Türkiye'ye üç günlük ziyaret gerçekleştiren Papa Françesko, İtalya'ya dönüş yolunda flaş açıklamalar yaptı. Papa Sultahahmet'te neden müftü ile birlikte dua etmek istediğini açıkladı.
Ermeni meselesinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başsağlığı mesajını olumlu bulduğunu söyleyen Papa, "Benim asıl kalbimde olan, Türkiye-Ermeni sınırının açılması. Keşke o sınır açılsa, o kadar güzel bir şey olur ki" ifadelerini kullandı. Papa ayrıca Sultanahmet Camii'nde yaptığı duanın içeriğini de açıklarken, "Oraya turist olarak gittim diyemezdim. O muhteşemlikleri görünce dua etmek istedim" dedi.
Papa Françesko, İtalya yolunda uçakta, aralarında Doğan Haber Ajansı İtalya Temsilcisi Esma Çakır'ın da bulunduğu ve tek tek ellerini sıktığı gazetecilerin sorularını yanıtladı. Papa bir gazetecinin, 'Türkiye ziyaretiniz boyunca hiç Ermenilere ilişkin bir şey duymadım. Gelecek yıl Ermeni soykırımının yıldönümü. Bu konuda ne düşündüğünüzü bilmek istiyorum' yönündeki bir soruya şöyle yanıt verdi: "Bugün hastanede olan Ermeni Patriği'ni ziyaret etmeye gittim, çok hasta. Türk hükümeti geçen yıl bir jest yaptı, dönemin başbakanı Erdoğan bir mektup (başsağlığı) yazdı. Bazıları bunu çok zayıf buldu. Benim bu konudaki yargım ise, büyük ya da küçük bilmiyorum, ama bu bir el uzatmaydı. Bu her zaman pozitif bir şeydir. Ben elimi çok da uzatabilirim, ya da az uzatabilirim ve diğerinin bana ne diyeceğini beklerim."
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu hareketini olumlu bulduğunu söyleyen Katoliklerin ruhani lideri, "Benim asıl kalbimde olan; Türkiye-Ermeni sınırı. Keşke o sınır açılsa, o kadar güzel bir şey olur ki. Ben o bölgede, sınırların açılmasını kolaylaştırmayan jeopolitik problemler olduğunu biliyorum, ama bu halklar arasında uzlaşma olması için dua edelim" dedi.
Her iki ülkenin de iyi niyetli olduğunu bildiğini, buna inandığını söyleyen Papa, "Bu durumun kolaylaşması için yardım etmeliyiz. Dilerim gelecek yıl, küçük jestlerin yolunun açılacağı, yakınlaşmanın adımlarının atıldığı bir yıl olsun" ifadelerini kullandı.
SULTANAHMET'TE DUA AÇIKLAMASI
Uçaktaki 65 gazeteciden biri olan Esma Çakır'ın, 'Sultanahmet Camii'nde çok yoğun bir dua anı yaşadınız. Bu Rabbe yakarış anınızdan bizimle paylaşmak istediğiniz özel bir şey var mı?' sorusunu şöyle yanıtladı: "Benim Türkiye'ye seyahatim dini amaçla idi. Ortodoks Kilisesi'nin kutladığı Aziz Andreas Yortusu içindi. Patrik Bartholomeos'la, yani dini bir figür ile buluştum. Sonra camiye gittim. Yani bunların hepsi dini şeyler. Sultanahmet Camii'ne ben turist olarak geldim diyemezdim. Oradaki o muhteşemlikleri gördüm. Müftü de çok iyi açıklıyordu orada neler olduğunu. Kur'an'dan pasajlar okudu, Meryem Ana'dan bahsetti. O anda dua etmek istedim. Müftüye dua edelim dedim. O da tamam dedi."
Papa duasının içeriğiyle ilgili olarak şunları söyledi: "Türkiye için, barış için, müftü için, herkes için ve tabii benim için dua ettim, çünkü buna ihtiyacım var. Ancak özellikle barış için dua ettim. 'Tanrım savaşları bitir dedim' Kısaca çok samimi bir dua anı yaşadım."
KUR'AN BİR BARIŞ KİTABIDIR, ERDOĞAN'A
Papa, 'Cumhurbaşkanı Erdoğan İslamafobi hakkında konuştu. Siz de doğal olarak Ortadoğu'daki Hristiyan azınlığın yaşadıklarından dolayı Hristiyanofobi hakkında konuştunuz ve dinlerarası diyaloğun bir anahtar olabileceğini tavsiye ettiniz. Dinlerarası diyalog yeterli mi yoksa daha öteye gidilebilir mi? Dünya liderleri bu konuda ne yapmalı?' sorusu üzerine, "Sadece bu bölgede değil Afrika'da da gerçekten terörist faaliyetler var. 'Bu İslamsa..' diyenler olduğunda ben öfkeleniyorum. Bu durumdan dolayı birçok Müslüman alınganlık gösterdi, 'Biz bu değiliz' dediler. Kur'an bir barış kitabıdır, barış mesajı veren bir kitaptır. Öteki türlü, bu İslamizm değil. Bunu gerçekten inanarak söylüyorum: Tüm İslamcılara terörist denemez. Bu asla söylenemez. Hristiyanlarda da aşırıcılık yok değil diyemeyiz mesela. Bizde de bunlardan var.
Ben Cumhurbaşkanınıza söyledim, tüm İslami liderler; siyasi liderler ya da dini veyahut akademisyenler olabilir açıkça şunu söylesinler: 'Ben bunu kınıyorum.' Çünkü bu, İslam toplumunun büyük çoğunluğuna yardım edecek. Onların ağzından çıkmalı bu sözler. Aynı zamanda entelektüeller de olabilir. Bu benim cevabım. Çünkü hepimizin dünya çapında bir kınama yapmaya ihtiyacımız var. Bir İslami kimliği olanlar, 'Biz terörist değiliz, Kur'an bu değil' diyorlar.
Hristiyanofobiye gelince. Irak'ın Musul kentinde gördük. Hristiyanlar yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldılar ya da vergi ödemek (cülus) zorunda. Adeta o bölgede hiç Hristiyan olmasın istiyorlar. O bölgede maalesef bu var" açıklamasını yaptı.
MEHMET GÖRMEZ VE MEHMET PAÇACI'DAN ÇOK ETKİLENDİ
Dinlerarası diyalog konusunda en güzel sohbeti Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve onun ekibiyle yaptığını söyleyen Papa, "Kısa süre önce Türkiye'nin yeni Vatikan Büyükelçisi Mehmet Paçacı bana güven mektubunu sunmaya geldiğinde karşımda harikulade bir adam buldum. Dini derinliği olan bir adam. Diyanet'teki görüşmemde, dinlerarası diyalog konusunda daha kaliteli bir adım atmamız gerektiğini söylediler. Farklı dinlere mensup olan dindarlar arasında bir diyalog olması gerektiğini söylediler. Bu çok güzel bir şey. Bu yüksek kaliteli buluşma beni çok mutlu etti" diye konuştu.
Papa, Sultanahmet Camii'nde yaptığı dua ile ilgili olarak da "Sultanahmet Camii'ne ben turist olarak geldim diyemezdim. Oradaki o muhteşemlikleri gördüm. Müftü de çok iyi açıklıyordu orada neler olduğunu. Kur'an'dan pasajlar okudu, Meryem Ana'dan bahsetti. O anda dua etmek istedim. Müftüye dua edelim dedim. O da tamam dedi" ifadelerini kullandı. DHA
30 Kasım 2014 Pazar
İnternette yazışan üvey kızını kalbinden bıçakladı
BURSA’da 37 yaşındaki Cihat K., üvey kızı 17 yaşındaki A.Ş.’yi sosyal paylaşım sitesinde (Facebook) erkek arkadaşları ile yazışırken görünce, mutfaktan aldığı ekmek bıçağıyla kalbinden bıçaklayarak ağır yaraladı. Üvey baba gözaltına alınırken, genç kızın annesi Şaziye K., "Olay erkek meselesinden meydana geldi, eşimden şikayetçi değilim" dedi.
Olay, dün merkez Osmangazi İlçesi Adnan Menderes Mahallesi Akgün Sokak’ta meydana geldi. Üvey kızı A.Ş.’yi sosyal paylaşım sitesinde erkeklerle yazışırken gören Cihat K. çılgına döndü. Üvey kızıyla bir süre tartışan Cihat K., tartışmanın büyümesi üzerine mutfaktan aldığı ekmek bıçağını kızın kalbine sapladı. Kanlar içinde yere yığılan kızını gören Şaziye K., 112’yi arayarak yardım istedi. Kısa sürede olay yerine gelen sağlık ekipleri, durumu ağır olan A.Ş.’yi ilk müdahaleyi yaptıktan sonra ambulansla ile Çekirge Devlet Hastanesi’ne götürdü. Hayati tehlikesi bulunduğu belirtilen A.Ş. ameliyata alındı.
Cihat K. ise polis ekipleri tarafından elinde bulunan kanlı bıçak ile birlikte gözaltına alındı.
ANNE: EŞİMDEN ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM
Cihat K. polisteki ilk ifadesinde üvey kızını erkeklerle internette yazışmaması için uyardığını, tekrar görünce sinirlenip elini kana buladığını söyledi. Olay anında evde bulunan Şaziye K. ise şahit olarak ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürülürken kendisini görüntüleyen gazetecilere "Olay erkek meselesinden dolayı meydana geldi, eşimden şikayetçi değilim" dedi.
Hüseyin TÜCCAR / BURSA, (DHA)
Olay, dün merkez Osmangazi İlçesi Adnan Menderes Mahallesi Akgün Sokak’ta meydana geldi. Üvey kızı A.Ş.’yi sosyal paylaşım sitesinde erkeklerle yazışırken gören Cihat K. çılgına döndü. Üvey kızıyla bir süre tartışan Cihat K., tartışmanın büyümesi üzerine mutfaktan aldığı ekmek bıçağını kızın kalbine sapladı. Kanlar içinde yere yığılan kızını gören Şaziye K., 112’yi arayarak yardım istedi. Kısa sürede olay yerine gelen sağlık ekipleri, durumu ağır olan A.Ş.’yi ilk müdahaleyi yaptıktan sonra ambulansla ile Çekirge Devlet Hastanesi’ne götürdü. Hayati tehlikesi bulunduğu belirtilen A.Ş. ameliyata alındı.
Cihat K. ise polis ekipleri tarafından elinde bulunan kanlı bıçak ile birlikte gözaltına alındı.
ANNE: EŞİMDEN ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM
Cihat K. polisteki ilk ifadesinde üvey kızını erkeklerle internette yazışmaması için uyardığını, tekrar görünce sinirlenip elini kana buladığını söyledi. Olay anında evde bulunan Şaziye K. ise şahit olarak ifadesi alınmak üzere polis merkezine götürülürken kendisini görüntüleyen gazetecilere "Olay erkek meselesinden dolayı meydana geldi, eşimden şikayetçi değilim" dedi.
Hüseyin TÜCCAR / BURSA, (DHA)
'Beni Senegalli öğrencisiyle aldattı'
ADANA’da sigorta şirketi sahibi 38 yaşındaki C.B., Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Yabancı Diller Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi eşi 2 çocuğunun annesi 37 yaşındaki E.B.’nin, kendisini 20 yaşındaki Senegal uyruklu öğrencisiyle aldattığı iddiasıyla boşanma davası açtı.
Evlililiklerinde bir sorun olmamasına karşın, geçen yıl eşinin boşanmak istemesine bir anlam veremeyen C.B. araştırma yapmaya başladı. Eşinin maillerini kontrol ettiğinde evlerine ders çalışmaya gelen Senegal uyruklu 20 yaşındaki H.C. ile birbirlerine aşk mesajlarını görünce şok oldu.
Eşi ile öğrencisi arasındaki ilişkinin platonik olduğunu düşünüp, 2 çocuklarının hatırı için evliliğini kurtarmaya çalıştı. Ancak C.B. gittiği üniversitede, iddiaya göre eşinin sevgilisi olduğu ileri sürülen H.C.’nin, bazı arkadaşları tarafından cinsel içerikli görüntü ve fotoğraflarını internete sızdırma bahanesiyle tehdit edildiğini duydu. C.B. bu gelişme üzerine tekrar görüştüğü eşinin Senegalli öğrenci ile aşk yaşadığını itiraf etmesi üzerine boşanma davası açtı. Ayrıca ÇÜ Rektörlüğü’ne de öğretmen- öğrenci ilişkisi hakkında suç duyurusunda bulundu.
ÜNİVERSİTEDEKİ ODASINDA VE TUVALETLERDE İLİŞKİ İDDİASI
Ç.B. dilekçesinde, eşi E.B.’nin üniversite binası içerisinde yer alan odasında ve tuvaletlerde öğrencisi H.C. ile cinsel ilişkiye girdiklerini ileri sürdü. C.B., eşinin ilişki yaşadığını iddia ettiği yabancı öğrenci ile eşinin babası M.S.B. tarafından da ölümle tehdit edildiğini iddia ederek suç duyurusunda bulundu.
EŞİ DE BOŞANMA DAVASI AÇTI
İhanetle suçlanan E.B. de eşi C.B.’ye boşanma davası açtı. E.B. ayrıca, eşinin görev yaptığı üniversiteye gelerek kendisine şiddet uyguladığını iddia ederek uzaklaştırma kararı aldırdı. Bu iddiaları kabul etmeyen C.B., üniversiteye şikayet dilekçesi vermek için gittiğini, eşi ile karşılaşmadığını, şiddet uygulamadığını savundu. Çiftin boşanma davası önümüzdeki günlerde görülecek.
Bekir KARAKOCA- Salih ÜÇTEPE / ADANA, (DHA)
Evlililiklerinde bir sorun olmamasına karşın, geçen yıl eşinin boşanmak istemesine bir anlam veremeyen C.B. araştırma yapmaya başladı. Eşinin maillerini kontrol ettiğinde evlerine ders çalışmaya gelen Senegal uyruklu 20 yaşındaki H.C. ile birbirlerine aşk mesajlarını görünce şok oldu.
Eşi ile öğrencisi arasındaki ilişkinin platonik olduğunu düşünüp, 2 çocuklarının hatırı için evliliğini kurtarmaya çalıştı. Ancak C.B. gittiği üniversitede, iddiaya göre eşinin sevgilisi olduğu ileri sürülen H.C.’nin, bazı arkadaşları tarafından cinsel içerikli görüntü ve fotoğraflarını internete sızdırma bahanesiyle tehdit edildiğini duydu. C.B. bu gelişme üzerine tekrar görüştüğü eşinin Senegalli öğrenci ile aşk yaşadığını itiraf etmesi üzerine boşanma davası açtı. Ayrıca ÇÜ Rektörlüğü’ne de öğretmen- öğrenci ilişkisi hakkında suç duyurusunda bulundu.
ÜNİVERSİTEDEKİ ODASINDA VE TUVALETLERDE İLİŞKİ İDDİASI
Ç.B. dilekçesinde, eşi E.B.’nin üniversite binası içerisinde yer alan odasında ve tuvaletlerde öğrencisi H.C. ile cinsel ilişkiye girdiklerini ileri sürdü. C.B., eşinin ilişki yaşadığını iddia ettiği yabancı öğrenci ile eşinin babası M.S.B. tarafından da ölümle tehdit edildiğini iddia ederek suç duyurusunda bulundu.
EŞİ DE BOŞANMA DAVASI AÇTI
İhanetle suçlanan E.B. de eşi C.B.’ye boşanma davası açtı. E.B. ayrıca, eşinin görev yaptığı üniversiteye gelerek kendisine şiddet uyguladığını iddia ederek uzaklaştırma kararı aldırdı. Bu iddiaları kabul etmeyen C.B., üniversiteye şikayet dilekçesi vermek için gittiğini, eşi ile karşılaşmadığını, şiddet uygulamadığını savundu. Çiftin boşanma davası önümüzdeki günlerde görülecek.
Bekir KARAKOCA- Salih ÜÇTEPE / ADANA, (DHA)
Başkanın kızlarına ‘sosyal’ kalkan
ABD Başkanı Barack Obama’nın kızları Sasha (13) ve Malia’nın (16) Beyaz Saray’daki Şükran Günü etkinliğindeki hallerini Facebook’tan eleştiren Cumhuriyetçi partili kadın siyasetçi, sert tepkiler üzerine özür diledi.
Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Stephen Fincher’ın iletişim sorumlusu Elizabeth Lauten, Facebook hesabında, özetle şöyle yazdı:
‘ERGENSİNİZ AMA...’
“Sevgili Sasha ve Malia, şu berbat ergenlik yaşlarınızda olduğunuzu biliyorum. Ama siz First Family’nin (Birinci Aile) parçasısınız. Saygıyı hak eder şekilde giyinin, barda gibi değil.”
TEPKİYLE GERİ ADIM
Fakat bu ifadeler sosyal medyada ciddi tepki çekince, Lauten mesajını sildi ve “Sözlerimle kırdığım herkesten özür dilemek isterim” dedi. Beyaz Saray’da Şükran Günü alttaki fotograf, Amerikan basının ilgi odağı olmuştu. Hürriyet
Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Üyesi Stephen Fincher’ın iletişim sorumlusu Elizabeth Lauten, Facebook hesabında, özetle şöyle yazdı:
‘ERGENSİNİZ AMA...’
“Sevgili Sasha ve Malia, şu berbat ergenlik yaşlarınızda olduğunuzu biliyorum. Ama siz First Family’nin (Birinci Aile) parçasısınız. Saygıyı hak eder şekilde giyinin, barda gibi değil.”
TEPKİYLE GERİ ADIM
Fakat bu ifadeler sosyal medyada ciddi tepki çekince, Lauten mesajını sildi ve “Sözlerimle kırdığım herkesten özür dilemek isterim” dedi. Beyaz Saray’da Şükran Günü alttaki fotograf, Amerikan basının ilgi odağı olmuştu. Hürriyet
Obama'nın kızlarına şok suçlama!
ABD Cumhuriyet Partisi Ulusal Komitesi görevlilerinden Elizabeth Lowten, Obama’nın kızları Sasha ve Malia’yı saygısızlıkla ve statülerine uygun olmayan bir şekilde davranmakla suçladığı için özür diledi.
Facebook sayfasına bununla ilgili bir yazı yayınlayan Elizabeth Lowten, “Değerli Sasha ve Malia, ben sizin zor bir dönem olan yetişkinlik çağında bulunduğunuzu anlıyorum. Ancak, siz devlet başkanının bir parçasısınız, ona uygun bir şekilde hareket etmeye gayret ediniz. Hiç olmazsa oynadığınız role saygılı olun. Bara gitmek için hazırlanmış kişiler gibi değil, saygı uyandıracak şekilde giyininiz. Tabii ki televizyon yayını anında surat asmamanız gerekir” ifadelerine yer verdi.
Elizabeth’in Obama’nın kızlarının dış görünüşleri ve davranışları ile ilgili yorumları sosyal ağlarda büyük bir eleştiri yağmuruna neden olurken, Cumhuriyet Partisi görevlisi özür dilemek ve yazısını silip kaldırmak zorunda kaldı.
