İstanbul merkezli 15 ilde 24 istihbaratçıya yakalama kararı verildi...
Birçok ünlü işadamı ve gazeteciyi, İBDA-C ve organize suç örgütleriyle bağlantılı göstererek dinlediği iddia edilen istihbaratçı polislere operasyon yapıldı. Soruşturmada 1 numaralı şüphelinin Fethullah Gülen olduğu öğrenildi. İki müfettişin hazırladığı rapor doğrultusunda düğmeye basıldı.
İstanbul merkezli 15 ilde 24 istihbaratçıya yakalama kararı verildi…
İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Hasan Yılmaz’ın yürüttüğü soruşturma çerçevesinde 45 şüpheli için adreslerinde arama ve gözaltı kararı çıkarıldı. İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri dün sabah saatlerinde, işadamları ve gazetecileri, 2007-2008-2009 yılları arasında, İBDA-C ve organize suç örgütleriyle ilişkilendirip ‘baskı altına alabilmek’ amacıyla telefonlarını dinlediği iddia edilen istihbaratçı polislerin adreslerinde arama yaptı.
İşte ‘telekulak’ operasyonunun ayrıntıları:
UĞUR DÜNDAR, ALİ KOÇ, FERİT ŞAHENK…
Savcılıkça 24 kişi hakkında gözaltı kararı alınırken, başka suçlardan tutuklu aralarında emniyet eski müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Mesut Yılmaz, Hayati Başdağ’ın da bulunduğu 16 şüphelinin ifadesine başvurulacağı, 1 numaralı şüphelinin ise Fethullah Gülen olduğu öğrenildi. Aralarında Ali Koç, Ferit Şahenk, , Mehmet Emin Karamehmet gibi işadamları ile SÖZCÜ yazarları Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Can Dündar, İsmail Küçükkaya gibi ünlü gazetecilerin de bulunduğu 59 mağduru çeşitli terör örgütleri ve organize suç şebekeleri ile sahte evraklarla ilintilendirip dinledikleri ileri sürülen müdür ve amir konumunda bulunan eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü personelleri hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
İKİ MÜFETTİŞ İSTİHBARAT ŞUBE’DE ARAŞTIRDI
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmanın düğmesine 5 Aralık 2014 yılında bastığı, İçişleri Bakanlığı’nın da müfettişler Turgay Alpman ve Selim Kutkan’ı görevlendirdiği öğrenildi. İki müfettişin yaklaşık 1.5 yıl boyunca İstanbul İstihbarat Şube’de çalışma yaptıkları, şüphelilerin gerçekte hiçbir suç örgütü ile irtibatları olmayan ünlü işadamı ve gazetecileri sanki suç örgütleri ile irtibatı varmış gibi 3 boyunca izledikleri ortaya çıkarıldı.
SAHTE İSİM VE IMEİ ÜZERİNDEN TAKİP
İddialara göre gözaltına alınan isimlerin, 59 kişinin telefonlarını IMEİ üzerinden sahte isim ya da sadece isim ve soyadları ile karar almak suretiyle kayıt altına aldıkları ve bunu da söz konusu isimleri baskı ve ‘sessizleştirmek’ amacıyla gerçekleştirdikleri öne sürüldü. Savcılık, polislerin bu dinleme ve izlemeleri 2013 yılının sonunda planladıkları operasyonlara alt yapı hazırlamak için yaptıklarını tespit etti. Bu dinlemelerin yapıldığı dönemde İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesi’nin başında Ali Fuat Yılmazer görev yapıyordu. Yılmazer, daha önce ortaya çıkarılan yasadışı telefon dinlemeleriyle ilgili iddialar çerçevesinde halen tutuklu bulunuyor.
SUÇLAMA: SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ KURMA
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, yasadışı dinlemelerle ilgili 15 ilde 24 şüphelinin yakalanması için operasyon başlatıldığını açıkladı. Emniyet’ten yapılan açıklamada şöyle denildi: “İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nce; 2014 yılında kamuoyunda ‘Dinlenen VIP İsimler’ ve ‘VIP Kulak” olarak haberlere konu olan 2007, 2008, 2009 yıllarında ülkemiz ekonomisinde önde gelen iş adamlarının, eğitim dalında yatırımcıların, televizyoncu, gazeteci ve yazarların usulsüz dinlemeleri ile ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ‘Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme’, ‘Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma’, ‘Örgüt Faaliyetleri Kapsamında Resmi Belgede Sahtecilik’, “Görevi Kötüye Kullanma’, ‘Haberleşmenin Gizliliğini İhlal’, ‘Kişiler Arasındaki Konuşmaların Dinlenmesi ve Kayda Alınması’, “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal’ ve “Kişisel Verilerin Kaydedilmesi’ suçlarından İstanbul merkez ve 15 farklı ilde eş zamanlı olarak toplam 24 şüphelinin yakalanmasına yönelik operasyon başlatılmıştır.”
‘DİNLEMELER PLANLI VE ORGANİZE…’
Bu arada soruşturmayla ilgili dikkat çekici bir not da şu: Operasyonun düğmesine basılmasına neden olan çalışmayı yapan iki müfettiş, İstanbul’da yasadışı telefon dinleme olaylarına yönelik olarak daha önce de bir rapor hazırlamıştı. Raporda da dinleme eylemlerinin ‘sistematik, planlı ve organize’ bir görünüm sergilediğine dikkat çekilmiş, yapılan dinlemelerin ‘belirli bir amacı gerçekleştirmeye yönelik’ olduğunun altı çizilmişti.
İşte dinlenen o ünlü isimler
Aralarında iş adamı ve gazetecilerin de olduğu dinlenen 59 kişinin ismi şöyle: Ali Koç, Ferit Şahenk, Caroline Nicole Koç, Mustafa Süzer, Mehmet Emin Karamehmet, Melih Türker, Fevzi Bülent Özaydınlı, Atalay Şahinoğlu, Erol Altaca, Mehmet Yörük, Dursun Ali Yılmaz, Ahmet Topsoy, Ali İhsan Karacan, Yener Şenok, Süleyman Kocakaya, Memduh Karakullukçu, Sezai Çanakçı, İbrahim Çağlar, Uğur Dündar, Ömer Lütfi Karagöz, Cemal Tanık Küçük, Tufan Türenç, Murat Yetkin, Zafer Mutlu, Yılmaz Özdil, Can Dündar, Aslı Aydıntaşbaş, Mehmet Faraç, İsmail Küçükkaya, Mirgün Cabas, İbrahim Özay Şendir, İbrahim Yıldız, Amberin Zaman, Şirin Payzın, Nihat Genç, Rasih Yılmaz, Selahattin Sadıkoğlu, Ergün Diler, Cengiz Semercioğlu, Engin Ardıç, Bedri Baykam, Melih Meriç, Metin Yüksel, Saner Ayar, Recep Tepeli, Ruhat Mengi, Bülent Çöltekin, Rıdvan Bıyık, Mustafa Şekeroğlu, Nuri Çolakoğlu, Faruk Bildirici, Suna Vidinli, Arslan Bulut, Özdemir İnce, Mehmet Emin Darendeliler, Ahmet Altınel, Hüseyin Özalp, Metin Yavuz Yalçın.
Kaynak:sözcü.com.tr
13 Mart 2016 Pazar
Minik ikizlerin ölümü İskoçya’yı yasa boğdu
İskoçya’nın Dalgethy Bay kasabasında ebeveynleri evde oyun oynadıklarını düşünürken bahçeye çıkıp küçük bir balık havuzunun içine düşen Rhys ve Shaun isimli iki yaşındaki ikiz bebekler boğularak hayatlarını kaybetti.
Polis yetkilileri, ailenin yaşanan kazayı fark ettikten sonra derhal ambulans çağırdığını ancak doktorların tüm çabalara rağmen Kirkcaldy’deki Victoria Hastanesi’ne kaldırılan çocukları hayata döndürmeyi başaramadığını söyledi.
Yetkililer, konuyla ilgili bir soruşturma başlattıklarını ve ikizlerin acılı ebeveynlerine psikolojik destek hizmeti verdiklerini belirtti.
Ailenin komşuları Sun on Sunday gazetesine yaptıkları açıklamada, ikizlerin annesi Sarah Aitken ve babası Mervyn Scott’ın yaşadığı acıyı “hayal etmelerinin bile çok zor olduğunu” söyledi.
Komşular, ailenin kazanın gerçekleştiği eve kısa süre önce taşınmış olduğunu belirtti.
Rhys ve Shaun’un beklenmedik ölümü Birleşik Krallık genelinde büyük bir üzüntü yaratırken, ülkenin dört bir yanından aileye taziye mesajları yağdı.
Polis yetkilileri, ailenin yaşanan kazayı fark ettikten sonra derhal ambulans çağırdığını ancak doktorların tüm çabalara rağmen Kirkcaldy’deki Victoria Hastanesi’ne kaldırılan çocukları hayata döndürmeyi başaramadığını söyledi.
Yetkililer, konuyla ilgili bir soruşturma başlattıklarını ve ikizlerin acılı ebeveynlerine psikolojik destek hizmeti verdiklerini belirtti.
Ailenin komşuları Sun on Sunday gazetesine yaptıkları açıklamada, ikizlerin annesi Sarah Aitken ve babası Mervyn Scott’ın yaşadığı acıyı “hayal etmelerinin bile çok zor olduğunu” söyledi.
Komşular, ailenin kazanın gerçekleştiği eve kısa süre önce taşınmış olduğunu belirtti.
Rhys ve Shaun’un beklenmedik ölümü Birleşik Krallık genelinde büyük bir üzüntü yaratırken, ülkenin dört bir yanından aileye taziye mesajları yağdı.
"Vizeler kalkacak" yorumu: Siz inanıyor musunuz
“Türkiye tarihi günler yaşıyor” diye bir klişe vardır gazetecilikte. Boş bulunup bu cümleyi kullanan espri konusu olur, çünkü Türkiye’nin tarihi günleri, tarihi kavşakları bitmez! Çalkantılı dönemlerde yaşadıklarımızı anlamak, bilgili kararlar almak, öngörülerde bulunmak için tarihi iyi bilmek gerekir. Hürriyet bu boşluğu ülkemizin önemli tarihçilerinden Prof. Dr. İlber Ortaylı’yla dolduruyor.
Hürriyet'yen Çınar Oskay röportajı...
İlber Hoca her pazar, yazılarıyla, bazen bugün yaptığımız gibi keyifli tarih sohbetleriyle Hürriyet’te olacak. Zaman zaman yine yazılarıyla hafta içi de karşınıza çıkacak. Hürriyet’e hoş geldiniz Hocam...
