17 Haziran 2015 Çarşamba

Süleyman Demirel'in ölüm nedeni belli oldu

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in saat 02.05'te solunum yolu enfeksiyonu ve kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi.


Özel Ankara Güven Hastanesi'nden yapılan açıklamada, Demirel'in vefatına ilişkin bilgi verildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Değerli Türk Milletine, 9. Cumhurbaşkanımız  Sayın Süleyman Demirel, 13 Mayıs 2015 tarihinde böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği ve akut solunum yolları enfeksiyonu sebebiyle hastanemize yatırılmıştır. Takip eden günlerde  sağlık  durumu giderek ağırlaşmış ve tedavileri devam etmekte iken, 16 Haziran  2015 tarihinde solunum ve kalp fonksiyonlarında ileri derece kötüleşme olmuştur.  Yapılan tüm girişimlere  rağmen cevap alınamamış, 17 Haziran 2015 saat 02.05'te  hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve Türk Milletine başsağlığı dileriz."

Süleyman Demirel vefat etti

Süleyman Demirel bugün saat 02:05’te yaşama veda etti. Türk siyasetinin son 50 yılında hep o vardı. Başbakan olarak, ana muhalefet partisi lideri olarak, yasaklı dönemde “Bir bilen” olarak, Cumhurbaşkanı olarak… Unutulmaz icraatları, hala dillerden düşmeyen sözleri özellikle de adeta Türk demokrasisi ile özdeşleşen fötr şapkası. Lakabı, Baba, simgesi şapkaydı… Onun 91 yaşında vefatı ile Türkiye bir anlamda şapkasız kaldı…


13 Mayıs'ta hastaneye kaldırılan Süleyman Demirel'in durumunun bu geceyarısından sonra ağırlaştığı ve saat 02.05'te yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybettiği belirtildi. Demirel'in ölüm habereni Güven Hastanesi görevli doktorlarından Banu Akın doğruladı.


Süleyman Demirel’in İslamköy’de defnedileceği alan önceden belirlenmişti. Süleyman Demirel Demokrasi Müzesi ve Külliyesi’nin de bulunduğu İslamköy’ü yukarıdan gören Çalca Tepe’de, Demirel için yaklaşık 10 metrekarelik ve 3 metre derinlikte anıt mezar yeri geçen yıllarda hazırlanmıştı. Demirel’in önce İslamköy Mezarlığı’nda bulunan aile kabristanlığındaki eşi Nazmiye Demirel’in mezarının yanına, sonra anıt mezar yapılacak alana mı defnedileceği, yoksa doğrudan Çalca Tepe’de hazırlanan yere mi defnedileceği henüz netlik kazanmadı. Demirel’in cenazesi devlet töreninin ardından cuma günü İslamköy’de toprağa verilecek.

Süleyman Demirel kimdir?

Isparta'nın Atabey ilçesine bağlı İslamköy'de doğdu. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyon'da bitirdi. Şubat 1949'da İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Elektrik İşleri Etüd İdaresi' nde göreve başladı. Önce 1949-1950, daha sonra 1954-1955 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri'nde barajlar, sulama ve elektrifikasyon konularında ihtisas yaptı. 1954 yılında Barajlar Dairesi Başkanı, 1955 yılında da Devlet Su İşleri Genel Müdürü oldu.

1962-1964 yılları arasında serbest müşavir-mühendis olarak çalıştı. Aynı yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde su mühendisliği konusunda dersler verdi.

SİYASETE GİRİŞ

Siyasî yaşamına, 1962 yılında, Adalet Partisi Genel İdare Kurulu üyeliği ile başladı. 28 Kasım 1964 tarihinde bu partiye genel başkan seçilmesinin ardından, kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 tarihleri arasında görev yapan koalisyon hükûmetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 10 Ekim 1965'de yapılan genel seçimlerde başında bulunduğu AP, yüzde 53 oy alarak tek başına iktidar oldu. Bu seçimlerde Isparta Milletvekili olarak Parlamento'ya girdi ve Türkiye'nin 12. Başbakanı olarak hükûmeti kurdu.


Bu hükûmet 4 yıl sürdü. 10 Ekim 1969 tarihindeki genel seçimlerde de Adalet Partisi yine tek başına iktidar oldu. Böylece, 31. T.C. Hükûmeti'ni kurdu. Daha sonra, parti içi bir kriz dolayısı ile, 32. T.C. Hükûmeti'ni kurmak durumunda kaldı. 12 Mart 1971 muhtırası üzerine, başbakanlık görevini bıraktı. 1971 ile 1980 arasında, 1975, 1977 ve 1979'da 3 defa daha hükûmet kurdu. 12 Eylül 1980 müdahalesi üzerine görevi bıraktı ve 7 sene yasaklı olarak siyaset dışı kaldı. 6 Eylül 1987'de yapılan halk oylaması ile yasaklar kaldırıldı ve 24 Eylül 1987 tarihinde, Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı'na seçildi.

40 YAŞINDA BAŞBAKAN OLDU

29 Kasım 1987'de yapılan genel seçimlerde Isparta Milletvekili olarak tekrar TBMM'ne girdi. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimler sonrasında, DYP ile Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin biraraya gelerek kurduğu 49. T.C. Hükûmeti'nde Başbakan olarak görev aldı. 30 yaşında genel müdür, 40 yaşında önce parti genel başkanı, sonra başbakan olmuş; 12 seneye yaklaşan başbakanlık görevinde, Türkiye'nin kalkınması ve gelişmesine büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye'nin en genç genel müdürü, en genç başbakanı ve İsmet İnönü'den sonra en uzun başbakanlık yapmış kişisidir. 6 dönem Isparta Milletvekilliği yapmış, 7 sene yasaklı kalmış, 6 defa hükûmetten gitmiş, 7 defa hükûmet kurmuştur. 16 Mayıs 1993 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Demirel bu görevi 16 Mayıs 2000 tarihine kadar sürdürmüştür.

16 Haziran 2015 Salı

Deniz Baykal: Kasedi yüzüne söyledim

7 Haziran seçiminden 3 gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı sürpriz görüşmeyle gündeme oturan CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, çok merak edilen o sorunun yanıtını Hürriyet’e açıkladı: ''10 Haziran'daki görüşmede bunu Sayın Cumhurbaşkanı'na da söyledim''


Erdoğan’ın davetini kabul etmesi kendisinin 2010 yılında CHP Genel Başkanlığı’nı bırakmasına neden olan kaset komplosunda Erdoğan’ın rolüne dair kanaatinin değiştiği anlamına mı geliyordu? Baykal’ın bu soruya yanıtı duygusallığa teslim olmayan karakterini çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. O yanıtı ve Erdoğan’la ilişkisinin köşe taşı olarak görünen meşhur 2003 randevusuna dair tarihi detayları ilk kez okuyacaksınız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Haziran seçiminin ardından neden Meclis’e giren siyasi partilerin liderlerinden önce sizinle görüşmek istedi? Kendisinin geçmişteki hukukunuz nedeniyle size özel bir güveni mi var?

Bana onun değil herkesin güveninin olması için yeter sebebim var. Çünkü ben kimse aleyhinde hiçbir tezgâh kurmadım.
Ama size tezgâh kuruldu...
Evet, onları da taşıdım.

Genel Başkanlığı bırakmanıza neden olan kaset komplosunda o zaman başbakan olan Erdoğan’ın sorumluluğuna işaret eden açıklamalarınız var. Nisan 2013’teki röportajımızda ‘Bunun Başbakan’ın bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığını düşünüyorum’ demiştiniz.

Aynen. Hâlâ aynı kanaatteyim, o ayrı bir iş. O bununla ilgili değil. Bu devlet işi.
Nasıl oluyor da bunun bu kadar üzerine çıkıp siyaset yapabiliyorsunuz? Kişisel kırgınlıklarınızı bir kenara itebiliyorsunuz öyle mi?

Evet, aynen öyle işte. İnsanlar bunu anlamıyorlar, siyasetimizin problemi budur. Ama benim olayım aynen budur. Ben onu yaşadım. Görüşümü de istifa ederken söyledim. 2013’te sizinle konuşurken aynen tekrar ettim. 2015’te şimdi bana soruyorsunuz, yine aynı şeyi söylüyorum. Hadi size şunu da söyleyeyim, belki yanlış yapıyorum ama... Bunu Sayın Cumhurbaşkanı’na da söyledim.
10 Haziran 2015 görüşmesinde mi?
Evet.
Ne söylediniz?
Size söylediğimi ifade etmem yetmedi mi?


