9 Mart 2015 Pazartesi

Rezidansta ölüm partisi

İki garson arkadaş lüks bir rezidansta günlük daire kiralayıp iddiaya göre uyuşturucu aldı. Gecenin sonunda biri öldü; diğeri son anda kurtarıldı.


Kenan Akyazı (27) ve Hüseyin Serhat K. (25) yazları güney sahillerinde çalışıyor, turizm sezonunun kapanmasıyla da İstanbul’a dönüyorlardı. Etiler’de iki ünlü restoranda garson olarak çalışan iki arkadaş 6 Mart’ı 7 Mart’a bağlayan gece Balmumcu’daki bir rezidanstan günlük daire kiraladı. Saat 01.00 sıralarında arkadaşları Ayber D. eve geldi. Kenan Akyazı alt kattaki odada hareketsiz yatıyordu.

KALBİ DURMAK ÜZEREYDİ

Hüseyin Serhat K. ise üst kattaydı. Zorlukla nefes alıyordu. Ayber D. hemen polisi arayarak yardım istedi. Polisler eve giderken sağlık ekiplerine de haber verdi. Ambulanstaki doktor Kenan Akyazı’nın hayatını kaybettiğini tespit etti. Hüseyin Serhat K.’nin de solunumu ve kalp atışları durmak üzereydi. Polislerin yardımıyla ambulansa taşınan Hüseyin Serhat K. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı ve yoğun bakıma alındı.

ESRAR VEYA BONZAİ

Hüseyin Serhat K. ertesi gün kendine geldiğinde polislere evde esrar içtiklerini ve sonrasında fenalaştıklarını anlattı. Ancak savcılık kaynakları uyuşturucunun esrar değil, bonzai olduğu üzerinde duruyor. İki arkadaşın o gece evde hangi uyuşturucuyu kullandığı Hüseyin Serhat K.’nın kan-saç örneğinden yapılan uyuşturucu testi ve Kenan Akyazı’nın otopsi sonuçlarında ortaya çıkacak.

8 Mart 2015 Pazar

IŞİD üyesi saldırı öncesi eroin kullanmış

Güvenlik görevlilerini şehit eden IŞİD üyelerinin yargılanacağı mahkemenin kesinleşmesinin ardından, dava dosyasındaki ayrıntılar da ortaya çıkmaya başladı. 3 kez ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası istenen Alman vatandaşı 25 yaşındaki Benjamin Xu’nun, yol kontrolü yapan güvenlik güçlerine saldırmadan önce eroin kullandığı ortaya çıktı.

İsviçre vatandaşı Çendrim Ramadani ve Makedonyalı Muhammed Zakiri ile birlikte 20 Mart 2014’te Niğde’nin Ulukışla İlçesi’nde yol kontrolü sırasında Jandarma Astsubay Üstçavuş Adil Kozanoğlu ile polis memuru Adem Çoban’ı şehit edip, 7 asker ve yolcu otobüsündeki 1 kişiyi de yaraladıktan sonra gasp ettikleri kamyonun şoförü Turan Yaşar’ı da öldüren ve tamamı tutuklu yargılanan Benjamin Xu’nun iddianamede yer alan savcılık ifadesinde, Türkiye’ye nasıl girdiğini ve saldırıyı nasıl gerçekleştirdikleri en ince detayına kadar kendi itirafları ile anlatılıyor.

İSTANBUL’UN GÖBEĞİNDE MÜCAHİT EVİ

Tercüman aracılığıyla Almanca verdiği ifadesinde babası Nimatullahi’nin arkadaşı Filistinli Abu Mualn ile birlikte 2013 yılının nisan ayında İstanbul’a geldiklerini belirten Xu, ’Muhammed’ adında bir Türk ile buluştuklarını ve Muhammed’in, ambleminde açık yeşil renkler olan bir yardımlaşma derneğini çalıştığı yer olarak gösterdiğini söyledi. Evin, İstanbul’un göbeğinde ve çocukların girip çıktığı resmi bir yer olduğunu ifade eden Benjamin Xu, "Yardımlaşma derneğine benziyor, orada bulunan çocuklara ’Bunlar geleceğin mücahitleri’ diyorlardı. Babam, Millet-i İbrahim isimli daha çok Türklerin bulunduğu gruba dahil olmak için İstanbul’a geldi. Babam Fatih isimli Türk uyruklu Alman vatandaşını da kaçak yollarla İstanbul’a getirdi" diye konuştu.

’ÇEÇENLERLE BULUŞTUK’

Daha sonra Ankara’ya, oradan Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’ne geçtiklerini belirten Xu, burada Reyhanlı’da 52 kişinin yaşamını yitirdiği patlamanın da sorumluları arasında gösterilen Heysem Topalca ile buluştuklarını söyledi. Buluşmanın ardından Suriye’ye geçtiklerini kaydeden Xu, şunları söyledi:

"Heysem, görevlilerle çok samimiydi. Heysem, Suriye’deki kamplarda bulunan Türkleri tanıyordu. Suriye’ye geçtikten sonra ’Babil Hauva’ isimli bir yere gittik. Daha sonra Şeyh Ömer’in evine gittik. Şeyh Ömer ’Cündüş Şam’ isimli örgüt adına, Heysem de özgür Suriye ordusu adına savaşıyor. Şeyh Ömer’in evinde bir gece kaldıktan sonra Latakia’ya gidip burada Çeçenlerle buluştuk. Burada babamı, beni, Fatih ve Filistinliyi Cündüş Şam isimli örgütün kampına aldılar. 2- 3 ay kalıp savaşa hazırlık yaptık. Bana ve babama Kalaşnikof silah verdiler. Kampta Çeçenler, Türkler ve Almanlar bulunuyor."