SURİYELİLER TÜRKİYE İÇİN KAZANÇ OLABİLİR
En sıcak konuyla başlayalım... Türkiye- AB arasında mülteciler üzerinde yürütülen pazarlığı nasıl görüyorsunuz?
Tutmayacak, çok açık. Sen üç milyar dolar ödeyerek bir-iki yılda bir memlekette göç denilen olayı nasıl durduracaksın? O suyu tutmaya yetmiyor, görülüyor bu.
Bu büyük göç dalgası, dünyayı değiştirecek yeni bir ‘Kavimler Göçü’ mü?
Kavimler Göçü’nde bu kadar kalabalık yoktu! Dünyayı değil ama Avrupa’yı değiştirecek. Geçen gün öğrencilerime söyledim. Çok yakın bir gelecekte 2.5 milyon mültecinin içinde hiç değilse 25 çocuk çıkacak. Bu gençler, Türkçe, Arapça, Farsça, Almanca, İngilizce bilen adamlar olacak. Siz bu beş dil bilen insanlarla nasıl rekabet edeceksiniz? İngilizceniz bile yok doğru dürüst. Biraz Osmanlıca okuyanınız kendini bir şey sanıyor. Bir asır evvel bu kadar iyi yetişen insanlar aristokrasiden çıkardı, bilinçli münevver orta sınıf burjuvadan çıkardı. Bu defa ayak takımından çıkacak. Sırtında torbası kaçan köylülerden, şehirlilerden çıkacak. Alt-üst olacak dünya. Bu bile yeter...
Mülteciler içinden dünyayı değiştirecek insanlar çıkacak yani...
Kaç politikacı çıkacak, kaç Theodora çıkacak, güzelliğiyle dünyayı idare eden... Kaç şarkıcı, tiyatrocu, futbolcu çıkacak... Ortalığı yıkacaklar!
Türkiye’nin tutumu nasıl? Başbakan “Kayseri pazarlığı” dedi.
Kayseri pazarlığını ancak Kayserililer yapar. Başbakanımızın nereli olduğu belli. Bu kadar söylüyorum.
Türkleri Avrupa’ya vizesiz alacaklar mı?
Siz inanıyor musunuz? Kendisi inanıyor mu acaba muhatap olan? Söz veren adam inanıyor mu?
İNTİBAK RAHAT OLUR
Kandırıyor mu Avrupalı liderler bizi?
18’inci, 19’uncu asırdaki devlet adamı, bürokrat portresine baktığı zaman benim gibi tarihçiler şöyle düşünür: Merkel, Hollande gibileri, eski Almanya’da, Fransa’da devlet adamlarının kulübünde sekreterlik bile yapamazlardı. Basit bir sekreterya hizmetinde memur bile olamazlardı. Böyle bir dekadans var dünyada. Hepimize okulda bir şey öğretilmiş: Biz müspet bir ilerleme ve sıçrama halindeyiz. Gerçekten öyle mi acaba?
Bugün 3 milyona yakın Suriyeli mülteci ülkemizde. Araştırmalar Suriyelilerin büyük bölümünün
ülkesine dönmeyeceğine işaret ediyor. Bu Türkiye’yi nasıl değiştirecek?
Büyük kazanca dönüşebilir. Suriye dediğin ülkede 5 bin yıllık medeniyetin uzantılarını görürsün. Çok zeki insanlar çıkar. Bunu yaratan bir yapı, bir tortu vardır. Tabii ki kriminal da, üçkâğıtçı da çıkacak ama doğru dürüstleri de çıkacak. Suriye diye bir devlet zaten yok tarihte, çok rahat şekilde bize de intibak edebilirler.
TÜRKİYE'DE MONARŞİ MÜMKÜN DEĞİL
Atatürk Cumhuriyeti’nin sonuna mı geliyoruz?
Hayır. Türkiye Cumhuriyet ile idare edilen bir toplum. Monarşi olması mümkün değil. Mesele o değil. Atatürk Cumhuriyeti’nin sonu neden gelmez? Çünkü insanların alıştıkları bir tarz-ı hayat var. Ondan vazgeçilemez. Çok radikal bir hayat değişikliğini getirecek düzenlemelere Türkiye tahammül edemez. Kırılmalar yeni kutuplaşmalar meydana getirdi. O kutuplaşmaların olduğu yerde bu tip değişmeler olamaz. Herhangi bir değişme sağlam zemin bulamaz.
‘Kutuplaşma’ya farklı bir bakış bu. Bir tarafın kendi yaşam kültürünü dayatmasını engelleyen bir şey yani...
Burada bu zemin çürükse sen kocaman elbise dolaplarını, bir ton ağırlığındaki masaları oradan oraya oynatamazsın. Zemin pat diye çöküverir, hepsi aşağı iner.
LAFINI ETTİKLERİ FEDERASYON ÇALIŞMAZ
Ufukta bir Kürt devleti görüyor musunuz?
Kürtlerin kendileri bu işin etrafında ne kadar toplanıyorlar, onu göreceğiz, görüyoruz da...
PKK bağımsızlık istiyor mu?
Bağımsızlık lafını etmiyorlar. Ama lafını ettikleri federasyon çalışmaz. 1918’de Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu gümledikten sonra federasyon devri bitmiştir. Pratik bir yanı yoktur. Ondan sonraki federasyon sopa işidir. KGB lazımdır, Stalin lazımdır ve uyuşuk bir halk lazımdır. Ama görünen o ki hiçbir yerde böyle bir sistemin yürüme şartı yoktur. Yugoslavya’da bir zaman “Aman olacak galiba” dedik, sonra çok kanlı, utanç verici manzaralar seyrettik.
Tarihte Türkler ve Kürtler uyum içinde yaşamış mıdır? Yoksa bu çatışma tarihsel mi?
O zamanlar Kürtlerin coğrafyası bugünkü gibi değildi. Balkanlar’ın tümünden çok daha geç bağlandı imparatorluğa. Buradaki birkaç asır devam eden uyum çok şey ifade etmiyor. O kadar da tarihselci olmayalım.
IŞİD’e, İslamcı teröre ne diyorsunuz? İslam dünyası krizde mi?
Hiç alakası yoktur. İslam tamamıyla devletçi bir dindir. Devlet kuran bir peygamberin resulu olduğu bir dindir. Bu gibi yapılanmalar, İslam’ın devlet ve toplum teorisiyle bağdaşmaz.
Anadolu’daki İslam geleneği, IŞİD gibi selefi, çatışmacı akımlara nasıl bakar?
Uyumlu değildir kesinlikle. O yüzden böyle macera isteyenler, Anadolu’dan kalkıp oraya gidiyorlar. Cemaat meselesine gelelim... Erzurum’dan bir imam çıkıyor ve takipçileriyle birlikte devlet aygıtlarını ele geçiriyor.
Tarihte örneği var mı?
Tarihteki cemaat yapılanması örnekleri buna benzemez. Ümit ederim, insanlar haksızca bu yapılanmanın içine sokulmadan iş biter. Devlet içinde devleti kimse tasvip edemez. Bu ne demokratiktir, ne rasyoneldir.
İKİ CEMİYET BİRBİRİNE MUHTAÇ
Rusya ile çatışmamız tarihsel mi, önlenemez bir şey mi?
Evet, gelişmemizin, tarihteki nefes almamızın önünü kesen bir kuvvettir. Rusya’nın da önünü kesen kuvvetlerden biri biziz. İkisinin rasyonel ve üretken bir hayat tarzı yakınlaşması söz konusuydu. Son olaylarla suya düştü. Düzelmesi gerekiyor. İki devlet, iki cemiyet birbirine muhtaç. Anlaşıyorlar, evlilikleri, işbirlikleri iyi gidiyor. Türkiye-Rusya politikasının bilgisizliğe, fevri hareketlere, gösterişe tahammülü yok. İki taraf için de geçerli bu durum.
Dünya, insanlık bunca çalkantılı bir dönem yaşarken çocuğunuza, öğrencilerinize ne öneriyorsunuz? Hayatı nasıl yaşamalıyız?
İyi yaşayın, eğlenin, spor yapın, çalışın. Etrafı öğrenmeye çalışın. Dindar mısın kardeşim, o zaman öbür dinleri de öğreneceksin. Solcu musun, öbür akımlara da dikkat edeceksin. Bakacaksın dünyaya... Küçük Prens’in gezegenleri gibi gökyüzünde bir yerde değilsiniz. Dünya’da yaşıyorsunuz. Bu gezegeni bilmek zorundayız. Merakınızı koruyunuz, meraksız olmaz.
S. ARABİSTAN BUGÜN VAR, YARIN YOK
Türkiye bu dönemde Suudi Arabistan ve Katar ile yakınlaştı. Bu ittifakın tarihi arka planı var mı?
Ciddi bir yakınlaşma değil. Suudi Arabistan, 20’nci yüzyılın devletidir. Bugün var, yarın yok. Tabii ben Katar ile Suudiler’i aynı kefeye koyacak kadar bilgisiz değilim.
Nedir farkları?
Katar, çok zengin bir ülke. Suudiler’e göre kaynakları çok fazla. Sıvı gaza dayanıyor. Nüfusları çok az. İçtimai yapı alt katmandaki insanlara daha çok ekmek vermeye yönelik. Eğer, üst sınıf parayı daha iyi kullanırsa ilimde, kültürde, teknik sahada iyi işler yapabilirler. Şeyha Moza güzel bir kraliçe, akıllı bir kadın. Batı’da bile az rastlanacak tipte bir entelektüel. Böyle bir yere gitmek, gelmek, iş yapmak büyük kazançtır aslında. Suudiler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Fakat bu gibi birleşmelerin sabit politika, devamlı bir destek olacağı kanaatinde değilim.
Suriye’de bundan sonra ne olur? Bölünecek mi?
Tabii bölünecek, bölündü bile. Irak nasıl bölündüyse, Suriye de bölündü.
Türkiye ne yapmalı?
Bir şey yapmamalı. Kendi koruyacağı azınlıklar var Suriye’de, ona dikkat etmeli. Başka hiçbir şey yapmamalı.
TOPLUM UMUTSUZ
Bugünlerde toplumumuzun psikolojisini nasıl görüyorsunuz?
Umutsuz, kırık... İyimser görünende bile bir zorlama var. Mezarlıktan geçerken şarkı söyler gibi... Her sınıf insanın kendine göre memnuniyetsizliği var. Ve en kötüsü nepotizm...* Nepotizmi herkes kabul etmiş durumda. *(Eş dost, akraba kayırma)
Peki böyle mi devam edecek?
