6 Mayıs 2015 Çarşamba

Şok iddia: Fazla sakız çiğnediği için öldü

Galler’in Llanelli kentinde 2011 yılında uzun süre baş ağrısından şikayet ettikten sonra kriz geçirerek hayatını kaybeden 19 yaşındaki Samantha Lewis’in sürekli sakız çiğneme alışkanlığının kurbanı olduğu iddia edildi.

Genç kızın “doğal nedenlerle” öldüğü yolundaki uzman kararını kabul etmeyen ailesinin talebiyle Swansea Kraliyet Mahkemesi’nde başlatılan soruşturmada, genç kızın cesedine yapılan otopsi sonucunda midesinde sakızdan oluşan büyük kitleler bulunduğu ve bu kitlelerin “Vücudunun önemli mineral ve vitaminleri emmesini engelleyerek ölümüne neden olmuş olabileceği” açıklandı.

Lewis’in 45 yaşındaki annesi Maria Morgan mahkemede verdiği ifadede kızının günde en az 14 Trident marka naneli sakız çiğneyip yuttuğunu  ve bu şekersiz sakızda bulunan aspartam ve sorbitol gibi maddeleri aşırı derecede tükettiği için zehirlenmiş olabileceğini düşündüğünü söyledi. Morgan “Ölümünden sonra kızımın eşyalarını inceledim ve her yerde sakız paketleri ve sakız aldığını gösteren fişler buldum” dedi.

Soruşturmada ifade veren patolog Dr. Paul Griffiths, genç kızın tuz, magnezyum ve kalsiyum eksikliği nedeniyle beyninde oluşan şişme sonucu öldüğünü tespit ettiklerini söyledi ve “Lewis’in sakız tüketiminin bu durumda rol oynamış olmasının mümkün olduğunu” belirtti.

Griffiths, genç kızın midesinde bulunan sakızların, önemli minerallerin vücudu tarafından emilmesine katkıda bulunmuş olabileceğini ancak ölümün sadece sakız tüketimi yüzünden gerçekleştiğini iddia etmenin mümkün olmadığını söyledi.

"ÇOK AZ KANIT VAR"
Uzman “Elimizde çok az kanıt var ve şimdiye dek hiç kimse sakız çiğnediği için ölmedi. Bu denli çok sakız tüketiminin bu probleme neden olması ihtimaller dahilinde ancak bunun kanıtlanmış bir gerçek olduğunu söyleme imkanımız yok” dedi.

Soruşturma sonucunda verilen kararda genç kızın mineral eksikliğinden ölmüş olduğu ve “Aşırı derecede sakız çiğnemesinin bu durumda rol oynamış olabileceği” belirtildi.

(hürriyet.com.tr)

Ekmeleddin İhsanoğlu: Çok üstüme geldiler

MHP İstanbul 2. Bölge 1. sıradan milletvekili adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu, Habertürk'ten Kübra Par’a konuştu.. İşte Kübra Par ve Ekmeleddin İhsanoğlu'nun keyifli sohbeti..


NEDEN KONUŞTUK?

Ekmeleddin İhsanoğlu ile geçen yaz Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde bir röportaj yapmıştık. Ekmel Bey o günlerde çok enerjikti. Uzlaşmacı bir dil kullanıyor, iktidarı ve Tayyip Erdoğan’ı hedef alan sözler sarf etmemeye dikkat ediyordu.

10 Ağustos seçimlerinden sonra kabuğuna çekildi, bugüne kadar hiç konuşmadı. Şimdi MHP’den milletvekili adayı olarak tekrar karşımızda. Adaylık sürecini konuşmak için İstinye’deki yeni konutuna ziyarete gittiğimde bu sefer daha farklı bir İhsanoğlu buldum. Açıkça dillendirmese de seçim yenilgisi onu biraz yormuş gibi geldi bana. Politik söylemi de değişmiş. Muhalefet dilini hızlı benimsemiş, iktidarı eleştirmekten geri durmadı.

Aklıma en çok takılan soru MHP’yi ne kadar içselleştirdiğiydi. Niye MHP’yi seçmişti? Çatı adayı olduğu için pişman mıydı? Geçen hafta bozkurt işaretini yapamaması espri konusu olmuştu. Bizi kırmayıp bir kez daha denedi!

-Neden MHP’den aday oldunuz?

Ben kültür ve sosyal anlayış bakımından muhafazakâr bir insanım. Türkiye’de muhafazakârlık adına ortada olan 2 parti var, AK Parti ve MHP. AK Parti’nin ilk ortaya çıktığı gündeki haliyle bugünkü hali arasında çok büyük bir fark var. Muhafazakârlık onlar için boş bir slogandan ibaret hale geldi. Milliyetçiliği ayaklar altına alıyorlardı, şimdi tekrar siyasi bir koz olarak kullanmaya başladılar. Oysa MHP kurulduğu günden itibaren, temsil ettiği fikir açısından hep bir tutarlılık gösterdi. Bu tutarlılığın içinde bulunmam çok mantıklıydı.

-MHP sizin ideolojik olarak duruşunuzla örtüşen bir parti mi? Dışarıdan bakınca sanki AK Parti’ye daha yakın bir siyasi çizginiz var...

AK Parti bugünkü durumuyla beni temsil etmiyor. Muhafazakârlık boş slogandan, dindarlık şekilci bir ritüelden ibaret kaldı. AK Parti’de artık nepotizm yani akraba ve yakın çevredeki insanları zengin etme anlayışı hâkim. Bunlar Kuran’ı Kerim’in ve Peygamber Efendimiz’in bize ‘haram’ dediği halde yapılan şeyler. Ziya Paşa’nın, “Bir kuruş çalan küreğe mahkûm olurken, milyon çalan en yüksek mevkilere çıkıyor” diye meşhur bir beyti vardır. Maalesef ülkemizin hali de bunu hatırlatıyor. Bu seçimlerde AK Parti’nin 12 senelik iktidar tekelinin sonu görülecektir. Millet artık AK Parti’ye verdiği krediyi geri çekiyor, MHP’ye veriyor.

-MHP’nin kimi konularda sağın sağında duran bir pozisyonu var. Siz kendinizi milliyetçi olarak tanımlıyor musunuz?

Fiiliyatta parti radikal tüm hareketlere karşı olduğunu söylüyor. Çok aktif ve dinamik bir gençliğe sahip olmasına rağmen o gençliği şiddete bulaştırmadan demokratik mücadeleye yönlendiriyor. MHP tüzüğüne dikkatle baktığınız zaman, başta meşruiyet kavramı gelir. Milliyetçilik kavramının kapsayıcı olduğunu, ırkçı ya da dışlayıcı olmadığını, Türkiye’nin milli birlik ve bütünlüğünün altını çizdiğini görürsünüz. Bunları yakından bildiğim için MHP ile birlikte olmayı kabul ediyorum.

-Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aktif politikaya girmeyi düşünmediğinizi söylüyordunuz. Teklif nasıl geldi? Nasıl ikna oldunuz?

10 Ağustos’ta hanımla yurtdışına tatile gittik. Sokakta yürürken, konser salonlarında ya da bir müzeye giderken, oradaki Türkler gelip “Size oy verdik. Türk siyasi hayatına yeni bir nefes, yeni bir seviye getirdiniz. Bunu kaybetmemeliyiz, sizin siyasete devam etmenizi istiyoruz” diyorlardı. Bu tepkiyi tatilden sonra da Türkiye’nin her yerinde gördük. Bu son 2 ay içerisinde de hem tanıyanlar hem tanımayanlar tarafından bayağı bir baskı oldu. Eğer aday olmazsam vazifeden kaçmışım gibi olacaktı. Bir sorumluluk hissettim ve MHP’den gelen nazik teklifi kabul ettim. MHP saflarında bu seviyede politika yapmaktan, memleketime hizmet edecek olmaktan dolayı şeref duyuyorum.

-Cumhurbaşkanlığı adaylığından sonra siyasete girme fikri tatlı mı geldi yoksa?

Hayır, şahsen siyasetin tatlı bir tarafını görmedim! (Gülüyor)

‘O SLOGANI HÂLÂ BEĞENİYORUM’

-“Ekmek için Ekmeleddin” sloganı çok konuşuldu. Komik bulanlar da oldu. Geri dönüp baktığınızda o sloganı beğeniyor musunuz?

Beğeniyorum. Halkla özdeşleşti. Seçim günü Anadolu’nun bir kasabasında 90 yaşındaki bir kadın oy kullanmaya gidiyor. Okuma yazması yok. “Ben Ekmekçi’ye oy vermek istiyorum” diyor. Yardım için kabine giren görevli mührü başka bir kişinin resmine basıyor. Bunun farkına varan yaşlı hanım kabinden çıkınca zarfı elinden alıp yırtıyor. “Ben sana Ekmekçi’ye bas demedim mi diye” haykırıyor. Bu örnek sloganın tuttuğunu ve bazı görevlilerin tarafsız davranmadığını ortaya koyuyor.

Ekmeleddin İhsanoğlu üstünde Avrupa Birliği (EU) baş harflerinin yazılı olduğu bir kravat ile poz verdi. “Benim aklımın ve gönlümün nerede olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin muhakkak gitmesi gereken istikamet burasıdır” dedi.

‘10 AĞUSTOS GECESİ ÇOK RAHAT UYUDUM’

-Seçim gecesi yastığa başınızı koyduğunuzda ne hissettiniz?

Çok rahat uyudum. Sorumluluğunun idraki içerisinde görevini yapmış bir insan olarak, gönül rahatlığı içinde uyudum.

-AK Parti’den bazı isimlerin size Cumhurbaşkanı adayı olmanız için desteklediğini söylemiştiniz. Kimdi onlar?

Evet, doğru ama kendileri söylemedikçe benim isim vermem çok ayıp olur. Ama şu kadarını söyleyeyim, onlar AK Parti’nin kurucuları arasında yer almış ve önemli görevlerde bulunmuş ama AK Parti’nin gidişatından memnun olmayan insanlardı. Gücün tekelleşmesinden, kuvvetler ayrılığının yerle bir edilmesinden ve partinin kuruluş değerlerine ters düşmesinden çok rahatsızlardı.

-Abdullah Gül ile dostluğunuz devam ediyor mu?

Gayet tabii. Cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra ben ziyaretine gitmiştim, o da iyi temennilerini ifade etmişti.

-Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aslında MHP’nin adayı olduğunuz ama CHP seçmenini ürkütmemek için tersi gibi gösterildiği doğru mu?

Bu artık tarihtir. Bunu tarihçilere bırakalım.

‘ÜLKÜCÜ CAMİANIN YABANCISI DEĞİLİM’

-MHP dışındaki herhangi bir partiden teklif aldınız mı?

Artık bu saatten sonra bu tür detaylara girmek doğru olmaz.

-MHP adına teklifi Devlet Bahçeli mi yaptı?

Evet, kendisinden geldi. MHP bu seçimde sırf beni değil, Durmuş Yılmaz, Prof. Ümit Özdağ gibi çok kıymetli devlet adamlarını, bürokratları ve şahsiyetleri aday gösterdi. MHP kadrosu fevkalade bir kadro.

-Bahçeli milletvekilliği adaylığı teklif ettiğinde tereddüt ettiniz mi?

Hayır, memnuniyetle kabul ettim.

-Devlet Bey ile aranız nasıldır?

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra lütfedip ziyaretime geldiler. Dostluğumuz hiçbir zaman kesilmedi, yakın münasebetimiz devam etti.

-MHP’den aday olmanız aile içinde nasıl karşılandı?

Uzun yıllardan beri ailece MHP’ye yakınız. Rahmetli kayınpederim Prof. Emin Bilgiç rahmetli Alparslan Türkeş Bey ile yakın dosttu. Kayınpederim bir süre Türk Ocağı Başkanlığı ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dekanlığı yapmış, Türkiye’nin yetiştirdiği büyük ilim adamlarından birisiydi. Ayrıca rahmetli Türkeş Başbakan Yardımcısı iken Libya seyahatinde ona danışman olarak eşlik ettim ve o seyahatte yakından ilişki kurduk. Ben hayatım boyunca hiçbir partiye girmedim ama MHP içerisinde çok yakın arkadaşlarım vardır. Tuğrul Bey o isimlerden birisidir. Yani ülkücü camianın yabancısı değilim.

-Çocuklarınız “Yoruldun, artık yeni bir maceraya girme” dediler mi?

E biraz öyle oldu! (Gülüyor)

-“Enerjim tam, üstesinden gelirim” mi dediniz?

Evet! (Gülüyor)

"O GÜN ANTREMANSIZDIM"

-MHP’den aday olduktan sonra bozkurt işaretini yapamamanız espri konusu oldu!

O gün antrenmansızdım. Canım biraz da Twitter’dakilere malzeme vermiş olalım! (Kahkahalar)

‘OYLAR AK PARTİ’DEN MHP’YE KAYACAK’

-MHP iktidar umudu vermezken vatandaş neden size oy versin?

