Belçika Federal Meclisi’nin Türk kökenli üyelerinden Zuhal Demir, Flamanca yayınlanan P-Magazine dergisine verdiği pozlarla gündeme oturdu.
Hürriyet'ten Güven Özalp'in haberine göre Ayrılıkçı Flaman partisi Yeni Flaman İttifakı (N-VA) üyesi olan 35 yaşındaki Demir’in fotoğrafları giydiği şık ve dekolte giysilerin yanı sıra çekimlerin Federal Meclis’in çeşitli bölümlerinde yapılması nedeniyle de ilgi çekti. P-Magazine, ilk kez bir siyasinin bu tarz bir çekimle kapak olmayı kabul etmesini “tarihi” olarak değerlendirdi.
Demir’in kapak olduğu sayının tanıtımı derginin twitter hesabından, “Parlamentonun gerçek bombası” ifadeleriyle duyuruldu.Demir fotoğraflarla ilgili olarak basına yaptığı açıklamada “Tabuları kırma konusunda sorunum yok. Bunu yapmaya cesaret eden ilk kişi ben oldum” dedi. Demir toplum nezdindeki kredibilitesi hakkında ise “Herkes benim kim olduğumu biliyor ve pozisyonlarımın farkındalar. Bu hikayenin peşimden geleceğini düşünmüyorum. Aldığım tepkiler olumlu” diye konuştu.
Federal Meclis Başkanı Siegfried Bracke, parlamento binasında yapılan çekimlerin sorun yaratacak nitelikte olmadığını belirterek, “İlginç bir söyleşi, güzel bir kadının fotoğrafları. Bununla ilgili herhangi bir sorunum yok” dedi.
28 Şubat 2015 Cumartesi
Yaşar Kemal'in doktorundan ilk açıklama
92 yaşında hayatını kaybeden Türk edebiyatının usta yazarı Yaşar Kemal'in doktoru Mehmet Akif Karan'dan ilk açıklama:
Yaşar Kemal'in hayatını kaybetmesinin ardından konuşan doktoru, Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, "Günlük olarak basınla paylaştığımız bilgiler vardı. Her gün bilgi veriyorduk. Çoklu organ yetmezliği vardı. Üzerine eklenen bozucu faktörlerin etkisiyle kalp, akciğer ve diğer organların etkilenmesiyle ortaya çıkan bir durum. Yapay solunum desteği veriliyordu. Yarım saat önce kendisini kaybettik." şeklinde açıklama yaptı.
45 GÜNDÜR YOĞUN BAKIMDAYDI
Solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sebebiyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Yaşar Kemal, 14 Ocak'tan beri bu hastanede tedavi görüyordu. Yaşar Kemal'in doktorları yaptıkları açıklamalarda, akciğer enfeksiyonu ve ritm bozukluğunun yanında çoklu organ yetmezliği yaşadığını söyledi. Kemal, hastaneye yattığı 14 Ocak'tan bugüne kadar 45 gündür kesintisiz olarak yoğun bakımda kaldı.
Yaşar Kemal'in hayatını kaybetmesinin ardından konuşan doktoru, Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, "Günlük olarak basınla paylaştığımız bilgiler vardı. Her gün bilgi veriyorduk. Çoklu organ yetmezliği vardı. Üzerine eklenen bozucu faktörlerin etkisiyle kalp, akciğer ve diğer organların etkilenmesiyle ortaya çıkan bir durum. Yapay solunum desteği veriliyordu. Yarım saat önce kendisini kaybettik." şeklinde açıklama yaptı.
45 GÜNDÜR YOĞUN BAKIMDAYDI
Solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sebebiyle İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Yaşar Kemal, 14 Ocak'tan beri bu hastanede tedavi görüyordu. Yaşar Kemal'in doktorları yaptıkları açıklamalarda, akciğer enfeksiyonu ve ritm bozukluğunun yanında çoklu organ yetmezliği yaşadığını söyledi. Kemal, hastaneye yattığı 14 Ocak'tan bugüne kadar 45 gündür kesintisiz olarak yoğun bakımda kaldı.
Büyük usta Yaşar Kemal'i kaybettik
Türk edebiyatının efsanevi ismi yazar büyük usta Yaşar Kemal'i kaybettik. 92 yaşındaki Yaşar Kemal, uzun süredir İstanbul Üniversitesi'nde tedavi görüyordu.
Solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sebebiyle 14 Ocak'ta İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Yaşar Kemal, o tarihten beri bu hastanede tedavi görüyordu. Yaşar Kemal'in doktorları yaptıkları açıklamalarda, akciğer enfeksiyonu ve ritm bozukluğunun yanında çoklu organ yetmezliği yaşadığını söyledi. Kemal, hastaneye yattığı 14 Ocak'tan bugüne kadar 45 gündür kesintisiz olarak yoğun bakımda kaldı.
Yaşar Kemal'in hayatını kaybetmesinin ardından konuşan doktoru, Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, "Günlük olarak basınla paylaştığımız bilgiler vardı. Her gün bilgi veriyorduk. Organ yetmezliği vardı. Üzerine eklenen bozucu faktörlerin etkisiyle kalp, akciğer ve diğer organların etkilenmesiyle ortaya çıkan bir durum. Yapay solunum desteği veriliyordu. Yarım saat önce kendisini kaybettik." şeklinde açıklama yaptı.
Yaşar Kemal kimdir?
Yaşar Kemal, 1923 yılında Gökçedam, Osmaniye'nin Gökçedam köyünde doğdu.
Türk edebiyatının en önde gelen yazarlarından biridir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet'te tefrika edildi. İnce Memed, yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlandı ve kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır.
Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu'nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. PEN Yazarlar Derneği üyesidir. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen ilk Türk yazardır.
ÇOCUKLUĞU
Yaşar Kemal, Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi'nin oğlu olarak aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü'ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan bir aileden dünyaya geldi.Kendi anlatımına göre bir Türkmen köyünde tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğup büyüyen Yaşar Kemal, evde Kürtçe, köyde ise Türkçe konuşurdu. Ailesi, Birinci Dünya Savaşı'ndan dolayı Adana'nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşti. Beş yaşındayken, babasının camide öldürülüşüne tanık oldu. Ortaokul döneminde çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği'nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele'de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli'nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı.
SANAT HAYATI
1978 yılında yaptığı bir söyleşide sanat çalışmalarına ilkokula başlamadan önce şiirle işe koyulduğunu ve okula başladığında "yaşlı halk şairleriyle çakıştığını" anımsadığını belirtti.İlkokulun son sınıfındayken arkadaşı Aşık Mecit, çok iyi saz çalarken kendisi annesinden ötürü sazı "berbat" çalmaktaydı. Bunun nedenini şu sözlerle dile getirdi:
"Benim saz çalamamamın sebebi var, anam aşık olacağım da diyar diyar dolaşacağım diye saza, aşıklığa düşman olmuştu. Onun tek çocuğuydum ve gözünden ayırmıyordu beni. Okulda, düğünlerde bayramlarda beni hep Aşık Mecitle çakıştırırlardı. Aşık Mecitle Kadirlide bir kahvede bir gece sabaha kadar çakıştığımı şimdi iyice anımsıyorum."
Ortaokuldan ayrıldıktan sonra folklor derlemelerine başladı ve 1940-1941 yılları arasında Çukurovadan ile Toroslardan derlediği ağıtları içeren ilk kitabı olan Ağıtlar, Adana Halkevi tarafından 1943 yılında yayınladı. 1944 yılında ilk hikâyesi Pis Hikâye'yi yayınladı. Bunu, Kayseri'de askerlik yaparken yazmıştı. Bebek, Dükkâncı, Memet ile Memet öyküleri 1950'lerde yayımlandı.
Kemal Sadık Göğceli adı ile çeşitli yayımlarda yazarken Yaşar Kemal adını Cumhuriyet gazetesine girince kullanmaya başladı. 1952 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı olan Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü burada tefrika edildi.
1947'de İnce Memed'i yazdı fakat yarım bıraktı ve 1953-54’te bitirdi.Romanı yazma nedeni eşkiya olan ve dağda vurulan amcasının oğlunun vurulması olduğunu 1987 yılındaki bir söyleşisinde belirtti. Ayrıca aynı söyleşide, çocukluğunun eşkiyalığın içinde geçtiğini, dayısının "en büyük" eşkiyalardan biri olduğunu, o çevrede 1936'lara kadar beş yüze yakın eşkiya bulunduğunu ve bunlardan birinin de Kurtuluş Savaşı'nda Kadirli'yi ilk örgütleyenlerden olan Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Bey olduğunu söyledi. Remzi Bey'in kendisine, ilk İnce Memed hikayesinde "Çakırdikeni" diye yer alan diken hikâyesini anlattı ve Yaşar Kemal'le "eşkıyalığın felsefesini" yaptı.
Yaşar Kemal'in dünyada ilk kez yayımlanan eseri, Bebek öyküsüdür ve önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romenceye ve diğer dillere çevrildi.
SİYASET
17 yaşından bu yana sosyalist politikanın içindedir.1961 Anayasası'ndan sonra kurulan Türkiye İşçi Partisi'ne 1962'de katıldı.Emekçi sınıfının tamamen yönetime gelmesini isteyen Kemal,TİP'te sekiz yıl çalıştı ve yöneticilerden biriydi.
1987'deki bir söyleşisinde Türkiye'de bir Marksist partiye ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Aynı söyleşideki "Nasıl bir sol modelden yanasınız?" sorusuna, şu cevabı vermiştir:
"Her ülke sosyalist modelini kendisi kurar. Sovyetlerin 70 yıldır yaşama geçmiş modelini kabul edemeyiz. Yüzde yüz bağımsızlıktır sosyalizm. Kişi bağımsızlığı, ülke bağımsızlığı, politik bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, özellikle de kültürel bağımsızlık... Sosyalizmin başka bir anlamı yok benim için. Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini beslemişlerdir, yok etmemişlerdir. Oysa çağımızda, kültürler kültürleri yok etmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır, emperyalistler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım."
TİP'ten ayrılan yazar, nedenini partinin niteliğini yitirmesine, bürokratların eline geçmesine ve emekçilerden kopmasına bağladı.Sovyetler Birliği çökmesinin, sosyalizmin de çökmesi değil, tam tersine dünya sosyalizminin zaferi olduğunu 1993'teki bir söyleşisinde dile getirmiştir.
Solunum güçlüğü ve kalp ritm bozukluğu sebebiyle 14 Ocak'ta İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Yaşar Kemal, o tarihten beri bu hastanede tedavi görüyordu. Yaşar Kemal'in doktorları yaptıkları açıklamalarda, akciğer enfeksiyonu ve ritm bozukluğunun yanında çoklu organ yetmezliği yaşadığını söyledi. Kemal, hastaneye yattığı 14 Ocak'tan bugüne kadar 45 gündür kesintisiz olarak yoğun bakımda kaldı.
Yaşar Kemal'in hayatını kaybetmesinin ardından konuşan doktoru, Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, "Günlük olarak basınla paylaştığımız bilgiler vardı. Her gün bilgi veriyorduk. Organ yetmezliği vardı. Üzerine eklenen bozucu faktörlerin etkisiyle kalp, akciğer ve diğer organların etkilenmesiyle ortaya çıkan bir durum. Yapay solunum desteği veriliyordu. Yarım saat önce kendisini kaybettik." şeklinde açıklama yaptı.
Yaşar Kemal kimdir?
Yaşar Kemal, 1923 yılında Gökçedam, Osmaniye'nin Gökçedam köyünde doğdu.
Türk edebiyatının en önde gelen yazarlarından biridir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet'te tefrika edildi. İnce Memed, yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlandı ve kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır.
Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu'nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. PEN Yazarlar Derneği üyesidir. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen ilk Türk yazardır.
ÇOCUKLUĞU
Yaşar Kemal, Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi'nin oğlu olarak aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü'ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan bir aileden dünyaya geldi.Kendi anlatımına göre bir Türkmen köyünde tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğup büyüyen Yaşar Kemal, evde Kürtçe, köyde ise Türkçe konuşurdu. Ailesi, Birinci Dünya Savaşı'ndan dolayı Adana'nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşti. Beş yaşındayken, babasının camide öldürülüşüne tanık oldu. Ortaokul döneminde çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği'nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele'de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli'nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı.
SANAT HAYATI
1978 yılında yaptığı bir söyleşide sanat çalışmalarına ilkokula başlamadan önce şiirle işe koyulduğunu ve okula başladığında "yaşlı halk şairleriyle çakıştığını" anımsadığını belirtti.İlkokulun son sınıfındayken arkadaşı Aşık Mecit, çok iyi saz çalarken kendisi annesinden ötürü sazı "berbat" çalmaktaydı. Bunun nedenini şu sözlerle dile getirdi:
"Benim saz çalamamamın sebebi var, anam aşık olacağım da diyar diyar dolaşacağım diye saza, aşıklığa düşman olmuştu. Onun tek çocuğuydum ve gözünden ayırmıyordu beni. Okulda, düğünlerde bayramlarda beni hep Aşık Mecitle çakıştırırlardı. Aşık Mecitle Kadirlide bir kahvede bir gece sabaha kadar çakıştığımı şimdi iyice anımsıyorum."
Ortaokuldan ayrıldıktan sonra folklor derlemelerine başladı ve 1940-1941 yılları arasında Çukurovadan ile Toroslardan derlediği ağıtları içeren ilk kitabı olan Ağıtlar, Adana Halkevi tarafından 1943 yılında yayınladı. 1944 yılında ilk hikâyesi Pis Hikâye'yi yayınladı. Bunu, Kayseri'de askerlik yaparken yazmıştı. Bebek, Dükkâncı, Memet ile Memet öyküleri 1950'lerde yayımlandı.
Kemal Sadık Göğceli adı ile çeşitli yayımlarda yazarken Yaşar Kemal adını Cumhuriyet gazetesine girince kullanmaya başladı. 1952 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı olan Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü burada tefrika edildi.
1947'de İnce Memed'i yazdı fakat yarım bıraktı ve 1953-54’te bitirdi.Romanı yazma nedeni eşkiya olan ve dağda vurulan amcasının oğlunun vurulması olduğunu 1987 yılındaki bir söyleşisinde belirtti. Ayrıca aynı söyleşide, çocukluğunun eşkiyalığın içinde geçtiğini, dayısının "en büyük" eşkiyalardan biri olduğunu, o çevrede 1936'lara kadar beş yüze yakın eşkiya bulunduğunu ve bunlardan birinin de Kurtuluş Savaşı'nda Kadirli'yi ilk örgütleyenlerden olan Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Bey olduğunu söyledi. Remzi Bey'in kendisine, ilk İnce Memed hikayesinde "Çakırdikeni" diye yer alan diken hikâyesini anlattı ve Yaşar Kemal'le "eşkıyalığın felsefesini" yaptı.
Yaşar Kemal'in dünyada ilk kez yayımlanan eseri, Bebek öyküsüdür ve önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romenceye ve diğer dillere çevrildi.
SİYASET
17 yaşından bu yana sosyalist politikanın içindedir.1961 Anayasası'ndan sonra kurulan Türkiye İşçi Partisi'ne 1962'de katıldı.Emekçi sınıfının tamamen yönetime gelmesini isteyen Kemal,TİP'te sekiz yıl çalıştı ve yöneticilerden biriydi.
1987'deki bir söyleşisinde Türkiye'de bir Marksist partiye ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Aynı söyleşideki "Nasıl bir sol modelden yanasınız?" sorusuna, şu cevabı vermiştir:
"Her ülke sosyalist modelini kendisi kurar. Sovyetlerin 70 yıldır yaşama geçmiş modelini kabul edemeyiz. Yüzde yüz bağımsızlıktır sosyalizm. Kişi bağımsızlığı, ülke bağımsızlığı, politik bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, özellikle de kültürel bağımsızlık... Sosyalizmin başka bir anlamı yok benim için. Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini beslemişlerdir, yok etmemişlerdir. Oysa çağımızda, kültürler kültürleri yok etmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır, emperyalistler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım."
TİP'ten ayrılan yazar, nedenini partinin niteliğini yitirmesine, bürokratların eline geçmesine ve emekçilerden kopmasına bağladı.Sovyetler Birliği çökmesinin, sosyalizmin de çökmesi değil, tam tersine dünya sosyalizminin zaferi olduğunu 1993'teki bir söyleşisinde dile getirmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gözyaşlarını tutamadı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği tarafından düzenlenen, "28 Şubat'lar Bin Yıl Sürmez" programına katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat ile ilgili yapılan sunumu izlerken duygulandı, gözyaşlarını saklayamadı. (hürriyet.com.tr)
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Başkanlık sistemi diyoruz çünkü...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir daha kimse 27 Mayıslara, 12 Eylüllere, 28 Şubatlara, 17-25 Aralıklara teşebbüs edemesin diye 'yeni Türkiye, yeni anayasa ve başkanlık sistemi' diyoruz" dedi.
Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde, Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği tarafından düzenlenen, "28 Şubat'lar Bin Yıl Sürmez" programına katıldı.
İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
18 YIL ÖNCE DEMOKRASİ FACİASI YAŞANDI
18 yıl önce Türkiye bir demokrasi faciası yaşanmıştır
1980 darbesini yapanlar neyi murad ediyorlarsa 28 Şubat'çılar da onları istiyordu
İsimler farklı olabilir, söylemler farklıydı ama amaç hep aynıydı
2001 yılında arkadaşlarımla kurduğum siyasi parti de iktidara gelerek milletin gönlündeki yerini aldı
Darbecilere milletim ülke emanet etmedi
Bu süreçte çok büyük acılar yaşandı
Rahmetli Menderes hala yarayan kanadır
Ama onun idam kararını verenleri kimse hatırlamıyor
Fidan gibi delikanlıların acısı içimizde tazedir
Okullarda cadı avına çıkıldı
Camilerde bile cadı avına çıkıldı
Darbe hükümetini sevinç çığlıklarıyla karşılayanlar oldu
BEDELİNİ BEN DE BİR BABA OLARAK ÖDEDİM
Artık 1 milyonu aşkın imam hatipli öğrencimiz var
Açın önünü ya bu bir yarış
Fen lisesi mi istiyor, matematik mi, meslek mi istiyor açın önünü…
Artık bu kilitler kırıldı, yıllar açıldı
Kapatılmak istenen Kur'an kursları daha da gelişmiş şekilde faaliyetlerini sürdürüyor
Listelerle ticari faaliyetleri durdurmaya çalışılan firmalar yollarına devam ediyor
Yarasa diye hakaret ettikleri insanlar milletin umudu milletin önderi oldular
Ama çekilenler ömür boyu unutulmayacak
Annelerinin gözyaşları unutulmayacak
Önleri katsayı duvarları örülerek mühendis, kaymakam, öğretmen olmaları engellenenlerin ahı, bunun sebebi olanlarını hiçbir zaman rahat bırakmayacak
Bunun bedelini çeken bilir. Bunun bedelini ben de bir baba olarak ödedim
3 tane yavrum aynı şekilde katsayı engeliyle ülkemde okuyamadı
Ama ne oldu bunlar yavrularımızı ev sahibi yaptılar, yani ilim sahibi yaptılar
SİYASİ HAYATIMI BİTİRDİKLERİNE ÖYLE EMİNDİLER Kİ...
Bu millet milli şef dönemini nasıl kabus gibi hatırlıyorsa, 1960 darbesini yapanları lanetle anıyorsa ,1980 darbesini yapanları 35 yıl sonra ifadeye çekiyor…
Paralel devlet yapılanması 28 Şubat darbecilerinin yapmak istediğini hizmet kılıfıyla, cemaat görüntüsü altında yapmak isteyen bir yapının adıdır
Ondan 17-25 Aralık hadisesine darbe teşebbüsü diyoruz
Milletim 1999’da cezaevinden çıktığımda nasıl bağrına bastıysa, partimi iktidara getirmiştir, cumhurbaşkanlığı makamına getirmiştir
Milletim bizi sahipsiz bırakmadı
28 Şubat’ı yaptıktan sonra kendilerini öyle güçlü görüyorlardı ki 28 Şubat 100 yıl sürecek diyorlardı
Bunlar keramet sahibiydiler..
Kerametlerini gördük, yalancının mumu yatsıya kadar yandı
Şahsımın siyasi hayatımı bitirdiklerine öyle emindiler ki….
SAVCI DAVAYI AÇTIĞINDA BEN ŞOK OLDUM
Çok iyi tanıdığınız bir savcı benimle ilgili 146. Maddeden davayı açtığında ben şok oldum
3 saat ifade, sonra nöbetçi hakimin karşısına çıktım. Yüzünde tebessüm vardı. O biraz
İdamın isteniyor deyince, orada şaşırdım, neydi bu falan dedim
İstenen şeyin pek de uyumlu olmadığını gördüm
Belediye başkanı olarak yaptıklarımı anlattım, ardından hamdolsun takipsizlik kararı geldi
Kaderin üzerinde bir kader vardır…
O BİR KIRILMA NOKTASIYDI
Bu millet 28 Şubatların değil kendi iradesinin bin yıl süreceğini her fırsatta dile getirmiştir
2007’de 27 Nisan bildirisinde bu duruşu sergiledik
Bu duruş sergilenmeseydi geri vitese takılsaydı bugün burada olmazdık
27 Nisan bildirisi cevabını alınca o bir kırılma noktasıydı, devran farklı dönmeye başladı
Kamuoyunda bilinen bilinmeyen bütün olaylarda bu duruşu sergiledik
Milletimizin güçlenmesini sadece içerideki odaklar değil, dışarıdaki odaklar da çok engellemeye çalışıyor
Şu anda bitti sanmayın, bu süreç hala devam ediyor
BAŞKANLIK SİSTEMİ
Bir daha kimse 28 Şubat’a, 17-25 Aralık’a teşebbüs edemesin diye Yeni Anayasa diyoruz başkanlık sistemi diyoruz
Çatışmalardan beslenenlerin önünü kesmek için başkanlık sistemi diyoruz
Bir avuç imtiyazlı tarafından yağmalanamasın diye bu değişimi istiyoruz
İsviçre’de, Avusturya’da müslümanların hayatını etkileyecek düzenlemeler yapılıyor
Sanki müslümanların lehine yapılıyor, alakası yok
Kendi kendilerine toplanıyorlar bir yasa çıkarıyorlar
Almanya’da İslam resmi din değil ama Avusturya’da resmi din
Güzel bir süreç vardı, ama şimdi gelinen süreç çok iyi bir süreç değil
Samimiyetlerini göreceğiz
AB diyeceksiniz, sonra ters adımlar atacaksınız
Olay farklı bir zemine kayıyor
Bu ülkelerde yeni 28 Şubat’lar üretiliyor
Burada yaşayan vatandaşlarımız için başkanlık sistemi istiyoruz
ALLAH BİR DAHA BU MİLLETE 28 ŞUBAT'LAR YAŞATMASIN
28 Şubat’tan başlayan meseleler nerelere geldi
Ama unutmayın! Düşmez kalkmaz sadece Allah’tır
Her şey değişir, istikametimizi kaybetmezsek gerisi kolaydır
Bugün dinledik işte…
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır…
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır…
Sizler işte yenilgi yenilgi büyüyen zaferin isimlerisiniz…
28 Şubat’ı yapanları belki milletimiz hatırlamıyor bile
Ama bizler ve sizler işte buradayız ayaktayız…
Allah bir daha bu millete 28 Şubat’lar yaşatmasın
(hürriyet.com.tr)
(hürriyet.com.tr)
"Deniz hep 25 yaşında"
Deniz Gezmiş'in doğum günü, Ataşehir Deniz Gezmiş Parkı'ndaki heykelinin önünde kutlandı. 6 Mayıs 1972 tarihinde 2 arkadaşıyla beraber idam edilen Deniz Gezmiş yaşasaydı bugün 68 yaşında olacaktı. Türk devrimci hareketin simgelerinden biri olarak tanınan ve Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan ile birlikte idam edilen Deniz Gezmiş 68. Yaş günü sebebiyle anıldı. Sosyal medyada en çok paylaşılan videolardan biri ise Gezmiş'in idam kararının yüzüne okunduğu o anlar oldu...
25 yaşında idam edilen Deniz Gezmiş'in bugün doğum günü. Türk devrimci hareketin simgelerinden biri olan Deniz Gezmiş, 68.yaş gününde anılıyor. 1968 yılında Amerikan 6. Filosunu protesto edip 1971 yılında da 4 Amerikan askerini kaçıran Deniz Gezmiş ve arkadaşları Sivas’ın Şarkışla ilçesinde yakalanmışlardı.
Yakalanmasının ardından idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 sabahı Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edilmişti.
"DENİZ HEP 25 YAŞINDA"
Ağabeyi Bora Gezmiş ve sevenleri Türkiye'deki ilk ve tek heykelinin önünde bir araya geldi. Heykelin önüne yerleştirilen 25 adet mumu yaktılar, güvercin uçurdular. Sosyal Dönüşüm Vakfı Girişimi Sözcüsü Gamze Akkuş İlgezdi, "Devrim denen uzun koşunun en güzel 100 metresini koşan Deniz hep 25 yaşında bizim için" diyerek sözü Ağabeyi Bora Gezmiş'e bıraktı.
Bora Gezmiş, "Bana bir gün heykeli dikilecek dediklerinde, inanmamıştım. Şimdi gençleri zaman zaman buraya getiriyorum. Onlara Deniz'i anlatıyorum. Bu halk için yapılan hiçbir şeyi halk unutmuyor. Kardeşimin boşuna ölmediğini biliyorum" dedi.
Deniz Gezmiş’in babasına yazdığı son mektup…
“Baba,
Mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye’de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş. Merkez Cezaevi”
25 yaşında idam edilen Deniz Gezmiş'in bugün doğum günü. Türk devrimci hareketin simgelerinden biri olan Deniz Gezmiş, 68.yaş gününde anılıyor. 1968 yılında Amerikan 6. Filosunu protesto edip 1971 yılında da 4 Amerikan askerini kaçıran Deniz Gezmiş ve arkadaşları Sivas’ın Şarkışla ilçesinde yakalanmışlardı.
Yakalanmasının ardından idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 sabahı Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edilmişti.
"DENİZ HEP 25 YAŞINDA"
Ağabeyi Bora Gezmiş ve sevenleri Türkiye'deki ilk ve tek heykelinin önünde bir araya geldi. Heykelin önüne yerleştirilen 25 adet mumu yaktılar, güvercin uçurdular. Sosyal Dönüşüm Vakfı Girişimi Sözcüsü Gamze Akkuş İlgezdi, "Devrim denen uzun koşunun en güzel 100 metresini koşan Deniz hep 25 yaşında bizim için" diyerek sözü Ağabeyi Bora Gezmiş'e bıraktı.
Bora Gezmiş, "Bana bir gün heykeli dikilecek dediklerinde, inanmamıştım. Şimdi gençleri zaman zaman buraya getiriyorum. Onlara Deniz'i anlatıyorum. Bu halk için yapılan hiçbir şeyi halk unutmuyor. Kardeşimin boşuna ölmediğini biliyorum" dedi.
Deniz Gezmiş’in babasına yazdığı son mektup…
“Baba,
Mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye’de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş. Merkez Cezaevi”
16 yaşındaki genci öpen kadına ceza!
Almanya’dan Adana’ya gelen uçakta 16 yaşındaki genci öpen kadına bin 500 lira para cezası verildi
Almanya’dan Adana’ya gelen uçakta 16 yaşındaki genci öpen kadına bin 500 lira para cezası verildi.
İddiaya göre, babası Almanya’da olan ancak Adana’da yaşayan 16 yaşındaki A.J. babasını görmek için Almanya’ya gitti. Yaklaşık 15 gün kaldıktan sonra memleketine dönmek üzere Adana uçağına bindi. Bu arada annesi Mersin’de olan ancak Almanya’da yaşayan 43 yaşındaki V.M. de annesini görmeye gelmek için aynı uçağa bindi. 16 yaşındaki erkek çocuğu uçakta V.M.’nin yanındaki koltukta yoluculuk yapmaya başladı. Bu arada V.M. uçağa bindikten sonra sözle erkek çocuğu taciz etmeye başladı. Hem Almanca hem Türkçe çocuğa kendisini öpmek istediğini söyledi. Ancak çocuk kadının söylediklerini duymazlıktan geldi. Bunun üzerine sinirlenen kadın çocuğu zorla öptü. Çocuk yanındakilerden ve uçakta bulunan bir akrabasından yardım istedi. Bunun üzerine hostesler gelerek kadını başka bir yere götürdü. A.J., uçak Adana Havalimanı’na indiğinde polisin yanına giderek kadından şikayetçi oldu. Bunun üzerine kadın, "çocuğa cinsel istismardan" ahlak polisleri tarafından gözaltına alındı. Kadın, ifadesinde uçağa binmeden önce çok alkol aldığını uçakta ne yaptığını hatırlamadığını söyledi. Taciz zanlısı kadın, daha sonra adliyeye sevk edildi. Savcının karşısına çıkan kadın bin 500 lira para cezasına çarptırılarak serbest bırakıldı.(milliyet.com.tr)
Almanya’dan Adana’ya gelen uçakta 16 yaşındaki genci öpen kadına bin 500 lira para cezası verildi.
İddiaya göre, babası Almanya’da olan ancak Adana’da yaşayan 16 yaşındaki A.J. babasını görmek için Almanya’ya gitti. Yaklaşık 15 gün kaldıktan sonra memleketine dönmek üzere Adana uçağına bindi. Bu arada annesi Mersin’de olan ancak Almanya’da yaşayan 43 yaşındaki V.M. de annesini görmeye gelmek için aynı uçağa bindi. 16 yaşındaki erkek çocuğu uçakta V.M.’nin yanındaki koltukta yoluculuk yapmaya başladı. Bu arada V.M. uçağa bindikten sonra sözle erkek çocuğu taciz etmeye başladı. Hem Almanca hem Türkçe çocuğa kendisini öpmek istediğini söyledi. Ancak çocuk kadının söylediklerini duymazlıktan geldi. Bunun üzerine sinirlenen kadın çocuğu zorla öptü. Çocuk yanındakilerden ve uçakta bulunan bir akrabasından yardım istedi. Bunun üzerine hostesler gelerek kadını başka bir yere götürdü. A.J., uçak Adana Havalimanı’na indiğinde polisin yanına giderek kadından şikayetçi oldu. Bunun üzerine kadın, "çocuğa cinsel istismardan" ahlak polisleri tarafından gözaltına alındı. Kadın, ifadesinde uçağa binmeden önce çok alkol aldığını uçakta ne yaptığını hatırlamadığını söyledi. Taciz zanlısı kadın, daha sonra adliyeye sevk edildi. Savcının karşısına çıkan kadın bin 500 lira para cezasına çarptırılarak serbest bırakıldı.(milliyet.com.tr)
27 Şubat 2015 Cuma
Erdoğan'a hakaretten tutukluydu...
İzmir’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Parti Meclisi Üyesi ve Birleşik Haziran Hareketi (BHH) İzmir İl Koordinasyon Kurulu üyesi Onur Kılıç, avukatlarının itirazı üzerine nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Onur Kılıç tahliye olur olmaz öğretmen olan annesine koştu.
Onur Kılıç bu mutlu anını sosyal paylaşım sitesinden paylaştı.
Onur Kılıç tahliye olur olmaz öğretmen olan annesine koştu.
Onur Kılıç bu mutlu anını sosyal paylaşım sitesinden paylaştı.
Soma'dan kötü haber
Soma'da Eynez Bölgesi'nde faaliyet gösteren İmbat Madeni'nde Yusuf Çakıroğlu adlı işçi başına topan (yığın) düşmesi sonucu hayatını kaybetti.
İmbat Madeni'nde çalışmalar dururken 1980 doğumlu Çakıroğlu'nun Bergamalı olduğu öğrenildi.
İstanbul çiçek açtı: 32 milyon TL!
Belediyenin, İstanbul'da yolların kenarlarındaki duvarlara ve elektrik direklerine çiçek dikmek için 32 milyon lira harcadığı ortaya çıktı. Belediye meclisi üyeleri "Bu kadar para İstanbul'un başka sorunlarına harcanabilirdi" dedi.
İstanbul 'da yeşil alanların yapılaşmaya kurban edildiği ve her geçen gün biraz daha azaldığı muhalefetin şehir yönetimine karşı en önemli eleştirisi... İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise 'duvarları bile' yeşillendirerek bu eleştirilere karşılık vermeye çalışıyor. Her yıl dikilen lalelere harcanan paralar tartışılırken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi şimdi de ‘Duvarbahçe’ ve elektrik direklerine ‘modüler saksı’ projelerini geliştirdi. ‘Duvarbahçe’ projesi ile yolların kenarlarındaki duvarlar çiçek açarken, ‘modüler saksı’ projesi ile de yolların aydınlatılmasını sağlayan elektrik direkleri çiçeklendiriliyor. Böylece kente yeşil bir görünüm veriliyor. Duvar ve direklere çiçek projelerine ne kadar para harcandığı ise merak konusuydu.
MALİYET SORU ÖNERGESİYLE ORTAYA ÇIKTI
CHP ’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis üyeleri Hüseyin Sağ ve Hakkı Sağlam, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın yanıtlaması istemiyle meclise konuyla ilgili bir soru önergesi verdi. CHP’liler verdikleri soru önergesinde, duvar ve saksıda çiçek uygulaması için belediye bütçesinden ne kadar para harcandığını ve projelerin kaç yıldır uygulandığını sordular. CHP’lilerin soru önergesine İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Başkan Kadir Topbaş imzalı bir cevap verdi. Belediyeden önergeye verilen cevapta direklere saksı uygulamasının 2009, duvarlara çiçek uygulamasının ise 2011 yılından itibaren yaşama geçirildiği ve her iki proje için bugüne kadar toplam 32 milyon lira para harcandığı dile getirildi.