BANA YAŞATILAN ACILAR BİR YANA ŞİMDİ DEVLET İŞİ YAPIYORUZ

Bana 2013’te söylediğinizin aynısını ona da söylediniz, doğru mu?
Bir şeyi herkesin anlaması için bunu söylüyorum. Benim yaşadığım olaylar, maruz kaldığım haksızlıklar ve komplolar, bana yaşatılmak istenen acılar, onun karşısında takınılan tavırlar bir yana. Hiç onlarla meşgul değilim. Bunun hesabını hukuk ve tarih zamanı gelince soracaktır. Şimdi bir devlet işi yapıyoruz.

Bu şekilde mi söylediniz?
Hayır, ben bunu sana izah ediyorum. Ona izah etmem gerekmiyor, ben orada sadece kanaatimi söyledim.


KASEDE RAĞMEN AMELİYATINDAN SONRA ZİYARET ETTİM 

Yanıt verdi mi?
Gazetecilik yapma şimdi. Ben bir şey anlatıyorum sana. Ben o kadar sağlamım ki bunu muhatabına da aynen böyle söyledim. Bakın hatırlayın; o zaman başbakanken bir sağlık sorunuyla karşılaştı. Ben eşimi aldım, Sayın Başbakan’a geçmiş olsun ziyareti yaptım. O da eşiyle, kızıyla karşıladı. Tatlı bir aile sohbeti yaptık ve ayrıldık. Ben oraya giderken bu kanaatimi taşıyordum. Eşim de aynı kanaati taşıyor. Ama biz görevimizi yaptık. Şimdi Türkiye’yle ilgili benim yapmam gereken bir şey varsa; hırstı, kavgaydı, intikamdı bunları aştığımı hissediyorum ne mutlu ki. Dünyaya hiçbir zaman bu kişisel ilişkilerin, düşmanlıkların, intikam hırslarının etkisi altında bakmıyorum. İçine girdiğimiz bu yeni dönemde, Türkiye’nin toparlanması ve yeni siyasetin inşası sürecinin başarılı bir şekilde noktalanmasını istiyorum. Olur mu olmaz mı bilmiyorum ama bir şans var.
Bahçeli için de mücadele ederdim

MHP lideri Bahçeli geçen gün gazetemize yaptığı açıklamada ‘AKP Genel Başkanı’nı başbakanlığa götüren 116 günlük sürecin mimarlarından biri olduğu şüphesi vardır’ sözleriyle sizin Erdoğan’la 2002’de şaibeli bir pazarlık içinde olduğunuzu ima eden o meşhur dedikoduyu gündeme getirdi.
Şüphe yok, ben o sürecin mimarlarından, mühendislerinden, sorumlularından birisiyim. Muhalefet partisi olarak böyle bir anayasa değişikliğine destek vereceğimizi ilan ettik ve o desteği de sonuna kadar sürdürdük. Sayın Erdoğan’ın siyasi haklarını kazanmasına dönük adım bizim tarafımızdan atılmıştır. Şüpheli bir olay yok. Biz attık. Ayrıca Sayın Bahçeli o açıklamasında diyor ki ‘Türkiye’de birileri birileri adına ona sahip çıkarsa...’ Bizim bu düzenlememizin arkasında birilerinin olduğunu, birilerinin adına bu adımı attığımızı düşünüyorsa Sayın Bahçeli’nin o kanaatinin dayanaklarını derhal açıklamasını talep etmek benim hakkımdır. Birilerinin yönlendirmesiyle böyle bir adım attığımızı düşünüyorsa kimi ima ettiğini ben öğrenmek isterim. O yasal düzenleme ne zaman gelmiş? 12 Eylül döneminde gelmiş. Kenan Evren’den önce Türkiye’de böyle bir düzenleme yok. Böyle bir düzenlemeyi hukuka, milli irade anlayışına, demokrasi anlayışına sığdırmak ve bunu sürdürmeyi denemek hiçbir şekilde benim anlayışıma sığmadı. Bu çarpıklığın halkoyuna sunulması halinde bir parti genel başkanının milletvekili seçilme yasağını savunmanın ayıbını ben de taşıyamazdım, partime de taşıtamazdım. Hâlâ o yasağı savunup da kendisine demokrat diyebilmesine şaşırıyorum. Sayın Bahçeli için böyle bir yasak söz konusu olsaydı hiç kuşku yok onun için de aynı şekilde mücadele ederdim. Bu CHP’nin Türkiye demokrasisine yönelik ciddi bir olumlu adımıdır. Kimseyi sevdiğimiz için değil, ona bir kıyak olsun diye değil, doğrusu bu olduğu için yapılmıştır. Bizim parti olarak iftiharımızdır. Ben bunun sorumluluğunu üstlenerek yaptım.
Balıkçıda tezkereyi konuştuk

Beylerbeyi’ndeki balıkçıdaki o meşhur buluşma hangi tarihte olmuştu? Tayyip Erdoğan’la o görüşmenizin gündeminde Erdoğan’la ilgili yasal düzenleme mi vardı?

Sayın Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin önündeki engel olan anayasa değişikliğinin kaldırılmasına yönelik değişiklik 27 Aralık 2002 tarihinde tamamlandı. Bundan 4 gün sonra, yani 31 Aralık 2002 tarihinde 24980 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. Bizim işimiz bitti, benim işim o kadardı. Peki söylediğin balıkçı buluşması ne zaman oldu? 22 Şubat 2003’te. Neredeyse 2 ay sonra. Ben anayasa değişikliği konusunda öncülük yaparken ne Sayın Erdoğan ile doğrudan ya da dolaylı temasım oldu ne de bir başkasından bu konuda telkin aldım.

O halde iş bittikten sonra 22 Şubat’ta neden buluştunuz?

1 Mart tezkeresi öncesinde oldu o buluşma. Ben o sırada tezkereye şiddetle karşı çıkıyordum ve AKP üzerinde de belli bir etki sağlanmış bu konuda. Tezkerenin reddedilmesinin doğuracağı siyasi sonuçlar ne olabilir, çıkacak güçlükler karşısında ne olabilir? AKP’nin gerçek kurucusu bunları benimle konuşma ihtiyacı hissetti. Orada bir şey verdi de, kıyaktı da... Bunların hepsi boştur. Siyaseti bu dedikodulardan arındıralım.

Sonuçta 1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmedi. Erdoğan’ın sizinle yaptığı görüşmenin de etkili olduğunu yazıp söyleyen oldu. Bu yorumun doğru olduğunu düşünür müsünüz?

Tayyip Bey ‘yapalım mı yapmayalım mı’ noktasını değil geçmemesi halinde ne olacağını sordu. Tayyip Bey geçmesi gerektiği noktasında gayret gösterdi. Ben bir tuzak mı kuruyorum, yoksa Türkiye için doğru olanı yapma gayreti içinde miyim? Muhtemelen kafasında bu vardı. Tabii oradan başladık, YÖK’ü de konuştuk, Kıbrıs’ı da konuştuk. Tek kelime de bana ‘Eksik olma bu anayasa değişikliğinde demokratik bir atılım gerçekleştirdin’ demedi. Ne ben ona bunu hatırlattım ne o bana herhangi bir şey söyleme gereği duydu. Bu son görüşmede de (10 Haziran 2015) ben başlarken dedim ki; ‘Sizinle bir araya gelmemiz Türkiye’de daima ciddi dedikodulara yol açıyor. Spekülasyonların ardı arkası kesilmiyor. Yığınla dert üretiyoruz. Halbuki tek kelime o işleri de konuşmamıştık’. Bu şekilde karşılıklı şaka yaptık.

‘Yine kim bilir neler yazacaklar’ diye dedikodumuzu yaptınız yani.
Evet. Dedim ki ‘O görüşmede de hiçbir pazarlık olmadığını sen de biliyorsun, ben de biliyorum. Bunun için de kim bilir neler diyecekler’. Boş ver deyip geçtik...

Cansu Çamlıbel / Hürriyet

'Parsel parsel satmaya' ilk dava

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için “parsel parsel sattı” açıklaması üzerine savcılık ilk davayı açtı.


Ancak davanın muhatabı Arınç ya da Gökçek olmadı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ilk davayı, aynı olay ilgili olarak savcılığın harekete geçmesi için çabalayan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş’a açtı.

Seçimlerden önce Başbakan Yardımcısı Bülen Arınç’ın “parsel parsel sattı” ifadesini kullandı. Söz konusu şikayetler üzerine savcılık bir soruşturma dosyası açtı. Ancak aradan geçen süreye rağmen soruşturma dosyasında herhangi bir ilerleme sağlanmadı.

Buna karşılık savcılık, Gökçek’in yaptığı suç duyurusu üzerine Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş’a dava açtı.  Hazırlanan iddianamede Karakuş’un, hakaret suçundan cezalandırılması talep edildi. İddianamede Gökçek müşteki sıfatıyla yer aldı.