Twitter kullanıcılarından biri Elizabeth Lowten’e hitaben “Siz birilerine bulunduğu tabakaya göre nasıl davranılması gerektiğini gösterme konumunda değilsiniz” yazısını paylaştı. Elizabeth Lowten, gelen tepkiler sonrasında üslubundan ötürü özür diledi.
Facebook sayfasına bununla ilgili bir yazı yayınlayan Elizabeth Lowten, “Değerli Sasha ve Malia, ben sizin zor bir dönem olan yetişkinlik çağında bulunduğunuzu anlıyorum. Ancak, siz devlet başkanının bir parçasısınız, ona uygun bir şekilde hareket etmeye gayret ediniz. Hiç olmazsa oynadığınız role saygılı olun. Bara gitmek için hazırlanmış kişiler gibi değil, saygı uyandıracak şekilde giyininiz. Tabii ki televizyon yayını anında surat asmamanız gerekir” ifadelerine yer verdi.
Elizabeth’in Obama’nın kızlarının dış görünüşleri ve davranışları ile ilgili yorumları sosyal ağlarda büyük bir eleştiri yağmuruna neden olurken, Cumhuriyet Partisi görevlisi özür dilemek ve yazısını silip kaldırmak zorunda kaldı.
Twitter kullanıcılarından biri Elizabeth Lowten’e hitaben “Siz birilerine bulunduğu tabakaya göre nasıl davranılması gerektiğini gösterme konumunda değilsiniz” yazısını paylaştı. Elizabeth Lowten, gelen tepkiler sonrasında üslubundan ötürü özür diledi.
İngiltere'de ilginç "Kuran" tartışması
İngiltere'de Eski Anglikan Kilisesi Piskoposu Lord Harries'in İngiliz Kraliyetinin varisi ''Prens Charles'ın taç giyme töreninde Kuran okunmalı'' açıklaması tartışmalara yol açtı.
Daily Mail gazetesindeki habere göre, Eski Oxford Piskoposu Lord Harries, Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada, İngiltere'deki Müslümanların toplum tarafından benimsendiklerini hissettirmek amacıyla taç giyme töreninin Kuran okunarak başlamasının yaratıcı bir davranış olacağını söyledi.
Piskoposun açıklamaları ise Anglikan Kilisesi'nin kendi gelenekleri ve kurumları içerisinde güveni kaybettiği gerekçesiyle sert bir dille eleştirildi.
Lord Harries, Lordlara yaptığı öneride, Kilise'nin kendi tarihi konumunda konukseverliği yerine getirmeye önderlik etmesi gerektiğini aktardı. Harries, geçen yıl Bristol Katedrali'nde dindar bir Müslüman olan yüksek rütbeli bir yetkilinin talebi üzerine Kuran'dan ayetler okunduğu örneğini vererek ''Bu Müslümanları içtenlikle kucaklayacak harika, yaratıcı bir uzlaşma davranışıydı” dedi.
Eski Piskopos, konukseverliğin prensibinin bir sonraki taç giyme töreni dahil olmak üzere tüm kamusal seremonilere etki etmesi gerektiğine inandığını söyledi.
Kraliçe 2. Elizabeth'in oğlu ve kraliyetin birinci varisi Prens Charles, bundan 20 yıl önce ''İngiliz monarşisinin inanç savunucusu'' olmaktan çok ''inançların savunucusu'' olarak görülmeyi istediğini açıklamıştı. Prens Charles, 2006 yılında da daha ''odaklı ve merkezi'' olacağını düşündüğü çok inançlı bir taç giyme töreni istediğini söylemişti.
''CUMA NAMAZLARINDA DA KRAL İÇİN DUA EDİLSİN''
Geleneksel Hristiyanlardan ise Lord Harries'in açıklamalarına kınama geldi. Hristiyan Enstitüsü Düşünce Kuruluşu'ndan Simon Calvert, birçok insanın Hristiyan bir liderin, Hristiyan bir manastırda Hristiyan bir törende Kuran okunması fikrine şaşıracaklarını söylerken, Spectator dergisinin yardımcı editörü Douglas Murray, Lord Harries'in fikrini yanlış bulduğunu söyleyerek ''Eğer taç giyme törenine Müslümanlar eklenecekse o zaman Hinduların ve ateistlerin de eklenmesi gerekir. Böyle bir törende Kuran okunacaksa o zaman İngiltere'deki camilerde cuma namazlarında Kral ve Silahlı Kuvvetler için dua edilmeli'' diye konuştu. Hürriyet
Daily Mail gazetesindeki habere göre, Eski Oxford Piskoposu Lord Harries, Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada, İngiltere'deki Müslümanların toplum tarafından benimsendiklerini hissettirmek amacıyla taç giyme töreninin Kuran okunarak başlamasının yaratıcı bir davranış olacağını söyledi.
Piskoposun açıklamaları ise Anglikan Kilisesi'nin kendi gelenekleri ve kurumları içerisinde güveni kaybettiği gerekçesiyle sert bir dille eleştirildi.
Lord Harries, Lordlara yaptığı öneride, Kilise'nin kendi tarihi konumunda konukseverliği yerine getirmeye önderlik etmesi gerektiğini aktardı. Harries, geçen yıl Bristol Katedrali'nde dindar bir Müslüman olan yüksek rütbeli bir yetkilinin talebi üzerine Kuran'dan ayetler okunduğu örneğini vererek ''Bu Müslümanları içtenlikle kucaklayacak harika, yaratıcı bir uzlaşma davranışıydı” dedi.
Eski Piskopos, konukseverliğin prensibinin bir sonraki taç giyme töreni dahil olmak üzere tüm kamusal seremonilere etki etmesi gerektiğine inandığını söyledi.
Kraliçe 2. Elizabeth'in oğlu ve kraliyetin birinci varisi Prens Charles, bundan 20 yıl önce ''İngiliz monarşisinin inanç savunucusu'' olmaktan çok ''inançların savunucusu'' olarak görülmeyi istediğini açıklamıştı. Prens Charles, 2006 yılında da daha ''odaklı ve merkezi'' olacağını düşündüğü çok inançlı bir taç giyme töreni istediğini söylemişti.
''CUMA NAMAZLARINDA DA KRAL İÇİN DUA EDİLSİN''
Geleneksel Hristiyanlardan ise Lord Harries'in açıklamalarına kınama geldi. Hristiyan Enstitüsü Düşünce Kuruluşu'ndan Simon Calvert, birçok insanın Hristiyan bir liderin, Hristiyan bir manastırda Hristiyan bir törende Kuran okunması fikrine şaşıracaklarını söylerken, Spectator dergisinin yardımcı editörü Douglas Murray, Lord Harries'in fikrini yanlış bulduğunu söyleyerek ''Eğer taç giyme törenine Müslümanlar eklenecekse o zaman Hinduların ve ateistlerin de eklenmesi gerekir. Böyle bir törende Kuran okunacaksa o zaman İngiltere'deki camilerde cuma namazlarında Kral ve Silahlı Kuvvetler için dua edilmeli'' diye konuştu. Hürriyet
28 Kasım 2014 Cuma
Yeni dönem bugün başladı!
Yeni Tüketici Kanunu, 28 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen, yönetmeliklerde düzenlemeler yapılmasını 6 ay süreye bağlamıştı. İşte bugün 28 Kasım itibariyle 6 aylık süre sona erdi ve Tüketici Kanunu, tüm yönetmenlikleri ve düzenlemeleriyle hayatımıza girdi.
Uzmanpara'nın haberine göre: Yeni düzenlemelerin en dikkat çekici maddeleri arasında satın alınan ayıplı mal ve hizmetlerdeki hak arama süresinin bir aydan 6 aya çıkarılmasının yer aldığını belirten Tüketici Sorunları Derneği (TÜSODER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, “Buna göre üründe 6 ay zarfında herhangi bir ayıp ortaya çıkarması durumunda tüketici onarımı kabul etmek zorunda olmadan, parasını geri isteyebilecek ya da yeni bir mal talep edebilecek. Tercih tüketiciye bırakıldı. Ayrıca kapıdan satış, mesafeli sözleşmeler ve devren tatil gibi çok sayıda şikayet aldığımız konularda da sözleşmenin imzasından itibaren cayma süresi 14 güne çıkarıldı yani tüketici 14 gün süre zarfında herhangi bir cezai şart ödemeden cayma hakkını kullanabilecek” dedi.
Maketten konut satışında mağduriyete son
Yeni düzenlemelerin maketten konut satışındaki mağduriyetleri de ortadan kaldırdığını belirten Aydın Ağaoğlu, “Maketten konut satış sözleşmesi imzalayan tüketicilere de 14 gün zarfında cayma hakkı getirildi. 30 daireden fazla konut yapan müteahhitler, inşaat ruhsatını almış olacak, sözleşmeyi noterde yapacak ve tapuya da şerh edecek. Ayrıca tamamlama sigortası veya teminat mektubu gibi güvenceler vermezse o satıcını yaptığı iş, kanuna aykırı olacak. İnsanlar mağdur olmayacak” diye konuştu.
Yeni kanununun 31. maddesinde 57 milyon kart kullanıcısına müjde verildiğini söyleyen Aydın Ağaoğlu, bankaların, kart kullanıcılarına aidatız ve ücretsiz bir kredi kartı sunmak zorunda olduklarını da söyledi.
Yalancı indirimler ve yanıltıcı reklamların da yeni düzenlemeyle yasaklandığını ve cezai müeyyideleri olduğunu söyleyen Aydın Ağaoğlu, “Bu tarz reklamlar yüzünden aldatılan tüketiciler, tüketici hakem heyetlerine başvurarak haklarını arayabilirler. Bu başvurular sırasında herhangi bir bedel ödemelerine gerek yok. Fiyat etiketiyle ilgili getirilen düzenlemede ise artık indirimli satıştan önceki fiyatla indirimli satış fiyatı görülebilir ve aynı etiketteki kağıtlara yazılmak zorunda. Raf veya ilanlarda belirlenen fiyatla kasada tüketiciden talep edilen fiyat arasında fark varsa satıcı tüketici lehine olan fiyatı uygulayacak” ifadelerini kullandı.
Aydın Ağaoğlu, yeni düzenlemenin içeriği hakkında şunları söyledi:
“Artık tüketicilere gecikmelerinden ötürü bileşik faiz de uygulanmayacak. Sipariş edilmediği halde bir ürünün gelmesi durumunda tüketiciler o ürünü kullandığı takdirde herhangi bir bedel talep edilemeyecek. Abonelik sözleşmelerinden caymak tüketicileri için adeta çile haline gelmişti. Artık 12 aydan uzun süreli iş için tüketici taahhütten cayma bedeli ile muhatap olmadan aboneliğini sonlandırabilecek. Saadet zinciri diye bilinen piramit satış yöntemi de kesinlikle yasaklandı. Tüketiciler, hiçbir şekilde bu sistemlere üye olmasınlar. Taksitli satışlarda da cayma imkanı getirildi. Ancak kredi kartıyla yapılan taksitli satışların bu kapsamda olmadığına dikkat etmek gerekiyor. Taksitle satış sözleşmeleri yazılı yapılacak. Her bir senet ayrı düzenlenecek. Ayrıca tüketici sözleşmeden 7 gün zarfında herhangi bir cezai bedel ödemeden cayma hakkını kullanabilecek.”
Dosya masrafı isim değiştirdi
BDDK’nın (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) yeni düzenlemesiyle dosya masrafının ismi değiştirilerek kredi tahsil ücreti haline geldiğini söyleyen Aydın Ağaoğlu, “Yeni kanun, bankalarla tüketiciler arasındaki ihtilafların son bulması için tüketiciyi de koruyacak şekilde bankaların alabilecekleri ücretlerin belirlenmesini BDDK’ya bıraktı. BDDK dosya masrafına, Kredi Tahsis Ücreti adı verdi ve binde 5 olarak bir sınır getirdi. Ancak biz tüketici örgütü olarak Danıştay nezdinde dava ettik. Hesap işletim ücreti ve dosya masrafı gibi ücretlerin alınmasını uygun bulmuyoruz” dedi.
Uzmanpara'nın haberine göre: Yeni düzenlemelerin en dikkat çekici maddeleri arasında satın alınan ayıplı mal ve hizmetlerdeki hak arama süresinin bir aydan 6 aya çıkarılmasının yer aldığını belirten Tüketici Sorunları Derneği (TÜSODER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, “Buna göre üründe 6 ay zarfında herhangi bir ayıp ortaya çıkarması durumunda tüketici onarımı kabul etmek zorunda olmadan, parasını geri isteyebilecek ya da yeni bir mal talep edebilecek. Tercih tüketiciye bırakıldı. Ayrıca kapıdan satış, mesafeli sözleşmeler ve devren tatil gibi çok sayıda şikayet aldığımız konularda da sözleşmenin imzasından itibaren cayma süresi 14 güne çıkarıldı yani tüketici 14 gün süre zarfında herhangi bir cezai şart ödemeden cayma hakkını kullanabilecek” dedi.
Maketten konut satışında mağduriyete son
Yeni düzenlemelerin maketten konut satışındaki mağduriyetleri de ortadan kaldırdığını belirten Aydın Ağaoğlu, “Maketten konut satış sözleşmesi imzalayan tüketicilere de 14 gün zarfında cayma hakkı getirildi. 30 daireden fazla konut yapan müteahhitler, inşaat ruhsatını almış olacak, sözleşmeyi noterde yapacak ve tapuya da şerh edecek. Ayrıca tamamlama sigortası veya teminat mektubu gibi güvenceler vermezse o satıcını yaptığı iş, kanuna aykırı olacak. İnsanlar mağdur olmayacak” diye konuştu.
Yeni kanununun 31. maddesinde 57 milyon kart kullanıcısına müjde verildiğini söyleyen Aydın Ağaoğlu, bankaların, kart kullanıcılarına aidatız ve ücretsiz bir kredi kartı sunmak zorunda olduklarını da söyledi.
Yalancı indirimler ve yanıltıcı reklamların da yeni düzenlemeyle yasaklandığını ve cezai müeyyideleri olduğunu söyleyen Aydın Ağaoğlu, “Bu tarz reklamlar yüzünden aldatılan tüketiciler, tüketici hakem heyetlerine başvurarak haklarını arayabilirler. Bu başvurular sırasında herhangi bir bedel ödemelerine gerek yok. Fiyat etiketiyle ilgili getirilen düzenlemede ise artık indirimli satıştan önceki fiyatla indirimli satış fiyatı görülebilir ve aynı etiketteki kağıtlara yazılmak zorunda. Raf veya ilanlarda belirlenen fiyatla kasada tüketiciden talep edilen fiyat arasında fark varsa satıcı tüketici lehine olan fiyatı uygulayacak” ifadelerini kullandı.
Aydın Ağaoğlu, yeni düzenlemenin içeriği hakkında şunları söyledi:
“Artık tüketicilere gecikmelerinden ötürü bileşik faiz de uygulanmayacak. Sipariş edilmediği halde bir ürünün gelmesi durumunda tüketiciler o ürünü kullandığı takdirde herhangi bir bedel talep edilemeyecek. Abonelik sözleşmelerinden caymak tüketicileri için adeta çile haline gelmişti. Artık 12 aydan uzun süreli iş için tüketici taahhütten cayma bedeli ile muhatap olmadan aboneliğini sonlandırabilecek. Saadet zinciri diye bilinen piramit satış yöntemi de kesinlikle yasaklandı. Tüketiciler, hiçbir şekilde bu sistemlere üye olmasınlar. Taksitli satışlarda da cayma imkanı getirildi. Ancak kredi kartıyla yapılan taksitli satışların bu kapsamda olmadığına dikkat etmek gerekiyor. Taksitle satış sözleşmeleri yazılı yapılacak. Her bir senet ayrı düzenlenecek. Ayrıca tüketici sözleşmeden 7 gün zarfında herhangi bir cezai bedel ödemeden cayma hakkını kullanabilecek.”
Dosya masrafı isim değiştirdi
BDDK’nın (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) yeni düzenlemesiyle dosya masrafının ismi değiştirilerek kredi tahsil ücreti haline geldiğini söyleyen Aydın Ağaoğlu, “Yeni kanun, bankalarla tüketiciler arasındaki ihtilafların son bulması için tüketiciyi de koruyacak şekilde bankaların alabilecekleri ücretlerin belirlenmesini BDDK’ya bıraktı. BDDK dosya masrafına, Kredi Tahsis Ücreti adı verdi ve binde 5 olarak bir sınır getirdi. Ancak biz tüketici örgütü olarak Danıştay nezdinde dava ettik. Hesap işletim ücreti ve dosya masrafı gibi ücretlerin alınmasını uygun bulmuyoruz” dedi.
Mehmet Ali Şahin'in eşi vefat etti
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in eşi Saniye Şahin, tedavi gördüğü hastanede vefat etti.
Alınan bilgiye göre, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gören Saniye Şahin, dün akşam hayatını kaybetti. Vefat haberi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Şahin'e evinde taziye ziyaretinde bulundu.
Saniye Şahin'in ölüm haberinin ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu, Hacettepe Hastanesine gelerek yetkililerden bilgi aldı, Şahin'in yakınlarına başsağlığı diledi. Şahin'in bugün öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Karabük'ün Ovacık ilçesine bağlı Ekincik köyünde toprağa verileceği öğrenildi.
Alınan bilgiye göre, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gören Saniye Şahin, dün akşam hayatını kaybetti. Vefat haberi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Şahin'e evinde taziye ziyaretinde bulundu.
Saniye Şahin'in ölüm haberinin ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu, Hacettepe Hastanesine gelerek yetkililerden bilgi aldı, Şahin'in yakınlarına başsağlığı diledi. Şahin'in bugün öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Karabük'ün Ovacık ilçesine bağlı Ekincik köyünde toprağa verileceği öğrenildi.
Fethullah Gülen'in acı günü
Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen'in kardeşi Sibgatullah Gülen, (72) Erzurum'da bir süredir tedavi gördüğü Özel Şifa Hastanesi'nde sabah saatlerinde vefat etti.
STV ana haber spikeri Kemal Gülen'in babası Sibgatullah Gülen, 4 ay önce geçirdiği kalp krizi nedeniyle Şifa Hastahanesi'nde tedavi altındaydı. Gülen, bir ay önce geçirdiği kısmi felç sonrasında yoğun bakıma alınmıştı. Yaşam destek ünitesine bağlı olarak yaşayan Sibgatullah Gülen, tedaviye cevap veremeyerek vefat etti.
Şifa Hastahanesi Başhekimi Op. Dr. Sebahattin Dalga, Gülen'in, felce bağlı solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğünü, sabah 07.30 sıralarında yaşamını yitirdiğini dile getirdi. Atatürk Üniversitesi'nden işçi emeklisi olan Gülen, evli ve 9 çocuk babasıydı.
STV ana haber spikeri Kemal Gülen'in babası Sibgatullah Gülen, 4 ay önce geçirdiği kalp krizi nedeniyle Şifa Hastahanesi'nde tedavi altındaydı. Gülen, bir ay önce geçirdiği kısmi felç sonrasında yoğun bakıma alınmıştı. Yaşam destek ünitesine bağlı olarak yaşayan Sibgatullah Gülen, tedaviye cevap veremeyerek vefat etti.