ELEKTRİK DİREĞİNE SAKSI İÇİN 20 MİLYON
Belediyenin soru önergesine verdiği yanıtta ‘Modüler saksı’ (elektrik direklerine ve korkuluklara asılan çiçekler) uygulamasının 2009 yılında başladığı belirtildi. Çiçeklerin asılma süreci ve fiyatı ile ilgili ise şunlar dile getirildi: “Ocak ayında saksıya dikilen çiçekler nisan ayına kadar büyütülüyor, daha sonra ise nisanda direklere asılıp aralık ayında ise sökülüyor. Taksim’den Edirnekapı Şehitliği’ne, Kadıköy’den Şile’ye kadar 14 bin 981 saksı elektrik direkleri ve korkuluklara asılıyor. Saksı çiçekler için ihaleyi alan firmaya 2009 yılında 745 bin 938 lira ödenirken, 2010 yılında 617 bin 358 lira ödendi. 2011 yılında 2 milyon 951 bin, 2012 yılında 4 milyon 774 bin, 2013 yılında 4 milyon 77 bin, 2014 yılında ise 5 milyon 498 bin lira olmak üzere 6 yılda yaklaşık 20 milyon lira ödeme yapıldı."
'DUVARBAHÇE' İÇİN 12 MİLYON
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin verilerine göre İstanbul’daki yol kenarlarındaki duvarların çiçeklendirildiği ‘Duvarbahçe’ uygulaması 2011 yılında başladı. Atatürk Havalimanı’ndan Gezi Parkı’na, Altunizade’den Sahiba Gökçen Havalimanı’na kadar 10 bin 964 metrekare duvara çiçek dikiliyor. Duvarlara çiçek dikilmesi için 2011 yılında 584 bin 726 lira harcanırken, bu rakam 2012 yılında 1 milyon 540 bin liraya çıktı. 2013 yılında 2 milyon 43 bin 965 lira harcama yapılırken, 2014 yılında ise 7 milyon 681 bin 833 lira olmak üzere 4 yılda toplam 12 milyon lira para harcandı.
İSTANBUL’UN DAHA ÖNEMLİ SORUNLARI VAR
Soru önergesini veren CHP’li meclis üyeleri ise Radikal'e yaptıkları açıklamada, İstanbul’un trafikten, depreme sosyal yaşama kadar birçok sorunu olduğunu dile getirerek bu kadar yüklü paranın İstanbul’un daha önemli sorunlarına harcanabileceğini söyledi.
MALİYET SORU ÖNERGESİYLE ORTAYA ÇIKTI
CHP ’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis üyeleri Hüseyin Sağ ve Hakkı Sağlam, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın yanıtlaması istemiyle meclise konuyla ilgili bir soru önergesi verdi. CHP’liler verdikleri soru önergesinde, duvar ve saksıda çiçek uygulaması için belediye bütçesinden ne kadar para harcandığını ve projelerin kaç yıldır uygulandığını sordular. CHP’lilerin soru önergesine İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Başkan Kadir Topbaş imzalı bir cevap verdi. Belediyeden önergeye verilen cevapta direklere saksı uygulamasının 2009, duvarlara çiçek uygulamasının ise 2011 yılından itibaren yaşama geçirildiği ve her iki proje için bugüne kadar toplam 32 milyon lira para harcandığı dile getirildi.
ELEKTRİK DİREĞİNE SAKSI İÇİN 20 MİLYON
Belediyenin soru önergesine verdiği yanıtta ‘Modüler saksı’ (elektrik direklerine ve korkuluklara asılan çiçekler) uygulamasının 2009 yılında başladığı belirtildi. Çiçeklerin asılma süreci ve fiyatı ile ilgili ise şunlar dile getirildi: “Ocak ayında saksıya dikilen çiçekler nisan ayına kadar büyütülüyor, daha sonra ise nisanda direklere asılıp aralık ayında ise sökülüyor. Taksim’den Edirnekapı Şehitliği’ne, Kadıköy’den Şile’ye kadar 14 bin 981 saksı elektrik direkleri ve korkuluklara asılıyor. Saksı çiçekler için ihaleyi alan firmaya 2009 yılında 745 bin 938 lira ödenirken, 2010 yılında 617 bin 358 lira ödendi. 2011 yılında 2 milyon 951 bin, 2012 yılında 4 milyon 774 bin, 2013 yılında 4 milyon 77 bin, 2014 yılında ise 5 milyon 498 bin lira olmak üzere 6 yılda yaklaşık 20 milyon lira ödeme yapıldı."
'DUVARBAHÇE' İÇİN 12 MİLYON
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin verilerine göre İstanbul’daki yol kenarlarındaki duvarların çiçeklendirildiği ‘Duvarbahçe’ uygulaması 2011 yılında başladı. Atatürk Havalimanı’ndan Gezi Parkı’na, Altunizade’den Sahiba Gökçen Havalimanı’na kadar 10 bin 964 metrekare duvara çiçek dikiliyor. Duvarlara çiçek dikilmesi için 2011 yılında 584 bin 726 lira harcanırken, bu rakam 2012 yılında 1 milyon 540 bin liraya çıktı. 2013 yılında 2 milyon 43 bin 965 lira harcama yapılırken, 2014 yılında ise 7 milyon 681 bin 833 lira olmak üzere 4 yılda toplam 12 milyon lira para harcandı.
İSTANBUL’UN DAHA ÖNEMLİ SORUNLARI VAR
Soru önergesini veren CHP’li meclis üyeleri ise Radikal'e yaptıkları açıklamada, İstanbul’un trafikten, depreme sosyal yaşama kadar birçok sorunu olduğunu dile getirerek bu kadar yüklü paranın İstanbul’un daha önemli sorunlarına harcanabileceğini söyledi.
Türkiye'nin ilk trans milletvekili adayı
Muhalefet kanadında dönüm noktası olarak görülen haziran seçimleri için adaylar ince elenip sık dokunuyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun kaderini belirleyecek seçimlerde CHP'de en çok dikkat çeken adaylardan biri de CHP İstanbul 3. Bölgeden milletvekili aday adayı olan Niler Albayrak...
Albayrak'ı diğer aday adaylarından farklı kılan bir özelliği var. Albayrak, Türkiye'nin ilk transeksüel kadın milletvekili adayı olma özelliğini taşıyor.
ADAYLIK BAŞVURU BELGESİNİ ALDI
Türkiye'deki tüm Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transgender ve İnterseks Birliği'nin desteğini aldığını belirten Albayrak, adaylık başvuru belgesini aldıktan sonra seçim için startı verdi.
Albayrak'ı diğer aday adaylarından farklı kılan bir özelliği var. Albayrak, Türkiye'nin ilk transeksüel kadın milletvekili adayı olma özelliğini taşıyor.
ADAYLIK BAŞVURU BELGESİNİ ALDI
Türkiye'deki tüm Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transgender ve İnterseks Birliği'nin desteğini aldığını belirten Albayrak, adaylık başvuru belgesini aldıktan sonra seçim için startı verdi.
Etiketler:
chp,
eşcinsel,
haber,
milletvekili,
seçim
26 Şubat 2015 Perşembe
Hayri İnönü: Kolaysa Atatürk'e laf atsınlar
İsmet İnönü'nün torunu Hayri İnönü AK Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu'nun sosyal medya paylaşımı üzerine hurriyet.com.tr'ye bir açıklamada bulundu.
İnönü, "Kale bile almıyorum. Değersiz, palavra çünkü. Reklam arasında kendi reklamını yapıyor. Tekrar aday olmak istiyor her halde. Dönüp dolaşıp İnönü’ye laf atıyorlar. Atatürk’e laf atamıyorlar çünkü. Kolaysa Atatürk’e laf atsınlar bakalım" diye konuştu.
İnönü, "Kale bile almıyorum. Değersiz, palavra çünkü. Reklam arasında kendi reklamını yapıyor. Tekrar aday olmak istiyor her halde. Dönüp dolaşıp İnönü’ye laf atıyorlar. Atatürk’e laf atamıyorlar çünkü. Kolaysa Atatürk’e laf atsınlar bakalım" diye konuştu.
Tülay Babuşçu'nun sözlerine CHP'den tepki: Bu yapılan hainlik
AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu'nun Twitter hesabı üzerinden paylaştığı, Türkiye'nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye hakaret eden tweete, CHP'den tepki sert oldu.
CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Hürriyet'e yaptığı açıklamada, "Ömrü cephelerde geçmiş, hayatını hiçe sayarak, bu yurt ve halk uğruna mücadele etmiş bir milli kahramana kahpe demek, ihanettir, hainliktir" dedi. Erdoğdu, AKP'nin de bu paylaşım konusunda milletvekili Babuşçu hakkında harekete geçmesini beklediklerini vurgulayarak, "AKP'den bu paylaşıma disiplin cezası bekliyoruz. Aksi halde AKP de bu suçun koruyucusu ve iştirakçisidir" dedi.
"İKİNCİ HAKARET"
Tülay Babuşçu'nun daha önce Türkiye Cumhuriyeti için "reklam arası" ifadesini kullanmasına atıf yapan Erdoğdu, şöyle konuştu;
"Bu kadının yaptığı ikinci hakarettir bu. Merhum İsmet İnönü'nün hatırasını bu şekilde kirletmeye çalışmak ve toplumu bunun üzerinden bölmeye çalışmak, açıkça halk düşmanlığı, insanlıktan yoksun olmaktır. Sadece İsmet Paşa için değil ,ebediyete intikal etmiş tüm siyasetçilere nezaket ve hürmetle davranmamız gerekirken, milletvekili aday adaylığı sürecinde bu kadar küçülen ,basitleşen, bayağılaşan kadınla ilgili AKP'den hangi disiplin cezasını vereceğini bekliyoruz. Aksi takdirde AKP yönetimi de bu suçun koruyucusu ve iştirak edeni ve koruyucusudur."
"BUNU ANCAK MİLLİ DÜŞMANLAR SÖYLER..."
Böyle bir sözü ancak "Türkiye'nin milli düşmanlarının söyleyebileceğini" de söyleyen Erdoğdu, şöyle dedi;
"Memleketin dört bir tarafı, yedi düvel tarafından işgal edildiği bir sırada, canını riske atarak, bu memleketi kurtarmak için direnişi sağlayan, vatanı kurtaran, devlet kuran ve bugün bağımsızlığımızın sebeplerinden biri olan milli kahramanlar için bunu söyleyebilmek, ancak milli düşmanlardan beklenecek bir şeydir. Tarihimizi azıcık okusa, bu küstahlığı gösteremezdi. Halkımız bunun hesabını soracaktır. Biz de bunun hesabını soracağız ve takipçisi olacağız."Hürriyet
CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Hürriyet'e yaptığı açıklamada, "Ömrü cephelerde geçmiş, hayatını hiçe sayarak, bu yurt ve halk uğruna mücadele etmiş bir milli kahramana kahpe demek, ihanettir, hainliktir" dedi. Erdoğdu, AKP'nin de bu paylaşım konusunda milletvekili Babuşçu hakkında harekete geçmesini beklediklerini vurgulayarak, "AKP'den bu paylaşıma disiplin cezası bekliyoruz. Aksi halde AKP de bu suçun koruyucusu ve iştirakçisidir" dedi.
"İKİNCİ HAKARET"
Tülay Babuşçu'nun daha önce Türkiye Cumhuriyeti için "reklam arası" ifadesini kullanmasına atıf yapan Erdoğdu, şöyle konuştu;
"Bu kadının yaptığı ikinci hakarettir bu. Merhum İsmet İnönü'nün hatırasını bu şekilde kirletmeye çalışmak ve toplumu bunun üzerinden bölmeye çalışmak, açıkça halk düşmanlığı, insanlıktan yoksun olmaktır. Sadece İsmet Paşa için değil ,ebediyete intikal etmiş tüm siyasetçilere nezaket ve hürmetle davranmamız gerekirken, milletvekili aday adaylığı sürecinde bu kadar küçülen ,basitleşen, bayağılaşan kadınla ilgili AKP'den hangi disiplin cezasını vereceğini bekliyoruz. Aksi takdirde AKP yönetimi de bu suçun koruyucusu ve iştirak edeni ve koruyucusudur."
"BUNU ANCAK MİLLİ DÜŞMANLAR SÖYLER..."
Böyle bir sözü ancak "Türkiye'nin milli düşmanlarının söyleyebileceğini" de söyleyen Erdoğdu, şöyle dedi;
"Memleketin dört bir tarafı, yedi düvel tarafından işgal edildiği bir sırada, canını riske atarak, bu memleketi kurtarmak için direnişi sağlayan, vatanı kurtaran, devlet kuran ve bugün bağımsızlığımızın sebeplerinden biri olan milli kahramanlar için bunu söyleyebilmek, ancak milli düşmanlardan beklenecek bir şeydir. Tarihimizi azıcık okusa, bu küstahlığı gösteremezdi. Halkımız bunun hesabını soracaktır. Biz de bunun hesabını soracağız ve takipçisi olacağız."Hürriyet
AK Partili Babuşçu’dan olay paylaşım
AK Parti Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu, Cumhuriyetin “reklam arası” olduğu şeklindeki büyük tepki çeken Twitter mesajının ardından çok tartışılacak yeni bir paylaşımda bulundu. AK Parti’den yeniden aday adayı olan Babuşçu, “BAŞKAN RTE” adlı Twitter kullanıcısının “Bizans dostu kahpe İsmet İnönü” başlıklı tweetini paylaştı.
Babuşçu’nun paylaştığı Twitt’te, Dr. Mehmet Hakan Sağlam’ın yazdığı öne sürülen şu mesaj yer aldı:
“Masa başında toprak nasıl kaybedilir içimizdeki hainleri anlatalım; Lozan Barış Antlaması madde 129: Türk hükümetince Anzak (Arıburnu) bölgesindeki toprak parçaları İngiliz İmparatorluğuna bırakılacaktır... Evet, uğruna 253 bin şehit verdiğimiz Arıburnu İsmet İnönü tarafından İngiltere toprağı haline getirilmiştir. Gelibolu Arıburnu sahilinde Türk devleti asker bulunduramaz, hiçbir şey inşa edemez. İnanmayan Geziciler, ulusalcılar, CHP’liler Lozan Antlaşmasının 129. maddesini okusun da Lozan’ın başarı mı yoksa hezimet mi olduğunu öğrensin. Cumhuriyetin lider sultası Lozan’da; Suriye, Mısır, Irak, Filistin, Kudüs, Yemen, Cezayir, Libya, 12 Adalar ve Balkanları verip geldi.”
''REKLAM ARASI BİTTİ''
Babuşçu daha önce de Twitter hesabından Cumhuriyeti kastederek, “Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 yıllık reklam arası sona erdi” mesajı atmıştı. Bu mesajı büyük tepki çeken Babuşçu, “Aradaşlar reklam arası bitti, film başladı ve isteseniz de istemeseniz de 2023’te vizyona girecek” mesajı da atmıştı. (kaynak:hürriyet.com.tr)
Babuşçu’nun paylaştığı Twitt’te, Dr. Mehmet Hakan Sağlam’ın yazdığı öne sürülen şu mesaj yer aldı:
“Masa başında toprak nasıl kaybedilir içimizdeki hainleri anlatalım; Lozan Barış Antlaması madde 129: Türk hükümetince Anzak (Arıburnu) bölgesindeki toprak parçaları İngiliz İmparatorluğuna bırakılacaktır... Evet, uğruna 253 bin şehit verdiğimiz Arıburnu İsmet İnönü tarafından İngiltere toprağı haline getirilmiştir. Gelibolu Arıburnu sahilinde Türk devleti asker bulunduramaz, hiçbir şey inşa edemez. İnanmayan Geziciler, ulusalcılar, CHP’liler Lozan Antlaşmasının 129. maddesini okusun da Lozan’ın başarı mı yoksa hezimet mi olduğunu öğrensin. Cumhuriyetin lider sultası Lozan’da; Suriye, Mısır, Irak, Filistin, Kudüs, Yemen, Cezayir, Libya, 12 Adalar ve Balkanları verip geldi.”
''REKLAM ARASI BİTTİ''
Babuşçu daha önce de Twitter hesabından Cumhuriyeti kastederek, “Osmanlı İmparatorluğu’nun 90 yıllık reklam arası sona erdi” mesajı atmıştı. Bu mesajı büyük tepki çeken Babuşçu, “Aradaşlar reklam arası bitti, film başladı ve isteseniz de istemeseniz de 2023’te vizyona girecek” mesajı da atmıştı. (kaynak:hürriyet.com.tr)
Etiketler:
ak parti,
haber,
manisa,
milletvekili,
twitter
Ornella Muti'ye şok ceza
İtalyan mahkemelerinden ilginç karar… Eski Başbakan Silvio Berlusconi davalarından bu yana belki de en çok yankı uyandıran hükmünü kuran yargı, ünlü aktris Ornella Muti’yi 2010’da Putin’in düzenlediği bir hayır gecesine katıldığı için sekiz ay hapis cezasına çarptırdı.
2010’da yaşanan ve mahkemeye intikal eden olay şöyle gelişmişti:
Ornella Muti’nin, Pordenone Kasaba Tiyatrosu’nda sahnelenen “L’Ebreo” temsilinde rol alması gerekiyordu. Ancak sanatçı doktordan “larenjit” raporu alarak sahneye çıkamayacağını tiyatro yönetimine bildirdi.