Ben bu kanaatte değilim. Muhafazakâr milliyetçi kitle şimdiye kadar MHP ve AK Parti arasında gidip geliyordu. Bu seçimlerde oyların AK Parti’den MHP’ye kaydığını görüyoruz. Çünkü AK Parti 12 senedir çizdiği zikzakları artık örtemez oldu. Vatandaş çözüm süreci meselesindeki samimiyetsizliği görüyor. Ekonomik vaziyet parlak değil. Komşularımızla ticarette sıkıntılar var. Asgari ücretin alım gücü azalıyor. İktidar yorgunluğu ve parti içi kadrolar arasında akortsuzluk var. Bütün bunlar Türkiye’nin bir değişikliğe ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Bu seçimde MHP iktidara talip. Öyle görülüyor ki 4 partili bir Meclis’te Türkiye tek parti tahakkümünden kurtulacaktır.

-Dört partili Meclis derken HDP’nin barajı aşmasına mı işaret ediyorsunuz? Çözüm süreci konusundaki şahsi fikriniz nedir?

Ben MHP’nin milletvekili adayıyım. Bu konuda partimizin politikaları ve genel başkanımızın beyanatı esastır. Ancak değişik başlıklar altında iktidarın başlatmış olduğu süreç hep kapalı kapılar ardında, TBMM’nin bilgisi dışında sürdürüldü. Halkın büyük bir kesiminin kendilerinin tavrını benimsemediğini gören iktidar, pozisyon değiştirerek ak dediklerine kara demeye başladı.

2. Mahmud döneminde Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler Dairesi’ne getirilen ve asırlardır korunan Hz. Osman’a ait Mushaf’ın nadir sayıdaki tıpkı basımından biri Ekmeleddin Bey’in evinde bulunuyor.

‘PİŞMAN DEĞİLİM’

-Cumhurbaşkanı adayı olduğunuz için pişman mısınız?

Hayır, katiyen pişman değilim. Anayasal bir görev yaptım. Cesur bir karar aldığıma inanıyorum. Çektiğim bütün zahmet ve sıkıntılara rağmen, bir daha böyle bir şey olsa yine yaparım çünkü korku rejimine meydan okuyacak birilerinin olması lazım.

-Kazanamayınca ne hissettiniz?

Hakkımda bir tenkit furyası başlattılar. Beni Venüs’teki yaratıklar aday göstermedi, TBMM’deki iki anamuhalefet partisi gösterdi. Bunun kadar meşru bir şey olabilir mi? Oysa bunu bir hak gaspı gibi göstermeye çalıştılar. “Seni kimse tanımıyor. Kim oluyorsun da aday oluyorsun?” diye üstüme geldiler. “CHP ve MHP neden kendi adaylarını göstermedi?” diyorlar. Kendi adaylarını gösterselerdi kendi oy oranlarını alacaklardı. 77 milyona hitap edecek bir aday gösterdiler. Bu sanki bir kabahatmiş gibi gösterildi. Seçimin sonuçlandığı gün “Aldığım yüzde 40’a yakın oyu ‘İhsanoğlu tanınmıyor’ diyenlere ithaf ediyorum” diye bir açıklama yapmıştım. Hâlâ aynı fikirdeyim.

-Çatı aday yanlıştı eleştirilerine itiraz ediyorsunuz yani...

Çatı aday kelimesi biraz yanlış kullanılıyor. Söz konusu olan bir uzlaşı adayıydı aslında. Sağdan sola 12 partinin gösterdiği aday oldum. Yüzde 38.5 önemli bir oy oranı. 15 buçuk milyon oy demek...

-Peki, sizce neden iki partinin oy oranının toplamından daha az oy aldınız?

Sandıklarla ilgili birtakım şaibeli olayların olduğunu biliyoruz. Ayrıca kamuoyunu yanıltmak için yasak olduğu halde televizyondan yanlış anket sonuçları yayınladılar. “Ona oy verirseniz boşa gider, biz zaten yüzde 60’la geliyoruz” gibi aldatıcı sözlerle tatilde olan halkı sandığa gitmekten caydırdılar. Zaten seçimi ağustos ayında yapmak başlı başına planlanmış bir şeydi. Onların tabiriyle bu bir projeydi.

Sahte doktor adayları yakayı ele verdi

Yurt dışındaki özel üniversitelere kayıt yaptıran üç öğrenci, sahte belgelerle Türkiye'deki seçkin üniversitelere yatay geçiş yaptı. Öğrenciler hakkında 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Sabah Gazetesi'nden Dilek Yaman'ın haberine göre, Türkiye'de tıp fakültesi kazanamayınca yurtdışındaki özel üniversitelere kayıt yaptıran 3 öğrencinin sahte belgelerle Türkiye'de bulunan seçkin üniversitelere haksız şekilde yatay geçiş yaptıkları belirlendi.

Olay ile ilgili hazırlanan iddianameye göre skandal şöyle gelişti. Fatma Betül D., Ercan T. ve Nur Peri A., internet üzerinden eğitim danışmanlığı yapan Sedat C. İle tanıştı. Sedat C. yurtdışında bulunan tıp fakültelerinden ayarladığı sahte belgelerle Türkiye'deki tıp fakültelerine yatay geçiş yapabileceklerini söyledi. 3 öğrenciden belirli bir ücret alan Sedat Ç., Bulgaristan'da bulunan Sofya ve Filibe üniversitelerinin tıp fakültelerine kaydettirdi. Bir yıl sonra yatay geçiş için gerekli belgeleri fakülteden temin edip öğrencilere verdi. Bulgaristan'da öğrenim gördüklerini iddia eden üç öğrenci, düzenlenen sahte transkriptlerle Türkiye'nin çeşitli illerinde bulunan üniversitelere başvuru yaptı. Bu üniversitelere asil olarak yerleştirilen öğrenciler tıp fakültesinde öğrenim görmeye başladı. Olay emniyete yapılan ihbarla ortaya çıktı. Bulgaristan'da okuduğu öne sürülen öğrencilerin Türkiye'deki üniversitelere başvurduğu, ancak belgelerinin sahte olduğu ihbarı üzerine savcılık söz konusu üniversitelerden yatay geçiş başvurusu yapan 3 öğrenciyi tespit etti. YÖK Denetleme Kurulu, Bulgaristan'daki öğretim kurumlarından alındığı iddia edilen belgelerin tümünün sahte olduğunu saptadı. Nurperi A., Betül D. Ve Ercan T. hakkında "resmi belgede sahtecilik" ve " dolandırıcılık" iddialarıyla dava açıldı. 3 öğrenciye 12'şer yıla kadar hapis cezası istendi. Sedat C. hakkında da soruşturma başlatıldı.