TUZ KOKMUŞTUR 

Hakkında dava açılması üzerine açıklama yapan Karakuş, “Gökçek, hakaret davası açacaksa Bülent Arınç’a açması gerekir” diyerek şunları söyledi:

"İddianame toplum yararına mücadele eden Mimarlar Odası ve TMMOB'a bağlı odalara tehdit niteliğindedir. Bu ülkede yargı kararlarına uymayanlar, uygulamayanlar  dokunulmazlık zırhı ile yargı önüne çıkartılmayacak; bu ülkenin bir karış toprağını, ormanını, suyunu, Atatürk Orman Çiftliği'ni  savunanlara, koruyanlara dava açılacak. Tuzun koktuğu yer işte burasıdır.”

(hürriyet.com.tr)

Tuğçe davasında karar açıklandı

Almanya'nın Offenbach kentinde 15 Kasım 2014 günü bir restoranda tacize uğrayan iki Alman kıza yardım eden Tuğçe Albayrak'ın (22) ölümüne neden olan Sanel M. (18) davasında karar açıklandı. Darmstadt Eyalet Mahkemesi'nde görülen davada, savcının 3 yıl 3 ay hapis istediği katil zanlısı Sanel M. 3 yıla çarptırıldı.


10 DURUŞMA YAPILDI

Darmstadt Eyalet Mahkemesi'nde 25 Nisan'da başlayan Tuğçe Albayrak davasında 10 duruşma gerçekleştirildi. Duruşmalar boyunca 60'ın üzerinde kişinin tanıklığına başvuruldu.


Sanel M. suruşma sırasında yüzünü böyle gizledi.
Duruşmalar sonucunda savcı Alexander Homm, katil zanlısı Sanel M.'nin, olayın yaşandığında 18 yaşından küçük olduğu için, 3 yıl 3 ay ile cezalandırılmasını talep etti.

Mahkeme Başkanı Jens Assling, bugün yapılan 10. duruşma sonrasında kararını açıkladı. Hakim Assling, Tuğçe'nin katil zanlısı Sanel M.'nin çocuk suçları kapsamında 3 yıl hapis cezasına çarptırılmasına hükmetti.

OLAY NASIL OLMUŞTU

Tuğçe Albayrak, 15 Kasım 2014 tarihinde Offenbach'taki bir restoranın tuvaletinde gece 03:30 sularında Sanel M. tarafından taciz edilen 13 ve 14 yaşlarında iki Alman kızı kurtarmak istemiş ve Sanel M. ile aralarında tartışma çıkmıştı.


Çıkan tartışmanın büyümesi üzerine Sanel M.'nin attığı bir tokat darbesiyle başını yere çarpan Tuğçe, küpesinin kulak arkasına batması nedeniyle komaya girdi. Günlerce komada kalan Tuğçe, beyin ölümünün gerçekleşmesi sonucu, ailesinin kararıyla 23 yaşına girdiği 28 Kasım'da doğum gününde hayata veda etmişti.

Ahmet YILDIRIM - ALMANYA / DHA

15 Haziran 2015 Pazartesi

'Versin Bilal’i alsın iktidarı'

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yol haritasını belirlemede seçim sonrası gerçekleştirdiği üç kritik toplantının sonuncusunu dün il ve belediye başkanları ile yaptı.


Basına kapalı olarak düzenlenen toplantıda edinilen bilgiye göre Bahçeli şunları kaydetti:

KOALİSYON OLUR AMA...

“Görüşmelere kapalı değiliz. Değişik alternatifler var. Bu koalisyon alternatifleri olmazsa erken seçim kaçınılmaz hale gelir. En yakın olabilecek tarih ise 15 Kasım’dır. AKP-MHP koalisyonu olur ama şartlarımız var. Bunları yok sayamayız. Ülkücü kıyımı önlemek için hükümet olmamızı isteyenler var ama bunun için ilkelerimizden vazgeçmemiz söz konusu değil, şartlarımızdan vazgeçmeyiz. AKP ile koalisyon kurmamızı istiyorlar. 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarını nereye koyacağız. Meydanlar hırsızlardan hesap soracağız dedi. Her bir oyun vicdani sorumluluğu var diye halka seslendik. Öteki dünyada hesabı sorulur dedik. Hırsızları nereye koyacağız? Gece yarısı torba kanunlarla kimler zengin edildi, bunlardan hesap sorulmayacak mı?  17-25 yolsuzluk soruşturmasına ilişkin hassasiyetlerimiz belli. Operasyonun üstü örtülmeye çalışılıyor. Bunu gözardı edemeyiz. Ucu nereye dayanırsa dayansın oraya gider. TÜRGEV’e yapılan bağışları verilen ayrıcalıkları ne yapacağız? Bilal’in içinde olacağı sıfırlanan paraların hesabını sormayacak mıyız? Bu sürecin bir tarafında Bilal var. Versin Bilal’i alsın iktidarı.

ABD, AKP-CHP’Yİ İSTİYOR

AKP-CHP koalisyonunu ABD istiyor, sermaye odakları istiyor. Kemal Derviş’in aylar öncesinden Türkiye’ye gelmesi önemli. Bunun zeminini oluşturmak istiyorlar ancak, hem AKP hem CHP tabanında bir muhalefet söz konusu. CHP de AKP gibi üst düzeyde bir komisyon oluşturarak görüşmelere başlandığını açıklıyor. MHP ile koalisyon isteniyor algısı yaratmak istiyorlar. Ancak asıl amaçları AKP-CHP koalisyonunu meşruiyet kazandıracak bir zemin oluşturmak.”      

(hürriyet.com.tr)

11 Haziran 2015 Perşembe

Erdoğan seçimler sonrası ilk kez konuştu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATO Congresium'da düzenlenecek 4. Uluslararası Öğrenciler Mezuniyet Töreni'ne katıldı. Hükümet kurma çalışmalarına değinen ve "Kimse ben deme hakkına sahip değil" diyen Erdoğan, "Herkes egolarını bir kenara koyup, bir an önce ülkemizde hükümet kurulmalı" ifadelerini kullandı.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan seçimlerin ardından ilk kez burada konuştu. Erdoğan koalisyon hükümeti ve genel seçimleri şu sözlerle değerlendirdi:

 "HERKES EGOLARINI BİR KENARA KOYUP..."

Türkiye’yi hükümetsiz, Türkiye’yi başsız bırakan, egolarına mahkum olanlar, ne tarihe ne de milletimize bunun hesabını veremezler. Onun için de anayasal yasal süreç içerisinde herkes egolarını bir kenara koyup, bir an önce ülkemizde hükümet kurulmalı ve kaldığımız yerden, devlette devamlılık esastır anlayışıyla bu süreç devam etmelidir. Hürriyet'in haberinden alınmıştır Milli gelirini 800 milyar dolara ulaştırmış, ihracatını 160 milyara ulaştırmış, işsizliği tek haneli rakama indirmiş bir ülke olarak bir adım geriye gidişe asla tahammülümüz yok.

"KİMSE 'BEN' DEME HAKKINA SAHİP DEĞİL"

Siyasi alanda yaşanan hiçbir gelişmenin, bu kazanımları tehdit edecek boyuta ulaşmasına izin veremeyiz. Bu bizim insanımıza karşı sorumluluğumuzun gereğidir. Asla, kimse, hangi siyasi olursa olsun, ben deme hakkına sahip değildir, biz demek zorundayız. Türkiye’nin doğrudan milletin oyuyla seçilmiş cumhurbaşkanıyım.

"EN YAŞLI ÜYE SIFATIYLA SAYIN BAYKAL İLE GÖRÜŞTÜM"

Şahsımın bu konudaki sorumluluğu çok daha büyüktür. Bunun bilincindeyim, farkındayım. Bu çerçevede genel seçimleri, ülkemizin önünde yeni bir dönem açmıştır. Bu vesileyle, dün en yaşlı üyesi olması hasebiyle sayın Baykal’ı davet ettim, kendisiyle görüşme yaptım. Hem süreci değerlendirdim, bu işin süratle kesintisiz devamı için ben üzerime düşen neyse bunu yapacağımı kendisiyle de paylaştım. Çünkü devam eden yatırımlarımız var, bunların aksamaması lazım. Çünkü bu yatırımlar tüm milletimizindir. Buradaki aksamalar milletime kaybettirir, ülkeme kaybettir. Şahsımın da, kendi şahıslarının da buna yardımcı olmaları gerekir dedik ve bunu kendileriyle paylaştık. 7 haziran genel seçimlerinin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. seçim günü sandığa giden her vatandaşıma teşekkür ediyorum. Acaba demokrasiyle övündüğünü savunan ülkelerin hangisinde bu oranda, bakın dikta rejimlerini kast etmiyorum. Yüzde 100 de olur ha. Ben normal rejimleri söylüyorum, hiçbirinde böyle bir yüksek katılım yoktur. Kimi zaman yüzlerce kilometre kat ederek başkonsolosluklarında oy kullanan her bir gurbetçimize şükranlarımı sunuyorum.