Aradan birkaç gün geçince Ornella’nın “hasta” olduğunu beyan ettiği sırada Rusya’nın St. Petersburg şehrinde dönemin Başbakanı Vladimir Putin’in düzenlediği hayır gecesinde boy gösterdiği resimlerden saptandı.
Ornella Muti'nin gençlik yıllarından bir kare.
Bunun üzerine İtalya’daki tiyatro Ornella’nın sahtekârlık yaptığına kanaat getirerek mahkemeye başvurdu.
Davayı önceki gün karara bağlayan mahkeme, Ornella Muti’nin sahtekârlık yaparak tiyatroyu zarara soktuğu yönünde karar verirken, sanatçıyı sekiz ay hapis ve 600 euro para cezasına çarptırdı. Mahkeme kararında son anda bir değişiklik yaparak sekiz aylık hapis cezasını 30 bin euro para cezasına çevirdi.
2010’da yaşanan ve mahkemeye intikal eden olay şöyle gelişmişti:
Ornella Muti’nin, Pordenone Kasaba Tiyatrosu’nda sahnelenen “L’Ebreo” temsilinde rol alması gerekiyordu. Ancak sanatçı doktordan “larenjit” raporu alarak sahneye çıkamayacağını tiyatro yönetimine bildirdi.
Aradan birkaç gün geçince Ornella’nın “hasta” olduğunu beyan ettiği sırada Rusya’nın St. Petersburg şehrinde dönemin Başbakanı Vladimir Putin’in düzenlediği hayır gecesinde boy gösterdiği resimlerden saptandı.
Ornella Muti'nin gençlik yıllarından bir kare.
Bunun üzerine İtalya’daki tiyatro Ornella’nın sahtekârlık yaptığına kanaat getirerek mahkemeye başvurdu.
Davayı önceki gün karara bağlayan mahkeme, Ornella Muti’nin sahtekârlık yaparak tiyatroyu zarara soktuğu yönünde karar verirken, sanatçıyı sekiz ay hapis ve 600 euro para cezasına çarptırdı. Mahkeme kararında son anda bir değişiklik yaparak sekiz aylık hapis cezasını 30 bin euro para cezasına çevirdi.
Can Dündar ifade veriyor
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, hakkında açılan bir soruşturma ve yargılandığı iki davada ifade vermek üzere İstanbul Adalet Sarayı’na geldi.
Can Dündar, adliye girişinde yaptığı açıklamada yargılandığı iki duruşma ve hakkında açılan soruşturmada ifade vermek üzere adliyeye geldiğini söyledi. Dündar açıklamasında, “Gazetecilik hayatında mesleğin fıtratından sayılan bir şey olmaya başladı yargılanmak. Ben de bugün 17 ve 25 Aralık soruşturmasına dair yazdığım haberler ve yazı dizileriyle ilgili hem ifade vermeye hem de yargılanmaya geldim. İki duruşmam var peş peşe, bir de ifade vereceğim bir soruşturmada” dedi.
Dündar, 17 Aralık soruşturmasını yürüten Savcı Celal Kara ile yaptığı röportajda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılmış ve ifadeye çağırılmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’a gazetedeki köşe yazısında alenen hakaret ettiği iddiasıyla İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Can Dündar hakkında geçtiğimiz ay zorla getirilme kararı çıkarılmıştı. Dündar, ayrıca İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde de “hakaret” suçlamasından yargılanıyor.
Can Dündar, adliye girişinde yaptığı açıklamada yargılandığı iki duruşma ve hakkında açılan soruşturmada ifade vermek üzere adliyeye geldiğini söyledi. Dündar açıklamasında, “Gazetecilik hayatında mesleğin fıtratından sayılan bir şey olmaya başladı yargılanmak. Ben de bugün 17 ve 25 Aralık soruşturmasına dair yazdığım haberler ve yazı dizileriyle ilgili hem ifade vermeye hem de yargılanmaya geldim. İki duruşmam var peş peşe, bir de ifade vereceğim bir soruşturmada” dedi.
Dündar, 17 Aralık soruşturmasını yürüten Savcı Celal Kara ile yaptığı röportajda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılmış ve ifadeye çağırılmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’a gazetedeki köşe yazısında alenen hakaret ettiği iddiasıyla İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Can Dündar hakkında geçtiğimiz ay zorla getirilme kararı çıkarılmıştı. Dündar, ayrıca İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde de “hakaret” suçlamasından yargılanıyor.
Emine Erdoğan: Kimsesiz kalmış çocuklara sahip çıkın
Cumhurbaşkanlığı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, 2012 yılından itibaren himayesinde gerçekleşen Gönül Elçileri Projesi kapsamında 81 ilden gelen vali eşlerine Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir öğle yemeği verdi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yürütülen Gönül Elçileri Projesi’nin alt çalışması olan koruyucu aile projesinin önemine değinerek başladığı konuşmasında, ilk günden bu yana korunmaya muhtaç 4109 çocuğun sıcak bir yuvaya kavuştuğunu söyledi.
Şefkat ve merhamete muhtaç çocukların koruyucu ailelerle buluşmasında köprü vazifesi üstlendikleri için vali eşlerine teşekkür eden Emine Erdoğan, gönüllülüğün anlam ve önemine değindi. Ayrıca koruyucu ailelere özel olarak teşekkür etti. ‘Onlar, küçük yaşta yetim ve öksüz kalmış bir Peygamber’in takipçileri olarak, yetimin halinden anladılar, öksüze, kimsesize kucak açtılar. Mayasında şefkat ve merhamet olan bir medeniyetin varisleri olduklarını, en güzel şekilde ortaya koydular. Sayıları 3354 olan koruyucu ailelerimizin, her birine tek tek teşekkür ediyorum. Ve sayılarının artmasını diliyorum.’ dedi.
"KİMSESİZ KALMIŞ EVLATLARIMIZA SAHİP ÇIKIN"
Koruyucu aile projesinin sınırları aşmasını arzu ettiğini de söyleyen Emine Erdoğan, Avrupa’da yaşayan yurttaşlara da seslenerek, "Anne-babalarını kaybetmiş, kimsesiz kalmış evlatlarımıza, oralarda sahip çıkın. Şefkat ve merhamete muhtaç çocuklarımıza, gurbette ikinci bir gurbet yaşatmayın. Onları farklı inançlara, farklı geleneklere, farklı kültürlere mecbur bırakmayın. Koruyucu aile olma misyonunu, orada sizler de icra edin" dedi.
Vali eşlerinden 81 ilde Gönül Elçiliği Projesi kapsamında devletin sıcak elini kimsesizlere uzatmalarını isteyen Erdoğan, "Kimsesiz tek bir çocuğun bile, başı hiç okşanmadan büyümesi, bizim, hepimizin üzerinde ağır bir vebaldir" dedi.
Emine Erdoğan, Milletin Sarayı’nda yapılan bu ilk vali eşleri buluşmasının anısına, ‘Çocuklarımız için seferber olduğumuz gibi, onların gelecekte yaşayacağı çevre, soluyacağı hava için de seferber olalım’ diyerek, yeni bir projenin de ilk adımını attı.
"BAHARI, FİDANLARIMIZI TOPRAKLA BULUŞTURARAK, TOPRAĞIN BEREKETİNE EKEREK KARŞILAYALIM"
Vali eşlerini, 21 Mart Dünya Ormancılık günü ve haftasında ‘Bereket Ormanları’ adıyla 81 ilde 100 bin fidan dikerek orman alanı oluşturmaya davet etti. Bu çerçevede davete katılan tüm misafirlere sembolik olarak birer fidan hediye edildi. Emine Erdoğan, ‘Baharı, fidanlarımızı toprakla buluşturarak, geleceğe dair umutlarımızı, toprağın bereketine ekerek karşılayalım. Ormanların getireceği yağmurlar, toprağımızın bereketini artırsın ve bu döngü, çocuklarımızın geleceğini inşa etsin. Yeşilin binbir tonu ülkemizi kuşatsın” sözleriyle konuşmasına son verdi.
Toplantıya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, milletvekilleri ve İçişleri Bakanı’nın eşi Gülseren Ala’da katıldı. (Medyafaresi)
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yürütülen Gönül Elçileri Projesi’nin alt çalışması olan koruyucu aile projesinin önemine değinerek başladığı konuşmasında, ilk günden bu yana korunmaya muhtaç 4109 çocuğun sıcak bir yuvaya kavuştuğunu söyledi.
Şefkat ve merhamete muhtaç çocukların koruyucu ailelerle buluşmasında köprü vazifesi üstlendikleri için vali eşlerine teşekkür eden Emine Erdoğan, gönüllülüğün anlam ve önemine değindi. Ayrıca koruyucu ailelere özel olarak teşekkür etti. ‘Onlar, küçük yaşta yetim ve öksüz kalmış bir Peygamber’in takipçileri olarak, yetimin halinden anladılar, öksüze, kimsesize kucak açtılar. Mayasında şefkat ve merhamet olan bir medeniyetin varisleri olduklarını, en güzel şekilde ortaya koydular. Sayıları 3354 olan koruyucu ailelerimizin, her birine tek tek teşekkür ediyorum. Ve sayılarının artmasını diliyorum.’ dedi.
"KİMSESİZ KALMIŞ EVLATLARIMIZA SAHİP ÇIKIN"
Koruyucu aile projesinin sınırları aşmasını arzu ettiğini de söyleyen Emine Erdoğan, Avrupa’da yaşayan yurttaşlara da seslenerek, "Anne-babalarını kaybetmiş, kimsesiz kalmış evlatlarımıza, oralarda sahip çıkın. Şefkat ve merhamete muhtaç çocuklarımıza, gurbette ikinci bir gurbet yaşatmayın. Onları farklı inançlara, farklı geleneklere, farklı kültürlere mecbur bırakmayın. Koruyucu aile olma misyonunu, orada sizler de icra edin" dedi.
Vali eşlerinden 81 ilde Gönül Elçiliği Projesi kapsamında devletin sıcak elini kimsesizlere uzatmalarını isteyen Erdoğan, "Kimsesiz tek bir çocuğun bile, başı hiç okşanmadan büyümesi, bizim, hepimizin üzerinde ağır bir vebaldir" dedi.
Emine Erdoğan, Milletin Sarayı’nda yapılan bu ilk vali eşleri buluşmasının anısına, ‘Çocuklarımız için seferber olduğumuz gibi, onların gelecekte yaşayacağı çevre, soluyacağı hava için de seferber olalım’ diyerek, yeni bir projenin de ilk adımını attı.
"BAHARI, FİDANLARIMIZI TOPRAKLA BULUŞTURARAK, TOPRAĞIN BEREKETİNE EKEREK KARŞILAYALIM"
Vali eşlerini, 21 Mart Dünya Ormancılık günü ve haftasında ‘Bereket Ormanları’ adıyla 81 ilde 100 bin fidan dikerek orman alanı oluşturmaya davet etti. Bu çerçevede davete katılan tüm misafirlere sembolik olarak birer fidan hediye edildi. Emine Erdoğan, ‘Baharı, fidanlarımızı toprakla buluşturarak, geleceğe dair umutlarımızı, toprağın bereketine ekerek karşılayalım. Ormanların getireceği yağmurlar, toprağımızın bereketini artırsın ve bu döngü, çocuklarımızın geleceğini inşa etsin. Yeşilin binbir tonu ülkemizi kuşatsın” sözleriyle konuşmasına son verdi.
Toplantıya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, milletvekilleri ve İçişleri Bakanı’nın eşi Gülseren Ala’da katıldı. (Medyafaresi)
Yargıtay: Sarılarak zorla öpmek suç değil
Yargıtay, kocanın eşini “zorla kendisine doğru çekerek sarılıp öpmesinin” suç sayılmadığını belirterek yerel mahkemenin kocaya verdiği mahkumiyet kararını bozdu. Yargıtay’ın bu kararına göre evlilik içinde sadece tecavüz fiilleri cezalandırılacak. Tecavüz dışındaki cinsel saldırılarda ceza verilmeyecek.
Milliyet'ten Kemal Göktaş'ın haberine göre;
Antalya’da yaşanan olayda, savcılığa başvuran kadın, kendisini istemediğini söylediği halde zorla öpen kocasından şikayetçi oldu. Başsavcılık, koca hakkında “cinsel saldırı” suçundan dava açtı. Yargılanan koca hapis cezasına mahkum oldu. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay’a geldi. Yargıtay 14. Ceza Dairesi mahkemenin kararını bozdu.
Bozma kararında eşe karşı işlenen cinsel suçlarda cinsel saldırının, sadece nitelikli halinin şikâyete tâbi suç olarak düzenlendiği, cinsel saldırı suçunun basit halinin eşe karşı işlenmesinin ise suç olarak düzenlenmediği belirtildi. Kararda şöyle denildi: “Mağdure ile resmi evli olan sanığın eşinin rızası hilafına onu kendisine doğru çekerek sarılıp öpmesi şeklindeki eyleminin cinsel saldırı suçu oluşturmadığı gözetilmeden sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi kanuna aykırıdır.” Daire, bu gerekçeyle oybirliği ile sanığa verilen cezayı bozdu. Yargıtay’ın kararına göre, evlilik içinde sadece “tecavüz” fiilleri suç olarak görülüp cezalandırılacak. Bunun dışındaki “cinsel saldırı” eylemleri ise cezasız kalacak.
Milliyet'ten Kemal Göktaş'ın haberine göre;
Antalya’da yaşanan olayda, savcılığa başvuran kadın, kendisini istemediğini söylediği halde zorla öpen kocasından şikayetçi oldu. Başsavcılık, koca hakkında “cinsel saldırı” suçundan dava açtı. Yargılanan koca hapis cezasına mahkum oldu. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay’a geldi. Yargıtay 14. Ceza Dairesi mahkemenin kararını bozdu.
Bozma kararında eşe karşı işlenen cinsel suçlarda cinsel saldırının, sadece nitelikli halinin şikâyete tâbi suç olarak düzenlendiği, cinsel saldırı suçunun basit halinin eşe karşı işlenmesinin ise suç olarak düzenlenmediği belirtildi. Kararda şöyle denildi: “Mağdure ile resmi evli olan sanığın eşinin rızası hilafına onu kendisine doğru çekerek sarılıp öpmesi şeklindeki eyleminin cinsel saldırı suçu oluşturmadığı gözetilmeden sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi kanuna aykırıdır.” Daire, bu gerekçeyle oybirliği ile sanığa verilen cezayı bozdu. Yargıtay’ın kararına göre, evlilik içinde sadece “tecavüz” fiilleri suç olarak görülüp cezalandırılacak. Bunun dışındaki “cinsel saldırı” eylemleri ise cezasız kalacak.
25 Şubat 2015 Çarşamba
AKP'li adayın seçim afişi sosyal medyayı salladı
2015 genel seçimi için AK Parti Konya milletvekilliği için aday adaylığını açıklayan Osman Yavuz'un hazırladığı afiş sosyal medyayı salladı.
2015 genel seçimi için AK Parti'den aday adaylığını açıklayan Osman Yavuz, hazırladığı afişle sosyal medyanın diline düştü. Kendisini 'Diriliş' dizisindeki karakterlere benzeten Osman Yavuz, Konya'ya hizmet etmek istediğini de sözlerine ekledi.
Kendisi de bir reklam ve PR şirketi sahibi olan Osman Yavuz'un 'viral' yapabilmek adına böyle bir afiş çalışması yaptırdığı tahmin ediliyor. AK Parti'nin "Osmanlı" sevgisini en iyi şekilde kullanan Osman Yavuz'un aday gösterilip gösterilmeyeceği ise merak konusu oldu.
İşte sosyal medyada atılan tweetlerden bazıları;
Benazir Coşkun @BenazirCoskun
Sabah sabah yüzümüzü güldüren Osman Yavuz Han kardeşimizin gazası mübarek olsun, Allah yar ve yardımcısı olsun!
ToLGa @bin900yedi
AKP Konya milletvekili aday adayı Anadolu Beylerbeyi Osman Yavuz..
Metin Uca @MetinUca
Hem Osman hem Yavuz daha ne istiyosunuz. Bu cengaver bir seçilsin çekiç değil gürz ile muhalifleri dağıtır #Gafdagi
Serge Gainsbourg @SergeEfendi
AKP Konya milletvekili aday adayı Osman Yavuz yüksek dozda din almış
Yavuzhan Kılınç @Yavuzhankilinc
Heralde Osman Yavuz Konya'yı yeniden Karamanoğlu beyliği yapacak.
nevbahar @nevbahar111
Konya Akp mv aday adayı 2. Aladdin bin Osman bin Yavuz...
M @jakabvo
konya'da yeniden karamanoğlu beyliği için çare osman yavuz!
Yiğit.Ç @Ygtcklr
Sarayda cumhurbaşkanının yanında duran Duşkabinoğullarından osman yavuz adaylığını koymuş
UAGH @UAGH2
bakın ben hikaye yazıp osman yavuz gibi bi karekter uydursam, o kadar olmaz işkembeden sallama dersiniz ama adam gerçek
Halit Siyah :d @kirmizihalit
Umarım Osman Yavuz akp'den meclise girer. Orada çıkış gösterir ve birtakım hamlelerle buraların padişahı olur da hepimizi kılıçtan geçirir.