'AİLEM TIP FAKÜLTESİNDE OKUMAMI İSTİYORDU'  

Nur Peri A. sorgusunda, ailesinin tıp fakültesi okumasını istediğini, Kadıköy'de yurtdışı eğitim danışmanlığı yapan bir firma ile görüştüğünü ve Sofya Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kayıt için belgeleri Sedat C. aracığıyla alıp İstanbul'daki özel bir üniversiteye yatay geçiş başvurusu yaptığını ifade etti. Fatma Betül D. gerekli belgeleri Sedat C. ve İbrahim B.'den aldığını söyledi. Ercan T. ise Filibe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kayıt olduğunu, sahte belgelerin kendisine Sedat C. tarafından verildiğini ifade etti.

Müzisyen Değer Deniz öldürüldü

Beyoğlu'nda müzisyen Değer Deniz (39) evinde, elleri bağlanıp boğularak öldürülmüş olarak bulundu. 2012 yılında 'Bekle' adlı bir albüm çıkaran Deniz, bir dönem çok izlenen Bez Bebek dizisinin de jeneriğini yapmış ve şarkısını seslendirmişti.


Olay, Sıraselviler Kuloğlu Mahallesi Güllabici Sokak'ta bulunan 3 katlı apartmanın 1'inci katında meydana geldi. İddiaya göre, ablası Değer Deniz'den iki gündür haber alamayan Orhan Deniz, işe de gitmediğini öğrenince, dün saat 21.00 sıralarında ablasının evine geldi. Dakikalarca kapı ziline basan Orhan Deniz, içerden ses gelmeyince, bir çilingir çağırdı. Çilingir yardımıyla içeri giren Orhan Deniz, ablasının elleri bağlanmış şekilde yerde cansız olarak yattığını gördü.

ELLERİ BAĞLANMIŞ OLARAK BULUNDU

Olay yerine gelen polis ekipleri, evin bulunduğu sokağı güvenlik şeridine alarak incelemelere başladı. Yapılan ilk incelemede, Değer Deniz'in ellerinin telefon şarj kablosu ile bağlandığı ve bir çanta kayışı yardımıyla boğulduğu tespit edildi. Boğuşma izlerine de rastlayan polis katil ya da katillerin yakalanması için çalışmalara başladı.



ALBÜMÜ VARDI

Savcının olay yerine gelerek yaptığı incelemenin ardından müzisyen Değer Deniz'in cenazesi Adli Tıp Kurumu Morguna kaldırıldı. Olayı duyarak, evin önüne gelen Değer Deniz'in arkadaşları, cenaze tabuta konulurken gözyaşlarına boğuldu. Yıllardır müzikle uğraşan Değer Deniz'in, 2012 yılında 'Bekle' adlı bir albüm çıkardığı, son yıllarda ise bir otelde çalıştığı öğrenildi.
Deniz, aynı zamanda Bez Bebek dizisinin jeneriğini yapmış ve seslendirmişti.

Murat DELİKLİTAŞ, Ozan URAL, Özgür EREN / DHA

Gülen'den devletin kılcal damarlarına sızın talimatı!

KPSS soruşturmasıyla ilgili bilgi veren bir emniyet yetkilisi, paralel yapının devlete nasıl sızdığını anlattı.

"Paralel yapı"nın Fethulah Gülen'in "devletin kılcal damarlarına sızın" talimatı doğrultusunda kamu kurum ve kuruluşları ile GSM firmalarının bilgi işlem merkezlerinde yapılandıkları öne sürüldü.

17 Aralık operasyonları sonrası "paralel yapı"ya karşı başlatılan ve aralarında TÜBİTAK ve KPSS soruşturmalarının da bulunduğu çok sayıda çalışmayı yürüten emniyet yetkilileri, her geçen gün söz konusu yapının faaliyetlerine yönelik yeni bulgulara ulaşıyor.

Paralel yapının Fethullah Gülen'in "devletin kılcal damarlarına sızın" talimatıyla faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları ve kamu kurum kuruluşlarının özellikle bilgi işlem birimlerinde usulsüz olarak yapılandıkları tespit edildi.

Bu kapsamda tüm kamu kurum ve kuruluşların bilgi işlem merkezlerinin mercek altına alındığı ve incelemelerin bu yönde devam ettiği öğrenildi.

"BİLGİ İŞLEM SİSTEMLERİ TESLİM ALINDI" 

Konuya ilişkin açıklama yapan emniyet yetkilileri, 17 Aralık öncesinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi işlem sistemlerinin söz konusu yapı tarafından "teslim" alındığını, bu birimlerin teknik alt yapı ve program ihtiyaçlarının da yine aynı "yapı"ya ait firmalardan temin edildiğini bildirdiler.

Söz konusu programların bazılarının halen kullanımda olduğu ve bu programların "geri planda bilgi sızdırmaya yönelik" çalışmaya devam ettiği kaydedildi.

MUSTAFA TÜTÜNCÜ HAKKINDA İDDİALAR

2010 yılındaki KPSS'deki usulsüzlükleri soruşturan emniyet yetkilileri, TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporlar doğrultusunda da çalışmalarını sürdürüyor.

Ekiplerin çalışması neticesinde, 2010 yılına kadar Bilgi İşlem Başkanı olarak görevini yürüten Mustafa Tütüncü'nün de "paralel yapı" tarafından takibe alındığı ve dinlendiği bilgisine ulaşıldı.

Dinlemeler neticesinde kumar alışkanlığı olduğu öne sürülen Tütüncü'nün özel hayatına ilişkin ele geçirilen bilgilerin "şantaj" aracı olarak kullanılmış olabileceği üzerinde duran emniyet yetkilileri, şantajın yapılıp yapılmadığı, sınav sorularının sızdırılması noktasında Tütüncü'nün katkısının bulunup bulunmadığı yönünde henüz tespit yapılamadığını, bu yüzden Tütüncü'nün şüpheli listesine dahil edilmediğini bildirdiler.

Tütüncü'nün bilgisayarında yapılan incelemede, sahte isimlerle açılan internet sitelerine girişlerin olduğu, görev yaptığı sürede bazı sınavlara ait sonuçları, kamuoyuna açıklanmadan tanıdığı kişilere verdiği yönünde de bulguların olduğu tespit edildi.

Tütüncü'nün eşinin de KPSS eğitimi veren bir dershanenin sahibi olduğunu belirten yetkililer, söz konusu dershane öğrencileri arasında 2010 KPSS'de 120 net yapanların bulunduğunu öne sürdü.

(medyafaresi.com.tr)

5 Mayıs 2015 Salı

Büyükelçi açıkladı! Gülen iade edilecek mi?

ABD Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi konusunda "Süreç yasal sınırlar içinde titiz, adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek." dedi.


ABD Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi konusunda "ABD hükümeti, gerçek veya farazi bireysel iade veya sınır dışı durumlar hakkında yorumda bulunmaz. Ancak şunu söyleyebilirim ki, süreç yasal sınırlar içinde titiz, adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek." dedi.