Hayır. Hiçbir sistem buna ebediyen dayanamaz. Önemli bir düzeltme gerekir. Bu düzeltmenin nasıl olacağı bir soru. O soru bizi endişelendiriyor.
TÜRKİYE İRAN OLMAZ O İŞ ORADA DA CIVIDI
Türkiye’de otoriter, dini bir sistem kurulabilir mi? Klasik soruyu sorayım: Türkiye İran olur mu?
İran’da bile o iş cıvıdı. Bu bu kadardır. Tıkanır kalır, değişirler. Türkiye, İran olmaz. Bazı yönlerden keşke İran olabilse... Onlar kadar okusa, onlar kadar altan alta işleri çözmeyi öğrense... Ama burası İran filan olmaz.
Peki, Türkiye toplumun muhalif katmanlarına diz çöktürerek yönetilebilecek bir ülke mi?
Ben toplumun diğer katmanlarına diz çöktürecek kapasitede bir lider, bu kapasite ve inançta bir kadro görmüyorum. Bu kadar basit.
'BU AHALİNİN AĞASI OLURUZ' GERÇEKÇİ DEĞİL
Türkiye kapılarını mültecilere açarken bir virtüözlük var mı, buna bakarım. Yufka yüreklilik, hümanist bir yaklaşım mı? “Elhamdülillah hepimiz Müslümanız, alalım” tipinde bir yaklaşım mı? Ki bu ikisine çok itirazım yok. Yoksa “Bunları alır, hepsini idare ederiz, bu ahalinin ağası, efendisi oluruz” mu? Ama böyle bir vizyon gerçekçi değil. Kim bu Ortadoğu’yu kolayca ele geçirip, idare edebilir? Siyasi tarihte istediğini rahat yapan büyük devlet yoktur. Büyük devlet istemediğini önleyen devlettir.
ANADOLU’DA MÜSLÜMANLIK YEKNESAK DEĞİLDİR
Derler ki, Anadolu’daki İslamiyet’in mesela bir Arabistan’daki Vahabilik gibi, İran’daki Şii’lik gibi yeknesak bir homojen hali yok. Bu çok açık.
MÜLTECİ MESELESİNDE ABD DE SUÇLU
Amerika Birleşik Devletleri’nde Noam Chomsky çıkıyor ve “Utanç verici! Bu ülke daha kaç milyon mülteci doldurur! Bırak Doğu sahillerini, Amerika’nın orta bölgeleri bomboş” diyor. Amerika da suçludur mülteci konusunda. İkinci Cihan Harbi’nde her yıl Avrupa’dan aldıkları kontenjanı kıstılar. Yahudileri Nazizmin insafına bıraktılar. Goebbels bunun çok propagandasını yaptı: “Sizin istemediğinizi, biz niye tutalım” diye.
HER AVRUPALI TÜRKLERE AYNI GÖZLE BAKMAZ
Avrupa’nın Türkiye’ye bakışı muhtelif bir şeydir. Türkleri berbat, yamyam gibi görenler vardır. Ama başka türlü görenler de vardır. Bunu genelleyemezsiniz.
ERKEKLERDEN İCAZETLİ KADIN HAKLARI OLMAZ
Gayet banal bir ayrımcılığı, tasvip edilmeyecek, bilgisiz bir muhafazakârlığı alkışlayan bir kadın takımıyla kadın hakları yürüyecek, öyle mi? Böyle bir şey olmaz. Erkeklerden icazetli kadın hakları farfarasına kimse inanmaz.
Hürriyet'yen Çınar Oskay röportajı...
İlber Hoca her pazar, yazılarıyla, bazen bugün yaptığımız gibi keyifli tarih sohbetleriyle Hürriyet’te olacak. Zaman zaman yine yazılarıyla hafta içi de karşınıza çıkacak. Hürriyet’e hoş geldiniz Hocam...
SURİYELİLER TÜRKİYE İÇİN KAZANÇ OLABİLİR
En sıcak konuyla başlayalım... Türkiye- AB arasında mülteciler üzerinde yürütülen pazarlığı nasıl görüyorsunuz?
Tutmayacak, çok açık. Sen üç milyar dolar ödeyerek bir-iki yılda bir memlekette göç denilen olayı nasıl durduracaksın? O suyu tutmaya yetmiyor, görülüyor bu.
Bu büyük göç dalgası, dünyayı değiştirecek yeni bir ‘Kavimler Göçü’ mü?
Kavimler Göçü’nde bu kadar kalabalık yoktu! Dünyayı değil ama Avrupa’yı değiştirecek. Geçen gün öğrencilerime söyledim. Çok yakın bir gelecekte 2.5 milyon mültecinin içinde hiç değilse 25 çocuk çıkacak. Bu gençler, Türkçe, Arapça, Farsça, Almanca, İngilizce bilen adamlar olacak. Siz bu beş dil bilen insanlarla nasıl rekabet edeceksiniz? İngilizceniz bile yok doğru dürüst. Biraz Osmanlıca okuyanınız kendini bir şey sanıyor. Bir asır evvel bu kadar iyi yetişen insanlar aristokrasiden çıkardı, bilinçli münevver orta sınıf burjuvadan çıkardı. Bu defa ayak takımından çıkacak. Sırtında torbası kaçan köylülerden, şehirlilerden çıkacak. Alt-üst olacak dünya. Bu bile yeter...
Mülteciler içinden dünyayı değiştirecek insanlar çıkacak yani...
Kaç politikacı çıkacak, kaç Theodora çıkacak, güzelliğiyle dünyayı idare eden... Kaç şarkıcı, tiyatrocu, futbolcu çıkacak... Ortalığı yıkacaklar!
Türkiye’nin tutumu nasıl? Başbakan “Kayseri pazarlığı” dedi.
Kayseri pazarlığını ancak Kayserililer yapar. Başbakanımızın nereli olduğu belli. Bu kadar söylüyorum.
Türkleri Avrupa’ya vizesiz alacaklar mı?
Siz inanıyor musunuz? Kendisi inanıyor mu acaba muhatap olan? Söz veren adam inanıyor mu?
İNTİBAK RAHAT OLUR
Kandırıyor mu Avrupalı liderler bizi?
18’inci, 19’uncu asırdaki devlet adamı, bürokrat portresine baktığı zaman benim gibi tarihçiler şöyle düşünür: Merkel, Hollande gibileri, eski Almanya’da, Fransa’da devlet adamlarının kulübünde sekreterlik bile yapamazlardı. Basit bir sekreterya hizmetinde memur bile olamazlardı. Böyle bir dekadans var dünyada. Hepimize okulda bir şey öğretilmiş: Biz müspet bir ilerleme ve sıçrama halindeyiz. Gerçekten öyle mi acaba?
Bugün 3 milyona yakın Suriyeli mülteci ülkemizde. Araştırmalar Suriyelilerin büyük bölümünün
ülkesine dönmeyeceğine işaret ediyor. Bu Türkiye’yi nasıl değiştirecek?
Büyük kazanca dönüşebilir. Suriye dediğin ülkede 5 bin yıllık medeniyetin uzantılarını görürsün. Çok zeki insanlar çıkar. Bunu yaratan bir yapı, bir tortu vardır. Tabii ki kriminal da, üçkâğıtçı da çıkacak ama doğru dürüstleri de çıkacak. Suriye diye bir devlet zaten yok tarihte, çok rahat şekilde bize de intibak edebilirler.
TÜRKİYE'DE MONARŞİ MÜMKÜN DEĞİL
Atatürk Cumhuriyeti’nin sonuna mı geliyoruz?
Hayır. Türkiye Cumhuriyet ile idare edilen bir toplum. Monarşi olması mümkün değil. Mesele o değil. Atatürk Cumhuriyeti’nin sonu neden gelmez? Çünkü insanların alıştıkları bir tarz-ı hayat var. Ondan vazgeçilemez. Çok radikal bir hayat değişikliğini getirecek düzenlemelere Türkiye tahammül edemez. Kırılmalar yeni kutuplaşmalar meydana getirdi. O kutuplaşmaların olduğu yerde bu tip değişmeler olamaz. Herhangi bir değişme sağlam zemin bulamaz.
‘Kutuplaşma’ya farklı bir bakış bu. Bir tarafın kendi yaşam kültürünü dayatmasını engelleyen bir şey yani...
Burada bu zemin çürükse sen kocaman elbise dolaplarını, bir ton ağırlığındaki masaları oradan oraya oynatamazsın. Zemin pat diye çöküverir, hepsi aşağı iner.
LAFINI ETTİKLERİ FEDERASYON ÇALIŞMAZ
Ufukta bir Kürt devleti görüyor musunuz?
Kürtlerin kendileri bu işin etrafında ne kadar toplanıyorlar, onu göreceğiz, görüyoruz da...
PKK bağımsızlık istiyor mu?
Bağımsızlık lafını etmiyorlar. Ama lafını ettikleri federasyon çalışmaz. 1918’de Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu gümledikten sonra federasyon devri bitmiştir. Pratik bir yanı yoktur. Ondan sonraki federasyon sopa işidir. KGB lazımdır, Stalin lazımdır ve uyuşuk bir halk lazımdır. Ama görünen o ki hiçbir yerde böyle bir sistemin yürüme şartı yoktur. Yugoslavya’da bir zaman “Aman olacak galiba” dedik, sonra çok kanlı, utanç verici manzaralar seyrettik.
Tarihte Türkler ve Kürtler uyum içinde yaşamış mıdır? Yoksa bu çatışma tarihsel mi?
O zamanlar Kürtlerin coğrafyası bugünkü gibi değildi. Balkanlar’ın tümünden çok daha geç bağlandı imparatorluğa. Buradaki birkaç asır devam eden uyum çok şey ifade etmiyor. O kadar da tarihselci olmayalım.
IŞİD’e, İslamcı teröre ne diyorsunuz? İslam dünyası krizde mi?
Hiç alakası yoktur. İslam tamamıyla devletçi bir dindir. Devlet kuran bir peygamberin resulu olduğu bir dindir. Bu gibi yapılanmalar, İslam’ın devlet ve toplum teorisiyle bağdaşmaz.
Anadolu’daki İslam geleneği, IŞİD gibi selefi, çatışmacı akımlara nasıl bakar?
Uyumlu değildir kesinlikle. O yüzden böyle macera isteyenler, Anadolu’dan kalkıp oraya gidiyorlar. Cemaat meselesine gelelim... Erzurum’dan bir imam çıkıyor ve takipçileriyle birlikte devlet aygıtlarını ele geçiriyor.
Tarihte örneği var mı?
