CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “17 milyon yoksulumuz var bunlar 4.5 milyon hanede oturuyorlar. Yoksulluğun ailede pek çok soruna yol açtığı ifade edildi” dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, kadın dernekleri ve sivil toplum örgütleri ile bir araya geldi. Basına kapalı olarak gerçekleşen toplantıdan sonra açıklamalar yapan Kılıçdaroğlu, kadın temsilciler ile ortak bir metin oluşturulduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, mutabık kalınan maddeleri şöyle sıraladı:
CHP lideri Kılıçdaroğlu, kadın dernekleri ve sivil toplum örgütleri ile bir araya geldi. Basına kapalı olarak gerçekleşen toplantıdan sonra açıklamalar yapan Kılıçdaroğlu, kadın temsilciler ile ortak bir metin oluşturulduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, mutabık kalınan maddeleri şöyle sıraladı:
“Kadın erkek eşitliğinin Anayasada yazmasına rağmen uygulamada yeterince alan bulmadığı, kadınların bir anlamda ikinci sınıf yurttaş olarak gözlemlendiği ifade edildi. Küresel cinsiyet eşitsizliği konusunda 142 ülke arasında Türkiye 125. sırada. Siyasette daha centilmence bir dilin kullanılmasının daha doğru olacağı yönünde ortak bir görüş ifade edildi.
17 milyon yoksulumuz var bunlar 4.5 milyon hanede oturuyorlar. Yoksulluğun ailede pek çok soruna yol açtığı ifade edildi. Yoksul semtlerde kreşlerin açılarak annelerin şu veya bu şekilde düşük bir maliyetle de olsa çocuklarını kreşe bırakmaları önemli bir yol olduğu ifade edildi.
Merdiven altı atölyelerde çalışan çok sayıda kadın var ve bunların büyük bir kısmı sigortasız oysa bunların sigortalı olması lazım, düzenli gelir elde etmeleri lazım yasal güvence altında çalışmaları gerekiyor.
Kadına yönelik şiddet konusunda özel bir çalışmanın yapılması gerektiği, toplumsal bir çalışmanın yapılması gerektiği vurgulandı. Kadına yönelik şiddetin ve mağduriyetin sadece Türkiye’de yaşayan kadınlar için değil mülteci olan kadınlar için de geçerli olduğu ifade edildi. Mülteci kadınların da yaşadığı sorunların da bir şekliyle ele alınıp çözülmesi gerektiği konusunda ortak bir görüş sağlandı.
Kadınlar siyasette daha fazla yer almalı, kadın-erkek eşitliğinden söz ediliyor, kadın haklarından söz ediliyor ama siyasete gelince kadınlar büyük ölçüde dışlanıyor. Siyasi partiler yasasında cinsiyet kotasının getirilmesini kadınların en büyük güvencelerinden birisi olabileceği ifade edildi.
Kadına ve çocuklara karşı cinsel istismar olayı veya genç gelinler olayı dile getirildi ve bu konuda hükümetlerin, devletlerin, siyasi partilerin daha sağlıklı ve tutarlı bir yol izlemeleri gerektiği ifade edildi.”
30 Nisan 2016 Cumartesi
Sümeyye Erdoğan ile Selçuk Bayraktar'ın nikahının nerede kıyılacağı belli oldu
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan ile işadamı Selçuk Bayraktar, 20 Mart'ta İstanbul Tarabya Köşkü'nde nişanlanmıştı.
Posta Gazetesi'nde yer alan habere göre çiftin nikahının İstanbul Küçükçekmece'de bulunan 10 bin seyirci kapasiteli Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Merkezi'nde 14 Mayıs'ta kıyılacağı iddia edildi.
Yaralı polis Rüzgar Çetin'den tazminat istedi
İstanbul Beşiktaş’ta lüks otomobiliyle çarptığı ekip otosunda bir polis memurunun şehit olmasına birinin de yaralanmasına neden olan ünlü yönetmen Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar Çetin’e ikinci dava açıldı.
Habertürk Gazetesi'nden Hayati Arıgan'ın haberine göre, yaralı polis memuru Emre Tetik, 22.5 yıl hapis talebiyle tutuklu yargılanan Çetin’den 250 bin TL manevi tazminat istedi.
29 yaşındaki polis memuru Emre Tetik, İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davanın dilekçesinde kazanın ardından yaşadıklarını da anlattı.
Defalarca ameliyat olmasına rağmen sağlığına kavuşamadığını söyleyen Tetik, mesai arkadaşı İsmet Fatih Alagöz’ün acısı nedeniyle psikolojisinin de bozulduğunu belirtti.
Kaza tespit tutanağında Rüzgar Çetin’in tam ve asli kusurlu olduğunun belirtildiği dava dilekçesinde, ağır yaralı kurtulan Emre Tetik’in vücut fonksiyonlarını kaybettiği anlatıldı.
Bakıma muhtaç olduğu için Tokat’ta ailesinin yanında yaşamak zorunda kalan Tetik’in, alkollü bir şekilde direksiyona geçerek hız yaptığı için kazaya neden olan Rüzgar Çetin’e açtığı dava önümüzdeki günlerde görülecek.
Habertürk Gazetesi'nden Hayati Arıgan'ın haberine göre, yaralı polis memuru Emre Tetik, 22.5 yıl hapis talebiyle tutuklu yargılanan Çetin’den 250 bin TL manevi tazminat istedi.
29 yaşındaki polis memuru Emre Tetik, İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davanın dilekçesinde kazanın ardından yaşadıklarını da anlattı.
Defalarca ameliyat olmasına rağmen sağlığına kavuşamadığını söyleyen Tetik, mesai arkadaşı İsmet Fatih Alagöz’ün acısı nedeniyle psikolojisinin de bozulduğunu belirtti.
Kaza tespit tutanağında Rüzgar Çetin’in tam ve asli kusurlu olduğunun belirtildiği dava dilekçesinde, ağır yaralı kurtulan Emre Tetik’in vücut fonksiyonlarını kaybettiği anlatıldı.
Bakıma muhtaç olduğu için Tokat’ta ailesinin yanında yaşamak zorunda kalan Tetik’in, alkollü bir şekilde direksiyona geçerek hız yaptığı için kazaya neden olan Rüzgar Çetin’e açtığı dava önümüzdeki günlerde görülecek.
29 Nisan 2016 Cuma
Erdoğan: Tarihimizi 1919'dan başlatan tarih anlayışını reddediyorum
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde Kut-ül Amare zaferin 100. yılı programında konuştu. Cumhurbaşkanı konuşmasında ,'Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde;
"Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır.
'1. DÜNYA SAVAŞI VE KURTULUŞ SAVAŞI MİLLETİMİZİN ŞAHLANIŞIDIR'
Batı medeniyetinde Türk, belli bir kavmin adı değil tüm Müslümanları ifade eden bir isimdir. Dünyada 200 milyonun üzerinde bir varlığa sahip Türkçe konuşan toplumlar denince de akla önce bizim milletimiz gelir. Millet olarak temsil ettiğimiz bu geniş algının gerisindeki büyük mücadeleyi ve fedakarlıkları çok iyi görmek, çok iyi değerlendirmek ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde maalesef, nesillere bu büyük fotoğrafı gösterecek bir tarih anlayışı mevcut değil.
Tüm cepheleriyle Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı milletimizin kıyamıdır. Yani ayağa kalkışı, şahlanışıdır. Tarih kitaplarında bizim milletimiz için ne denir? Asker millet veya ordu millet ifadesi kullanılır. Çünkü biz gerektiğinde tüm fertleriyle inancı, vatanı, bayrağı, devleti uğruna savaşabilen, bunu göze alabilen bir milletiz. Yani bizim ordumuz sadece muvazzaf değildir. Ayrıca bizim bir de mobil ordumuz vardır. O da milletin ta kendisidir.
'RESMİ TARİHİMİZİ İNGİLİZLERİN İSTEDİĞİ GİBİ DÜZENLEDİK'
Maalesef biz resmi tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik. Birinci Dünya Savaşı'nın her cephesinde, başta İngilizler olmak üzere düşmanlarımızın öfkeyle, dostlarımızın ümitle ama tüm dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bir mücadele ortaya koyduk. Ateşkes anlaşması imzalandığında Osmanlı ordusu tüm cephelerde savaşmaya devam ediyordu. Yani ortada çökmüş, bitmiş, teslim olmuş bir ordu, bir devlet yoktu. Bizim bu dönemde başımızı yakan, klasik sorunumuz olan cephede kazanıp masada kaybetme işidir, yani diplomasi eksikliğidir.
Böyle bir milletin tarihindeki zenginlikleri anlatmaya değil kitaplar, kütüphaneler bile yetmez. Bunu böyle görüyoruz. Ama biz ne yapmışız? Kendi tarihimizin üzerine kara bir örtü örtmeye çalışmışız. Kendi tarihimizi gömmeye çalışmışız. Kendimize ait olan pek çok başarıyı sanki bizimle ilgisi yokmuş gibi kısaca anlatıp geçenler veya hiç değinmeyenler, hem ecdadımıza saygısızlık hem de gelecek nesillere çok büyük kötülük yapmışlardır. Hürriyet
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde;
"Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır.
'1. DÜNYA SAVAŞI VE KURTULUŞ SAVAŞI MİLLETİMİZİN ŞAHLANIŞIDIR'
Batı medeniyetinde Türk, belli bir kavmin adı değil tüm Müslümanları ifade eden bir isimdir. Dünyada 200 milyonun üzerinde bir varlığa sahip Türkçe konuşan toplumlar denince de akla önce bizim milletimiz gelir. Millet olarak temsil ettiğimiz bu geniş algının gerisindeki büyük mücadeleyi ve fedakarlıkları çok iyi görmek, çok iyi değerlendirmek ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde maalesef, nesillere bu büyük fotoğrafı gösterecek bir tarih anlayışı mevcut değil.
Tüm cepheleriyle Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı milletimizin kıyamıdır. Yani ayağa kalkışı, şahlanışıdır. Tarih kitaplarında bizim milletimiz için ne denir? Asker millet veya ordu millet ifadesi kullanılır. Çünkü biz gerektiğinde tüm fertleriyle inancı, vatanı, bayrağı, devleti uğruna savaşabilen, bunu göze alabilen bir milletiz. Yani bizim ordumuz sadece muvazzaf değildir. Ayrıca bizim bir de mobil ordumuz vardır. O da milletin ta kendisidir.
'RESMİ TARİHİMİZİ İNGİLİZLERİN İSTEDİĞİ GİBİ DÜZENLEDİK'
Maalesef biz resmi tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik. Birinci Dünya Savaşı'nın her cephesinde, başta İngilizler olmak üzere düşmanlarımızın öfkeyle, dostlarımızın ümitle ama tüm dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bir mücadele ortaya koyduk. Ateşkes anlaşması imzalandığında Osmanlı ordusu tüm cephelerde savaşmaya devam ediyordu. Yani ortada çökmüş, bitmiş, teslim olmuş bir ordu, bir devlet yoktu. Bizim bu dönemde başımızı yakan, klasik sorunumuz olan cephede kazanıp masada kaybetme işidir, yani diplomasi eksikliğidir.
Böyle bir milletin tarihindeki zenginlikleri anlatmaya değil kitaplar, kütüphaneler bile yetmez. Bunu böyle görüyoruz. Ama biz ne yapmışız? Kendi tarihimizin üzerine kara bir örtü örtmeye çalışmışız. Kendi tarihimizi gömmeye çalışmışız. Kendimize ait olan pek çok başarıyı sanki bizimle ilgisi yokmuş gibi kısaca anlatıp geçenler veya hiç değinmeyenler, hem ecdadımıza saygısızlık hem de gelecek nesillere çok büyük kötülük yapmışlardır. Hürriyet
Minik kızın kalbi daha fazla dayanamadı!
Denizli'nin Acıpayam İlçesi'nde babaannesinin yanında yaşayan primer pulmoner hastası (akciğer yüksek tansiyonu) 7 yaşındaki Gamze Yıldırım, yaşamını yitirdi.
Vücudundaki şişlikler nedeniyle hastaneye kaldırılan, bir yıldır nakil için uygun akciğer ve kalp bulunamayan minik Gamze, Acıpayam’da gözyaşları arasında toprağa verildi.
Acıpayam’da anne ve babası ayrı olduğu için babaannesinin yanında yaşayan Gamze Yıldırım, vücudunda oluşan şişlikler nedeniyle Denizli Devlet Hastanesi’ne getirildi. Yapılan tetkikler sonucu pirimer pulmoner hastası olduğu belirlenen Yıldırım, bir yıldır Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi görüyordu. İyileşmesi için kalp ve akciğer nakli yapılması gereken Gamze Yıldırım’ın küçük bedeni, bir yıl dayanabildi. Küçük Gamze, tedavi gördüğü Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde dün gece yaşamını yitirdi.
GÖZYAŞLARI İÇİNDE TOPRAĞA VERİLDİ
Uygun akciğer ve kalp bulunamadığı için yaşamını yitiren Gamze Yıldırım, bugün cuma namazının ardından Acıpayam’ın Hacıkurtlar Mahallesi’nde kılınan cenaze namazı sonrası toprağa verildi. Gamze için düzenlenen cenaze törenine AK Partili Acıpayam Belediye Başkanı Hulusi Şevkan, ailesi ve mahalle halkı katıldı. Minik kızın cenazesi namazın ardından mahalle mezarlığına gözyaşları içinde defnedildi.
Gamze’nin tedavisiyle bir yıldır yakından ilgilenen dayısı İbrahim Ekinci, çok üzgün olduğunu, bir yıl beklemelerine rağmen uygun donör bulunup nakil yapılamadığı için yeğeninin yaşamını yitirdiğini söyledi.
Vücudundaki şişlikler nedeniyle hastaneye kaldırılan, bir yıldır nakil için uygun akciğer ve kalp bulunamayan minik Gamze, Acıpayam’da gözyaşları arasında toprağa verildi.
Acıpayam’da anne ve babası ayrı olduğu için babaannesinin yanında yaşayan Gamze Yıldırım, vücudunda oluşan şişlikler nedeniyle Denizli Devlet Hastanesi’ne getirildi. Yapılan tetkikler sonucu pirimer pulmoner hastası olduğu belirlenen Yıldırım, bir yıldır Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi görüyordu. İyileşmesi için kalp ve akciğer nakli yapılması gereken Gamze Yıldırım’ın küçük bedeni, bir yıl dayanabildi. Küçük Gamze, tedavi gördüğü Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde dün gece yaşamını yitirdi.
GÖZYAŞLARI İÇİNDE TOPRAĞA VERİLDİ
Uygun akciğer ve kalp bulunamadığı için yaşamını yitiren Gamze Yıldırım, bugün cuma namazının ardından Acıpayam’ın Hacıkurtlar Mahallesi’nde kılınan cenaze namazı sonrası toprağa verildi. Gamze için düzenlenen cenaze törenine AK Partili Acıpayam Belediye Başkanı Hulusi Şevkan, ailesi ve mahalle halkı katıldı. Minik kızın cenazesi namazın ardından mahalle mezarlığına gözyaşları içinde defnedildi.
Gamze’nin tedavisiyle bir yıldır yakından ilgilenen dayısı İbrahim Ekinci, çok üzgün olduğunu, bir yıl beklemelerine rağmen uygun donör bulunup nakil yapılamadığı için yeğeninin yaşamını yitirdiğini söyledi.
Diyanet'ten AİHM'in Alevilik kararına ilk yorum
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), Alevilerin din özgürlüğü haklarının ihlal edildiği yönündeki kararıyla ilgili, "Millet olarak birbirimizin hakkına ve hukukuna saygı konusunda vereceğimiz ortak kararın bütün mahkemelerin kararlarından yüce olduğuna inanırım" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Karabük Üniversitesi Camii'nin açılış törenine katılmak için geldiği Karabük'te, Vali Orhan Alimoğlu'nu makamında ziyaret etti. Burada gazetecilerin sorularını cevaplandıran Görmez, AİHM'nin Alevilerin din özgürlüğü hakları konusunda verdiği kararı değerlendirdi. Görmez şöyle konuştu:
"Diyanet İşleri Başkanı olarak, bizim millet olarak birbirimizin hakkına ve hukukuna saygı konusunda vereceğimiz ortak kararın bütün mahkemelerin kararlarından çok daha yüksek ve yüce olduğuna inanırım. Bütün inanç farklılıklarımızla birlikte bizi bin yıldır millet kılan değerlerle birlikte birbirimize karşı vereceğimiz kararın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bizim daha çok millet olarak birbirimize karşı verdiğimiz ortak kararların önemli olduğunu ifade etmek isterim sadece."
Vali Orhan Alimoğlu, Görmez'e divan kitabı, Görmez de Alimoğlu'na Kuran-ı Kerim hediye etti. DHA
Cumhurbaşkanı'na hakaret eden eşinden boşandı
İzmir’in Torbalı ilçesinde, televizyonda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çıkınca eşi G.D.'nin Cumhurbaşkanı'na devamlı küfür ve hakaret etmesi nedeniyle eşinin hakaretlerini ses kaydına alan ve savcılığa suç duyurusunda bulunan Ali D., eşinden tek celsede boşandı. Ali D., “Cumhurbaşkanımıza hakaret eden bir kişinin bana eş olamayacağını düşündüm. Bu evliliği fazla sürdürmeye gerek yoktu’’ dedi.