"ÜÇ FARKLI KURUM İLGİLENİYOR"

Diplomasi muhabirleri ile bir araya gelen ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Fethullah Gülen'in ABD'den iade edilip edilmemesi hususunu değerlendirdi. ABD'de ikamet eden yabancı vatandaşların iadesi veya sınır dışı edilmesi ile ikili anlaşmalar çerçevesinde devletin farklı üç kurumunun ilgilendiğini kaydetti.

"SÜREÇ ADİL VE ŞEFFAF ŞEKİLDE İLERLEYECEK"

Büyükelçi Bass, bu yönde resmi bir talebin gelmesi halinde dosyanın adil ve tarafsız bir şekilde ele alınacağını ifade etti. Bass, "Bu süreç yasal sınırlar içinde adil ve şeffaf bir şekilde ilerleyecek" dedi.

ÇÖZÜM SÜRECİNE DESTEK

ABD Büyükelçisi Bass, çözüm süreciyle ilgili bir soru üzerine ise Türkiye'nin ve bölgedeki herhangi birinin isteyeceği en son şeyin çatışmaların sürmesi olduğunu ifade ederek bölgede zaten çok fazla çatışma ve şiddet yaşandığını aktardı. Bass, "Süreci kuvvetle destekliyoruz" dedi. (medyafaresi.com.tr)

Görmez: İbreti alem için o aracı iade edeceğim

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, kamuoyunda tartışmalara yol açan 1 milyonluk makam aracı iddiaları konusunda açıklamada bulundu. Görmez, konunun bir algı operasyonuna dönüştürüldüğünü öne sürerek makam aracını iade edeceğini açıkladı. İşte Görmez'in Habertürk'e yaptığı açıklamalar...

"Bakanlar Kurulu sadece kurumlara belli bir birimin üzerinden araç alınacaksa izin veriyor. O izni valiliklere de veriyor. Araç talebi bizden geldi. Mevcut araçla yürümek mümkün görünmüyordu. Edep el vermediği için daha önce konuşmadım.

Eğer siz bir algı operasyonuyla Diyanet İşleri Başkanı'nı itibarsızlaştırmaya karar vermişseniz, o takdirde sadece Türkiye'de değil Diyanet'in hizmet götürdüğü bütün noktalarda bu adımı atıyorsunuz. Bu haberler yayınlandığı zaman Diyanet İşleri Başkanı o araca binmemiş daha. Bunu gördüğüm an benim için o araç bir mezara dönüştü. Ben bir gün dahi o araca binmedim. Bu sarık leke kabul etmez. Bir nokta leke kabul etmez. Ben ibret-i alem için o aracı iade edeceğim."

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Minik Enes hayatını kaybetti

Hayrullah Baygül (27), 3 yaşındaki oğlu Enes Baygül'ün Serebral Palsi (beyin felci) hastalığının tedavi masraflarını karşılayabilmek için, Soma A.Ş,’nin Eynez Ocağı’na çalışmaya girmişti.


13 Mayıs'ta o büyük facia meydana geldiğinde Hayrullah Baygül de vardiyadaki işçiler arasındaydı.  Enes hastanedeydi. Eşi Zemine haberi hastanede oğlunun başındayken almış, onu doktorlara ve hemşirelere emanet edip madene koşmuştu.

Hayrullah Baygül’ün faciada hayatını kaybeden 301 işçinin arasında olduğu ortaya çıkmıştı. 24 yaşındaki talihsiz kadın bir yandan eşini kaybetmesiyle yıkılsa da tek başına hasta oğulları Enes için mücadeleye başladı. Enes’in 1000 TL’yi aşan ve devlet tarafından karşılanmayan sondasından mamasına, bezine kadarki masraflarını tamamlamakta zorlanan genç kadının sıkıntılarını  CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz meclis gündemine taşımış soru önergesi vermişti ancak tüm bunlarla ilgili harekete geçilmedi.

Facianın üzerinden bir yıl geçti, genç kadın tek başına oğlu için mücadele etti. Verilen iki soru önergesiyle ilgili harekete geçilmeden, yanıt bile gelmeden Enes bu sabah hayatını kaybetti.

Bugün yaşama veda eden Enes'in babası Soma'daki faciada hayatını kaybetmişti

İKİ ÖNERGE VERİLDİ
Milletvekili Öz Enes için hem Sağlık hem Çalışma hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na önerge verdi. İlk önergenin ardından bir şey yapılmayınca ikinci önergeyi de Mart başında verdi. İkisinde de Enes için girişimde bulunulmadı. Öz'ün 13 Mayıs’taki faciadan bir hafta sonra Enes ve ona benzer,  Soma’da bulunan sosyal yaraların ortaya çıkma ihtimali nedeniyle ayrı bir araştırma komisyonu kurulmasını istemiş o da mecliste reddedilmişti.

Sakine Öz, bakanlıkların sorumluluklarını yerine getirmediğini vurgulayarak şunları söyledi:

 “Verdiğimiz iki soru önergesine yönelik yanıt gelmemişti. Soma’da faciadan hemen sonra, oradaki kadınların ve çocukların gelecekleriyle ilgili ne yapılması gerektiğiyle ilgili bir araştırma önergesi vermiştim. O da kabul edilmedi. Soma Komisyonu’nun kurulduğunu gerekçe gösterdiler. Ama ikisi birbirinden tamamen ayrıydı. Benim önerim tamamen sosyal ve psikolojik alanda geride kalanların sorunlarının çözümüyle ilgiliydi. Hem soru hem de araştırma önergelerinin yanıtı gelmedi. Ali ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın orada geride kalanların durumlarıyla ilgili ne yaptığı ile ilgili bir açıklama, çalışma görmedim. Oradakilerin birçoğu genç annelerdir. Enes’in annesi de küçücük 20’li yaşlarında yaşında bur kız çocuğu gibi. Çok zordu. O yaştaki bir annenin sabredebileceği bir çocuk değildi. Cihaza bağlı, sadece gözlerinin görebildiği bir çocuktu. Ama yine de tertemiz, pırıl pırıl bakıyordu. Mücadele ediyordu. Tüm çığlığa rağmen bir şey yapılmaması tamamen sorumsuzluktur. Devletin, bakanlığın, kurumlarının sorumluluk hissetmemesi, üzerine düşmemesi duygusudur. Yadsıdığım bir durum. Orada Enes gibi başka çocuklarımız da var. Engelli, psikolojik sorun yaşayan. Onların hem sağlıklarıyla ilgilenilmesi, hem giderlerinin karşılanması  hem de yardımcı olunması gerekir. Bu bakanlıkların sorunudur. Bakanlık olarak sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekmektedir.”