2015 genel seçimi için AK Parti'den aday adaylığını açıklayan Osman Yavuz, hazırladığı afişle sosyal medyanın diline düştü. Kendisini 'Diriliş' dizisindeki karakterlere benzeten Osman Yavuz, Konya'ya hizmet etmek istediğini de sözlerine ekledi.
Kendisi de bir reklam ve PR şirketi sahibi olan Osman Yavuz'un 'viral' yapabilmek adına böyle bir afiş çalışması yaptırdığı tahmin ediliyor. AK Parti'nin "Osmanlı" sevgisini en iyi şekilde kullanan Osman Yavuz'un aday gösterilip gösterilmeyeceği ise merak konusu oldu.
İşte sosyal medyada atılan tweetlerden bazıları;
Benazir Coşkun @BenazirCoskun
Sabah sabah yüzümüzü güldüren Osman Yavuz Han kardeşimizin gazası mübarek olsun, Allah yar ve yardımcısı olsun!
ToLGa @bin900yedi
AKP Konya milletvekili aday adayı Anadolu Beylerbeyi Osman Yavuz..
Metin Uca @MetinUca
Hem Osman hem Yavuz daha ne istiyosunuz. Bu cengaver bir seçilsin çekiç değil gürz ile muhalifleri dağıtır #Gafdagi
Serge Gainsbourg @SergeEfendi
AKP Konya milletvekili aday adayı Osman Yavuz yüksek dozda din almış
Yavuzhan Kılınç @Yavuzhankilinc
Heralde Osman Yavuz Konya'yı yeniden Karamanoğlu beyliği yapacak.
nevbahar @nevbahar111
Konya Akp mv aday adayı 2. Aladdin bin Osman bin Yavuz...
M @jakabvo
konya'da yeniden karamanoğlu beyliği için çare osman yavuz!
Yiğit.Ç @Ygtcklr
Sarayda cumhurbaşkanının yanında duran Duşkabinoğullarından osman yavuz adaylığını koymuş
UAGH @UAGH2
bakın ben hikaye yazıp osman yavuz gibi bi karekter uydursam, o kadar olmaz işkembeden sallama dersiniz ama adam gerçek
Halit Siyah :d @kirmizihalit
Umarım Osman Yavuz akp'den meclise girer. Orada çıkış gösterir ve birtakım hamlelerle buraların padişahı olur da hepimizi kılıçtan geçirir.
Etiketler:
ak parti,
haber,
konya,
milletvekili,
seçim
Tayfun Talipoğlu adaylığını açıkladı!
Gazeteci ve yapımcı Tayfun Talipoğlu adaylık başvurusunu yaptı ve 'yarından itibaren'çalışmaya başlayacağını duyurdu!
Adaylık başvurusunu CHP Genel Başkan Yardımcısı Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'a ileten Talipoğlu yaptığı açıklamada, "Yarından itibaren Aydın'dayım. Kalmaya geldim" dedi.
Talipoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şunları kaydetti:" Türkiye yollarında 2,5 milyon kilometre yol kat ettim. Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan Anadolu insanın iyi ve kötü gününde yanında olmaya çalıştım. Şimdi edindiğim tecrübelerim ve biriktirdiğim sevgiyle Aydınlıların karşısındayım. İnsanına, doğasına, demokrat yapısına, Efe duruşuna vuruldum Aydın ve Aydınlıların. Birçok kez haber yapıp seslerini duyurduğum Aydınlıların bu kez TBMM'nde sesine ses olmak istiyorum. Beni bağırlarına basacaklarını biliyorum."
Adaylık başvurusunu CHP Genel Başkan Yardımcısı Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'a ileten Talipoğlu yaptığı açıklamada, "Yarından itibaren Aydın'dayım. Kalmaya geldim" dedi.
Talipoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şunları kaydetti:" Türkiye yollarında 2,5 milyon kilometre yol kat ettim. Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan Anadolu insanın iyi ve kötü gününde yanında olmaya çalıştım. Şimdi edindiğim tecrübelerim ve biriktirdiğim sevgiyle Aydınlıların karşısındayım. İnsanına, doğasına, demokrat yapısına, Efe duruşuna vuruldum Aydın ve Aydınlıların. Birçok kez haber yapıp seslerini duyurduğum Aydınlıların bu kez TBMM'nde sesine ses olmak istiyorum. Beni bağırlarına basacaklarını biliyorum."
Etiketler:
chp,
haber,
milletvekili,
seçim,
Türkiye
Ali Koç: Çocuklarımın geleceğinden endişeliyim
Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Ali Koç, ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliği ve işsizlikten bahsettiği toplantıda 'Ben şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden endişe duyuyorum' dedi.
Antalya’da düzenlenen G20- OECD Nitelikli Çıraklık ve İşbaşında Eğitimin Teşviki Konferansı’nın açılış oturumunda konuşan B20 İstihdam Görev Gücü Koordinatör Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Ali Koç, dünyada özellikle 2’nci Dünya Savaşı sonrası zenginliğin arttığını, borsaların değer kazandığını, likiditenin inanılmaz boyutlara ulaştığını ve gayri safi milli hasılaların arttığını söyledi.
Dünyanın kat be kat daha zenginleşmesine karşın gelir dağılımı eşitsizliğin büyüdüğünü, orta sınıfın yok olmaya başladığını ve zengin ile fakirin arasındaki uçurumun derinleştiğini kaydeden Ali Koç, "Reel ücretlerin düşüklüğü ve işsizliğin artışı gibi de pek çok sorun yaşanıyor. Globalleşme son derece baş döndürücü hızla ilerlemesine rağmen sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. 21’inci Yüzyıl’ın ilk yıllarına baktığımız zaman bu yüzyılın içinde pek çok sürdürülemez sorunu barındırdığını da görüyoruz" diye konuştu.
ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞİNDEN ENDİŞELİYİM
Bu çağın sorunlarının başında, özellikle 2008 yılından bu yana artan işsizlik ve istihdamla ilgili sorunlar geldiğini kaydeden Koç, "Son dönemdeki krizler yaramızı daha da derinleştirdi ve iyileştirme de arzu ettiğimiz seviyede değil" dedi.
İşsizliğin dünyanın her yerinde büyük sorun olarak ortaya çıktığını söyleyen Ali Koç, şöyle konuştu: "Her kesimden milyonlarca insanın umutları yok oluyor, hayatları kararıyor ve onlar açısından dünya yaşanmaz bir konuma geliyor. Tabi ki bu gidişat da berberinde sosyal sorunlar ve ciddi gerginlik getiriyor. Ben şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden, bu gidişata baktığımız zaman, endişe duymamak mümkün değil diye düşünüyorum. Eminim bu da hepiniz için geçerlidir."
GENÇ İŞSİZLİK ÇOK FAZLA
İstihdam ve işsizlik sorunu içinde genç işsizliğinin ayrıca ele alınması gerektiğini aktararak konuşmasını sürdüren Ali Koç, dünyada genç nüfusun işsizlik oranı, yetişkin işsizliğinin 3 katı olduğunu söyledi. Genç nüfus işsizliği, tüm G20 ülkelerinin önceliği haline geldiğini söyleyen Koç, "Devletler, gençlerin iyi eğitilmesi, okul terk oranlarının düşmesi, okuldan istihdama geçişin artırılması, kısacası gençlerimize umutlu ve iyi bir başlangıç vermek için var güçleriyle çaba gösteriyorlar. Buna rağmen, arzu edilen ve hedeflenen ilerleme ve gelişmeler sağlanamıyor" dedi.
Çözümün ancak tüm paydaşların samimi işbirliği içerisinde sorunu çözmek üzere sorumluluk aldıkları takdirde mümkün olabileceğini aktaran Ali Koç, iş dünyasının ya da herhangi bir paydaşın münferit çabalarının çözüm için yeterli olmayacağının altını çizdi. Milliyet
Antalya’da düzenlenen G20- OECD Nitelikli Çıraklık ve İşbaşında Eğitimin Teşviki Konferansı’nın açılış oturumunda konuşan B20 İstihdam Görev Gücü Koordinatör Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu üyesi Ali Koç, dünyada özellikle 2’nci Dünya Savaşı sonrası zenginliğin arttığını, borsaların değer kazandığını, likiditenin inanılmaz boyutlara ulaştığını ve gayri safi milli hasılaların arttığını söyledi.
Dünyanın kat be kat daha zenginleşmesine karşın gelir dağılımı eşitsizliğin büyüdüğünü, orta sınıfın yok olmaya başladığını ve zengin ile fakirin arasındaki uçurumun derinleştiğini kaydeden Ali Koç, "Reel ücretlerin düşüklüğü ve işsizliğin artışı gibi de pek çok sorun yaşanıyor. Globalleşme son derece baş döndürücü hızla ilerlemesine rağmen sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. 21’inci Yüzyıl’ın ilk yıllarına baktığımız zaman bu yüzyılın içinde pek çok sürdürülemez sorunu barındırdığını da görüyoruz" diye konuştu.
ÇOCUKLARIMIZ GELECEĞİNDEN ENDİŞELİYİM
Bu çağın sorunlarının başında, özellikle 2008 yılından bu yana artan işsizlik ve istihdamla ilgili sorunlar geldiğini kaydeden Koç, "Son dönemdeki krizler yaramızı daha da derinleştirdi ve iyileştirme de arzu ettiğimiz seviyede değil" dedi.
İşsizliğin dünyanın her yerinde büyük sorun olarak ortaya çıktığını söyleyen Ali Koç, şöyle konuştu: "Her kesimden milyonlarca insanın umutları yok oluyor, hayatları kararıyor ve onlar açısından dünya yaşanmaz bir konuma geliyor. Tabi ki bu gidişat da berberinde sosyal sorunlar ve ciddi gerginlik getiriyor. Ben şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden, bu gidişata baktığımız zaman, endişe duymamak mümkün değil diye düşünüyorum. Eminim bu da hepiniz için geçerlidir."
GENÇ İŞSİZLİK ÇOK FAZLA
İstihdam ve işsizlik sorunu içinde genç işsizliğinin ayrıca ele alınması gerektiğini aktararak konuşmasını sürdüren Ali Koç, dünyada genç nüfusun işsizlik oranı, yetişkin işsizliğinin 3 katı olduğunu söyledi. Genç nüfus işsizliği, tüm G20 ülkelerinin önceliği haline geldiğini söyleyen Koç, "Devletler, gençlerin iyi eğitilmesi, okul terk oranlarının düşmesi, okuldan istihdama geçişin artırılması, kısacası gençlerimize umutlu ve iyi bir başlangıç vermek için var güçleriyle çaba gösteriyorlar. Buna rağmen, arzu edilen ve hedeflenen ilerleme ve gelişmeler sağlanamıyor" dedi.
Çözümün ancak tüm paydaşların samimi işbirliği içerisinde sorunu çözmek üzere sorumluluk aldıkları takdirde mümkün olabileceğini aktaran Ali Koç, iş dünyasının ya da herhangi bir paydaşın münferit çabalarının çözüm için yeterli olmayacağının altını çizdi. Milliyet
O daha 4 yaşında: Yardım edin !
Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde evlerinde çıkan yangında yüzünü, gözlerini ellerini ve kulaklarını kaybeden 4 yaşındaki Serkan Akbaş’ın ailesi yüz nakli için yardım bekliyor.
Yüksekova’nın Esentepe Mahallesi’nde ikamet eden Hasan Akbaş’ın 4. çocuğu olan Serkan, birkaç yıl önce evlerinden çıkan yangında yüzünü, gözlerini, ellerini ve kulaklarını kaybetti. Görenleri hayretler içerisinde bırakan küçük çocuk sadece mamayla beslenirken, değişik yıllarda Adana ilinde farklı hastanelerde 4 ayrı ameliyat geçirdi. Şimdi yüz nakli bekleyen ve yüzü açık bir şekilde dışarı çıkması mümkün olmayan küçük Serkan, ailesi tarafından başının üzerine örtü örtülmek suretiyle dışarı çıkartılıyor. Baş ve yüz kısmı tamamen yandığı için gözleri dışarı fırlayan Serkan’ın içler acısı durumu, dünya da ender görülebilecek bir vaka.
“KESİNLİKLE İNSAN İÇİNE ÇIKAMIYORUZ”
İşsiz baba Hasan Akbaş, hayırsever vatandaşlara ve hastane sahiplerine seslenerek çocuğunun bu görüntüden kurtarılmasını istedi. Birkaç yıl önce kendisi il dışında çalışırken evlerinde çıkan yangından dolayı çocuğunun bu hale geldiğini ifade eden Akbaş, oğlunun kesinlikle insan içine çıkamadığını söyledi. Akbaş, “Çocuğum daha bir yaşındayken evimde çıkan yangın sonucu bu hale geldi. Yüz kısmının tümü ve ellerini kaybetti. Bakın çocuğumun görünümü ortadadır. Adana'da değişik yıllarda 4 ameliyat geçirdi. Her iki ayağından parça alınarak yüzüne nakledildi, ama yine de olmadı. Ben işsizim ve bakmakla yükümlü olduğum 8 nüfus var.
Yazın 3 ay inşaatlarda çalışarak aileme bakıyorum. Çocuğumu bu halde görünce üzülüyorum. Elimdeki kısıtlı imkânlara rağmen iyileşmesi için çaba harcıyorum. Ama bu çabalarım yetmiyor. Sadece kafatası ameliyatı için yüklü miktarda para istiyorlar. Çocuğumu hastaneye bile getirirken kesinlikle toplu taşıma araçlarını kullanamıyorum. Gören insanlar korkuyor. İlaçları kendim alıyorum. Mama ile besleniyor. Tek isteğim devlet büyüklerinin, hayırsever vatandaşların ve hastane sahiplerinin çocuğumun bu görünümden kurtarılması için yardım etmeleridir. Türkiye’de son yıllarda yüz nakli yapılıyor, keşke çocuğum da bundan faydalansa. Çünkü kesinlikle insan içine çıkamıyoruz” şeklinde konuştu. Yüksekova ilçesinden Hakkari’ye gelen Akbaş ailesi, çocuklarının yüzünü yine örtü ile kapatarak, ticari taksiyle evlerinin yolunu tuttular. milliyet.com.tr
Şok bebeğini yastıkla boğdu
Küçükçekmece’de geçimsizlik nedeniyle kocasıyla tartıştıktan sonra 8 aylık bebeğini yastıkla boğarak öldüren tutuklu sanık Elif Gül, müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Küçükçekmece’de 29 Nisan 2012 tarihinde 8 aylık bebeğini öldüren Elif Gül’ün yargılandığı dava karara bağlandı. Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında söz sözü sorulan Elif Gül (26), evlenmeden önce sinir hastalığı tedavisi gördüğünü ve istemediği bir evlilik yaptığını dile getirdi. Eşinin kendisini aldattığını, anti depresif ilaç kullandığını savunan Elif Gül, olaydan 2 gün önce eşiyle tartıştığını, ancak çocuk yüzünden evden ayrılamadığını savundu.
SON SÖZLERİ SORULDU
Olay günü sinir ilaçları kullandığını belirten sanık Elif Gül, olay günü evden ayrılmayı planladığını, kapının kilitli olduğunu, anahtarı da bulamadığı için evi terk etmediğini belirterek, "Eşimin odasına gittim, amacım ona zarar vermekti. Ancak yapmadım geri döndüm. Bu sırada çocuk ağladı, odasına girdim ve gerisini tam olarak hatırlamıyorum. Sadece çocuğun ayakları bana çarpınca ne yaptığımı fark ettim ve bu olayın üzerine evdekilerin bana zarar vereceğini düşündüğüm için karakola gittim. Bana çocuğun hastaneye kaldırıldığı söylendi, sonrasında da çocuğun öldürüldüğü bildirildi. Bu olayda kastım olmadığını, gerçekten bunu yapmak istemediğimi anlamanızı istiyorum" dedi. Elif Gül’ün son sözünden sonra kararını açıklayan mahkeme, 8 aylık bebeği Zeynep Nisa Gül’ü ‘kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Sanığın olaydan sonraki hali, yargılama aşamasındaki tutum ve davranışları, olayın geleceği üzerindeki etkisine dikkat çeken mahkeme, cezayı müebbet hapis cezasına çevirdi.
İDDİANAMEDEN
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, sanık Elif Gül’ün eşi İsmail Gül (36) ile olan evliliğinden 21 Ocak 2012 tarihinde dünyaya gelen kızı Zeynep Nisa Gül’ü 29 Eylül 2012 tarihinde öldürdüğü belirtildi. İddianamede, eşi ile geçimsizlik nedeniyle tartışan Elif Gül’ün, kızı Zeynep Nisa Gül’ün yüzüne yastık bastırarak boğulmasına neden olduğu ifade edilerek, "Çocuğa yada beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiyi kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması istenmişti.
Küçükçekmece’de 29 Nisan 2012 tarihinde 8 aylık bebeğini öldüren Elif Gül’ün yargılandığı dava karara bağlandı. Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında söz sözü sorulan Elif Gül (26), evlenmeden önce sinir hastalığı tedavisi gördüğünü ve istemediği bir evlilik yaptığını dile getirdi. Eşinin kendisini aldattığını, anti depresif ilaç kullandığını savunan Elif Gül, olaydan 2 gün önce eşiyle tartıştığını, ancak çocuk yüzünden evden ayrılamadığını savundu.