Torbalı ilçesinde şehir içi TIR şoförlüğü yapan Ali D. (40), yaklaşık 3 yıl önce ikinci evliliğini yaparak bir giyim firmasında ekip liderliği yapan G.D. (38) ile hayatını birleştirdi. İddiaya göre, evde akşam televizyon izlerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan televizyona çıkınca G.D., Cumhurbaşkanı’na küfür ve hakaret etti. Eşinin Cumhurbaşkanına hakaret etmesini istemeyen Ali D., eşini sürekli uyarıyordu. Bütün uyarılara rağmen G.D., küfür ve hakaretlere devam edince Ali D., Cumhurbaşkanına hakaret eden eşini ses kaydına alıp savcılığa suç duyurusunda bulundu.
'CUMHURBAŞKANIMIZA HAKARET EDEN BİRİYLE YAŞAYAMAZDIM'
Bu olaydan sonra boşanma davası açtı. Bugün İzmir 10. Aile Mahkemesinde görülen davada, eşler anlaşmalı olarak tek celsede boşandı. Boşanma sonrası İhlas Haber Ajansına konuşan Ali D., “Ben anlaşmalı olarak boşanmak istedim. Bir an evvel bitsin istiyordum evliliğimizin. Cumhurbaşkanımıza hakaret eden bir kişinin bana eş olamayacağını düşündüm. Bu evliliği fazla sürdürmeye gerek yoktu’’ dedi.
HAKARETİ SES KAYDINA ALMIŞTI
Hakaret olayının nasıl gerçekleştiğini anlatan Ali D., şunları söyledi: "Evde haberleri izlediğimiz esnada devamlı Cumhurbaşkanımıza ağza alınmayacak ağır hakaretlerde bulunuyordu. Ben devamlı kendisini uyardım, Cumhurbaşkanımıza hakaret etme diye. Küfürleri tekrarlayınca en sonunda dayanamayıp eşime, ‘Senin hakaretlerini ses kaydına alırım, şikayette bulunurum’ dedim. O bana ses kaydını aç hakaretleri yapayım’ dedi. Bende ses kaydını açtım eşim hem bana hem de Cumhurbaşkanımıza hakaret etti. Cumhurbaşkanımıza ve bana ettiği hakaretler nedeniyle benim savcılığa suç duyurusunda bulunacağımı bildiği için benden önce davranıp bana boşanma davası açtı. Eski eşime geçen Ağustos ayında evi kendisinin üzerine yapmıştım. Bu devirden sonra huy ve hareketleri değişmişti.’’ Hürriyet
Torbalı ilçesinde şehir içi TIR şoförlüğü yapan Ali D. (40), yaklaşık 3 yıl önce ikinci evliliğini yaparak bir giyim firmasında ekip liderliği yapan G.D. (38) ile hayatını birleştirdi. İddiaya göre, evde akşam televizyon izlerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan televizyona çıkınca G.D., Cumhurbaşkanı’na küfür ve hakaret etti. Eşinin Cumhurbaşkanına hakaret etmesini istemeyen Ali D., eşini sürekli uyarıyordu. Bütün uyarılara rağmen G.D., küfür ve hakaretlere devam edince Ali D., Cumhurbaşkanına hakaret eden eşini ses kaydına alıp savcılığa suç duyurusunda bulundu.
'CUMHURBAŞKANIMIZA HAKARET EDEN BİRİYLE YAŞAYAMAZDIM'
Bu olaydan sonra boşanma davası açtı. Bugün İzmir 10. Aile Mahkemesinde görülen davada, eşler anlaşmalı olarak tek celsede boşandı. Boşanma sonrası İhlas Haber Ajansına konuşan Ali D., “Ben anlaşmalı olarak boşanmak istedim. Bir an evvel bitsin istiyordum evliliğimizin. Cumhurbaşkanımıza hakaret eden bir kişinin bana eş olamayacağını düşündüm. Bu evliliği fazla sürdürmeye gerek yoktu’’ dedi.
HAKARETİ SES KAYDINA ALMIŞTI
Hakaret olayının nasıl gerçekleştiğini anlatan Ali D., şunları söyledi: "Evde haberleri izlediğimiz esnada devamlı Cumhurbaşkanımıza ağza alınmayacak ağır hakaretlerde bulunuyordu. Ben devamlı kendisini uyardım, Cumhurbaşkanımıza hakaret etme diye. Küfürleri tekrarlayınca en sonunda dayanamayıp eşime, ‘Senin hakaretlerini ses kaydına alırım, şikayette bulunurum’ dedim. O bana ses kaydını aç hakaretleri yapayım’ dedi. Bende ses kaydını açtım eşim hem bana hem de Cumhurbaşkanımıza hakaret etti. Cumhurbaşkanımıza ve bana ettiği hakaretler nedeniyle benim savcılığa suç duyurusunda bulunacağımı bildiği için benden önce davranıp bana boşanma davası açtı. Eski eşime geçen Ağustos ayında evi kendisinin üzerine yapmıştım. Bu devirden sonra huy ve hareketleri değişmişti.’’ Hürriyet
5 aylık ikizler şehit babalarını uğurladı
ŞIRNAK’ta teröristler tarafından açılan ateş sonucu şehit olan Jandarma Üsteğmen Rahim Çelik, 5 aylık ikizleri İrfan ve Eymen Rahim’in de katıldığı cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı. Yakınları tarafından puset içinde evden çıkarılan ikizler, babalarını uğurladı.
Pendik Sahil Camii’ne götürüldü. Şehit Üsteğmenin acılı eşi Gökçe Çelik, ikiz bebeklerini sırayla kucağına alarak eşinin Türk bayrağına sarılı tabutunun başına götürdü. O anlar herkesi duygulandırdı. "Benim yavrum ölmedi, Peygamber efendimize komşu gitti" diyerek feryat eden Şehit üsteğmenin annesi Binazer Çelik oğlunun tabutuna sarılarak gözyaşı döktü.
ORG. AKAR TEŞRİK TEKBİRİNE EŞLİK ETTİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da cenaze törenine katıldı. Şehit Babası Güngör Çelik protokol üyelerinin taziyelerini kabul etti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar cenaze öncesi cami hoparlörlerinden okunan teşrik tekbirine eşlik etti.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ELİNİ KALBİNE GÖTÜRDÜ
Cuma namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra şehit üsteğmenin cenazesi saygı geçişi için top arabasına konuldu. Geçiş sırasında askerler şehidi selamlarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini kalbine götürüp bir süre tutması dikkat çekti.
Şehitin cenazesi, camideki törenin ardından evinin önüne getirilerek helallik alındı. Cenazeyi taşıyan aracın sokağa girdiği sırada şehidin yakınları gözyaşlarını tutamadı.
Helallik alınması ve duanın ardından şehidin cenazesi defnedilmek üzere Sultanbeyli’nde bulunan Fatih Sultan Mehmet Mezarlığı’na götürüldü.
Özgür ALTUNCU-İdris TİFTİKCi-Güven USTA/İSTANBUL, (DHA)
Pendik Sahil Camii’ne götürüldü. Şehit Üsteğmenin acılı eşi Gökçe Çelik, ikiz bebeklerini sırayla kucağına alarak eşinin Türk bayrağına sarılı tabutunun başına götürdü. O anlar herkesi duygulandırdı. "Benim yavrum ölmedi, Peygamber efendimize komşu gitti" diyerek feryat eden Şehit üsteğmenin annesi Binazer Çelik oğlunun tabutuna sarılarak gözyaşı döktü.
ORG. AKAR TEŞRİK TEKBİRİNE EŞLİK ETTİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da cenaze törenine katıldı. Şehit Babası Güngör Çelik protokol üyelerinin taziyelerini kabul etti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar cenaze öncesi cami hoparlörlerinden okunan teşrik tekbirine eşlik etti.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ELİNİ KALBİNE GÖTÜRDÜ
Cuma namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra şehit üsteğmenin cenazesi saygı geçişi için top arabasına konuldu. Geçiş sırasında askerler şehidi selamlarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini kalbine götürüp bir süre tutması dikkat çekti.
Şehitin cenazesi, camideki törenin ardından evinin önüne getirilerek helallik alındı. Cenazeyi taşıyan aracın sokağa girdiği sırada şehidin yakınları gözyaşlarını tutamadı.
Helallik alınması ve duanın ardından şehidin cenazesi defnedilmek üzere Sultanbeyli’nde bulunan Fatih Sultan Mehmet Mezarlığı’na götürüldü.
Özgür ALTUNCU-İdris TİFTİKCi-Güven USTA/İSTANBUL, (DHA)
Sümeyye Erdoğan ve Selçuk Bayraktar'ın düğün tarihi belli oldu
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan ile Selçuk Bayraktar’ın 14 Mayıs Cumartesi günü evleneceği öğrenildi.
Sümeyye Erdoğan ve insansız hava araçları imal eden Bayraktar Makina’nın sahibi Özdemir
Bayraktar’ın oğlu Selçuk bayraktar 20 Mart tarihinde Tarabya Köşkü’nde nişanlanmıştı.
Nişan töreni iki aile arasında gerçekleştirilmişti.
Sümeyye Erdoğan ve Selçuk Bayraktar’ın 14 Mayıs Cumartesi günü evleneceği öğrenilirken nikah töreninin nerede yapılacağı hakkında herhangi bir bilgi paylaşılmadı.
Sümeyye Erdoğan ve insansız hava araçları imal eden Bayraktar Makina’nın sahibi Özdemir
Bayraktar’ın oğlu Selçuk bayraktar 20 Mart tarihinde Tarabya Köşkü’nde nişanlanmıştı.
Nişan töreni iki aile arasında gerçekleştirilmişti.
Sümeyye Erdoğan ve Selçuk Bayraktar’ın 14 Mayıs Cumartesi günü evleneceği öğrenilirken nikah töreninin nerede yapılacağı hakkında herhangi bir bilgi paylaşılmadı.
Ya vize ya yeni pasaport
Schengen ülkelerine vizesiz seyahat için gereken çipli pasaportlar 1 Haziran’dan itibaren dağıtılacak. İşte konuyla ilgili en çok merak edilenler ve cevapları.
Türkiye ile AB arasında varılan mutabakata göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen üyesi ülkelere vizesiz seyahat edebilmesi için verilen tarih yaklaşıyor. Hükümet bunun için TBMM’de gereken yasal düzenlemeleri çıkarıyor. Vizesiz seyahat için şartlardan birisi AB’ye uyumlu yeni pasaport konusu. AB’nin yeni çip şartı, 1 Haziran’dan itibaren alınacak pasaportlara yeni çip konulmasıyla aşıldı.
Pasaport konusunda öne çıkan 11 soru ve yanıtları şöyle:
Mevcut pasaportlarla Schengen ülkelerine vizesiz seyahat mümkün olacak mı?
- Hayır olmayacak. Bu pasaportlarla seyahat etmek isteyenler vize almak zorundalar.
Hangi pasaportla mümkün olacak?
- 1 Haziran 2016 tarihinden itibaren alınacak pasaportlarla mümkün olacak. Bu pasaportların çiplerine AB’nin şart koştuğu biyometrik veriler (parmak izleri ve bazı kişisel veriler) yüklenmiş olacak.
Bu pasaportlarda fiziki bir değişiklik olacak mı?
- Hayır, şu andaki pasaportların aynısı olacak. Önceki pasaportlardan farklı olduğunu göstermek için kapak ön veya arka sayfasına bir işaret eklenme ihtimali bulunuyor.
Mevcut pasaportlarını yeni çipli pasaportla değiştirmek isteyenler ücret ödeyecek mi?
- Evet, pasaport için cüzdan ücreti ödenecek.
Mevcut pasaportun süresi örneğin 10 yıllık ise yeni alanacak pasaportun kullanım süresine bu dahil edilecek mi?
- Eski pasaportun kullanım süresi yeni pasaporta eklenecek. Geçerli süre harcı ödendiğinden bunun için harç talep edilmeyecek.
1 Haziran 2016’dan itibaren hususi (yeşil), hizmet (gri) ve diplomatik pasaportların da çipleri değişecek mi?
- Evet bu pasaportların çiplerine de biyometrik veriler eklenmeye başlanacak.
Peki, bazı AB ülkelerinin kullanmaya başladığı kişisel bilgilerin yer aldığı sayfanın özel bir maddeyle kaplandığı pasaportların basımı ve ihalesi için görüşmeler yapılıyor mu?
- Evet, bu amaçla AB ile bir proje yapıldı. İhale süreci devam ediyor. Bu yılın sonuna doğru endüstriyel altyapıyla basımı yapılacak yeni pasaportlar kullanıma sunulacak. Bu pasaportlarda yeni bazı güvenlik ögeleri olacak. Tamamen otomasyon ortamında basımı yapılacak ve kullanıma hazır duruma getirilecek. Çipler, kişisel verilerin bulunduğu sayfada yer alacak. Bu sayfa özel bir madde ile kaplanacak.
Yeni pasaportlar devreye girince, 1 Haziran 2016’dan sonra alınmış pasaportları bu pasaportlarla değiştirmek şart mı?
- Hayır şart değil. Ancak pasaportun süresi yeni cilt kapaklı pasaportların basımından sonraki bir tarihte sona eriyorsa, alınacak yeni pasaport ‘AB’ye tam uyumlu’ olacak.
Yeni çipli pasaportlarla AB üyesi olup Schengen üyesi olmayan Birleşik Krallık (İngiltere) ve İrlanda Cumhuriyeti’ne vizesiz seyahat mümkün mü?
- Hayır. İrlanda ve Birleşik Krallık için vize almak şart. Bu ülkelerden vizeleri bulunanların eski pasaportları yeni pasaportlara iliştirilecek.
Peki AB üyesi olmayıp, Schengen bölgesi ülkeleri arasında yer alan İsviçre, Norveç ve İzlanda’ya vizesiz seyahat yapılacak mı?
- Evet bu ülkelerin yanı sıra, şehir devletler durumundaki Liechtenstein, Andorra ve San Marino’ya da otomatikman vizesiz seyahat mümkün olacak.
AB üyesi olup, Schengen’e dahil olmayan Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan için vize almaya devam edilecek mi?
- Yeni uygulamayla birlikte Türk vatandaşları bu üç ülkeye de vizesiz seyahat edebilecekler.
Türkiye ile AB arasında varılan mutabakata göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen üyesi ülkelere vizesiz seyahat edebilmesi için verilen tarih yaklaşıyor. Hükümet bunun için TBMM’de gereken yasal düzenlemeleri çıkarıyor. Vizesiz seyahat için şartlardan birisi AB’ye uyumlu yeni pasaport konusu. AB’nin yeni çip şartı, 1 Haziran’dan itibaren alınacak pasaportlara yeni çip konulmasıyla aşıldı.
Pasaport konusunda öne çıkan 11 soru ve yanıtları şöyle:
Mevcut pasaportlarla Schengen ülkelerine vizesiz seyahat mümkün olacak mı?
- Hayır olmayacak. Bu pasaportlarla seyahat etmek isteyenler vize almak zorundalar.
Hangi pasaportla mümkün olacak?
- 1 Haziran 2016 tarihinden itibaren alınacak pasaportlarla mümkün olacak. Bu pasaportların çiplerine AB’nin şart koştuğu biyometrik veriler (parmak izleri ve bazı kişisel veriler) yüklenmiş olacak.
Bu pasaportlarda fiziki bir değişiklik olacak mı?
- Hayır, şu andaki pasaportların aynısı olacak. Önceki pasaportlardan farklı olduğunu göstermek için kapak ön veya arka sayfasına bir işaret eklenme ihtimali bulunuyor.
Mevcut pasaportlarını yeni çipli pasaportla değiştirmek isteyenler ücret ödeyecek mi?
- Evet, pasaport için cüzdan ücreti ödenecek.
Mevcut pasaportun süresi örneğin 10 yıllık ise yeni alanacak pasaportun kullanım süresine bu dahil edilecek mi?
- Eski pasaportun kullanım süresi yeni pasaporta eklenecek. Geçerli süre harcı ödendiğinden bunun için harç talep edilmeyecek.
1 Haziran 2016’dan itibaren hususi (yeşil), hizmet (gri) ve diplomatik pasaportların da çipleri değişecek mi?
- Evet bu pasaportların çiplerine de biyometrik veriler eklenmeye başlanacak.
Peki, bazı AB ülkelerinin kullanmaya başladığı kişisel bilgilerin yer aldığı sayfanın özel bir maddeyle kaplandığı pasaportların basımı ve ihalesi için görüşmeler yapılıyor mu?
- Evet, bu amaçla AB ile bir proje yapıldı. İhale süreci devam ediyor. Bu yılın sonuna doğru endüstriyel altyapıyla basımı yapılacak yeni pasaportlar kullanıma sunulacak. Bu pasaportlarda yeni bazı güvenlik ögeleri olacak. Tamamen otomasyon ortamında basımı yapılacak ve kullanıma hazır duruma getirilecek. Çipler, kişisel verilerin bulunduğu sayfada yer alacak. Bu sayfa özel bir madde ile kaplanacak.
Yeni pasaportlar devreye girince, 1 Haziran 2016’dan sonra alınmış pasaportları bu pasaportlarla değiştirmek şart mı?
- Hayır şart değil. Ancak pasaportun süresi yeni cilt kapaklı pasaportların basımından sonraki bir tarihte sona eriyorsa, alınacak yeni pasaport ‘AB’ye tam uyumlu’ olacak.
Yeni çipli pasaportlarla AB üyesi olup Schengen üyesi olmayan Birleşik Krallık (İngiltere) ve İrlanda Cumhuriyeti’ne vizesiz seyahat mümkün mü?
- Hayır. İrlanda ve Birleşik Krallık için vize almak şart. Bu ülkelerden vizeleri bulunanların eski pasaportları yeni pasaportlara iliştirilecek.
Peki AB üyesi olmayıp, Schengen bölgesi ülkeleri arasında yer alan İsviçre, Norveç ve İzlanda’ya vizesiz seyahat yapılacak mı?