Tarihteki cemaat yapılanması örnekleri buna benzemez. Ümit ederim, insanlar haksızca bu yapılanmanın içine sokulmadan iş biter. Devlet içinde devleti kimse tasvip edemez. Bu ne demokratiktir, ne rasyoneldir.
İKİ CEMİYET BİRBİRİNE MUHTAÇ
Rusya ile çatışmamız tarihsel mi, önlenemez bir şey mi?
Evet, gelişmemizin, tarihteki nefes almamızın önünü kesen bir kuvvettir. Rusya’nın da önünü kesen kuvvetlerden biri biziz. İkisinin rasyonel ve üretken bir hayat tarzı yakınlaşması söz konusuydu. Son olaylarla suya düştü. Düzelmesi gerekiyor. İki devlet, iki cemiyet birbirine muhtaç. Anlaşıyorlar, evlilikleri, işbirlikleri iyi gidiyor. Türkiye-Rusya politikasının bilgisizliğe, fevri hareketlere, gösterişe tahammülü yok. İki taraf için de geçerli bu durum.
Dünya, insanlık bunca çalkantılı bir dönem yaşarken çocuğunuza, öğrencilerinize ne öneriyorsunuz? Hayatı nasıl yaşamalıyız?
İyi yaşayın, eğlenin, spor yapın, çalışın. Etrafı öğrenmeye çalışın. Dindar mısın kardeşim, o zaman öbür dinleri de öğreneceksin. Solcu musun, öbür akımlara da dikkat edeceksin. Bakacaksın dünyaya... Küçük Prens’in gezegenleri gibi gökyüzünde bir yerde değilsiniz. Dünya’da yaşıyorsunuz. Bu gezegeni bilmek zorundayız. Merakınızı koruyunuz, meraksız olmaz.
S. ARABİSTAN BUGÜN VAR, YARIN YOK
Türkiye bu dönemde Suudi Arabistan ve Katar ile yakınlaştı. Bu ittifakın tarihi arka planı var mı?
Ciddi bir yakınlaşma değil. Suudi Arabistan, 20’nci yüzyılın devletidir. Bugün var, yarın yok. Tabii ben Katar ile Suudiler’i aynı kefeye koyacak kadar bilgisiz değilim.
Nedir farkları?
Katar, çok zengin bir ülke. Suudiler’e göre kaynakları çok fazla. Sıvı gaza dayanıyor. Nüfusları çok az. İçtimai yapı alt katmandaki insanlara daha çok ekmek vermeye yönelik. Eğer, üst sınıf parayı daha iyi kullanırsa ilimde, kültürde, teknik sahada iyi işler yapabilirler. Şeyha Moza güzel bir kraliçe, akıllı bir kadın. Batı’da bile az rastlanacak tipte bir entelektüel. Böyle bir yere gitmek, gelmek, iş yapmak büyük kazançtır aslında. Suudiler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Fakat bu gibi birleşmelerin sabit politika, devamlı bir destek olacağı kanaatinde değilim.
Suriye’de bundan sonra ne olur? Bölünecek mi?
Tabii bölünecek, bölündü bile. Irak nasıl bölündüyse, Suriye de bölündü.
Türkiye ne yapmalı?
Bir şey yapmamalı. Kendi koruyacağı azınlıklar var Suriye’de, ona dikkat etmeli. Başka hiçbir şey yapmamalı.
TOPLUM UMUTSUZ
Bugünlerde toplumumuzun psikolojisini nasıl görüyorsunuz?
Umutsuz, kırık... İyimser görünende bile bir zorlama var. Mezarlıktan geçerken şarkı söyler gibi... Her sınıf insanın kendine göre memnuniyetsizliği var. Ve en kötüsü nepotizm...* Nepotizmi herkes kabul etmiş durumda. *(Eş dost, akraba kayırma)
Peki böyle mi devam edecek?
Hayır. Hiçbir sistem buna ebediyen dayanamaz. Önemli bir düzeltme gerekir. Bu düzeltmenin nasıl olacağı bir soru. O soru bizi endişelendiriyor.
TÜRKİYE İRAN OLMAZ O İŞ ORADA DA CIVIDI
Türkiye’de otoriter, dini bir sistem kurulabilir mi? Klasik soruyu sorayım: Türkiye İran olur mu?
İran’da bile o iş cıvıdı. Bu bu kadardır. Tıkanır kalır, değişirler. Türkiye, İran olmaz. Bazı yönlerden keşke İran olabilse... Onlar kadar okusa, onlar kadar altan alta işleri çözmeyi öğrense... Ama burası İran filan olmaz.
Peki, Türkiye toplumun muhalif katmanlarına diz çöktürerek yönetilebilecek bir ülke mi?
Ben toplumun diğer katmanlarına diz çöktürecek kapasitede bir lider, bu kapasite ve inançta bir kadro görmüyorum. Bu kadar basit.
'BU AHALİNİN AĞASI OLURUZ' GERÇEKÇİ DEĞİL
Türkiye kapılarını mültecilere açarken bir virtüözlük var mı, buna bakarım. Yufka yüreklilik, hümanist bir yaklaşım mı? “Elhamdülillah hepimiz Müslümanız, alalım” tipinde bir yaklaşım mı? Ki bu ikisine çok itirazım yok. Yoksa “Bunları alır, hepsini idare ederiz, bu ahalinin ağası, efendisi oluruz” mu? Ama böyle bir vizyon gerçekçi değil. Kim bu Ortadoğu’yu kolayca ele geçirip, idare edebilir? Siyasi tarihte istediğini rahat yapan büyük devlet yoktur. Büyük devlet istemediğini önleyen devlettir.
ANADOLU’DA MÜSLÜMANLIK YEKNESAK DEĞİLDİR
Derler ki, Anadolu’daki İslamiyet’in mesela bir Arabistan’daki Vahabilik gibi, İran’daki Şii’lik gibi yeknesak bir homojen hali yok. Bu çok açık.
MÜLTECİ MESELESİNDE ABD DE SUÇLU
Amerika Birleşik Devletleri’nde Noam Chomsky çıkıyor ve “Utanç verici! Bu ülke daha kaç milyon mülteci doldurur! Bırak Doğu sahillerini, Amerika’nın orta bölgeleri bomboş” diyor. Amerika da suçludur mülteci konusunda. İkinci Cihan Harbi’nde her yıl Avrupa’dan aldıkları kontenjanı kıstılar. Yahudileri Nazizmin insafına bıraktılar. Goebbels bunun çok propagandasını yaptı: “Sizin istemediğinizi, biz niye tutalım” diye.
HER AVRUPALI TÜRKLERE AYNI GÖZLE BAKMAZ
Avrupa’nın Türkiye’ye bakışı muhtelif bir şeydir. Türkleri berbat, yamyam gibi görenler vardır. Ama başka türlü görenler de vardır. Bunu genelleyemezsiniz.
ERKEKLERDEN İCAZETLİ KADIN HAKLARI OLMAZ
Gayet banal bir ayrımcılığı, tasvip edilmeyecek, bilgisiz bir muhafazakârlığı alkışlayan bir kadın takımıyla kadın hakları yürüyecek, öyle mi? Böyle bir şey olmaz. Erkeklerden icazetli kadın hakları farfarasına kimse inanmaz.
Türkiye'nin konuştuğu çocuk bulundu
İzmir Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube ekipleri, önceki gün bir esnaf tarafından darbedilen çocuğun Suriyeli Hasan Hantumani olduğunu ve ailesiyleMurat Mahallesi'nde bir evde kaldığı tespit etti. Annesiyle ifadesi alınmak üzere polis ekiplerince Çocuk Şubesine götürülen çocuk, işlemlerinin ardından yine ekiplerce evine getirildi. İzmir Valisi Mustafa Toprak da Hasan'ın ailesi ve akrabalarıyla yaşadığı evi ziyaret ederek baba Abdülcelil ve anne Rava Hantumani'ye geçmiş olsun dileklerini iletti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise 6 yaşındaki Suriyeli çocuğa bisiklet hediye etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan adına getirdiği bisikleti Suriyeli Hasan'a hediye eden Vali Toprak, bir süre çocuğun bisiklete binmesine yardımcı oldu. Vali Toprak, yaptığı açıklamada, hiçbir şiddet olayın kabul edilemeyeceğini söyledi. Olayın yaşandığı bölgedeki vatandaşların çocuğu darbeden kişiye tepki gösterdiğini anımsatan Vali Toprak, "İzmir'in genel hali ve uygulaması barışı, hoşgörüyü, sahiplenmeyi, sevgiyi, saygıyı kendi içerisinde yaşamak ve yaşatmaktır. Dolayısıyla oradaki tekil bir olayın, hiçbir şekilde İzmir'de olanlara ne de konuk olarak bulunanlara gösterilmesi mümkün değildir" dedi.
KORKTUĞU İÇİN OLAYI AİLESİNDEN GİZLEMİŞ
Olayı gerçekleştiren Musa D'nin polis ekiplerince gözaltına alındığını ve işlemlerinin ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını aktaran Toprak, soruşturmanın devam ettiğini söyledi.
Vali Toprak, Hasan'ın korktuğu için ailesinden olayı gizlediğini, emniyet ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ekiplerinin çalışmaları sonrasında tespit edildiğini anlatarak şunları kaydetti: "Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla ailemize geçmiş olsun duygularını ve selamlarını getirdik, aynı zamanda da Sayın Cumhurbaşkanımız adına bir bisikleti Hasan'a ve ailesine teslim ettik. Hasan, bu bisiklete güvenli bir şekilde binecek. Ailemize de tüm ailelere yaptığımız gibi dikkatimizi ve ilgimizi göstermeye devam edeceğiz."
Vali Toprak, aileye Hasan'ın bugün dünyaya gelen yeğeni için bir beşik ile yiyecek, kıyafet, oyuncak ve bebek bezi gibi yardım malzemelerini teslim etti.
Hasan ve kardeşlerinin okula gitmediğini öğrenen Toprak, çocukların okula başlaması için gerekli işlemlerin yapılması talimatını verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan adına getirdiği bisikleti Suriyeli Hasan'a hediye eden Vali Toprak, bir süre çocuğun bisiklete binmesine yardımcı oldu. Vali Toprak, yaptığı açıklamada, hiçbir şiddet olayın kabul edilemeyeceğini söyledi. Olayın yaşandığı bölgedeki vatandaşların çocuğu darbeden kişiye tepki gösterdiğini anımsatan Vali Toprak, "İzmir'in genel hali ve uygulaması barışı, hoşgörüyü, sahiplenmeyi, sevgiyi, saygıyı kendi içerisinde yaşamak ve yaşatmaktır. Dolayısıyla oradaki tekil bir olayın, hiçbir şekilde İzmir'de olanlara ne de konuk olarak bulunanlara gösterilmesi mümkün değildir" dedi.