“BU TABLO KESİNLİKLE TÜRKİYE’NİN HÜKÜMETSİZ KALMASI ANLAMINA GELMİYOR”

Ortaya çıkan sonuç milletin iradesidir. Herkes saygı göstermek zorundadır. Seçim sonuçları, milletimizin tek bir partinin iktidara gelmesine imkan sağlamayan bir siyasi tablo gösteriyor. Tek bir partinin iktidarına imkan sağlamayan bu tablo, kesinlikle Türkiye’nin hükümetsiz kalması anlamına gelmiyor. Demokrasinin en önemli özelliği, işte bu tür durumlarda çözüm yollarını açık tutuyor olmasıdır. Türkiye seçim gününe kadar başka bir tabloyla karşı karşıyaydı. Pazartesi gününden sonra başka bir tabloyla karşı karşıyadır. Bu dönemi en hasarsız şekilde geçirmek için, tüm partileri serin kanlı şekilde düşünmeye ve ülkenin geleceği için sorumluluğa davet ediyorum. Anayasa’nın şahsıma yüklediği görevleri yerine getireceğimden hiç kimsenin şüphesi olmasın.

"HER TÜRLÜ ÇABAYI GÖSTERİYORUM"

İçinde bulunduğumuz sürecin Türkiye’nin kazanımlarına halel getirmeden geride bırakılması hususunda her türlü çabayı gösteriyorum, göstermeye devam edeceğim. Partilerin tercihlerini krizden değil çözümden yana kullanacaklarına inanıyorum. Umutlarını Türkiye’nin kriz ortamına girmesine bağlamış olan tüm odaklar, inşallah bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaktır. Özellikle batının, şahsıma yönelik tüm çirkin agresif hakikaten seviye kaybına uğramış o batı medyasının açıklamalarını tabi ki çirkin bulduğumu buradan açıklamak durumundayım. Bu tahammülsüzlüklerini anlamak mümkün değil. bunun bir şeyi gösterdiğini de ifade etmek istiyorum. Allah’ıma hamdolsun demek ki doğru yoldayız. Onlar övgü yağdırsaydılar, o zaman kendimden şüphe etmem gerekirdi.

İşte Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:

Değerli misafirler, yurtdışı Türkler ve akraba toplulukları başkanlıklarının değerli mensupları, sevgili öğrenciler, sizleri en kalbi duygularımla, sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de bu yıl mezun olacak tüm öğrencilerimizi tebrik ediyorum. Bu yıl mezun olacak dört bin öğrenci ile birlikte Türkiye’deki üniversiteleri bitiren, uluslararası öğrenci sayısı 60 bine ulaşıyor. Az önce Cemil’e bir nükte yaptım. Dedim ben, Uganda’dan geldiğin gün gibi göreceğim zannediyordum, ama seni farklı gördüm. Kaç kardeşsiniz dedim, yedi kardeşiz dedi. Üç kız, dört erkek. Bu yolu açanlara şükranlarımı bildiriyorum. Ülkede böyle bir hizmeti vermenin az da olsa emeği geçen bir hadimi olmanın da mefahirini yaşıyoruz. Bundan dolayı da ayrıca mutluyuz.  Zira öyle bir ecdadın torunlarıyız. Ve bu mirası bu şekilde yüklendik, inşallah bu şekilde devam ettireceğiz. Halen eğitimlerini sürdüren 70 bin uluslararası öğrenciyle birlikte düşündüğümüzde, Türkiye’nin bu alanda güçlenen bir marka haline geldiğini görüyoruz. Az önce Kudret beyin çok daha fazla öğrenci alamayız ifadesine ben tabii katılmıyorum. Unutmayın, zekat sadaka verdikçe artar. Ben bu tür hizmetleri de aynı noktada görüyorum. Eğittikçe, verdikçe, inşallah bunun bereketi çok daha fazlasıyla artar. 12 yıl önce 45 milyon dolar dünyadaki en az gelişmiş ülkelere yardım eden bir Türkiye, bugün 4,5 milyar dolar yardım ediyorsa, verdikçe arttı, verdikçe arttı, verdikçe arttı azalmadı. Daha iyi bir yere geldi.



Ben bunu da böyle görüyorum. Türkiye’deki üniversitelerden mezun olup, 160 ayrı ülkede, kendi ülkelerine hizmet vermenin çabası içinde olan tüm kardeşlerimi kutluyorum. Gerek mezunlar, gerek öğrencilere şunu tüm samimiyetimle ifade etmek istiyorum. Biz Türkiye olarak sizleri hiçbir zaman unutmayacağız, sizler de bizleri unutmayın. Aramızdaki kardeşlik ilişkisini daima güçlü tutmak için her türlü gayreti göstereceğiz. Türkiye’de öğrenim gördükten sonra ülkesine dönen her bir kardeşimi, bu ülkenin oradaki fahri elçisi olarak görüyorum. Aynı şekilde eğitimlerini sürdüren her bir öğrenci kardeşimi de, ülkelerinin Türkiye’deki fahri temsilcileri olarak kabul ediyorum. karşılıklı olarak sevgi saygı etrafında şekillendiğine inandığım büyük etkileşimin, ülkelerimiz için hayırlara vesile olmasına inanıyorum. Küreselleşme gerçeği, dünyanın neresinde olursa olsun tüm toplumların ortak tarihi kültürel ekonomik sosyal ve siyasi değerler etrafında birlikte hareket etmesini zorunlu kılıyor. Orta Afrika ile güney Asya ile Türkiye’nin ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, kaderleri birbirinden ayrı değildir. Orta Asya, Balkanlar, Kuzey Afrika, Kafkaslar zaten daha düne kadar aynı tarihi aynı medeniyet değerlerini paylaştığımız coğrafyalardır. Bizim milletimiz yüzyıllar boyunca dünyanın en büyük en güçlü devletlerine sahip olduğu halde, geçmişinde sömürgecilik ayıbı olmayan belki de tek toplumdur.

Bugün de dış politikamızın ana ekseninde dünyanın neresinde bir mağdur, mazlum varsa, ona el uzatma anlayışı vardır. Geçmişte balkanlarda, Kafkasya’da yaşanan sıkıntılarda hangi samimiyetle el uzattıysak, bugün de Irak’ta, Suriye’de Filistin’de aynı anlayışla hareket ediyoruz. Biz ülke ve millet olarak hiçbir zaman insanları derisinin rengine, konuştuğu dile göre ayırt etmedik, etmeyiz.  Çünkü biz yaratılanı severiz, yaratandan ötürü diyen, buna gönülden inanan bir milletiz. Geçtiğimiz 12 yılda 76’dan 193’e çıkan üniversite sayımız, 800 bine çıkan öğrenci sayımız ile bu alanda önemli bir hamle gerçekleştirdik. Bu çerçevede attığımız önemli adımlardan biri de, Türkiye bursları projesidir. Geçmişte farklı kurumların, farklı statülerde verdiği burslar 2012’den itibaren başbakanlığım döneminde Türkiye Bursları adı altında toplandı. Türkiye bursları kapsamında yapılan tanıtım çalışmaları, öğrenci sayısının da katlanarak artmasını sağladı. Üç yıl içinde, uluslararası öğrenci sayısı 24 binden, 70 bine ulaştı. Türkiye bursu verilen öğrenciler, dünyanın 100 farklı noktasındaki mülakatlarla belirlendi.

UGANDALI CEMİL’İN HİKAYESİ
Biraz önce de filmini izlediğimiz Ugandalı Cemil’in hikayesi bunlardan biriydi. Türkiye büyükelçiliği binasında ilanı gören cemil, internet üzerinden başvuruyu yapıyor ve köyüne dönüyor. Nasıl bir köy, oradan taa büyükelçiliğe nasıl geldiğini izledik. Bu fiili bir durum. Başvurusunun kabul edilip edilmediğine dair, elektronik postayı okumak için, saatlerce uzaklıktaki şehre yürüyerek giden cemil, bugün Erciyes üniversitesinde eğitimini sürdürüyor. Bir başka hikaye Kolombiya’dan. Bir köyünden başvuru yapan öğrencimiz mülakata girmeye hak kazanıyor. Fakat başkente gitmek için yol parası bulamıyor. Köylülerin yardımı ve büyükelçiliğimiz yardımıyla başkente geliyor ve Türkiye burslusu olarak eğitim görüyor. Bilindiği gibi Afrika’nın pek çok bölgesinde ortalama ömür 45-50 yıl. Onun için bu bölgeden gelen öğrencilerin büyük bölümü öksüz ve yetim. Türkiye bursları sadece eğitim imkanıyla değil, öksüzün yetimin elinden tutulmasına vesile olmasıyla da ayrıca değerlidir.