- Evet bu ülkelerin yanı sıra, şehir devletler durumundaki Liechtenstein, Andorra ve San Marino’ya da otomatikman vizesiz seyahat mümkün olacak.
AB üyesi olup, Schengen’e dahil olmayan Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan için vize almaya devam edilecek mi?
- Yeni uygulamayla birlikte Türk vatandaşları bu üç ülkeye de vizesiz seyahat edebilecekler.
Beratcan'ın babası eşine boşanma davası açtı
İstanbul Kartal'da kaybolduktan 15 gün sonra Tuzla'da cesedi bulunan 10 yaşındaki Beratcan Karakütük'ün babası Ergün Karakütük avukatıyla birlikte Anadolu Adliyesine gelerek eşi Türkan Karakütük'e boşanma davası açtı.
Bugün öğle saatlerinde Avukat Hicran İlhan ile birlikte Anadolu Adliyesi'ne gelen Ergün Karakütük, eşi Türkan Karakütük'e kendi çocuğunun ölümüne sebebiyet vermesinde dolayı boşanma davası açmak için geldi.
Adliye önünde avukatıyla birlikte İhlas Haber Ajansı muhabirine konuşan Ergün Karakütük; “Adliyeye gelişimin sebebi boşanma davası açtım. Süreci hızlandırmak için. Olaylar geçti başımdan ve onları da burada konuşmak için geldim. Daha önceden beni aldattığından haberim vardı ama eşimle konuştuğum zaman da ilk baştan bana sadece telefonla konuştuğunu söyledi. Herhangi bir şey olmadığını ona güvenmemi istedi. Bu şekilde bir şey olduğunu bilmiyordum daha sonra olaylar gerçekleştikten sonra öğrendim. Olayla alakalı benim evim taşlandı, çocuğumun psikolojisi bozuldu. Çocuğum şu anda başkasının yanında kalıyor. Benimle dahi görüşmek istemiyor. Çocuğum gerçekten psikolojisi çok bozuldu. Benim evim taşlandı bazı kendini bilmeyen kişiler evimi taşladı. Adresimi değiştirmek zorunda kaldım işimden oldum. Şu anda işsizim çok çaresiz bir durumdayım. Eşimle görüşmüyorum. nerede olduğunu bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum bu saatten sonra. Benden uzak olsun Allah'a yakın olsun ama cezasını çekecek diye düşünüyorum. Kedisinden şikayetçi oldum. Çocuğumun ölümüne sebep olduğundan dolayı ben kendisinden şikayetçi oldum” şeklinde konuştu.
DİĞER ÇOCUKLARININ VELAYETİNİ İSTİYOR
İstanbul Anadolu Adliyesine bugün gelmelerinin sebebinin medyaya daha öncede yansımış olan Beratcan 'ın kamuoyunda büyük yankı uyandıran ölümüyle ilgili olarak hem dosyasındaki ifadeler ve aynı zamanda boşanma davası açmak için olduğunu söyleyen Avukat Hicran İlhan, “Burada soruşturma dosyası kapsamında gizlilik kararı ve basın yasağı devam etmekte olduğu için çok fazla soruşturma dosyasıyla ilgili içeriğe giremeyeceğiz. Eşi olarak görünen Türkan hanımın kendi çocuğunu tasarlayarak ölümüne sebebiyet vermek suçundan şüpheli sıfatıyla yargılanması ve tutuklanması nedeniyle boşanma davasını açmış bulunmaktayız. Müvekkilimin de söylemiş olduğu gibi daha önce aldatıldığından şüphelendi ancak aile düzeni ve çocuklarının geleceği için boşama davası açamadı. Fakat sonrasında bir kereye mahsus telefonla görüşmeden kaynaklanan aldatma olayının devam ettiğini buradaki ifadelerinden anlamamız doğrultusunda ve çocuğunun ölümüne sebebiyet vermesinden dolayı bugün burada boşanma davasını başlattık. Aynı zamanda diğer çocuğu 15 yaşında. Ailesini düzenini ve yaşadığı evi değiştirmek zorunda kaldı. Şehir dışına taşınmak zorunda kaldı. Diğer çocuğunda velayetini isteyeceğiz davamızın konusu bu yöndedir. Soruşturma dosyasına gireceği için diğer konularla ilgili beyanat vermeyeceğiz” dedi.
Bugün öğle saatlerinde Avukat Hicran İlhan ile birlikte Anadolu Adliyesi'ne gelen Ergün Karakütük, eşi Türkan Karakütük'e kendi çocuğunun ölümüne sebebiyet vermesinde dolayı boşanma davası açmak için geldi.
Adliye önünde avukatıyla birlikte İhlas Haber Ajansı muhabirine konuşan Ergün Karakütük; “Adliyeye gelişimin sebebi boşanma davası açtım. Süreci hızlandırmak için. Olaylar geçti başımdan ve onları da burada konuşmak için geldim. Daha önceden beni aldattığından haberim vardı ama eşimle konuştuğum zaman da ilk baştan bana sadece telefonla konuştuğunu söyledi. Herhangi bir şey olmadığını ona güvenmemi istedi. Bu şekilde bir şey olduğunu bilmiyordum daha sonra olaylar gerçekleştikten sonra öğrendim. Olayla alakalı benim evim taşlandı, çocuğumun psikolojisi bozuldu. Çocuğum şu anda başkasının yanında kalıyor. Benimle dahi görüşmek istemiyor. Çocuğum gerçekten psikolojisi çok bozuldu. Benim evim taşlandı bazı kendini bilmeyen kişiler evimi taşladı. Adresimi değiştirmek zorunda kaldım işimden oldum. Şu anda işsizim çok çaresiz bir durumdayım. Eşimle görüşmüyorum. nerede olduğunu bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum bu saatten sonra. Benden uzak olsun Allah'a yakın olsun ama cezasını çekecek diye düşünüyorum. Kedisinden şikayetçi oldum. Çocuğumun ölümüne sebep olduğundan dolayı ben kendisinden şikayetçi oldum” şeklinde konuştu.
DİĞER ÇOCUKLARININ VELAYETİNİ İSTİYOR
İstanbul Anadolu Adliyesine bugün gelmelerinin sebebinin medyaya daha öncede yansımış olan Beratcan 'ın kamuoyunda büyük yankı uyandıran ölümüyle ilgili olarak hem dosyasındaki ifadeler ve aynı zamanda boşanma davası açmak için olduğunu söyleyen Avukat Hicran İlhan, “Burada soruşturma dosyası kapsamında gizlilik kararı ve basın yasağı devam etmekte olduğu için çok fazla soruşturma dosyasıyla ilgili içeriğe giremeyeceğiz. Eşi olarak görünen Türkan hanımın kendi çocuğunu tasarlayarak ölümüne sebebiyet vermek suçundan şüpheli sıfatıyla yargılanması ve tutuklanması nedeniyle boşanma davasını açmış bulunmaktayız. Müvekkilimin de söylemiş olduğu gibi daha önce aldatıldığından şüphelendi ancak aile düzeni ve çocuklarının geleceği için boşama davası açamadı. Fakat sonrasında bir kereye mahsus telefonla görüşmeden kaynaklanan aldatma olayının devam ettiğini buradaki ifadelerinden anlamamız doğrultusunda ve çocuğunun ölümüne sebebiyet vermesinden dolayı bugün burada boşanma davasını başlattık. Aynı zamanda diğer çocuğu 15 yaşında. Ailesini düzenini ve yaşadığı evi değiştirmek zorunda kaldı. Şehir dışına taşınmak zorunda kaldı. Diğer çocuğunda velayetini isteyeceğiz davamızın konusu bu yöndedir. Soruşturma dosyasına gireceği için diğer konularla ilgili beyanat vermeyeceğiz” dedi.
Dünya Bankası’ndan turizm uyarısı geldi
Dünya Bankası, Türkiye’nin büyüme tahminini açıkladı ve 2016 yılında büyümenin yüzde 3,5’e gerileyeceğini ifade etti. Dünya Bankası, turizm gelirlerinde 2016 yılında düşüşün devam edeceğini ifade etti.
Dünya Bankası bugün açıklanan Nisan ayı Türkiye Düzenli Ekonomi notundaki rakamlara göre, Türkiye'nin büyümesi 2016 yılında yüzde 3.5'e gerileyecek.
Türkiye'nin cari açık/GSYH oranı 2016'da yüzde 4.1, enflasyon yüzde 8.5 öngörülüyor. Bu yıl genel yönetim bütçesinin yüzde 1.8 açık vermesi bekleniyor. Turizm gelirlerinde aşağı yönlü eğilim 2016'da devam edecek.
TURİZM GELİRLERİ İLK ÇEYREKTE AZALDI
Turizm gelirleri 2016 yılının ilk çeyreğinde bir önceki yıl aynı döneme göre yüzde 16.5 azalarak 4.07 milyar dolar oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre, ziyaretçilerin kişi başına ortalama harcaması 796 dolar oldu.
İlk çeyrekte yabancıların ortalama harcaması 717 dolar, yurtdışında ikamet eden vatandaşların ortalama harcaması ise 1,059 dolar oldu.
Verilere göre, Türkiye'den çıkış yapan ziyaretçi sayısı 2016 yılı birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 4.4 azalarak 5.1 milyon kişi oldu. Bunların yüzde 78.6'sını yabancılar, yüzde 21.4'ünü ise yurt dışında ikamet eden vatandaşlar oluşturdu.
Dünya Bankası bugün açıklanan Nisan ayı Türkiye Düzenli Ekonomi notundaki rakamlara göre, Türkiye'nin büyümesi 2016 yılında yüzde 3.5'e gerileyecek.
Türkiye'nin cari açık/GSYH oranı 2016'da yüzde 4.1, enflasyon yüzde 8.5 öngörülüyor. Bu yıl genel yönetim bütçesinin yüzde 1.8 açık vermesi bekleniyor. Turizm gelirlerinde aşağı yönlü eğilim 2016'da devam edecek.
TURİZM GELİRLERİ İLK ÇEYREKTE AZALDI
Turizm gelirleri 2016 yılının ilk çeyreğinde bir önceki yıl aynı döneme göre yüzde 16.5 azalarak 4.07 milyar dolar oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre, ziyaretçilerin kişi başına ortalama harcaması 796 dolar oldu.
İlk çeyrekte yabancıların ortalama harcaması 717 dolar, yurtdışında ikamet eden vatandaşların ortalama harcaması ise 1,059 dolar oldu.
Verilere göre, Türkiye'den çıkış yapan ziyaretçi sayısı 2016 yılı birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 4.4 azalarak 5.1 milyon kişi oldu. Bunların yüzde 78.6'sını yabancılar, yüzde 21.4'ünü ise yurt dışında ikamet eden vatandaşlar oluşturdu.
Atatürk'ün yanındaki bu kız tanıdık çıktı
Atatürk'ün 23 Nisan günü yayınlanan bu fotoğrafındaki küçük kız çok tanıdık bir isim çıktı. İşte o fotoğrafın hikayesi...
23 Nisan günü Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında yayınlanan fotoğrafın oldukça ilginç bir hikayesi var. Gazete o fotoğrafda Atatürk'ün yanında yer alan ünlü tiyatrocu Macide Tanır olduğunu yazdı.
Atatürk'ün, 1929’da Pendik’te çocuklarla çekilen fotoğrafının altından duygusal bir anı çıktı.
Fotoğrafta, üzerinde otantik işlemeli giysi ve kafasında siyah bant olan küçük kız ünlü tiyatrocu Macide Tanır.
Tanır’ın yakın dostu tiyatro eleştirmeni ve tiyatro sanatçısı Gülşen Karakadıoğlu, fotoğrafın hikâyesini şöyle anlattı:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü karşılamak üzere bulunanlar arasında babası ve ailesiyle birlikte bir kız çocuğu da vardı. Şiir okumaya başladığında küçük bir kaza yaşanır. Öyle heyecanlanmıştır ki! Ama Gazi Mustafa Kemal onu çok sever, kucaklayıp havaya kaldırır. Zaten ne olduysa o sırada olur!”
MACİDE VALİZİNİ HAZIRLIYOR
Atatürk’ün küçük Macide’yi çok sevdiğini belirten Karakadıoğlu hikâyenin devamını, “Macide’nin kulağına eğilerek usulca, ‘Benim kızım olur musun?’ diye sorar. Macide başını eğerek yanıtlar. Eve döndüklerinde hemen kendisine okul çantasından küçük bir valiz hazırlar, bir pijama ve diş fırçasını içine koyar. Valizini eline alıp salona çıkar, babasına ‘Hazırım” der. İşin neredeyse ciddileşmekte olduğunu anlayan babası ‘Beni bırakıyor musun yani?’ deyince ağlayarak koşup babasına sarılır ve babasının kızı olarak kalmaya karar verir” sözleriyle anlattı. Karakadıoğlu, Tanır ile olan dostluğundan dolayı gurur duyduğunu belirterek “Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının, o güzel insanların, ilgi gösterdikleri ve çağdaş aydınlık bir geleceğe doğru yön verdikleri çocuklar Macide Tanır gibi yetenekli, yetkin, örnek sanatçılar, bilim insanları, meslek sahipleri oldular. Macide Tanır mükemmele ulaşan oyunculuğuyla olduğu gibi ülkenin demokratik yaşamı konusunda da yürekli bir aydın olarak örnekti bizlere” dedi. Tanır ile yakın dostluklarından bahseden Karakadıoğlu, Tanır’ın hastalığı süresince birçok kez Ankara’dan İstanbul’a ziyaretine geldiğini söyleyerek, “Onu sonsuzca özlüyorum, kuşkusuz tiyatromuzun eksiğidir” ifadeleriyle özlemini dile getirdi.
65 ÖDÜL ALDI
Cumhuriyet tarihinin yetiştirdiği en önemli kadın tiyatro sanatçılarından Macide Tanır 1922’de doğdu. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro ve Opera Bölümünü’nden sınıf atlayarak 3 yılda mezun olan Tanır yüksek lisans sonrası 1943 yılında Devlet Tiyatroları’na katıldı. 1985 yılına kadar sahnelerde kaldı. Sanat yaşamı boyunca sayısı 50’yi aşan dünya tiyatro edebiyatının seçkin eserlerinin başrollerini oynadı. TV seyircileri ise, kendisini, Şehnaz Tango dizisinde Şehnaz’ın annesi olarak tanıdı. 1991 yılında Devlet Sanatçısı unvanı aldı. “Tiyatronun Cadısı” isimli bir anı kitabına imza attı. Sanat hayatında 65 ödüle layık görülen 2013 yılında, 91 yaşında, hayatını kaybettiğinde tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı’na bağışladı.
23 Nisan günü Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında yayınlanan fotoğrafın oldukça ilginç bir hikayesi var. Gazete o fotoğrafda Atatürk'ün yanında yer alan ünlü tiyatrocu Macide Tanır olduğunu yazdı.
Atatürk'ün, 1929’da Pendik’te çocuklarla çekilen fotoğrafının altından duygusal bir anı çıktı.
Fotoğrafta, üzerinde otantik işlemeli giysi ve kafasında siyah bant olan küçük kız ünlü tiyatrocu Macide Tanır.
Tanır’ın yakın dostu tiyatro eleştirmeni ve tiyatro sanatçısı Gülşen Karakadıoğlu, fotoğrafın hikâyesini şöyle anlattı:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü karşılamak üzere bulunanlar arasında babası ve ailesiyle birlikte bir kız çocuğu da vardı. Şiir okumaya başladığında küçük bir kaza yaşanır. Öyle heyecanlanmıştır ki! Ama Gazi Mustafa Kemal onu çok sever, kucaklayıp havaya kaldırır. Zaten ne olduysa o sırada olur!”
MACİDE VALİZİNİ HAZIRLIYOR
Atatürk’ün küçük Macide’yi çok sevdiğini belirten Karakadıoğlu hikâyenin devamını, “Macide’nin kulağına eğilerek usulca, ‘Benim kızım olur musun?’ diye sorar. Macide başını eğerek yanıtlar. Eve döndüklerinde hemen kendisine okul çantasından küçük bir valiz hazırlar, bir pijama ve diş fırçasını içine koyar. Valizini eline alıp salona çıkar, babasına ‘Hazırım” der. İşin neredeyse ciddileşmekte olduğunu anlayan babası ‘Beni bırakıyor musun yani?’ deyince ağlayarak koşup babasına sarılır ve babasının kızı olarak kalmaya karar verir” sözleriyle anlattı. Karakadıoğlu, Tanır ile olan dostluğundan dolayı gurur duyduğunu belirterek “Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının, o güzel insanların, ilgi gösterdikleri ve çağdaş aydınlık bir geleceğe doğru yön verdikleri çocuklar Macide Tanır gibi yetenekli, yetkin, örnek sanatçılar, bilim insanları, meslek sahipleri oldular. Macide Tanır mükemmele ulaşan oyunculuğuyla olduğu gibi ülkenin demokratik yaşamı konusunda da yürekli bir aydın olarak örnekti bizlere” dedi. Tanır ile yakın dostluklarından bahseden Karakadıoğlu, Tanır’ın hastalığı süresince birçok kez Ankara’dan İstanbul’a ziyaretine geldiğini söyleyerek, “Onu sonsuzca özlüyorum, kuşkusuz tiyatromuzun eksiğidir” ifadeleriyle özlemini dile getirdi.