BİN TL’Yİ AŞAN MASRAF
Yaşanan maden faciasında yaşamını yitiren madencilerden, Hayrullah Baygül'ün oğlu Enes Baygül'ün bir süredir evde yatalak olarak bir solunum cihazına bağlı ve burundan beslenerek yaşamını sürdürdüğüne  önergesinde dikkati çeken Öz, "Beyin felci teşhisi konan ve 15 günde bir değiştirilmesi gereken solunum yolunun açık tutulmasını sağlayan trakeostomi kanulü taşıyan çocuğumuzun bu masrafının tamamı devlet tarafından karşılanmamakta, aspirasyon sondasının yarısı ödenmekte. Düzenli kullanılması gereken enjektör, ilaç, eldiven, bez ve mama torbası ise devlet tarafından karşılanmamaktadır. Annemiz, bu temel ihtiyaçları ancak hayırseverlerin yardımıyla karşılayabilmektedir" demişti. Şu sorulara yanıt istemişti:

" Faciada yaşamını yitiren madencimiz Hayrullah BAYGÜL ile Zemine BAYGÜL’ün çocuğu Enes BAYGÜL, bir süredir solunum cihazına bağlı ve burundan beslenerek yaşamını sürdürmektedir. -Palsi teşhisi konan ve 15 günde bir değiştirilmesi gereken trakeostomi kanulü taşıyan çocuğumuzun bu masraflarının tamamı devlet tarafından karşılanmamakta, aspirasyon sondasının yarısı ödenmekte, düzenli kullanılması gereken enjektör, ilaç, eldiven, bez ve mama torbası ise devlet tarafından karşılanmamaktadır. Annemiz, bu temel ihtiyaçları ancak hayırseverlerin yardımıyla karşılayabilmektedir. Bahse konusu olan tedavi sorunları yaşayan, Enes Baygül için bakanlığınız devreye girecek midir? Enes Baygül'ün ve Soma maden faciasında yaşamını yitiren tüm madencilerimizin sosyal güvence, sağlık sorunları yaşamaya devam eden yakınları için daha iyi koşullarda tedavi edilmesi ve bakılması için hangi çalışmalar yapılacaktır?"



MECLİS TATİL OLUNCA YANIT GELMEDİ
Enes, 11 aylıkken kalbinin durması sonucu oksijen yetersizliği nedeniyle beyin felci geçirdi.  Küçük Enes, evinde kurulan özel bir odada solunum cihazına bağlı olarak yaşıyordu. Maden faciasında eşi Hayrullah Baygül’ü kaybeden ve solunum cihazına bağlı olarak yaşayan Enes’i hayatta tutmaya çabalayan Zemine Baygül , bir süre önce, “Kocam oğlumuzu kurtarmak için öldü. Onun yaşaması, tedavi olabilmesi için madene indi. Madene inmek istemiyordu ama başka geçim kaynağımız yoktu. Oğlumun bu fotoğrafını sorumluların vicdanlarına bırakıyorum” demişti. Eşinden kalan maaşla yaşamını sürdürdüklerini söyleyen  Baygül, Enes’in tıbbi ihtiyaçları sigorta tarafından karşılanmadığı için zor günler geçirdiğini söylemişti.  2 Mart’ta CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz tarafından Enes’in durumuyla ilgili Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e soru önergesi verilmesine rağmen Meclis’in kapanması ve yetkililerin ilgi göstermemesine bir kez daha üzüldüğünü vurgulamıştı. Sesini duyuramadığını söyleyen Baygül, “Eşim öldüğünde oğlumuz 2 yaşındaydı. Kocam oğlumuzu kurtarmak için öldü. Onun yaşaması tedavi olabilmesi için madene indi. Madene inmek istemiyordu. Ama başka geçim kaynağımız yoktu. Para kazanmak zorundaydı. Oğlumun bu fotoğrafını sorumluların vicdanına bırakıyorum. Aldığımız tıbbi malzemeler özel tüketim malzemesi olarak görüldüğü için kendi cebimden karşılıyorum. Dikkat etmeme rağmen Enes sık sık enfeksiyon kapıyor. Hastanelere tedavi için götürdüğümde çoğu zaman yer bulamıyorum. Enes’in bütün sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasını ve sabit bir hastanede tedavi edilmesini istiyorum” demişti.

(hürriyet.com.tr)

Onu bu hale getiren şeye inanamayacaksınız

6 yaşındaki Demi Brazier evlerinin bahçesine oynarken korkunç bir saldırıya maruz kaldı. Küçük kız hiç beklenmedik bir şekilde komşularının minik sevimli köpeği tarafından vahşice ısırıldı. Yüzünden aldığı ciddi yaralara bir de köpeğe bakınca olaya herkes inanmakta güçlük çekti.

Yüzünde kalıcı hasar bırakan Alfie isimli cockapoo cinsi küçük köpek Demi’ye hayatının en korkunç olayını yaşattı. Ortada bir olay yokken evlerinin bahçesinde oynayan küçük kız yan komşularının köpeği tarafından vahşi bir saldırıya uğradı. Bir anda üzerine atlayarak adeta yüzünü yemeğe çalışan köpekten Demi çığlıklarla evin içine koşarak kaçmayı başardı.6 yaşındaki minik kızı yanağından, çenesinden ve burnundan ısıran köpek, talihsiz kızın yüzünden ufak bir parçayı da koparttı. Tuhaf olayı şu an polis incelemeye aldı. Köpeğin sahipleri ise oldukça şaşkın… daha önce hiç kimseye saldırmadığı belirtilen Alfie’nin türü için de bu durum oldukça sıradışı. (kaynak:milliyet.com.tr)



Davutoğlu'ndan flaş Gülen açıklaması!

Almanya'da bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu uçakta gazetecilere konuştu. Davutoğlu, 2013'teki Fethullah Gülen ziyareti için "Sayın Gül'ün bilgisi vardı" dedi.


Milliyet'in haberine göre Davutoğlu "Pensilvanya ziyaretiyle ilgili dönemin Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'a bilgi vermiş miydiniz?" sorusu üzerine şunları söyledi:  "Resmi görevdeyken Sayın Gül'den izin almadan hiçbir yere gitmedim. Sayın Gül'e saygım sonsuz ama zihnim çok berrak. Ben hiçbir görüşmeyi devlet kaydı dışında yapmadım" ifadelerini kullandı. 11. Cumhurbaşkanı Gül, görüşmeyi daha sonradan öğrendiğini belirtmişti.