Kampta lider konumunda olan Çeçen Ebu Turab ve Müslim isimli şahısların Hatay’da evleri bulunduğunu, babasının kendisini Muhammed Zakiri ile tanıştırdığını belirten Benjamin Xu, ifadesine şöyle devam etti:

"Kampa katıldıktan yaklaşık 4 ay sonra babam ve yanındaki birkaç kişiyle birlikte tuttuğu eve giderken, Esad’ın ordusundan atılan roket aracımıza isabet etti. Bu saldırıda babam öldü ben de yaralandım. Babam ölünce çok üzüldüm ve eve dönmek istedim ancak izin vermediler. Muhammed Zakiri ile Arnavutça bildiğim için anlaşabiliyordum. Muhammed bana daha önce Türkiye’ye kaçak yollarla geldiğini ve yakalanınca sınır dışı edildiğini, daha sonra ise Yunanistan ve Türkiye üzerinden yine kaçak yollarla Suriye’ye geldiğini söyledi. Muhammed, El Kaide örgütünde savaşıyordu. Suriye’de bulunduğum sırada en güçlü örgüt IŞİD ile El Nusra’ydı. El Nusra, Cündüş Şam ve IŞİD birlikte hareket ediyor, Muhammed’in IŞİD’in içinde çok sayıda tanıdığı vardı."

’KAMPTAN KAÇTIM, YAKALAYIP 2 AY BİR ODAYA KAPATTILAR’

Muhammed ile birlikte buradaki kamptan Çeçenlerin haberi olmadan kaçarak Halep’teki ’Şeyh Süleyman’ olarak bilinen ve IŞİD’e ait olan bir kampa gittiklerini, Çendrim Ramadani ile de burada tanıştıklarını anlatan Xu, daha sonra kamptan kaçtığını söyledi. Türkiye’ye gitmek istediğini ancak yakalandığını ifade eden Xu, bu konuda da şöyle ifade verdi:

"Yakalanıp tekrar kampa götürüldüm. 2 ay bir odada tutuklu kaldım. Bu süre içerisinde sürekli IŞİD örgütüne ilişkin propaganda yapıldı ve anlatılanları kabul ettiğimi söyleyince odadan çıkardılar. Muhammed ve Çendrim aniden Makedonya’ya gitmeye karar verdi. IŞİD bırakmadığı için kamptan izinsiz ayrılarak bir köye gittik." 

Kaçarken kalaşnikof silahları da sattıklarını belirten Benjamin Xu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çendrim ve Muhammed ellerinde 3 çanta parayla geldiler. Bana satılan silah karşılığı olarak 1500 dolar verip, Türkiye’den Makedonya’ya geçecek bir yol bulduklarını söyleyerek taksi ile yola çıktık. Türkiye’ye yakın ’Atme’ diye bir yerde bizi Türkiye’ye geçirecek El Kaide örgütünden birilerinin yanına geldik. Bu kişilerle ’Selkin’ isimli bir yere gittik. Türkiye tarafından kırmızı renkli Türkiye plakalı bir Mercedes bekliyordu. Reyhanlı’da uyuyup ertesi gün bir taksiyle Hatay’a gittik. Bir taksiciyle 1100 dolara anlaşarak İstanbul’a doğru yola çıktık. "

’ÇENDRİM BANA EROİN VERDİ’

İstanbul’a giderken taksicinin kendi inisiyatifiyle jandarma kontrol noktasında girdiğini belirten Xu, taksicinin daha sonra araçtan inip askerlerin yanına gittiğini söyledi. Bu sırada Muhammed Zakiri ve Çendrim Ramadani’nin de taksiden indiğini kaydeden Benjamin Xu, olay anını şu sözlerle anlattı:

"Muhammed aracın arkasında bulunan çantasına yöneldiği sırada ben de taksiden inip onların yanına gittim. Çendrim üzerindeki tabancayı çıkarıp yavaş yavaş yanına gittiği askere ateş etmeye başladı. Bu sırada Muhammed de çantasından silah çıkarttı ancak taksici Muhammed’in elini tuttu. Bu esnada daha önce Çendrim’in verdiği beyaz toz nedeniyle kendimde değildim. Pasaportum olmadığı için Türkiye’ye geçerken heyecanlandığım için Çendrim bana eroin vermişti. Muhammed’in elini taksici tutuğu sırada Muhammed havaya ateş etti. Taksici de korkarak silahı bırakıp kaçtı. Çendrim bir askeri vurduktan sonra tekrar yanımıza gelip çantasını alarak Muhammed’le koşmaya başladılar. Muhammed bu arada silahı yere attı ve elime aldığımda boş olduğunu anladım. Şaşkınlıkla Muhammed’in peşinden koşarken Çendrim ’Dur, nereye koşuyorsun yoksa vururum’ dedi. Korkarak durdum. Çendrim, ’Kaçan münafıkları vurmak gerekir’ dedi. Bu sırada Muhammed kaçtı. Çendrim üzerindeki hücum yeleğinden çıkardığı iki el bombasını pimini çekerek askerlere doğru attı. Sonra bir daha el bombası attı. Çendrim bu sırada yaralıydı. Bende silah yoktu. Çendrim, bize doğru gelen polis aracına ateş etti. Çatışma sırasında elindeki Kalaşnikofu kullanan Çendrim, daha sonra kamyona gitmemi istedi. Arkamdan gelip şoförü vurduktan sonra kamyona binmemi istedi ve daha önce hiç kamyon kullanmama rağmen aracı çalıştırıp hareket ettirirken, Çendrim etrafa ateş etmeye devam etti. Yolda giderken Çendrim karşıdan gelen askeri araca da ateş etti. Çendrim ile yaralı halde bir köye gidip ’Doktor’ diye bağırdım. Köylüler ikimizi de sağlık ocağına götürdü. Daha sonra görevliler tarafından tutuklanarak hastaneye götürüldüm."

TÜRK GAZETECİ İLE KELEPÇELEMİŞLER

İddianamede, Özgür Suriye Ordusu adına savaşan Heysem Topalca ile röportaj yapmak için gittiği Suriye’de IŞİD tarafından 40 gün rehin tutulan Milliyet Gazetesi Muhabiri Bünyamin Aygün’ün ifadesi de yer aldı. Topalca ile röportaj yapmayı beklerken maskeli 8 kişi tarafından alıkonulduğunu belirten Aygün’ün iddianamede yer alan ifadesinde şu bölüm dikkati çekiyor.