65 ÖDÜL ALDI
Cumhuriyet tarihinin yetiştirdiği en önemli kadın tiyatro sanatçılarından Macide Tanır 1922’de doğdu. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro ve Opera Bölümünü’nden sınıf atlayarak 3 yılda mezun olan Tanır yüksek lisans sonrası 1943 yılında Devlet Tiyatroları’na katıldı. 1985 yılına kadar sahnelerde kaldı. Sanat yaşamı boyunca sayısı 50’yi aşan dünya tiyatro edebiyatının seçkin eserlerinin başrollerini oynadı. TV seyircileri ise, kendisini, Şehnaz Tango dizisinde Şehnaz’ın annesi olarak tanıdı. 1991 yılında Devlet Sanatçısı unvanı aldı. “Tiyatronun Cadısı” isimli bir anı kitabına imza attı. Sanat hayatında 65 ödüle layık görülen 2013 yılında, 91 yaşında, hayatını kaybettiğinde tüm mal varlığını Türk Eğitim Vakfı’na bağışladı.
28 Nisan 2016 Perşembe
Emekliler sendika kurabilecek
Ankara 7. İdare Mahkemesi, emeklilerin sendika kurabileceğine yönünde karar verdi. Yeni Emekliler Birliği Sendikası, Ankara Valiliğinin, 'emeklilerin sendika değil, dernek kurabileceği' yönündeki kararını idari yargıya taşımıştı.
Ankara 7. İdare Mahkemesi, İçişleri Bakanlığı ve Valiliğin ‘Emekliler sendika kuramaz’ yönündeki kararlarını Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelere aykırı bularak; taleplerinin reddine karar verdi. Mahkeme, Yeni Emekliler Birliği Sendikası'nın; Anayasa'nın 17. ve 51. maddeleri gereği ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11. maddesi hükümlerince, sendika kurma istemlerinin kabulü yönünde karar verildiğini bildirdi.
Mahkeme, kararında; Türkiye tarafından kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesine göre, “Her şahıs; asayişi ihlal etmeyen toplantılara katılmak ve başkaları ile birlikte sendikalar kurmak ve kendi yararlarını korumak üzere sendikalara girmek hakkı dahil olmak üzere dernek kurma hakkına sahiptir” ifadesine yer verdi.
Yeni Emekliler Birliği Sendikası Genel Başkanı İsrafil Odabaş, bu yargı kararının emeklilerin yaşamında önemli bir zafer adımı olduğunu belirterek; “Hukuk devletinde, uluslararası sözleşmeler hükümleri yerine getirilmediği gibi, Anayasamızda verilen haklarımız da keyfi olarak engellenmektedir. On binlerce üyemiz, Sendikamıza dilekçe vererek üye aidatlarının kaynaktan, yani maaşlarından kesilmesini talep etmelerine rağmen, resmen sendika olamadığımız için aidatlarımızı dahi kesemiyoruz. Biz bu yargı kararını İçişleri Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına; gereğinin yerine getirilmesi için sunacağız. Eğer; yargı kararı da göz ardı edilir ise konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmek zorunda kalacağız ve ülkemiz maalesef bu konuda da mahkûm edilecektir. Temennimiz AİHM’e gitmeden kendi iç hukukumuzda meseleye çözüm getirmektir.” dedi. Habertürk
Ankara 7. İdare Mahkemesi, İçişleri Bakanlığı ve Valiliğin ‘Emekliler sendika kuramaz’ yönündeki kararlarını Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelere aykırı bularak; taleplerinin reddine karar verdi. Mahkeme, Yeni Emekliler Birliği Sendikası'nın; Anayasa'nın 17. ve 51. maddeleri gereği ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11. maddesi hükümlerince, sendika kurma istemlerinin kabulü yönünde karar verildiğini bildirdi.
Mahkeme, kararında; Türkiye tarafından kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesine göre, “Her şahıs; asayişi ihlal etmeyen toplantılara katılmak ve başkaları ile birlikte sendikalar kurmak ve kendi yararlarını korumak üzere sendikalara girmek hakkı dahil olmak üzere dernek kurma hakkına sahiptir” ifadesine yer verdi.
Yeni Emekliler Birliği Sendikası Genel Başkanı İsrafil Odabaş, bu yargı kararının emeklilerin yaşamında önemli bir zafer adımı olduğunu belirterek; “Hukuk devletinde, uluslararası sözleşmeler hükümleri yerine getirilmediği gibi, Anayasamızda verilen haklarımız da keyfi olarak engellenmektedir. On binlerce üyemiz, Sendikamıza dilekçe vererek üye aidatlarının kaynaktan, yani maaşlarından kesilmesini talep etmelerine rağmen, resmen sendika olamadığımız için aidatlarımızı dahi kesemiyoruz. Biz bu yargı kararını İçişleri Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına; gereğinin yerine getirilmesi için sunacağız. Eğer; yargı kararı da göz ardı edilir ise konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmek zorunda kalacağız ve ülkemiz maalesef bu konuda da mahkûm edilecektir. Temennimiz AİHM’e gitmeden kendi iç hukukumuzda meseleye çözüm getirmektir.” dedi. Habertürk
Beynine pil takılması gereken Asude Beyazgeyik 150 bin lira bulamazsa ölecek
Asude Beyazgeyik'in yaşayabilmesi için beynine de pil takılması gerekiyor. Kızının beynine pil takılması için 150 bin lira gerektiğini belirten baba, "Kızım gözümün önünde eriyor" diyerek yetkililerden yardım bekliyor.
Adana'da doğuştan kalp damarları ters olduğu için 3 yaşında açık kalp ameliyatı olduktan sonra kalbine pil takılan ve yatalak kalan Asude Beyazgeyik'in yaşayabilmesi için beynine de pil takılması gerekiyor. Kızının beynine pil takılması için 150 bin lira gerektiğini belirten baba, "Kızım gözümün önünde eriyor" diyerek yetkililerden yardım bekliyor.
KALP DAMARLARI TERSTİ!
Seyyar satıcılık yapan Mustafa Beyazgeyik (39) ile ev hanımı Songül Beyazgeyik (30) 15 yıl önce evlendi. Bu evlilikten çiftin İsmail Emre (14), Saadet Nur (11) ve Asude Beyazgeyik (8) ismini verdikleri 3 çocukları oldu. İlk iki çocuğunun sağlık problemi olmayan Beyazgeyik ailesinin son çocuğu olan Asude Beyazgeyik'in doğuştan kalp damarlarının ters olduğu ortaya çıktı. 3 yaşına kadar ilaçlarla tedavi gören Asude Beyazgeyik için ameliyata karar verildi. Ameliyattan önce konuşan ve koşup oynayan Asude Beyazgeyik bir üniversite hastanesinde açık kalp ameliyatı oldu. Başarılı geçen ameliyatın ardından Asude Beyazgeyik yoğun bakıma alındı. Ameliyattan 4 saat sonra Asude fenalaştı ve kalbi durdu. Beyazgeyik'e uzun süre kalp masajı yapılarak geri döndürüldü. Ancak bu sırada beynine oksijen gitmediği için Asude'nin başından aşağısı tutmaz hale geldi. Doktorlar Asude'nin kalbine de pil taktı. Hastaneden taburcu olan Beyazgeyik Adana'daki evine döndü. Ancak Asude Beyazgeyik bu kez de sık sık nöbet geçirmeye bayılmaya başladı. Günde 10-15 kez nöbet geçiren Beyazgeyik'i baba Mustafa Beyazgeyik hastaneye götürdü.
SEYYAR SATICILIK YAPAN BABA ALDIĞI CEVAPLA YIKILDI!
Yeşil kartlı olan baba Mustafa Beyazgeyik'in kızı için yurt dışından ilaç getirtildi. 5 yıldır ilaçları kullanarak hayatta kalan Asude'nin ilaçlara rağmen nöbetleri artarak devam edince doktorlar beynine de pil takılmasına karar verdi. Ancak ağır engelli olduğu için devlet pil takma ameliyatını ve masraflarını karşılamadığından baba Beyazgeyik, BİMER'e başvuru yaptı. BİMER ise babayı talebinin yerine getirilmesi için Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Gazi Hastanesi'ne gönderdi. Hastane ise talebe, "Hasta ağır engelli olduğu ve çocuklara takılan beyin pilini devlet karşılamadığı için bu işlem hiçbir üniversite ve devlet hastanelerinde ücretsiz yapılmamaktadır" yanıtını verdi.
Seyyar satıcılık yaparak geçinen baba Beyazgeyik, cevapla yıkıldı. Baba Beyazgeyik özel hastanelerle görüştüğünde ise kızının beynine pil takılması için 150 bin lira paraya ihtiyaç olduğunu öğrendi.
KALBİNE PİL TAKILAN MİNİK ASUDE'NİN TEK ŞANSI BEYİN PİLİ
Mustafa Beyazgeyik, kızının hayatta kalmasının tek şansının beynine pil takılması olduğunu belirterek, "Kızım her gün 10-15 kez nöbet geçiriyor. Nöbet geçirdiği zaman hayattan kopuyor yarı ölü oluyor. Artık ilaçlar fayda etmiyor. Doktorların söylediğine göre kızımın tek kurtuluşu beynine pil takılması. Ancak bunu devlet karşılamıyor, benim de 150 bin lirayı bulacak gücüm yok. Kızım her gün gözümün önünde eriyip gidiyor. Benim tek isteğim kızımın hayatta kalması. Tek isteğim kızıma bu ameliyatı yaptırsınlar başka hiç bir şey istemiyorum" dedi.
Baba Beyazgeyik kızının yatalak olduğu için hiç ayakta duramaması nedeniyle özel yaptığı bir aparatla onun ayakta durmasını sağlıyor. Baba Beyazgeyik, kızını haftanın 3 günü özel eğitim merkezine ve fizik tedaviye götürüyor. Kızını çok seven baba ona bir gül gibi bakarken onun yeniden ayağa kalkması ve konuşması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Habertürk
Adana'da doğuştan kalp damarları ters olduğu için 3 yaşında açık kalp ameliyatı olduktan sonra kalbine pil takılan ve yatalak kalan Asude Beyazgeyik'in yaşayabilmesi için beynine de pil takılması gerekiyor. Kızının beynine pil takılması için 150 bin lira gerektiğini belirten baba, "Kızım gözümün önünde eriyor" diyerek yetkililerden yardım bekliyor.
KALP DAMARLARI TERSTİ!
Seyyar satıcılık yapan Mustafa Beyazgeyik (39) ile ev hanımı Songül Beyazgeyik (30) 15 yıl önce evlendi. Bu evlilikten çiftin İsmail Emre (14), Saadet Nur (11) ve Asude Beyazgeyik (8) ismini verdikleri 3 çocukları oldu. İlk iki çocuğunun sağlık problemi olmayan Beyazgeyik ailesinin son çocuğu olan Asude Beyazgeyik'in doğuştan kalp damarlarının ters olduğu ortaya çıktı. 3 yaşına kadar ilaçlarla tedavi gören Asude Beyazgeyik için ameliyata karar verildi. Ameliyattan önce konuşan ve koşup oynayan Asude Beyazgeyik bir üniversite hastanesinde açık kalp ameliyatı oldu. Başarılı geçen ameliyatın ardından Asude Beyazgeyik yoğun bakıma alındı. Ameliyattan 4 saat sonra Asude fenalaştı ve kalbi durdu. Beyazgeyik'e uzun süre kalp masajı yapılarak geri döndürüldü. Ancak bu sırada beynine oksijen gitmediği için Asude'nin başından aşağısı tutmaz hale geldi. Doktorlar Asude'nin kalbine de pil taktı. Hastaneden taburcu olan Beyazgeyik Adana'daki evine döndü. Ancak Asude Beyazgeyik bu kez de sık sık nöbet geçirmeye bayılmaya başladı. Günde 10-15 kez nöbet geçiren Beyazgeyik'i baba Mustafa Beyazgeyik hastaneye götürdü.
SEYYAR SATICILIK YAPAN BABA ALDIĞI CEVAPLA YIKILDI!
Yeşil kartlı olan baba Mustafa Beyazgeyik'in kızı için yurt dışından ilaç getirtildi. 5 yıldır ilaçları kullanarak hayatta kalan Asude'nin ilaçlara rağmen nöbetleri artarak devam edince doktorlar beynine de pil takılmasına karar verdi. Ancak ağır engelli olduğu için devlet pil takma ameliyatını ve masraflarını karşılamadığından baba Beyazgeyik, BİMER'e başvuru yaptı. BİMER ise babayı talebinin yerine getirilmesi için Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Gazi Hastanesi'ne gönderdi. Hastane ise talebe, "Hasta ağır engelli olduğu ve çocuklara takılan beyin pilini devlet karşılamadığı için bu işlem hiçbir üniversite ve devlet hastanelerinde ücretsiz yapılmamaktadır" yanıtını verdi.
Seyyar satıcılık yaparak geçinen baba Beyazgeyik, cevapla yıkıldı. Baba Beyazgeyik özel hastanelerle görüştüğünde ise kızının beynine pil takılması için 150 bin lira paraya ihtiyaç olduğunu öğrendi.
KALBİNE PİL TAKILAN MİNİK ASUDE'NİN TEK ŞANSI BEYİN PİLİ
Mustafa Beyazgeyik, kızının hayatta kalmasının tek şansının beynine pil takılması olduğunu belirterek, "Kızım her gün 10-15 kez nöbet geçiriyor. Nöbet geçirdiği zaman hayattan kopuyor yarı ölü oluyor. Artık ilaçlar fayda etmiyor. Doktorların söylediğine göre kızımın tek kurtuluşu beynine pil takılması. Ancak bunu devlet karşılamıyor, benim de 150 bin lirayı bulacak gücüm yok. Kızım her gün gözümün önünde eriyip gidiyor. Benim tek isteğim kızımın hayatta kalması. Tek isteğim kızıma bu ameliyatı yaptırsınlar başka hiç bir şey istemiyorum" dedi.
Baba Beyazgeyik kızının yatalak olduğu için hiç ayakta duramaması nedeniyle özel yaptığı bir aparatla onun ayakta durmasını sağlıyor. Baba Beyazgeyik, kızını haftanın 3 günü özel eğitim merkezine ve fizik tedaviye götürüyor. Kızını çok seven baba ona bir gül gibi bakarken onun yeniden ayağa kalkması ve konuşması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Habertürk
Sarraf savcısı Bharara tarihi çete operasyonu yaptı
Rıza Sarraf dosyasını hazırlayan ABD New York Savcısı Preet Bharara New York'un en büyük çete operasyonuna imza attı.
Rıza Sarraf (Reza Zarrab) davası ile gündeme gelen ABD New York Savcısı Preet Bharara New York'un en büyük çete operasyonuna imza attı. Operasyon sonucunda 120 kişi tutuklandı. Rakip çete üyelerinden oluşan sanıklar cinayet, hırsızlık ve uyuşturucu ticaretiyle suçlanıyorlar.
Tutuklanan 120 kişinin Big Money Bosses (BMB) ve 2Fly YGz (2Fly) çetelerine üye oldukları belirtildi.
New York'un Bronx semtinde bulunan iki çetenin arasında 10 yıldır devam eden kanlı rekabet sebebiyle şehirde birçok kişi can verdi.
Operasyonda 700'e yakın federal ajan ve New York Polis Departmanı görev aldı. Habertürk
Rıza Sarraf (Reza Zarrab) davası ile gündeme gelen ABD New York Savcısı Preet Bharara New York'un en büyük çete operasyonuna imza attı. Operasyon sonucunda 120 kişi tutuklandı. Rakip çete üyelerinden oluşan sanıklar cinayet, hırsızlık ve uyuşturucu ticaretiyle suçlanıyorlar.
Tutuklanan 120 kişinin Big Money Bosses (BMB) ve 2Fly YGz (2Fly) çetelerine üye oldukları belirtildi.
New York'un Bronx semtinde bulunan iki çetenin arasında 10 yıldır devam eden kanlı rekabet sebebiyle şehirde birçok kişi can verdi.
Operasyonda 700'e yakın federal ajan ve New York Polis Departmanı görev aldı. Habertürk
Turist sayısı 10 yılın en düşük seviyesinde
Türkiye'ye gelen yabancı ziyaretçi sayısı Mart ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12.84 azalışla 1.65 milyon olarak gerçekleşti.
Turist sayısı Mart ayında 2006 yılının Ekim ayından bu yana en büyük düşüşü kaydetti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan verilere göre, yılın ilk üç ayında ise Türkiye'ye gelen yabancı ziyaretçi sayısı yüzde 10.3 azalışla 4.06 milyon kişi oldu.
RUS TURİST SAYISI YÜZDE 60 AZALDI
Uçak düşürme krizinin ardından Mart ayında Rusya'dan gelen ziyaretçi sayısı yüzde 58.95 düşüşle 23,947'ye geriledi.
Turist sayısı Mart ayında 2006 yılının Ekim ayından bu yana en büyük düşüşü kaydetti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan verilere göre, yılın ilk üç ayında ise Türkiye'ye gelen yabancı ziyaretçi sayısı yüzde 10.3 azalışla 4.06 milyon kişi oldu.
RUS TURİST SAYISI YÜZDE 60 AZALDI
Uçak düşürme krizinin ardından Mart ayında Rusya'dan gelen ziyaretçi sayısı yüzde 58.95 düşüşle 23,947'ye geriledi.
Ünlü Fransız cerrah İstanbul'da hırsızlıktan mahkum oldu
Sınır Tanımayan Doktorlar’ın kurucularından ünlü Fransız cerrah Beres, İstanbul’da polisin cep telefonunu çaldı. Mahkemede özür dileyen Beres, 10 ay hapse çarptırıldı.
Sabah Gazetesi'nden Gülcan Demirci'nin haberine göre, dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar'ın kurucularından Fransız cerrah Jacques Philippe
Michel Beres, 15 Şubat'ta Sabiha Gökçe Havalimanı'na geldi.