GÜLEN'LE GÖRÜŞMESİNİN İÇERİĞİ

Görüşmenin başbaşa yapılmış bir görüşme olduğunu vurgulayan Davutoğlu, görüşmenin içeriği ile ilgili, "O tabi başbaşa bir görüşmeydi. Bunlar tabi herşeyi dinleme gibi bir merakları oldukları için istedikleri takdirde bu görüşmenin içeriğini bütünüyle açıklayabilirler.Ben o görüşmede Türkiye'ye dönerek bürokrasidekilerin siyasi alana karışmalarına müdahale etmesini ve iletişime açık olmasını istedim." şeklinde konuştu

Davutoğlu, "11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olduğunuz dönemdeki Fethullah Gülen ile yaptığınız görüşmeden sonradan haberi olduğunu söyledi bu konuda ne diyeceksiniz?" sorusuna cevap verdi:

HAFIZA YANILABİLİR TABİ

Davutoğlu şöyle konuştu: "Hafızalar yanılabilir tabi... Ben başdanışmanken de o dönemki Cumhurbaşkanımız Sayın Gül'den izin almadan hiç bir şehre gitmediğim gibi, hiç bir sokağa dahi gitmedim. Hiç bir toplantıya katılmadım. Devlet ahlakı da bunu gerektirir.

Bu görüşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sürerken gerçekleşti. New York'ta Sayın Gül ile birlikteydik. Böyle bir görüşmeye gideceğimi önceden kendisine söyledim. Tabi aradan süre geçti. Hafıza yanıltıcı olabilir. Benim Sayın Gül'e nasıl bir saygım olduğunu kendisi de bilir. Ama zihnim çok berrak. Türkiye'den ayrılmadan önce de o görüşme ile ilgili o dönemki Başbakanımız Sayın Erdoğan'la da bu konuyu görüşmüştük."

Ehliyet alacaklara büyük kolaylık geldi

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), artan trafik kazaları nedeniyle her geçen gün daha da zorlaştırdığı ehliyet sınavlarına ilişkin olarak bu defa farklı bir adım attı. Bakanlık, acemi sürücülere büyük kolaylık sağlayan yokuş kalkış desteği ve park sensörü bulunan araçların, sürücü kurslarında ve ehliyet sınavlarında kullanılmasına vize verdi.


Habertürk Gazetesi'nden Lütfi Erdoğan'ın haberine göre MEB, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği’nde değişiklik yapmaya hazırlanıyor. Direksiyon sınavlarındaki ‘yokuş’ ve ‘park etme’ kâbusuna son verecek karar, yeni ehliyet alacakları sevindirdi.

YENİ NESİL ARAÇLARDA YAYGIN
Hatay İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden 2 il maarif müfettişi, bakanlığa, yokuş kalkış destek sistemli araçların özel motorlu taşıt sürücüleri kurslarında ve ehliyet sınavlarında kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin görüş sordu. Yazıya cevap veren MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, mevzuatta, direksiyon sınavlarında kullanılan araçlarda park sensörü ve yokuş kalkış destek sistemi bulunmasını engelleyecek bir hüküm bulunmadığını kaydetti. Yelkenci, yeni nesil araçlarda bu sensörlerin yaygın bir şekilde kullanıldığının altını çizdi. Böylelikle hem aracı yokuşta kaldırmakta zorlanan hem de sadece aynaları kullanarak aracı park etmekte sorun yaşayan sürücü adaylarının işi kolaylaşmış oldu.

YAYAYA YOL VERMEYENE EHLİYET YOK
MEB’in, Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği’nde de değişiklik yapmaya hazırlandığı öğrenildi. Değişiklik kapsamında 1 Ocak 2016’dan itibaren, stajyerlik döneminde 3 kez yayaya yol vermediği tespit edilen aday ehliyet alamayacak. 2 yıllık stajyer sürücü belgesinin iptal edilmesini gerektiren kural, yönetmelikle şöyle yer alacak: “Stajyer sürücüler, kurallara uygun olarak sağa ve sola dönüşlerde, yoldan geçiş yapan yayalara, varsa bisiklet yolundaki bisikletlilere geçiş hakkı vermek zorundalar. Bu kuralın 3 kez ihlali durumunda stajyer sürücü belgesi iptal edilecek.”

3 Mayıs 2015 Pazar

Cübbeli medya patronu oluyor

RTÜK, İsmailağa cemaatinin televizyonuna onay verdi.

İsmailağa cemaatinin artık bir televizyonu olacak. RTÜK’e yapılan başvuruda, kuruluş unvanı İsmailağa Medya Anonim Şirketi, logosu ise İsmailağa TV olacağı belirtildi. Şirket sermayesinin tamamının ödendiğine dair belgeler de RTÜK’e sunuldu. Şirketin Nisan 2015’e göre 275.000,00 TL sermaye, şirket özvarlığının olduğu belirtildi.

Kurul, yapılan başvuruyu değerlendirerek TV kurulmasına izin verdi. RTÜK’e yapılan sunumda, İsmailağa Medya A.Ş unvanlı ve İsmailağa TV logolu kuruluşun, televizyon yayın ve hizmetlerini uydu ortamından yapmak amacıyla genel yayın türünde uydu televizyon yayın lisansı almak istediği belirtildi.

Kurul’un CHP’li üyeleri Süleyman Demirkan ve Ali Öztunç, “Hukuk müşavirliğinin görüşü alınmadığı cemaat isminin logoda kullanılmasının sakınca oluşturup oluşturmadığının RTÜK tarafından tespit edilmediği gerekçesiyle TV’nin kuruluşu konusunda karşı oy kullandı. AKP’li üyeler, MHP ve HDP’li üye ise destek verdi.

Yapılan görüşme sonucunda başvuru dosyası üzerinde yapılan inceleme sonucunda yönetmelik hükümlerine göre gerekli bilgi ve belgeleri ibraz eden söz konusu kuruluşa uydu yayın lisansının verilmesinin uygun olacağı bildirildi.

Kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca ismiyle bilinen Ahmet Mahmut Ünlü de İsmailağa cemaatinin önde gelen isimleri arasında yer alıyor.

(Fırat Kozok-Cumhuriyet)

1 Mayıs 2015 Cuma

Eşinin banyodaki konuşmasını dinledi, yıkıldı

Kazada gözlerini kaybeden N.S. karısının kendisini aldattığını duyunca yıkıldı. İddiaya göre başkasından olduğunu öğrendiği ikiz çocukları ise onunla yaşamayı tercih ettiklerini söyledi.


Uşak’ta yaşayan babasının ürettiği süt ürünlerini satarak geçimini sağlayan 37 yaşındaki N.S., 9 yıl önce J.S. ile evlendi. Aile, 7 yıl önce bir trafik kazasıyla sarsıldı. Kazada başına darbe alan N.S., görme kaybı yaşadı. Mutlu evlilikten ikiz kız ve erkek çocukları olan çiftin arası, J.S.’nin gizemli telefon görüşmeleriyle açıldı.