Şifa Hastahanesi Başhekimi Op. Dr. Sebahattin Dalga, Gülen'in, felce bağlı solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle tedavi gördüğünü, sabah 07.30 sıralarında yaşamını yitirdiğini dile getirdi. Atatürk Üniversitesi'nden işçi emeklisi olan Gülen, evli ve 9 çocuk babasıydı.
26 Kasım 2014 Çarşamba
Zehirli ayakkabı bu hale getirdi
18 yaşındaki genç kadının AVM'den aldığı ayakkabı ayağını bu hale getirdi.
Çin'den gelen 33 bin ayakkabıda kanserojen maddelere rastlanmasının ardından bu ayakkabıların imhaya götürülürken değiştirildiği ortaya çıkmıştı. Türkiye Çin'den gelen bu zehirli ayakkabıları her yerde ararken, İstanbul'da yaşanan bu olay yaşanabilecek tehlikeyi gözler önüne serdi.
2 ay önce bir AVM'den 150 liraya bir ayakkabı aldığını söyleyen 18 yaşındaki Esra Keyfer, sonrasında yaşadıklarını şu sözlerle anlattı;
"Sadece bir kere giyindim. Ayakkabıyı giydikten sonra sürekli kaşınma ve kızarıklık oluştu. Sabah doktora gittim. Doktorlar ayağın yandı mı diye sordular. Şimdi en azından yürüyebiliyorum, ayağımı kaybetmedim. Buna şükrediyorum."
Keyfer'i satın aldığı Çin menşeli ayakkabıdaki zehirli kimyasaların bu hale getirdiği belirlenirken, bu ayakkabıların kayıp zehirli ayakkabılar olup olmadığı araştırılıyor. (milliyet)
Çin'den gelen 33 bin ayakkabıda kanserojen maddelere rastlanmasının ardından bu ayakkabıların imhaya götürülürken değiştirildiği ortaya çıkmıştı. Türkiye Çin'den gelen bu zehirli ayakkabıları her yerde ararken, İstanbul'da yaşanan bu olay yaşanabilecek tehlikeyi gözler önüne serdi.
2 ay önce bir AVM'den 150 liraya bir ayakkabı aldığını söyleyen 18 yaşındaki Esra Keyfer, sonrasında yaşadıklarını şu sözlerle anlattı;
"Sadece bir kere giyindim. Ayakkabıyı giydikten sonra sürekli kaşınma ve kızarıklık oluştu. Sabah doktora gittim. Doktorlar ayağın yandı mı diye sordular. Şimdi en azından yürüyebiliyorum, ayağımı kaybetmedim. Buna şükrediyorum."
Keyfer'i satın aldığı Çin menşeli ayakkabıdaki zehirli kimyasaların bu hale getirdiği belirlenirken, bu ayakkabıların kayıp zehirli ayakkabılar olup olmadığı araştırılıyor. (milliyet)
10 ayda 255 kadın öldürüldü
İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan, kadına yönelik şiddeti önlemede etkin politikalar üretilmediği için 2014 yılının ilk 10 ayında Türkiye’de öldürülen kadın sayısının 255’e ulaştığını söyledi...
İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan ve Yönetim Kurululu Üyeleri ile Kadın Hakları Dayanışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi, ’25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’ dolayısıyla İzmir Adliyesi Baro Birimi’nde basın toplantısı düzenledi.
Milliyet'in haberine göre; Kadına yönelik şiddeti önleme konusunda siyasi iradenin yetersiz ve isteksiz olduğunu savunan İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan, “24 Kasım 2011 tarihinde hükümet tarafından onaylanan ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren ’Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi’ yükümlülüklerinin hiçbiri yerine getirilmemiştir. Yine yürürlüğe konulan ’Ailenin Korunması ve Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ kadına karşı şiddeti önlemede yetersiz kalmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından ’şiddete sıfır tolerans’ sloganıyla ortaya konulan bu yasal düzenlemeler, kurumlar arası koordinasyona yönelik bir çalışma henüz sağlanmamış ve uzman eylem grubu için adaylar belirlenmemiştir” diye konuştu.
Sesini duyuramayanlar da var
Uluslararası sözleşmelerin ülkemizde uygulanmadığını belirten Özcan şöyle devam etti: “Kadına şiddeti önlemeye yönelik etkin politikalardan yoksun olunması nedeniyle bu yılın 10 ayında ülkemizde öldürülen kadın sayısı 255’e ulaştı. Bunun dışında ise kapalı kapılar ardında şiddet gören, adli birimlere başvurmayan veya başvurmayacak durumda olan kadın sayısı ise belirsizdir. Kadını eve kapatan, en az üç çocuk isteyen, kürtaja, sezaryene karşı olan, hamile kadına sokağa çıkmaması yönünde baskı kuran, 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocukların eğitim haklarını elinden alan, çocuk gelinlerin yolunu açarak meşrulaştırmaya çalışan, gençliği kızlı-erkekli diye ayrıştıran iktidarın kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıracağını ummak da bir o kadar gerçek dışıdır. Kadın ve erkek eşitliği fıtrata aykırı diyen devlet anlayışını da kınıyoruz. Kadınla erkeği eşit birey olarak görmedikçe şiddeti önlemede yol almak mümkün değildir” dedi.
İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan ve Yönetim Kurululu Üyeleri ile Kadın Hakları Dayanışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi, ’25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü’ dolayısıyla İzmir Adliyesi Baro Birimi’nde basın toplantısı düzenledi.
Milliyet'in haberine göre; Kadına yönelik şiddeti önleme konusunda siyasi iradenin yetersiz ve isteksiz olduğunu savunan İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan, “24 Kasım 2011 tarihinde hükümet tarafından onaylanan ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren ’Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi’ yükümlülüklerinin hiçbiri yerine getirilmemiştir. Yine yürürlüğe konulan ’Ailenin Korunması ve Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ kadına karşı şiddeti önlemede yetersiz kalmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından ’şiddete sıfır tolerans’ sloganıyla ortaya konulan bu yasal düzenlemeler, kurumlar arası koordinasyona yönelik bir çalışma henüz sağlanmamış ve uzman eylem grubu için adaylar belirlenmemiştir” diye konuştu.
Sesini duyuramayanlar da var
Uluslararası sözleşmelerin ülkemizde uygulanmadığını belirten Özcan şöyle devam etti: “Kadına şiddeti önlemeye yönelik etkin politikalardan yoksun olunması nedeniyle bu yılın 10 ayında ülkemizde öldürülen kadın sayısı 255’e ulaştı. Bunun dışında ise kapalı kapılar ardında şiddet gören, adli birimlere başvurmayan veya başvurmayacak durumda olan kadın sayısı ise belirsizdir. Kadını eve kapatan, en az üç çocuk isteyen, kürtaja, sezaryene karşı olan, hamile kadına sokağa çıkmaması yönünde baskı kuran, 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocukların eğitim haklarını elinden alan, çocuk gelinlerin yolunu açarak meşrulaştırmaya çalışan, gençliği kızlı-erkekli diye ayrıştıran iktidarın kadına yönelik şiddeti ortadan kaldıracağını ummak da bir o kadar gerçek dışıdır. Kadın ve erkek eşitliği fıtrata aykırı diyen devlet anlayışını da kınıyoruz. Kadınla erkeği eşit birey olarak görmedikçe şiddeti önlemede yol almak mümkün değildir” dedi.
İğrenç olayın ardından çok acı haber!
Sırp gencin yumruklu saldırısı sonrasında beyin kanaması geçiren ve tedavisi Offenbach Hastanesi'nde devam eden Tuğçe Albayrak hayatını kaybetti.
Almanya'nın Offenbach kentindeki bir restoranda tacize uğrayan iki Alman kıza yardım etmek isterken, tacizci Sırp gençlerinin saldırısına uğrayan ve yoğun bakımda tedavi altına alınan Tuğçe Albayrak (22), doktorların bütün uğraşlarına rağmen hayatını kaybetti. Hastaneye akın eden Tuğçe'nin yakınları gözyaşlarına boğuldu.
VAHŞİ SALDIRI!
Olay Albayrak’ın doğum günü kutlaması için gittiği bir restoranda meydana gelmişti. Bir görgü tanığı, “Sabaha karşı yaklaşık üçte restorana gittik. Alt kattaki tuvaletten bağırma sesleri geliyordu. Kızlar yardım istiyordu. Tuğçe, ‘Ben aşağıya gidiyorum’ deyince, onu yalnız bırakmadık. Tuvaletin önünde 3 Sırp genci 2 kızı taciz ediyordu. Araya girince gençler bize sataştı ve küfürler yağdırdı” demişti.
Dışarıda saldırdılar
Görgü tanığı olayı duyan üç Türk’ün de kendilerine yardım ettiğini söyledi. Aynı görgü tanığı, “Saldırganları etkisiz hale getirip dışarıya attılar. Biz de yemekten sonra dışarıya çıktık. Gençler oradaymış. Bize yine hakaretler yağdırdılar. Karşılık verince biri bana Tokat attı. Sonra Tuğçe’ye vurdu. İnanılmaz bir ses çıktı. Tuğçe anında bayıldı ve yere düştü. Başı yarıldı” diye ekledi. Polisler olayın ardından 18 yaşındaki saldırganı yakaladı.
ARKADAŞLARI SALDIRGANI HAKLI BULMUŞTU!
Olay sonrası saldırganın bazı arkadaşları ise, sosyal medyadaki paylaşımlarında saldırıyı haklı bulmuştu. Sanel J.'nin bir arkadaşı, 'kardeşim' diye hitap ettiği saldırganın olay günü alkollü olduğunu ve bir kadın onurunu kırarsa böyle şeyler olabileceğini yazmıştı. Arkadaşları küfürler savurmuştu.
Almanya'nın Offenbach kentindeki bir restoranda tacize uğrayan iki Alman kıza yardım etmek isterken, tacizci Sırp gençlerinin saldırısına uğrayan ve yoğun bakımda tedavi altına alınan Tuğçe Albayrak (22), doktorların bütün uğraşlarına rağmen hayatını kaybetti. Hastaneye akın eden Tuğçe'nin yakınları gözyaşlarına boğuldu.
VAHŞİ SALDIRI!
Olay Albayrak’ın doğum günü kutlaması için gittiği bir restoranda meydana gelmişti. Bir görgü tanığı, “Sabaha karşı yaklaşık üçte restorana gittik. Alt kattaki tuvaletten bağırma sesleri geliyordu. Kızlar yardım istiyordu. Tuğçe, ‘Ben aşağıya gidiyorum’ deyince, onu yalnız bırakmadık. Tuvaletin önünde 3 Sırp genci 2 kızı taciz ediyordu. Araya girince gençler bize sataştı ve küfürler yağdırdı” demişti.
Dışarıda saldırdılar
Görgü tanığı olayı duyan üç Türk’ün de kendilerine yardım ettiğini söyledi. Aynı görgü tanığı, “Saldırganları etkisiz hale getirip dışarıya attılar. Biz de yemekten sonra dışarıya çıktık. Gençler oradaymış. Bize yine hakaretler yağdırdılar. Karşılık verince biri bana Tokat attı. Sonra Tuğçe’ye vurdu. İnanılmaz bir ses çıktı. Tuğçe anında bayıldı ve yere düştü. Başı yarıldı” diye ekledi. Polisler olayın ardından 18 yaşındaki saldırganı yakaladı.
ARKADAŞLARI SALDIRGANI HAKLI BULMUŞTU!
Olay sonrası saldırganın bazı arkadaşları ise, sosyal medyadaki paylaşımlarında saldırıyı haklı bulmuştu. Sanel J.'nin bir arkadaşı, 'kardeşim' diye hitap ettiği saldırganın olay günü alkollü olduğunu ve bir kadın onurunu kırarsa böyle şeyler olabileceğini yazmıştı. Arkadaşları küfürler savurmuştu.
Üç yaşında annesini öldürdü
ABD’de 3 yaşındaki bir çocuk kanepenin altında bulduğu silahı annesine ateşleyerek ölümüne neden oldu.
ABD’de, özellikle okul saldırıları ve toplu kıyımlar olduğunda gündeme gelen silah yasağı, bu kez başka bir nedenle Amerikan kamuoyunun gündemine oturdu.
Oklahoma eyaletine bağlı Tulsa kentinde, 3 yaşındaki bir çocuğun evde kanepe altında bulduğu yüksek kalibreli bir silahın tetiğine basarak, 1 yaşındaki kardeşinin altını değiştirmekte olan annesinin ölümüne yol açması, ABD’de ateşli silahlar yasağını yeniden gündeme soktu.
Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, adı açıklanmayan üç yaşındaki çocuk evlerinde kanepe altında saklanan çok sayıda silahtan birini alarak tetiğine dokundu. Yüksek kalibreli, yarı otomatik silahtan çıkan kurşun o sırada henüz kundakta olan bebeğinin altını değiştirmekte olan 26 yaşındaki anne Christa Engles’a isabet etti.
Christa Engles’in cesedini, işinden eve dönen kayınvalidesi buldu. İki çocuğun da bu sırada kanlar içinde olduğu, üç yaşındaki çocuğun sürekli olarak ‘‘annem vuruldu’’ dediği belirtildi.
Haberlerde, üç yaşındaki oğlu tarafından kazayla vurulmasının ardından yaklaşık bir saat sonra can çekiştiği belirtilen Christa Engles’in, daha önce ABD ordusunda görev yaptığı, başka bir eyalette bulunan ve TIR şoförlüğü yapan eşi Brian Engles’in olayı duyar duymaz Oklahoma’ya döndüğü bilgilerine de yer verildi. Polis yetkilileri, evde değişik silahların bulunduğunu açıkladı. Milliyet
ABD’de, özellikle okul saldırıları ve toplu kıyımlar olduğunda gündeme gelen silah yasağı, bu kez başka bir nedenle Amerikan kamuoyunun gündemine oturdu.
Oklahoma eyaletine bağlı Tulsa kentinde, 3 yaşındaki bir çocuğun evde kanepe altında bulduğu yüksek kalibreli bir silahın tetiğine basarak, 1 yaşındaki kardeşinin altını değiştirmekte olan annesinin ölümüne yol açması, ABD’de ateşli silahlar yasağını yeniden gündeme soktu.
Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, adı açıklanmayan üç yaşındaki çocuk evlerinde kanepe altında saklanan çok sayıda silahtan birini alarak tetiğine dokundu. Yüksek kalibreli, yarı otomatik silahtan çıkan kurşun o sırada henüz kundakta olan bebeğinin altını değiştirmekte olan 26 yaşındaki anne Christa Engles’a isabet etti.
Christa Engles’in cesedini, işinden eve dönen kayınvalidesi buldu. İki çocuğun da bu sırada kanlar içinde olduğu, üç yaşındaki çocuğun sürekli olarak ‘‘annem vuruldu’’ dediği belirtildi.
Haberlerde, üç yaşındaki oğlu tarafından kazayla vurulmasının ardından yaklaşık bir saat sonra can çekiştiği belirtilen Christa Engles’in, daha önce ABD ordusunda görev yaptığı, başka bir eyalette bulunan ve TIR şoförlüğü yapan eşi Brian Engles’in olayı duyar duymaz Oklahoma’ya döndüğü bilgilerine de yer verildi. Polis yetkilileri, evde değişik silahların bulunduğunu açıkladı. Milliyet
Kahve falı yüzünden hapis istemi
Taksim'de çalıştığı kafede para karşılığında kahve falı bakan 37 yaşındaki Arzu Başoğlu hakkında, 1925'te yürürlüğe giren 677 sayılı tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanun kapsamında 3 aydan az olmamak üzere hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Kahve kültürünün yaygın olduğu Türkiye'de, fincanını kapatıp fal baktırmak çok sık görülen bir davranış. "Kahve sizden fal bizden" sloganıyla bir fincan kahveye yüksek miktarda para ödemek, internette ücretsiz kahve falına baktırmak, fincanın fotoğrafını çekerek gönderilen cep telefonu uygulamalarına gelen fal yorumları, özellikle fal düşkünlerinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.
Taksim'deki bir kafede çalışan Arzu Başoğlu, para karşılığında baktığı kahve falı dolayısıyla mahkemelik oldu. Başoğlu, yargılandığı bir davada mesleğini soran hakime kahve falı baktığını söyledi. Hakim, bunun üzerine Başoğlu hakkında suç ihbarında bulundu.
Başoğlu hakkında 13 Aralık 1925'te yürürlüğe giren "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun"un 1/2'nci maddesi uyarınca "Tarikatlarla şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatlarla iş yapmak" suçundan 3 aydan az olmamak üzere hapis ve 50 liradan az olmamak üzere para cezası istemiyle dava açıldı.
KARARI YARGITAY VERECEK
Davaya bakan İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi, yasada hapis cezasının üst sınırının düzenlenmediğini kaydederek, TCK'da bu cezalardaki üst sınırın 20 yıl hapis olduğunu bildirdi. Mahkeme, 677 sayılı yasada sadece alt sınırın belirtildiğini ifade ederek, bazıları dışında 10 yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlara ağır ceza mahkemesinin baktığını vurguladı. İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi, görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
Bu mahkeme de hapis cezasının üst sınırının 5252 sayılı TCK'nın yürürlük ve uygulama şekli hakkındaki kanundaki "hapis cezalarında, kanunlarda aksine bir hüküm yoksa alt sınır 1 ay, üst sınır da 5 yıl olarak uygulanır" şeklindeki düzenleme uyarınca yargılama yapma görevinin asliye ceza mahkemesinde olduğu kanaatine vardı.
İki mahkemenin de görevsizlik kararı üzerine çıkan uyuşmazlık nedeniyle dosya Yargıtay'a gönderildi. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Başoğlu'nun hangi mahkemede yargılanacağına karar verecek.
"KONUŞMA İSTEĞİ FAL BAKTIRIYOR"
Başoğlu, yaptığı açıklamada, Taksim'de bir kafede çalışırken kendisinden özel fal talep edip kahvenin dışında ücret ödemek isteyen bir kadına fal baktığını belirterek, "O dönemde nişanlıydım. Kadın bize yardım da etmek istediğini söyleyerek hesap numaramı istedi. Kadın hakkında dolandırıcılıktan dava açılınca hesap numaramdan dolayı bana da dava açıldı. Mahkemede hakim mesleğimi sorunca fal baktığımı söyledim. Bu sefer falcılıktan da dava açıldı" dedi.
Şu an işsiz olan Başoğlu, fal nedeniyle mahkemelik olmasının kendisine çok saçma geldiğini ifade ederek, "Fal baktırmak için o kadar çok avukat, hakim ve savcı geliyor ki. Bu çok yaygın bir şey. Her yerde kahve falı var. Kahve falı adeta ruhsal bunalımda olan insanların kendilerini tatmin etme yöntemi. Konuşma isteği duyanlar kahve falı baktırıyor. Bu, insanları kandırmak için yapılan bir şey değil" diye konuştu. (hürriyet.com.tr)
Kahve kültürünün yaygın olduğu Türkiye'de, fincanını kapatıp fal baktırmak çok sık görülen bir davranış. "Kahve sizden fal bizden" sloganıyla bir fincan kahveye yüksek miktarda para ödemek, internette ücretsiz kahve falına baktırmak, fincanın fotoğrafını çekerek gönderilen cep telefonu uygulamalarına gelen fal yorumları, özellikle fal düşkünlerinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor.