Pasaport kontrolü gişesinde görevli polis memuru Y.D.'nin cep telefonunu cebine koyan 75 yaşındaki Beres, daha sonra Suriye'ye geçmek üzere bineceği Gaziantep uçağına yöneldi.
Telefonunu bulamayan polis memuru, kameraları kontrol etti. Telefonu Beres'in aldığına tanık olan Y.D. koşarak uçağa yetişti. Ceketinin cebinde telefon bulunan Beres nöbetçi mahkemede tutuklanarak cezaevine konuldu.
Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi'nde hâkim karşısına çıkan ünlü cerrah, "Pişmanım ve üzgünüm" dedi. Beres 10 ay hapse çarptırdı. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildi. 36 gün cezaevinde yatan Beres tahliye edildi.
Sabah Gazetesi'nden Gülcan Demirci'nin haberine göre, dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu Sınır Tanımayan Doktorlar'ın kurucularından Fransız cerrah Jacques Philippe
Michel Beres, 15 Şubat'ta Sabiha Gökçe Havalimanı'na geldi.
Pasaport kontrolü gişesinde görevli polis memuru Y.D.'nin cep telefonunu cebine koyan 75 yaşındaki Beres, daha sonra Suriye'ye geçmek üzere bineceği Gaziantep uçağına yöneldi.
Telefonunu bulamayan polis memuru, kameraları kontrol etti. Telefonu Beres'in aldığına tanık olan Y.D. koşarak uçağa yetişti. Ceketinin cebinde telefon bulunan Beres nöbetçi mahkemede tutuklanarak cezaevine konuldu.
Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi'nde hâkim karşısına çıkan ünlü cerrah, "Pişmanım ve üzgünüm" dedi. Beres 10 ay hapse çarptırdı. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildi. 36 gün cezaevinde yatan Beres tahliye edildi.
27 Nisan 2016 Çarşamba
Reza Zarrab uyuşturucu kaçakçıları ve teröristlerle aynı hapishanede
Reza Zarrab'ın yerleştirildiği hapishane, New York'ta yargılanan ağır suçluları barındırıyor.
Reza Zarrab, davasının görüleceği New York’a getirildi. Zarrab, New York’ta şehir merkezindeki hapishaneye, Metropolitan Correction Center’a yerleştirildi.
New York MCC’de El Kaide üyeleri de var, uyuşturucu kaçakçısı mafya liderleri de. New York MCC’ye konulan suçlular arasında öne çıkanlar arasında; 11 Eylül saldırılarını planlanlayan teröristlerden Remzi Yusuf, El Kaide’nin üst düzey yöneticileri Abu Anas Al Libi ile Halid Abdulrahman Al-Fawwaz da bulunuyor. Al Libi geçen yıl yargılanmayı beklerken hapishanede ölmüştü.
1998′deki ABD Büyükelçilik bombalamalarının beyni olarak tanınan Al Fawwaz’ın ise yargılanması devam ediyor. Remzi Yusuf ise iki kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldıktan sonra başka bir hapishaneye sevk edilmişti.
UYUŞTURUCU KAÇAKÇILARI DA VAR
Reza’nın “hapishane arkadaşları” arasında ayrıca çok tanınan uyuşturucu kaçakçıları da var; Korkunç Korsan Roberts olarak tanınan, dünya çapındaki uyuşturucu kaçakçısı Ross Ulbricht, Meksika’daki Los Zetas uyuşturucu karteli yöneticilerinden Horst Overdick de halen New York MCC’de kalıyorlar
İKİ KİŞİLİK KOĞUŞLAR
New York MCC, en sıkı federal hapishaneler arasında sayılıyor. Buraya konulanlar, çoğunlukla New York’ta duruşmaları devam eden sanıklar. Hapishanede sanıklar ve mahkumlar iki kişilik koğuşlarda kalıyorlar.
DURUŞMAYA HEM EL, HEM AYAK KELEPÇESİ İLE GÖTÜRÜLÜYORLAR
New York Times’ta 2011 yılında yayınlanan bir yazıda, sanıkların New York MCC’den New York adliyesine nasıl götürüldüklerine ilişkin ayrıntılar yer almıştı. Yazıda sanıkların hapishane-mahkeme yolu şöyle anlatılmıştı; “Duruşma için mahkemeye götürülecek olan sanıklar, New York MCC’nin zemin katında Federal polislere teslim ediliyorlar. Ellerine kelepçe takılıyor. Ayak bileklerine de bellerine bağlı şekilde zincirleniyorlar. Buradan yer altındaki bir tünel aracılığıyla, kendilerini mahkemeye götürecek tünele gidiyorlar. Geçilen yeraltı tünelinin giriş ve çıkışında elektronik kapılar bulunuyor. Bu kapıları, tüneli kameralarla sürekli izleyen gardiyanlar açıp kapıyorlar. Tünel yer altında olduğundan, mahkumlar mahkemeye geçerken beraberlerindeki federal polisler ve kameralarla tüneli izleyen gardiyanlar dışında kimse onları görmüyor. Mahkumlar, tünelin kuzey ucunda, otomatik kapıdan geçtikten sonra mahkum asansörüne bindiriliyorlar. Buradan da yine polisler eşliğinde mahkeme salonuna getiriliyorlar” (sözcü.com.tr)
Reza Zarrab, davasının görüleceği New York’a getirildi. Zarrab, New York’ta şehir merkezindeki hapishaneye, Metropolitan Correction Center’a yerleştirildi.
New York MCC’de El Kaide üyeleri de var, uyuşturucu kaçakçısı mafya liderleri de. New York MCC’ye konulan suçlular arasında öne çıkanlar arasında; 11 Eylül saldırılarını planlanlayan teröristlerden Remzi Yusuf, El Kaide’nin üst düzey yöneticileri Abu Anas Al Libi ile Halid Abdulrahman Al-Fawwaz da bulunuyor. Al Libi geçen yıl yargılanmayı beklerken hapishanede ölmüştü.
1998′deki ABD Büyükelçilik bombalamalarının beyni olarak tanınan Al Fawwaz’ın ise yargılanması devam ediyor. Remzi Yusuf ise iki kez ömür boyu hapis cezasına çarptırıldıktan sonra başka bir hapishaneye sevk edilmişti.
UYUŞTURUCU KAÇAKÇILARI DA VAR
Reza’nın “hapishane arkadaşları” arasında ayrıca çok tanınan uyuşturucu kaçakçıları da var; Korkunç Korsan Roberts olarak tanınan, dünya çapındaki uyuşturucu kaçakçısı Ross Ulbricht, Meksika’daki Los Zetas uyuşturucu karteli yöneticilerinden Horst Overdick de halen New York MCC’de kalıyorlar
İKİ KİŞİLİK KOĞUŞLAR
New York MCC, en sıkı federal hapishaneler arasında sayılıyor. Buraya konulanlar, çoğunlukla New York’ta duruşmaları devam eden sanıklar. Hapishanede sanıklar ve mahkumlar iki kişilik koğuşlarda kalıyorlar.
DURUŞMAYA HEM EL, HEM AYAK KELEPÇESİ İLE GÖTÜRÜLÜYORLAR
New York Times’ta 2011 yılında yayınlanan bir yazıda, sanıkların New York MCC’den New York adliyesine nasıl götürüldüklerine ilişkin ayrıntılar yer almıştı. Yazıda sanıkların hapishane-mahkeme yolu şöyle anlatılmıştı; “Duruşma için mahkemeye götürülecek olan sanıklar, New York MCC’nin zemin katında Federal polislere teslim ediliyorlar. Ellerine kelepçe takılıyor. Ayak bileklerine de bellerine bağlı şekilde zincirleniyorlar. Buradan yer altındaki bir tünel aracılığıyla, kendilerini mahkemeye götürecek tünele gidiyorlar. Geçilen yeraltı tünelinin giriş ve çıkışında elektronik kapılar bulunuyor. Bu kapıları, tüneli kameralarla sürekli izleyen gardiyanlar açıp kapıyorlar. Tünel yer altında olduğundan, mahkumlar mahkemeye geçerken beraberlerindeki federal polisler ve kameralarla tüneli izleyen gardiyanlar dışında kimse onları görmüyor. Mahkumlar, tünelin kuzey ucunda, otomatik kapıdan geçtikten sonra mahkum asansörüne bindiriliyorlar. Buradan da yine polisler eşliğinde mahkeme salonuna getiriliyorlar” (sözcü.com.tr)
ABD'de hakim karşısına çıkan Reza Zarrab, suçlamaları reddetti
ABD'de tutuklanan ve bugün New York'ta yargılanmasına başlanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, hâkim karşısına çıktı.
Reuters'ın haberine göre; İran'a uygulanan ABD yaptırımlarının delinmesine yardımcı olmakla itham edilen Zarrab, ilk duruşmada, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti.
Geçen ay ABD'nin Miami kentinde tutuklanan Zarrab, New York'taki Manhattan Bölge Mahkemesi'nde yargılanıyor.
DHA'nın haberine göre; Zarrab mahkemeye, lacivert bir üniforma içinde, ayakları zincirli, elleri serbest halde getirildi.
ABD'li hâkim Richard Berman'ın karşısına çıkan Zarrab’ın yargılandığı davanın ilk duruşması 15 dakika sürdü. Bir sonraki duruşma, 16 Haziran saat 11.00’da yapılacak.
AVUKATI KONUŞTU
New York Times muhabiri Benjamin Weiser, Zarrab'ın avukatı Benjamin Brafman'ın duruşma sonrası yaptığı açıklamaları Twitter'dan paylaştı.
Brafman, Zarrab'ın kefaletle serbest kalması için hâkimi ikna edebilecekleri konusunda "ümitli ve emin" olduklarını belirtti. Gazetecilere açıklamada bulunan Brafman, "suçlamaların savunulabilir" olduğunu belirtti.
New York Times muhabiri Weiser'ın aktardığına göre, ABD'li savcı Sidhardha Kamaraju, mahkeme belgelerinin yüz binlerce sayfa e-posta yazışmasının yanı sıra banka ve telefon kayıtlarını içerdiğini belirtti.
Reuters'ın haberine göre; İran'a uygulanan ABD yaptırımlarının delinmesine yardımcı olmakla itham edilen Zarrab, ilk duruşmada, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti.
Geçen ay ABD'nin Miami kentinde tutuklanan Zarrab, New York'taki Manhattan Bölge Mahkemesi'nde yargılanıyor.
DHA'nın haberine göre; Zarrab mahkemeye, lacivert bir üniforma içinde, ayakları zincirli, elleri serbest halde getirildi.
ABD'li hâkim Richard Berman'ın karşısına çıkan Zarrab’ın yargılandığı davanın ilk duruşması 15 dakika sürdü. Bir sonraki duruşma, 16 Haziran saat 11.00’da yapılacak.
AVUKATI KONUŞTU
New York Times muhabiri Benjamin Weiser, Zarrab'ın avukatı Benjamin Brafman'ın duruşma sonrası yaptığı açıklamaları Twitter'dan paylaştı.
Brafman, Zarrab'ın kefaletle serbest kalması için hâkimi ikna edebilecekleri konusunda "ümitli ve emin" olduklarını belirtti. Gazetecilere açıklamada bulunan Brafman, "suçlamaların savunulabilir" olduğunu belirtti.
New York Times muhabiri Weiser'ın aktardığına göre, ABD'li savcı Sidhardha Kamaraju, mahkeme belgelerinin yüz binlerce sayfa e-posta yazışmasının yanı sıra banka ve telefon kayıtlarını içerdiğini belirtti.
Değer Deniz cinayetinde karar: 45 yıl
Müzisyen Değer Deniz'in öldürülmesi davasında mahkeme 18 yaşından küçük sanığı toplamda 45 yıl hapis cezasına çarptırdı.
Değer Deniz'in 18 yaşından küçük sanığını 45 yıl hapis cezasına çarptıran mahkeme, sanık lehine "iyi hal indirimi" de uygulamadı.
TAM BİR YIL ÖNCE ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ
Feci olay geçtiğimiz yıl Mayıs ayında İstanbul Beyoğlu Kuloğlu Mahallesi’ndeki bir apartmanda meydana gelmişti. Söz konusu evde tek başına yaşayan 39 yaşındaki müzisyen Değer Deniz ablası tarafından ölü bulunmuştu. Değer Deniz’in çanta kayışı ile boğularak öldürüldüğü belirlenmiş ilerleyen günlerde katil zanlısı olarak gözaltına alınan Can Meşe polisteki ifadesinde cinayeti itiraf etmişti.
Değer Deniz'in 18 yaşından küçük sanığını 45 yıl hapis cezasına çarptıran mahkeme, sanık lehine "iyi hal indirimi" de uygulamadı.
Feci olay geçtiğimiz yıl Mayıs ayında İstanbul Beyoğlu Kuloğlu Mahallesi’ndeki bir apartmanda meydana gelmişti. Söz konusu evde tek başına yaşayan 39 yaşındaki müzisyen Değer Deniz ablası tarafından ölü bulunmuştu. Değer Deniz’in çanta kayışı ile boğularak öldürüldüğü belirlenmiş ilerleyen günlerde katil zanlısı olarak gözaltına alınan Can Meşe polisteki ifadesinde cinayeti itiraf etmişti.
Köylüler şokta! Keçi mi yoksa insan yavrusu mu?
Malezya'nın güneyindeki Felda köyünde yaşayan İbrahim Basir (63), doğum yapan keçilerinden birinin insan yavrusu gibi göründüğünü fark edince, çektiği fotoğrafları hemen sosyal medyaya yükledi.
İngiliz The Mirror gazetesinin haberine göre; Basir, Cemalettin Abdülsamet (50) adlı çiftlik çalışanı tarafından keçi yavrularından birinin insan yavrusuna benzediği yönünde uyarıldığını anlattı.
"Kontrol etmeye gittim, büyük şok yaşadım" diyen Basir, şunları söyledi: "Ağzım açık kaldı. Yüzü, burnu, kısa bacakları ve hatta yumuşak bedeninin hali, bir bebeğe benziyordu. Oysaki tüm vücudunu kaplayan açık kahverengi tüyler bir keçinin bedenini andırıyordu."
Gizemli yavrunun annesi tarafından ezilerek öldüğünü tahmin ettiklerini söyleyen Malezyalı çiftçi, köylülerin para teklifine rağmen, insana benzeyen minik keçinin cansız bedenini araştırma yapılmak üzere veteriner kliniğine götürdü. Hürriyet
İngiliz The Mirror gazetesinin haberine göre; Basir, Cemalettin Abdülsamet (50) adlı çiftlik çalışanı tarafından keçi yavrularından birinin insan yavrusuna benzediği yönünde uyarıldığını anlattı.
"Kontrol etmeye gittim, büyük şok yaşadım" diyen Basir, şunları söyledi: "Ağzım açık kaldı. Yüzü, burnu, kısa bacakları ve hatta yumuşak bedeninin hali, bir bebeğe benziyordu. Oysaki tüm vücudunu kaplayan açık kahverengi tüyler bir keçinin bedenini andırıyordu."
Gizemli yavrunun annesi tarafından ezilerek öldüğünü tahmin ettiklerini söyleyen Malezyalı çiftçi, köylülerin para teklifine rağmen, insana benzeyen minik keçinin cansız bedenini araştırma yapılmak üzere veteriner kliniğine götürdü. Hürriyet
"Laiklik sana gitmez hacı"
Sözcü yazarı Bekir Coşkun, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Laiklik sana gitmez hacı" başlıklı yazısıyla sosyal medyada gündem oldu.
Bekir Coşkun'in yazısı şöyle...
Sen böyle iyisin…
Ayaküstü kırk yalan söylüyorsun, elinde Kuran-ı Kerim ile kürsüye bir çıkıyorsun, o an yalanların siliniyor…
*
Hırsızsın…
Yetim hakkını çalmışsın…
Devleti soymuşsun…
Önemli değil…
Kürsüde millet dinlerken biraz “Allah” biraz “Kuran”, biraz “Din-iman” dedin mi, anında hırsızlığın siliniyor…
*
Rüşvet almışsın…
Aldığın rüşvet kamyonetlere sığmamış…
Olsun…
Siyasi demecini cuma namazı çıkışında cami kapısında ver…
Bak unutuldu…
*
Yoksulun deresini almışsın…
Balığını, eriğini, incirini, zeytinini, bostanını…
Gariplerin suyunu, ovasını, yaylasını elinden almış zengine vermişsin…
Fark etmez…
Japonlarla açılış yaparken “Ya Allah, Bismillah” de…
Yırttın…
*
Kan aksın…
Yaşlı babalar, anneler fidan şehit çocuklarının bedenlerini kapılarında bir sandıkta bulsunlar, tabutları koklasınlar…
Siyasi ikbalin için cana kıy…
On binlerce insan yuvasız kalsın…
“Şehitlik peygamberden sonraki makamdır” dersin…
Sevinirler…
*
İşte…
Laiklik bunun için sana yaramaz… Devlet ile din işlerinin birbirine girmesini engelleyen laiklik, din tüccarlarına göre değildir, sana uymaz…
Din en büyük sermayen, yüzünde maske…
Bunun için “Laiklik anayasadan çıkarılsın, din devleti girsin” dersin utanmadan…
*
Dinleyen saflar da sormazlar nasılsa:
“İyi ama; Ortadoğu’nun tümü din devleti… Müslümanlar niye Müslümanlardan kaçıp Fransa, Yunanistan, İtalya, Almanya, İngiltere gibi laik ülkelere kapağı atmak için denizlerde can veriyorlar?” diye…
İnsan ejderhadan böyle kaçmaz…
Sormazlar, çünkü sizin din devletinizde soru da yok…
“Mukadderat” diyeceksin, tamamdır…
*
İşte bu bakımdan:
Ya laiksin…
Ya layıksın…
Bekir Coşkun'in yazısı şöyle...