Türkiye’de eğitimini tamamlayıp, kendi ülkesinde bakan olan, akademisyen olan çok sayıda kişi bulunuyor. Bunları bizzat kendim yaşadım. Bu hizmetlerin gerçekleşmesinde emeği geçen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Türkiye’nin güçlenmesi, kalkınması, gelişmesi, kendi vatandaşlarımızla birlikte tüm dost ve kardeş toplumlar için de yeni bir ümit ışığının yanması anlamına geliyor.

“AFRİKA’DAKİ VİKTORYA GÖLÜ’NDE ÇIKARILAN BALIKLAR…”
Coğrafyaları sadece doğal zenginlikleriyle, stratejik değerlendirme anlayışı insanlığa büyük zarar verdi. sömürgecilik ve kölelik şekil değiştirerek varlığını bugün de sürdürüyor. Batı’da israf edilen gıdanın, Afrika’daki tüm açları doyuracak durumda olan bir düzenin sürdürülebilmesi mümkün değildir. Orta Afrika’daki Viktorya Gölü’nde çıkarılan balıklar batı ülkelerine götürülürken, bunların kılçıklarının bile bölge halkına çok görüldüğü bir düzeni kabul etmemiz mümkün değildir.

“GECE UZAYDAN DÜNYAYA BAKILDIĞINDA…”
Altı petrol, altın, elmas daha pek çok maden kaynayan toprakların üzerindeki insanların, sefalet içinde yaşadığı düzeni kesinlikle adaleti bulmuyoruz.  Gece uzaydan dünyaya bakıldığında kimi yerler ışıl ışık yanarken, kimi yerler derin karanlığa boğulmuşsa burada bir sorun var demektir. Bu düzen eninde sonunda tıkanmaya çökmeye mahkumdur.

“BATI, ARAP VE TÜRKMENLERİ VURUP PYD VE PKK’YI YERLEŞTİRİYOR”
Türkiye bu konuda tarihi olarak sorumluluk sahibidir. Biz işte bunun için dünya beşten büyüktür diyoruz. BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, dünyadaki adaletsizlikleri önlemek konusunda öncülük yapması gereken kurumların, önce kendilerini ıslah etmeleri gerekiyor. İşte buyurun, bakın sınırımızda Tel Abyad’da, Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran batı, ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKK’yı yerleştiriyor. Buna biz nasıl olumlu bakabiliriz? Bu batıya biz nasıl samimi olarak bakabiliriz.

İşte Numan Bey dün bölgedeydi. Oradan kaçan ve bize sığınan 15 bine yakın insanı biz ege denizinde veya Akdeniz’de bırakmadık. Açtık kucağımızı onları ülkemizde kabul ettik. Biz buyuz. Ama Batı’yı da görüyoruz. Onlar Akdeniz’de boğulmaya mahkum ediyor, Ege’de boğulmaya mahkum ediyor, ama biz buna müsaade edemeyiz. Okudu ya, zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biz buyuz. 

Arakan’daki Müslümandan, Irak’taki Ezidi’ye kadar yardıma ihtiyacı olan her mazluma, başka hiçbir kritere bakmaksızın el uzatmayı sürdüreceğiz. Yunus emre’den aldığımız ilhamla, gönüller yapmak için, Mevlana’nın söylediği gibi ayağımızı bu ülkeye sahipleyip tüm dünyayı dolaşmaya devam edeceğiz. Bu bakımdan çok önemli bir müktesebat ortaya çıktı. Çok daha yüksek verim elde etmek için hep birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Türkiye geçtiğimiz 12 yılda alt yapıdan demokrasiye ve uluslararası ilişkilere kadar her alanda büyük mesafe kat etti. Ülkemizin bu kazanımlarını korumak mecburiyetindeyiz. Dün büyüme rakamları açıklandı. İdeal değil, hamdolsun ilk çeyrekte sağladığı yüzde 2,3’lük büyüme oranıyla, dünyanın 14’ncü sırasında yer aldı.

Kesintisiz 22 çeyrektir büyüyen Türkiye’nin bu performansının devamı, ve bu devamının bu güven ortamının muhafazası şarttır. Dönem başkanlığını yürüttüğümüz G20’nin Antalya’da yapılacak zirve toplantısına, belirsizliği geri kalmış şekilde katılmış mecburiyetindeyiz. 2023 hedefleri herhangi bir partinin değil Türkiye’nin hedefleridir. En küçük bir aksamaya izin vermeden, bu doğrultuda yürümeye devam etmeliyiz. 
hürriyet.com.tr

Özgecan davasında bir ilk yaşanacak

Mersin'in Tarsus ilçesinde geçen şubat ayında hunharca öldürülen 20 yaşındaki Özgecan Aslan cinayeti ile ilgili 3 sanık hakkında açılan davanın ilk duruşması yarın yapılacak. Davaya müdahil olmak için yaklaşık 1000 avukat Mersin Barosu'na başvurdu. Duruşmada bir ilk de yaşanacak... Güvenlik gerekçesiyle Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı, adliyede yarın sadece Özgecan Aslan davasının görülmesine karar verdi.


Geçen 11 Şubat'ta akşam saatlerinde evine gitmek üzere minibüse bindikten sonra bir daha kendisinden haber alınamayan, 13 Şubat'ta yanmış cesedi bulunan Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan'ın öldürülmesiyle ilgili katil zanlıları tutuklu minibüs şoförü 26 yaşındaki Ahmet Suphi Altındöken, babası 50 yaşındaki Necmittin Altındöken ile arkadaşı 25 yaşındaki Fatih Gökçe'nin ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istemiyle Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan iddianameyi 15 Nisan'da kabul eden Tarsus 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkları yarın yargılamaya başlayacak.

ÜYE HAKİMLER KADIN

Ahmet Suphi Altındöken'in 'Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs ve cinsel saikle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma', Necmittin Altındöken ile Fatih Gökçe'nin ise 'Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işleyememekten kaynaklanan infialle öldürme' suçlarından yargılanacağı mahkemenin 2 hakim üyesi kadın. Başkanlığını Ercan Kumhak'ın yaptığı ağır ceza mahkemesinin hakim üyeleri ise Nesibe Çınar ve Fatma Serpil Aydın.

TEK DURUŞMA YAPILACAK

Kamuoyunun bir süre gündemini oluşturan ve hemen her yerde protesto yürüyüşlerinin düzenlendiği Özgecan cinayetiyle ilgili davanın görüleceği Tarsus Adliyesi, dava günü tarihi bir gün yaşayacak. Çok sayıda avukatın müdahil olacağı dava için adliyede polis yoğun güvenlik önlemleri alacak. Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı, adliyeyi diğer davalara kapatma kararı aldı. Güvenlik gerekçesiyle alınan bu karar çevresinde o gün adliyede Özgecan Aslan cinayeti dışında hiçbir davaya bakılmayacak.

AVUKATLARI BARO SEÇECEK

Öte yandan, davaya Mersin dışından da çok sayıda avukat müdahil olmak için Mersin Barosu'na başvurdu. Şu ana kadar yaklaşık 1000 avukatın baroya başvuruda bulunduğu belirtildi. Duruşma salonunun 100 kişi kapasiteli olması nedeniyle baro, avukatlar arasında seçim yaparak belirli bir sayıda avukatın salona alınacağı öğrenildi.

ZANLILAR SALONDA OLACAK

Özgecan cinayetinde yargılanacak tutuklu sanıklar Ahmet Suphi Altındöken, Necmittin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe'nin güvenlik nedeniyle önce duruşmaya getirilmeden bulundukları cezaevinden SEGBİS ile ifade vermeleri planlandı. Ancak, avukatların itirazı üzerine bu karardan cayıldı ve sanıkların mahkemeye getirilmesine karar verildi. Mersin Barosu bünyesinde oluşturulan savunma komitesi ise duruşma için hazırlıklarını tamamladı. Baro Başkanı Avukat Alpay Antmen, davayla ilgili şunları söyledi:

"Ailenin avukatları olarak her 3 sanığın da müşterek fail olduğunu, öldürme fiilini birlikte ortak hareket ederek gerçekleştirdiklerini, bu nedenle de her 3 sanık hakkında da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini talep edeceğiz. Hukuken olması gereken de budur. SEGBİS ile ifade alma olmayacak, bizzat duruşmada hazır bulundurulacaklar. Mahkemenin kararı bu şekildedir. Bulundukları cezaevlerinin müdürlüklerine yazı yazılmış, hazır edilecekler, o kesin. Zaten biz de bu konuda ısrarcıydık, kesinlikle SEGBİS'i kabul etmeyeceğimizi daha önce ifade etmiştik."