SON SÖZLERİ SORULDU
Olay günü sinir ilaçları kullandığını belirten sanık Elif Gül, olay günü evden ayrılmayı planladığını, kapının kilitli olduğunu, anahtarı da bulamadığı için evi terk etmediğini belirterek, "Eşimin odasına gittim, amacım ona zarar vermekti. Ancak yapmadım geri döndüm. Bu sırada çocuk ağladı, odasına girdim ve gerisini tam olarak hatırlamıyorum. Sadece çocuğun ayakları bana çarpınca ne yaptığımı fark ettim ve bu olayın üzerine evdekilerin bana zarar vereceğini düşündüğüm için karakola gittim. Bana çocuğun hastaneye kaldırıldığı söylendi, sonrasında da çocuğun öldürüldüğü bildirildi. Bu olayda kastım olmadığını, gerçekten bunu yapmak istemediğimi anlamanızı istiyorum" dedi. Elif Gül’ün son sözünden sonra kararını açıklayan mahkeme, 8 aylık bebeği Zeynep Nisa Gül’ü ‘kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Sanığın olaydan sonraki hali, yargılama aşamasındaki tutum ve davranışları, olayın geleceği üzerindeki etkisine dikkat çeken mahkeme, cezayı müebbet hapis cezasına çevirdi.
İDDİANAMEDEN
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, sanık Elif Gül’ün eşi İsmail Gül (36) ile olan evliliğinden 21 Ocak 2012 tarihinde dünyaya gelen kızı Zeynep Nisa Gül’ü 29 Eylül 2012 tarihinde öldürdüğü belirtildi. İddianamede, eşi ile geçimsizlik nedeniyle tartışan Elif Gül’ün, kızı Zeynep Nisa Gül’ün yüzüne yastık bastırarak boğulmasına neden olduğu ifade edilerek, "Çocuğa yada beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiyi kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması istenmişti.
'Varsın onlar inadına dekolte inadına mini etek desinler'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , TÜRGEV yurtları açılış törenindeki konuşması sırasında muhalefete yönelik "Varsın onlar inadına dekolte inadına mini etek desinler. Biz TÜRGEV'le diğer vakıflarımızla inancına kültürüne sahip gençler üretmeye devam edeceğiz."dedi.
Bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da yanınızda olacağımı bilmenizi istiyorum. TÜRGEV 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün en önemli hedeflerinden birtanesiydi. Böylesine hayırlı işler yapan kurum niçin hedef alınır. Bunun sebebini ve cevabını aramak gerekiyor. Bu kurumun hizmetleri neden engellenmek isteniyor. Yetimin öksüzün fakirin evlatlarının sığındığı bu kuruma neden kilit vurulmak isteniyor. Ahlaksızca bir kılıfla bunu yapmaya çalıştılar. Türkiye'nin ne kadar milli projesi ve kurumu varsa bunlarla beraber TÜRGEV'de hedef alındı.
"TÜRGEV onlar için bir tehditti. Çünkü TÜRGEV, inancını, tarihini, kültürünü bilen, araştıran, sorgulayan, öğrenen, üreten şuurlu gençler yetiştirmek istiyor. Vatanına bağlı, milletine sevdalı gençler yetiştirmek istiyor. Bunu hazmedemediler."
Allah rızası için diyerek topladıkları paraları Ülkemiz aleyine çalışan lobilere aktardılar. Sonunda kendi elleriyle kendi kuyularını kazdılar. Milletin tokadını yiyip yerlerine oturdular. Milletimiz bunları gönlünden sildi. Paralel yağı himmet diyerek yardım diyerek insanların duygularını istismar ettiler. Yurtdışındaki okullarımız için milli eğitim bakanlığı bünyesinde bir vakıf açılacak.
17-25 Aralık'ta köklerinden kopartılmak istenen bu mirasa sahip çıkmak boynumuzun borcudur.
VARSIN ONLAR İNADINA...
Darbe teşebbüsünde eğer başarılı olsaydılar, Muhalafet onları esir alacaktı. Biz onları bundan kurtardır ama hala Paralel yapının yanında yer alıyorlar. Varsın onlar inadına dekolte inadına mini etek desinler. Biz TÜRGEV'le diğer vakıflarımızla inancına kültürüne sahip gençler üretmeye devam edeceğiz. Dünya yok etmeye çalıştıkları TÜRGEV işte burada dimdik ayakta. Onların iste Pensilvanya'dan başka sığınacak yerleri kalmadı.
"Gittiler, kendi ayaklarıyla o yapıya teslim oldular. Sen kendi ayağınla gidersen, o da seni hem kullanır hem de şantajını yapar. İşte günlerdir gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor, görüyorsunuz yaşanan rezilliği. Biri diğerine montajlı, dublajlı kasetler veriyor, öteki ona biatını bildiriyor, arada birbirlerini tehdit, hakaret etmekten, alaya almaktan da geri durmuyorlar. Bu nasıl hastalıklı bir ilişkidir."
PENSİLVANYA
"Buyrun şu anda Pensilvanya'nın ikinci yakalama emri çıktı. Beraber kontak kurdukları kişilerin yakalama emirleri çıkıyor. Ne oluyoruz, nereye gidiyor bu iş? Şimdi 17-25 Aralık'ın sırları ortaya çıkmaya başladı, görüyoruz. Türkiye'de kendilerine payandalık yapan, yol arkadaşlığı yapanlardan da boşuna medet ummasınlar. Millet asla onlara bu ülkenin kaderini teslim etmez, bu ülkenin yönetimini teslim etmez. Bunu böyle bilsinler."
KADINA ŞİDDET
"Son günlerde kadına şiddet konusunda gelinen nokta bizler için gerçekten çok üzüntü verici. Özgecan kızımızla ilgili yaşanan yenilir yutulur değil. Bu bir vahşet ve bunların da yargıda karşılığının hem kısa sürede hem de en yüksek derecede verilmesi gerekiyor" (milliyet.com.tr)
Bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da yanınızda olacağımı bilmenizi istiyorum. TÜRGEV 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün en önemli hedeflerinden birtanesiydi. Böylesine hayırlı işler yapan kurum niçin hedef alınır. Bunun sebebini ve cevabını aramak gerekiyor. Bu kurumun hizmetleri neden engellenmek isteniyor. Yetimin öksüzün fakirin evlatlarının sığındığı bu kuruma neden kilit vurulmak isteniyor. Ahlaksızca bir kılıfla bunu yapmaya çalıştılar. Türkiye'nin ne kadar milli projesi ve kurumu varsa bunlarla beraber TÜRGEV'de hedef alındı.
"TÜRGEV onlar için bir tehditti. Çünkü TÜRGEV, inancını, tarihini, kültürünü bilen, araştıran, sorgulayan, öğrenen, üreten şuurlu gençler yetiştirmek istiyor. Vatanına bağlı, milletine sevdalı gençler yetiştirmek istiyor. Bunu hazmedemediler."
Allah rızası için diyerek topladıkları paraları Ülkemiz aleyine çalışan lobilere aktardılar. Sonunda kendi elleriyle kendi kuyularını kazdılar. Milletin tokadını yiyip yerlerine oturdular. Milletimiz bunları gönlünden sildi. Paralel yağı himmet diyerek yardım diyerek insanların duygularını istismar ettiler. Yurtdışındaki okullarımız için milli eğitim bakanlığı bünyesinde bir vakıf açılacak.
17-25 Aralık'ta köklerinden kopartılmak istenen bu mirasa sahip çıkmak boynumuzun borcudur.
VARSIN ONLAR İNADINA...
Darbe teşebbüsünde eğer başarılı olsaydılar, Muhalafet onları esir alacaktı. Biz onları bundan kurtardır ama hala Paralel yapının yanında yer alıyorlar. Varsın onlar inadına dekolte inadına mini etek desinler. Biz TÜRGEV'le diğer vakıflarımızla inancına kültürüne sahip gençler üretmeye devam edeceğiz. Dünya yok etmeye çalıştıkları TÜRGEV işte burada dimdik ayakta. Onların iste Pensilvanya'dan başka sığınacak yerleri kalmadı.
"Gittiler, kendi ayaklarıyla o yapıya teslim oldular. Sen kendi ayağınla gidersen, o da seni hem kullanır hem de şantajını yapar. İşte günlerdir gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanıyor, görüyorsunuz yaşanan rezilliği. Biri diğerine montajlı, dublajlı kasetler veriyor, öteki ona biatını bildiriyor, arada birbirlerini tehdit, hakaret etmekten, alaya almaktan da geri durmuyorlar. Bu nasıl hastalıklı bir ilişkidir."
PENSİLVANYA
"Buyrun şu anda Pensilvanya'nın ikinci yakalama emri çıktı. Beraber kontak kurdukları kişilerin yakalama emirleri çıkıyor. Ne oluyoruz, nereye gidiyor bu iş? Şimdi 17-25 Aralık'ın sırları ortaya çıkmaya başladı, görüyoruz. Türkiye'de kendilerine payandalık yapan, yol arkadaşlığı yapanlardan da boşuna medet ummasınlar. Millet asla onlara bu ülkenin kaderini teslim etmez, bu ülkenin yönetimini teslim etmez. Bunu böyle bilsinler."
KADINA ŞİDDET
"Son günlerde kadına şiddet konusunda gelinen nokta bizler için gerçekten çok üzüntü verici. Özgecan kızımızla ilgili yaşanan yenilir yutulur değil. Bu bir vahşet ve bunların da yargıda karşılığının hem kısa sürede hem de en yüksek derecede verilmesi gerekiyor" (milliyet.com.tr)
24 Şubat 2015 Salı
Abdullah Gül’ün babası hastaneye kaldırıldı
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, babası Ahmet Hamdi Gül’ün hastaneye kaldırıldığı haberini alır almaz Kayseri’ye geldi. Doğruca hastaneye giden Abdullah Gül, babasını ziyaret etti ve doktorlardan sağlık durumuyla ilgili bilgi aldı.
Abdullah Gül’ün babası 89 yaşındaki Ahmet Hamdi Gül, soğuk algınlığına bağlı idrar yolları enfeksiyonu nedeniyle Kayseri’de özel bir hastanede tedavi altında bulunuyor. Ahmet Hamdi Gül, akşam saatlerinde soğuk algınlığına bağlı idrar yolları enfeksiyonu nedeniyle Acıbadem Kayseri Hastanesi’ne kaldırılıp tedavi altına alındı. Başhekim Ömer Akbeyaz, Ahmet Hamdi Gül’ün sağlık durumunun ciddi olmadığını, şu anda özel odada antibiyotik tedavisi gördüğünü söyledi.
Başhekim Akbeyaz, "Ahmet Hamdi Gül, soğuk algınlığına bağlı idrar yolları enfeksiyonu nedeniyle hastanemizde tedavi altına alındı. İdrar yollarıyla ve romatizmayla ilgili rahatsızlıkları uzmanlarımız tarafından tedavi edilmektedir. Sanırım yarın kendisini taburcu edeceğiz. Damardan ilaç tedavisi sürmektedir. Hastamızın ciddi bir durumu yoktur" diye konuştu.
Abdullah Gül’ün babası 89 yaşındaki Ahmet Hamdi Gül, soğuk algınlığına bağlı idrar yolları enfeksiyonu nedeniyle Kayseri’de özel bir hastanede tedavi altında bulunuyor. Ahmet Hamdi Gül, akşam saatlerinde soğuk algınlığına bağlı idrar yolları enfeksiyonu nedeniyle Acıbadem Kayseri Hastanesi’ne kaldırılıp tedavi altına alındı. Başhekim Ömer Akbeyaz, Ahmet Hamdi Gül’ün sağlık durumunun ciddi olmadığını, şu anda özel odada antibiyotik tedavisi gördüğünü söyledi.
Başhekim Akbeyaz, "Ahmet Hamdi Gül, soğuk algınlığına bağlı idrar yolları enfeksiyonu nedeniyle hastanemizde tedavi altına alındı. İdrar yollarıyla ve romatizmayla ilgili rahatsızlıkları uzmanlarımız tarafından tedavi edilmektedir. Sanırım yarın kendisini taburcu edeceğiz. Damardan ilaç tedavisi sürmektedir. Hastamızın ciddi bir durumu yoktur" diye konuştu.
Etiketler:
abdullah gül,
cumhurbaşkanı,
haber,
sağlık
Jandarma ekibine 'Özgecan' takdiri..
Tarsus’ta Özgecan Aslan’ın cinayet şüphelilerini, dikkatleri sayesinde yakalayan jandarma ekibi ödüllendirildi.
Hürriyet'te yer alan habere göre İl Jandarma Komutanı Albay Ömer Uyan, Tarsus İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Yavuz Bulut, Teğmen Nesip Karcı, Astsubay Üstçavuş Mustafa Özçatal ve Uzman Jandarma 4’üncü Kademe Çavuşu İbrahim Şahin’e başarı belgelerini Vali Özdemir Çakacak, makamında verdi.
Hürriyet'te yer alan habere göre İl Jandarma Komutanı Albay Ömer Uyan, Tarsus İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Yavuz Bulut, Teğmen Nesip Karcı, Astsubay Üstçavuş Mustafa Özçatal ve Uzman Jandarma 4’üncü Kademe Çavuşu İbrahim Şahin’e başarı belgelerini Vali Özdemir Çakacak, makamında verdi.
Gülen ve Uslu'ya yakalama kararı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da aralarında bulunduğu 101 kişinin telefon görüşmelerinin depolandığı iddiasıyla ilgili sürdürülen soruşturma kapsamında Fethullah Gülen ve Emre Uslu hakkında yakalama kararı verildi.
İstanbul Başsavcı Vekili İrfan Fidan'ın dün Fethullah Gülen ve Emre Uslu hakkında istediği yakalama talebi kararını değerlendiren İstanbul 3.Sulh Ceza Hakimliği talebi kabul etti. Gülen ve Uslu hakkında yakalama kararı çıktı.
Bu kararla birlikte Fethullah Gülen hakkında 2.kez yakalama kararı verilmiş oldu. Emre Uslu hakkında ise ilk kez yakalama kararı çıktı.Gülen hakkında daha önce de Tahşiye operasyonu kapsamında 'Suç Örgütünün lderi' olduğu iddiasıyla yakalama kararı çıkartılmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, Fethullah Gülen ve Emre Uslu ile ilgili istediği yakalama kararının talep yazısında 'Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siaysal veya askeri casusluk amacıylka temin etme' suçlamaları yöneltti. İstanbul 3.Sulh Ceza Hakimliğ'de bu gerekçelerle şüphelilerin yakalanma kararına onay verdi.
Selam Tevhid (Kudüs Ordusu) soruşturmasını yürüten İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli 76 polis, 22 Temmuz’da gözaltına alınmıştı. Aralarında dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürleri Yurt Atayün ve Ömer Köse’nin de bulunduğu 16 polis şefi tutuklanmış, 4 kişiye yurtdışına çıkış yasağı koyulmuş, 56 kişi ise ifadelerinin ardından serbest bırakılmıştı. Yapılan incelemede eski MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ‘Emin’ kod adıyla dinlendiği, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın telefon görüşmelerinin de tape haline getirildiği tespit edilmişti.
Bu soruşturmanın devamında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Selam Tevhid soruşturmasının yürütüldüğü birimdeki bilgisayar, harddisk ve dosyaların incelenmesi talimatını verdi. Soruşturma kapsamında incelenen 1000 GB kapasiteli W1D2FHSF ve W1D2FJB4 seri numaralı harddisklerin içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da aralarında bulunduğu 101 kişinin ses kaydı bulundu. Ses kayıtlarının 2010-2013 yıllarına ait olduğu, bürokrat, büyükelçi, vb kişilerin telefon görüşmelerinin imha edilmeyerek depolandığı tespit edildi. Bunun üzerine başlatılan operasyonlarda 21 polis gözaltına alındı. Sorgulamalarının ardından mahkemeye çıkartılan 21 kişiden aralarında eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’u tutuklandığında Silivri Cezaevi’ne götüren Emniyet Müdürü Gafur Ataç’ın da bulunduğu 17 kişi tutuklandı. (hürriyet.com.tr)
İstanbul Başsavcı Vekili İrfan Fidan'ın dün Fethullah Gülen ve Emre Uslu hakkında istediği yakalama talebi kararını değerlendiren İstanbul 3.Sulh Ceza Hakimliği talebi kabul etti. Gülen ve Uslu hakkında yakalama kararı çıktı.
Bu kararla birlikte Fethullah Gülen hakkında 2.kez yakalama kararı verilmiş oldu. Emre Uslu hakkında ise ilk kez yakalama kararı çıktı.Gülen hakkında daha önce de Tahşiye operasyonu kapsamında 'Suç Örgütünün lderi' olduğu iddiasıyla yakalama kararı çıkartılmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, Fethullah Gülen ve Emre Uslu ile ilgili istediği yakalama kararının talep yazısında 'Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siaysal veya askeri casusluk amacıylka temin etme' suçlamaları yöneltti. İstanbul 3.Sulh Ceza Hakimliğ'de bu gerekçelerle şüphelilerin yakalanma kararına onay verdi.