Sen böyle iyisin…
Ayaküstü kırk yalan söylüyorsun, elinde Kuran-ı Kerim ile kürsüye bir çıkıyorsun, o an yalanların siliniyor…
*
Hırsızsın…
Yetim hakkını çalmışsın…
Devleti soymuşsun…
Önemli değil…
Kürsüde millet dinlerken biraz “Allah” biraz “Kuran”, biraz “Din-iman” dedin mi, anında hırsızlığın siliniyor…
*
Rüşvet almışsın…
Aldığın rüşvet kamyonetlere sığmamış…
Olsun…
Siyasi demecini cuma namazı çıkışında cami kapısında ver…
Bak unutuldu…
*
Yoksulun deresini almışsın…
Balığını, eriğini, incirini, zeytinini, bostanını…
Gariplerin suyunu, ovasını, yaylasını elinden almış zengine vermişsin…
Fark etmez…
Japonlarla açılış yaparken “Ya Allah, Bismillah” de…
Yırttın…
*
Kan aksın…
Yaşlı babalar, anneler fidan şehit çocuklarının bedenlerini kapılarında bir sandıkta bulsunlar, tabutları koklasınlar…
Siyasi ikbalin için cana kıy…
On binlerce insan yuvasız kalsın…
“Şehitlik peygamberden sonraki makamdır” dersin…
Sevinirler…
*
İşte…
Laiklik bunun için sana yaramaz… Devlet ile din işlerinin birbirine girmesini engelleyen laiklik, din tüccarlarına göre değildir, sana uymaz…
Din en büyük sermayen, yüzünde maske…
Bunun için “Laiklik anayasadan çıkarılsın, din devleti girsin” dersin utanmadan…
*
Dinleyen saflar da sormazlar nasılsa:
“İyi ama; Ortadoğu’nun tümü din devleti… Müslümanlar niye Müslümanlardan kaçıp Fransa, Yunanistan, İtalya, Almanya, İngiltere gibi laik ülkelere kapağı atmak için denizlerde can veriyorlar?” diye…
İnsan ejderhadan böyle kaçmaz…
Sormazlar, çünkü sizin din devletinizde soru da yok…
“Mukadderat” diyeceksin, tamamdır…
*
İşte bu bakımdan:
Ya laiksin…
Ya layıksın…
Meclis Başkanı Kahraman’a ‘istifa’ çağrısı
Meclis Başkanı İsmail Kahraman'a "Laiklik yeni anayasada olmamalı" sözleri nedeniyle Genel Kurulda milletvekilleri tarafından 'istifa' çağırısında bulunuldu.
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, “Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim” dedi.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasada laiklik olmamalı” açıklaması Meclis Genel Kurulunda tartışmalara neden oldu. Tek tek söz alan milletvekilleri, Atatürk ilkelerinden vazgeçilemeyeceğini belirterek İsmail Kahraman’ı istifaya davet etti.
“BAŞKANI HATASINDAN DÖNMEYE DAVET EDİYORUM”
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, İsmail Kahraman’ın açıklamasının kişisel görüş olarak geçiştirilemeyeceğini belirterek, “Milletin iradesi olan Meclisin Başkanıdır Sayın Kahraman. Laiklik üzerinden tartışma başlatmak toplumu kutuplaştırmaktan başka bir anlam ifade etmez. Laiklik Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerinden biridir. Bu değerler üzerinden kutuplaştırmasına izin vermeyeceğiz. Sayın Başkanı bu hatasından dönmeye davet ediyorum” diye konuştu.
“İSMAİL KAHRAMAN AĞZINDAKİ BAKLAYI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR”
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken toplumda ‘laikler’ ve ‘dindarlar’ diye yeni bir tartışma yaratılmaya çalışıldığını bildirerek, “İsmail Kahraman ağzındaki baklayı ortaya saçmıştır. AKP hükümetinin dayatmak istediği baskıcı rejim değişikliğini dini kılıf olarak kullanarak hayata geçirmeyi teşhir etmiştir. Bu toplumda laikler ve dindarlar diye yeni bir tartışma yaratarak rejim değişikliği çabaları dini hassasiyeti olan insanları homojenize ederek başarmaya çalışıyorlar. Laikliğin olması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Meclis Başkanının açıklamasını protesto etmek isteyen halka yönelik yapılan polis müdahalelerini, kınıyoruz. Halka yönelik saldırıları kabul edilemez” dedi.
“TÜRKİYE BU MECLİS BAŞKANINI TAŞIYAMAZ”
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök ise vahim bir tablonun ortaya çıktığını kaydederek şöyle konuştu: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen Meclis’ten en önemli ilkenin anayasadan çıkarılmasını savunan bir Meclis Başkanını bu Türkiye taşıyamaz. Bu Meclis Başkanı kanunlarımıza aykırı davranmakta. Türkiye’nin kuruluş felsefesini sabote etmektedir. Üzerinden çokça zaman geçen bu konuşma düzeltilmediği gibi teşvik edilmektedir. Elimizin tersiyle itiyoruz bunları. CHP mecliste bulunduğu sürece laiklik ilkesi anayasada kalacaktır. Belki Meclis Başkanı başka yerlere gidecektir ama CHP laiklik ilkesine sonuna kadar sahip çıkacaktır.”
“ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE LAİKLİKLE İLGİLİ NE BİR İFADE NE BİR KAVRAM VAR”
AK Parti Grup Başkanvekili Çoşkun Çakır, laiklik kavramının tarihsel sürecini anlatarak öteden beri din ve devlet ilişkilerinin tartışmalı konular olduğunu anımsattı. Çoşkun Çakır şunları söyledi: “Laikliği benimsedik ve anayasamızda yer aldı. Anayasada yer aldığı müddetçe buna bağlı kalmak durumundayız. Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı savunacak değilim. Bu ödevim ve görevim değil. Laiklikle ilgili konuşulanlardan hareketle bu tartışmayı bağlamından çıkarmak suretiyle arkasından gelen tartışma laikliğin nasıl algılandığını bize örnek gösteriyor. Aldığım notlarda ‘Cumhuriyet düşmanlığı, şeriat çağrısı, hezeyan, anti demokrasi’. Birileri laikliği benimser yada benimsemez asla zorla benimsetilemez. Laikliğin uygulamasıyla ilgili dünya kadar sorunlarla karşı karşıya geldik. Anayasa Komisyonu Başkanı da ifade etti. Anayasa değişikliği bağlamında laiklikle ilgili ne bir ifademiz ne bir kanaatimiz var.”
“CUMHURİYETİN DEĞERLERİNE SADIK KALINDI VE KALINACAK”
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, konunun kapanması ve gündeme geçilmesi için şunları söyledi: “Bu ülkede cumhuriyetle kimsenin problemi yoktur. Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Laikliğin tanımıyla ilgili farklı anlamlar yükleyen oldu. Bunu bağlamından koparmak suretiyle bu tartışma içinde tartışma dışında hakarete varan yeni tartışmalar yaratmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim.” DHA
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, “Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim” dedi.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “Yeni anayasada laiklik olmamalı” açıklaması Meclis Genel Kurulunda tartışmalara neden oldu. Tek tek söz alan milletvekilleri, Atatürk ilkelerinden vazgeçilemeyeceğini belirterek İsmail Kahraman’ı istifaya davet etti.
“BAŞKANI HATASINDAN DÖNMEYE DAVET EDİYORUM”
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, İsmail Kahraman’ın açıklamasının kişisel görüş olarak geçiştirilemeyeceğini belirterek, “Milletin iradesi olan Meclisin Başkanıdır Sayın Kahraman. Laiklik üzerinden tartışma başlatmak toplumu kutuplaştırmaktan başka bir anlam ifade etmez. Laiklik Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerinden biridir. Bu değerler üzerinden kutuplaştırmasına izin vermeyeceğiz. Sayın Başkanı bu hatasından dönmeye davet ediyorum” diye konuştu.
“İSMAİL KAHRAMAN AĞZINDAKİ BAKLAYI ORTAYA ÇIKARMIŞTIR”
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken toplumda ‘laikler’ ve ‘dindarlar’ diye yeni bir tartışma yaratılmaya çalışıldığını bildirerek, “İsmail Kahraman ağzındaki baklayı ortaya saçmıştır. AKP hükümetinin dayatmak istediği baskıcı rejim değişikliğini dini kılıf olarak kullanarak hayata geçirmeyi teşhir etmiştir. Bu toplumda laikler ve dindarlar diye yeni bir tartışma yaratarak rejim değişikliği çabaları dini hassasiyeti olan insanları homojenize ederek başarmaya çalışıyorlar. Laikliğin olması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Meclis Başkanının açıklamasını protesto etmek isteyen halka yönelik yapılan polis müdahalelerini, kınıyoruz. Halka yönelik saldırıları kabul edilemez” dedi.
“TÜRKİYE BU MECLİS BAŞKANINI TAŞIYAMAZ”
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök ise vahim bir tablonun ortaya çıktığını kaydederek şöyle konuştu: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen Meclis’ten en önemli ilkenin anayasadan çıkarılmasını savunan bir Meclis Başkanını bu Türkiye taşıyamaz. Bu Meclis Başkanı kanunlarımıza aykırı davranmakta. Türkiye’nin kuruluş felsefesini sabote etmektedir. Üzerinden çokça zaman geçen bu konuşma düzeltilmediği gibi teşvik edilmektedir. Elimizin tersiyle itiyoruz bunları. CHP mecliste bulunduğu sürece laiklik ilkesi anayasada kalacaktır. Belki Meclis Başkanı başka yerlere gidecektir ama CHP laiklik ilkesine sonuna kadar sahip çıkacaktır.”
“ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE LAİKLİKLE İLGİLİ NE BİR İFADE NE BİR KAVRAM VAR”
AK Parti Grup Başkanvekili Çoşkun Çakır, laiklik kavramının tarihsel sürecini anlatarak öteden beri din ve devlet ilişkilerinin tartışmalı konular olduğunu anımsattı. Çoşkun Çakır şunları söyledi: “Laikliği benimsedik ve anayasamızda yer aldı. Anayasada yer aldığı müddetçe buna bağlı kalmak durumundayız. Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı savunacak değilim. Bu ödevim ve görevim değil. Laiklikle ilgili konuşulanlardan hareketle bu tartışmayı bağlamından çıkarmak suretiyle arkasından gelen tartışma laikliğin nasıl algılandığını bize örnek gösteriyor. Aldığım notlarda ‘Cumhuriyet düşmanlığı, şeriat çağrısı, hezeyan, anti demokrasi’. Birileri laikliği benimser yada benimsemez asla zorla benimsetilemez. Laikliğin uygulamasıyla ilgili dünya kadar sorunlarla karşı karşıya geldik. Anayasa Komisyonu Başkanı da ifade etti. Anayasa değişikliği bağlamında laiklikle ilgili ne bir ifademiz ne bir kanaatimiz var.”
“CUMHURİYETİN DEĞERLERİNE SADIK KALINDI VE KALINACAK”
Meclis Başkanvekili Ahmet Aydın, konunun kapanması ve gündeme geçilmesi için şunları söyledi: “Bu ülkede cumhuriyetle kimsenin problemi yoktur. Cumhuriyetin değerlerine sadık kalındı sadık kalınacaktır. Laikliğin tanımıyla ilgili farklı anlamlar yükleyen oldu. Bunu bağlamından koparmak suretiyle bu tartışma içinde tartışma dışında hakarete varan yeni tartışmalar yaratmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Sayın başkan bu manadaki meramını çok net şekilde ifade eder kanaatindeyim.” DHA
Yılmaz Özdil'in rekor kıran "Laik" yazısı
Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşesinde kaleme aldığı "Laik" başlıklı yazısıyla sosyal medyada gündem oldu.
Yılmaz Özdil'in yazısı şöyle...
Milli Nizam Partisi’nin kurucu ekibindeydi. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için” kapatıldılar.
*
Milli Selamet Partisi’ne geçti. Amblemleri anahtardı, anahtarın dişlerinde Arapça “Allah” yazıyordu, dini siyasete alet etmenin böylesi görülmemişti, kapatılma ihtarı gelince yeniden çizdirdiler.
*
Refah Partisi’ne geçti. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için” kapatıldılar.
*
Fazilet Partisi’ne geçti. Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için” kapatıldılar.
*
Akp’ye geçmedi.
Anayasa Mahkemesi, Akp’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu”nu tescil edince… Akp’ye geçti.
*
Ve, takvimde başka gün kalmamış gibi, tam o güne denk getirdi, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde konuştu, “yeni anayasada laiklik olmamalı” dedi.
*
Ömrü boyunca karşıdevrimci oldu.
Daima laiklik karşıtı oldu.
Hep anayasaya aykırı oldu.
*
Dolayısıyla…
Bu şekilde konuşmasına hayret etmemeli. Sanki ilk defa duyuyormuş gibi, bu şekilde konuşmasına hayret edenlere hayret etmeli.
*
Bunların gerçek yüzünün bu olduğunu, asıl hedeflerinin bu olduğunu bilmiyormuş gibi, sanki ilk defa fark ediyormuş gibi şaşanlara şaşmalı.
*
Gizlemedi, saklamadı.
Dün de böyleydi.
Bugün de aynı.
*
Lafı hiç eğip bükmeden, samimi şekilde diyor ki, Atatürk devrimlerine karşıyım, vakti geldi artık, rejimi değiştirmek istiyorum.
*
Lafı hiç eğip bükmeden…
Samimi cevap vermek lazım artık.
Götün yiyorsa dene.
İsmail Kahraman’dan yeni açıklama
Meclis Başkanı İsmail Kahraman, laiklik tartışmalarına ilişkin açıklama yaptı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı İsmail Kahraman, laiklik tartışmalarıyla ilgili bir açıklama yaptı. Yazılı açıklamasında, “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim” diyen Başkan Kahraman, konuşmasının bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptığını aktardı.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek, “Yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir. Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır. Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur” dedi.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Konuşmamın bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptım. Bu kavram siyasi hayatımızda ve yargısal uygulamalarda bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri sınırlayıcı, yok edici bir araç olarak kullanılmıştır ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır. Bu haksızlıkların en temel sebebi laiklik kavramının tanımının yapılmamış olmasıdır. Mevcut anayasamızda Türkiye’nin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte ancak laikliğin tanımı yapılmadığından, din ve vicdan hürriyeti kavramları da tartışmaların ortasında yer almaktadır. Yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir.
DEVLET VE MİLLETİ KARŞI KARŞIYA GETİRMEYEN BİR LAİKLİĞİN TARİFİ VE TATBİKATI YENİ ANAYASADA OLMALIDIR
Esasında; laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini özgürce icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda hayatlarını tanzim etmelerini güvence altına alır. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir.
Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır.
CUMHURİYETİMİZİN İLANİHAYE YAŞAYACAĞI İNANCI İÇİNDE KAMUOYUNA DUYURULUR
Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur.”
KAHRAMAN’IN YAPILMAMIŞTIR DEDİĞİ TANIM, ANAYASA’DA YER ALIYOR
TBMM Başkanı İsmail Kahraman ‘laiklik’ ile ilgili yaptığı ikinci açıklamasında, “Laiklik kavramının tanımının yapılmadığını söyledi. Kahraman ayrıca, “yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir” dedi. Halbuki, Anayasa’nın 2. maddesinde, laiklik kavramına vurgu yapılmış, 24. maddesinde ise açık şekilde tanımı yapılmış durumdadır. Ayrıca Türk Dil Kurumu’nda ise, “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması” olarak tanımlanmıştır.
TBMM Başkanı Kahraman’ın ‘açık şekilde tanımı yapılmamış’ dediği laiklik tanımı Anayasa’da şu şekilde belirtiliyor:
I. Devletin şekli
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
TÜRK DİL KURUMU’NDAN YAPILAN TANIM
TDK’ güncel Türkçe sözlükte yer alan tanım ise: “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm” şeklindedir.
sözcü.com.tr
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı İsmail Kahraman, laiklik tartışmalarıyla ilgili bir açıklama yaptı. Yazılı açıklamasında, “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim” diyen Başkan Kahraman, konuşmasının bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptığını aktardı.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek, “Yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir. Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır. Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur” dedi.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Laiklik ile ilgili sözlerinin şahsi düşünceleri olduğunu belirterek yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Yeni Anayasa, Yeni Türkiye’ konulu sempozyuma katılıp yeni anayasaya ilişkin şahsi düşüncelerimi ifade ettim. Konuşmamın bütününde 1937 yılında anayasaya kelime olarak dercedilen laikliğin tanımının yapılması gerektiğine vurgu yaptım. Bu kavram siyasi hayatımızda ve yargısal uygulamalarda bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri sınırlayıcı, yok edici bir araç olarak kullanılmıştır ve ciddi mağduriyetlere yol açmıştır. Bu haksızlıkların en temel sebebi laiklik kavramının tanımının yapılmamış olmasıdır. Mevcut anayasamızda Türkiye’nin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte ancak laikliğin tanımı yapılmadığından, din ve vicdan hürriyeti kavramları da tartışmaların ortasında yer almaktadır. Yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir.
DEVLET VE MİLLETİ KARŞI KARŞIYA GETİRMEYEN BİR LAİKLİĞİN TARİFİ VE TATBİKATI YENİ ANAYASADA OLMALIDIR
Esasında; laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini özgürce icra etmelerini, dini kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda hayatlarını tanzim etmelerini güvence altına alır. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir. “Anayasanın dindar olması” beyanımdaki kastım; hiçbir ayrım yapmaksızın din ve vicdan özgürlüğünün anayasamızın lafzi ve ruhu ile güvence altına alınmasını sağlamayı temenni etmektir.