"Suriye’deki muhalif grupların 5 gün süren operasyonu sonucunda serbest bırakılıp MİT’e teslim edildim. 17 gün boyunca Heysem Topalca ile birlikte ellerimiz birbirine bağlı şekilde rehin tutulduk. Heysem 17 gün sonra serbest bırakıldı. Rehin kaldığım süre içerisinde beni rehin alanlar kamera kaydını açıp, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na casus dememi ve küfürlü sözler söylememi sağladılar."

DURUŞMAYA GETİRİLMİYOR

Güvenlik nedeniyle davanın başka bir ile nakli isteği Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilmeyince, Niğde Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları kesinleşti. 3 IŞİD’ci hakkında 3’er kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası isteniyor. 4’ü tutuklu 11 sanıklı davada baronun görevlendirdiği avukatlar da çekilmişti. Hürriuet

"Eğer anneliği itersen o zaman ..."

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, "Avukat olacağım diye, doktor olacağım diye, mühendis olacağım diye anneliği itersen o zaman yanlış yapmış olursun" dedi.

Müezzinoğlu, Ak Parti Keşan Kadın Kolları tarafından Keşan Spor Düğün Salonu'nda düzenlenen programda, kadın ve erkeğin eşit olduğunu söyledi. Kadının dünyanın dinamiklerine yöne verdiğini belirten Müezzinoğlu, şöyle konuştu:

"BELİRLİ MİHRAPLAR BENİ ELEŞTİRDİ" 

"Bizi yanlış bir yere sürükleyenlere bu medeniyetin mensupları olarak, bu medeniyetin ruhunu veren kadınlar olarak, anneler olarak, eşler olarak, mutlaka ve mutlaka aile ve eş olmanın, anne olmanın değerlerini merkeze almalıyız. O nedenle anneliğin üzerinde kariyer olmaz dediğimde, belirli kitleler, belirli mihraplar beni eleştirdi. Dediler ki anne doktor olamaz mı anne mühendis olamaz mı anne avukat olamaz mı? Anne bunların hepsini olur, hepsini de olmalıdır. 

"KENDİNE HAKSIZLIK YAPMIŞ OLURSUN" 

Ama avukat olacağım diye, doktor olacağım diye, mühendis olacağım diye anneliği itersen o zaman yanlış yapmış olursun. Kendine de haksızlık yapmış olursun. Topluma da haksızlık yapmış olursun. Analığa da haksızlık yapmış olursun. Dolayısıyla ana demek bir kariyer sahibi olmaktan vazgeçmek demek değildir."

"BİZ DEĞERLERİ OLAN MİLLETİN MENSUPLARIYIZ"

Anaların kariyer sahibi olduğunu ve kariyer sahibi olma yolunda bulunanları yetiştirdiğini aktaran Müezzinoğlu, "Onun için ana olmak, baba olmak ve aile olmak bir bütün olma değerleriyle olur. Biz değerleri olan bir milletin ve medeniyetin mensuplarıyız. Bize değerleri dejenere olmuş medeniyetleri moda olarak sunanları elimizin tersiyle itmemiz lazım. Bizim medeniyetimiz anayı, kadını, çocukları ve ilmi olması gereken yere taşımıştır" ifadesini kullandı.

"EŞİMİZLE BİRLİKTE BİRLİKTELİĞİ GÜCE DÖNÜŞTÜRMELİYİZ"

Müezzinoğlu, birlikten güç doğar anlayışının önce ailede yaşatılması gerektiğine değinerek, "Eşimizle birlikte birlikteliği güce dönüştürmeliyiz. Birlikteliği bir güce dönüştüremezsek, evlatlarımızın geleceğini aydınlık yapamayız" değerlendirmesinde bulundu.

Güçlü aile, komşuluk, toplum ve sosyal dokunun hep birlikte oluşturulacağını vurgulayan Müezzinoğlu, şunları kaydetti:

"Başta kurucu başkanımız ve bugünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın kadına bakışı, anaya bakışı, eşe bakışı hepimiz için güzel bir örnektir. Kız evladına bakışımız bellidir, asla ve asla ayrımcılık düşünmeyiz. Kız evlatlarımızın makam ve mevki sahibi,, anne ve eş olması bizim için anlamlıdır, değerlidir. Eşlerimiz bizim için anlamlıdır, değerlidir. Ben, şahsen çok rahatlıkla söylüyorum. Bugün Mehmet Müezzinoğlu bir yerlere geldiyse, tıbbiye ikinci sınıftan bu yana, yani üniversiteden bu yana yanımdan hiç ayrılmayan eşime borçluyum. Huzurlarınızda ona teşekkür ediyorum."

Müezzinoğlu, konuşmasının ardından "Yılın annesi” seçilen gazi Aytaç Arhatır'ın annesi Nakiye Arhatır'a, eşi Faize Müezzinoğlu ile hediye verdi. hürriyet.com.tr

8 Mart'ta utandıran haberler

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde yurdun dört bir yanında etkinlikler ve yürüyüşler düzenlendi. Çanakkale ve Düzce'den gelen haberler ise 'bu kadarı da olmaz' dedirtti...

Çanakkale'de yaşayan 29 yaşındaki Burcu A., 7 ay önce boşanma davası açtığı eşi 37 yaşındaki Yüzbaşı S.A.’dan, ’Kadınlar Günü’nde dayak yedi ve polise başvurdu.

Çanakkale’de ailesiyle yaşayan Burcu A., bu kentte tanıştığı Yüzbaşı S.A. ile 7 yıl önce evlendi. Eşinin görevi nedeniyle başka ile gittikleri için üniversite eğitimini yarıda bıraktı. Bu evlilikten 4 yaşında bir oğlu olan Burcu A., kendisine sürekli şiddet uygulamaya başladığını ileri sürerek artık evliliği sürdürmeme kararı verdi. Burcu A. ile Yüzbaşı S.A. karşılıklı boşanma davası açtı.