Taksim'deki bir kafede çalışan Arzu Başoğlu, para karşılığında baktığı kahve falı dolayısıyla mahkemelik oldu. Başoğlu, yargılandığı bir davada mesleğini soran hakime kahve falı baktığını söyledi. Hakim, bunun üzerine Başoğlu hakkında suç ihbarında bulundu.
Başoğlu hakkında 13 Aralık 1925'te yürürlüğe giren "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun"un 1/2'nci maddesi uyarınca "Tarikatlarla şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatlarla iş yapmak" suçundan 3 aydan az olmamak üzere hapis ve 50 liradan az olmamak üzere para cezası istemiyle dava açıldı.
KARARI YARGITAY VERECEK
Davaya bakan İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi, yasada hapis cezasının üst sınırının düzenlenmediğini kaydederek, TCK'da bu cezalardaki üst sınırın 20 yıl hapis olduğunu bildirdi. Mahkeme, 677 sayılı yasada sadece alt sınırın belirtildiğini ifade ederek, bazıları dışında 10 yıldan fazla hapis cezası gerektiren suçlara ağır ceza mahkemesinin baktığını vurguladı. İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi, görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
Bu mahkeme de hapis cezasının üst sınırının 5252 sayılı TCK'nın yürürlük ve uygulama şekli hakkındaki kanundaki "hapis cezalarında, kanunlarda aksine bir hüküm yoksa alt sınır 1 ay, üst sınır da 5 yıl olarak uygulanır" şeklindeki düzenleme uyarınca yargılama yapma görevinin asliye ceza mahkemesinde olduğu kanaatine vardı.
İki mahkemenin de görevsizlik kararı üzerine çıkan uyuşmazlık nedeniyle dosya Yargıtay'a gönderildi. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Başoğlu'nun hangi mahkemede yargılanacağına karar verecek.
"KONUŞMA İSTEĞİ FAL BAKTIRIYOR"
Başoğlu, yaptığı açıklamada, Taksim'de bir kafede çalışırken kendisinden özel fal talep edip kahvenin dışında ücret ödemek isteyen bir kadına fal baktığını belirterek, "O dönemde nişanlıydım. Kadın bize yardım da etmek istediğini söyleyerek hesap numaramı istedi. Kadın hakkında dolandırıcılıktan dava açılınca hesap numaramdan dolayı bana da dava açıldı. Mahkemede hakim mesleğimi sorunca fal baktığımı söyledim. Bu sefer falcılıktan da dava açıldı" dedi.
Şu an işsiz olan Başoğlu, fal nedeniyle mahkemelik olmasının kendisine çok saçma geldiğini ifade ederek, "Fal baktırmak için o kadar çok avukat, hakim ve savcı geliyor ki. Bu çok yaygın bir şey. Her yerde kahve falı var. Kahve falı adeta ruhsal bunalımda olan insanların kendilerini tatmin etme yöntemi. Konuşma isteği duyanlar kahve falı baktırıyor. Bu, insanları kandırmak için yapılan bir şey değil" diye konuştu. (hürriyet.com.tr)
17 yaşındaki genç kız, genelev işletmekten tutuklandı
Florida'da 17 yaşındaki genç kız, genelev işletme gerekçesiyle tutuklandı.
ABD ’nin Florida eyaletinde bulunan liselerde genelev işleten 17 yaşındaki bir genç kız tutuklandı. Polis, Sarasota Lisesi’nde okuyan Alexa Nicole De Armas’ın 15 yaşındaki bir kızı, 21 yaşındaki John Michael Mosher adlı kişiyle fuhuşa zorladığını açıkladı.
Sarasota Herald Tribune’da yer alan habere göre, De Armas, Venice Lisesi’nde okuyan öğrencilerin şikayetleri üzerine gözaltına alındı. Polisin sosyal medya ve telefon kayıtlarında yaptığı incelemeler sonucunda, De Armas’ın öğrencileri içki ve para karşılığında fuhuşa zorladığı ortaya çıktı. Genç kızın elde ettiği paranın bir kısmıyla uyuşturucu aldığı da bilgiler arasında.
Polis, De Armas’ın mağdur ettiği kişilerin araştırılmaya devam ettiğini belirtirken, ilerleyen günlerde başka tutuklamaların da meydana gelebileceğini vurguladı. Radikal
ABD ’nin Florida eyaletinde bulunan liselerde genelev işleten 17 yaşındaki bir genç kız tutuklandı. Polis, Sarasota Lisesi’nde okuyan Alexa Nicole De Armas’ın 15 yaşındaki bir kızı, 21 yaşındaki John Michael Mosher adlı kişiyle fuhuşa zorladığını açıkladı.
Sarasota Herald Tribune’da yer alan habere göre, De Armas, Venice Lisesi’nde okuyan öğrencilerin şikayetleri üzerine gözaltına alındı. Polisin sosyal medya ve telefon kayıtlarında yaptığı incelemeler sonucunda, De Armas’ın öğrencileri içki ve para karşılığında fuhuşa zorladığı ortaya çıktı. Genç kızın elde ettiği paranın bir kısmıyla uyuşturucu aldığı da bilgiler arasında.
Polis, De Armas’ın mağdur ettiği kişilerin araştırılmaya devam ettiğini belirtirken, ilerleyen günlerde başka tutuklamaların da meydana gelebileceğini vurguladı. Radikal
Pakistan'da aşı yapan 4 kişi öldürüldü
Pakistan'ın Belucistan eyaletinin başkenti Kuetta'da çocuk felci aşısı yapan sağlık görevlilerine düzenlenen silahlı saldırıda dört kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.
Kuetta Polis Şefi İmran Kureyşi, gazetecilere yaptığı açıklamada, kentin doğusunda çocuk felci aşısı yapan sağlık görevlilerini taşıyan minibüse silahlı saldırı düzenlendiğini söyledi. İki motosikletli saldırganların minibüse ateş etmesi sonucu iki kişinin olay yerinde yaşamını yitirdiğini belirten Kureyşi, iki kişinin de hastanede can verdiğini, ölen dört sağlık görevlisinden üçünün kadın olduğunu ifade etti. Kureyşi, polisin kaçan saldırganları aradığını kaydetti.
Kuetta Polis Şefi İmran Kureyşi, gazetecilere yaptığı açıklamada, kentin doğusunda çocuk felci aşısı yapan sağlık görevlilerini taşıyan minibüse silahlı saldırı düzenlendiğini söyledi. İki motosikletli saldırganların minibüse ateş etmesi sonucu iki kişinin olay yerinde yaşamını yitirdiğini belirten Kureyşi, iki kişinin de hastanede can verdiğini, ölen dört sağlık görevlisinden üçünün kadın olduğunu ifade etti. Kureyşi, polisin kaçan saldırganları aradığını kaydetti.
Hayyam Garipoğlu tutuklandı
Cem Garipoğlu'nun amcası işadamı Hayyam Garipoğlu, Londra'dan dönüşünde Atatürk Havalimanı'nda gözaltına alındı.
Münevver Karabulut cinayetine ilişkin yargılandığı davada "suçluyu kayırmaktan" aldığı hapis cezası onanan ve hakkında yakalama kararı bulunan İşadamı Hayyam Garipoğlu tutuklandı.
Hayyam Garipoğlu'nun talebi üzerine avukatları dün emniyete bilgi verdi.
Garipoğlu da bu sabah Londra dönüşü Atatürk Havalimanı'nda polisler tarafından gözaltına alınarak Bakırköy Adliyesi'ne götürüldü.
Garipoğlu burada infazı yüzüne okunduktan sonra Metris Cezaevi'ne götürüldü.
Münevver Karabulut cinayetine ilişkin yargılandığı davada "suçluyu kayırmaktan" aldığı hapis cezası onanan ve hakkında yakalama kararı bulunan İşadamı Hayyam Garipoğlu tutuklandı.
Hayyam Garipoğlu'nun talebi üzerine avukatları dün emniyete bilgi verdi.
Garipoğlu da bu sabah Londra dönüşü Atatürk Havalimanı'nda polisler tarafından gözaltına alınarak Bakırköy Adliyesi'ne götürüldü.
Garipoğlu burada infazı yüzüne okunduktan sonra Metris Cezaevi'ne götürüldü.
Tekmeci polisten kan donduran savunma
Üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın, aralarında polislerin de bulunduğu kişiler tarafından dövülerek öldürülmesiyle ilgili davada savcı mütalaasını açıkladı. Savcı, Ali İsmail Korkmaz'ın göğsüne ve başına gelecek şekilde 3 tekme attığını belirterek, sanık polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürmek” suçlamasıyla müebbet hapis cezası istedi, 2 polis Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin için de delil yetersizliğinden beraat talep etti. Sanık polis Saldoğan, ''Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı 'Gezi Parkı bir darbedir' diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım. Beraatimi talep ediyorum'' savunmasını yaptı.
3 Haziran 2013’te Eskişehir’deki Gezi eylemleri sırasında anadolu üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü 1. sınıf öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın polis ve sivil vatandaşlarca dövülerek öldürülmesi sonucu açılan davanın 5'nci duruşması bugün yapılıyor.
HERKES DİDİK ARANDI
SAVCI MÜTALAASINI AÇIKLADI
Bugünkü duruşmada savcı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Sanayi Sokağı’na giren bir gencin tekmelenerek yere düşürüldüğünü; sanıkların yerde olan gence elle ve tekmelerle vurmaya devam ettiklerini; daha sonra Mevlüt Saldoğan’ın göğsüne ve başına gelecek şekilde 3 tekme attığını belirten savcı, buna bağlı olarak hayatını kaybettiğini söylediği gencin Ali İsmail Korkmaz olduğunun da görüntülerle tespit edildiğini belirtti.
Savcı polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürme” suçlamasıyla müebbet hapis cezası isterken, sanık Yalçın Akbulut hakkında ise “kasten yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek” suçlamasıyla 12 ilâ 16 yıl hapis talep etti.
Savcı, sivil sanıklardan fırıncı İsmail Koyuncu ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar hakkında ise 8-12 yıl hapis cezası talep etti. Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in ise “delil yetersizliği” nedeniyle beraatini istedi.
Savcı, tutuksuz yargılanan sanık polis memurlarından Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in beraatlerini istedi.
''ÇOCUĞUMLA GURUR DUYUYORUM''
Savcıdan sonra söz alan baba Şahap Korkmaz, şunları söyledi: ''Elinde yaralayıcı hiçbir cisim bulunmadan, olay yerinden kaçıp evine gitmeye çalışırken bu kişiler tarafından yapılan bu saldırı hangi kanuna sığar? Hepsi ölümüne sebep olmuştur. Raporlarda belirtildiği gibi herşey apaçık. Hepsi onu öldürmek için müdahale ettiler. Vücudunun her yeri morluklar içindeydi. Hiçbir zarar vermeyen bir kişiye bu şekilde saldırıyorlar.Bunlara katil dememek için hiçbir sebep yok. Gerçek bir ceza verilmesini istiyoruz. Adaletin adilce işlemesini istiyoruz” dedi.
Anne Emel Korkmaz da ''18 ay önce oğlumu yitirdim. Beş kez bu katillerle yüzyüze geliyorum. 18 aydır çocuğumun nefesini sesini duyamıyorum. Polislerden biri psikolojik sorunlar yaşıyormuş. Ali İsmail onları rahat bırakmadığı için. Siz katil damgasıyla hayatta kalacaksınız. Ben çocuğumla gurur duyuyorum. Hangi anne burada söylenenleri sakin şekilde dinleyebilir? İdam da edilseler Alişim gerşi gelmeyecek biliyorum ama bu ülkede adalet varsa en ağır şekilde yargılanmalarını istiyorum. Herkes kendini benim yerime koysun” dedi.
Ağabey Gürkan Korkmaz ise Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in beraat etmelerinin doğru olmayacağını savunarak şöyle dedi: “Sokakta amir sıfatıyla yakalama emrini veren polislere beraat istenmesi CMK’ ya aykırıdır. Savcı beyin gözünden kaçmış olabilir. Son 3 tekmeyi atan kişi için kasten adam öldürme dışında diğer sanıklar korunuyor.”
SANIK POLİS SALDOĞAN'DAN SAVUNMA: DARBENİN BASTIRILMASINDA GÖREV ALDIM
Hakkında müebbet hapis cezası istenen sanık polis Mevlüt Saldoğan, mütalaaya ilişkin savunmasında görüntülerde dövüldüğü iddia edilen kişinin Ali İsmail Korkmaz olmadığını ileri sürdü.
O sokağa 'göstericileri dağıtın' şeklindeki talimat üzerine gittiklerini belirten Saldoğan, bu nedenle gözaltı işlemi yapılmadığını ve bu tarzda müdahaleler olduğunu söyledi.
Saldoğan, ''Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı ve İçişleri Bakanı 'Gezi Parkı bir darbedir' diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım. Beraatimi talep ediyorum'' dedi.
ÇOK SIKI GÜVENLİK ÖNLEMİ
Güvenlik gerekçesiyle Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alınan dava nedeniyle adliye önünde geniş güvenlik tedbirleri alındı. Adliye Sarayı çevresi polis bariyerleriyle çevrildi. Davaya destek için Kayseri’ye gelen grup adliyeyi karşıdan gören Erkilet Bulvarı üzerinde bekletiliyor. Ayrıca adliyeye çıkan bütün yollar da yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Davayı salondan takip edecekler ise polis kontrolünden sonra içeri alındı. Güvenlik tedbirleri kapsamında, adliye yakınlarında TOMA, itfaiye, çok sayıda çevik kuvvet ekibi hazır bekletiliyor.
DAVAYI TAKİP EDENLER
Duruşmayı Korkmaz’ın annesi Emel ve babası Şahap Korkmaz, abisi Avukat Gürkan Korkmaz, CHP Milletvekilleri Durdu Özbolat (Kahramanmaraş), Musa Çam (İzmir), Süheyl Batum (Eskişehir) ve çok sayıda vatandaş takip ediyor.
DURUŞMADAN NOTLAR:
KORKMAZ AİLESİ MAHKEMEYE OLAY YERİ MAKETİNİ GETİRDİ
* Ali İsmail Korkmaz'ın saldırıya uğradığı iddia edilen yerin maketi, avukatlar tarafından duruşma salonuna getirildi. Maket, mahkeme heyetinin önüne kuruldu.
SAVCININ MÜTALAASI:
* Savcı mütalaasında, Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’deki Gezi Parkı eylemlerine katıldığını ve eylemlerde yaralanarak, daha sonra yaşamını yitirdiğinin belirlendiğini söyledi. Tutuksuz yargılanan polis memurları Hüseyin Engin ve Şaban Gökpınar’ın beraatlerine karar verilmesini isteyen savcı, mütaalasında şu görüşlere yer verdi;
ASIL ZANLI MEVLÜT SALDOĞAN
“Eskişehir ilinde düzenlenen eylemlerde Ali İsmail Korkmaz’ın katıldığı Yunus Emre caddesindeki eylemlerde müdahaleden kaçarak, Kurtuluş Mahallesi Sanayi Sokak'a girdiği, İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever, Ebubekir Harlar’ın, Korkmaz ı beklediği, Ebubekir Harlar’ın tekme attığı, İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu ve Muhammet Vatansever’in çelme taktığı, ekmek fırını önünde yaraladığı, Mevlüt Saldoğan’ın yerde yatan Ali İsmail Korkmaz’a vurduğu, Yalçın Akbulut’un da orada bulunduğu, Ali İsmail Korkmaz’ın küfür ettiği, sanıklardan Mevlüt Saldoğan’ın Ali İsmail Korkmaz’ın göğüs ve baş kısmına tekme attığı belirlendi.
Ali İsmail Korkmaz’ın arkadaşlarıyla birlikte hastaneye tedavi amacıyla gittiği ve burada genel durumunun iyi olduğu, eşya taşırken düştüğünü söylediği, daha sonra beyin tomografisinin çekilmesi amacıyla Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne ambulansla sevk edildiği, yapılan muayenesinde çeşitli yerlerinde kırıklar olduğu, Ortopedi Polikliniği’nde tedavisinin devam edeceğinin söylendiği, ardından Ali İsmail Korkmaz’ın Odunpazarı Polis Merkezi Amirliği’nde verdiği ifadede eski Tren Garı’nda 5-6 kişinin kendisinin sopayla dövdüklerini söylediği, kendisine kimin neden vurduğunu bilmediği ve şikayetçi olduğunu söylediği, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan kontrollerinde beyin kanaması geçirdiği, daha önce kalp ameliyatı geçirdiği ve buna bağlı olarak kullandığı ilaçların kan dolaşımını hızlandırdığı, kafa travmasına bağlı beyin kanaması, kalp rahatsızlığı nedeniyle kullandığı ilaçlarla aldığı kafa travmasıyla beyin kanaması ilişkili olabileceği, Ali İsmail Korkmaz’ın dövülmesiyle, ölümünün illiyet bağı bulunduğu, kullandığı ilaçların beyin kanamasını hızlandırdığı belirlendi.
Mevlüt Saldoğan’ın yaralamaya yönelik saldırı, ardından Ali İsmail Korkmaz’ın küfretmesi üzerine Mevlüt Saldoğan’ın başına 3 kez vurduğu ve yaralamaya yönelik saldırının kastının aştığı ve adam öldürmeye sebep olduğu anlaşılmakla, sanıklardan Mevlüt Saldoğan’ın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 81/1 53/1 kasten adam öldürmek suçundan cezalandırmasına, İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar’ın TCK’nın 86/1, 87/4 ayrı ayrı eylemlerinin başta öldürmeye yönelik olmadığı ve nitelikli yaralamadan cezalandırılmaları, Yalçın Akbulut’un 86/3d maddesi 87/4 kasten yaralama suçundan, Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in ise kasten adam öldürmeye iştirak suçundan dava açılmış ise de Ali İsmail’in kaçtığı ve bu nedenle her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı deliller olması nedeniyle ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi mütalaa olunur.”
(hürriyet.com.tr)
3 Haziran 2013’te Eskişehir’deki Gezi eylemleri sırasında anadolu üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü 1. sınıf öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın polis ve sivil vatandaşlarca dövülerek öldürülmesi sonucu açılan davanın 5'nci duruşması bugün yapılıyor.
HERKES DİDİK ARANDI
SAVCI MÜTALAASINI AÇIKLADI
Bugünkü duruşmada savcı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Sanayi Sokağı’na giren bir gencin tekmelenerek yere düşürüldüğünü; sanıkların yerde olan gence elle ve tekmelerle vurmaya devam ettiklerini; daha sonra Mevlüt Saldoğan’ın göğsüne ve başına gelecek şekilde 3 tekme attığını belirten savcı, buna bağlı olarak hayatını kaybettiğini söylediği gencin Ali İsmail Korkmaz olduğunun da görüntülerle tespit edildiğini belirtti.
Savcı polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürme” suçlamasıyla müebbet hapis cezası isterken, sanık Yalçın Akbulut hakkında ise “kasten yaralama suretiyle ölüme sebebiyet vermek” suçlamasıyla 12 ilâ 16 yıl hapis talep etti.