Laikliğin farklı inanç gruplarına sağladığı hürriyetlerin mevzuatta yer bulması, devlet ve milleti karşı karşıya getirmeyen bir laikliğin tarifi ve tatbikatı yeni anayasada olmalıdır.
CUMHURİYETİMİZİN İLANİHAYE YAŞAYACAĞI İNANCI İÇİNDE KAMUOYUNA DUYURULUR
Konuşmamın bu şekilde anlaşılması, aklın, mantığın ve sağduyunun gereğidir. Farklı değerlendirmelere konu yapılmasının ise masum bir tavır olmayacağı açıktır. Milli mücadelenin en mühim kazancı olan Cumhuriyetimizin ilanihaye yaşayacağı inancı içinde kamuoyuna duyurulur.”
KAHRAMAN’IN YAPILMAMIŞTIR DEDİĞİ TANIM, ANAYASA’DA YER ALIYOR
TBMM Başkanı İsmail Kahraman ‘laiklik’ ile ilgili yaptığı ikinci açıklamasında, “Laiklik kavramının tanımının yapılmadığını söyledi. Kahraman ayrıca, “yersiz, lüzumsuz ve halkı kamplaştırıcı tartışmaların önüne geçmek için, laiklik kavramı, kötü niyetli yorumlara yol açmayacak şekilde, açık ve net bir biçimde tarif edilmeli, istismar edilmesinin önüne geçilmelidir” dedi. Halbuki, Anayasa’nın 2. maddesinde, laiklik kavramına vurgu yapılmış, 24. maddesinde ise açık şekilde tanımı yapılmış durumdadır. Ayrıca Türk Dil Kurumu’nda ise, “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması” olarak tanımlanmıştır.
TBMM Başkanı Kahraman’ın ‘açık şekilde tanımı yapılmamış’ dediği laiklik tanımı Anayasa’da şu şekilde belirtiliyor:
I. Devletin şekli
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
TÜRK DİL KURUMU’NDAN YAPILAN TANIM
TDK’ güncel Türkçe sözlükte yer alan tanım ise: “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması, laisizm” şeklindedir.
sözcü.com.tr
Reza Zarrab bugün mahkemeye çıkıyor
ABD'de tutuklanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, yargılanmak üzere, bugün New York’ta mahkemeye çıkarılacak.
İran’a karşı uygulanan ABD ambargosunu delme, banka sahteciliği yapma ve kara para aklama suçlamaları ile, ABD’nin Miami kenti havalimanından ülkeye giriş yapmak isterken gözaltına alındıktan sonra, çıkarıldığı mahkemede tutuklanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, yargılanmak üzere, bugün New York’ta mahkemeye çıkarılacak.
Zarrab hakkındaki iddianameyi New York Güney Bölge Başsavcısı Preet Bharara başlattığı için, New York’ta yargı karşısına çıkacak olan Zarrab, ABD’nin Güney ucunda bulunan Miami Federal Cezaevi’nde geçirdiği birkaç günün ardından, Florida’da Tallahassee Federal Cezaevi’ne, oradan da Georgia eyaletinde Atlanta Federal Cezaevi’ne nakledilmiş, burada geçirdiği 6 geceden sonra, Oklahoma City Federal Cezaevi ve Transfer Merkezi’ne götürülmüştü.
Öte yandan, Zarrab hakkındaki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Başsavcısı Preet
Bharara, iddianameyi güncelleyerek, “ABD’de yerleşik aracı bir banka” ibaresini de ekledi.
Başsavcı Bharara, 15 Aralık’ta mahkemeye mühürlü olarak sunduğu 21 sayfalık iddianamede bazı değişikliklere giderek yine 21 sayfadan oluşan yeni iddianameyi 30 Mart’ta ABD Federal Adalet Sistemi resmi kayıtlarına sunmuştu. Ancak yeni iddianamede çalışanlar arasında gönderilen e-mailde 76 bin 950 doların Çin’deki bir şirkete transferinin ABD’de bulunan ‘bir aracı banka’ ile gerçekleştirdiği belirtildi.
Başsavcının yeni iddianamesinde aracı banka için (U.S Bank-2) kodu kullanıldı. Başsavcılık yetkilileri, ‘U.S Bank-2’ kodu ile yazılan banka hakkında şu an için daha fazla bilgi veremeyeceklerini söyledi. DHA
İran’a karşı uygulanan ABD ambargosunu delme, banka sahteciliği yapma ve kara para aklama suçlamaları ile, ABD’nin Miami kenti havalimanından ülkeye giriş yapmak isterken gözaltına alındıktan sonra, çıkarıldığı mahkemede tutuklanan İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab, yargılanmak üzere, bugün New York’ta mahkemeye çıkarılacak.
Zarrab hakkındaki iddianameyi New York Güney Bölge Başsavcısı Preet Bharara başlattığı için, New York’ta yargı karşısına çıkacak olan Zarrab, ABD’nin Güney ucunda bulunan Miami Federal Cezaevi’nde geçirdiği birkaç günün ardından, Florida’da Tallahassee Federal Cezaevi’ne, oradan da Georgia eyaletinde Atlanta Federal Cezaevi’ne nakledilmiş, burada geçirdiği 6 geceden sonra, Oklahoma City Federal Cezaevi ve Transfer Merkezi’ne götürülmüştü.
Öte yandan, Zarrab hakkındaki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Başsavcısı Preet
Bharara, iddianameyi güncelleyerek, “ABD’de yerleşik aracı bir banka” ibaresini de ekledi.
Başsavcı Bharara, 15 Aralık’ta mahkemeye mühürlü olarak sunduğu 21 sayfalık iddianamede bazı değişikliklere giderek yine 21 sayfadan oluşan yeni iddianameyi 30 Mart’ta ABD Federal Adalet Sistemi resmi kayıtlarına sunmuştu. Ancak yeni iddianamede çalışanlar arasında gönderilen e-mailde 76 bin 950 doların Çin’deki bir şirkete transferinin ABD’de bulunan ‘bir aracı banka’ ile gerçekleştirdiği belirtildi.
Başsavcının yeni iddianamesinde aracı banka için (U.S Bank-2) kodu kullanıldı. Başsavcılık yetkilileri, ‘U.S Bank-2’ kodu ile yazılan banka hakkında şu an için daha fazla bilgi veremeyeceklerini söyledi. DHA
Arhavi’de çevrecilerin büyük sevinci
Arhavi’de, yeşilin ortasında kömür tesisi yapımına karşı mücadelede mutlu sona ulaşıldı.
Kömür paketleme tesisine karşı Arhavili halkın ve çevrecilerin 6 yıldır verdiği mücadelede mutlu sona ulaşıldı. Artvin’de Kavak Köyü’ne yapılmak istenen tesis için gösterilen tepkiler ve açılan davalar sonunda çevrecilerin yüzü güldü. Arsayı satın alan Çaykur’un Tapu devir teslim töreni sırasında protokolün yanına gelen kadınlar, “Gözümüz aydın olsun. Şimdiye kadar beddua ediyorduk, şimdi dua edeceğiz” diyerek mutluluklarını dile getirdi.
Kavak Köyü’nde kurulması planlanan kömür tesisi için köylülerin hukuk mücadelesi yaklaşık 6 yıl önce başladı. ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir’ kararına itiraz eden bölge sakinlerinin Rize İdare Mahkemesi’nde açtıkları dava, kararın iptali ile sonuçlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aynı tesis için daha sonra, ‘ÇED gerekli’ kararı verdi. Çalışmanın ardından ‘ÇED olumlu’ raporu çıkartıldı ve bakanlığın da onay vermesi ile tesisin yapımına başlandı.
BİLİRKİŞİ RAPORU TEHLİKEYİ ORTAYA KOYDU
Ancak köy sakinleri Rize İdare Mahkemesi’ne yeniden dava açtı. Bölge ile ilgili hazırlanan 24 sayfalık bilirkişi raporunda, Rusya’dan ithal edilecek kömür için radyoaktivitesi, ağır metal, mineral ve organik kimyasal içeriğinin ÇED raporunda ayrıntılı yer almadığına vurgu yapıldı, suya karışan kömür tozunun temizlenmesinin imkansız olduğu ve arsenik başta olmak üzerde pek çok kanserojen madde içerebileceği görüşüne yer verildi. Raporda, tesisin yakınında yerleşim yerleri ile okul ve cami olduğu belirtildi, kömür tozunun insan sağlığı açısından ciddi risk oluşturabileceği ifade edildi. Mahkeme heyeti, 2013 yılı Aralık ayında bilirkişi raporunu da dikkate alarak bakanlığın ‘ÇED olumlu’ kararının yürütmesini durdurdu.
SİYASİ PARTİLERDEN ORTAK EYLEM
Kavak Köyü sakinleri belirli aralıklarla düzenledikleri protestolarla kömür tesisi yapımına karşı tepkilerini dile getirdi. Karayolunu ulaşıma kapatan ve ‘Yeşil siyah olmasın’ pankartı açan vatandaşlara Arhavi Belediye Başkanı AK Parti’li Coşkun Hekimoğlu, AK Parti İlçe Başkanı Ufuk Yıldız, CHP İlçe Başkanı Musa Ulutaş, MHP İlçe Başkanı Bayram Ali Durmuş ile SP İlçe Başkanı Necati Baş da destek verdi.
ARSAYI ÇAYKUR SATIN ALDI
Tepkiler ve açılan davalar nedeniyle yapımına başlanamayan tesisin kurulmasının planlandığı 97 dönüm arsa Çaykur tarafından satın alındı ve tesis yapımı rafa kalktı. Kavak Köyü’nde Arhavi Kaymakam’ı Şeref Aydın, Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu, AK Parti Artvin Milletvekili İsrafil Kışla, Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ve vatandaşların katılımı ile tapu devir teslim töreni düzenlendi. Törende konuşan Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, kuruma değerli mülk kazandırıldığını belirterek arsada önemli hizmetleri gerçekleştireceklerini söyledi.
Tören sonunda protokolün yanına yaklaşan kadınlar, “Gözümüz aydın olsun. Şimdiye kadar beddua ediyorduk, şimdi dua edeceğiz” sözleri ile sevinçlerini dile getirdi. Kömür tesisi yapımına karşı çok mücadele verdiklerini belirten yöre sakini kadınlar, kurtuldukları için çok mutlu olduklarını dile getirdi. DHA
Kavak Köyü’nde kurulması planlanan kömür tesisi için köylülerin hukuk mücadelesi yaklaşık 6 yıl önce başladı. ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir’ kararına itiraz eden bölge sakinlerinin Rize İdare Mahkemesi’nde açtıkları dava, kararın iptali ile sonuçlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aynı tesis için daha sonra, ‘ÇED gerekli’ kararı verdi. Çalışmanın ardından ‘ÇED olumlu’ raporu çıkartıldı ve bakanlığın da onay vermesi ile tesisin yapımına başlandı.
BİLİRKİŞİ RAPORU TEHLİKEYİ ORTAYA KOYDU
Ancak köy sakinleri Rize İdare Mahkemesi’ne yeniden dava açtı. Bölge ile ilgili hazırlanan 24 sayfalık bilirkişi raporunda, Rusya’dan ithal edilecek kömür için radyoaktivitesi, ağır metal, mineral ve organik kimyasal içeriğinin ÇED raporunda ayrıntılı yer almadığına vurgu yapıldı, suya karışan kömür tozunun temizlenmesinin imkansız olduğu ve arsenik başta olmak üzerde pek çok kanserojen madde içerebileceği görüşüne yer verildi. Raporda, tesisin yakınında yerleşim yerleri ile okul ve cami olduğu belirtildi, kömür tozunun insan sağlığı açısından ciddi risk oluşturabileceği ifade edildi. Mahkeme heyeti, 2013 yılı Aralık ayında bilirkişi raporunu da dikkate alarak bakanlığın ‘ÇED olumlu’ kararının yürütmesini durdurdu.
SİYASİ PARTİLERDEN ORTAK EYLEM
Kavak Köyü sakinleri belirli aralıklarla düzenledikleri protestolarla kömür tesisi yapımına karşı tepkilerini dile getirdi. Karayolunu ulaşıma kapatan ve ‘Yeşil siyah olmasın’ pankartı açan vatandaşlara Arhavi Belediye Başkanı AK Parti’li Coşkun Hekimoğlu, AK Parti İlçe Başkanı Ufuk Yıldız, CHP İlçe Başkanı Musa Ulutaş, MHP İlçe Başkanı Bayram Ali Durmuş ile SP İlçe Başkanı Necati Baş da destek verdi.
ARSAYI ÇAYKUR SATIN ALDI
Tepkiler ve açılan davalar nedeniyle yapımına başlanamayan tesisin kurulmasının planlandığı 97 dönüm arsa Çaykur tarafından satın alındı ve tesis yapımı rafa kalktı. Kavak Köyü’nde Arhavi Kaymakam’ı Şeref Aydın, Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu, AK Parti Artvin Milletvekili İsrafil Kışla, Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu ve vatandaşların katılımı ile tapu devir teslim töreni düzenlendi. Törende konuşan Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, kuruma değerli mülk kazandırıldığını belirterek arsada önemli hizmetleri gerçekleştireceklerini söyledi.
Tören sonunda protokolün yanına yaklaşan kadınlar, “Gözümüz aydın olsun. Şimdiye kadar beddua ediyorduk, şimdi dua edeceğiz” sözleri ile sevinçlerini dile getirdi. Kömür tesisi yapımına karşı çok mücadele verdiklerini belirten yöre sakini kadınlar, kurtuldukları için çok mutlu olduklarını dile getirdi. DHA
26 Nisan 2016 Salı
TBMM Başkanı İsmail Kahraman: Laiklik yeni anayasada olmamalı
Cumhurbaşkanı Vekili ve TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “Yeni anayasada laiklik tarifi olmamalıdır” dedi. Kahraman'ın bu açıklamasına CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Sınırdan roket yağıyor ama tek derdiniz laiklik” diyerek tepki gösterdi.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nde, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliğince (AYBİR) düzenlenen “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” başlıklı konferansta konuşan Kahraman şunları söyledi:
- “(Yeni anayasa) Anayasanın gözlerde büyütülmesi çok yanlıştır. Anayasayı toplumla kaynaşarak yapacaksınız. 1982 Anayasası’nı hazırlayan heyette Şener Akyol da vardı. Kendisine, ‘Müslüman bir ülkedeyiz, neden anayasa Allah ismi ile başlamadı?’ diye sordum. O da ‘Biz Allah ile başlattık ama konsey kaldırdı’ dedi.
- Mevcut anayasanın herhangi yerinde Allah lafzı yok ama 1982 ve 1961 anayasaları dindar anayasalardandır. Neden? Diyanet İşleri Başkanı idare içinde vardır. Dini bayram, resmi bayramdır. Din dersi zorunludur ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar bir anayasadır.
- Yeni anayasada laiklik tarifi bir kere olmamalıdır. Dünyada laiklik tarifinin olduğu anayasalar Fransa, İrlanda ve Türkiye’de var. Tarifi de yoktur. İsteyen bunu istediği gibi yorumluyor. Böyle bir şey olmamalı. Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım. Müslüman bir ülke olarak neden kendimizi dinden arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.”
'SNIRDAN ROKET YAĞIYOR DERDİNİZ LAİKLİK'
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis Başkanı’nın “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” açıklamasına “Sınırdan roket yağıyor ama tek derdiniz laiklik” diye tepki gösterdi.
Kahraman’a Meclis Genel Kurulu’nda da CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, “Kurucu iradeye Meclis Başkanı tarafından ağır bir saldırı olmuştur” sözleriyle tepki gösterdi. AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı ise “AK Parti grubunun laiklikle hiçbir problemi yoktur” dedi. Hürriyet
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nde, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliğince (AYBİR) düzenlenen “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” başlıklı konferansta konuşan Kahraman şunları söyledi:
- “(Yeni anayasa) Anayasanın gözlerde büyütülmesi çok yanlıştır. Anayasayı toplumla kaynaşarak yapacaksınız. 1982 Anayasası’nı hazırlayan heyette Şener Akyol da vardı. Kendisine, ‘Müslüman bir ülkedeyiz, neden anayasa Allah ismi ile başlamadı?’ diye sordum. O da ‘Biz Allah ile başlattık ama konsey kaldırdı’ dedi.
- Mevcut anayasanın herhangi yerinde Allah lafzı yok ama 1982 ve 1961 anayasaları dindar anayasalardandır. Neden? Diyanet İşleri Başkanı idare içinde vardır. Dini bayram, resmi bayramdır. Din dersi zorunludur ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar bir anayasadır.
- Yeni anayasada laiklik tarifi bir kere olmamalıdır. Dünyada laiklik tarifinin olduğu anayasalar Fransa, İrlanda ve Türkiye’de var. Tarifi de yoktur. İsteyen bunu istediği gibi yorumluyor. Böyle bir şey olmamalı. Anayasamızın dinden kaçınmaması lazım. Müslüman bir ülke olarak neden kendimizi dinden arındırma, geri çekme durumunda olacağız? Bir İslam ülkesiyiz. Bu nedenle dindar bir anayasa yapmalıyız.”
'SNIRDAN ROKET YAĞIYOR DERDİNİZ LAİKLİK'
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis Başkanı’nın “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” açıklamasına “Sınırdan roket yağıyor ama tek derdiniz laiklik” diye tepki gösterdi.