Dava devam ederken velayeti geçici olarak kendisine verilen oğlunu, eşi S.A.’nın kaçırdığını söyleyen Burcu A., dedektif gibi iz sürdü ve İzmir’deki adresini belirledi. Burcu A., çocuğunu görebilmek için bu sabah babası ile İzmir’e gelen Burcu A., gittiği evde eşi yüzbaşı S.A. ve birlikte yaşadığı H.A. tarafından dövüldüğünü ileri sürerek, polise başvurdu. Eşinin kendisine karşı daha önce koruma kararı aldırdığını belirten Burcu A., bugünkü olayı şöyle anlattı:

"Eşimle ayrılma sürecindeyiz. Velayeti geçici olarak bana verilen oğlumu kaçırdı ve göstermiyor. Çocuğumu bulmak için araştırma yaparken, bana ait olan otomobilin internette satış ilanını gördüm. Çocuğumu bulma umuduyla ilanda bulunan İzmir’deki adrese babamla geldim. Evin ziline bastım ve H.A. kapıyı açtı. H.A. ve arkasından gelen eşim, beni zorla içeriye çektiler. Beni salonda yere attılar. Oğlum evde yoktu. Kadının 2 çocuğu var, çocuklar evden çıktı. Kadın da eşime yardım etmeye çalıştı. Eşim evde beni darp edip gözüme, başıma tekme attı. Daha önce de bıçakla kolumdan yaralamıştı."

KADINLAR GÜNÜ’NÜ HASTANEDE GEÇİRDİ

Dövüldüğüne ilişkin rapor alabilmek için babası 58 yaşındaki Vahit A. ile İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gelen ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü hastanede geçiren Burcu A., eşinin daha önce kendisine karşı koruma kararı aldırması nedeniyle, bugün yaşananlardan dolayı hapis cezasıyla karşı karşıya kalabileceğini de söyledi. Burcu A., şöyle dedi:

"Çocuğumun peşindeyim, bana karşı koruma kararı aldırmış. Benim ona şiddet göstermem mümkün değil. Çocuğun velayeti bende ama çocuğumu bana göstermiyor. Bugün beni öldüreceğini düşündüm. Yargı Türkiye’de çok yavaş işliyor. Bir şikayette bulunuyorsunuz, 3 ay sonra size yanıt geliyor. Çocuğumu göremediğim için defalarca şikayet ettim. BİMER’e de başvurdum. BİMER bunu Jandarma Genel Komutanlığı’na bildiriyor. En son gidecek yer de eşimin görevli olduğu tabur. Ama örtbas ettiler. Bana yazılı dahi bilgi verilmedi. Çocuğum, İstanbul ya da İzmir’de. Ya da etüt merkezi olan H.A. tarafından saklanıyor. Çocuğuma kavuşmaktan başka bir talebim yok. Yetkililerden yardım istiyorum."

YÜRÜYEN KADINLARA KÜFÜR: 2 GÖZALTI
 DÜZCE’de, ’8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ nedeniyle düzenlenen yürüyüşe katılan kadınlara küfür eden 2 kişi gözaltına alındı. Hürriyet

7 Mart 2015 Cumartesi

Tecavüz sonucu dünyaya geldiğini 20 yıl sonra öğrendi

Azerbaycan’da küçük yaşta annesi tarafından terk edilen ve bir aile tarafından yetiştirilen ‘Zuhur’ adlı genç, katıldığı televizyon programında annesi ve geçmişi ile ilgili bilgileri öğrenince yıkıldı.

Azerbaycan’da büyük yankı uyandıran dram Azad TV’de yayınlanan ‘Öz Aramızda’ isimli programda yayınlandı.

Programa katılan 20 yaşındaki ‘Zuhur’, kendisine bir ailenin bakıp büyüttüğünü, geçmişini merak edip araştırınca ‘anne’ dediği kadından hiç tanımadığı gerçek annesiyle ilgili çeşitli iddialar duyduğunu söyledi.

Televizyon yapımcıları bunun üzerine Zuhur ile ilgili kapsamlı araştırma yaptıktan sonra Azeri genci yeniden stüdyoya davet etti. Sunucu, Zuhur’un annesinin Bakü’de yaşayan ‘Sadakat’ adlı bir kadın olduğunu, ‘Senan’ adlı bir dayısı olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Atan (Baban) teze (yeni) rahmete gider. Senan'ın dışında Müşfik ve Salman adlı dayıların var. Ananın ise işitme ve danışma (konuşma) problemi var. Lâl kendisi. Sana dendiği gibi sen tecavüz neticesi dünyaya gelmişsin. Senin anan bu tecavüzün ardından danışmasını yitirmiştir.”

Program sunucusu Zuhur’a annesinin en azından stüdyoya getirilerek yıllar sonra oğluna kavuşmasını önerdi. Stüdyo konukların gözyaşları içerisinde izlediği bu diyalog karşısında bir süre konuşamayan Zuhur, ağlayarak bu öneriyi kabul etmedi:

“Ben onları istemirem. Ben bundan sonra onlara evlat olabilmerem. Benim validelerim (annem) var. Ben onlara evlat olabilirim. Beni onlar büyüttü. Hasta olduğumda benim başımda gece-gündüz bu insan başımın üstünde durdu.”

6 Mart 2015 Cuma

Sevil Atasoy 23 yaş genç eşinden boşandı

2010 yılında Hüseyin Ekinci ile evlenen Sevil Atasoy eşinden boşandı.


İstanbul Aile Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya Prof. Dr. Sevil Atasoy ile avukatı ve davalı eşi Hüseyin Ekinci katıldı. Mahkeme hakimi, söz verdiği davacı eş Sevil Atasoy’a, “Eşinizle boşanmayı gerektirecek geçimsizlik var mı? Ayrı yaşıyor musunuz?” sorusunu yöneltti.

Vatan'dan Tolga Atar'ın haberine göre Atasoy da mahkeme hakiminin bu sorusu üzerine, “Evet aramızda şiddetli geçimsizlik var. Şu anda ayrı yaşıyoruz. Boşanma konusunda anlaştık. Birbirimizden alacak-verecek, nafaka ve tazminat talebimiz yoktur. Boşanmamıza karar verilsin” dedi.  Atasoy’un eşi Hüseyin Ekinci’nin de aynı yönde ifade vermesinin ardından mahkeme tarafların boşanmasına karar verdi.