KORKTUĞU İÇİN OLAYI AİLESİNDEN GİZLEMİŞ
Olayı gerçekleştiren Musa D'nin polis ekiplerince gözaltına alındığını ve işlemlerinin ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını aktaran Toprak, soruşturmanın devam ettiğini söyledi.
Vali Toprak, Hasan'ın korktuğu için ailesinden olayı gizlediğini, emniyet ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ekiplerinin çalışmaları sonrasında tespit edildiğini anlatarak şunları kaydetti: "Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla ailemize geçmiş olsun duygularını ve selamlarını getirdik, aynı zamanda da Sayın Cumhurbaşkanımız adına bir bisikleti Hasan'a ve ailesine teslim ettik. Hasan, bu bisiklete güvenli bir şekilde binecek. Ailemize de tüm ailelere yaptığımız gibi dikkatimizi ve ilgimizi göstermeye devam edeceğiz."
Vali Toprak, aileye Hasan'ın bugün dünyaya gelen yeğeni için bir beşik ile yiyecek, kıyafet, oyuncak ve bebek bezi gibi yardım malzemelerini teslim etti.
Hasan ve kardeşlerinin okula gitmediğini öğrenen Toprak, çocukların okula başlaması için gerekli işlemlerin yapılması talimatını verdi.
'BEN ONU BAĞIŞLADIM'
Suriyeli Hasan da orada mendil sattığını ve motosiklete dokunduğu için darbedildiğini ifade ederek "Çok korktum, kimseye bir şey anlatmadım. Bana hediye gönderdiği için Cumhurbaşkanı'na teşekkür ederim. Ben, o adamı bağışladım" dedi.
Hasan'ın annesi Rava Hantumani ise Suriye'nin Halep kentinden 4 yıl önce Türkiye'ye geldiklerini ve 3 yıldır da İzmir'de yaşadıklarını söyledi. Polis ekiplerinin evlerine gelerek olayın görüntüleri gösterene kadar Hasan'ın kendilerine hiçbir şey anlatmadığını ve durumdan haberdar olmadıklarını aktaran anne, "O adamın da bizimki gibi çocukları vardır. Allah, o adamı ıslah etsin, çocukları var diye bir şey demedim, onu bağışladım. Devlet onu bağışlarsa devlete de teşekkür ederim" diye konuştu.
Anne Hantumani, kendilerinin kimseden şikayetçi olmadıklarını belirterek oğluna yardımcı olanlara teşekkür etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a da teşekkür eden anne, Türkiye'deki insanlardan memnun olduklarını kaydetti.
Etiketler:
çocuk,
izmir,
mülteci,
recep tayyip erdoğan,
Suriye
12 Mart 2016 Cumartesi
Nişana kalp krizi iptali
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'ın bu akşam yapılacak nişan töreni damat adayı Selçuk Bayraktar'ın babası Özdemir Bayraktar'ın geçirdiği kalp rahatsızlığından dolayı iptal edildi.
Özdemir Bayraktar hastaneye kaldırıldı, tedavisi sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ailesi Kısıklı'daki evlerinden Tarabya'ya hareket edecekleri sırada rahatsızlık haberi geldi.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan Halkalı'daki Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp Damar
Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi'ne gitti.
Özdemir Bayraktar'ın küçük oğlu Ahmet Bayraktar, "Babamın aort damarı yırtılmış. Daha önce de aynı rahatsızlık yaşanmıştı. Şimdi ameliyatta. İlk müdahaleyi başhekim yaptı. Kendi doktorunu bekliyoruz" dedi.
(ntvmsnc)
Özdemir Bayraktar hastaneye kaldırıldı, tedavisi sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ailesi Kısıklı'daki evlerinden Tarabya'ya hareket edecekleri sırada rahatsızlık haberi geldi.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan Halkalı'daki Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp Damar
Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi'ne gitti.
Özdemir Bayraktar'ın küçük oğlu Ahmet Bayraktar, "Babamın aort damarı yırtılmış. Daha önce de aynı rahatsızlık yaşanmıştı. Şimdi ameliyatta. İlk müdahaleyi başhekim yaptı. Kendi doktorunu bekliyoruz" dedi.
(ntvmsnc)
Sümeyye Erdoğan, bugün Selçuk Bayraktar ile nişanlanıyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan bugün İnsansız Hava Aracı (İHA) üreten Baykar Makina'nın sahibi Özdemir Bayraktar'ın oğlu Selçuk Bayraktar ile nişanlanıyor. Nişan töreni Huber Köşkü'nde yapılacak.
Geçen hafta sözlenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan ile İnsansız Hava Aracı (İHA) üreten Baykar Makina'nın sahibi Özdemir Bayraktar'ın oğlu Selçuk Bayraktar, bugün nişanlanıyor.
DÜĞÜN RAMAZANDAN ÖNCE
Huber Köşkü'ndeki nişana kalabalık bir davetli topluluğu katılacak. "Yılın düğününün" ise Ramazan'dan önce planlandığı öğrenildi.
SELÇUK BAYRAKTAR KİMDİR?
Selçuk Bayraktar, İTÜ Elektronik Mühendisliği'ni bitirdi. Daha sonra ABD'ye giderek University of Pennsylvania'da insansız uçaklar üzerine master, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) robotik kontrol sistemleri konusunda doktora yaptı. 11 yıldır kendi şirketinde çalışan Selçuk Bayraktar, birçok sistemin milli olarak geliştirilmesi projesinde görev aldı. Selçuk Bayraktar, yerli "İnsansız Hava Aracı Bayraktar"ın tasarımını yapan ekibin başında yer alıyor. Taktik insansız hava aracı olan Bayraktar, geçtiğimiz yıl 17 Aralık'ta Roketsan şirketinin geliştirdiği füzeyi tam isabetle vurmuştu. DHA
Geçen hafta sözlenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan ile İnsansız Hava Aracı (İHA) üreten Baykar Makina'nın sahibi Özdemir Bayraktar'ın oğlu Selçuk Bayraktar, bugün nişanlanıyor.
DÜĞÜN RAMAZANDAN ÖNCE
Huber Köşkü'ndeki nişana kalabalık bir davetli topluluğu katılacak. "Yılın düğününün" ise Ramazan'dan önce planlandığı öğrenildi.
SELÇUK BAYRAKTAR KİMDİR?
Selçuk Bayraktar, İTÜ Elektronik Mühendisliği'ni bitirdi. Daha sonra ABD'ye giderek University of Pennsylvania'da insansız uçaklar üzerine master, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) robotik kontrol sistemleri konusunda doktora yaptı. 11 yıldır kendi şirketinde çalışan Selçuk Bayraktar, birçok sistemin milli olarak geliştirilmesi projesinde görev aldı. Selçuk Bayraktar, yerli "İnsansız Hava Aracı Bayraktar"ın tasarımını yapan ekibin başında yer alıyor. Taktik insansız hava aracı olan Bayraktar, geçtiğimiz yıl 17 Aralık'ta Roketsan şirketinin geliştirdiği füzeyi tam isabetle vurmuştu. DHA
Türkiye'nin ilk başörtülü kaymakamı görevine başladı
Eskişehir'in Sarıcakaya ilçesi Kaymakam Vekilliği görevine atanan Neslihan Kısa, görevine başladı.
Sarıcakaya Kaymakamlığının resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, Gölcük ve Altınova ilçelerinde kaymakam refikliği stajını tamamlayan ve İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından Sarıcakaya Kaymakam Vekilliği görevine atanan Kısa'nın ilçeye gelerek görevinin başına geçtiği bildirildi.
Kısa, Türkiye'nin ilk başörtülü kaymakamı oldu.
Neslihan Kısa'nın özgeçmişi
Kaymakam Vekili Neslihan Kısa, 1991 yılında Giresun'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamlayan Kısa, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden 2013 yılında fakülte birincisi olarak mezun oldu. İçişleri Bakanlığının açtığı Kaymakam Adaylığı sınavına katılan Kısa, 2015 yılında Kocaeli Kaymakam adayı olarak mesleğe başladı. Kocaeli'nin Gölcük ve Yalova'nın Altınova ilçesinde kaymakam refikliği stajını tamamlayan Kısa, İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 1 Mart 2016 tarih ve 4173 sayılı yazısı ve bakanlık makamının 29 Şubat 2016 tarihli onayı ile Sarıcakaya Kaymakam Vekili olarak görevlendirildi.
Sarıcakaya Kaymakamlığının resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, Gölcük ve Altınova ilçelerinde kaymakam refikliği stajını tamamlayan ve İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından Sarıcakaya Kaymakam Vekilliği görevine atanan Kısa'nın ilçeye gelerek görevinin başına geçtiği bildirildi.
Kısa, Türkiye'nin ilk başörtülü kaymakamı oldu.
Neslihan Kısa'nın özgeçmişi
Kaymakam Vekili Neslihan Kısa, 1991 yılında Giresun'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamlayan Kısa, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden 2013 yılında fakülte birincisi olarak mezun oldu. İçişleri Bakanlığının açtığı Kaymakam Adaylığı sınavına katılan Kısa, 2015 yılında Kocaeli Kaymakam adayı olarak mesleğe başladı. Kocaeli'nin Gölcük ve Yalova'nın Altınova ilçesinde kaymakam refikliği stajını tamamlayan Kısa, İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 1 Mart 2016 tarih ve 4173 sayılı yazısı ve bakanlık makamının 29 Şubat 2016 tarihli onayı ile Sarıcakaya Kaymakam Vekili olarak görevlendirildi.
Hamilesin dediler kanserden öldü
22 yaşındaki makyaj uzmanı genç kadına "hamilesin" dediler, kısa bir süre sonra ise kanser olduğu ortaya çıktı ve hayatını kaybetti. Demi Wright'a doktorlar karnındaki ağrının sebebinin hamilelik olabileceğini söylemişti.
Hemen testler yapılan Wright'ın ise vücudunda 12 santim çapında, hızlı ilerleyen bir tümör olduğu belirlendi. Genç kadın teşhisin ardından yalnızca 3 hafta sonra hayatını kaybetti.
