne Süverce Dikdik ve Baba Serdar Dikdik ile avukatları hazır bulundu. Kimlik tespiti yapılan sanık Serdar Dikdik elekronik mühendisi olduğunu ve İzmir'de ikamet ettiğini belirtti. Anne Süverce Dikdik ise üniversite mezunu olduğunu belirtti.
"ELİMİZDEN GELDİĞİ KADAR İYİ BİR ANNE VE BABA OLMAYA ÇALIŞTIK"
Duruşmada ilk olarak savunmasını baba Serdar Dikdik yaptı. Serdar Dikdik, "Çocuğumuzu kaybettik. Elimizden geldiği kadar iyi bir anne ve baba olmaya çalıştık. Dosya içinde bulunan bilirkişi raporunu ve suçlamayı kabul etmiyorum" dedi.
"O BİZİM AŞKIMIZDI"
Anne Süverce Dikdik ise "O (Pamir Dikdik) bizim aşkımızdı. Yedi yirmidört kendimizi çocuğumuza adamıştık. Ailenin tek çocuğuydu. Suçlamayı kabul etmiyorum" ifadelerini kullandı. Duruşmada söz alan Dikdik Ailesi'nin avukatı Fazıl Erat "Bu acıyla ilgili müvekkillerim konuşmak istemiyor. Dosyada bulunan bilirkişi raporu özensizce hazırlanmıştır. Anne ve baba çocuğa kendini adamıştır. Anne ve baba bu olaydan sonra acıyı duymamak için İzmir'e gitmişlerdir. Müvekkilllerimin beraatini talep ediyorum" dedi. Ailenin diğer 2 avukatı da anne ve babaya ceza verilmemesini istedi.
"YETERİ KADAR ACI ÇEKTİĞİNİZİ DÜŞÜNÜYORUM"
Davayı karara bağlayan mahkeme, Türk Ceza Kanunu'nun 22/6 maddesi gereğince sanıklara ceza verilmemesine karar verdi. Hakim, anne ve baba Dikdik'e hitaben, "Yeteri kadar acı çektiğinizi düşünüyorum, ceza vermiyorum. Dava bitti" dedi.
ANNE DURUŞMA SALONUNDA AĞLADI
Duruşmanın ardından Anne Süverce Dikdik ağladı. Duruşmaya izleyici olarak katılan Pamir Dikdik'in babaannesi de hakime teşekkür etti.
TCK'NIN 22/6 MADDESİ:
"Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir."
İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede anne Süverce Dikdik ve baba Serdar Dikdik şüpheli sıfatıyla yer almıştı. İddianamede, adli muayene, otopsi ve Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun 17 Eylül 2014 tarihli raporuna göre Pamir Dikdik'in ölümünün "suda boğulma" sonucu meydana geldiği ifade edilmişti. Soruşturma kapsamında alınan bilirkişi raporunda Türk Medeni Kanunu'na göre ergin olmayan çocuğun velayetinin anne ve babasına ait olduğu, evliliğin devam ettiği sürece anne ve babanın velayeti ortaklaşa kullanacağı norm altına alınmıştır. Buna göre Pamir Dikdik'in bakım ve gözetiminin her iki ebeveyn tarafından ortaklaşa gerçekleştirilmesi gerektiği, çocuğun vefatında bir takım ihtimallerinin bulunduğu ve her iki ebeveynin de ortak sorumluluğa sahip olduğu değerlendirilmiştir" denilmişti. Raporda, Pamir Dikdik'în vefatı ile sonuçlanan olayda anne ve babanın zincirleme ihmali nedeniye asli olmak üzere ağır kusurlu oldukları sonucuna ulaşıldığı vurgulandı. İddianamede "Bu olaydan dolayı şüphelilerin münhasıran kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olduğu görülmüş ise de, bu durumun yargılama aşamasında mahkeme tarafından değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatiyle şüpheliler hakkında "taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet verme" suçundan kamu davası açılmasına karar verilmiştir" denilmişti. Pamir Dikdik'in annesi Süverce Dikdik ile babası Serdar Dikdik'in "Taksirle ölüme neden olma" suçundan 6'şar yıla kadar hapsi isteniyordu.
Serpil Kırkeser / DHA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)