Eşinin banyoda telefon konuşmasına kulak misafiri olan N.S., iddiaya göre 7 yaşındaki ikiz kızlarının kendisinden olmadığını duyunca dünyası yıkıldı. Okuldaki kızlarına koşan baba, iki kızını alıp baba evi Uşak’a gitti.

Cem Kartal'ın haberine göre babasına gerçeği anlatamayan talihsiz adam, DNA testiyle de olay kanıtlanınca tuz ruhu içerek canına kıymak istedi; doktorların çabasıyla hayata döndürüldü. N.S., İzmir’deki can dostunu arayıp yaşadıklarını anlattı. “Keşke kulaklarım da duymasaydı, bu acı gerçeği öğrenmeseydim” diyen acılı baba, gerçeği anlatmak zorunda olduğunu söyledi.

Yıllardır öz babası gibi sarıldığı kızlarını kaybetmekten korkan acılı baba, gerçeği anlattığı kızlarının vefasıyla bir kez daha gözyaşlarına boğuldu. İkizler, anneleri J.S.'yi arayıp, “Biz babamızla yaşayacağız, ayrılmayacağız. Bizi artık arama” dedi.

N.S., erkek çocuğuna da DNA testi yaptırdı, onun öz oğlu olduğunu öğrenince 3’ünün de velayetini almak için avukatına başvurdu. Millet

TÜDER Başkanı Küçük: Tüketici, mesajları yanıtlamak zorunda değil

TÜDER Başkanı Küçük: Tüketici, mesajları yanıtlamak zorunda değil


Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Levent Küçük, gönderilen Reklam iletilerinin tüketicileri bunalttığını belirterek, bu kapsamda, Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesini memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Yeni dönemde, tüketici onayı dışında ticari elektronik ileti gönderilemeyeceğini hatırlatan Küçük, kanuna aykırı hareket edenlere değişen miktarlarda idari para cezası uygulanacağını belirtti.

Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından ileti göndermeye devam etmek isteyen firmaların tüketiciden onay almak için yoğun çaba sarf ettiğine dikkati çeken Küçük, "Tüketiciler, kendilerini rahatsız eden firmalara onay vermesinler. Firmanın bu konudaki cazip promosyonlarını da dikkate almasınlar" dedi.

"ONAY İSTEYEN MESAJA CEVAP YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOK"

Yasanın uygulamaya girmesiyle tüketicilerin cep telefonlarına "Kampanya ve bilgilendirme SMS'lerini almak istemiyorsanız bu numaraya çağrı bırakın ya da 'hayır' yazarak bu mesajı cevaplayınız" diye iletiler gönderildiğini belirten Küçük, şunları kaydetti: "Firma burada tüketiciden onay istiyor ve tüketicilerimizin kafası karışıyor. Elektronik ticarette yeni dönemi başlatan kanunun yürürlüğe girmesiyle alıcılara gelmeye başlayan 'SMS almak istemiyorsanız arayın, mesaj atın' gibi iletilere tüketicilerin cevap verme yükümlülüğü bulunmuyor. Bu konuda 'sessizlik' ret anlamı taşıyor. Eğer onay almayan firmalar ileti göndermeye devam ederse suç işlemiş olacak ve tüketicilerimiz, Gümrük ve Ticaret Bakanlığına şikayette bulunabilecektir. Vatandaşlar, bu yasayla hormonlu kısa mesaj ve maillerden kurtulacak. Tüketiciler, firmaların gönderdiği, kendilerini rahatsız eden mesajlar için şikayet hakkını mutlaka kullansın."

(milliyet.com.tr)

Gülen'in adı TSK'nın Kırmızı Kitabı'nda

Milli Güvenlik Kurulu’nun hükümete tavsiye ettiği ve ‘paralel yapı’nın da içinde olduğu belirtilen güncellenmiş ‘Kırmızı Kitap’ (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi), hükümet tarafından uygulanacak. TSK’nın kırmızı kitabı ‘Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi’ de Gülen Cemaati dahil edilerek yenilendi.

Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) hükümete tavsiye ettiği ve ‘paralel yapı’nın da içinde olduğu belirtilen güncellenmiş Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) uygulamasını hükümet yapacak. ‘Paralel yapı’ olarak bilinen Gülen Cemaati’nin, Kırmızı Kitap’ta yer alacağını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 6 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki Büyükelçiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Bu örgüt 2015 Milli Siyaset Belgesi içinde yerini alacaktır. Bu artık böyle bir örgüttür. Büyükelçilerimizin tüm personelleriyle gerçeklerin duyurulması için daha gayretli olmaları gerektiği açıktır” sözleriyle dile getirmişti.

GÜLEN’İN ADI VE ADRESİ VAR

İlk Bakanlar Kurulu toplantısında MGK’nın tavsiyesine uyularak, ‘Kırmızı Kitap’ olarak bilinen MGSB, ‘çok gizli’ ibaresiyle kabul edilecek. Daha sonra da hükümetin kabul ettiği güncellenmiş MGSB tüm ilgili bakanlık ve kurumlara yine ‘çok gizli’ damgasıyla gönderilip, derhal uygulamaya sokulması istenecek. MGSB’nin gönderileceği kurumlar arasında İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü ilk sıraları alıyor.
Edinilen bilgiye göre Gülen Cemaati, ‘Kırmızı Kitap’ta PKK gibi ulusal güvenliği tehdit eden örgütler sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Örgütün, hem iç, hem de dış bağlantıları nedeniyle ‘dış tehditler bölümü’nde de yer aldığı sızan bilgiler arasında. MGSB’de örgüt lideri olarak Fethullah Gülen ismine, yaşadığı yer olarak ABD-Pensilvanya’ya, Türkiye’de ve yurtdışında propagandasını hangi yollardan yaptığına, devlet içinde örgütlenme yöntemlerine ve maddi geliri hangi yollardan elde ettiğine dair ayrıntılı doküman ve bilgilere de yer verildiği öğrenildi.

TSK 100 SAYFA AYIRDI 

Genelkurmay Başkanlığı da, bu güncellemeden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kırmızı kitabı olarak bilinen ‘Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi’ni (TÜMAS) yeniledi. Gülen Cemaati’nin TÜMAS’da yaklaşık 100 sayfayla ayrıntılı şekilde anlatıldığı öğrenildi. TÜMAS’da da mücadele edilmesi gereken örgütler arasında ilk sıralara yerleştirilen Gülen Cemaati ile TSK içinde etkili mücadele yöntemleri işlendi. Yenilenen TÜMAS tüm ordu, kolordular başta olmak üzere daha alt birimlere de gönderildi. 28 Şubat 1997’de yapılan MGK’da alınan “irtica ile etkin mücadele” kararı, TÜMAS’ta “öncelikle mücadele edilecek tehditler” arasında yer alıyordu.

(medyafaresi.com.tr)