Savcı, sivil sanıklardan fırıncı İsmail Koyuncu ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar hakkında ise 8-12 yıl hapis cezası talep etti. Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in ise “delil yetersizliği” nedeniyle beraatini istedi.
Savcı, tutuksuz yargılanan sanık polis memurlarından Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in beraatlerini istedi.
''ÇOCUĞUMLA GURUR DUYUYORUM''
Savcıdan sonra söz alan baba Şahap Korkmaz, şunları söyledi: ''Elinde yaralayıcı hiçbir cisim bulunmadan, olay yerinden kaçıp evine gitmeye çalışırken bu kişiler tarafından yapılan bu saldırı hangi kanuna sığar? Hepsi ölümüne sebep olmuştur. Raporlarda belirtildiği gibi herşey apaçık. Hepsi onu öldürmek için müdahale ettiler. Vücudunun her yeri morluklar içindeydi. Hiçbir zarar vermeyen bir kişiye bu şekilde saldırıyorlar.Bunlara katil dememek için hiçbir sebep yok. Gerçek bir ceza verilmesini istiyoruz. Adaletin adilce işlemesini istiyoruz” dedi.
Anne Emel Korkmaz da ''18 ay önce oğlumu yitirdim. Beş kez bu katillerle yüzyüze geliyorum. 18 aydır çocuğumun nefesini sesini duyamıyorum. Polislerden biri psikolojik sorunlar yaşıyormuş. Ali İsmail onları rahat bırakmadığı için. Siz katil damgasıyla hayatta kalacaksınız. Ben çocuğumla gurur duyuyorum. Hangi anne burada söylenenleri sakin şekilde dinleyebilir? İdam da edilseler Alişim gerşi gelmeyecek biliyorum ama bu ülkede adalet varsa en ağır şekilde yargılanmalarını istiyorum. Herkes kendini benim yerime koysun” dedi.
Ağabey Gürkan Korkmaz ise Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in beraat etmelerinin doğru olmayacağını savunarak şöyle dedi: “Sokakta amir sıfatıyla yakalama emrini veren polislere beraat istenmesi CMK’ ya aykırıdır. Savcı beyin gözünden kaçmış olabilir. Son 3 tekmeyi atan kişi için kasten adam öldürme dışında diğer sanıklar korunuyor.”
SANIK POLİS SALDOĞAN'DAN SAVUNMA: DARBENİN BASTIRILMASINDA GÖREV ALDIM
Hakkında müebbet hapis cezası istenen sanık polis Mevlüt Saldoğan, mütalaaya ilişkin savunmasında görüntülerde dövüldüğü iddia edilen kişinin Ali İsmail Korkmaz olmadığını ileri sürdü.
O sokağa 'göstericileri dağıtın' şeklindeki talimat üzerine gittiklerini belirten Saldoğan, bu nedenle gözaltı işlemi yapılmadığını ve bu tarzda müdahaleler olduğunu söyledi.
Saldoğan, ''Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı ve İçişleri Bakanı 'Gezi Parkı bir darbedir' diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım. Beraatimi talep ediyorum'' dedi.
ÇOK SIKI GÜVENLİK ÖNLEMİ
Güvenlik gerekçesiyle Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne alınan dava nedeniyle adliye önünde geniş güvenlik tedbirleri alındı. Adliye Sarayı çevresi polis bariyerleriyle çevrildi. Davaya destek için Kayseri’ye gelen grup adliyeyi karşıdan gören Erkilet Bulvarı üzerinde bekletiliyor. Ayrıca adliyeye çıkan bütün yollar da yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Davayı salondan takip edecekler ise polis kontrolünden sonra içeri alındı. Güvenlik tedbirleri kapsamında, adliye yakınlarında TOMA, itfaiye, çok sayıda çevik kuvvet ekibi hazır bekletiliyor.
DAVAYI TAKİP EDENLER
Duruşmayı Korkmaz’ın annesi Emel ve babası Şahap Korkmaz, abisi Avukat Gürkan Korkmaz, CHP Milletvekilleri Durdu Özbolat (Kahramanmaraş), Musa Çam (İzmir), Süheyl Batum (Eskişehir) ve çok sayıda vatandaş takip ediyor.
DURUŞMADAN NOTLAR:
KORKMAZ AİLESİ MAHKEMEYE OLAY YERİ MAKETİNİ GETİRDİ
* Ali İsmail Korkmaz'ın saldırıya uğradığı iddia edilen yerin maketi, avukatlar tarafından duruşma salonuna getirildi. Maket, mahkeme heyetinin önüne kuruldu.
SAVCININ MÜTALAASI:
* Savcı mütalaasında, Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’deki Gezi Parkı eylemlerine katıldığını ve eylemlerde yaralanarak, daha sonra yaşamını yitirdiğinin belirlendiğini söyledi. Tutuksuz yargılanan polis memurları Hüseyin Engin ve Şaban Gökpınar’ın beraatlerine karar verilmesini isteyen savcı, mütaalasında şu görüşlere yer verdi;
ASIL ZANLI MEVLÜT SALDOĞAN
“Eskişehir ilinde düzenlenen eylemlerde Ali İsmail Korkmaz’ın katıldığı Yunus Emre caddesindeki eylemlerde müdahaleden kaçarak, Kurtuluş Mahallesi Sanayi Sokak'a girdiği, İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever, Ebubekir Harlar’ın, Korkmaz ı beklediği, Ebubekir Harlar’ın tekme attığı, İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu ve Muhammet Vatansever’in çelme taktığı, ekmek fırını önünde yaraladığı, Mevlüt Saldoğan’ın yerde yatan Ali İsmail Korkmaz’a vurduğu, Yalçın Akbulut’un da orada bulunduğu, Ali İsmail Korkmaz’ın küfür ettiği, sanıklardan Mevlüt Saldoğan’ın Ali İsmail Korkmaz’ın göğüs ve baş kısmına tekme attığı belirlendi.
Ali İsmail Korkmaz’ın arkadaşlarıyla birlikte hastaneye tedavi amacıyla gittiği ve burada genel durumunun iyi olduğu, eşya taşırken düştüğünü söylediği, daha sonra beyin tomografisinin çekilmesi amacıyla Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne ambulansla sevk edildiği, yapılan muayenesinde çeşitli yerlerinde kırıklar olduğu, Ortopedi Polikliniği’nde tedavisinin devam edeceğinin söylendiği, ardından Ali İsmail Korkmaz’ın Odunpazarı Polis Merkezi Amirliği’nde verdiği ifadede eski Tren Garı’nda 5-6 kişinin kendisinin sopayla dövdüklerini söylediği, kendisine kimin neden vurduğunu bilmediği ve şikayetçi olduğunu söylediği, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan kontrollerinde beyin kanaması geçirdiği, daha önce kalp ameliyatı geçirdiği ve buna bağlı olarak kullandığı ilaçların kan dolaşımını hızlandırdığı, kafa travmasına bağlı beyin kanaması, kalp rahatsızlığı nedeniyle kullandığı ilaçlarla aldığı kafa travmasıyla beyin kanaması ilişkili olabileceği, Ali İsmail Korkmaz’ın dövülmesiyle, ölümünün illiyet bağı bulunduğu, kullandığı ilaçların beyin kanamasını hızlandırdığı belirlendi.
Mevlüt Saldoğan’ın yaralamaya yönelik saldırı, ardından Ali İsmail Korkmaz’ın küfretmesi üzerine Mevlüt Saldoğan’ın başına 3 kez vurduğu ve yaralamaya yönelik saldırının kastının aştığı ve adam öldürmeye sebep olduğu anlaşılmakla, sanıklardan Mevlüt Saldoğan’ın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 81/1 53/1 kasten adam öldürmek suçundan cezalandırmasına, İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar’ın TCK’nın 86/1, 87/4 ayrı ayrı eylemlerinin başta öldürmeye yönelik olmadığı ve nitelikli yaralamadan cezalandırılmaları, Yalçın Akbulut’un 86/3d maddesi 87/4 kasten yaralama suçundan, Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in ise kasten adam öldürmeye iştirak suçundan dava açılmış ise de Ali İsmail’in kaçtığı ve bu nedenle her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı deliller olması nedeniyle ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi mütalaa olunur.”
(hürriyet.com.tr)
Meclis'te dört bakan için kurulan komisyona yayın yasağı
Dört eski bakan hakkında kurulan Meclis Soruşturma Komisyonu haberlerine yayın yasağı getirildi. Yayın yasağının gerekçesi şu: “Eski Bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’ın kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi, şöhret ve diğer haklarının korunması…”
TBMM Başkanlığı, 21 Kasım 2014’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazı göndererek, komisyon tarafından yürütülen soruşturmayla ilgili basın ve yayın organlarınca, Anayasa’nın 38’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 110’uncu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 157’nci maddelerinde düzenlenen, soruşturmanın gizliliğini ihlal edici ve masumiyet karinesini zedeler şekilde yayınlar yapıldığı belirtildi ve “soruşturmanın sağlıklı yürütülmesini takiben, soruşturmanın bitim tarihi olan 27 Aralık 2014’e kadar yayın yasağı kararı aldırılması” istendi. Basın Suçları Soruşturma Bürosunda görevli Cumhuriyet Savcısı Kürşat Kayral, bunun üzerine nöbetçi sulh ceza hâkimliğinden, söz konusu haberlere yayın yasağı getirmesini talep etti. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimi Yavuz Kökten’in, talebin kabulüne ilişkin kararında şöyle denildi:
İŞTE SON DÖNEMDE YAYIN YASAĞI GETİRİLEN KONULAR
YÜKSEKOVA’DA 3 ASKERİN ŞEHİT EDİLMESİ
BİNGÖL SUİKASTI
17 ARALIK OPERASYONU
IŞİD'İN MUSUL BAŞKONSOLOSLUĞU BASKINI
BÖCEK SORUŞTURMASI
RTÜK'TEN KANALLARA 'FACİA' UYARISI
REYHANLI SALDIRISI
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NDAKİ TOPLANTININ SES KAYITLARI
MİT TIRLARINA YAPILAN BASKIN
ŞİKE SORUŞTURMASI
ULUDERE OLAYI
AKTÜTÜN SALDIRISI
SORUŞTURMA BİTENE KADAR
“Eski Bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’ın kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi, şöhret ve diğer haklarının korunmasının sağlanması bakımından, TBMM Soruşturma Komisyonu’nun istemiş ve getirtmiş olduğu bilgi ve belge içerikleri ile komisyonun tanık, bilgi sahibi, bilirkişi sıfatıyla veya diğer ilgililer olarak beyanlarına başvurduğu kişilerin komisyona vermiş oldukları beyanlarına yönelik olarak 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 3/2. maddesi gereğince, soruşturma bitim tarihi olan 27 Aralık 2014 günü mesai sonu bitimine kadar tüm yazılı, görsel ve internet ortamında yapılan yayınlar hakkında yayın yasağı konulmasına karar verildi.”
MECLİS'TE BİR İLK !
MECLİS'TE DÖRT BAKAN İÇİN KURULAN KOMİSYONA YAYIN YASAĞININ ÖRNEĞİ YOK
TBMM'de dört eski bakan hakkında 17 Aralık soruşturmasıyla bağlantılı olarak kurulan soruşturma komisyonunun çalışmalarına yayın yasağı getirildi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in başvurusu üzerine Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği'nin aldığı karar
TBMM tarihinde bir ilk.
TBMM'de daha önce pek çok bakan ya da Başbakan hakkında soruşturma komisyonları oluşturulmuş, ancak bu komisyonların çalışmalarına ilişkin yayın yasağı getirilmemişti.
Son dönemde TBMM'de eski hükümet üyeleri hakkındaki iddialar nedeniyle kurulan soruşturma komisyonlarında, gerek ilgili hükümet üyelerinin ifadeleri, gerekse komisyon çalışmaları yayınlanabilmiti.
TBMM'de son dönemde, TC hükümetlerinde görev yapmış Başbakan ve bakanlar konusundaki soruşturma komisyonları şöyle;
'TBMM'NİN GÖREVİ BU MUDUR?'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında Meclis Soruşturma Komisyonu haberlerine yayın yasağı hakkında konuştu. Kılıçdaroğlu "TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, mahkemeye başvuruyor. TBMM'de kurulan komisyonla ilgili yayın yasağı getirin' diyor. Ve mahkemeden karar çıkartıyor. Ne zamandan beri TBMM hırsızların hamisi konumuna geldi. Sayın Cemil Çiçek bunu açıklar mısın? TBMM'nin görevi bu mudur? Senin görevin başka bir şey. Senin görevin TBMM'nin itibarını korumaktır. Yayın yasağı getirerek kimlere arka çıkıyorsun sen. Ayıp günah değil midir? Yaptığın iş doğru mudur acaba? Senin vicdanın buna el veriyor mu? Devlet soyulacak, tüyü bitmemiş yetimin hakkı elinden alınacak, sen kalkacaksın hırsızların koruyucusu pozisyonuna kendini konumlandıracaksın. Bunu kabul etmemiz doğru değil. Böyle birşey olmaz. Bu yeni mi oldu? Geçmişte de buna benzer olaylar oldu. Ama hiçbir zaman TBMM Başkanları hırsızları korumak gibi bir pozisyonda kendilerini tutmadılar. İlk kez böyle bir tablo ile karşı karşıyayız" dedi.
* Eski Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve eski Devlet Bakanı Recep Önal hakkında, Türkiye Halk Bankası’nı zarara uğrattıkları gerekçesiyle soruşturma komisyonu açıldı. Komisyon çalışmaları sonucunda iki bakan 15 Haziran 2004 tarihinde Yüce Divan’a sevkedildi. İki Bakan Yüce Divan'da beraat etti.
* Eski Eneri ve Tabi Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkında soruşturma komisyonu kuruldu. Ersümer'in, doğalgaz anlaşmalarında Türkiye aleyhine uygulamaların yapılmasına yol açtığı gerekçesiyle 13 Temmuz 2004 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada Yüce Divan’a gönderildi. Cumhur Ersümer beraat etti.
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında Türkbank ihalesine fesat karıştırdığı gerekçesiyle TBMM'de soruşturma komisyonu oluşturuldu. Yılmaz ve Taner, 13 Temmuz 2004’te Genel Kurul oylaması sonucunda Yüce Divan’a sevkedildi.
* Eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydın hakkında ihalelerde usulsüzlük yaptığı, görevini kötüye kullandığı ve malvarlığında haksız artış olduğu gerekçesiyle soruşturma komisyon kuruldu. Aydın, 9 Kasım 2004’te Yüce Divan’a gönderildi.
* Eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu hakkında Karadeniz Sahil Yolu ihalesinde devleti zarara uğrattığı gerekçesiyle soruşturma komisyonu kuruldu. Topçu, 10 Kasım 2004’te Yüce Divan’a sevkedildi.
YÜCE DİVAN'A SEVK EDİLMEYENLER DE VAR
Daha önce eski Başbakanlar ve bakanlar hakkında çeşitli iddialarla kurulan soruşturma komisyonlarında, Yüce Divan'a sevk edilmelerine gerek olmadığına ilişkin karar da alındı. Yüce Divan'la sonuçlanmayan hükümet üyeleri hakkındaki iddialar ve kurulan soruşturma komisyonları şöyle;
* Eski Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu yanlış eğitim politikaları izlemek;
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkında mevzuata aykırı şekilde İstanbul’da yeni turizm merkezleri ilan etmek;
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez hakkında İzmit’te SEKA’ya ait bir araziyi Ford Otomotiv Sanayi A.Ş’ye bedelsiz vererek görevi kötüye kullanmak;
* Eski Devlet Bakanı Burhan Kara hakkında Denizcilik Müsteşarlığı’na ait bazı ihaleler ve personel alımında görevini kötüye kullanmak;
* Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik hakkında SSK Genel Müdürlüğü’nün personel sınavında usulsüzlük yapmak;
* Eski Başbakan Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Işın Çelebi hakkında POAŞ’ın özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırmak;
* Eski Başbakan Yılmaz hakkında İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devleti zarara uğratmak;
* Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mustafa Kul hakkında SSK Genel Müdürlüğü’nce özürlülerin memurluğa alınması için açılan sınavda mezuata aykırı davranmak;
* Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak;
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Eyüp Aşık hakkında yasadışı örgütlerle birlikte hareket etmek;
* Eski Başbakan Yılmaz ve eski Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir hakkında Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelerde görevlerini kötüye kullanmak;
*Eski Başbakan Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında Türk Ticaret Bankası’nın satışında yolsuzluk yapmak;
* Eski Başbakan Yılmaz hakkında İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesinde görevini kötüye kullanmakı;
* Eski Başbakan Tansu Çiller ve eski Maliye Bakanı İsmet Atilla hakkında Başbakanlık örtülü ödeneğini mevzuata aykırı şekilde harcamak.
(Zeynep Gürcanlı / Hürriyet)
TBMM Başkanlığı, 21 Kasım 2014’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazı göndererek, komisyon tarafından yürütülen soruşturmayla ilgili basın ve yayın organlarınca, Anayasa’nın 38’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 110’uncu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 157’nci maddelerinde düzenlenen, soruşturmanın gizliliğini ihlal edici ve masumiyet karinesini zedeler şekilde yayınlar yapıldığı belirtildi ve “soruşturmanın sağlıklı yürütülmesini takiben, soruşturmanın bitim tarihi olan 27 Aralık 2014’e kadar yayın yasağı kararı aldırılması” istendi. Basın Suçları Soruşturma Bürosunda görevli Cumhuriyet Savcısı Kürşat Kayral, bunun üzerine nöbetçi sulh ceza hâkimliğinden, söz konusu haberlere yayın yasağı getirmesini talep etti. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimi Yavuz Kökten’in, talebin kabulüne ilişkin kararında şöyle denildi:
İŞTE SON DÖNEMDE YAYIN YASAĞI GETİRİLEN KONULAR
YÜKSEKOVA’DA 3 ASKERİN ŞEHİT EDİLMESİ
BİNGÖL SUİKASTI
17 ARALIK OPERASYONU
IŞİD'İN MUSUL BAŞKONSOLOSLUĞU BASKINI
BÖCEK SORUŞTURMASI
RTÜK'TEN KANALLARA 'FACİA' UYARISI
REYHANLI SALDIRISI
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NDAKİ TOPLANTININ SES KAYITLARI
MİT TIRLARINA YAPILAN BASKIN
ŞİKE SORUŞTURMASI
ULUDERE OLAYI
AKTÜTÜN SALDIRISI
SORUŞTURMA BİTENE KADAR
“Eski Bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’ın kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi, şöhret ve diğer haklarının korunmasının sağlanması bakımından, TBMM Soruşturma Komisyonu’nun istemiş ve getirtmiş olduğu bilgi ve belge içerikleri ile komisyonun tanık, bilgi sahibi, bilirkişi sıfatıyla veya diğer ilgililer olarak beyanlarına başvurduğu kişilerin komisyona vermiş oldukları beyanlarına yönelik olarak 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 3/2. maddesi gereğince, soruşturma bitim tarihi olan 27 Aralık 2014 günü mesai sonu bitimine kadar tüm yazılı, görsel ve internet ortamında yapılan yayınlar hakkında yayın yasağı konulmasına karar verildi.”