Prof.Dr. Sevil Atasoy, ilk evliliğini 1968’de Alpaslan Ataman, ikinci evliliğini 1971’de Faruk Atasoy ile yaptı. Prof. Atasoy, üçüncü evliliğini 24 Ağustos 2010 tarihinde kendisinden 23 yaş küçük Hüseyin Ekinci ile yaptı. Prof. Atasoy’un bir kızı bulunuyor.

Ünlü gazeteci de aday aday oldu

Gazeteci Çiğdem Anad, Milletvekili Genel Seçimleri'nde CHP’den İstanbul 2. Bölge ön seçim adayı oldu.

Mesleğine 1987'de TRT'de haber dairesi muhabiri olarak başlayan Anad, 1990'a kadar ‘Haber’ adlı Yarışma programının yapımcılığı, ‘Profil’ adlı biyografik programın yapım yardımcılığı, ‘Gün Başlıyor’ programının yapım yardımcılığı, ‘Ekonomi’ programı yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştı. Daha sonra bir süre star TV'de muhabirlik de yapan Çiğdem Anad, ATV'de 1991 – 1993 yılları arasında 32. Gün programı muhabiri olarak ve sonra 1993 – 1997 arasında da “Son Durak” programının yapımcısı ve sunucusu olarak görev yaptı.

En son NTV'de "Evet - hayır" adlı bir program sunan Çiğdem Anad, daha sonra geçtiği CNN Türk'te 9 yıl çalışıp bir ara istifa etti. 2007 de, NTV kanalında Haydi Gel Bizimle Ol isimli sohbet programını sundu. 2009 yılında 10 Kadın programının yanı sıra perşembeleri siyaset programı sundu. Son olarak çalıştığı NTV'den de ayrılmak zorunda kaldı.

Çiğdem Anad'ın belgesel yapımlarının yanı sıra, iki tane de kitabı vardır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bir anne Kabataş'ta tacize maruz kaldı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Metal Sendikası Kadın İşçileri 20. Büyük Kurultayı'nda yaptığı konuşmada ''Gezi olayları sırasında bir anne yanında çocuğu olduğu halde Kabataş'ta tacize maruz kaldı. Kimse o kadını taciz edenleri kınamadı, peşine düşmedi.Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı'' dedi.

Erdoğan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

EY BATI, BİZE SIĞINAN MÜLTECİLER İÇİN NE YAPTINIZ?

Konuşmamın hemen başında bugün ebediyete uğurlayacağımız kahraman pilotlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum.
Ey Batı, lafa gelince kadın haklarını savunuyorsunuz. Ama bize sığınan mülteciler için ne yaptınız.
Biraz mali destek verin dediğinizde oraya hiç yanaşmazlar. Tüm Batı'da 150 bin sığınmacı var. Bizde ise 2 milyon.
Bu nerden geliyor. Bu kültürümüz ve inancımız gereği yaptığımız bir uygulamadır. Onun için Türkiye güçlüdür ve büyümeye devam edecektir.
İnsana değer vermeyen hiçbir ülkeyi büyükler kategorisinde saymam.

BOMBALAR ATARAK KADINI MAĞDUR ETMEK SUÇ DEĞİL Mİ?

Yıkılan evin başında gözyaşı döken, eşini kaybettiği için ağlayan, evi yıkıldığı için yüreği yanan kadındır. Acısı hissedilmeyen bu kadınların yaşadıkları insanlığın yarasıdır.
Bir tarafta kadın hakları diye kamuoyu ayağa kaldırılırken diğer tarafta kadınların yaşadıkları konusunda duyarsızlık var.
Bir tarafta eşitlik diye yer gök inletilirken diğer tarafta ölümler ve şiddet karşısında eşitlik oluyor. Bombalar atarak kadını mağdur etmek suç değil mi.
Kadının önce yaşama hakkına saygı duyulmalı.

O KADIN BARIŞ İSTİYOR

Hayatı her an tehdit altında bulunan evi başına yıkılmış olan aile fertlerinin her birinin geleceği hakkında endişe duyan kadına siz Kadınlar Günü'nü anlatamazsınız. Çünkü o her gün varlık yokluk içinde. O kadın kendisine çiçek uzatılmasını istemiyor. O kadın huzur istiyor, barış istiyor.
Mısır’da Esma'ları katledenlerin kadının adını ağzına almasına almaya hakkı yoktur.
Ülkelerinde bir meta gibi alınıp sayılan kadınlara ses etmeyip de kadının örtünmesini yasaklayanların kadının ağzını almaya hakkı yoktur.
Kadınla erkeği aynı yarışa sokmak kadının hakkını savunmak değildir.Kadını Allah’ın bir emaneti olarak görmek kadına karşı ayrımcılık değil tam tersi kadını baştacı etmek kadını yüceltmektir. Kadının analık vasfına vurgu yapmak ayrımcılık değildir.

ANASININ AYAKLARININ ALTINI ÖPEN BİR EVLADIM

Bazıları diyor ki 'Bize ana demeyin, biz kadınız.'
Ben anasının ayaklarının altını öpen bir evladım. Anacığım ayağını çekerdi ben zorla öperdim derdim ki benden cennetin kokusunu mu esirgiyorsun. Bu idrake varabilmek kolay bir iş değil.
Peygamberimiz kız çocuğunu erkekten ayırmayan ve en iyi şekilde yetiştiren babaları cennetle müjdelemiştir.
Kadın cinayetleri üzerinden bir milletin kültürünün, inancının itham edilmesine müsaade edemeyiz.
Geçmişte yaşanan sancılı olayların mağdurların başında kadınlar geliyor. Tüm yıkımların yükünü kadınlar omuzlamıştır.