HAMİLELİK HORMONLARI YÜKSELDİ
Kasım ayında hastaneye giden genç kadına yapılan testlerde hamileliğe bağlı bazı hormonların yükseldiği belirlendi. Bu nedenle de kadın doğum servisine yönlendirildi. Ancak ağrıları devam edince Cambridge'de başka bir hastaneye gitti. Wright'a burada kanser teşhisi koyuldu. Etrafı tarafından çok neşeli, hayat dolu olarak nitelendirilen Wright, tedaviye başladıktan 3 hafta sonra ise hayatını kaybetti. Hürriyet
Hemen testler yapılan Wright'ın ise vücudunda 12 santim çapında, hızlı ilerleyen bir tümör olduğu belirlendi. Genç kadın teşhisin ardından yalnızca 3 hafta sonra hayatını kaybetti.
HAMİLELİK HORMONLARI YÜKSELDİ
Kasım ayında hastaneye giden genç kadına yapılan testlerde hamileliğe bağlı bazı hormonların yükseldiği belirlendi. Bu nedenle de kadın doğum servisine yönlendirildi. Ancak ağrıları devam edince Cambridge'de başka bir hastaneye gitti. Wright'a burada kanser teşhisi koyuldu. Etrafı tarafından çok neşeli, hayat dolu olarak nitelendirilen Wright, tedaviye başladıktan 3 hafta sonra ise hayatını kaybetti. Hürriyet
11 Mart 2016 Cuma
10 yaşındaki Suriyeli Ayşe yardım bekliyor
Suriye'deki iç savaştan kaçarak Şanlıurfa'nın Bozova ilçesine yerleşen Ahmed ailesinin 10 yaşındaki kızları Nesrin Ahmed’in vücudundaki lekeler görenlerin yüreğini burkuyor.
IŞİD’in Suriye'nin Halep kentine bağlı Kobani'ye saldırması üzerine kaçarak Türkiye’ye geçen ve Şanlıurfa'nın Bozova ilçesine yerleşen Ahmed ailesi, 10 yaşındaki kızları için Türkiye’de çare arıyor.
Vücudunun büyük kısmında siyah lekeler bulunan Nesrin Ahmed'i tmuayene eden Bozova Devlet Hastanesi Başhekim Uzm. Dr. Fatih Aksoy, hastalığın doğuştan ve kalıtsal olduğunu tahmin ettiklerini belirtilerek tedavi için Harran Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk ettiklerini söyledi.
Anne Leya ise, Suriye'deki doktorların çare bulamadığını, maddi imkanları olmadığı için de başka yerlere götüremediklerini ifade etti. Türk doktorların kızlarına çare bulmasını ve yetkililerin sahip çıkmasını isteyen anne, Türk Devletinin kendilerine kucak açtığı gibi kızlarının sağlık sorununa da çare olacağına inandıklarını belirtti.
Bozova Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Fatih Aksoy'dan duydukları ilgi ve alakadan dolayı teşekkürlerini ifade eden Baba Ahmed, “Biz hastaneye geldiğimizde doktorumuz bize özel ilgi gösterdi. Sağ olsun bizim hem hastamızla ilgilendi hem de bizlere hoşgörü gösterdi. Allah ondan bin defa razı olsun” şeklinde konuştu.
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilen küçük kızın önümüzdeki günlerde hastaneye gideceği belirtildi.
IŞİD’in Suriye'nin Halep kentine bağlı Kobani'ye saldırması üzerine kaçarak Türkiye’ye geçen ve Şanlıurfa'nın Bozova ilçesine yerleşen Ahmed ailesi, 10 yaşındaki kızları için Türkiye’de çare arıyor.
Vücudunun büyük kısmında siyah lekeler bulunan Nesrin Ahmed'i tmuayene eden Bozova Devlet Hastanesi Başhekim Uzm. Dr. Fatih Aksoy, hastalığın doğuştan ve kalıtsal olduğunu tahmin ettiklerini belirtilerek tedavi için Harran Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk ettiklerini söyledi.
Anne Leya ise, Suriye'deki doktorların çare bulamadığını, maddi imkanları olmadığı için de başka yerlere götüremediklerini ifade etti. Türk doktorların kızlarına çare bulmasını ve yetkililerin sahip çıkmasını isteyen anne, Türk Devletinin kendilerine kucak açtığı gibi kızlarının sağlık sorununa da çare olacağına inandıklarını belirtti.
Bozova Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Fatih Aksoy'dan duydukları ilgi ve alakadan dolayı teşekkürlerini ifade eden Baba Ahmed, “Biz hastaneye geldiğimizde doktorumuz bize özel ilgi gösterdi. Sağ olsun bizim hem hastamızla ilgilendi hem de bizlere hoşgörü gösterdi. Allah ondan bin defa razı olsun” şeklinde konuştu.
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilen küçük kızın önümüzdeki günlerde hastaneye gideceği belirtildi.
Reza Zarrab tüm mallarını satışa mı çıkardı?
Zencani'nin idam cezası almasından sonra, İran'ın paranın izini süreceğine yönelik haberler üzerine, Reza Zarrab'ın önemli bir kısmı gayrimenkul olan varlıklarının tamamını satışa çıkardığı ileri sürüldü.
İran'da, Reza Zarrab'ın ortağı olarak bilinen Babek Zencani'ye idam cezası verilmesinin ardından, muhalefet, dava dosyasının getirilip Türkiye'deki bağlantıların da ortaya çıkarılmasını istedi. Açık hesap üzerinden yürütülen işlemlerin Babek Zencani bağlantısı üzerinde duruluyor. İran'ın da paranın izini süreceğine yönelik haberler üzerine harekete geçen Reza Zarrab'ın önemli bir kısmı gayrimenkul olan varlıklarının tamamını satışa çıkardığı ileri sürüldü.
İran'da, Reza Zarrab'ın ortağı olarak bilinen Babek Zencani'ye idam cezası verilmesinin ardından, muhalefet, dava dosyasının getirilip Türkiye'deki bağlantıların da ortaya çıkarılmasını istedi. Açık hesap üzerinden yürütülen işlemlerin Babek Zencani bağlantısı üzerinde duruluyor. İran'ın da paranın izini süreceğine yönelik haberler üzerine harekete geçen Reza Zarrab'ın önemli bir kısmı gayrimenkul olan varlıklarının tamamını satışa çıkardığı ileri sürüldü.
Finansgundem.com'un edindiği bilgilere göre öncelikle parası olan kişilerle bire bir temasa geçilerek bu gayrimenkullerin sessiz sedasız satışı işlemine başlanmış. Reza Zarrab'ın bu yüzden tüm aileyi Kemer Country'de satın aldığı 10 milyon liralık korunaklı villaya topladığı dile getiriliyor. Kulislerde el konulma riskine karşılık Zarrab'ın tüm gayrimenkullerini satmak istediği iddiası konuşuluyor. Zarrab'ın oldukça fazla gayrimenkulü bulunuyor.
EBRU GÜNDEŞ'E 12 MİLYON DOLARLIK JET ALDI
Reza Zarrab, kuyumculuk ve petrol ticaretiyle uğraşırken bir anda hatırı sayılır servete sahip olan isimlerden biri. İçinde 6 farklı şirket barındıran Royal Denizcilik de Zarrab'ın şirketi. Çatı şirket Royal Holding. Bu şirketin içerisinde Are Havacılık isimli şirket de bulunuyor. Zarrab şirket bünyesinde eşi Ebru Gündeş'e 12 milyon dolar değerinde Challenger 300 tipi özel jet almıştı.
İŞTE REZA ZARRAB'IN BAŞ DÖNDÜREN SERVETİ
Fındıklı'daki Aksigorta binasını 72 milyon dolara satın alan Zarrab'ın, İstanbul'da 62 dairesi, Boğaz’da yalısı, Boğaz manzaralı köşkü, oteli, fabrikası ve çok sayıda ofis katı olduğu biliniyor. Yaklaşık 300 milyonluk gayrimenkule sahip olan Zarrab'ın 500 milyon liranın üzerinde bir servete sahip olduğu söyleniyor.
Zarrab’ın en dikkat çeken gayrimenkullerinden 47’si Büyükçekmece’de yer alıyor. Tapuda, Gürpınar Mahallesi 959 ada 9 parsel üzerinde 2 bin 184 metrekarelik alanda kurulan Bella Park Sitesi’nde 47 adet daire (birkaç tanesi dükkan) Zarrab’ın üzerine tapulu. Toplam 62 adet dairenin yer aldığı sitede tam 47 gayrimenkulü bulunan Zarrab, bu daireleri 22 Kasım 2011 tarihinde üzerine tescil ettirdi. Turgut Özal Caddesi ile Göztepe Caddesi’nin kesiştiği noktada yer alan sitenin ismi, Zarrab’ın eski şirketlerinden Bella’nın isminden esinlenmiş. Zarrab’ın gözaltına alındıktan sonra dairelerin önemli bir kısmını elde çıkarmış olabileceği belirtiliyor.
Zarrab’ın en dikkat çeken gayrimenkullerinden 47’si Büyükçekmece’de yer alıyor. Tapuda, Gürpınar Mahallesi 959 ada 9 parsel üzerinde 2 bin 184 metrekarelik alanda kurulan Bella Park Sitesi’nde 47 adet daire (birkaç tanesi dükkan) Zarrab’ın üzerine tapulu. Toplam 62 adet dairenin yer aldığı sitede tam 47 gayrimenkulü bulunan Zarrab, bu daireleri 22 Kasım 2011 tarihinde üzerine tescil ettirdi. Turgut Özal Caddesi ile Göztepe Caddesi’nin kesiştiği noktada yer alan sitenin ismi, Zarrab’ın eski şirketlerinden Bella’nın isminden esinlenmiş. Zarrab’ın gözaltına alındıktan sonra dairelerin önemli bir kısmını elde çıkarmış olabileceği belirtiliyor.
SANAYİ BÖLGESİNDE FABRİKA
Tuzla Aydınlı Mahallesi’nde, sanayi bölgesinde fabrika. Aydınlı KOSB’de yer alan fabrika, 2 bin 700 metrekarelik alanda kurulmuş. 7231 ada 15 parsel üzerinde bulunan fabrika, 2. Sanayi Caddesi üzerinde yer alıyor. 2013 yılında Reza Zarrab’ın üzerine geçmiş.
Bakırköy Kartaltepe Mahallesi’nde 257 ada 38 parsel üzerinde yer alan Novus Residence’ta 3 süper lüks daire bulunuyor.
İstanbul’un Esenyurt ilçesi Ekşinoz köyünde 1240 ada 26 parsel üzerindeki 2 bloklu binada tam 12 adet daire. 12 Haziran 2013 tarihinde tapusu Zarrab’ın üzerine geçirilen dairelerden 3 tanesi çatı katı.
Zarrab’ın Fatih Çarşı’daki 30 metrekarelik dükkanı, tapuda 7 pafta, 2772 ada 48 parsel üzerinde yer alıyor.