Selam Tevhid (Kudüs Ordusu) soruşturmasını yürüten İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli 76 polis, 22 Temmuz’da gözaltına alınmıştı. Aralarında dönemin İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürleri Yurt Atayün ve Ömer Köse’nin de bulunduğu 16 polis şefi tutuklanmış, 4 kişiye yurtdışına çıkış yasağı koyulmuş, 56 kişi ise ifadelerinin ardından serbest bırakılmıştı. Yapılan incelemede eski MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ‘Emin’ kod adıyla dinlendiği, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın telefon görüşmelerinin de tape haline getirildiği tespit edilmişti.
Bu soruşturmanın devamında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Selam Tevhid soruşturmasının yürütüldüğü birimdeki bilgisayar, harddisk ve dosyaların incelenmesi talimatını verdi. Soruşturma kapsamında incelenen 1000 GB kapasiteli W1D2FHSF ve W1D2FJB4 seri numaralı harddisklerin içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da aralarında bulunduğu 101 kişinin ses kaydı bulundu. Ses kayıtlarının 2010-2013 yıllarına ait olduğu, bürokrat, büyükelçi, vb kişilerin telefon görüşmelerinin imha edilmeyerek depolandığı tespit edildi. Bunun üzerine başlatılan operasyonlarda 21 polis gözaltına alındı. Sorgulamalarının ardından mahkemeye çıkartılan 21 kişiden aralarında eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’u tutuklandığında Silivri Cezaevi’ne götüren Emniyet Müdürü Gafur Ataç’ın da bulunduğu 17 kişi tutuklandı. (hürriyet.com.tr)
Türkiye'yi sarsacak haber
Şakran Cezaevi' diye bilinen İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda çocuk mahkûmların birbirlerine işkence yaptıkları Müdür Hamit Karslıoğlu'nun imzasını taşıyan kurum içi yazışmayla ortaya çıktı. Türkiye'yi sarsan yazışmalarda çocukların, “anüslerinden vücutlarına ne kadar uzunlukta hortumu alacakları yönünde kendi aralarında iddiaya girip denedikleri”; “metal çay kaşığını dörde bölerek yuttukları” gibi korkunç ifadeler yer alıyor.
Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre ‘Şakran Cezaevi’ diye bilinmekte olan İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Hamit Karslıoğlu’nun imzasını taşıyan kurum içi yazışmada, cezaevinde çocuk mahkûmların birbirlerine işkence yaptıkları ortaya çıktı. Okuyanın tüylerini ürperten evrakta yer alan bilgilere göre; zayıf çocukların büyüklerce cinsel istismara uğradığı, bu suçlardan ötürü cezaevine düşenlerin içeride de küçüklere tecavüz ettikleri ve bunu topluca yaptıkları ileri sürüldü. Evrakta çocukların, “anüslerinden vücutlarına ne kadar uzunlukta hortumu alacakları yönünde kendi aralarında iddiaya girip denedikleri”; “metal çay kaşığını dörde bölerek yuttukları” gibi korkunç ifadeler yer alıyor. Ayrıca, “infaz koruma memurlarının, kullanımı çocuklarca yasak olan emtianın geçmesine neden oldukları” ifade edildi.
‘Şakran Cezaevi’ diye bilinmekte olan İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Hamit Karslıoğlu’nun imzasını taşıyan 2 Aralık 2014 tarihli evrak, “Görev Taksim” başlığını taşıyor. İnfaz kurumu içinde Psiko Sosyal Birime gönderildiği anlaşılan evrakta, “Ceza infaz kurumlarında çocuk koğuş ve odalarında her türlü personel kontrolünden uzak kapalı kapılar ardında mesai saatinin sona ermesi ile” meydana gelen vakalar sıralandı. Evrakta, “Ya kurum kayıtlarında ya da yaşananlardan sonra diğer çocuk tutuklu ve hükümlülerce anlatılan” vakalar şöyle sıralandı:
‘KAŞIK YUTUYOR, VÜCUTLARINI KESİYORLAR’
- Çocuk koğuşunda bir arada barındırılan çocuklardan ikisinin; hemen akşam yemeğinden sonra metal çay kaşığını yutup yutmayacakları konusunda iddiaya girip çay kaşığını birkaç kez bükerek dörde böldükleri ve sonra ekmek arasına ikişer parça koyarak yuttukları… Diğer çocukların, çok sonra konuyu idarecilere aksettirdikleri, yapılan tıbbi muayene sonrasında boş batın grafiklerinde durumun belgelendiği…
- Ring aracı ile hastaneye gitmek adına sıvı deterjan içerek intihar görüntüsü verdikleri ve idarecilerin telaşına güldükleri…
- Yatıştırıcı ilaç kullanan çocuğun, sağlık memurunun içmesini sağladığı ilacın kusarak çıkardığı, sonra diğer çocuklara sattığı, hatta diğer küçük ya da saf çocukların yemeklerinde bu ilaçları eriterek habersizce kattıkları, bu yemekleri tüketen çocukların şuursuz, sersem hareketlerine daha sonra beraberce güldükleri, kendinden geçen çocuğu ranzasına bağlayıp üzerine işedikleri…
- İdrarlarını Cola vb. içeceklerle karıştırıp zayıf çocuklara içirdikleri…
- Kuru çay otundan yaptıkları ve sigara dedikleri maddeyi yakmak için prizlerde olan 220 volt elektriği kullandıkları, sigara dedikleri maddeyi tavanda bulunan florasan lambasında yakmaya çalıştıkları…
- Hastaneye gitme adına cam ve fayans parçalarıyla vücutlarını kestikleri,
- Sekiz metre yüksekliğindeki bina duvarlarından gündüz saatlerinde çarşaf bağlayarak kaçmaya yeltendikleri, jandarma tarafından fark edildikleri,
- Hekim tarafından atele alınmış, (alçı) tedavisi başlamış iken ateri hastaneye gitmek için defalarca söküp attıkları, hastaneye defalarca bu anlamda götürülüp getirildikleri, angarya için iş çıkardıkları, memuru oyaladıkları, devleti zarara uğrattıkları…
TECAVÜZ SÜRÜYOR
Evrakta ayrıca, çocukların “boy, kilo, yaş ve ruhsal durumları gözetilerek koğuşlara yerleştirmede sınıflandırmaya yapılmaya çalışılsa da” duruma engel olunamadığı kaydedilerek, şöyle denildi:
- Zayıf çocukların cinsel istismara uğradıkları,
- Cinsel eğilimleri yüzünden kurumda olan çocukların bu arayışlarını ceza infaz kurumunda da sürdürdükleri, diğer zayıf çocuklara tecavüz ettikleri, hatta bunu grup olarak yaşadıkları,
- Anüslerinden vücutlarına ne kadar uzunlukta hortumu alacakları yönünde kendi aralarında iddiaya girip denedikleri…
GARDİYANLAR YASAK MADDE SOKTURUYOR
Evrakta, “Çocuk koğuşlarında yaşanan tüm bu acılar, ıstıraplar Halil Rıfat Paşa’nın ‘Gidemediğin yer senin değildir’ özdeyişini haklı çıkarıyor gibi, çocukları bir demir kapı arkasına kapatıp hapsetmek, onları aynı dışarıdaki yaşantılarına, kaderlerine terk etmekle eşdeğerdir” denildi.
Ayrıca, kurumda görevli infaz ve koruma memurlarının denetimsiz kaldığı, yetki ve sorumluluklarını aşara yanlış kararlar icra ettikleri, bir çalışanın sekiz saat görev yerine uğramadığı ve bu konu hakkında disiplin soruşturması yapıldığı, hakkı ve görevi olmadığı halde bir diğer arkadaşının görevini diğerlerinin sürdürdüğü, koğuş nöbetçilerinin kurum kapılarında x-ray cihazını kullandığı, kullanımı çocuklarca yasak olan emtianın geçmesine neden oldukları ifade edildi. Bu nedenle kurum idarecilerinin vardiyalarının başında 7-24 saat hizmet verdikleri anlatıldı.
Evrakta, “Kanun ve yönetmelikten kaynaklanan diğer görevlerinizin yanında iş bölümü gereği tevdi edilen yeni diğer rutin sorumluluklarınızı da takip ve icra etmekle görevlendirildiniz” denildi.
Radikal’in ulaştığı kurum müdürü Hamit Karslıoğlu, “Bu yazı size mi ait” sorusuna karşılık, “Bu konuyla ilgili bilgi vermeye yetkili değilim. Ceza ve Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü’nü bu konuda ararsanız onlar gerekli açıklamayı yapacaktır” dedi. Bu yazışmanın cezaevindeki psiko-sosyal personelle ilgili bir iç yazışma olduğu ifade ediliyor. radikal.com.tr
Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre ‘Şakran Cezaevi’ diye bilinmekte olan İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Hamit Karslıoğlu’nun imzasını taşıyan kurum içi yazışmada, cezaevinde çocuk mahkûmların birbirlerine işkence yaptıkları ortaya çıktı. Okuyanın tüylerini ürperten evrakta yer alan bilgilere göre; zayıf çocukların büyüklerce cinsel istismara uğradığı, bu suçlardan ötürü cezaevine düşenlerin içeride de küçüklere tecavüz ettikleri ve bunu topluca yaptıkları ileri sürüldü. Evrakta çocukların, “anüslerinden vücutlarına ne kadar uzunlukta hortumu alacakları yönünde kendi aralarında iddiaya girip denedikleri”; “metal çay kaşığını dörde bölerek yuttukları” gibi korkunç ifadeler yer alıyor. Ayrıca, “infaz koruma memurlarının, kullanımı çocuklarca yasak olan emtianın geçmesine neden oldukları” ifade edildi.
‘Şakran Cezaevi’ diye bilinmekte olan İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Hamit Karslıoğlu’nun imzasını taşıyan 2 Aralık 2014 tarihli evrak, “Görev Taksim” başlığını taşıyor. İnfaz kurumu içinde Psiko Sosyal Birime gönderildiği anlaşılan evrakta, “Ceza infaz kurumlarında çocuk koğuş ve odalarında her türlü personel kontrolünden uzak kapalı kapılar ardında mesai saatinin sona ermesi ile” meydana gelen vakalar sıralandı. Evrakta, “Ya kurum kayıtlarında ya da yaşananlardan sonra diğer çocuk tutuklu ve hükümlülerce anlatılan” vakalar şöyle sıralandı:
‘KAŞIK YUTUYOR, VÜCUTLARINI KESİYORLAR’
- Çocuk koğuşunda bir arada barındırılan çocuklardan ikisinin; hemen akşam yemeğinden sonra metal çay kaşığını yutup yutmayacakları konusunda iddiaya girip çay kaşığını birkaç kez bükerek dörde böldükleri ve sonra ekmek arasına ikişer parça koyarak yuttukları… Diğer çocukların, çok sonra konuyu idarecilere aksettirdikleri, yapılan tıbbi muayene sonrasında boş batın grafiklerinde durumun belgelendiği…
- Ring aracı ile hastaneye gitmek adına sıvı deterjan içerek intihar görüntüsü verdikleri ve idarecilerin telaşına güldükleri…
- Yatıştırıcı ilaç kullanan çocuğun, sağlık memurunun içmesini sağladığı ilacın kusarak çıkardığı, sonra diğer çocuklara sattığı, hatta diğer küçük ya da saf çocukların yemeklerinde bu ilaçları eriterek habersizce kattıkları, bu yemekleri tüketen çocukların şuursuz, sersem hareketlerine daha sonra beraberce güldükleri, kendinden geçen çocuğu ranzasına bağlayıp üzerine işedikleri…
- İdrarlarını Cola vb. içeceklerle karıştırıp zayıf çocuklara içirdikleri…
- Kuru çay otundan yaptıkları ve sigara dedikleri maddeyi yakmak için prizlerde olan 220 volt elektriği kullandıkları, sigara dedikleri maddeyi tavanda bulunan florasan lambasında yakmaya çalıştıkları…
- Hastaneye gitme adına cam ve fayans parçalarıyla vücutlarını kestikleri,
- Sekiz metre yüksekliğindeki bina duvarlarından gündüz saatlerinde çarşaf bağlayarak kaçmaya yeltendikleri, jandarma tarafından fark edildikleri,
- Hekim tarafından atele alınmış, (alçı) tedavisi başlamış iken ateri hastaneye gitmek için defalarca söküp attıkları, hastaneye defalarca bu anlamda götürülüp getirildikleri, angarya için iş çıkardıkları, memuru oyaladıkları, devleti zarara uğrattıkları…
TECAVÜZ SÜRÜYOR
Evrakta ayrıca, çocukların “boy, kilo, yaş ve ruhsal durumları gözetilerek koğuşlara yerleştirmede sınıflandırmaya yapılmaya çalışılsa da” duruma engel olunamadığı kaydedilerek, şöyle denildi:
- Zayıf çocukların cinsel istismara uğradıkları,
- Cinsel eğilimleri yüzünden kurumda olan çocukların bu arayışlarını ceza infaz kurumunda da sürdürdükleri, diğer zayıf çocuklara tecavüz ettikleri, hatta bunu grup olarak yaşadıkları,
- Anüslerinden vücutlarına ne kadar uzunlukta hortumu alacakları yönünde kendi aralarında iddiaya girip denedikleri…
GARDİYANLAR YASAK MADDE SOKTURUYOR
Evrakta, “Çocuk koğuşlarında yaşanan tüm bu acılar, ıstıraplar Halil Rıfat Paşa’nın ‘Gidemediğin yer senin değildir’ özdeyişini haklı çıkarıyor gibi, çocukları bir demir kapı arkasına kapatıp hapsetmek, onları aynı dışarıdaki yaşantılarına, kaderlerine terk etmekle eşdeğerdir” denildi.
Ayrıca, kurumda görevli infaz ve koruma memurlarının denetimsiz kaldığı, yetki ve sorumluluklarını aşara yanlış kararlar icra ettikleri, bir çalışanın sekiz saat görev yerine uğramadığı ve bu konu hakkında disiplin soruşturması yapıldığı, hakkı ve görevi olmadığı halde bir diğer arkadaşının görevini diğerlerinin sürdürdüğü, koğuş nöbetçilerinin kurum kapılarında x-ray cihazını kullandığı, kullanımı çocuklarca yasak olan emtianın geçmesine neden oldukları ifade edildi. Bu nedenle kurum idarecilerinin vardiyalarının başında 7-24 saat hizmet verdikleri anlatıldı.
Evrakta, “Kanun ve yönetmelikten kaynaklanan diğer görevlerinizin yanında iş bölümü gereği tevdi edilen yeni diğer rutin sorumluluklarınızı da takip ve icra etmekle görevlendirildiniz” denildi.
Radikal’in ulaştığı kurum müdürü Hamit Karslıoğlu, “Bu yazı size mi ait” sorusuna karşılık, “Bu konuyla ilgili bilgi vermeye yetkili değilim. Ceza ve Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü’nü bu konuda ararsanız onlar gerekli açıklamayı yapacaktır” dedi. Bu yazışmanın cezaevindeki psiko-sosyal personelle ilgili bir iç yazışma olduğu ifade ediliyor. radikal.com.tr
Özgecan'ın o fotoğrafının hikayesi...
Türkiye Özgecan'a ağlıyor... Bir masanın üzerinde kollarını çenesinin altına koyduğu, belli belirsiz bir tebessümle objektife baktığı o sembol fotoğrafın hikâyesini genç kızın yakınları anlattı...
Mersin’in Tarsus İlçesi’nde okuldan eve dönerken öldürülen ardından da yakılan Özgecan Aslan’ın korkunç cinayete kurban gitmesinin ardından bir fotoğrafı vardı ki adeta sembol oldu. Bir masanın üzerinde kollarını çenesinin altına koyduğu, belli belirsiz bir tebessümle objektife baktığı o fotoğrafın hikâyesini genç kızın yakınları anlattı.
‘GELİN SİZİ DE ÇEKEYİM’
Mersin Pozcu Turizm Otelcilik Meslek Lisesi’ni bitiren Özgecan, 2 yıl önce bir yıl süre ile Mersin’deki bir otelde staj yaptı. Stajın bir bölümünde otelde garsonluk işini sürdürdü. Özgecan’ın stajını yaptığı otelde o gün bir fotoğraf çekimi olacaktı. Bunun için bir de kırmızı fon oluşturuldu. Fotoğrafçı, çekimini tamamladıktan sonra Özgecan’ı üniformasıyla görünce, “Gelin sizi de çekeyim” dedi. Özgecan da bir masanın önüne oturdu ve iki kolunun üzerine uzanarak fotoğrafçıya poz verdi. Özgecan akşam heyecanla ablası Beste’ye koştu ve “Abla arka fon kırmızıydı, benim üniformam da kırmızı. Çok uyumlu oldu. Üniformamla fotoğraf çekildi. Çok güzel baktım, değil mi abla, çok güzel oldu” dedi.