SADECE BAŞÖRTÜLÜ DİYE MERVE HANIMA YAPMADIKLARINI BIRAKMADILAR

Bu ülkenin Meclisi'nde sadece başörtülü olduğu için Merve hanıma yapmadıklarını bırakmadılar. Hatta vatandaşlıktan çıkardılar.
Benim de iki kız evladım aynı akıbete uğradılar. Evlatlarım kotaya, katsayıya tabi tutuldu. Siz imam hatip mezunusunuz dediler üniversiteye sokmadılar. Bizim kızlarımızı cebren okullardan dışarı attılar.
Erkek ve belli kalıpta bayanlar kamuda çalışıyor da neden başörtülü kadınlar kamuda çalışmasın. Bu İngiltere’de ABD’de oluyor da benim ülkem de neden olmasın.
Başı açık başı örtülü bu ayrımcılık niye. Yıllarca bunu yaptılar.

BİR ANNE KABATAŞ'TA TACİZE MARUZ KALDI

Gezi olayları yaşadık değil mi. Gezi olayları sırasında bir genç kadın. Bir belediye başkanının gelini. Bir anne yanında çocuğu olduğu halde Kabataş’ta tacize maruz kaldı. Kimse o kadını taciz edenleri kınamadı, peşine düşmedi.
Tacize uğrayana kadına ise etmediklerini bırakmadılar. Terbiyesizce ahlaksızca o kadının üzerine gittiler.
Hatta o hanımefendiyle ilgili yazılar yazan 4 tane bayan köşe yazarına da olmadık hakaretler ettiler. Şimdi de sosyal medyada üzerine gitmeye devam ediyorlar.
Hatta bu hanımefendi ile ilgili gidip incelemesini yapıp olumlu yazılar yazan 4 tane bayan köşe yazarına da olmadık hakarette bırakmadılar.
Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı.
Çarşaflı kadınlara rozetler takarken diğer tarafta çarşaflı kadınları köle olarak gösteren sergiler açtılar.
Benim annem de başörtülü edebiyatı yaparken elleri öpülesi anaları evlatlarının mezuniyetlerine almadılar.
Demek ki bunlar için önemli olan kadının kendisi değil sadece bazı kadınlar.

EN AZ 3 ÇOCUK TAVSİYESİNDE BULUNDUĞUMDA HAFİFE ALANLAR OLUYOR

Her türlü ayrımcılığa olduğu gibi kadına karşı ayrımcılığa karşı mücadele ettim. Bundan sonra da var gücümle mücadele edeceğim.
Şiddete maruz kalarak hayatını yitirmiş tüm kadınlarımıza, kızlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Şiddet uygulayanları da lanetle anıyorum.
Biz kadının çalışmasına asla karşı değiliz. Kariyer yapmak isteyen kendi işini kurmak isteyen kadının yanındayız. Sosyal hakların kısıtlanmasına kadının hakkının sömürülmesine asla müsaade etmeyiz.
Bugün kadınların iş hayatındaki yeri eskisiyle mukayese edilemeyecek kadar iyi durumdadır.
Çocuk her işin bereketidir. Çocuk rızkıyla gelir bunu da biliniz. Çocuk evin neşesidir. Geleceğin teminatıdır.
Ben katıldığım nikah törenlerinden en az 3 çocuk tavsiyesinde bulunduğumda bunu hafife alanlar oluyor. Onlar tehlikenin farkında değildir.
Bu bir para meselesi de değil. Zenginlerin ailelerine bakın. Ya bir ya iki çocuğu vardır. Bu para meselesi değil. Başka bir mesele. (hürriyet.com.tr)

Lalezar öğretmen herkesi ağlattı

Tekirdağ’ın Çorlu İlçesi Mimar Sinan Anadolu Lisesi’nde edebiyat öğretmeni 28 yaşındaki Lalezar Kara, tek başına yaşadığı evinde ölü bulundu.


Çorlu Mimar Sinan Anadolu Lisesi'nde edebiyat öğretmeni Lalezar Kara’nın önceki gün okula gelmemesinden şüphelenen arkadaşları polise haber verdi.

Zafer Mahallesi’nde Lalezar Kara’nın oturduğu eve giden polis ekipleri, çilingir yardımıyla girdiği evin oturma odasında Lalezar Kara’yı ölü olarak buldu.



Epilepsi hastası olduğu belirtilen Lalezar Kara’nın öğretmen arkadaşı F.Ö. gözyaşlarına boğulurken, Cumhuriyet Savcısının yaptığı incelemenin ardından genç öğretmenin cesedi otopsi Çorlu Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Olayla ilgili olarak soruşturma sürüyor.

5 Mart 2015 Perşembe

Türkiye'nin Gamze'si kansere yenik düştü

Türkiye’nin kendisi için seferber olduğu lösemi hastası Gamze Akbaş (31) İzmir'de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.      

Türkiye’nin “Oğlum Atakan için yaşamak istiyorum” çığlıklarıyla tanıdığı lösemi hastası Gamze Akbaş, tedavi gördüğü hastanede sabah saatlerinde hayatını kaybetti.
Türkiye, lösemi hastası İzmirli bankacı Gamze Akbaş'ı, 3 yaşındaki oğlu Atakan'a yazdığı mektupla ve "Ölmek istemiyorum, Atakan'ın büyüdüğünü görmek istiyorum" feryadıyla tanıdı. Doktorlar tarafından 3 aylık ömrünün kaldığının söylenmesi ve genç annenin yürekleri titreten feryadı, bir anda ülkenin gündemine oturdu.

20 bin kişi kan vermek için sıraya girdi. Türkiye'nin 'Gamzeli anne' diye nitelendirdiği Akbaş, oğlunun onu hasta haliyle görmemesi için ondan aylarca uzak kaldı. Uygun kemik iliği ise aylar sonra İtalya'da bulundu ve genç anne hasretini çektiği oğluna kavuştu. Ancak Gamze Akbaş sabah saatlerinde tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Akbaş’ın yaşama tutunma sebebi olan oğlu Atakan’ın ise annesini kaybettiğinden henüz haberi olmadığı belirtildi.