Bakırköy Kartaltepe Mahallesi’nde 257 ada 38 parsel üzerinde yer alan Novus Residence’ta 3 süper lüks daire bulunuyor.
İstanbul’un Esenyurt ilçesi Ekşinoz köyünde 1240 ada 26 parsel üzerindeki 2 bloklu binada tam 12 adet daire. 12 Haziran 2013 tarihinde tapusu Zarrab’ın üzerine geçirilen dairelerden 3 tanesi çatı katı.
Zarrab’ın Fatih Çarşı’daki 30 metrekarelik dükkanı, tapuda 7 pafta, 2772 ada 48 parsel üzerinde yer alıyor.
İSTANBUL BOĞAZI’NDA TARİHİ YALI
Zarrab'ın yalısı Beykoz Kanlıca’da 116 ada 4 parsel üzerinde yer alıyor. 350 metrekarelik yalı aynı zamanda hemen bitişikteki eşi Ebru Gündeş’e ait yalıyla komşu. İkiz yalının değerinin 30 milyon liraya yakın olduğu belirtiliyor.
Zarrab’a ait ofis katları Bahçelievler’deki Metroport Busidence Plaza’da yer alıyor. Tapuda Bakırköy Kartaltepe Mahallesi 251 ada 27 parsel üzerinde yer alan plazadaki 2 ofis katı, Zarrab’ın üzerine 25 Temmuz 2009 tarihinde kaydedilmiş. Zarrab’ın şirketi Royal Holding’in merkez adresi de burası. Gökdelen Sapphire’de yaklaşık 4 milyon liralık daire ve 1 milyon 850 bin liralık bir yazlığı bulunuyor. (finansgündem)
Zarrab’a ait ofis katları Bahçelievler’deki Metroport Busidence Plaza’da yer alıyor. Tapuda Bakırköy Kartaltepe Mahallesi 251 ada 27 parsel üzerinde yer alan plazadaki 2 ofis katı, Zarrab’ın üzerine 25 Temmuz 2009 tarihinde kaydedilmiş. Zarrab’ın şirketi Royal Holding’in merkez adresi de burası. Gökdelen Sapphire’de yaklaşık 4 milyon liralık daire ve 1 milyon 850 bin liralık bir yazlığı bulunuyor. (finansgündem)
İki yıl önce 'ölen' karısı televizyon programına çıktı
Fas'ın Casablanca kentinde akıllara durgunluk veren bir olay yaşandı. Abragh Mohamed adlı bir adam, iki yıl önce trafik kazası sonucu 'hayatını kaybeden' eşininin televizyon programına çıktığını duyunca şoke oldu.
İngiliz The Mirror'ın haberine göre; Mohamed, eşini bir trafik kazasında yitirdi. Doktorlar, ağır yaralanan kadının öldüğünü söyledi. Bunun üzerine Faslı adam, sevgili eşini toprağa verdi.
Bu trajik olaydan iki yıl sonra Mohamed'in akrabaları, Fas'ta oldukça popüler olan ve sevdiklerini arayan insanları birleştiren 'Al Mujtafun' (Kaybolanlar) adlı reality show programını izliyordu.
O sırada yayına bir kadın bağlandı ve eşini kaybettiğini söyleyerek, isim ve telefon numarası verdi.
Mohamed o sırada programı izlemiyordu ancak aile üyeleri, iki yıl önce ölen akrabalarının telefonunu duyunca şoke oldular. Akabinde haberi hemen Mohamed'e verdiler.
Bir İspanyol kanalına konuşan Mohamed, "Gömdüğümüz cenazenin başka birine ait olduğunu ve eşimin sağ olduğunu bilmiyordum" dedi.
Şimdi burada bazı sorular akılları meşgul ediyor. Söz konusu kadın eşini bulmak için neden iki yıl bekledi ve bu süreçte neredeydi?
İlk teori, hafızasını kaybettiği yönünde. Kadın, Azial adlı küçük, dağlık bir kasabada yaşıyordu. Doktorlar, kazanın ardından kocasına muhtemelen yaşamayacağını söyledi ve hastane faturasının her halükarda ödenmesi gerekiyordu.
Mohamed, bu yüzden dört saat mesafedeki evine döndü ve para bulup döndüğünde ona karısının öldüğü söylendi.
Sonrasında cenaze Azilal'a bir tabut içerisinde gönderildi ve merasimle gömüldü... (hürriyet.com.tr)
İngiliz The Mirror'ın haberine göre; Mohamed, eşini bir trafik kazasında yitirdi. Doktorlar, ağır yaralanan kadının öldüğünü söyledi. Bunun üzerine Faslı adam, sevgili eşini toprağa verdi.
Bu trajik olaydan iki yıl sonra Mohamed'in akrabaları, Fas'ta oldukça popüler olan ve sevdiklerini arayan insanları birleştiren 'Al Mujtafun' (Kaybolanlar) adlı reality show programını izliyordu.
O sırada yayına bir kadın bağlandı ve eşini kaybettiğini söyleyerek, isim ve telefon numarası verdi.
Mohamed o sırada programı izlemiyordu ancak aile üyeleri, iki yıl önce ölen akrabalarının telefonunu duyunca şoke oldular. Akabinde haberi hemen Mohamed'e verdiler.
Bir İspanyol kanalına konuşan Mohamed, "Gömdüğümüz cenazenin başka birine ait olduğunu ve eşimin sağ olduğunu bilmiyordum" dedi.
Şimdi burada bazı sorular akılları meşgul ediyor. Söz konusu kadın eşini bulmak için neden iki yıl bekledi ve bu süreçte neredeydi?
İlk teori, hafızasını kaybettiği yönünde. Kadın, Azial adlı küçük, dağlık bir kasabada yaşıyordu. Doktorlar, kazanın ardından kocasına muhtemelen yaşamayacağını söyledi ve hastane faturasının her halükarda ödenmesi gerekiyordu.
Mohamed, bu yüzden dört saat mesafedeki evine döndü ve para bulup döndüğünde ona karısının öldüğü söylendi.
Sonrasında cenaze Azilal'a bir tabut içerisinde gönderildi ve merasimle gömüldü... (hürriyet.com.tr)
Kemal Kılıçdaroğlu: Türkiye'yi tampon il yaptılar
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘Kayserili pazarlığı’ olarak tanımladığı Avrupa Birliği ile yapılan mülteci görüşmelerini eleştirirken, “Emin olun hiçbir Kayserili bu anlaşmanın altına imza atmaz. Siz Türkiye’yi tampon il yapıyorsunuz. Biz verelim onlara 6 milyar Euro’yu, bütün Suriyelileri, Afganları, Pakistanlıları kendileri alsınlar” dedi. Kılıçdaroğlu, Hürriyet’e şunları söyledi:
TİCARETİ İYİ BİLİRLER
(AB ile mülteci pazarlığı) Bu kararla Avrupalılar, Türkiye’yi Avrupa ve Ortadoğu arasında bir tampon ülke olarak görüyor, ‘Ben Türkiye’den göç eden bütün göçmenleri size geri göndereceğim’ diyor. Üzülerek söylüyoruz, 3 milyar Euro karşılığında Türkiye de bunu kabul ediyor. Anlaşma AB’nin Temel Haklar Bildirgesi’ne aykırı. Bu anlaşma ile Avrupa kendi değerlerine, kurallarına uymuyor. Bunu Kayseri pazarlığı olarak görenler, kurnazca ‘Avrupalıları kandırdık, iyi avantaj elde ettik’ diye düşünebilir. Ama emin olun hiçbir Kayserili bu anlaşmanın altına imza atmaz. Benim bildiğim bütün Kayserililer saygın insanlardır, ticareti iyi bilirler ama böyle bir anlaşmanın altına imza atmazlar. Çünkü hiçbir Kayserili, Kayseri’nin tampon bir il olmasını istemez. Siz Türkiye’yi tampon bir il yapıyorsunuz.
MESLEK SAHİPLERİNİ ALACAKLAR
Biz verelim onlara 6 milyar Euro’yu bütün, Suriyelileri, Afganları, Pakistanlıları kendileri alsınlar. Diyorlar ki, ‘Size geri göndereceğiz, kaç kişi geri gönderdik 10 kişi, sizden 10 Suriyeli geri alacağız’. Hangi Suriyelileri alacaklar, üniversiteyi bitirmiş, meslek sahibi olanları alacaklar. Diğerlerini siz ne yaparsanız yapın. Bu bir defa insan haklarına aykırı. Göçmenler arasında ayrım yapan böyle bir anlaşmaya imza atmak, insana en büyük saygısızlıktır. Bana göre Avrupa ahlaki bir sürecin içinde değil. Davutoğlu Hükümeti de Avrupalının kuyruğuna takılmış. Bu iş parayla çözülecek bir iş değildir. Böyle bir mantıkla dış politikaya yaklaşamazsınız. Bir ülkenin onuru, kişiliği vardır. Bir ülkenin izlediği sağlıklı, tutarlı bir dış politika vardır. Üçü de yok bunlarda. Göçmenlerin insan ve uluslararası hukuk açısından güvenceye alınmış hakları var.
Lübnan ve Ürdün bütün göçmen kamplarını Avrupalılara açtı. ‘Gelin bakın’ dediler, biz açmadık. Niçin, çünkü oralarda silahlı eğitimler görülüyor. ‘Kamplar çok iyi, yardıma ihtiyacımız yok’ diyorlardı. Şimdi kamplarda değil asıl Türkiye’nin içinde bu insanlar. Milletvekilleri bile alınmadı kamplara. Avrupalı diyor ki ‘Afganistanlıyı da Pakistanlıyı da Türkiye’ye göndereceğim.’ Niye bunları kendi ülkelerine göndermiyorlar? Suriye pasaportu varsa tamam başka ülkelere gönderemiyor, Türkiye’ye göndersin, ama niye diğer ülkeleri de Türkiye’ye geri gönderiyorsun?”
HAVANDA SU DÖVMEKTİR
(Yeni anayasa tartışmaları) Parlamenter sistemi güçlendireceksek oturalım, anayasa ve darbe yasalarını değiştirelim. ‘Biz bunu düşünmüyoruz, sadece başkanlık için komisyon kurmak istiyoruz’ diyorsa da biz bunda yokuz. Hem baştan gelip katılacağız hem de itiraz edeceğiz. Bu çok ahlaki değil. Sordular, düşüncelerimizi yazılı aktardık. Arkasından davet ettiler. Bu, ‘Sizin düşünceleriniz çerçevesinde çalışma yapacağız’ demektir. Gittik, böyle bir çalışmanın olmadığını gördük. ‘Hem katılırım hem de itiraz ederim, karar çıkmasın’ demek havanda su dövmektir. Bir komisyonu sonuç almak için kurarsınız. Sonuç almak için de çerçeveyi önceden çizer koyarsınız.”