Mersin’in Tarsus İlçesi’nde okuldan eve dönerken öldürülen ardından da yakılan Özgecan Aslan’ın korkunç cinayete kurban gitmesinin ardından bir fotoğrafı vardı ki adeta sembol oldu. Bir masanın üzerinde kollarını çenesinin altına koyduğu, belli belirsiz bir tebessümle objektife baktığı o fotoğrafın hikâyesini genç kızın yakınları anlattı.
‘GELİN SİZİ DE ÇEKEYİM’
Mersin Pozcu Turizm Otelcilik Meslek Lisesi’ni bitiren Özgecan, 2 yıl önce bir yıl süre ile Mersin’deki bir otelde staj yaptı. Stajın bir bölümünde otelde garsonluk işini sürdürdü. Özgecan’ın stajını yaptığı otelde o gün bir fotoğraf çekimi olacaktı. Bunun için bir de kırmızı fon oluşturuldu. Fotoğrafçı, çekimini tamamladıktan sonra Özgecan’ı üniformasıyla görünce, “Gelin sizi de çekeyim” dedi. Özgecan da bir masanın önüne oturdu ve iki kolunun üzerine uzanarak fotoğrafçıya poz verdi. Özgecan akşam heyecanla ablası Beste’ye koştu ve “Abla arka fon kırmızıydı, benim üniformam da kırmızı. Çok uyumlu oldu. Üniformamla fotoğraf çekildi. Çok güzel baktım, değil mi abla, çok güzel oldu” dedi.
Çakıroğlu cinayetinde flaş gelişme
Ege Üniversitesi öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nun hayatını kaybettiği olayla ilgili 1 kişi tutuklandı, 5 kişi serbest kaldı.
Üniversitede geçen Cuma günü çıkan kavgada öldürülen, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisi Çakıroğlu’nun cinayetiyle ilgili Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edilen şüphelilerden N.S. tutuklandı. Diğer şüpheliler ise adli kontrol kapsamında serbest bırakıldı.
Bu arada İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Yeşilyurt Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavisi süren yaralılardan M.D.'nin, gözaltı süresinin uzatılması kararı verildi.
Üniversitede geçen Cuma günü çıkan kavgada öldürülen, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisi Çakıroğlu’nun cinayetiyle ilgili Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edilen şüphelilerden N.S. tutuklandı. Diğer şüpheliler ise adli kontrol kapsamında serbest bırakıldı.
Bu arada İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Yeşilyurt Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavisi süren yaralılardan M.D.'nin, gözaltı süresinin uzatılması kararı verildi.
Bahçeli: Fırat evladımız göz göre göre ölüme terk edildi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuşuyor.
İşte Bahçeli’nin konuşmasından satır başları:
Geçen yıl Ermeni diasporasına özür mektubu yazan şahıs cumhurbaşkanlığı koltuğundadır. Erdoğan Ermenistan devlet başkanını ülkemize 24 Nisan’da çağırmasına rağmen reddedilmiştir. Erdoğan ve zihniyeti Türkiye’ye şaşı bakmaktadır. Mazideki acılar hala dinmemişken Ermenilerin topraklarımızla ilgili talepleri belliyken Erdoğan neyin peşinde koşmaktadır.
Hocalı’da şehit edilen tüm soydaşlarımıza, Ermeni çetelerinin saldırıları ile hayatını kaybetmiş tüm mazlumlara Allah’tan rahmet diliyorum.
"ACI HABERLE KAHROLDUK"
Geçtiğimiz Cuma günü Ege Üniversitesi’nden gelen acı ile kahrolduk. Fırat Yılmaz Çakıroğlu hainlerin saldırışa uğradı. Duygularımı ifade etmek için cümleler yetersizdir. Düşünüyorum da ne çok ölüyor ne çok üzülüyoruz. 46 yıldır tabutlar omuzlardan inmiyor.
"FAKÜLTE KORİDORLARI KANDİL'İN MAĞARALARI GİBİ"
Biz şehitler ölmez vatan bölünmez demeyi sürdüreceğiz. Ege Üniversitesi İzmir’dedir ve İzmir ülkenin en büyük üçüncü şehridir. Üniversite yönetimi uyumuştur. Fakülte koridorları Kandil’deki mağaralar gibidir. Fırat evladımı şehit eden katil bu eylemi herkesin gözü önünde yapmıştır.
"GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜME TERK EDİLDİ"
45 dakika ambulans gelmemiştir. Kimse ilk yardımda bulunmamış bulunmaya çalışanlar da güvenlik çemberini aşamamıştır. Evladımızı göz göre göre ölüm terk edilmiştir. Üniversite rektörü ne iş yapmaktadır. Koltuğunda oturmayı onursuzca sürdürecek midir?
“SORUMLU ACİZ BAŞBAKAN VE SÜNEPE HÜKÜMET”
Dağ eğitiminden geçmiş bölümü militanların kanlı eylemi yaşanmıştır. Gerçekleri saptırmak kimseye hele ki rektöre ve bilim insanları kimseye fayda sağlamayacaktır. Durum medyada karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması olarak yer almıştır. Üniversitelerde karşıt görüşlülerin değil PKK’lıların provokasyonu vardır bunun da sorumlusu aciz Başbakan ve sünepe hükümetidir. Teröristler ne zamandan beri fikir sahibi olmuştur.
“YANAĞI OKŞANAN CANİLER VATANINI SEVEN GENCİMİZE KIYDI”
Kimse sabrımızla daha fazla oynamayı aklından geçirmemelidir. İzmir’de sadece Fırat’a değil Türk gençliğine saldırılmıştır. Pazarlık masalarında yanağı okşanan caniler İzmir’de vatanı sevmekten başka suçu olmayan gencimize kıymıştır.
“MHP’Yİ SOKAĞA ÇEKMEK İÇİN PLAN VARSA…”
Milliyetçi hareketi sokağa çekmek için plan varsa bunu düşünenlerin hesabı tutmayacaktır. Türk milleti tarih boyunca nice acılara katlanmıştır. Sevinçlerimi kadar hüzün ve kayıplarımız eksik olmamıştır. Türk milleti büyük bir ailedir. Türklük en temel mirasımızı en haklı gururumuzdur. Siyasi sınırlar soydaşlarımızla kurduğumuzu gönül bağını zayıflatmamıştır.
Hafızamızda taşıdığımız her toprak parçası bizim için vatandır. Bizi diğer siyasi akım ve aktörlerden ayıran vasfımız şüphesiz ki vatan kavramına yüklediğimiz anlamda gizlidir.
“26 AĞUSTOS 1922 TARİHİNDEN BERİ İLK KEZ…”
Türkiye 26 Ağustos 1922 tarihinden beri ilk kez geri çekilmiş ilk kez vatan bildiği toprakları geride bırakmıştır. AKP vatanımızın bir parçasını koparıp atmıştır. AKP hükümeti Süleyman Şah türbesini arkasına bakmadan terk etmiştir. Vatan toprağı olarak tehdit edilen Süleyman Şah türbesi yıllar sonra aniden yok sayılmıştır.
“SİZİN FİLMİNİZ BUYSA…”
Sizin filminiz buysa biz ömür billah reklam izlemeye razıyız. 1931 tarihinde Mustafa Kemal’in emri ile elden geçirilmiş karakol haline getirilmiştir. Tamiri imkansız hale gelince nakil işlemi yapılmıştır. Bir kez daha söylüyorum Süleyman Şah türbesi vatan toprağıdır. Ankara’dan Kayseri’den Manisa’dan farkı yoktur. Kaldı ki Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP yöneticileri daha geçtiğimiz yıl bu yönde açıklamalarda bulunmuştur. Hürriyet
Etiketler:
cinayet,
devlet bahçeli,
haber,
manisa,
mhp
O artık yürüyemiyor
Vimizim adlı ilacı SGK kapsamında olmadığı içim 6 aydır ilaç alamayan Mukopolisakkaridoz (MPS) hastası 7 yaşındaki Ekin Miray Yıldız yürüme fonksiyonunu kaybetti. Baba Şahin Yıldız, 'kızım yavaş yavaş ölüyor' dedi.
Mukopolisakkaridoz (MPS) hastalığı dünyada ender görülen genetik hastalıklardan biri. Yağ ve şeker parçalayan enzimlere sahip olmadığı için MPS hastalarının vücutları sağlıklı olarak gelişemiyor. Buna bağlı olarak yürüme ve konuşma gibi fiziksel faaliyetleri yerine getiremiyorlar. Sağlıklı fiziksel gelişim için MPS hastalarının enzim tedavisi alması lazım. 200 binde bir görülen bu hastalık Türkiye ’de yaklaşık 250 çocukta bulunuyor.
Gazi Üniversitesi Çocuk Metabolizması bölümünde tedavi gören yedi yaşındaki Ekin Miray Yıldız’a 2011 yılında MPS TİP 4 teşhisi konuldu. Doktorlar 1 Temmuz 2014 tarihinde bir Vimizim adlı ilacı kullanması için Miray adına bir reçete düzenledi. Endikasyon dışı olan ilacın yurt dışından getirtilmesi için Yıldız adına 2 Temmuz 2014 tarihinde Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihazlar Kurumu tarafından bir rapor hazırlanarak SGK’ya gönderildi. SGK ise ilacın temin edilebilmesi için Yurtdışı İlaç Tıbbi ve Ekonomik Değerlendirme Komisyonu (YİTEDK) oluşturdu. Ancak Vimizim adlı ilaç SGK tarafından ‘yurtdışı ödenecek ilaçlar’ listesine eklenmediği için Yıldız tam 6 aydır ilaç alamıyor.
İLACIN AYLIK MALİYET 150 BİN LİRA
Enzim tedavisi alamadığı için iskelet Ekin’in sisteminde bozukluklar oluştuğunu söyleyen baba Şahin Yıldız sözlerine şu şekilde devam etti: "Ekin’in ağrıları arttığı için fizik tedaviye başladık. Ekin yavaş yavaş yürüme fonksiyonlarını kaybediyor. Oturduğu yerden kalkamıyor, tuvalete gidemiyor. Evin içerisinde bile destek alarak ancak yürüyebiliyor. Böyle devam ederse bir daha yürüyemeyecek. Ekin Miray’ın hafta iki kutu Vimizim adlı ilacı alması lazım. Bu ilaç Ekin’in sağlığı için çok önemli. Sağlık raporu olmasına rağmen ilaç alamıyoruz. Eğer maddi durumum olsaydı ilacı paramla alırdım. Ancak bu ilacın bir kutusu 2 bin 400 lira. Bu ilacı alacak param yok. En son bundan 15 gün önce Ankara ’da Meclis Sağlık Komisyon’u üyeleri ile görüştük. İlacın bizim için ne kadar önemli olduğunu onlara da aktardık. Bir an önce ilaçların getirtilmesini istiyoruz.’’
250 BİN İMZA TOPLANDI
Ekin Miray gibi MPS hastası olan ve Vimizim adlı ilacı almadığı için mağdur olan Türkiye’de yaklaşık 150 çocuk bulunuyor. SGK 30 Ocak’ta yaptığı bir basın açıklamada Vimizim adlı ilacın temin edilmesi için Yurtdışı İlaç Tıbbi ve Ekonomik Değerlendirme Komisyonu (YİTEDK) oluşturulduğunu ve komisyonun çalışmalara başladığını bildirdi. Öte taraftan Change.org’da MPS hastaları için imza kampanyası başlatıldı. ‘Devlet ilacımızı versin çocuklarımız da yaşasın!’ adıyla başlatılan imza kampanyası 250 bin kişi destek verdi.
BEYTULLAH HAYATINI KAYBETTİ
Sosyal Güvenlik Kurumu, 2011 yılında Sağlık Uygulamaları Tebliği’nde (SUT) bir düzenleme yaparak 6 yaş altındaki ‘ileri derece zekâ özrü’ olan MPS hastalarının enzim tedavilerinin artık SGK tarafından karşılanmayacağını bildirmiş, bunun üzerine üç yıl boyunca ilaçlarını alamayan 12 yaşındaki Beytullah Hakyeri önce yürüme fonksiyonunu kaybetmiş, bir yıl sonra da hayatını kaybetmişti. Radikal
Mukopolisakkaridoz (MPS) hastalığı dünyada ender görülen genetik hastalıklardan biri. Yağ ve şeker parçalayan enzimlere sahip olmadığı için MPS hastalarının vücutları sağlıklı olarak gelişemiyor. Buna bağlı olarak yürüme ve konuşma gibi fiziksel faaliyetleri yerine getiremiyorlar. Sağlıklı fiziksel gelişim için MPS hastalarının enzim tedavisi alması lazım. 200 binde bir görülen bu hastalık Türkiye ’de yaklaşık 250 çocukta bulunuyor.
Gazi Üniversitesi Çocuk Metabolizması bölümünde tedavi gören yedi yaşındaki Ekin Miray Yıldız’a 2011 yılında MPS TİP 4 teşhisi konuldu. Doktorlar 1 Temmuz 2014 tarihinde bir Vimizim adlı ilacı kullanması için Miray adına bir reçete düzenledi. Endikasyon dışı olan ilacın yurt dışından getirtilmesi için Yıldız adına 2 Temmuz 2014 tarihinde Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihazlar Kurumu tarafından bir rapor hazırlanarak SGK’ya gönderildi. SGK ise ilacın temin edilebilmesi için Yurtdışı İlaç Tıbbi ve Ekonomik Değerlendirme Komisyonu (YİTEDK) oluşturdu. Ancak Vimizim adlı ilaç SGK tarafından ‘yurtdışı ödenecek ilaçlar’ listesine eklenmediği için Yıldız tam 6 aydır ilaç alamıyor.
İLACIN AYLIK MALİYET 150 BİN LİRA
Enzim tedavisi alamadığı için iskelet Ekin’in sisteminde bozukluklar oluştuğunu söyleyen baba Şahin Yıldız sözlerine şu şekilde devam etti: "Ekin’in ağrıları arttığı için fizik tedaviye başladık. Ekin yavaş yavaş yürüme fonksiyonlarını kaybediyor. Oturduğu yerden kalkamıyor, tuvalete gidemiyor. Evin içerisinde bile destek alarak ancak yürüyebiliyor. Böyle devam ederse bir daha yürüyemeyecek. Ekin Miray’ın hafta iki kutu Vimizim adlı ilacı alması lazım. Bu ilaç Ekin’in sağlığı için çok önemli. Sağlık raporu olmasına rağmen ilaç alamıyoruz. Eğer maddi durumum olsaydı ilacı paramla alırdım. Ancak bu ilacın bir kutusu 2 bin 400 lira. Bu ilacı alacak param yok. En son bundan 15 gün önce Ankara ’da Meclis Sağlık Komisyon’u üyeleri ile görüştük. İlacın bizim için ne kadar önemli olduğunu onlara da aktardık. Bir an önce ilaçların getirtilmesini istiyoruz.’’
250 BİN İMZA TOPLANDI
Ekin Miray gibi MPS hastası olan ve Vimizim adlı ilacı almadığı için mağdur olan Türkiye’de yaklaşık 150 çocuk bulunuyor. SGK 30 Ocak’ta yaptığı bir basın açıklamada Vimizim adlı ilacın temin edilmesi için Yurtdışı İlaç Tıbbi ve Ekonomik Değerlendirme Komisyonu (YİTEDK) oluşturulduğunu ve komisyonun çalışmalara başladığını bildirdi. Öte taraftan Change.org’da MPS hastaları için imza kampanyası başlatıldı. ‘Devlet ilacımızı versin çocuklarımız da yaşasın!’ adıyla başlatılan imza kampanyası 250 bin kişi destek verdi.
BEYTULLAH HAYATINI KAYBETTİ
Sosyal Güvenlik Kurumu, 2011 yılında Sağlık Uygulamaları Tebliği’nde (SUT) bir düzenleme yaparak 6 yaş altındaki ‘ileri derece zekâ özrü’ olan MPS hastalarının enzim tedavilerinin artık SGK tarafından karşılanmayacağını bildirmiş, bunun üzerine üç yıl boyunca ilaçlarını alamayan 12 yaşındaki Beytullah Hakyeri önce yürüme fonksiyonunu kaybetmiş, bir yıl sonra da hayatını kaybetmişti. Radikal
Sümeyye Erdoğan'ın korumalarının tamamı değişti
Suikast yapılacağı iddiası sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'ın korumaları tamamen değişti.
Sabah Gazetesi'nin haberine göre, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'a suikast iddialarının ardından Erdoğan'ın çevresinde bir dizi güvenlik önlemi alındığı öğrenildi. Erdoğan'ın "Tedbirlerimizi aldık" diyerek gönderme yaptığı o önlemlere göre Sümeyye Erdoğan'ın etrafındaki korumaların tamamı değişti. Ekibe özel harekâtçı polisler eklendi. Benzer önlemler ailenin diğer üyeleri için de uygulandı.
Sabah Gazetesi'nin haberine göre, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'a suikast iddialarının ardından Erdoğan'ın çevresinde bir dizi güvenlik önlemi alındığı öğrenildi. Erdoğan'ın "Tedbirlerimizi aldık" diyerek gönderme yaptığı o önlemlere göre Sümeyye Erdoğan'ın etrafındaki korumaların tamamı değişti. Ekibe özel harekâtçı polisler eklendi. Benzer önlemler ailenin diğer üyeleri için de uygulandı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)