MECLİS'TE BİR İLK !
MECLİS'TE DÖRT BAKAN İÇİN KURULAN KOMİSYONA YAYIN YASAĞININ ÖRNEĞİ YOK
TBMM'de dört eski bakan hakkında 17 Aralık soruşturmasıyla bağlantılı olarak kurulan soruşturma komisyonunun çalışmalarına yayın yasağı getirildi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in başvurusu üzerine Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği'nin aldığı karar
TBMM tarihinde bir ilk.
TBMM'de daha önce pek çok bakan ya da Başbakan hakkında soruşturma komisyonları oluşturulmuş, ancak bu komisyonların çalışmalarına ilişkin yayın yasağı getirilmemişti.
Son dönemde TBMM'de eski hükümet üyeleri hakkındaki iddialar nedeniyle kurulan soruşturma komisyonlarında, gerek ilgili hükümet üyelerinin ifadeleri, gerekse komisyon çalışmaları yayınlanabilmiti.
TBMM'de son dönemde, TC hükümetlerinde görev yapmış Başbakan ve bakanlar konusundaki soruşturma komisyonları şöyle;
'TBMM'NİN GÖREVİ BU MUDUR?'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında Meclis Soruşturma Komisyonu haberlerine yayın yasağı hakkında konuştu. Kılıçdaroğlu "TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, mahkemeye başvuruyor. TBMM'de kurulan komisyonla ilgili yayın yasağı getirin' diyor. Ve mahkemeden karar çıkartıyor. Ne zamandan beri TBMM hırsızların hamisi konumuna geldi. Sayın Cemil Çiçek bunu açıklar mısın? TBMM'nin görevi bu mudur? Senin görevin başka bir şey. Senin görevin TBMM'nin itibarını korumaktır. Yayın yasağı getirerek kimlere arka çıkıyorsun sen. Ayıp günah değil midir? Yaptığın iş doğru mudur acaba? Senin vicdanın buna el veriyor mu? Devlet soyulacak, tüyü bitmemiş yetimin hakkı elinden alınacak, sen kalkacaksın hırsızların koruyucusu pozisyonuna kendini konumlandıracaksın. Bunu kabul etmemiz doğru değil. Böyle birşey olmaz. Bu yeni mi oldu? Geçmişte de buna benzer olaylar oldu. Ama hiçbir zaman TBMM Başkanları hırsızları korumak gibi bir pozisyonda kendilerini tutmadılar. İlk kez böyle bir tablo ile karşı karşıyayız" dedi.
* Eski Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ve eski Devlet Bakanı Recep Önal hakkında, Türkiye Halk Bankası’nı zarara uğrattıkları gerekçesiyle soruşturma komisyonu açıldı. Komisyon çalışmaları sonucunda iki bakan 15 Haziran 2004 tarihinde Yüce Divan’a sevkedildi. İki Bakan Yüce Divan'da beraat etti.
* Eski Eneri ve Tabi Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkında soruşturma komisyonu kuruldu. Ersümer'in, doğalgaz anlaşmalarında Türkiye aleyhine uygulamaların yapılmasına yol açtığı gerekçesiyle 13 Temmuz 2004 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada Yüce Divan’a gönderildi. Cumhur Ersümer beraat etti.
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında Türkbank ihalesine fesat karıştırdığı gerekçesiyle TBMM'de soruşturma komisyonu oluşturuldu. Yılmaz ve Taner, 13 Temmuz 2004’te Genel Kurul oylaması sonucunda Yüce Divan’a sevkedildi.
* Eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydın hakkında ihalelerde usulsüzlük yaptığı, görevini kötüye kullandığı ve malvarlığında haksız artış olduğu gerekçesiyle soruşturma komisyon kuruldu. Aydın, 9 Kasım 2004’te Yüce Divan’a gönderildi.
* Eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu hakkında Karadeniz Sahil Yolu ihalesinde devleti zarara uğrattığı gerekçesiyle soruşturma komisyonu kuruldu. Topçu, 10 Kasım 2004’te Yüce Divan’a sevkedildi.
YÜCE DİVAN'A SEVK EDİLMEYENLER DE VAR
Daha önce eski Başbakanlar ve bakanlar hakkında çeşitli iddialarla kurulan soruşturma komisyonlarında, Yüce Divan'a sevk edilmelerine gerek olmadığına ilişkin karar da alındı. Yüce Divan'la sonuçlanmayan hükümet üyeleri hakkındaki iddialar ve kurulan soruşturma komisyonları şöyle;
* Eski Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu yanlış eğitim politikaları izlemek;
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz hakkında mevzuata aykırı şekilde İstanbul’da yeni turizm merkezleri ilan etmek;
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez hakkında İzmit’te SEKA’ya ait bir araziyi Ford Otomotiv Sanayi A.Ş’ye bedelsiz vererek görevi kötüye kullanmak;
* Eski Devlet Bakanı Burhan Kara hakkında Denizcilik Müsteşarlığı’na ait bazı ihaleler ve personel alımında görevini kötüye kullanmak;
* Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik hakkında SSK Genel Müdürlüğü’nün personel sınavında usulsüzlük yapmak;
* Eski Başbakan Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Işın Çelebi hakkında POAŞ’ın özelleştirilmesinde ihaleye fesat karıştırmak;
* Eski Başbakan Yılmaz hakkında İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devleti zarara uğratmak;
* Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mustafa Kul hakkında SSK Genel Müdürlüğü’nce özürlülerin memurluğa alınması için açılan sınavda mezuata aykırı davranmak;
* Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak;
* Eski Başbakan Mesut Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Eyüp Aşık hakkında yasadışı örgütlerle birlikte hareket etmek;
* Eski Başbakan Yılmaz ve eski Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir hakkında Telsim ve Turkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelerde görevlerini kötüye kullanmak;
*Eski Başbakan Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında Türk Ticaret Bankası’nın satışında yolsuzluk yapmak;
* Eski Başbakan Yılmaz hakkında İstanbul-Kurtköy Havaalanı ihalesinde görevini kötüye kullanmakı;
* Eski Başbakan Tansu Çiller ve eski Maliye Bakanı İsmet Atilla hakkında Başbakanlık örtülü ödeneğini mevzuata aykırı şekilde harcamak.
(Zeynep Gürcanlı / Hürriyet)
25 Kasım 2014 Salı
’2013’de 237 kadın öldürüldü’
CHP’ i kadınlar, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ nde İstiklal Caddesi’nde basın açıklaması yapıp, çevredekilere mor kurdela taktılar. CHP İstanbul İl Kadın Kolları üyesi bir grubun saat 11.00’ de İstiklal Caddesi’nde düzenlediği açıklamada, “Emeğimize, bedenimize, kimliğimize sahip çıkacağız” denildi.
GEÇEN YIL 237 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Basın açıklamasını okuyan CHP İstanbul Kadın Kolları Başkanı Arzu Öner,
“2013’de 237 kadın öldürüldü. 2014’ün ilk 10 ayında bu sayı 255’e yükseldi. Bunlardan 12 kadın tehdit edildiği için koruma başvurusu yapmasına rağmen, gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle hayatlarını kaybetti. Sadece Ekim ayında 29 kadının yaşam hakkı elinden alındı. Güvencesiz çalışan 101 kadın iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Kadınları yok sayan, onun emeği üzerinde hak iddia eden zihniyete karşı, bulunduğumuz her noktada kadın olmak ortak paydasında mücadele edeceğiz”dedi.
BAZI ERKEKLER KURDELAYI KABUL ETMEDİ
Kadına şiddete dikkat çekmek için yakalara takılan kurdelaları bazı erkeklerin kabul etmediği dikkat çekti. Açıklama olaysız bitti. (Sözcü)
GEÇEN YIL 237 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Basın açıklamasını okuyan CHP İstanbul Kadın Kolları Başkanı Arzu Öner,
“2013’de 237 kadın öldürüldü. 2014’ün ilk 10 ayında bu sayı 255’e yükseldi. Bunlardan 12 kadın tehdit edildiği için koruma başvurusu yapmasına rağmen, gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle hayatlarını kaybetti. Sadece Ekim ayında 29 kadının yaşam hakkı elinden alındı. Güvencesiz çalışan 101 kadın iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Kadınları yok sayan, onun emeği üzerinde hak iddia eden zihniyete karşı, bulunduğumuz her noktada kadın olmak ortak paydasında mücadele edeceğiz”dedi.
BAZI ERKEKLER KURDELAYI KABUL ETMEDİ
Kadına şiddete dikkat çekmek için yakalara takılan kurdelaları bazı erkeklerin kabul etmediği dikkat çekti. Açıklama olaysız bitti. (Sözcü)
"Bir defadan bir şey olmaz" karar
YARGITAY, bir genç avukatın yanağını okşayıp, öptüğü için cinsel saldırı suçu işleyen sanığa, verilen cezada “kadının beden ve ruh sağlığının bozulması nedeniyle” artırıma gidilmesine itiraz etti.
Yargıtay, dosyadaki raporlara rağmen “ani nitelikteki, devamı bulunmayan, kesik biçimde gerçekleştirilen dokunma” şeklindeki eylemle kadının ruh ve beden sağlığının bozulamayacağına hükmetti.
Dava dosyasına göre, 10 Mayıs 2011 tarihinde, Ankara’da bir icra müdürlüğünde müdür yardımcısı olarak görev yapan H.S, çalışan avukat genç kadına “Ben sana çok alıştım, biz seninle iyi arkadaş olduk. Biz seninle artık avukat, müdür yardımcısı değil iki arkadaşız. Şimdi sen bana telefon numaranı vereceksin” dedikten sonra yanağını okşayarak, öptü. Olayla ilgili olarak Müdür Yardımcısı H.S hakkında “cinsel saldırı” suçundan Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
10 YILDAN AZ OLMAMALI
Genç kadın, yaşadığı olay nedeniyle “beden ve ruh sağlığının bozulduğuna” ilişkin iki ayrı üniversite hastanesinden rapor aldı. Yapılan yargılama sonucunda mahkeme sanığa cinsel saldırı suçundan ceza verdi. Mahkeme, suç tarihinde yürürlükte bulunan “suçun mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması halinde, 10 yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilir” hükmünü de uygulayarak verilen cezayı artırdı. Mahkeme, cinsel saldırı suçunun artırım maddelerinden biri olan “Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak” hükmünü de uyguladı.
KARAR DEĞİŞTİ
Yapılan yargılama sonucunda mahkeme, toplamda sanık H.S’ye 8 yıl 4 ay hapis cezası verdi. Kararın temyiz incelemesini Yargıtay 14. Dairesi yaptı. Daire dosyayı önce onayladı. Yargıtay Başsavcılığı’nın itirazı üzerine dosyayı tekrar ele alan Yargıtay’ın kararı bu defa farklı oldu. Daire, sanığa verilen cezada artırım maddelerinin uygulaması nedeniyle verilen kararı bozdu. Daire, sanığın eylemi ile kadının beden ve ruh sağlığının bozulduğu yönündeki mahkeme kararına karşı çıkarak, özetle şu değerlendirmeyi yaptı:
BİR ÖPME İLE RUH SAĞLIĞI BOZULMAZ
“Sanık tarafından işlenen ani nitelikteki, devamı bulunmayan, kesik biçimde gerçekleştirilen dokunma şeklindeki bu eyleminden dolayı kastettiğinden daha farklı ve daha ağır bir neticenin meydana geldiğinin iddia olunduğu, olayın gerçekleşme biçimi nazara alındığında ağır netice olarak ortaya çıkacak mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmanın sanık tarafından öngörülemeyeceği ve taksirle dahi hareket etmesinin söz konusu olmayacağı, meydana gelen zararın cezanın bireyselleştirilmesinde alt sınırdan uzaklaşılması sırasında dikkate alınabileceği gözetilmeden, sanık hakkında 102/5 maddesinin uygulanmasının doğru olmadığı ve fazla cezaya hükmedilmiştir.”
MAHKEME DİRENDİ
Yargıtay’ın bozma kararından sonra dava dosyası tekrar yerel mahkemeye geldi. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 13 Kasım’da yapılan duruşmada, oy birliği ile ilk verdiği kararda direnme kararı aldı. Avukat Seher Kırbaş Canikoğlu dilekçesinde, kadının beden ve ruh sağlığının bozulması nedeniyle verilen cezada artırıma gidilmesine Yargıtay’ın karşı çıkmasını eleştirerek şu değerlendirmeyi yaptı:
ANİ OLDUĞUNDA SUÇ OLMUYOR MU
“Sanığın müvekkile dokunarak kasıtlı bir biçimde cinsel saldırı suçunu işlediği sabittir. Sanığın bu kasıtlı suç sebebiyle müvekkilin ruh sağlığının bozulacağını öngörmemesi mümkün değildir. Ayrıca ani hareketle gerçekleştirilen cinsel saldırı ile ani olmayan hareketle gerçekleştirilen cinsel saldırı arasında, mağdurda yarattığı etki bakımından herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Ani hareketle yapılan cinsel saldırıya daha az ceza vermeyi düşünmek, hangi motivasyondan kaynaklanıyor olabilir? İnsanın daha çok erkeklerin kendilerini tutamayarak yani kasıtsız olarak mı bu hareketleri yaptığını düşünmekteler ki, daha az ceza vermenin uygun olacağını düşünmekteler ve bunu yasalaştırmaktalar.”
(Kaynak:hürriyet.com.tr)
Yargıtay, dosyadaki raporlara rağmen “ani nitelikteki, devamı bulunmayan, kesik biçimde gerçekleştirilen dokunma” şeklindeki eylemle kadının ruh ve beden sağlığının bozulamayacağına hükmetti.
Dava dosyasına göre, 10 Mayıs 2011 tarihinde, Ankara’da bir icra müdürlüğünde müdür yardımcısı olarak görev yapan H.S, çalışan avukat genç kadına “Ben sana çok alıştım, biz seninle iyi arkadaş olduk. Biz seninle artık avukat, müdür yardımcısı değil iki arkadaşız. Şimdi sen bana telefon numaranı vereceksin” dedikten sonra yanağını okşayarak, öptü. Olayla ilgili olarak Müdür Yardımcısı H.S hakkında “cinsel saldırı” suçundan Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
10 YILDAN AZ OLMAMALI
Genç kadın, yaşadığı olay nedeniyle “beden ve ruh sağlığının bozulduğuna” ilişkin iki ayrı üniversite hastanesinden rapor aldı. Yapılan yargılama sonucunda mahkeme sanığa cinsel saldırı suçundan ceza verdi. Mahkeme, suç tarihinde yürürlükte bulunan “suçun mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması halinde, 10 yıldan az olmamak üzere hapis cezası verilir” hükmünü de uygulayarak verilen cezayı artırdı. Mahkeme, cinsel saldırı suçunun artırım maddelerinden biri olan “Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak” hükmünü de uyguladı.
KARAR DEĞİŞTİ
Yapılan yargılama sonucunda mahkeme, toplamda sanık H.S’ye 8 yıl 4 ay hapis cezası verdi. Kararın temyiz incelemesini Yargıtay 14. Dairesi yaptı. Daire dosyayı önce onayladı. Yargıtay Başsavcılığı’nın itirazı üzerine dosyayı tekrar ele alan Yargıtay’ın kararı bu defa farklı oldu. Daire, sanığa verilen cezada artırım maddelerinin uygulaması nedeniyle verilen kararı bozdu. Daire, sanığın eylemi ile kadının beden ve ruh sağlığının bozulduğu yönündeki mahkeme kararına karşı çıkarak, özetle şu değerlendirmeyi yaptı:
BİR ÖPME İLE RUH SAĞLIĞI BOZULMAZ
“Sanık tarafından işlenen ani nitelikteki, devamı bulunmayan, kesik biçimde gerçekleştirilen dokunma şeklindeki bu eyleminden dolayı kastettiğinden daha farklı ve daha ağır bir neticenin meydana geldiğinin iddia olunduğu, olayın gerçekleşme biçimi nazara alındığında ağır netice olarak ortaya çıkacak mağdurenin ruh sağlığındaki bozulmanın sanık tarafından öngörülemeyeceği ve taksirle dahi hareket etmesinin söz konusu olmayacağı, meydana gelen zararın cezanın bireyselleştirilmesinde alt sınırdan uzaklaşılması sırasında dikkate alınabileceği gözetilmeden, sanık hakkında 102/5 maddesinin uygulanmasının doğru olmadığı ve fazla cezaya hükmedilmiştir.”
MAHKEME DİRENDİ
Yargıtay’ın bozma kararından sonra dava dosyası tekrar yerel mahkemeye geldi. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 13 Kasım’da yapılan duruşmada, oy birliği ile ilk verdiği kararda direnme kararı aldı. Avukat Seher Kırbaş Canikoğlu dilekçesinde, kadının beden ve ruh sağlığının bozulması nedeniyle verilen cezada artırıma gidilmesine Yargıtay’ın karşı çıkmasını eleştirerek şu değerlendirmeyi yaptı:
ANİ OLDUĞUNDA SUÇ OLMUYOR MU
“Sanığın müvekkile dokunarak kasıtlı bir biçimde cinsel saldırı suçunu işlediği sabittir. Sanığın bu kasıtlı suç sebebiyle müvekkilin ruh sağlığının bozulacağını öngörmemesi mümkün değildir. Ayrıca ani hareketle gerçekleştirilen cinsel saldırı ile ani olmayan hareketle gerçekleştirilen cinsel saldırı arasında, mağdurda yarattığı etki bakımından herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Ani hareketle yapılan cinsel saldırıya daha az ceza vermeyi düşünmek, hangi motivasyondan kaynaklanıyor olabilir? İnsanın daha çok erkeklerin kendilerini tutamayarak yani kasıtsız olarak mı bu hareketleri yaptığını düşünmekteler ki, daha az ceza vermenin uygun olacağını düşünmekteler ve bunu yasalaştırmaktalar.”
(Kaynak:hürriyet.com.tr)
Öğrencisiyle cinsel ilişkiye girdi, tutuklandı!
ABD’de, öğrencisiyle cinsel ilişkiye giren öğretmenler skandalına bir yenisi daha eklendi. ABD basınında öğretmenin Müslüman olmasına da vurgu yapıldı.
New Jersey eyaletinde, 21 yaşındaki öğretmen, 16 yaşındaki erkek öğrencisiyle cinsel ilişkiye girdiği gerekçesiyle tutuklanarak hapse kondu.
Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, okulun yedek öğretmen kadrosunda bulunan fen bilgisi öğretmeni Linda Hardan, adı açıklanmayan 16 yaşındaki öğrenciyi, New Jersey eyaletine bağlı Wayne kentine götürerek, arabada öğrencisiyle cinsel ilişkiye girdi.
Linda Hardan, 250 bin dolar kefalet karşılığında tutuklanarak bölge hapishanesine kondu. Manchester Bölge Lisesi’nde görev yapan öğretmenin, kendisinin de aynı okuldan mezun olduğu öğrenildi. Öğretmen hakkında cinsel taciz ve reşit olmayan bir kişinin güvenliğini tehlikeye sokmak suçlamalarıyla dava açıldı. (milliyet.com.tr)
New Jersey eyaletinde, 21 yaşındaki öğretmen, 16 yaşındaki erkek öğrencisiyle cinsel ilişkiye girdiği gerekçesiyle tutuklanarak hapse kondu.
Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, okulun yedek öğretmen kadrosunda bulunan fen bilgisi öğretmeni Linda Hardan, adı açıklanmayan 16 yaşındaki öğrenciyi, New Jersey eyaletine bağlı Wayne kentine götürerek, arabada öğrencisiyle cinsel ilişkiye girdi.
Linda Hardan, 250 bin dolar kefalet karşılığında tutuklanarak bölge hapishanesine kondu. Manchester Bölge Lisesi’nde görev yapan öğretmenin, kendisinin de aynı okuldan mezun olduğu öğrenildi. Öğretmen hakkında cinsel taciz ve reşit olmayan bir kişinin güvenliğini tehlikeye sokmak suçlamalarıyla dava açıldı. (milliyet.com.tr)
Çocuğu olana erken emeklilik
Sadece erkeklere değil, çalışan annelere de erken emeklilik imkanı var. 3 çocuk borçlanması yapanlar, toplamda 2 bin 160 gün kazanacak. Böylece 6 yıl beklemeden erken emekli olabilecek
Erkeklerdeki askerlik borçlanmasının benzeri, kadınlar için doğumla devreye giriyor.Çalışan anneler, doğum borçlanması yaparak erken emeklilik imkanına kavuşuyor. Doğum borçlanması hakkı yeni bir uygulama değil ancak, torba yasa ile kapsamı genişletildi. Daha önce sadece SSK'lı kadınlara tanınan doğum borçlanması hakkı, torba yasa ile Bağ- Kur'lu ve memur kadınlara da verildi. Daha önce en fazla 2 çocuk için borçlanma yapılabilirken, borçlanma yapılabilecek çocuk sayısı da 3'e çıkarıldı.
ŞARTLARI VAR
Sigortalı olduktan sonra doğum yapan anneler, 3 çocuğa kadar borçlanma yapabiliyor. 3 çocuk için doğum borçlanması yapanlar, 2 bin 160 gün, yani 6 yıl prim kazanabiliyor. Ancak borçlanacağınız sürelerde çalışmamış, yani adınıza prim ödenmemiş olması ve çocuğun yaşaması şartı var. Her çocuk için 720 gün borçlanma hakkı bulunuyor.
EKSİĞİNİZİ TAMAMLAYIN
Ne kadar prim eksiğiniz varsa o kadar borçlanarak, bu süreleri beklemeden emeklilik hesabınıza katabiliyorsunuz. Başvuruda ödeyeceğiniz miktarı siz belirliyorsunuz. Priminiz tamam ise ve yaşı bekliyorsanız o zaman borçlanmaya gerek yok. Çünkü doğum borçlanması yaşı geriye çekmiyor. Kadınlar, doğum borçlanması için stajyerlik başlangıçlarını ilk tarih olarak kullanabiliyor. Doğum borçlanması başvurusu yapıp sonrasında ödeme yapılmazsa, işlem iptal ediliyor. Ancak hak kaybedilmiyor, sonradan yeniden başvurarak borçlanma yapılabiliyor
ASGARİ ÜCRET BELİRLİYOR
Yapılacak borçlanma miktarını asgari ücret belirliyor. Burada ihtiyacınız kadar prim gününü aylık ya da günlük olarak hesaplayıp ödeyebilirsiniz. En alt seviyeden ödemek yerine yüksek miktarda yapacağınız ödemeler emekli maaşınızda artışa da yol açacaktır.
KAYNAK:TAKVİM
Erkeklerdeki askerlik borçlanmasının benzeri, kadınlar için doğumla devreye giriyor.Çalışan anneler, doğum borçlanması yaparak erken emeklilik imkanına kavuşuyor. Doğum borçlanması hakkı yeni bir uygulama değil ancak, torba yasa ile kapsamı genişletildi. Daha önce sadece SSK'lı kadınlara tanınan doğum borçlanması hakkı, torba yasa ile Bağ- Kur'lu ve memur kadınlara da verildi. Daha önce en fazla 2 çocuk için borçlanma yapılabilirken, borçlanma yapılabilecek çocuk sayısı da 3'e çıkarıldı.
ŞARTLARI VAR
Sigortalı olduktan sonra doğum yapan anneler, 3 çocuğa kadar borçlanma yapabiliyor. 3 çocuk için doğum borçlanması yapanlar, 2 bin 160 gün, yani 6 yıl prim kazanabiliyor. Ancak borçlanacağınız sürelerde çalışmamış, yani adınıza prim ödenmemiş olması ve çocuğun yaşaması şartı var. Her çocuk için 720 gün borçlanma hakkı bulunuyor.
EKSİĞİNİZİ TAMAMLAYIN
Ne kadar prim eksiğiniz varsa o kadar borçlanarak, bu süreleri beklemeden emeklilik hesabınıza katabiliyorsunuz. Başvuruda ödeyeceğiniz miktarı siz belirliyorsunuz. Priminiz tamam ise ve yaşı bekliyorsanız o zaman borçlanmaya gerek yok. Çünkü doğum borçlanması yaşı geriye çekmiyor. Kadınlar, doğum borçlanması için stajyerlik başlangıçlarını ilk tarih olarak kullanabiliyor. Doğum borçlanması başvurusu yapıp sonrasında ödeme yapılmazsa, işlem iptal ediliyor. Ancak hak kaybedilmiyor, sonradan yeniden başvurarak borçlanma yapılabiliyor
ASGARİ ÜCRET BELİRLİYOR
Yapılacak borçlanma miktarını asgari ücret belirliyor. Burada ihtiyacınız kadar prim gününü aylık ya da günlük olarak hesaplayıp ödeyebilirsiniz. En alt seviyeden ödemek yerine yüksek miktarda yapacağınız ödemeler emekli maaşınızda artışa da yol açacaktır.
KAYNAK:TAKVİM
Binlerce zehirli ayakkabı sır oldu
Çin'den gelen ayakkabılarda kanserojen madde belirlendi. İmhaya götürülen kutuların içindeki ayakkabıların değiştirildiği ortaya çıktı.
Milliyet Gazetesi'nden Tolga Şardan'ın haberine göre, İstanbul Erenköy Gümrüğü'nde incelenen 25 bin 510 çift ayakkabıda kanserojen madde olarak bilinen azor boyaya rastlandı ve ithalat izni verilmedi. 20 Ekim'de yapılan tespitin ardından ayakkabılarla ilgili gerekli işlemler tamamlandıve imha kararı alındı.
Tekrar TIR'lara yüklenen ayakkabılar Kocaeli'ndeki bir atık imha tesisine götürüldü. İşlem için tespit yapılmak istenince; kolilerde imha amacıyla gönderilen gerçek ayakkabıların olmadığı, daha önce piyasadan iade alınan eski ve yırtık ayakkabıların bulunduğu görüldü. Aralarında çocuk ayakkabılarının da olduğu kanserli madde içeren ayakkabıların izine rastlanamadı. Ayakkabıların bekletildiği antrepoyla ilgili inceleme başlatıldı.
Yeni bir devlet kurumu geliyor
Hükümet, inşaat sektöründe suistimallerin yaşandığı standartların takip edilmesi ve malzeme niteliğinin araştırılması amacıyla ‘Yapı Araştırma Merkezi’ kurmaya hazırlanıyor. Böylelikle, Ar-Ge faaliyetlerinden elde edilecek sonuçlar kentsel dönüşüm de dahil olmak üzere sektörün üretim sürecine doğrudan kanalize edilebilecek. Merkezle başta deprem olmak üzere doğal afetlere karşı dayanıklı uygulamaların üretilmesi de amaçlanıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yapılarla ilgili önerilerin ve standartların geliştirilmesi, yenilikçi tasarımların yapılması, yapım tekniklerinin yükseltilmesi, malzemelerin araştırılması ve geliştirilmesi amacıyla Yapı Araştırma Merkezi kurulmasına yönelik çalışmalara başladı. Merkezin kurulması için önümüzdeki günlerde hukuki altyapı hazırlanacak. Kurulacak Yapı Araştırma Merkezi’nce yürütülecek araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle üretim ve pazarlama stratejisi oluşturulacak. Elde edilecek sonuçlar kentsel dönüşüm süreci de dahil olmak üzere inşaat sektörünün üretim sürecine doğrudan kanalize edilebilecek.
YERLİ FİRMA DESTEĞİ
Söz konusu merkez, yerli ve yabancı üniversiteler, sektör temsilcileri ve şirketlerle işbirliği içinde çalışacak. Merkez, protokol veya geçici görevlendirme yoluyla uzman desteği alarak faaliyetlerini yürütebilecek. Yapı Araştırma Merkezi’nin çalışmalarıyla inşaat malzemeleri sanayinin tüm segmentlerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılacak. Böylece daha düşük maliyetlerle birçok sıkıntının yaşandığı inşaat sektöründe kullanılan malzemelerle ilgili Ar-Ge yapılmasının önü açılacak. Merkezde yenilikçi, çevreye duyarlı, yerli ürünler öncelikle desteklenecek. İleri malzemelerin geliştirilmesi, akıllı ve yeşil bina teknolojileri, doğal afetlere dayanıklı uygulamalar gibi Ar-Ge alanları belirlenecek. Geliştirilen ürünlerin yerli üretimi için yurtiçindeki üreticilere teşvik ve destekler sağlanacak. Ayrıca yerel malzeme ve kaynakların kentsel dönüşümde değerlendirilmesi de teşvik edilecek. Hürriyet
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yapılarla ilgili önerilerin ve standartların geliştirilmesi, yenilikçi tasarımların yapılması, yapım tekniklerinin yükseltilmesi, malzemelerin araştırılması ve geliştirilmesi amacıyla Yapı Araştırma Merkezi kurulmasına yönelik çalışmalara başladı. Merkezin kurulması için önümüzdeki günlerde hukuki altyapı hazırlanacak. Kurulacak Yapı Araştırma Merkezi’nce yürütülecek araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle üretim ve pazarlama stratejisi oluşturulacak. Elde edilecek sonuçlar kentsel dönüşüm süreci de dahil olmak üzere inşaat sektörünün üretim sürecine doğrudan kanalize edilebilecek.
YERLİ FİRMA DESTEĞİ
Söz konusu merkez, yerli ve yabancı üniversiteler, sektör temsilcileri ve şirketlerle işbirliği içinde çalışacak. Merkez, protokol veya geçici görevlendirme yoluyla uzman desteği alarak faaliyetlerini yürütebilecek. Yapı Araştırma Merkezi’nin çalışmalarıyla inşaat malzemeleri sanayinin tüm segmentlerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılacak. Böylece daha düşük maliyetlerle birçok sıkıntının yaşandığı inşaat sektöründe kullanılan malzemelerle ilgili Ar-Ge yapılmasının önü açılacak. Merkezde yenilikçi, çevreye duyarlı, yerli ürünler öncelikle desteklenecek. İleri malzemelerin geliştirilmesi, akıllı ve yeşil bina teknolojileri, doğal afetlere dayanıklı uygulamalar gibi Ar-Ge alanları belirlenecek. Geliştirilen ürünlerin yerli üretimi için yurtiçindeki üreticilere teşvik ve destekler sağlanacak. Ayrıca yerel malzeme ve kaynakların kentsel dönüşümde değerlendirilmesi de teşvik edilecek. Hürriyet
24 Kasım 2014 Pazartesi
Borcunu ödemeyenler, bu habere dikkat!
Vergi ve trafik para cezası borçlarında torba yasa ile getirilen yapılandırma fırsatından yararlanmak için son haftaya girildi.
Milliyet'te yer alan habere göre borçlarını, faiz yükünden kurtularak peşin ya da taksitle ödemek isteyenlerin başvuru süresini kaçırmaması gerekiyor. Motorlu Taşıtlar Vergisi, emlak Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi ile trafik cezası borçlarına yapılandırma için başvuru süresi 1 Aralık'ta doluyor. 1 Aralık günü mesai bitimine kadar başvurmayanlar, fırsatı kaçıracak.
NASIL BAŞVURULACAK?
Motorlu Taşıtlar Vergisi ve trafik para cezası borçları için Gelir İdaresi'nin internet adresi www.gib.gov.tr üzerinden internet aracılığıyla, bağlı bulunulan vergi dairesine şahsen ya da posta yoluyla başvurulabiliyor. Emlak Vergisi ve Çevre Temizlik Vergisi borçları için ise başvuru adresi belediyeler... Yetkililer, borçluların yapılandırma fırsatından yararlanmak isteyenlerin başvurularını son güne bırakmamalarını öneriyor. Vergi ve trafik para cezası borcunu yapılandırmak için başvuranlar, peşin, ya da 6, 9, 12, 18 eşit taksitte ödeme seçeneklerinden birini seçecek. Taksit ödemeleri 2 ayda bir yapılacak.
36 AY VADE
6 taksitte 12 ayda yapılacak ödemelerde 1.05, 9 taksitte 18 ayda yapılacak ödemelerde 1.07, 12 taksitte 24 ayda yapılacak ödemelerde 1.10, 18 taksitte 36 ayda yapılacak ödemelerde ise 1.15 katsayısı esas alınacak. Peşin ödeme için de taksitli ödemelerde ilk taksitin yatırılması için de son tarih 31 Aralık.
294 BİN KİŞİ YAPILANDIRDI
Gençlik ve spor Bakanlığı'nın 2015 yılı bütçe sunumunda, öğrenim katkı kredileriyle ilgili rakamlara yer verildi. 11 yılda tahsil edilen öğrenim katkı kredisi miktarı 6 milyar 148 milyon lirayı buldu. Takibe alınmış öğrenim veya katkı kredisi borçları, ilgili kanunlar kapsamında yeniden yapılandırılırken, bu haktan 294 bin 174 kişi yararlandı.
Milliyet'te yer alan habere göre borçlarını, faiz yükünden kurtularak peşin ya da taksitle ödemek isteyenlerin başvuru süresini kaçırmaması gerekiyor. Motorlu Taşıtlar Vergisi, emlak Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi ile trafik cezası borçlarına yapılandırma için başvuru süresi 1 Aralık'ta doluyor. 1 Aralık günü mesai bitimine kadar başvurmayanlar, fırsatı kaçıracak.
NASIL BAŞVURULACAK?
Motorlu Taşıtlar Vergisi ve trafik para cezası borçları için Gelir İdaresi'nin internet adresi www.gib.gov.tr üzerinden internet aracılığıyla, bağlı bulunulan vergi dairesine şahsen ya da posta yoluyla başvurulabiliyor. Emlak Vergisi ve Çevre Temizlik Vergisi borçları için ise başvuru adresi belediyeler... Yetkililer, borçluların yapılandırma fırsatından yararlanmak isteyenlerin başvurularını son güne bırakmamalarını öneriyor. Vergi ve trafik para cezası borcunu yapılandırmak için başvuranlar, peşin, ya da 6, 9, 12, 18 eşit taksitte ödeme seçeneklerinden birini seçecek. Taksit ödemeleri 2 ayda bir yapılacak.
36 AY VADE
6 taksitte 12 ayda yapılacak ödemelerde 1.05, 9 taksitte 18 ayda yapılacak ödemelerde 1.07, 12 taksitte 24 ayda yapılacak ödemelerde 1.10, 18 taksitte 36 ayda yapılacak ödemelerde ise 1.15 katsayısı esas alınacak. Peşin ödeme için de taksitli ödemelerde ilk taksitin yatırılması için de son tarih 31 Aralık.
294 BİN KİŞİ YAPILANDIRDI
Gençlik ve spor Bakanlığı'nın 2015 yılı bütçe sunumunda, öğrenim katkı kredileriyle ilgili rakamlara yer verildi. 11 yılda tahsil edilen öğrenim katkı kredisi miktarı 6 milyar 148 milyon lirayı buldu. Takibe alınmış öğrenim veya katkı kredisi borçları, ilgili kanunlar kapsamında yeniden yapılandırılırken, bu haktan 294 bin 174 kişi yararlandı.
Adalet Bakanlığı'nda 220 bin liralık makam odaları!
Adalet Bakanlığı'nda makam odaları için 220 bin TL harcanmış.
Hürriyet'ten Zeynep Gürcanlı'nın haberine göre Adalet Bakanlığı, geçen yıl bakanlık yöneticilerinin makam odalarının teşrifi için 220 bin TL harcadı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, "651 adet harcama birimi yöneticilerine ait makam odası mobilyaları için 2012 yılında genel bütçeden yaklaşık 175.000,00 Türk Lirası; 2013 yılında ise yaklaşık 220.000,00 Türk Lirası ödenek tahsis edilmiştir" bilgisini verdi.
Bakan Bozdağ, Adli Tıp Kurumu'nda da makam odaları için 2012-2013 yılları arasında KDV hariç 53.793 Türk Lirası tutarında harcama yapıldını belirtti. .
Bozdağ, makam odalarının teşrifine ilişkin alımların, mevzuatta öngörülen limit ve usuller dahilinde, "doğrudan temin ve ihale yoluyla çeşitli firmalardan" gerçekleştirildiğini, bazı alımların da Devlet Malzeme Ofisinden gerçekleştirildiğini bildirdi.
BAKANLIK KIRTASİYE GİDERLERİ
Bozdağ, soru önergesine yanıtta, Adalet Bakanlığı'nın kırtasiye masraflarını açıkladı.
Buna göre, Adalet Bakanlığı Merkez teşkilâtı kırtasiye ihtiyaçları için 2006 yılında 305.883,00 Türk Lirası; 2007 yılında 565.640,00 Türk Lirası; 2008 yılında 318.388,00; 2009 yılında 573.711,00 Türk Lirası; 2010 yılında 590.785,00 Türk Lirası; 2011 yılında 833.806,00 Türk Lirası ve 2012 yılında 638.015,00 Türk Lirası ödenek kullanıldı.
Hürriyet'ten Zeynep Gürcanlı'nın haberine göre Adalet Bakanlığı, geçen yıl bakanlık yöneticilerinin makam odalarının teşrifi için 220 bin TL harcadı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, "651 adet harcama birimi yöneticilerine ait makam odası mobilyaları için 2012 yılında genel bütçeden yaklaşık 175.000,00 Türk Lirası; 2013 yılında ise yaklaşık 220.000,00 Türk Lirası ödenek tahsis edilmiştir" bilgisini verdi.
Bakan Bozdağ, Adli Tıp Kurumu'nda da makam odaları için 2012-2013 yılları arasında KDV hariç 53.793 Türk Lirası tutarında harcama yapıldını belirtti. .
Bozdağ, makam odalarının teşrifine ilişkin alımların, mevzuatta öngörülen limit ve usuller dahilinde, "doğrudan temin ve ihale yoluyla çeşitli firmalardan" gerçekleştirildiğini, bazı alımların da Devlet Malzeme Ofisinden gerçekleştirildiğini bildirdi.
BAKANLIK KIRTASİYE GİDERLERİ
Bozdağ, soru önergesine yanıtta, Adalet Bakanlığı'nın kırtasiye masraflarını açıkladı.