“KELEBEKLER KADAR KISA OLMAYACAK ÖMRÜM”
Son röportajını 4 Şubat’ta röportajını İHA’ya veren Gamze Akbaş, “Kelebekler kadar kısa olmayacak ömrüm” diyerek yaşama azmini göstermişti. Dünya Kanser Günü’nde kendisiyle aynı kaderi taşıyan Melis Akbaş’ın hayat resmi hediye ettiği Gamze Akbaş son röportajında şunları söylemişti:
“Hediyen için o kadar sevindim ki. Kalplerimiz birbirimizle aynı atıyor. Bu zaferi biz yendik. Yenecek olanlar da var. Kelebekler kadar renkli, ama kelebekler kadar da kısa olmayacak ömrümüz. Tamam mı? Ben senin düğününe geleceğim. Sende benim oğlumun düğününe geleceksin.

Oy yandı yavrusuna, ben yandım yavruma. Ben oğlumu göremeyeceğim diye, o gözlerinin önünde eriyecek diye. Aslında farklı gibi ama aynı ortak duyguydu yaşadığımız. Hayata tutunmak zorundaydık. O evladı için, ben oğlumun yanında olmam için şu an işe yaramasam da hiç olmazsa nefes alıyorum. Bunun mutluluğu çok güzel. Soyadlarımızdan dolayı akraba olduğumuzu düşünenler çok oldu. Kader ortaklığımız varmış öyle diyelim. Akraba değiliz. İnşallah sonumuz güzel olur önemli olan o. Renkli renkli günlerimiz olsun.”

“ÖLMEYİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE TUTUNACAK DALINIZ SİZİ ÇEKİYOR”
Çok zor günler geçirdiğini belirterek kanser hastalığıyla mücadele edenlere de tavsiyelerde bulunan Akbaş, sözlerine şöyle devam etmişti:
“Sevdiklerinizin yanınızda olması çok önemli. Eşim, anne, babam kardeşim, Atakan. Hastanedeyken hem ölümü düşünüyorsun hem de Atakan’la buluşunca yapacağın şeyleri düşünüyorsun. Bir şeye muhakkak tutunmak lazım. Her şey o zaman daha inançlı ve güzel oluyor. Hastalığı hiçbir zaman düşünmedim. Çektiğiniz acılar hepsi unutuluyor. Tutunacak dalınız varsa ölmeyi düşündüğünüz an o tutunacak dal gelip sizi o kuyudan çıkarıyor.”

YARIN TOPRAĞA VERİLECEK
Akbaş’ın cenazesi, yarın Karşıyaka Ali Gültekin Camisi’nde öğle namazına müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Doğançay Mezarlığı’nda toprağa verilecek 

Yasak aşk meyvesiyim, Ak Parti'den adayım

Kıyafeti ve partiyi şok eden özgeçmişi ile dikkatleri çeken Ece Tuncer'in Bitlis'ten milletvekili aday adaylığı için Ak Parti'ye başvurusu yapması teşkilatı hareketlendirdi.

Modern kıyafeti ve partiyi şok eden özgeçmişi ile dikkatleri çeken Ece Tuncer’in Bitlis’ten milletvekili aday adaylığı için Ak Parti ’ye başvurusu yapması teşkilatı hareketlendirdi. Tuncer’in, “yasak aşkın meyvesiyim, Ak Parti ’den milletvekili adayıyım” şeklindeki açıklamaları hem Bitlis teşkilatı hem de Ak Parti Genel Merkezi’nde şaşkınlık yarattı. Tuncer’in geçtiğimiz hafta sonu yapılan temayül yoklamasına girdiği ve üç oy aldığı ortaya çıktı.

Milliyet'ten Önder Yılmaz'ın haberine göre Tuncer, özgeçmişi konusunda kendisine yöneltilen sorular üzerine şu çarpıcı açıklamaları yaptı: “Eski Bakan Kamran İnan’ın eşi, asil ve soylu kadın , Fransız asıllı aristokrat ailenin kızı olan öz annesi Merhume Annetta Alice Yasemin İnan doğunun ve güneydoğunun en büyük aşiret lideri (Şavak-Şafak aşireti) olan ayrıca o dönemin Erzincan vergi rekortmeni olan Seyid Hacı Mehmet Ali Ulukaya ile yasak aşklarının meyvesi olarak dünyaya gelmişim. Kamran İnan kırk yıl bu sırrı saklamak için her yola başvurmuştur.”

4 Mart 2015 Çarşamba

Cemre'den kötü haber

İzmir’in Balçova İlçesi’nde, duş almak için banyoya giren Prof. Dr. Aydın Şanlı ile İl Sağlık eski Müdür Yardımcısı Dr. Nesrin Gedik’in 17 yaşındaki kızları Cemre Şanlı, şofbenden sızan gazdan zehirlendi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım ünitesine kaldırılan genç kızın beyin ölümü gerçekleşti.

Balçova’da, babası Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aydın Şanlı’nın evinde kalan 17 yaşındaki Cemre Şanlı, duş almak için banyoya girdi. Ancak Cemre’nin uzun süre dışarıya çıkmaması üzerine banyonun kapısını açan evdekiler, genç kızı baygın halde buldu. Cemre Şanlı, hemen babasının da göreve yaptığı Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Acil serviste ilk kontrolleri yapılan Cemre, sağlık durumu ciddi olduğu için yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Ancak babasının meslektaşlarının çabalarına rağmen Cemre, yaşama tutunamadı ve beyin ölümü gerçekleşti.

MUCİZE KIZLARI İÇİN OLMADI

Cemre’nin beyin ölümü haberi, yakınlarını üzüntüye boğdu. Yıllardır başka bedenleri hayatta tutmak için mücadele eden Cemre’nin babası Prof. Dr. Aydın Şanlı ile İl Sağlık eski Müdür Yardımcısı Dr. Nesrin Gedik, kızları için aynı mucizeyi gerçekleştiremedi. Anne ve babanın kızlarının, organlarını bağışlayıp bağışlamadıklarına yönelik ise hastaneden henüz açıklama yapılmadı. (hürriyet.com.tr)

Gül'ün seyyar sürprizi

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün akşam saatlerinde Tarabya Sahili’nde yürüyüşe çıktı. Gül, boğazın kıyısında tezgahı olan seyyar satıcının sürpriz davetiyle karşılaştı.