Ayrıca Özgecan Aslan'ın babası Mehmet ve anne Songül Aslan'ın ise şu an için duruşmaya katılmayıp, aileyi amca Yaşasın Aslan'ın temsil edeceği öğrenildi.

İDDİANAMEDEKİ DETAYLAR

Korkunç cinayetle ilgili iddianamede yer alan bir bölümü, ailenin avukatları şöyle açıklamıştı:

"Şüpheli Suphi cinsel saldırı eylemine direnen Özgecan Aslan'ı darp edip, bayılttıktan sonra vakit kaybetmeksizin diğer şüpheliler Necmittin ve Fatih'i araması, şüphelilerin de bu aramaya olumlu cevap verip yanına gitmeleri, Özgecan'ı öldürülüp ortadan kaldırılmasına ilişkin planı birlikte gerçekleştirdikleri, evin önünde arabanın içerisinde henüz ölmemiş olan Özgecan'ın A.Suphi tarafından vahşice öldürülmesine karşı koyacak bir davranışta bulunmadıkları gibi, aksine şüpheli A.Suphi'nin suç işleme kararını güçlendirici söz ve davranışlarda bulundukları, Özgecan' ı öldürüldüğü aracın başında ve yanında gözcü olarak beklemeleri, yine Özgecan'ın öldürülmesinden sonra yakılarak ortadan kaldırılması ile diğer suç delillerinin ortadan kaldırılması sürecinde suçun işlenmesini kendi aralarında yaptıkları iş bölümüne göre katkı sağlayarak şüphelinin eylemlerinin birbirilerini tamamlayıcı nitelikte olduğu, şüphelilerin öldürme eylemine ilişkin icrai davranışlarının başlaması sonucun meydana gelmesi ve suç delillerinin yok edilmesine ilişkin tüm aşamalarda tüm şüpheliler birlikte hareket ederek, fiil üzerinde ortak hakimiyet kurdukları tüm şüphelilerin irade birliği içerisinde ve yapılan iş bölümü çerçevesindeki eylemlerinin suça yardım düzeyini aştığı ve tüm şüphelilerin öldürme eyleminden müşterek fail olarak sorumlu tutulması gerektiği dosyada toplanan tüm deliller değerlendirildiğinden anlaşılmış olması gerekçeleriyle şüpheliler hakkında kamu davası açılması talep olunmuştur . (hürriyet.com.tr)

Washington Post'tan o sözleri derledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem yurt içindeki hem de yurt dışındaki gazetecilere yönelik sert eleştiriler getirmesinin ardından Washington Post gazetesi, konuya ilişkin bir derleme yayımladı. Gazete, Erdoğan’ın medyayla ilgili 17 sözünden alıntı yaptı:


Erdoğan: "Bakınız Bir ingiliz gazetesi ne diyor biliyor musunuz? Tam Batılaşmamış yoksul Müslümanların kendi ülkesini yönetmelerine izin verilemez. Sen kimsin ya? Sen kimsin, terbiyesiz. Haddini bil. Ne zamandan beri size böyle bir yetki verildi. Türkiye artık mandaların egemen olduğu bir Türkiye değil. O tarih oldu tarih. Artık bu milletin gerçek evlatları bu ülkeyi yönetiyor.”

Washington Post'un notu: Erdoğan’ın eleştirisi Guardian’da yer alan bir yorum yazısına. Gazetenin daha sonra altını çizdiği gibi Erdoğan’ın eleştirisi, gazetenin yorum köşesinde yer alan değil, Cumhurbaşkanı’na yakın bir köşe yazarı tarafından uydurulan bir alıntıya dayanıyor.

Erdoğan: “Bunların patronları belli. Maalesef Yahudi sermayesi.”

(Erdoğan, New York Times’ta yer alan bir Türkiye haberine açıklama getiriyor.)

Erdoğan: “Bunlar kudurdu.”

(Erdoğan, İstanbul’da 3’üncü havalimanı yapılmasına dair Alman gazetesi Die Zeit'te yer alan eleştirel haberi böyle reddediyor.)

Erdoğan: "Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek öyle bırakmam onu."

(Erdoğan’ın mesajı, Türkiye’nin istihbarat teşkilatı tarafından Suriye’ye sokulan silah ve mühimmatı gösterdiği iddia edilen fotoğrafları yayınlayan Cumhuriyet gazetesi çalışanına. Erdoğan’ın daha sonra Cumhuriyet Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında ömür boyu hapis cezası isteyen bir dava açtığı haberleştirildi.)

Erdoğan: "Darbeci Doğan medyası derseniz en büyük müttefikleri. Ermeni lobisi, eşcinseller, Ali'siz Alevilik bütün bu fitne temsilcileri bunların baş tacı."

(Posta ve Hürriyet gibi gazetelerin sahibi olan Doğan Medya, başkaca gruplarla birlikte Erdoğan tarafından Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) desten veren “fitneciler” olarak anılıyor.)

Erdoğan: "Bence yer değiştirin, hiç durma oralarda."

(Basın toplantısı sırasında Erdoğan’dan Zaman gazetesi muhabiri Tuğba Mezararkalı’ya.)

Erdoğan: “Türkiye’yi sömürgeleri olarak gören bazı yabancı medya organlarının da desteğini aldılar.”

(HDP’ye destekle ilgili başka bir yorum.)

Erdoğan: “Kandil'dekilerin elinde silah var. Bunların da en önemli silahı ellerindeki kalemleri.” 

(Erdoğan'ın, hükümeti eleştiren Türk gazetecilerin işlerini, birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bir grupla kıyaslaması.)

Erdoğan: “Ya sen bir gazetesin, haddini bileceksin." 

(Liderliğini eleştiren “Türkiye üzerindeki kara bulutlar” başlıklı bir başyazı yayınlayan New York Times’a Erdoğan’ın cevabı.)

Erdoğan: “Utanmaz, ahlaksız, vatan haini.” 

(Erdoğan’ın, New York Times muhabiri Ceylan Yeğinsu’nun IŞİD’e katılan Türk vatandaşları hakkındaki haberinin ardından söyledikleri.)

Erdoğan: “Bunların böyle hani özgür tarafsız bağımsız basın diye bir şeyleri yok. Bunlar görevli görevli, bunlar adeta ajan görevi icra ediyorlar.” 

(CNN’den Ivan Watson, İstanbul’daki Gezi Parkı protestolarından canlı yayın yaparken tutuklandıktan sonra Erdoğan, bağlantının provakatif olduğunu iddia ediyor.)

Erdoğan: "Eğer böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin." 

(Erdoğan’dan Milliyet gazetesine.)

Erdoğan: “Edepsiz bir kadın. Gazeteci kılıklı bir militan.” 

(Erdoğan, the Economist’in Türkiye muhabiri Amberin Zaman’ı, bir televizyon programında Türkiye’de İslam üzerine yaptığı yorumlar sonrası böyle tanımladı.)

Erdoğan: “Kendi ülkesine karşı bir komplonun içinde.” 

(BCC’nin hükümet baskısını eleştirmesinin ardından BBC Türkçe Servisi’nin sunucusu Selin Girit’e yönelik suçlama.)

Erdoğan: "Bomba kullanmak suçtur, bombanın yapılacağı maddeleri kullanmak da suçtur." 

(Erdoğan, araştırmacı gazeteci Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasını ve yayınlanmamış kitap taslağına el konmasını yorumluyor.)

Erdoğan: “İddia ile konuşuyorum. Ne Avrupa ’sında ne de diğer ülkelerinde, Türkiye’deki basın kadar özgür bir medya yoktur.” 

(Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’de basın özgürlüğüne ilişkin yorumu.)

Erdoğan: “Kaynakları yanlış.” 

(Erdoğan’ın Türkiye’de baskı gördüklerini iddia eden gazeteciler hakkında haber yapan dış basınla ilgili görüşü.)

(hürriyet.com.tr

"CHP Kurultaya gitsin" dedi! Anında tepki geldi

Ankara Barosu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nu tarafsızlığını kaybettiği gerekçesiyle istifaya davet etti. Ankara Barosu'ndan yapılan açıklamada, Feyzioğlu'nun sosyal medya üzerinden CHP'ye yönelik kurultay çağrısı yaptığı hatırlatıldı. Söz konusu çağrıyla Feyzioğlu'nun, bağımsız ve tarafsız olarak 87 bin avukatı temsil edemeyeceğinin ortaya çıktığı savunuldu. Feyzioğlu ise istifa çağrısına yanıt verdi ve "Hodri meydan" dedi.