Kahraman’a Meclis Genel Kurulu’nda da CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, “Kurucu iradeye Meclis Başkanı tarafından ağır bir saldırı olmuştur” sözleriyle tepki gösterdi. AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı ise “AK Parti grubunun laiklikle hiçbir problemi yoktur” dedi. Hürriyet
Şehidin anneannesi kalp krizinden öldü
20 gün önce Nusaybin'de şehit düşen Uzman Çavuş Aycan Özdil'in anneannesi Hatice Bayındır kalp krizinden öldü.
Bir deyiş var çok da kullanırız “Ölenle ölünmez” diye. Ama üst üste Türkiye’yi vuran hain saldırılarda şehit düşen asker ve polislerimizin anaları babaları da ölüyor. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor… Bunun son örneği ise Nusaybin’deki kalleş saldırıda torununu şehit veren Hatice ana… Şehidin anneannesi Hatice Bayındır’ın 80 yaşındaki kalbi oğlunu kaybetmenin acısına sadece 24 gün daha dayanabildi. Bir başka örnek de Mart ayında PKK’lı teröristlerin Şırnak’ta kanas keskin nişancı tüfeğiyle vurularak şehit ettiği polis memuru Cemil Koç’un annesi. O da oğlunun cenazesinde fenalaşarak hastaneye kaldırılmış ve 4 gün sonra hayatını kaybetmişti. Ocak ayında Van’da teröristlerle çıkan çatışmada şehit düşen Özel Harekat Polisi Önder Ertaş’ın babası Durmuş Ali Ertaş da evlat acısına yenik düşen şehit babası olarak hafızalarımızdan silinmeyecek…
BEŞ ŞEHİTTEN BİRİSİYDİ
Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde geçen 2 Nisan’da PKK’lı teröristlerin tuzakladıkları patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu şehit düşen 5 güvenlik görevlisinden biri olan 22 yaşındaki Uzman Çavuş Aycan Özdil’in anneannesi 80 yaşındaki Hatice Bayındır, kalp krizinden yaşamını yitirdi.
24 gündür hayattan hiçbir şey anlamadıklarını ifade eden şehidin üvey babası Şenol Albayrak, “Acımız çok büyük. Yüzümüz gülmedi. Hatice annemin de kalbi daha fazla dayanmadı. Çok üzgünüz” dedi. Bayındır’ın cenazesi Akçay Merkez camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.
Hain saldırıda şehit düşen askerlerimiz ve polisimiz;
Sözcü
Bir deyiş var çok da kullanırız “Ölenle ölünmez” diye. Ama üst üste Türkiye’yi vuran hain saldırılarda şehit düşen asker ve polislerimizin anaları babaları da ölüyor. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor… Bunun son örneği ise Nusaybin’deki kalleş saldırıda torununu şehit veren Hatice ana… Şehidin anneannesi Hatice Bayındır’ın 80 yaşındaki kalbi oğlunu kaybetmenin acısına sadece 24 gün daha dayanabildi. Bir başka örnek de Mart ayında PKK’lı teröristlerin Şırnak’ta kanas keskin nişancı tüfeğiyle vurularak şehit ettiği polis memuru Cemil Koç’un annesi. O da oğlunun cenazesinde fenalaşarak hastaneye kaldırılmış ve 4 gün sonra hayatını kaybetmişti. Ocak ayında Van’da teröristlerle çıkan çatışmada şehit düşen Özel Harekat Polisi Önder Ertaş’ın babası Durmuş Ali Ertaş da evlat acısına yenik düşen şehit babası olarak hafızalarımızdan silinmeyecek…
BEŞ ŞEHİTTEN BİRİSİYDİ
Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde geçen 2 Nisan’da PKK’lı teröristlerin tuzakladıkları patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu şehit düşen 5 güvenlik görevlisinden biri olan 22 yaşındaki Uzman Çavuş Aycan Özdil’in anneannesi 80 yaşındaki Hatice Bayındır, kalp krizinden yaşamını yitirdi.
24 gündür hayattan hiçbir şey anlamadıklarını ifade eden şehidin üvey babası Şenol Albayrak, “Acımız çok büyük. Yüzümüz gülmedi. Hatice annemin de kalbi daha fazla dayanmadı. Çok üzgünüz” dedi. Bayındır’ın cenazesi Akçay Merkez camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.
Hain saldırıda şehit düşen askerlerimiz ve polisimiz;
Sözcü
Norveç göçmenleri para karşılığında döndürmeye çalışıyor
Norveç hükümeti, ülkelerine dönmeyi kabul eden ilk 500 sığınmacıya para ödeyeceğini açıkladı.
Sputnik'in haberine göre Norveçli yetkililer, ülkelerine dönmeyi kabul eden ilk 500 sığınmacıya 10 bin kron ödeneceğini açıkladı.
Norveç Göçmen Bürosu’ndan (Utlendingsdirektoratet — UDI) yapılan açıklamada uygulamanın bugün başladığı ve 6 hafta süreceği belirtildi.
Daha fazla kişiyi gönüllü olarak geri dönmeye ikna etmeleri gerektiğini söyleyen Norveç Göçmen Bakanı Sylvi Listhaug, ülkedeki birçok kişinin koruma almak için yeterli özellikleri taşımadığını ve bu sebepten de başvurularının reddedileceğini ifade etti.
Dönmeye gönüllü sığınmacılara, seyahat masraflarıyla birlikte 30 bin kron verileceği belirtildi. UDI’dan yapılan açıklamada, iki çocuklu bir ailenin, masrafların yanı sıra 80 bin kron yarıdm alacağı aktarıldı.
Sputnik'in haberine göre Norveçli yetkililer, ülkelerine dönmeyi kabul eden ilk 500 sığınmacıya 10 bin kron ödeneceğini açıkladı.
Norveç Göçmen Bürosu’ndan (Utlendingsdirektoratet — UDI) yapılan açıklamada uygulamanın bugün başladığı ve 6 hafta süreceği belirtildi.
Daha fazla kişiyi gönüllü olarak geri dönmeye ikna etmeleri gerektiğini söyleyen Norveç Göçmen Bakanı Sylvi Listhaug, ülkedeki birçok kişinin koruma almak için yeterli özellikleri taşımadığını ve bu sebepten de başvurularının reddedileceğini ifade etti.
Dönmeye gönüllü sığınmacılara, seyahat masraflarıyla birlikte 30 bin kron verileceği belirtildi. UDI’dan yapılan açıklamada, iki çocuklu bir ailenin, masrafların yanı sıra 80 bin kron yarıdm alacağı aktarıldı.
Kraliçe'nin aşk mektubuna 60 bin TL
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e evlenmeden önce yazdığı aşk mektubu, yapılan açık artırmada 14 bin 400 sterlin'e (yaklaşık 60 bin TL) alıcı buldu.
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e yazdığı aşk mektubu yaklaşık 60 bin liraya alıcı buldu.
Kraliçe Elizabeth'in 1947 yılında evlendiği Prens Philip ile tanışmalarından sonra yazdığı iki sayfadan oluşan mektup için Wiltshire kentindeki Chippenham Müzayede Salonu'nda açık artırma düzenlendi.
Müzayedede adı açıklanmayan özel bir koleksiyoncu, mektup için 14 bin 400 Sterlin, yani yaklaşk 60 bin lira ödedi.
21 yaşındayken kaleme aldığı aşk mektubunda II. Elizabeth, henüz kraliçelik tacını giymemiş bir prensesken tanıştığı Prens Philip ile yeni başlayan ilişkilerini ve Londra'nın gece kulüplerinde dans ettiklerini anlatıyor.
Sky News'in haberine göre, Prenses Elizabeth yazdığı mektubu Prens Philip ile evlenmelerinden birkaç ay önce çiftin düğünüyle ilgili kitap kaleme alan yazar Betty Shew'e teslim etti.
Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip 68 yıllık evli.
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in eşi Prens Philip'e yazdığı aşk mektubu yaklaşık 60 bin liraya alıcı buldu.
Kraliçe Elizabeth'in 1947 yılında evlendiği Prens Philip ile tanışmalarından sonra yazdığı iki sayfadan oluşan mektup için Wiltshire kentindeki Chippenham Müzayede Salonu'nda açık artırma düzenlendi.
Müzayedede adı açıklanmayan özel bir koleksiyoncu, mektup için 14 bin 400 Sterlin, yani yaklaşk 60 bin lira ödedi.
21 yaşındayken kaleme aldığı aşk mektubunda II. Elizabeth, henüz kraliçelik tacını giymemiş bir prensesken tanıştığı Prens Philip ile yeni başlayan ilişkilerini ve Londra'nın gece kulüplerinde dans ettiklerini anlatıyor.
Sky News'in haberine göre, Prenses Elizabeth yazdığı mektubu Prens Philip ile evlenmelerinden birkaç ay önce çiftin düğünüyle ilgili kitap kaleme alan yazar Betty Shew'e teslim etti.
Kraliçe Elizabeth ve Prens Philip 68 yıllık evli.
25 Nisan 2016 Pazartesi
İlber Ortaylı’dan çarpıcı tespit
Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın sözleri 'göç' sempozyumuna damgasını vurdu: Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır.
Ortaylı: Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır.
GÖÇ, İNSAN VE ADALET
Yargıda Birlik Derneği tarafından “Göç, İnsan ve Adalet” konulu uluslararası bir sempozyum düzenlendi. Haliç Kongre Merkezi’nde sabah saatlerinde başlayan sempozyumda Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Avrupa Birliği Müsteşarı Dr. Michael A. Rupp, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Ümit Kiler, İstanbul Adalet Sarayı Başsavcısı Hadi Salihoğlu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun, çok sayıda hakim, savcı ve katılımcı yer aldı.
“YARGI MENSUPLARININ TALİMAT ALDIĞI YARGI DÜZENİ KABUL EDİLEMEZ”
Programın açılış konuşmacılarından Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, “Son yıllarda meydana gelen göç ve mültecilik sorunu ülkemizin ve bir çok devletin şu an en acil sorunlarının başında bulunmaktadır. İki buçuk milyonu aşan mülteci sayısıyla Türkiye sorunu en fazla yaşayan birkaç ülkeden birisidir. Son yıllarda çok açık bir şekilde ortaya çıkan yargıda ehliyet ve liyakat ilkeleri kadar yasaları da çiğneyen kişilerin varlığının hem yargının hem de ülkemizin üzerinde kara bir gölge gibi düştüğünü gördük. Bizim temel yaklaşımımız yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesidir. Yargı mensuplarının telkin ve talimat aldığı bir yargı düzeni hiçbirimiz için kabul edilemezdir” dedi. Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ise, “Bugün insanlar kitleler halinde göç ediyorsa terörün ne zaman ve nerede kimi vuracağı bilinmiyorsa insanlığın da dünyanın da aradığı adalettir” diye konuştu.
“GÖÇ DEĞİL ZORUNLU TEHCİRDİR”
Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun birinci oturumuna geçildi. Birinci oturum konuşmacılarından yazar Alev Alatlı, “Bu turnaların göçü değil beyler hanımlar. Turnalar kalkıp bir sazlıktan diğerine uçmuyorlar. Bu göç değil zorunlu tehcirdir. Kimse keyfinden kalkıp Avrupa’ya gitmiyor. Bu insanları zorlayan, neresinden bakarsanız bakın bu dünyanın içindeki turbo kapitalist düzendir. Bu sahtekarlığın önlenmesi lazım” dedi.
“AB İLE YAPILAN ANLAŞMA YANLIŞTIR”
Bir diğer konuşmacı Prof. Dr. İlber Ortaylı ise Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçlere değinerek, “Yeni bir vatandaş kitlesi kazanacağız. Bunların ruhu çok aydınlık. Tabi bunların içinde bize hiç intibak edemeyen de olacak. Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır. Bu çok yanlış bir politikadır. Bir tek Almanya bir parça mülteci kabulüne yanaştı. Öbürlerinin baskısıyla mürai bir uygulamanın içine girildi ve bu bizim başımıza dert açacak ve bizim göç geleneğimize de yakışmıyor. Bunun değiştirilmesi lazım. Bir şekilde bu kararın düzeltilmesi lazım. Burada oturan burada oturur. Kimsenin zorla verdiğini almak zorunda değiliz. Türkiye gönlü kırgın insanların rezervi olamaz. Hiçbir ülke olamaz. Bu çok yanlıştır” diye konuştu.
“EN ÖNEMLİ SORUN, GÖÇ VE GÖÇMEN SORUNU”
Konferansa ilişkin DHA kameralarına konuşan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun Yargıda Birlik Derneği’nin 2015 yılında dernekleştiğini belirterek, “Dernekleşmeden sonra sosyal faaliyetlerine ve toplumsal konulara etkin bir şekilde katkı sağlamaya başladı. 2010 yılından bu tarafa gerek Türkiye’nin gerekse uluslararası arenanın en önemli sorunu göç ve göçmen sorunu. Göçmen sorununa hukuki açıdan ve kısmen de ekonomik açıdan bakmak amacıyla bu sempozyum düzenlendi. Sempozyum sayesinde uluslararasında ve Türkiye’de yaşanan sorunları gerek kamuoyunun gerekse bütün dünyanın önüne getirmeyi amaçladık” dedi. DHA
Ortaylı: Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır.
GÖÇ, İNSAN VE ADALET
Yargıda Birlik Derneği tarafından “Göç, İnsan ve Adalet” konulu uluslararası bir sempozyum düzenlendi. Haliç Kongre Merkezi’nde sabah saatlerinde başlayan sempozyumda Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Avrupa Birliği Müsteşarı Dr. Michael A. Rupp, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Ümit Kiler, İstanbul Adalet Sarayı Başsavcısı Hadi Salihoğlu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun, çok sayıda hakim, savcı ve katılımcı yer aldı.
“YARGI MENSUPLARININ TALİMAT ALDIĞI YARGI DÜZENİ KABUL EDİLEMEZ”
Programın açılış konuşmacılarından Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, “Son yıllarda meydana gelen göç ve mültecilik sorunu ülkemizin ve bir çok devletin şu an en acil sorunlarının başında bulunmaktadır. İki buçuk milyonu aşan mülteci sayısıyla Türkiye sorunu en fazla yaşayan birkaç ülkeden birisidir. Son yıllarda çok açık bir şekilde ortaya çıkan yargıda ehliyet ve liyakat ilkeleri kadar yasaları da çiğneyen kişilerin varlığının hem yargının hem de ülkemizin üzerinde kara bir gölge gibi düştüğünü gördük. Bizim temel yaklaşımımız yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesidir. Yargı mensuplarının telkin ve talimat aldığı bir yargı düzeni hiçbirimiz için kabul edilemezdir” dedi. Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ise, “Bugün insanlar kitleler halinde göç ediyorsa terörün ne zaman ve nerede kimi vuracağı bilinmiyorsa insanlığın da dünyanın da aradığı adalettir” diye konuştu.
“GÖÇ DEĞİL ZORUNLU TEHCİRDİR”
Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun birinci oturumuna geçildi. Birinci oturum konuşmacılarından yazar Alev Alatlı, “Bu turnaların göçü değil beyler hanımlar. Turnalar kalkıp bir sazlıktan diğerine uçmuyorlar. Bu göç değil zorunlu tehcirdir. Kimse keyfinden kalkıp Avrupa’ya gitmiyor. Bu insanları zorlayan, neresinden bakarsanız bakın bu dünyanın içindeki turbo kapitalist düzendir. Bu sahtekarlığın önlenmesi lazım” dedi.
“AB İLE YAPILAN ANLAŞMA YANLIŞTIR”
Bir diğer konuşmacı Prof. Dr. İlber Ortaylı ise Suriye’den Türkiye’ye yapılan göçlere değinerek, “Yeni bir vatandaş kitlesi kazanacağız. Bunların ruhu çok aydınlık. Tabi bunların içinde bize hiç intibak edemeyen de olacak. Maalesef samimi konuşmak zorundayım Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma yanlıştır. Bunun çok vahim sonuçları olur. Gittiği yerden zorla getirilen insanlar burada tıpkı Lübnan’daki Filistinlilerin fonksiyonuna dönüşebilirler. Geleceğin terörü çıkabilir, bu kaçınılmazdır. Bu çok yanlış bir politikadır. Bir tek Almanya bir parça mülteci kabulüne yanaştı. Öbürlerinin baskısıyla mürai bir uygulamanın içine girildi ve bu bizim başımıza dert açacak ve bizim göç geleneğimize de yakışmıyor. Bunun değiştirilmesi lazım. Bir şekilde bu kararın düzeltilmesi lazım. Burada oturan burada oturur. Kimsenin zorla verdiğini almak zorunda değiliz. Türkiye gönlü kırgın insanların rezervi olamaz. Hiçbir ülke olamaz. Bu çok yanlıştır” diye konuştu.
“EN ÖNEMLİ SORUN, GÖÇ VE GÖÇMEN SORUNU”
Konferansa ilişkin DHA kameralarına konuşan İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi Tosun Yargıda Birlik Derneği’nin 2015 yılında dernekleştiğini belirterek, “Dernekleşmeden sonra sosyal faaliyetlerine ve toplumsal konulara etkin bir şekilde katkı sağlamaya başladı. 2010 yılından bu tarafa gerek Türkiye’nin gerekse uluslararası arenanın en önemli sorunu göç ve göçmen sorunu. Göçmen sorununa hukuki açıdan ve kısmen de ekonomik açıdan bakmak amacıyla bu sempozyum düzenlendi. Sempozyum sayesinde uluslararasında ve Türkiye’de yaşanan sorunları gerek kamuoyunun gerekse bütün dünyanın önüne getirmeyi amaçladık” dedi. DHA
Etiketler:
almanya,
ilber ortaylı,
mülteci,
Türkiye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)