Gül, kendisine yapılan çay ikramını geri çevirmedi. Seyyar soba etrafına konan tabureye oturan Gül’e çevrede olta ile balık tutan vatandaşlar da ilgi gösterdi. Gül ve balıkçılar, kendilerine ikram edilen çayı içerek sohbet ettiler. Burada yaklaşık yarım saat misafir olan Gül’ün bu anları cep telefonuyla çekilen fotoğraflara da yansıdı.

Türkiye güzeli siyasete giriyor

1992 yılında Türkiye güzeli seçilen eski manken Özlem Kaymaz, İstanbul 1’inci Bölge’den milletvekili aday adayı olduğunu sosyal medyadan duyurdu... 

Kaymaz, paylaştığı fotoğrafın altına şunları yazdı; 

CHP İstanbul 1.Bölge milletvekili aday adaylığı başvurusu yapılmıştır... Bir kadın, bir anne , bir yüzücü, bir yelkenci, bir İtalyan Liseli, bir Galatasaraylı, bir Kadıköylü , bir Türkiye Güzeli , bir engelli çocuk annesi , bir Cumhuriyet çocuğu olarak 16 yıl ülkemden uzakta yaşadıktan sonra şimdi kendi vatanımda, hepimizin davası için elimi taşın altına koymaya karar verdim!... Allah utandırmasın. Yolumuz açık olsun... Kısa süre mankenlik yapan Özlem Kaymaz, Hollandalı bir iş adamıyla evlenip Hollanda’ya yerleşmiş, 16 yıl aradan sonra Türkiye’ye dönmüştü. Kaymaz'ın, Tara, Dante ve Daniel adında üç çocuğu var...




AKP Şirin, PKK Ferhat

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Çözüm Süreci görüşmeleri kapsamında açıklanan 10 maddelik mutabakat metnine 10 maddeyle itiraz etti, “Her bir maddesi musibet, her bir maddesi melanet” dedi. MHP Grubu’nda konuşan Bahçeli, özetle şunları söyledi:


 “30 Ekim 1918’de, Mondros Limanı’nda imzalanan 25 maddeden mütevellit mütareke şartları neyse 28 Şubat 2015’te ilan edilen ihanet mutabakatı aynısıdır. 433 maddelik Sevr Antlaşması’yla, bu ihanet metni arasında hiçbir fark yoktur. Bebek katilinin 10 maddelik ihanet metni şiir dinletisi gibi dinlenmiş, gösterime giren tiyatro oyunu gibi izlenmiştir. İhanetin belgeli haline tam bir itirazımız vardır.

Hürriyetin haberine göre; PKK’nın silah bırakma çağrısı zaman kazanmaya dönük bir manevradır ve kandırmacadan ibarettir. Silah bırakan varsa o da AKP hükümetidir. PKK’nın silah bırakacağını ummak ve beklemek, ahmaklık ve gaflettir.

PKK’nın olağanüstü kongreyle silah bırakmasını istemek, siyasallaşma ve meşrulaşma çabalarına sinsi bir ilavedir.

Caninin mesajı, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanı olarak takdim ve servis edilmiştir. Kurnazca kaleme alınan ifadeler, PKK’nın sözde zafer kazandığının, silah vasıtasıyla siyasal emellerine ulaşma sınırına geldiğinin dolambaçlı yollarla duyurusudur.

İhanet metninde demokratik siyasetin tanım ve içeriğinden bahsedilmektedir. Bu apaçık bir şekilde PKK’nın silahlı ve silahsız militanlarının siyaset yapabilmesine dönük tuzaktır. Başbakan ise demokratik siyasetin önü açılacak diyerek sevincini gizleyememiş, doğal olarak PKK’nın oltasına sazan gibi takılmıştır.

Demokratik çözümün yerel ve ulusal boyutlarıyla ilgili değerlendirmesi tamamen özerkliğin inşasına dönük bir projedir. AKP-PKK ortaklığı, üniter milli devlete vade biçmiştir.

İmralı canavarı, özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvencelerinden dem vurmaktadır. Türkiye’de özgür, eşit olmayan vatandaş mı vardır? Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes bizim için Türk’tür. Anayasa’dan vatandaşlık tanımını tümden çıkarmak veya etnik temelde marjinal tanımları yerleştirmek suçtur ve soysuzluğun damgası olacaktır.

Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına yönelik başlıklar kısmı; yasa ve ahlak dışı bölücü organizasyonların sivil toplum örgütü sayılmasını amaçlamaktadır.
İmralı canisinin Çözüm Süreci’nin sosyo-ekonomik boyutlarıyla, sürecin sözde demokrasi, güvenlik ilişkisi, kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınmasını dayatması tam bir karartma ve akıl tutulmasıdır. İç Güvenlik Paketi, HDP ve PKK’nın tenkitleri kapsamında tekrar ele alınacaktır. AKP, HDP’nin arka bahçesi, PKK’nın koşu bandıdır.

İmralı canisi yattığı hücreden, kimlik tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesine atıf yapmıştır. Teröristbaşı kimlik tanımlamaktan bahsediyor, AKP ise buna ses çıkarmıyor. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nı, bu ülkenin Başbakanı’nı PKK’lıdan ayıran, ayrı tutan ve farklılaştıran artık ne kalmıştır? PKK Başbakanlık’tadır, Saray’dadır.

Anlaşılan, Öcalan ve Erdoğan aralarında saat gibi çalışan bir işbölümü yapmışlardır. Erdoğan ve Öcalan yanlarına 23 Nisan Başbakanı’nı da alarak Türkiye’nin fişini çekmek için son rötuşları yapmaya koyulmuşlardır. Kandil’de petrol aramaya kadar işi götüren AKP, PKK’ya uyuşturucu ve silah kaçakçılığından sonra yeni gelir kapıları açmanın derdindedir. AKP Şirin, PKK Ferhat olmuş; dağları delerek vicdanlarına müzakere kınası sürmüşler, beraberce milli ahlak ve güvenliğin kanını dökmüşlerdir.