Ankara Barosu, seçimlerde başarısız olduğu iddiasıyla CHP'yi olağanüstü kurultaya çağıran Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu'nun artık bağımsız ve tarafsız olarak 87 bin avukatı temsil edemeyeceğini gösterdiği belirterek, Feyzioğlu'nu, istifaya davet etti.

Ankara Barosu tarafından yapılan açıklamada, Feyzioğlu'nun  sosyal medya üzerinden milletvekili genel seçimleri hakkında değerlendirme yaptığına işaret edildi. Açıklamada, şöyle denildi:

"Ancak Sayın Başkan, açıklamasında görevi gereği üzerinde durması gereken demokrasi, hukuk, seçim güvenliği ile seçim hukukuna dair konular dışında üyesi ve eski parti meclisi üyesi olduğu partiye ilişkin seçim sonuçlarını değerlendirmiş ve bu partiye seçimli kurultay çağrısında bulunmuştur.  Sayın Birlik Başkanı'nın söz konusu çağrısının muhatabı, kuşkusuz meslektaşları ve meslek örgütü olan barolar değildir. Ancak anılan açıklamalar ve yapmış olduğu kurultay çağrısı, Birlik Başkanı'nın bu saatten sonra bağımsız ve tarafsız olarak 87 bin avukatı temsil edemeyeceğini ne yazık ki göstermektedir.  Kendisinin siyasi ve meslek ahlakının, mesleğimizin ve Türkiye Barolar Birliği'nin kurumsal kimliği üzerine bu gölgenin düşmesine izin vermeyeceğine inanıyor ve ilk iş olarak gereğini yapmasını bekliyoruz. Sayın Feyzioğlu'na, aklında ve gönlünde olduğunu ilan ettiği siyasi mücadelesinde meslektaşları olarak başarılar diliyoruz."

FEYZİOĞLU YANIT VERDİ
Metin Feyzioğlu da bu çağrıya sosyal medya hesabından yaptığı açıklamayla yanıt verdi. "Hodri meydan" denilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

"ANKARA BAROSU YÖNETİMİNE AÇIK MEKTUP
Duyduk ki Metin Başkanımızı istifaya çağırmışsınız. İlginç...

Bakalım hep birlikte, Metin Feyzioğlu ne demiş?

"Ülkemin ana muhalefet partisi CHP, AKP ile koalisyona gidecek ise, kırmızı çizgileri olmalıdır" demiş.

"Bu çizgiler (örnek Saray'ın örtülü ödeneğinin kesilmesi, 4 eski bakana Yüce Divan) koalisyon protokolünde açıkça yazmalıdır" demiş.

"Böyle sağlam bir protokol yapılmaz ise, bundan demokrasi ve hukuk devleti mücadelemiz zarar görür, tek adam rejimi küllerinden doğar" demiş.

Tarihi uyarı görevini yapmış. Üstelik şahsi Facebook hesabından. Demokrasi mücadelesine ömrünü vermiş bir hukukçu ve bir vatandaş olarak Anayasal hakkını kullanmış.

Şu ana kadar yapılan açıklamalar ve atılan pek çok adım, bu kaygıyı doğrulamadı mı?

Ankara Barosunda girdiği seçimleri kazanmak için seçimler öncesinde defalarca bir siyasi partiyi ziyaret etmiş, seçildikten sonra sadece borçlu olduğu partiye (başka partileri yok sayarak) teşekkür ziyaretinde bulunmuş birileri çıkmış Metin Başkana siyaset yapıyorsun, istifa et diyor. Haydi oradan.

Başkanımızın bir tek icraatında siyasi particilik gösterin bakalım kolaysa. Seçilmek için bir tek siyasi partiden destek aldığını gösterin becerebilirseniz.

Sizin gücünüz de, cesaretiniz de, birikiminiz de Metin Başkanı devirmeye yetmez. Seçilmek için aldığınız desteğin diyetini ödüyorsunuz resmi Web sayfalarınızdan şimdi.

İstiyorsunuz ki abileriniz, dikensiz gül bahçelerinde gezinsin, tek adam zihniyetini diriltmek için can simidi atsın ve onlara kimse kral çıplak demesin.

Siz anlamazsınız ama Metin başkanı ve dostlarını takip eden milyonlarca yurtsever iyi bilir. Bizler bu mücadeleyi sizin pek çok yönden borçlandığınız birileri kırmızı plakalarda sefa sürsün, makam mevki sahibi olup caka satsın diye vermedik. Bunca insan bu büyük demokrasi mücadelesinde ağır bedeller ödedi. Siz o sırada turistik gezilerde sefa sürüyor, eğlence sofralarında kadeh tokuştururken "diren gezi" sloganları atıyordunuz. Geziyi, gezmek sanıyordunuz herhalde. Birinizi bile polis merkezlerinde, adliyelerde görmedik, bizler ezilenlerin yanında sabahlara kadar mücadele ederken.

Geçin bunları. Tarih yazacak kimin ne yaptığını ne yapmadığını, kimin haklı çıktığını. Yalnız şunu bilin; biz öyle bir kavganın içinden geliyoruz ki, sizin ağababalarınız bile bizi bugüne kadar doğru bildiğimiz yoldan çeviremedi. Yani sizin harcınız hiç değil.

Bilsek ki canımıza mal olacak, biz yine ilkelerimizi savunuruz.

Şunu bilin ki Metin Başkanımız milyonların sesidir, hepimizin sesidir.

Şunu bilin ki biz, başkanımızı, birilerine diyet borcu ödeyen sizin gibi fırsatçılara yedirmeyiz.

Asıl biz sizi istifaya çağırıyoruz, Ankara Barosu'nu siyasete alet ettiğiniz için.

Asıl biz sizi istifaya çağırıyoruz Ankara Barosu'nu kişisel hesaplarınıza alet ettiğiniz için.

Asıl biz sizi istifaya çağırıyoruz takiye yaptığınız için.

Hodri meydan!"

10 Haziran 2015 Çarşamba

600 fidan dikecek

Gezi Parkı protestolarının simge görüntüsü olan, ‘Kırmızılı kadın’a polis gazı davasında örnek bir ceza çıktı. Gezi olaylarının başlangıcında, İstanbul Teknik Üniversitesi araştırma görevlisi Ceyda Sungur’a biber gazı sıkan polis memuru Fatih Zengin, 20 ay hapis cezasına çarptırıldı.


Hükmün açıklanmasını geri bırakan mahkeme, polis memurunun 600 fidan dikmesine ve 6 ay süreyle bakmasına hükmetti.

İSTANBUL’da Çevik Kuvvet polisi Fatih Zengin, 28 Mayıs 2013 günü, ağaçların kesilmemesi için Gezi Parkı’nda çadır kuranlara desteğe gelen Ceyda Sungur’un yüzüne ve etrafındakilere gaz sıkıp tekme attı. O anın fotoğrafı Gezi Parkı protestolarının sembollerinden biri oldu.

POLİSE 2 YIL HAPİS İSTENDİ

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği de yılın fotoğrafı olarak o anı seçti. Ceyda Sungur ise ismiyle değil, o gün üzerinde olan elbisesinin rengi nedeniyle ‘kırmızılı kadın’ olarak anılmaya başlandı.
Ceyda Sungur’un şikâyetiyle kimliği tespit edilen polis Fatih Zengin’e kasten yaralama suçundan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. İstanbul 73’üncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen karar duruşmasına Fatih Zengin ile Ceyda Sungur katıldı. Duruşmada söz alan Ceyda Sungur, “Mersin’de yine Gezi eylemlerinde Mehmet İstif, bir polis memurunun 40 cm mesafeden ağzının içine biber gazı sıkması nedeniyle dil kökü kanseri oldu. Geçtiğimiz yıl hayatını kaybetti. Mehmet İstif’ten daha şanslı olduğumu düşünüyorum. Sanığın cezalandırılmasını istiyorum” dedi.

DÖNEMİN BAŞBAKANI SORUMLU

Sungur’un avukatı İlkay Bahçetep ise “Kullanılan göz yaşartıcı gazın kimyasal silah olarak kabul edilmesi gerekir. Ayrıca dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere İçişleri Bakanlığı ve bu emri veren kamu görevlilerinin de sorumlu olduğunu düşündüğümüzden, bu yönden de başvurularda bulunmuştuk. Verilecek cezanın toplumda adalete olan güveni arttıracağı kanaatindeyiz” diye konuştu.

AMİRİNDEN ALDIĞI EMİR

Polis Fatih Zengin’in avukatı Funda Sadıkahmet Alp ise “Müvekkilimin yaralama kastı söz konusu değildir. Gelişmeler sonucu amirinden aldığı talimatlar doğrultusunda biber gazı sıkarak belli bir mesafede ilerlemiştir” dedi.
Mahkeme, polis memuru Fatih Zengin’i ‘zor kullanma yetkisini aşarak basit yaralama’ suçundan 10 ay, ‘görevi kötüye kullanmak’ suçundan da 10 ay olmak üzere toplam 20 ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme hükmün açıklanmasını geri bıraktı.