DOKUNULMAZLIKTA İLKELİ OLMAK GEREK
Biz ilke olarak dokunulmazlıkların, kürsü dokunulmazlığı hariç, tamamen kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bir kişinin ihale takipçiliği veya yolsuzluk yapması, Parlamento’da kalmasını gerektirmiyor. Bir karar alınacaksa bunun, Parlamento’nun itibarını koruma açısından ilkesel olması lazım. Yoksa; ‘Ali’ye kızdım kaldıralım, ama Veli bizim arkadaşımız kalsın’ demek, Parlamento’nun itibarına gölge düşürür. İlkeli bir karar alarak, Parlamento’nun o kararın arkasında blok olarak durması gerekir. Siyasi parti ayrımı yapmadan ilkeli bir tavır belirlenirse, hem geçmişte düşülen hatalara düşülmemiş olur hem de gelecek açısından Parlamento’nun ne yapacağını toplum net öğrenmiş olur. Biz ilkeli bir tavır koyduk ve bu tavrımızın arkasında dururuz.
İspanya, Kraliçe’yi konuşuyor
İspanya Kraliçesi Letizia’nın yolsuzlukla suçlanan bir işadamıyla mesajlaştığının ortaya çıkması ülkeyi karıştırdı.
“eldiario.es” isimli internet gazetesinin önceki gün yayınladığı, tarihi 2014’e dayanan mesajlarda Kraliçe, banka yolsuzluğuyla suçlanan, kocası Kral 6. Felipe’nin de yakın arkadaşı olan iş adamı Javier Lopez Madrid ile konuşuyor.
Mesajlarda Kraliçe, Madrid’e, “Kredi kartlarıyla ilgili yazıyorum. Biz kim olduğunu biliyoruz, sen de bizim kim olduğumuzu biliyorsun. Birbirimizi biliyoruz, birbirimizden hoşlanıyoruz, saygı gösteriyoruz. Gerisi cehenneme. Yoga arkadaşıma öpücükler (özledim seni!!!)” diye yazmış.
Kraliçe, ayrıca iş adamından daha dikkatli olmasını istemiş.
Madrid de “Gelecekte yeni önlemler alacağım. Çok zor bir ülkede yaşıyoruz. Çok daha dikkatli olmalıyım” diyor.
Kral da konuşmaya katılarak “Biz de öyle yapacağız” diye eklemiş. Haberin çıkmasıyla “#CompiYogui”(yoga arkadaşım) Twitter’da İspanyol kullanıcılar arasında TT oldu.
10 Mart 2016 Perşembe
Rıza Sarraf'tan 'Zencani' açıklaması
İş adamı Rıza Sarraf, İran'da yargılandığı davada idam cezasına çarptırılan iş adamı Babek Zencani ile ortak olduğu yönünde iddialar içeren haberlere ilişkin açıklama yaptı.Sarraf, açıklamasında, uzun süredir medyada Zencani'nin "ortağı olduğu" yönünde asılsız haberler yer aldığını belirterek, "Bu haberlere birçok defalar doğru olmadığı yönünde tepki ve cevap verdiysem de kirli odaklara hizmet eden zihniyetler, bu yalana sarılmaktan vazgeçmediler" ifadesini kullandı.
İran mahkemelerinin, uzun zamandır İran devleti aleyhine işlenen bir suçun soruşturmasını yaptıklarını aktaran Sarraf, "Bu kadar derin ve çok yönlü yapılan bir soruşturmanın sonunda kararını veren İran mahkemeleri, konuyla hiçbir ilgim olmadığını açıkça ortaya koymuş olmasına rağmen, burada, Türkiye'de kirli odaklara hizmet eden bazı kişi ve kurumların ısrarla beni bu soruşturmayla ilişkilendirmeye çalışmalarının hiçbir hukuki, insani ya da mantıklı izahı bulunmamaktadır" değerlendirmesinde bulundu.
Sarraf, şöyle devam etti:
"Babek Zencani, hiçbir zaman benim ortağım olmadı ve ben İran devletinin parası ile ticaret yapmadım. İran devleti tarafından şahsıma yöneltilen bir suçlama olmadığı gibi hakkımda açılmış, devam eden ya da sonuçlanmış bir soruşturma da bulunmamaktadır.
Bununla da yetinmeyen aynı kirli zihniyet, bugün mal varlığımı satışa çıkardığım yönünde haberleri bazı internet siteleri aracılığıyla yayınlamaya başladı. Yine bu yalan haberin temelinde de beni, hiç ilgim olmayan bir suçla ve soruşturmayla ilişkilendirme gayesi bulunmaktadır. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve ülkeme yararlı bir vatandaş olarak yaşamaya da çalışmaya da devam ediyorum. Ailem, sahip olduğum varlıklarım ve yatırımlarımla Türkiye'deyim. Siyasi başarısızlıklarının faturasını bana kesmeye çabalayanlar, bana hakaret ederek rating, tiraj toplamaya uğraşanlar, hakkımda asılsız haber yaparak gündem değiştirmeye çalışanlar; sizlerle bağımsız Türk mahkemeleri huzurunda hesaplaşmaktan asla vazgeçmeyeceğim." Rıza Sarraf, "dünyada ve Türkiye'de çözülmesi gereken birçok sorun varken, ismini asılsız haberlerle gündeme taşıyan zihniyeti esefle kınadığını ve bu yönde çıkan yalan haberlere itibar edilmemesi gerektiğini" kaydetti.
İran mahkemelerinin, uzun zamandır İran devleti aleyhine işlenen bir suçun soruşturmasını yaptıklarını aktaran Sarraf, "Bu kadar derin ve çok yönlü yapılan bir soruşturmanın sonunda kararını veren İran mahkemeleri, konuyla hiçbir ilgim olmadığını açıkça ortaya koymuş olmasına rağmen, burada, Türkiye'de kirli odaklara hizmet eden bazı kişi ve kurumların ısrarla beni bu soruşturmayla ilişkilendirmeye çalışmalarının hiçbir hukuki, insani ya da mantıklı izahı bulunmamaktadır" değerlendirmesinde bulundu.
Sarraf, şöyle devam etti:
"Babek Zencani, hiçbir zaman benim ortağım olmadı ve ben İran devletinin parası ile ticaret yapmadım. İran devleti tarafından şahsıma yöneltilen bir suçlama olmadığı gibi hakkımda açılmış, devam eden ya da sonuçlanmış bir soruşturma da bulunmamaktadır.
Bununla da yetinmeyen aynı kirli zihniyet, bugün mal varlığımı satışa çıkardığım yönünde haberleri bazı internet siteleri aracılığıyla yayınlamaya başladı. Yine bu yalan haberin temelinde de beni, hiç ilgim olmayan bir suçla ve soruşturmayla ilişkilendirme gayesi bulunmaktadır. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve ülkeme yararlı bir vatandaş olarak yaşamaya da çalışmaya da devam ediyorum. Ailem, sahip olduğum varlıklarım ve yatırımlarımla Türkiye'deyim. Siyasi başarısızlıklarının faturasını bana kesmeye çabalayanlar, bana hakaret ederek rating, tiraj toplamaya uğraşanlar, hakkımda asılsız haber yaparak gündem değiştirmeye çalışanlar; sizlerle bağımsız Türk mahkemeleri huzurunda hesaplaşmaktan asla vazgeçmeyeceğim." Rıza Sarraf, "dünyada ve Türkiye'de çözülmesi gereken birçok sorun varken, ismini asılsız haberlerle gündeme taşıyan zihniyeti esefle kınadığını ve bu yönde çıkan yalan haberlere itibar edilmemesi gerektiğini" kaydetti.
İngiltere’nin AB’den çıkmasına Stephen Hawking de karşı
Birleşik Krallık’ta ünlü fizikçi Stephen Hawking’in başını çektiği Royal Society üyesi 150 bilim insanı, ülkenin Avrupa Birliği üyesi olarak kalması için yürütülen kampanyaya destek verdi.
Aralarında üç Nobel ödülü sahibi de bulunan ve tamamı Cambridge Üniversitesi’nde görev yapan bilim insanları, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasının “bilim için bir felaket anlamına geleceğini” söyledi ve araştırmacıların hareket özgürlüğüne getirilecek tüm olası kısıtlamaların Ada’daki bilimsel araştırmaları negatif etkileyeceğini belirtti.
Times gazetesinde açık bir mektup yayımlayan bilim insanları, “Biz en iyi araştırmacılarımızın birçoğunu kıta Avrupası’nda buluyoruz. Genç araştırmacılar AB’den aldıkları fonlarla buraya geliyor. Eğer Birleşik Krallık AB’den ayrılırsa ve bilim insanlarının Avrupa ile Birleşik Krallık arasındaki hareket özgürlüğüne sınırlama getirilirse, bu Birleşik Krallık üniversiteleri ve ülkedeki bilimsel faaliyetler açısından bir felaket olur” dedi.
Bilim insanları İsviçre’yi bu duruma örnek gösterdi ve ülkenin iş göçünü kısıtladıktan sonra genç ve yetenekli araştırmacıları ülkeye çekmekte güçlük yaşamaya başladığını belirtti. Hürriyet
Aralarında üç Nobel ödülü sahibi de bulunan ve tamamı Cambridge Üniversitesi’nde görev yapan bilim insanları, Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılmasının “bilim için bir felaket anlamına geleceğini” söyledi ve araştırmacıların hareket özgürlüğüne getirilecek tüm olası kısıtlamaların Ada’daki bilimsel araştırmaları negatif etkileyeceğini belirtti.
Times gazetesinde açık bir mektup yayımlayan bilim insanları, “Biz en iyi araştırmacılarımızın birçoğunu kıta Avrupası’nda buluyoruz. Genç araştırmacılar AB’den aldıkları fonlarla buraya geliyor. Eğer Birleşik Krallık AB’den ayrılırsa ve bilim insanlarının Avrupa ile Birleşik Krallık arasındaki hareket özgürlüğüne sınırlama getirilirse, bu Birleşik Krallık üniversiteleri ve ülkedeki bilimsel faaliyetler açısından bir felaket olur” dedi.
Bilim insanları İsviçre’yi bu duruma örnek gösterdi ve ülkenin iş göçünü kısıtladıktan sonra genç ve yetenekli araştırmacıları ülkeye çekmekte güçlük yaşamaya başladığını belirtti. Hürriyet
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)