Buna göre, Adalet Bakanlığı Merkez teşkilâtı kırtasiye ihtiyaçları için 2006 yılında 305.883,00 Türk Lirası; 2007 yılında 565.640,00 Türk Lirası; 2008 yılında 318.388,00; 2009 yılında 573.711,00 Türk Lirası; 2010 yılında 590.785,00 Türk Lirası; 2011 yılında 833.806,00 Türk Lirası ve 2012 yılında 638.015,00 Türk Lirası ödenek kullanıldı.
Kazak çocuklar IŞİD’in cihat eğitim kampında
Irak ve Suriye’de etkili cihatçı örgüt IŞİD tarafından yayınlanan son propaganda videolarından birinde Kazakistan kökenli küçük çocuklara askeri eğitim verildiği görülüyor.
Kazakistan makamlarına gören en az 300 Kazak, Suriye’ye giderek IŞİD’e katıldı. Kazakça konuşulan videoda Arapça ve İngilizce altyazı mevcut.
‘Dünyayı sallayacağız’
Kayıtlarda, IŞİD eğitimindeki küçük çocuklara ilk olarak Arapça okuma ve yazma dersleri verildiği söyleniyor. Bu dersleri tamamladıktan sonra fiziksel ve askeri eğitim verileceği belirtiliyor. Farklı yaşlardaki çocuk ve yetişkinlere keskin nişancılık dersi verildiği görülüyor.
Videoda eğitim alan Kazak çocukların ‘çok yakında IŞİD ordusuna katılmak için hazır olacakları ve Allah’ın izniyle dünyayı sallayacakları’ söyleniyor.
Birleşmiş Milletler bünyesindeki Uluslararası Suriye Araştırma Komisyonu’na göre IŞİD giderek daha fazla çocuğu saflarına çekip istismar ediyor. (Milliyet)
Kazakistan makamlarına gören en az 300 Kazak, Suriye’ye giderek IŞİD’e katıldı. Kazakça konuşulan videoda Arapça ve İngilizce altyazı mevcut.
‘Dünyayı sallayacağız’
Kayıtlarda, IŞİD eğitimindeki küçük çocuklara ilk olarak Arapça okuma ve yazma dersleri verildiği söyleniyor. Bu dersleri tamamladıktan sonra fiziksel ve askeri eğitim verileceği belirtiliyor. Farklı yaşlardaki çocuk ve yetişkinlere keskin nişancılık dersi verildiği görülüyor.
Videoda eğitim alan Kazak çocukların ‘çok yakında IŞİD ordusuna katılmak için hazır olacakları ve Allah’ın izniyle dünyayı sallayacakları’ söyleniyor.
Birleşmiş Milletler bünyesindeki Uluslararası Suriye Araştırma Komisyonu’na göre IŞİD giderek daha fazla çocuğu saflarına çekip istismar ediyor. (Milliyet)
Odun kırıp, soba yakan "Eğitim Melekleri"
Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Çatak Değirmen köyünde görevli İzmir ve Antalyalı iki kadın öğretmen, öğrenciler üşümesin diye ellerine ilk kez aldıkları baltayla odun kırıp, soba yakıyor. Öğretmenlerden Zeynep Kiraz: "Doğu'ya ilk defa geldim ve alışılmadık bir yaşam tarzıyla karşılaştım. Öğrenciler bana odun kırmayı ve soba yakmayı öğretti"
Hizan'ın Çatak Değirmen köyünde görev yapan kadın öğretmenler, tüm zorluk ve imkansızlığa rağmen öğrencilerini geleceğe hazırlıyor. Alışılagelmiş yaşamlarını geride bırakıp Hizan'a 50 kilometre mesafedeki Çatak Değirmen köyünde öğretmenlik yapan İzmirli Zeynep Kiraz ile Antalyalı İpek Şekerci, ailelerinden ve sevdiklerinden kilometrelerce uzakta eğitim veren öğretmenlerden yalnızca ikisi...
Köydeki imkansızlıklar nedeniyle ilçe merkezinde oturan ve her gün kilometrelerce yol katederek günün ilk ışıklarıyla köye ulaşan Zeynep ve İpek öğretmen, öğrencilerini sıcak dersliklerde karşılamanın çabasını gösteriyor.
Öğrencileri okula gelmeden ellerine aldıkları baltayla odun kıran ve sınıflardaki sobaları yakan fedakar öğretmenler, kendi çocuklarından ve kardeşlerinden ayırt etmedikleri öğrencilerine hem anne hem de abla şefkati gösteriyor.
İlk görev yeri
Alışık olmadıkları köy şartlarında tüm zorluklara göğüs gererek öğrencilerine iyi bir gelecek sunmanın uğraşını veren genç öğretmenlerin bu özverisi, köy halkı tarafından da takdir ediliyor. Antalya'dan ilk görev yeri olan Çatak Değirmen köyüne gelen öğretmenlerden İpek Şekerci, AA muhabirine yaptığı açıklamada, öğrencilerinin iyi bir eğitim alması için gün doğmadan yola koyulduklarını söyledi.
Şekerci, hafta içi her gün bir saat süren yolculuğun ardından köye ulaştıklarını ve ilk iş olarak odun kırıp dersliklerdeki sobaları yaktıklarını vurgulayarak, şöyle konuştu: "Antalya'dan geldiğim için hiç soba yakmamıştım. Öğrencilerin yardımıyla soba yakmayı öğrendim. Hava şartları bizi zorluyor. Soğuk kış günlerinde soba yakmak zor oluyor. Fakat hem köylüler hem de öğrencilerimiz bize çok destek oluyor.
'Hiç alışık olmadığım bir yaşam tarzı'
Antalya'dan geldiğimde burada hiç alışık olmadığım bir yaşam tarzıyla karşılaştım. Biraz zorlandım ama öğrencilerimizin gözündeki o ışık, her şeye değiyor. Tüm zorluklara rağmen öğrencilerimizin sevgisi bizi mutlu ediyor. Onlar için buradayız. Onların mutlu olduğunu görmek benim de hoşuma gidiyor. Bizi buraya tek bağlayan unsur öğrencilerimiz." Geçen yıl kış mevsiminde köy yolunun kar nedeniyle kapandığını ve kendilerinin de birkaç defa yolda kaldığını ifade eden Şekerci, aracın yolda kaldığı günlerde saatlerce yürüyüp okula gittiklerini dile getirdi.
'Ankara'nın doğusunu ilk kez gördüm'
İzmirli Zeynep öğretmen ise Ankara'nın doğusunu ilk kez gördüğünü, bu nedenle de alışık olmadığı bir yaşantıya adapte olmakta büyük zorluklar yaşadığını belirtti. Tüm zorlukları öğrencilerin ve köylülerin desteğiyle aştıklarına değinen Zeynep Kiraz, şunları kaydetti: "Buraya ilk geldiğimde soba yakmayı bilmiyordum. Daha önce hiç böyle bir deneyimim olmamıştı. Okulu ilk gördüğümde büyük şaşkınlık yaşadım. Okulda iki bayan öğretmen olduğumuz için her şeyle biz ilgileniyoruz. Okulun sobalı olması, kışın aşırı soğuk geçmesi ve konuşulan dil nedeniyle çok sıkıntı yaşadım. Ama çocuklar benim alışmam için çok yardımcı oldular. Doğu'ya ilk defa geldim ve alışılmadık bir yaşam tarzıyla karşılaştım. Öğrenciler bana odun kırmayı ve soba yakmayı öğretti. Şimdi işimi severek yapıyorum. İyi ki öğretmen olmuşum ve iyi ki buradayım." (milliyet.com.tr)
Hizan'ın Çatak Değirmen köyünde görev yapan kadın öğretmenler, tüm zorluk ve imkansızlığa rağmen öğrencilerini geleceğe hazırlıyor. Alışılagelmiş yaşamlarını geride bırakıp Hizan'a 50 kilometre mesafedeki Çatak Değirmen köyünde öğretmenlik yapan İzmirli Zeynep Kiraz ile Antalyalı İpek Şekerci, ailelerinden ve sevdiklerinden kilometrelerce uzakta eğitim veren öğretmenlerden yalnızca ikisi...
Köydeki imkansızlıklar nedeniyle ilçe merkezinde oturan ve her gün kilometrelerce yol katederek günün ilk ışıklarıyla köye ulaşan Zeynep ve İpek öğretmen, öğrencilerini sıcak dersliklerde karşılamanın çabasını gösteriyor.
Öğrencileri okula gelmeden ellerine aldıkları baltayla odun kıran ve sınıflardaki sobaları yakan fedakar öğretmenler, kendi çocuklarından ve kardeşlerinden ayırt etmedikleri öğrencilerine hem anne hem de abla şefkati gösteriyor.
İlk görev yeri
Alışık olmadıkları köy şartlarında tüm zorluklara göğüs gererek öğrencilerine iyi bir gelecek sunmanın uğraşını veren genç öğretmenlerin bu özverisi, köy halkı tarafından da takdir ediliyor. Antalya'dan ilk görev yeri olan Çatak Değirmen köyüne gelen öğretmenlerden İpek Şekerci, AA muhabirine yaptığı açıklamada, öğrencilerinin iyi bir eğitim alması için gün doğmadan yola koyulduklarını söyledi.
Şekerci, hafta içi her gün bir saat süren yolculuğun ardından köye ulaştıklarını ve ilk iş olarak odun kırıp dersliklerdeki sobaları yaktıklarını vurgulayarak, şöyle konuştu: "Antalya'dan geldiğim için hiç soba yakmamıştım. Öğrencilerin yardımıyla soba yakmayı öğrendim. Hava şartları bizi zorluyor. Soğuk kış günlerinde soba yakmak zor oluyor. Fakat hem köylüler hem de öğrencilerimiz bize çok destek oluyor.
'Hiç alışık olmadığım bir yaşam tarzı'
Antalya'dan geldiğimde burada hiç alışık olmadığım bir yaşam tarzıyla karşılaştım. Biraz zorlandım ama öğrencilerimizin gözündeki o ışık, her şeye değiyor. Tüm zorluklara rağmen öğrencilerimizin sevgisi bizi mutlu ediyor. Onlar için buradayız. Onların mutlu olduğunu görmek benim de hoşuma gidiyor. Bizi buraya tek bağlayan unsur öğrencilerimiz." Geçen yıl kış mevsiminde köy yolunun kar nedeniyle kapandığını ve kendilerinin de birkaç defa yolda kaldığını ifade eden Şekerci, aracın yolda kaldığı günlerde saatlerce yürüyüp okula gittiklerini dile getirdi.
'Ankara'nın doğusunu ilk kez gördüm'
İzmirli Zeynep öğretmen ise Ankara'nın doğusunu ilk kez gördüğünü, bu nedenle de alışık olmadığı bir yaşantıya adapte olmakta büyük zorluklar yaşadığını belirtti. Tüm zorlukları öğrencilerin ve köylülerin desteğiyle aştıklarına değinen Zeynep Kiraz, şunları kaydetti: "Buraya ilk geldiğimde soba yakmayı bilmiyordum. Daha önce hiç böyle bir deneyimim olmamıştı. Okulu ilk gördüğümde büyük şaşkınlık yaşadım. Okulda iki bayan öğretmen olduğumuz için her şeyle biz ilgileniyoruz. Okulun sobalı olması, kışın aşırı soğuk geçmesi ve konuşulan dil nedeniyle çok sıkıntı yaşadım. Ama çocuklar benim alışmam için çok yardımcı oldular. Doğu'ya ilk defa geldim ve alışılmadık bir yaşam tarzıyla karşılaştım. Öğrenciler bana odun kırmayı ve soba yakmayı öğretti. Şimdi işimi severek yapıyorum. İyi ki öğretmen olmuşum ve iyi ki buradayım." (milliyet.com.tr)
Maden ocaklarında 162 kişilik işe 4 bin 269 başvuru
Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) maden ocaklarına alınacak 162 nitelikli işçi için Çalışma ve İş Kurumu Müdürlüğü’ne 4 bin 269 kişi başvurdu.
Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Gönül Demirsu, TTK Genel Müdürlüğü’nün 162 kişilik nitelikli işçi talebine başvuruların 20 Kasım’da sona erdiğini ve toplam 4 bin 269 kişinin müracaat ettiğini açıkladı. Demirsu, en çok müracaatın 1128 kişi ile yeraltı nakliyat işçiliğine olduğunu söyledi. Her meslek dalında yeterli başvurunun alındığını ifade eden Demirsu, Kamu Personeli Seçme Sınavı puanına göre oluşturulan listelerde taban puanın 70 olduğunu söyledi. Daha önceki taleplere göre yüksek puanlı başvurular olduğunu belirten Demirsu, işe alınacak işçi sayısının 3 katı oranında oluşturulan nihai listelerin TTK Genel Müdürlüğü’ne teslim edildiğini kaydetti.
TTK’da mekanizasyon, pres, elektrik, talaşlı imalat, kaynak, tarama ve söküm, bakım-onarım, yer altı ve yer üstü nakliyat, kuyu vinç, sinyal, sondaj işçisi, iş yeri sağlık görevlisi ve iş makinası operatörü olmak üzere 13 meslekte alınacak 162 kişi, TTK tarafından yapılacak mülakatla belirlenecek.
Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Gönül Demirsu, TTK Genel Müdürlüğü’nün 162 kişilik nitelikli işçi talebine başvuruların 20 Kasım’da sona erdiğini ve toplam 4 bin 269 kişinin müracaat ettiğini açıkladı. Demirsu, en çok müracaatın 1128 kişi ile yeraltı nakliyat işçiliğine olduğunu söyledi. Her meslek dalında yeterli başvurunun alındığını ifade eden Demirsu, Kamu Personeli Seçme Sınavı puanına göre oluşturulan listelerde taban puanın 70 olduğunu söyledi. Daha önceki taleplere göre yüksek puanlı başvurular olduğunu belirten Demirsu, işe alınacak işçi sayısının 3 katı oranında oluşturulan nihai listelerin TTK Genel Müdürlüğü’ne teslim edildiğini kaydetti.
TTK’da mekanizasyon, pres, elektrik, talaşlı imalat, kaynak, tarama ve söküm, bakım-onarım, yer altı ve yer üstü nakliyat, kuyu vinç, sinyal, sondaj işçisi, iş yeri sağlık görevlisi ve iş makinası operatörü olmak üzere 13 meslekte alınacak 162 kişi, TTK tarafından yapılacak mülakatla belirlenecek.
Valilere olağanüstü yetki geliyor
Hükümetin TBMM'ye gönderdiği yeni güvenlik paketiyle, suç kovuşturmasında valilere, önemli yetkiler veriliyor.
Tasarının 7. maddesinde, İl İdaresi Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin bir hüküm yer alıyor. Bu hükümle, yürütmenin parçası olan valilere, yargının parçası olan yetkilerin bir bölümü sağlanıyor.
İlgili madde şöyle;
MADDE 7- 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun;
(1) 11 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“G) Vali, lüzumu halinde, kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emirler verebilir. Kolluk bu emirleri mevzuatta belirlenen usule uygun olarak yerine getirir."
BELEDİYELER DE ARAÇLARINI VALİ EMRİNE VERMEK ZORUNDA
Yasa tasarısında Valilere verilen bir başka yetki ise, gerekli gördüğü hallerde belediyelerin de araçlarını kullanma yetkisi.
Yeni düzenleme ile valilere, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra, bölgedeki mahalli idarelerin de tüm araç ve gereçlerini gerekli gördüğü hallerde kullanma yetkisi veriyor.
Valiye, araç ve gereçlerini valinin emrine vermeyen kamu kurumları ve mahalli idarelerden, bu araç ve gereci "kolluk kuvvetleri yardımıyla" alma yetkisi de tanınıyor. Emre uymayanlardan da, meydana gelen zararın tazmin edilmesi tasarıya dahil edilmiş durumda.
Tasarıdaki ilgili madde şöyle;
"H) Vali, kamu düzenini ve güvenliğini veya kişilerin can ve mal emniyetini sağlamak amacıyla aldığı tedbir ve kararların uygulanması için adli kuruluşlar ile (D) fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla askeri kuruluşlar dışında, mahalli idareler dahil bütün kamu kurum ve kuruluşlarının itfaiye, ambulans, çekici, iş makinesi ve tedbirlerin zorunlu kıldığı diğer araç ve gereçlerinden yararlanabilir, personeline görev verebilir. Kamu kurum ve kuruluşları, valinin bu konudaki emir ve talimatlarını yerine getirmek zorundadır. Aksi takdirde vali emir ve talimatlarını' kolluk aracılığıyla uygular. Bu fıkradaki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya geciktirilmesi sebebiyle oluşan kamu zararı ile gerçek ve tüzel kişilerin Devlet tarafından karşılanan zararları ilgili idarece genel hükümlere göre sorumlu kamu görevlilerinden tazmin edilir.
İ) (G) ve (H) fıkraları ile valiye verilmiş olan yetkiler, ilçede kaymakam tarafından da kullanılabilir.”
(Zeynep Gürcanlı / hürriyet.com.tr)
Tasarının 7. maddesinde, İl İdaresi Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin bir hüküm yer alıyor. Bu hükümle, yürütmenin parçası olan valilere, yargının parçası olan yetkilerin bir bölümü sağlanıyor.
İlgili madde şöyle;
MADDE 7- 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun;
(1) 11 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“G) Vali, lüzumu halinde, kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emirler verebilir. Kolluk bu emirleri mevzuatta belirlenen usule uygun olarak yerine getirir."
BELEDİYELER DE ARAÇLARINI VALİ EMRİNE VERMEK ZORUNDA
Yasa tasarısında Valilere verilen bir başka yetki ise, gerekli gördüğü hallerde belediyelerin de araçlarını kullanma yetkisi.
Yeni düzenleme ile valilere, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra, bölgedeki mahalli idarelerin de tüm araç ve gereçlerini gerekli gördüğü hallerde kullanma yetkisi veriyor.
Valiye, araç ve gereçlerini valinin emrine vermeyen kamu kurumları ve mahalli idarelerden, bu araç ve gereci "kolluk kuvvetleri yardımıyla" alma yetkisi de tanınıyor. Emre uymayanlardan da, meydana gelen zararın tazmin edilmesi tasarıya dahil edilmiş durumda.
Tasarıdaki ilgili madde şöyle;
"H) Vali, kamu düzenini ve güvenliğini veya kişilerin can ve mal emniyetini sağlamak amacıyla aldığı tedbir ve kararların uygulanması için adli kuruluşlar ile (D) fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla askeri kuruluşlar dışında, mahalli idareler dahil bütün kamu kurum ve kuruluşlarının itfaiye, ambulans, çekici, iş makinesi ve tedbirlerin zorunlu kıldığı diğer araç ve gereçlerinden yararlanabilir, personeline görev verebilir. Kamu kurum ve kuruluşları, valinin bu konudaki emir ve talimatlarını yerine getirmek zorundadır. Aksi takdirde vali emir ve talimatlarını' kolluk aracılığıyla uygular. Bu fıkradaki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya geciktirilmesi sebebiyle oluşan kamu zararı ile gerçek ve tüzel kişilerin Devlet tarafından karşılanan zararları ilgili idarece genel hükümlere göre sorumlu kamu görevlilerinden tazmin edilir.
İ) (G) ve (H) fıkraları ile valiye verilmiş olan yetkiler, ilçede kaymakam tarafından da kullanılabilir.”
(Zeynep Gürcanlı / hürriyet.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)