ORMAN İDARESİ’NDEN

Mahkeme ayrıca Fatih Zengin’e ilginç bir denetimli serbestlik tedbiri koydu. Karara göre Fatih Zengin, Orman İdaresi’nce temin edilecek 600 fidanı, gösterilecek yere dikecek ve 6 ay süreyle bakımlarını yapacak. Zengin, denetim süresi içerisinde kasten bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kalkacak ve davanın düşmesine karar verilecek.  

Talimatı verene suç duyurusu
Sanık polis memuru Fatih Zengin’in avukatı, müvekkilinin aldığı talimatı uyguladığını belirterek, “Olay hiyerarşik ve alt-üst ilişkisinden kaynaklı, Emniyet Müdürlüğü tüzüğünde belirtildiği şekilde” diye savunma yaptı. Mahkeme polise ceza verirken, karar kesinleşince, kesinleşen kararla birlikte atılı suçla ilgili olarak görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabilecek ihmaller ve talimatlar bakımından ilgili kamu görevlileri hakkında da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. DHA

Zarrab’a tehdit aracına tekmeye 5 yıl istendi

İşadamı Reza Zarrab’ın otomobiline tekme attığı iddia edilen 3 kardeşe İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.

Hürriyet'in haberine göre; İddianameye göre, 11 Eylül’de otomobille Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden Baltalimanı’na doğru giden Zarrab’ın şoförü, Hasret Sokak’ta geride kalan korumaların aracını beklemeye başladı.

‘ADAMI KURŞUNLARIZ’

Bu sırada Servet Satır (33), Sinan Satır (29) ve Serkan Satır (28) otomobillerinden inerek Zarrab’ın aracının camını tıklattı. 3 kardeş daha sonra rakip firmaya ait olduğunu ve kendilerini takip ettiğini savundukları araca tekme ve yumrukla hasar verdi. Zarrab’ı da, “Hasımlarımız var. Biz Rizeliyiz. Biz milliyetçiyiz. Adamı vururuz, kurşunlarız” diye tehdit ettiler.

‘UZLAŞMAYIZ, SUÇSUZUZ’
Şikâyet üzerine ifadeleri alınan 3 sanık, ‘tekme’ suçlamasını reddedip, “Uzlaşmak istemiyoruz. Suçsuzuz” dedi. 3 kardeş hakkında ‘mala zarar vermek’ ve ‘tehdit’ suçlarından 10 aydan 5’er yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

İlber Ortaylı: Başkanlık tartışmaları bitmiştir

7 Haziran seçimlerine gidilirken en çok üzerinde durulan konulardan biri de anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine geçiş konusuydu. AK Parti haziran seçimlerinde aldığı yüzde 40. 86’lık oyla dokuz puanla beraber tek başına iktidarı da kaybetti. Seçimden önce başkanlık sisteminin Türkiye uymayacağını söyleyen Prof. Dr. İlber Ortaylı, seçim sonuçlarını Radikal'den Ümit Buget'e değerlendirdi. İlber Ortaylı, bu sonuçlarla başkanlığın gittiğini ve halkın kesin bir şekilde bu sisteme 'hayır' dediğini söyledi.


''HEYECANLI ADAMIN CUMHURBAŞKANI OLMASI MÜMKÜN DEĞİL''
İlber Ortaylı, Türkiye’deki reisi cumhur olma arzusunun çocukluktan kalma bir özlem olduğunu düşünüyor. Ortaylı, ''Halkın çocukları çok fazla ve kolay yükseliyor. Başbakan olan cumhurbaşkanı olmak istiyor. Temyiz sahibi ve yüksek bir mevki ama aktif heyecanlı bir adamın cumhurbaşkanı olması mümkün değil'' ifadelerini kullandı.

''CUMHURBAŞKANLIĞI BİLGELİK MAKAMI''
İlber Ortaylı, cumhurbaşkanının seçimle gelse dahi hükümet gibi bir icraat makamı olmadığına dikkat çekti: ‘Kritik zamanlarda durumu dengeleyen bir nevi bilgelik makamı aslında’

''TEK İSTİSNASI DEMİREL''
Ortaylı, icraatın içinde olmak özlemi olanların o makama çıkmasının akla yatkın olmadığı görüşünde. ‘Kaç kere denenen bir şey bu. İşin içinde olma özlemi varsa partisini bırakıp niye oraya çıkıyor?’ diyen Ortaylı'ya göre, bu konunun istisnası Süleyman Demirel. İlber Ortaylı, ‘O başbakanlık makamında yapacaklarını bitirmişti. Cumhurbaşkanlığı döneminde uzlaşmacı, kontrollü sempatik ve sevilen bir profil çizdi. Eskiden düşmanı olan bile sevdi’ dedi.

''ÖZAL’IN ÖMRÜ VEFA ETMEDİ''
‘Recep Tayyip Erdoğan yerinde duramayan biri. Nasıl reisi cumhur olacak?’ diye soran Ortaylı, ‘Ben onun içine öbürünü de koyarım diye düşünüyor, ama kaldırmıyor işte’ diye ekledi. İlber Ortaylı, Özal’ın da icraatçı bir cumhurbaşkanı olduğunu, geri dönmeyi düşündüğünü ama ömrünün buna vefa etmediğini belirtti.

''TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK YÜRÜMEZ''
Ortaylı, başkanlık sisteminin bu toprakların DNA’sına uymadığını kendine özgü üslubuyla anlatırken ‘Türkiye de yürümez başkanlığın ne tarihini ne coğrafyasını biliyoruz’ ifadesini kullandı.

İlber Ortaylı, Ak Parti’deki düşüşü değerlendirirken ‘Seçim sonuçlarını geçim derdi ve istikbal korkusu belirledi. Üç sene evvelki rahat hali kalmadı kimsenin. İşsizlik dengeyi bozan bir rahatsızlık ve işi buraya kadar düşürdü. Daha hassas düşünen bir seçmen kitlesi olsa daha düşerdi onu da söyleyeyim’ şeklinde konuştu. (DHA)

9 Haziran 2015 Salı

Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a istifasını sundu

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçimlerden sonra Başbakan Davutoğlu'nu Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda kabul etti. Erdoğan teamül gereği Davutoğlu ve Bakanlar Kurulu'nun istifasını kabul etti.


"Sayın Cumhurbaşkanımız, bugün Başbakan Sayın Ahmet DAVUTOĞLU tarafından sunulan Bakanlar Kurulu’nun istifasını kabul etmiştir. Bugüne kadar geçen hizmetleri için teşekkürlerini ifade eden Sayın Cumhurbaşkanımız, Bakanlar Kurulu’nun, yeni Hükümet kurulana kadar göreve devam etmesini istemiştir." Hürriyet

Ünlü isimler meclise girebildi mi

Merakla beklenen 7 Haziran seçimlerinin ardından sandıkların tamamı sayıldı. Çıkan rakamlara göre Mehmet Aslan, Metin Şentürk ve Hakan Şükür meclis dışında kalırken AK Parti milletvekili adayı şarkıcı Uğur Işılak meclise girdi.


İstanbul 3. Bölge adayı olan Mehmet Aslan, MHP'nin milletvekili listesinin 6. sırasında yer alıyordu.

Açıklanan sonuçlara göre MHP, meclise İstanbul 3. Bölge 'den sadece üç milletvekili sokabildi. Mehmet Aslan ise bu isimlerin dışında kaldı.



O ARTIK MİLLETVEKİLİ

AK Parti'nin milletvekili adayı olan Uğur Işılak ise oy sonuçlarına göre meclise girmeyi başardı.

Işılak, 3. Bölge'den 13 ismi meclise sokmayı başaran AK Parti'nin milletvekili lisetesinin 9. sırasında yer alıyordu.


METİN ŞENTÜRK SEÇİLEMEDİ

İstanbul 2. bölgeden bağımsız milletvekili adayı olan ünlü sanatçı Metin Şentürk, seçmenden beklediği ilgiyi göremedi. Ünlü sanatçı yaklaşık 3500 oy alarak büyük hayal kırıklığı yaşadı.



ŞÜKÜR DE MECLİSE GİREMEDİ

Ak Parti eski milletvekili Hakan Şükür, bağımsız aday olduğu İstanbul 3. Bölgede 32.436 oy aldı. Meclis'e girmesi için yaklaşık 100 bin oy alması gereken Şükür, Twitter'da ''İstanbul'da 450 bin oyun geçersiz sayıldığı bir seçim gününün detaylarını sanırım siyasi tarihimiz satır aralarında yazacaktır'' dedi.